SEFİRİN KIZI – Bazı Karşılaşmalar Tesadüf Değildir

Sefirin Kızı’nda 41. Bölüm’de total’de 3,47 reyting ile 15., AB’de 2,31 reyting ile 17. ve ABC1’de 3,29 reyting ile 16. oldu. Bölüm değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

 

Sefirin Kızı dizisi için sosyal medyada yapılan karalama çalışmalarının bugün bile hiç dur durak vermeksizin devam ediyor olduğunu görmek içimin sızlamasına neden oluyor. Belli bir kesim izleyici sanki Engin bir sabah uyanmış ve dizide artık yalnız oynamak istediğine karar vermiş. Senaristlerde onun sözüne biat edip diğer iki oyuncuyu rızaları dışında diziden ayrılmaya zorlamışlar gibi davranıyorlar. Daha da çılgıncası ise dizinin yapımcılarının Tuba’yı diziye çekebilmek için Neslihan’ı haksız yere işten çıkardıkları yönündeki teoriler.

Neslihan hastalığı için rapor almış diziye dönecekmiş ama arkasından Tuba ile konuştuklarını öğrenmiş de diziyi temelli terk etmiş. Dizi sözleşmelerinin oyuncular için ciddi sınırlamalarının olduğu bu ülkede bu insanlar ya olmayana inanmak istiyorlar ya da başka bir ülkede yaşıyorlar demekten başka elimden bir şey gelmiyor. Hayat onlar için siyah-beyazdan ibaret ama ne siyah ne beyaz haberleri yokmuş gibi. Neslihan raporlu olduğu için dört hafta boyunca içinde olmadığı bir dizi acaba neye benzerdi? Bu durumda yeni bir oyuncu getirmek değilse çözüm neydi? Oyuncularından kamera arkasında çalışan emekçilerine kadar herkesi diziyi iptal ederek işsiz bırakmak mı yoksa dizi çekimlerini dört hafta ertelemek mi?

Hayatta tesadüf yoktur tevafuk vardır diyeceğim ama malum diziyi mi izliyorsun diyeceksin diye demiyorum. Bu söz o dizi yüzünden sanırım sonsuza dek lekelendi. Ama evrendeki bu mükemmel uyumu, her şeyin olması gerektiği gibi olduğu düzeni düşününce insanların tanışması gibi bir durumu Allah’ın tesadüflerin eline bırakacağına inanmıyorum. Bence dünyada tesadüf diye bir şey yoktur. Eğer yeterince sabreder ve hatalarımızdan ders çıkarma erdemi gösterirsek hayat karşımıza daima ihtiyacımız olanı biz de eksik olanı çıkarır diye düşünüyorum. Sancar ve Mavi hikâyesi de tam da birbirlerinin eksikliklerini tamamlama hikayesi.

 

Ufak bir velayet meselesi

 

Bölüm kulübede gördüklerini yanlış yorumlayan Melek’in denize düştü misali yılan dedesi Güven’e sarıldığı sahneden başladı. Daha önce de Güven’in Melek’e karşı duymaya başladığı bu torun sevgisinin ilerde bir velayet sıkıntısına neden olacağını söylemiştim. Bu konuda haklı da çıktım. Dizinin bir kötü ve bir kahraman arasındaki çatışmadan doğan hikayeler üzerine yoğunlaşması bu bölüme dair dikkatimi çeken ilk olumlu şeydi. Dizi Sancar ve Güven arasındaki çatışmayla birlikte daha az akıl karıştırıcı bir hal aldı. Zira önceki senaristlerin yazdığı Güven-Kahraman-Gediz ittifakıyla adeta bir kötüler koalisyonuna dönmeye başlamıştı.

Güven’in niyetinin hiçbir zaman iyi olduğunu düşünmemişsinizdir umarım. Zaten derdinin de torununun iyiliği olduğunu hiç sanmıyorum. Kendi kızının iyiliğini ve akıl sağlığını düşünmeyen adam torununun iyiliğini mi düşünecek, güldürmeyin beni. Güven’in aklında torununu alıp annesiyle buluşturarak bir aile olma fikri yok. Onun aklında Melek’i “köylü” babasından “sorunlu” annesinden uzağa götürmek var. Çünkü her ne kadar kendini modern biri olarak görse de Güven’e göre hem Nare hem de Melek ona ait birer obje hatta proje.

İlk projesi Nare hasarlı, sorunlu ve kusurlu çıkınca şansını bu kez de Melek üzerinde denemeye karar verdi. Melek’i Sancar’ın kulübe hakkında verdiği sözü tutmamasından dolayı hassas olduğu bir anında yakalayıp babası ve kulübe hakkında konuşmasını kayıt altına aldı. O kadarla da yetinmeyip annesiyle devamlı olarak görüştüğünü söyleyerek Melek’i en hassas noktasından manipüle edip yurt dışına kaçırmak için gerekli bütün hazırlıkları yaptı. Beni en çok etkileyen şey Nare’nin on yaşındayken yapabildiklerinden bahsettiği sahneydi.

Çocukların eğitim alması çok önemli. Ama on yaşında bir çocuğun üç dil bilmesi, satranç şampiyonluklarının olması, piyano çalabilmesi vb. etkinliklerde bulunması insana ister istemez bu çocuk ne zaman çocuk olabildi düşüncesini getiriyor. Nare belki de bu yüzden Sancar’ı sevmişti çünkü onunla birlikte çocuk olabiliyordu. O kızına baba olmamış sadece eğitimci olmayı başarmış. Çocuğu onun için bir yatırım olmaktan öteye gidememiş. Şimdi anlıyorum Nare’nin onunla neden bir çocukluk gömdüğünü söylediğini. Aynı şeyi torununa yapmak isteyen Güven’in Nare’yi tanımlarken bana değil de “tam da anneme layık bir torundu” demesi de ilginç. Annesi demek ki kusursuz olanın peşindeymiş diye düşündürttü beni. Kim bilir belki de kızını parçalayan Güven’i de annesi parçalamıştır? Acaba ilerde bu konu hakkında daha çok sahne görür müyüz?

 

Ben nasıl bir babayım?

 

Güven torununu kaçırmak için planlar yapadursun, olan bitenden habersiz kulübede Mavi ile konuşan Sancar nasıl bir baba olduğunu ve olan biteni sorgulamakla meşguldü. Kızı her ne kadar mutluluk oyunu oynarsa oynasın kendi de her ne kadar yas sürecinde olursa olsun, o Melek’in babasıydı ve bunu fark edebilmiş olması gerekiyordu. İzleyiciden önce Sancar kendi kendini ve babalığını gömmekle meşguldü. Kendini bilen kusurları için başkalarını suçlamayan ve hatalarının sorumluluğunu alan Sancar, sizi bilmem ama sanırım benim favori Sancar’ım. Daha önce on yaşında bir çocuk yetiştirmemiş hele de kız çocuğu yetiştirmemiş bir adamdan fazlasını beklemek de çok şey beklemek olurdu.

Kızı ile sadece iki yıldır bir arada. Haliyle başka bir babanın on yılda kazanacağı deneyimi iki yıla sıkıştırma konusunda bence elinden gelenin en iyisini yapıyor. Üstelik eksik kaldığı yönler olduğunun da farkında. Bunun için de bu konuda deyimi olan birinden yani Mavi’den tavsiye alma konusunda gururlu davranmıyor. Hatta kızına yardım edebilecek bir doktor konusunda yardım alıyor. Mavi’nin içinde bulunduğu şartlara rağmen elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan Sancar’a kendini yiyip bitirmek yerine Melek için ne yapabileceğine odaklanmasını söylemesi beni mutlu etti. Üstelik kayıp acısı için çok küçük olan Melek ile empati kurması aslında devalarının da birbirlerinde olduğuna bir işaretti.

Sancar’ı suçlamadan dinledi. Kendini onun yerine koydu. Onu iyi bir baba olduğu konusunda yüreklendirdi ki benim kitabımda kızı için çabalayan bir baba daima iyi bir babadır. Çünkü kızı için onu mutlu edebilmek için bir şeyler yapmaktadır. Bütün dünya anne ve babaların çocukları olduktan sonra “mükemmel” olmalarını bekliyor. Halbuki hayat ebeveyn olduktan sonra da pek değişmiyor. İnsan karakterinde bencillik varsa Güven de olduğu gibi gene bencil kalmaya devam ediyor.

Kimse ebeveyn olduktan sonra mükemmel bir psikolojiye sahip olmuyor ya da hayatla ve kendiyle olan dertleri bitmiyor. Ama çocukları için de bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Benim gözümde iyi bir ebeveyn olmak için her gün yenilse de düştüğü yerden kalkıp yeniden evladı için çabalıyor olmaları yetiyor. Çünkü ebeveyn olmanın talimatı yok bir kurallar kitabı yok. Çoğu zaman ne yaptıklarını bile bilmeden suyun üstünde kalmaya çalışıyorlar ve ben de bunu taktir ediyorum. Her düştüğünde hatalarından öğrenerek kalkan ebeveyn benim gözümde yeterli bir ebeveyndir.

Bu sahnede hoşuma giden bir diğer nokta ise Mavi’nin kızı artık olmasa da hala bir anne olduğunu söyleyerek çocuklarla arasında bir bağ kurabildiğini söylemesiydi. Halise gibi hayata karşı öfkeli olur diyenlere inat, bir zamanlar anne olduğunu unutmadan kalben hala bir anne olmayı sürdürmesini sevdim. Melek için gözlerinin içine bakabildiğim ilk çocuk oldu dediğinde çocuktan bahsetmenin acı değil de mutluluk getirdiğini ima etmesi kalbinin güzelliğini ortaya koyuyordu. Nare’den sonra geldi diye Mavi’ye cephe alanlara cevap da gecikmedi.

Sancar Nare’yi kızının parmağına kıymış batsa kendi canı daha çok yanan bir anne olarak tanımladığında, Nare’ye gittiği için kızgın olsa da aslında kızını ne kadar seven bir anne olduğunu bildiğini gösterdi. Yeni senaristlerin Nare’yi kötü bir anne olarak karaladığını eleştiren kitleye cevap niteliğindeydi bu diyaloglar. Sancar sadece Nare’nin dönmemek üzere nasıl gidebildiğini anlayamıyordu. Birinden gitmek unutulmaktı çünkü. Unutulmak da ölümden beterdi. Ancak en güzel cevabı Mavi verdi. Nare ile de empati yaptı. Ben çocuğu kaybettim bir anne nasıl çocuğunu ardında bırakır anlamam demedi. Bir anne çocuğunu “ancak ona iyi gelmediğini bilirse bırakır” dedi. İçimden bir his bu konuda deneyimlerine dayanarak konuştuğu yönünde.

Daha önce insanın köklerini bilmesi ne kadar iyi şeklinde bir yorum yapmıştı. Ve biz Mavi’nin ailesi hakkında konuştuğunu da hiç duymadık. Belki de annesi tarafından terk edildi ya da kızının sesli mesajından sonra acaba o mu kızını bırakmak zorunda kalmıştı? Kızına iyi gelmiyor muydu? Daha birçok soru aklımda belirdi. Bu soruların bir cevabı olur mu bilmiyorum ama tam da o sırada Melek’in kaybolduğu konakta yankılandı.

 

Kurtarma operasyonu.

 

Torununu arabasına bindirerek Lodos’a gideceği bir tekne için Melek ile yola çıkan Güven, babasına haber vermek isteyen Melek’e “babanın haberi olursa annene gitmene izin vermez” diyerek Melek’i manipüle etmeye çalışması hangi açıdan bakarsan bak bir acımasızlık örneğiydi. Ancak annene gidiyoruz yalanı da inanılmazdı. Annesiyle telefonda konuşmak istediğini söyleyen Melek’in ısrarcı tavırları her şeyin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu seferde niyetinin ebeveynlerine bir ders vermek olduğunu söyleyen Güven’e karşı Melek’in cevabı çok güzeldi. Sonunda kendisine ve annesine her türlü eziyeti eden dedesinin yalancı olduğunu hatırlamıştı. Ancak en çok da “Benim babam dünyanın en iyi babası. Beni asla üzmez o” deyişiydi.

Sonuçta Sancar onun babası. Sancar’ın iyi bir baba olmadığı hatta iyi de bir adam olmadığını düşünen ve söyleyenler için siz babasını Melek’ten daha iyi mi bileceksiniz demek geçiyor içimden.

Neyse ki bu sahne Sancar’ın evde olmadığını fark ettiği Melek’in ani kayboluşunun altında Güven’in bir parmağı olduğundan şüphelenmesiyle amacına ulaşamadan son buldu. Sancar Güven ile konuşmak için oteli aradığında da torunuyla çıktığını öğrendi ve Melek’i kaçırmasına engel olmak için yolunu kesmeyi akıl etti. Sancar’ın Güven’i eliyle koymuş gibi bulmasını pek mantıklı bulmadım. Ancak şehirden çıkmak için kullanılabileceği yolları düşünüp arabayla önünü kesmeyi akıl etmiş olmaları bakımından senaristleri mantıklı bir açıklamayla geldikleri için taktir ettim.

Sancar uzun zaman sonra önünü kestiği aracın içindeki Güven’i darp ederek Sancar çok değişti diyenlere aslında o kadar da değişmemiş olduğunu göstermiş oldu. Mavi onu durdurmasa daha neler olurdu kim bilir?

Mavi’nin o anda Melek’in iyiliğini düşünmek zorunda olduklarını hatırlatması dışında hızlı giden arabada yaşadığı rahatsızlık da gözümden kaçmadı. Mavi’nin kızının ölümünün bir kaza olduğunu hatırlayınca acaba hızlı giden arabalar konusunda bir fobisi olabilir mi diye düşündüm. Melek’in iyiliğini kendi önüne koyarak ıssızlığın ortasında bir yerde olmalarına rağmen Sancar’a kendini bırakıp kızını götürmesini söylemesi hatta kızını bekletme demesi içeriğinde önceliğin her daim Melek olacağına dair ince bir mesajı barındırıyordu.

 

Okunacak mektup zarfında durmaz

 

Sancar kızıyla beraber konağa döndüğünde bir konak dolusu insansınız bir küçük kıza nasıl sahip çıkamazsınız der tarzında bir bakışla içeri girdi. Kızıyla birlikte odasına çıktığında Melek’in söylediği ilk şeylerin sadece annesini özlediğini söylemesi olması ve babasına onu asla bırakmak istemediğini söylemesi yüreğimi sızlattı. Karşımda hiçbir zaman tam bir aile olamamış hep eksiklik çekmiş küçük bir kız vardı. Beren küçük yaşına rağmen yüreğimi sızlatacak düzeyde bir oyunculuk sergiliyor.

Her daim arkada bırakılan olmanın acısını yaşayan babasını, onu asla bırakmayacağını söyleyerek teselli etmeye çalışması nasıl bir çocuk kalbidir? Babasının saçlarının döküldüğünü bildiğini söyledikten sonra nasıl öğrendiğini sorması, Sancar’ın bir arkadaş diye geçiştirmeye çalışırken en sonunda Mavi demesi ve onun da bunları yaşamış olduğunu belirtmesi ilerde Melek ve Mavi arasında kurulacak bağın temel taşı olacak. Çünkü Melek şu anda kendini anlayacak birine çok ihtiyaç duyuyor. Onun dışında bir yanı babasını korumak isteyecek kadar yetişkinken bir yanı da hala çocuk Melek’in. Saçlarının dökülmesini çirkinleşme olarak görmesi de bundan. Şu anda yetişkin olan her kadın bu konuda bana hak verecektir. Bir kız çocuğu için saçlarının anlamı sadece bir saç olmaktan çok daha fazlasıdır. O yüzden çocukken hepimizin saçı genel olarak hep uzun olmuştur. O yüzden de Melek ile bu konuda bağ kurdum diyebilirim.

Bahçede mesaj atıp atmamak konusunda kararsız kalan Sancar’ı tam da o anda Mavi’nin araması kalp kalbe karşıymış dedirtti. Sancar artık iyi olmadıklarının farkında ama daha önemlisi de onu arayıp dertlerini dinleyen bir omuz olduğunun da farkında. Nare’ye yaptıklarından sonra azap çektiği için yüklerini hiçbir zaman Nare’ye yükleyemeyen Sancar’ın yanında artık yüklerini paylaşabileceği ve tavsiye alabileceği bir insan var: Mavi. Bu sayede Melek’in kızıp yırttığı mektubun hala Sancar’da olduğunu öğrendik. Mavi’nin tavsiyesi üzerine Sancar o mektubu okuması için Melek’e verdi. Böylece Melek en azından annesinin gitmesinin ardında önemli bir neden olduğunu ama kendini çok sevdiğini annesinin kaleminden dökülen satırlarla anlamış oldu.

 

Hesap sorma zamanı

 

Halise’nin Sancar’a elin kadının peşinden koşmak yerine kızıyla ilgilenmesi gerektiği yönündeki nutkunun aslında torununun mevcut sağlık durumdan ne kadar habersiz olduğuyla kesilmesine çok sevindim ?Acaba başka şehirlerden gelmiş kendi geleneklerinden olmadığı için oğlunu elinden alacaklarını düşündüğü kadınlarla uğraşmak yerine biraz torunuyla mı ilgilense? Zira bu konuda pek becerikli olduğu söylenemez. Kendi oğullarını nasıl yetiştirdiği malum. Sancar ve Nare destanını mahveden şey aslında bu iki insanın arka planını oluşturan ebeveynlerinin beceriksizlikleriydi.

 

Bir küçük sağlık meselesi

 

Sancar ertesi gün ilk iş olarak Melek’i doktora götürdü. Melek’e sağlık kontrolü yapılırken iğneden korktuğu gerçeğine değinilmesi benim gözümde ilk sezona çakılan bir selam niteliğindeydi. O yüzden de babalık testi yapıldığında canının yandığını söylemesi, o zamanki Sancar ile şimdiki Sancar arasındaki farkı gözler önüne sermekteydi. Daha önce güçlü olması için yanında olan annesinin elini tutan Melek, bu sefer yanında olmayı teklif eden Mavi’nin elini korkmanın normal olduğunu bilerek sıkıyordu. Ve bu değişikliğin bu kadar duru ve yalın bir şekilde ortaya koyulmasından duyduğum sevinci anlatmaya kelimeler yetmiyordu. Melek bir çocuktu, onun “güçlü” olması değil; korkmanın da normal insani bir tepki olduğunu bilerek yetişmesi gerekiyordu.

Bu iğne yapma sürecinde Mavi’nin Melek’e korkmanın normal olduğunu, kendinin de korktuğunu ve atlatmanın en iyi yolunun kendine her şeyin geçeceğini söyleyerek derin bir nefes almak olduğunu söylemesi çok güzeldi. El ele tutuştuklarında aralarında oluşan bağ, Mavi’yi gördüğüm ilk sahneden beri oluşmasını umduğum bağdı. Melek’in sorununu anlamış olması bir yana Melek de Mavi de asla geri gelmeyecek insanların kaybının acısını yaşıyor olmalarından dolayı birbirlerine ihtiyaç duymaktalar.

Neyse ki Melek’in fiziksel bir sağlık sorunu yoktu da Güven’in eline fazla bir koz geçmedi. Ancak düşünmeden edemiyorum. Melek’in saçlarının dökülmesinin annesinin gidişinden sonra olduğunu düşünecek olursak bu durumda Güven’in elini güçlendirecek ne vardı hiç anlayamadım. Ebeveynlerinden birinin gitmesinin tetiklediği bu durum için yanında kalanı suçlayacak bir tek psikolog veyahut psikiyatr olduğunu sanmıyorum.

 

Terapiye hoş geldiniz

 

Benimle aynı fikirde olur musunuz bilmem ama bana soracak olursanız, bu bölümde üç tane terapi sahnesi mevcuttu. Bunlardan ilki Melek’in durumunu anlamak için Müge’nin konağa geldiği ve Melek ile oynadığı sahneydi. Melek ile Müge’nin oyunu sırasında bebeklere verdikleri isimler dışında ne konuştuklarını görmedik ya da duymadık. İlerde bu sahnelerin gösterildiği bir kesitin olması gerektiğinden yanayım. Söz konusu Melek’in psikolojisi olduğundan belki de Melek’in terapi seanslarını ve hissettiklerini görmemiz şart.

Müge Melek’in durumu hakkında konak halkıyla konuşurken bu diziye bir çocuk psikoloğu şart dediğim yazımı hatırladım. Ancak bu insanın Müge olması beni daha da çok sevindirdi. Bu şekilde hem Müge Gediz olmadan hikâyede yer alacak bir yer bulmuş oldu hem de Melek bir yabancıyla konuşmak zorunda kalmadı. “Konak yaşamının neden olduğu kalabalığın Melek’i ne kadar zorladığını, daha önce sadece iki kişi yaşamaya alışkın olduğunu” söyledi. Konak halkının ona bakmayı ortaklaşa benimsemesinin hem Melek’in bir düzeni olmamasına hem de kimin düzenine uyacağını bilememesine neden olduğunu söylerken aslında seyircinin eleştirilerini dile getiriyordu. Senaristler gerçekten de dördüncü duvarı yıkıp karakterler üzerinden izleyiciyle konuşuyorlar. Umut ediyorum ki konaktakiler bu eleştirileri ciddiye alır ve Melek’i bir o yana bir bu yana çekiştirmekten vazgeçerler.

Herkesin derdine derman olmaya çalışan Sancar, söz konusu kendisi olduğunda başını koyabileceği bir omuz bulmasına karşı olunan bir karakter. O yüzden de Mavi dışında Müge’nin de nasıl olduğunu sormasına çok sevindim. Sancar’ın bu hayatta hiçbir şeye hakkı yok mu ki Mavi’nin kendisine omuz olmasına bu kadar kızılıyor onu da anlamadım. Ama biri de Nare gittiğinde sadece Melek’in değil; Sancar’ın da kayıp yaşadığını hatırladı. Sancar’ın Nare’nin gidişinin ardından bu acıyı bir ömür yaşayacağını sandığını ama hiç de öyle olmadığını anlattığı an bu bölümdeki favorilerimden biri.

Çünkü geçen bölümde de dediğim gibi insan hayatında anne-baba ya da evlat dışındaki her boşluk bir şekilde doluyor ama aynısıyla ama farklı bir türeviyle. Unutmak ve unutulmak da bu şekilde oluyor. Büyük büyük adımlarla değil; küçük küçük adımlarla. Tıpkı dünyanın sonunun da bir gürültüyle değil bir iniltiyle olacağı gerçeği gibi. Müge’nin Nare’nin gidişine bu kadar sağlıklı bir karşılık vermesinin yeni bir duygu yeşertmeden olamayacağını söylediğinde Mavi’yi düşündüğünü gözlerine bakınca hemen anladım.

 

Elvan ve Bora çift ismimiz ne olsun?

 

Son terapi seansımız ise Bora ile Elvan arasındaydı. Raflarının uzunluğundan şikâyet ederken Elvan’ı dükkanında yakalayan Bora, Sancar ile arasında geçenleri bir bir anlattı. Dükkânın pek de istediği gibi olmadığını hatta gri rengin hiç de Elvan’a uygun bir renk olmadığını söylerken aslında kısacık bir zamanda onu ne kadar iyi tanımış olduğunu ortaya koyuyordu. Elvan da isteklerine dikkat eden birini görmekten yana şaşkındı. Elvan başkalarının isteklerine dikkat etmek konusunda deneyimliydi. Ama daha önce ne sevdiğine dikkat eden birini görmeye alışkın değildi.

Şaşkınlığını üzerinden atar atmaz Sancar’ın aslında eski eşinin ailesi olduğunu söylemesi hatta onlarla yaşadığını söylemesi de Bora’yı şaşkın bıraktı. Her ne kadar Elvan’ın “kocamı boşadım onları değil. Aramızda kan bağı değil can bağı var” demesi hoşuma gitti. Ama değil birkaç göbekten Egeli olmayı yedi jenerasyon oralı olsam da boşandığı eşinin annesiyle yaşamayı anlamam mümkün değil. Bora’nın birlikte kahvaltı yapmayı teklif etmesinden anladığım kadarıyla bu ilişkide atılgan olan Bora olacak gibi görünüyor.

Birlikte kahvaltı ettikleri sahnede Bora’nın Elvan’ı rahatlatarak içini açmasını sağlaması, onu dinlemesi ve hakkını koruması gerektiğini çünkü aslında çok güçlü bir kadın olduğunu söylemesi hoşuma gitti. Elvan bütün aile bildiği insanlar ona arkasını dönecek olsa da gene de mahkemede doğruyu söylemiş adaletten yana güçlü bir kadın. Birilerinin bunu görüp ona söylemesi ve içindeki gücü keşfetmesine yardım etmesi benim için çok değerli. O yüzden de yeni senaristlerin parmaklarından çıkmış olan Bora için çok sağ olun. Sürekli kötü karakterlerin eklenmediği bir dünyada olmak ne kadar güzel bir değişiklik.

 

Bir tatlı kaçamağı

 

Sancar ile Mavi’nin bir gece yarısı yapmış oldukları “sufle kaçamağı” belki de gelecekte başlayacak olan aşklarının fitilini tetikleyen en büyük anlardan birine sahne oluyordu. Mavi’nin Sancar gelecek diye saçını başını düzeltmesi, Sancar’ın biz seninle neyiz diye sorması ve eli yandığında parmağını tutması hep bu aşkın ilk kıvılcımlarını simgeliyor. Elinden tuttuğunda gözlerinin kavuşması her şeyi anlatmak için yetip de artıyordu.

Çok kısa bir an için de olsa kızı dışında birinin yanında yüzü gülmüş oldu. Sufleyi yerken koca Sancar Efe değil de küçük bir çocuk gibiydi. Sancar’ın kızının akranlarının arkadaşlığına ihtiyaç duyduğunu fark etmemiş olduğunu Mavi’ye itiraf etmesinin yanı sıra “maço” değil yanlış yetiştirilmiş olduğunu anlatışı o kadar güzeldi ki anlamamak mümkün değildi.

“Erkeksen güçlü olmak zorundasın” ne kadar üzücü bir yetiştiriliş biçimi. Halbuki çocukken erkek de olsan güçsüz olmaya hatta korkmaya da hakkın olur. Sancar annesinin yanlış yetiştirme biçimini anlatırken önce dedesinin ününden, babasının kendi halinde bir yarıcı olduğundan ve babasını erken yaşta kaybettikten sonra annesinin onu Efeoğlu adına yaraşır bir şekilde yetiştirmeye çalıştığını anlattı. Dedim ya Sancar’ı da Nare’yi de ebeveynleri mahvetti. Sancar’ı gururlu bir adam yaptığı için aslında Halise’yi suçlamak lazım.

Devamlı olarak Melek’i soran bir Mavi yapmışlar ki gerçekten de onun hala bir anne olduğunu söyletti bana. Moral konuşması ise beni bile mutlu etmeye kadirdi. Ancak kesinlikle favorim, Sancar isminin anlamının ne olduğuna yönelik yapmış oldukları konuşmaydı. Kırk yıl düşünsem ne Sancar adının kısa kama demek olduğunu ne de Mavi ismiyle üzerine siyah atsak lacivert olur musun şeklinde dalga geçilebileceğine dair bir muhabbet yazamazdım. Hatta bir an için acaba izlediğim Sancar ve Mavi mi yoksa Engin ve Tuba mı karar veremedim. Ben maço muyum derken yüzündeki gülücük bile aslında yeni senaristlerle birlikte karakterin ne kadar rahatlamış olduğunu gözler önüne seriyordu. Bu öyle bir rahatlamaydı ki bu sayede Sancar uzun zaman sonra ilk kez rahat bir uyku çekmiş bir şekilde güzel bir sabaha uyanabildi.

 

Amaca giden her yol mubah mıdır?

 

Güven Melek’i kaçıramıyorsam velayetini alırım diyerek bütün bölüm boyunca Sancar’ın arkasından iş çevirmeye devam etti. İlk olarak sanki korumaları çocuk kaçırmasına yardım etmiyormuş gibi Sancar onlara vurdu diye darp raporu aldırdı. Mahkemeye karşı Sancar’ı şiddete meyilli bir adam olarak göstermeye çalıştı. Torununun babasının baskılarından kaçarak kendine sığındığını iddia etti. Melek’in tıbbi kayıtlarına ulaşarak torununun bu hali için babasını suçladı. Ancak Melek’in saçlarının dökülmesinin arka planında annesinin gitmiş olması vardı. Annesinin gitmesinin arka planında ise Güven’in neden olduğu dayatmalar vardı.

Melek’i kurtarmak için onunla geldiğini gördüğünden beri gözünü kestirdiği Mavi’nin geçmişi hakkında bilgi toplamanın peşine düştü. Mavi’yi Sancar’dan uzaklaştırmak için çalıştığı kafeye gitti. Sancar gibi bir köylüyle ne işi olduğunu sordu. Sancar’ın ne kadar kıskanç ve ilkel bir insan olduğundan söz etti. Sancar’ı karalamak için elinden geleni yaptı. Ancak Mavi’nin “Siz sevgiyi kıskançlıkla sahiplenmeyi de ilkellikle karıştırıyorsunuz galiba. Sancar gayet iyi bir baba. Eğer endişelendiğiniz kişi gerçekten torununuzsa bence gözünüz hiç arkada kalmasın” diyerek cevap vermesi çok iyiydi.

Eğer şu ana kadar Mavi’yi sevmiyorduysanız bence şu andan sonra tekrar düşünmelisiniz. Zira ben Mavi’nin karakterinden etkilenmeye başlamıştım ama şu dakikadan sonra kendisini çok seviyorum diyebilirim. Sadece güzel ve empatiye açık bir kadın değil; aynı zamanda insanların niyetini kısacık bir zaman dilimi içinde bile çözebilecek kadar akıllı bir kadın. Güven de bunu fark etmiş olacak ki hem sosyal hizmetleri kendi lehine etkileyebilmek hem de Sancar ile Mavi arasına duvarlar örebilmek için Melek’i yeniden oyuna getirdi. Ona önce annesiyle konuştuğunu sonra da annesiyle kavuşabilmesi için Mavi’nin aradan çekilmesi gerektiğini söyledi. Sanki Mavi ile Sancar birlikte olursa annesi gelir onları görür ve gidermiş gibi davrandı.

Melek’in psikolojisinin düzelebilmesi için kesinlikle Güven’den uzak tutulması gerek. Zira Melek’in ruh haliyle oynayarak onu istediği gibi yönlendirebiliyor. Bu yüzden de Melek kafeye gidip Mavi’nin buralardan gitmesini ve babasıyla bir daha hiç görüşmemesini istedi. O burada kaldığı sürece annesiz kalacağını söyledi. Halbuki Melek’in şifası Mavi’nin ellerinde. Mavi de bir anne olarak onu kırmamak için Sancar’ı arayarak konuşmak istediğini söyledi. Güven de sosyal hizmetleri konağa götürerek kendi lehine etkilemenin peşine düşmüştü.

 

Sahil kenarında yakılan ateş

 

Mavi her şeyden önce bir anneydi o yüzden de Melek gitmesini istediğinde onun için babasından uzak durmak dışında bir seçenek yoktu. Bu durumu Melek’i öne sürerek değil de bu arkadaşlığın kendisine iyi gelmediğini söyleyerek yapması da benim için önemli bir ayrıntıydı. “Bundan bir ay önce hayatında Mavi diye biri yoktu, yine olmasın” diyerek kesip atmaya çalıştı halbuki biz gerçeği biliyoruz. Mavi’nin Sancar’ın varlığına iyileşebilmek için ihtiyacı var.

Sancar’ın “o zaman neden bağ kurduk biz” diye sitem etmesinin yanı sıra Mavi’nin “bugün seninle vedalaşmaya geldim” sözüne “öyle kafana estiği gibi benim hayatıma girip çıkamazsın. Yeter ya kalbimi tekmeleyip durmayın” şeklindeki cevabı belki de en dürüst itirafı olabilir. Mavi bir şeyler daha başlamadan önüne geçmeye çalışsa da Sancar’ın verdiği tepki gösteriyor ki her şey için çok geçti. Sancar kalbim derken bir nevi duygularını ama bilinçli ama bilinçsiz bir şekilde itiraf etmiş oldu. O anda Mavi’nin duraksaması da aslında aynı duyguları hissettiğinin onaylar nitelikteydi. Bazı vedalar zordur bu da onlardan biriydi. İstediğin için değil; mecbur olduğun için gitmek ki çok da ileriye gidemedi.

İlk öpücük sahnesi bana sorulacak olursa son zamanlarda izlediğim en iyi ilk öpücük sahnelerinden biriydi. Atmosferle birlikte yoğun duyguların temsili olması için dalgaların olduğu bir deniz kenarının seçilmesi çok zekiceydi. Müzik ise kesinlikle sahnenin duygusunu pekiştirmekteydi. Hepimize olmuştur mutlaka. Aklımız bir şey derken kalbimiz başka bir şey demiştir. O sırada da bedenimizi kontrol edemediğimizi fark etmişizdir. Sanki kendine ait bir iradesi varmış gibi bizden komut almadan koşar bazen. İlk öpücük de öyle bir andı. Sancar’ın şaşkın bir şekilde donup kaldığı Mavi’nin ise git ihtarına karşı aşka doğru koştuğu.

 

Ben bu durumu şu şekilde açıklıyorum: Aşk her gün kalbe atılan bir düğümdür. İlmek ilmek her gün yeni bir tane atılır ama acıtmaz. Çünkü sevdiğin insanın eli daima kalbinin üstündedir. Sevenlerden biri gidince bile kalp ilmik atmaya devam eder. Ama sevdiğinin eli yoktur artık kalbinde o yüzden de acıtır. Ta ki bir gün yeni biri gelip o kalbe girene ve de elini o kalbin üzerine koyuncaya kadar. Sonrası mı? Sonrası belli. O yeni el sayesinde kalp yeniden nefes almaya başlar. Umut edelim de Mavi’nin elini yüreğine koyduğu Sancar yeniden nefes almaya başlar. Keza aynı şekilde Mavi de diyorum ve yazımı bitiriyorum.

 

Göz atmanızı öneririz: Sefirin Kızı Bölüm Yorumları

 

 

Sefirin Kızı 42. Bölüm Fragman

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce