Sefirin Kızı 47. Bölümü ile Total’de 3,82 reyting ile 13. AB’de 1,83 reyting ile 19. ABC1’de 3,00 reyting ile 12. oldu.. Bölüm değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…
Bu haftaki bölüm “aşk ait olmak mıdır yoksa sahip olmak mıdır?” sorusuna vermeye çalıştığı cevap nedeniyle epey dikkatimi çeken bir bölümdü. Aşkın ne olduğu ve bunlardan hangisi olduğunun yanıtını edebiyat dünyasına ait bir kitaptan çıkmış iki satırla veyahut televizyon dünyasında benzerlerine çok sık rastladığımız bir aşığın dudaklarından dökülen bir güzel sözle anlatmak yerine aşkın “ait olma” olduğunu düşünen karakterlerle aşkın “sahip olma” olduğunu düşünen karakterleri birlikte göstererek anlatma tekniğini tercih etmiş olması beni epey etkiledi. Seyircinin boğazından aşağıya döker gibi tepeden inme bir aşk budur demek yerine iki hali de gösterip kendi çıkarımlarını kendilerinin yapmalarını sağlayacak serbestliği tanımalarına çok sevindim.
Bana sorarsan aşk, evet ait olmadır. Ama her ait olma da bir mutlu son değildir. Çünkü aşk üç mevsimde yaşanır: Sonbahar, Kış ve İlkbahar. Tıpkı hayatın da acı, tatlı ve ekşi modunda yaşandığı gibi. Neden üç mevsim diyecek olursanız eğer çünkü bütün aşklar hayatın bir “yazında” başlar. İlk zamanlarının balayı gibi olduğu o ayaklarının yerden kesilmesi durumu bize hâkim olduğu müddetçe, aslında bize gerçekte neyin vurduğunu asla anlamayız.
#MavSan
Bu haftaki bölüm uzun zaman sonra kaldığı yerden devam şeklinde değil de Sancar’ın üzgün bir şekilde başında durduğu bir mezar sahnesiyle başladı. Kavruk’un geçen haftaki vurulma durumu ve neredeyse veda niteliğindeki kapanış konuşmasından sonra acaba olmaz denileni yapıp Kavruk’u mu öldürdüler diye düşündüm ama belli ki amaç da seyircilere bunu düşündürüp ekran başından ayrılmamalarını sağlamakmış. Neredeyse bölümün büyük bir kesimi de hastanede geçtiğinden seyircileri ekranda tutma adına yapılmış iyi bir pazarlama tekniği olduğunu söylemeliyim. Zira Sancar’ın başında durduğu mezarın aslında dizide neredeyse hiç bahsi geçmeyen babasının mezarı olmasının dizinin hikayesine hiçbir katkısı yoktu. Tek katkısı babalardan bahsettikleri sahnede Mavi’nin hayatında hiç yer almamış babasının kim olduğundan söz etmiş olmasıdır diye düşünüyorum.
Aman dikkat! Yakında Sancar babasını bulup ortaya çıkarırsa ya da Serdar ve Güven bu konuda bir entrika çevirirse şaşırmamak lazım. Yakında kadroya bir karakterin katıldığını duyar mıyız acaba?
Sonrasında hemen yaşanan ana geri döndük ve karşımıza yakalanma riskini göze alarak kardeşi bildiği Kavruk’u hastaneye yetiştirmeye çalışan bir Sancar çıktı. Sancar’ın nerede olduğunu bilmediği Mavi’nin peşine düşmek yerine yaralı Kavruk’u hastaneye yetiştirmesine çok sevindim. Polisin onu yakalama ihtimalini bile düşünmeden kardeşi için her şeyi göze alması gözlerimi yaşarttı. Ben hep söylüyorum Sancar ve Kavruk kardeşliği bir başka. Hastaneye getirildiğinde epey kan kaybetmiş ve durumu ciddiyetini koruyan Kavruk hayat mücadelesi veriyordu. Acilen ameliyat olması gereken Kavruk’un hastaneye geldiği sırada kalbi bile durmuştu. Sancar hastane polisine rağmen nefes aldığını gözleriyle görene kadar yanı başından ayrılmadı. Nefes aldığını gördükten sonra durumu ciddiyetini koruduğundan bu haberi bilmeyi hak ettiğini düşündüğü kardeşi Zehra’ya haber verdi.
Sancar kardeşine Kavruk’un vurulduğunu ve hastanede ameliyata alındığını söyledikten hemen sonra kardeşini teselli etmeye çalışırken Sedat’ın sesiyle dikkatinin yönü değişti. Sağlık görevlilerine bağıran Sedat’ı gördüğünde hemen yanına doğru gitti. Ve hayatının en büyük sürprizlerinden biriyle karşılaştı. Çünkü aramaya ilk nereden başlayacağını bile bilmediği karısı sedye üstünde hastaneye taşınmaktaydı. Haliyle karısı endişelenen Sancar’ın ilk tepkisi ona bir şey yapmış olabileceğini düşündüğü Serdar’ın üstüne saldırmak oldu. Hele de Serdar’ın birlikte İstanbul’a giderken kaza yaptıklarını söylemesi üzerine daha da kudurdu. Sedat’ın ilk müdahaleden sonra onu da alıp İstanbul’a döneceğini ve Mavi’nin kendini seçtiğini söylemesi de duruma hiç yardımcı olmadı.
Sancar karısının durumunu hatırlayıp ona refakat etmek için hastaneye girmeye çalıştığı esnada kendini arayan polisler tarafından yakalanması bu bölümde aşıkların kavuşmasının önündeki ilk engeldi. Sedat orada olduğu için karısını onunla yalnız bırakmak istemeyen Sancar polise ne kadar dirense de ne kadar dil dökse de kendini karakola götürmelerini engelleyemedi. Hastanedeki karısı ve kardeşinden bir haber alabilmek için kendini yırtma noktasına gelen Sancar’a karşı polis memurunun takındığı duyarsız ve de suçlayıcı tavrı hiç beğenmedim. Onun avukatını çağırması gayet doğal hukuksal haklarından biri. Onu geçtim sevdiği insanların sağlık durumlarının iyi mi kötü mü olduğunu bilmeden öylece oturmak zorunda kalmak sadece Sancar’ı değil her insanı delirtebilir.
Mavi ve Sancar’ın kavuşabilmek için aşmaları gereken bir diğer engel de Sedat’ın ta kendisiydi. Mavi gözlerini açıp da yanı başında birini görünce onu önce Sancar sandı. Sedat olduğunu anladığında da dehşete kapıldı. Şu anda görmek istediği son insan Sedat’tı. Sancar’ın adını sayıklamasına bozulan eski eşi, Sancar’ın tutuklandığı haberini vermekte hiç gecikmedi. Hiç sorun yokmuş gibi Mavi için ne kadar korktuğunu, geçirdiği kafa travmasını ve en yakında zamanda onu İstanbul’daki bir hastaneye taşıtacağını anlatmaya başladı.
Mavi onu kurtaracak biri bulma umuduyla panik butonuna basıp birilerine seslenmeye başladığı anda Kavruk’un ameliyata alındığını ve onu kurtarmaya kimsenin gelemeyeceğini öğrenmiş oldu. Mavi Sedat’tan sevdiği adamı aklayacak olan delili aldığını bu yüzden de artık onunla anlaşmak zorunda olmadığını söyledi. Onunla hiçbir yere gitmeyeceğini de açık bir dille ifade etti. Sedat’ın Sancar’ın kaderinin iki dudağı arasında olduğunu sanan emin hal ve tavrı karşısında onun yüzüne gülen hali izlemeye değerdi. Sedat bir akıllı kendini sanarak Mavi’nin onlar konuşurken aldığı ses kaydını telefonunu kırarak yok ettiğini sandı ancak Mavi o kaydı çoktan avukata yollamıştı. Mavi’nin karşısında zafer kazanmışçasına gülmesinden durumunun vahametini anlayan Sedat, öfkeden deliye dönmüş bir şekilde tehditler savurarak Mavi’nin yanında ayrıldı ve intikam yemini ederek hastaneyi terk etti.
Karakolda ise avukatı Sancar’ı önce Kavruk ve Mavi’nin sağlık durumları hakkında bilgilendirdi. Daha sonra ise Sancar’a özgür kalmasını sağlayacak olan ses kaydının içeriğini dinletti. Ses kaydının içeriğinde Sedat’ın kendini bıçakladığına dair bir itiraf yoktu. Fakat Sancar’ı aklamaya yetecek kadar delil mevcuttu. Sancar’ın özgürlüğüne kavuşmasına ramak kala dinlediği ses kaydının içeriğindeki konuşmalar ağzının tadını kaçırmaya yetmişti. Mavi’nin bütün bunları onun özgürlüğünü yeniden kazanabilmesi için söylediğinin farkındaydı ama arkasından bir iş çevirmiş olmasına hele de Sedat’a gidip onunla İstanbul’a gelebileceğini söylemesine çok kızmıştı. Özgürlüğünü kurtaracak olan bu ses kaydıyla da iki aşık arasındaki ilişki de kışını yaşamaya başlamış oldu.
Bu zaman zarfında Mavi’nin hastane yatağındayken Halise’den gördüğü muamele hakkında çok fazla konuşmak istemiyorum. Tek demek istediğim oğlunun özgürlüğünü kurtarmak için o adamla arabaya binmeyi kabul eden hatta kendi hayatını riske atan kadına eski kocasıyla arabaya binmiş olması üzerinden yaptığı imalar ve Melek’in “anne bildiği kadının eski kocasının arabasına bindiğini öğrense çok üzülür” demesi çok çirkin bir üsluptu. Hasta yatağındaki insana üsten üsten konuşarak ne torunun anası ne de gelini olmadığını söylemesi sadece hadsizlik.
Sancar avukatıyla birlikte suçsuzluğunu kanıtlamak için komiserin karşısına geçtiğinde aklındaki tek şey, bir an önce çıkıp hastaneye kardeşi Kavruk’un ve karısının yanına dönebilmekti. O yüzden tüm açıklamayı avukatının yapmasına izin verdi. Avukatı durumunun kaçaklıktan ziyade bir yanlış anlaşılmayı düzeltebilmek için zaman kazanma çabası olduğuna komiseri ikna etmeye çalışırken o tek başına delil sayılmayan ses kaydı yüzünden başının yanmasını istemeyen Sedat içeri girdi. Ve durumun kocaman bir yanlış anlaşılma olduğunu anlattı. Olay anında kullanılan bıçağın kendine ait olduğunu ve neden bıçak taşıdığını anlatırken kullandığı hikâye komediydi. Karşısındaki insanları mı aptal sanıyor yoksa dalga geçmek için mi öyle bir hikâye uydurdu hiç anlamadım.
Sancar serbest kalır kalmaz Kavruk’u vuran adamın kimliğinin ve onu polisten önce bulmanın peşine düştü. Eğer adama polisten önce ulaşabilirse onu konuşturup Sedat ve Güven’in adını vermesini sağlayabileceğini düşündü. Böylece Sedat ve Güven de kanun önünde ceza almış olacaklardı. Bir düşündüm geçen bölümlerde Güven’in üstüne beton döktürmeye çalıştığı bir adam vardı. Zamanında onu sosyal hizmetlerle kumar bağımlılığı hakkında konuştururken neden cinayete teşebbüsünü şikâyet etmediler diye merak etmiştim. Hala da ediyorum. Sancar karakoldan dışarıya adımını attığında peşine düştüğü ikinci şey ise Güven’in işleri oldu. Bundan sonra kendisini tanıyan hiç kimsenin Güven ile çalışmamasını istedi. Onun yanından ayrıldıkları taktirde işlerinin hazır olduğuna da söz verdi. Bu sayede Güven’in marinadaki işlerine balta vurarak planlarını tökezletebileceğini düşündü.
Sedat’ın kendini tehdit eden Sancar’a “Senden önce benim karımdı. Senden sonra da öyle olacak” şeklindeki kışkırtmaları onun istediği biçimde tepki almasını sağlamasa da kendini öldürmekle tehdit eden Sancar’ın daha da bilenmesine neden oldu. Bu arada Mavi’de karakoldaki kocasına, aşağıda ameliyat halinde olan Kavruk’a ve evde kendini bekleyen kızına destek olabilmek için geçirdiği kafa travmasına rağmen doktorlardan gitmesine izin vermeleri konusunda onay koparmaya çalışıyordu. Ancak uzun süreli bir baygınlık geçirmiş olduğu için beklediği bu onayı bir türlü koparamıyordu. Üstelik onun hala hapis halinde olduğunu sandığı kocası Sancar, hastaneye geldikten sonra iyi olup olmadığını sormuş ve iyi olduğunu öğrendikten sonra da Kavruk’a gitmeyi tercih etmişti.
Sancar’ın Mavi’nin niyetinin sevdiği adamı kurtarmak olduğu konusunda bir şüphesi yok. Sevdiğini ve sevildiğini biliyor. Yoksa Mavi kızının ölümüne neden olan adamın arabasına binmez, Sancar da onun için bu kadar çok endişelenmezdi. Ama arkasından iş çevirdiği gerçeğini bir türlü affedemiyor. Kendisine daha bir gece önce bir aile olduklarını söylemişken kendi kafasına göre bir iş yapmasını hazmedemiyor. Bu adam zaten güven sorunları yaşayan bir adam. Herkes de arkasından bir iş çevirip yüzüne hiçbir şeyi söylemiyor. Bu adama da yazık!
Sancar’ın hastanede olduğu halde yanına gelmeyip doğrudan Kavruk’u beklemeye gittiğini Bora’dan öğrenen Mavi’nin kalp kırıklığına içim acıdı. Kız Sancar’ın ailesini kendi ailesi gibi kabul edip benimsemişken bu kalabalık aileye rağmen bu hastane odasında tek başına kalması, ona kendini epey yalnız hissettirmiştir. O bu duygularla tek başına takılırken Kavruk’un durumunun stabil olduğunu anlayan Sancar, sonunda karısını görmeye gelmişti. Ona kalsa sadece kapının üstünden bakmakla yetinecekti. Neyse k bu zaman zarfında Mavi’ye yakalanmış oldu.
Sancar’ın el yabancıymış gibi uzaktan “Geçmiş olsun, Mavi. İyi misin?” demesinden bir terslik olduğunu anlayan Mavi, bakışlarındaki öfke ve ağzından zorla çıkan birkaç kelimeyle kendisine kızgın olduğunu hemen anladı. O yüzden de aklındakileri söylemesi için Sancar’ı teşvik etti. Sancar’a lanet okuyup alıp başını gitmektense sorun her neyse onu konuşmayı seçmiş olması çok olgunca bir hareketti. Sancar’ın kendine Sedat’ın yanına gittiği için kızgın olduğunu biliyordu. O yüzden de konuşmaya ilk Mavi başladı. Sancar’a eski eşinin yanına neden gittiğini anlatmaya çalıştı: “Çünkü o sırada aklıma daha iyi bir fikir gelmedi. Hemen hızlı bir şekilde tek başıma bir karar vermem gerekiyordu, Sancar. Biliyorum şu anda kızgınsın bana. Sen de aynısını yapsan ben de sana kızardım”.
Mavi sakin bir dille sadece meramını anlatmaya çalışmadı aynı zamanda yaptığının doğru bir şey olmadığını ve Sancar’ın kızmaya hakkı olduğunu da kabul etti. “İlişkiler kimin haklı olduğuna bakmaz. Kimin orta yolu bulmaya çalıştığına bakar” sözü çok doğru. İlişkileri ayakta tutan şey her iki tarafında ilişkileri konusunda uzlaşmaya açık olmaları bence. Ancak bu sahneler gösteriyor ki Sancar ve Mavi’nin o noktaya gelmesine daha çok var.
Mavi’nin bütün bunları onun için yaptığını biliyordu. Tüm bunların o özgürlüğüne kavuşabilmesi için yapılmasına da hafifletici bir sebep gözüyle bakıyordu ama gene de onu kurtarmak için bile olsa Sedat’ın yanına gidip kendini riske atmış olduğu gerçeğine dayanamıyordu. “Sen onun yanına gideceğine ben hapse girseydim daha iyiydi. Ne oldu? Hani gerçeği ortaya çıkaracaktın. Sen gittin o adamın arabasına bindin. Kaza olmasaydı ne olacaktı? İstanbul’a mı gidecektiniz? Bir mesajla beni terk mi edecektin?” demesi de aslında özgürlüğüne kavuşmak için bile olsa onun kendini tehlikeye atmasına değmeyeceğini düşündüğünden, onun için korktuğundan. Ama bunu bile doğru bir şekilde ifade edemedi. Üstüne de yalnız kaldıkları taktirde niyeti başından belli olan o adamın ona neler yapmış olabileceği düşüncesi gelince de içindeki kıskanç Sancar, bu konuşmayı daha da çekilmez kıldı.
İdeal olanı bir insanı her şeyiyle sevebilmektir. Sadece iyi özelliklerinden ötürü değil; kötü özelliklerine rağmen sevebilmektir. Ancak insan kıskançlığı sahiplenme düzeyine geldiğinde o insanı nasıl sevebilir hiç bilmiyorum. Sancar’ın kıskançlığı daha önce bir destana ve koskocaman bir on seneye mal olmuştu. Şimdi de gene aynısı olmasa da bir benzerini yaparak sevdiği kadınla arasına bir duvar örüyor. Kimse seven insan kıskanır demesin. Seven insan önce sevdiğine güvenmeyi sonra da bir başkasının ilişkilerini etkilemesine izin vermemeyi öğrenir. Karısı onun özgürlüğü için savaşıp bir arabayı yoldan çıkarırken başka bir adamın ona dokunup dokunmadığını düşünmez. Kötü bir adamın niyetine karşı karısını kollar ama kafası bulanıp bu ilkelliğe yanaşmaz.
Sancar’ın engel olamadığı o ilkel kıskançlığı aslında içinde büyüdüğü toplumdan miras aldığı süper egosu. Seven adam kıskanır çünkü erkeklerin bu dünyada sadece tek bir niyetleri vardır. Karılarımızı lütfen koruyalım.
Sancar biraz daha sakinleştikten sonra kendini Mavi’ye daha iyi anlatabilmek ve yanlış anlaşılmayı düzeltebilmek için Mavi ile yeniden konuşmaya çalıştı. Ancak bu sefer de Mavi hiç konuşacak havasında değildi. Hatta Sancar’ı odadan kovdu bile denebilir ama bu defa da Sancar konuşma konusunda çok kararlıydı. Aralarını düzeltebilmek için elinden geleni de yaptı ama istediği tepkiyi alamadı. Hatta aldığı tepki beklediğinden çok daha ağırdı. Sancar ne düşüneceğini sorduğu zaman Mavi’nin “Beni sürekli yargılayan, kıskançlığıyla hayatımı mahveden birinden kurtulduktan sonra neden yine öyle kıskanç birini bulduğumu düşüneceğim” demesi bence çok ağır oldu.
Nasıl ki Sancar’ın onun özgürlüğü için hayatını tehlikeye atan karısına bir geçmiş olsun demek yerine içindeki “kıskaçlığa” yenildiğine kızıyorsam arkasından iş çevirdiği için ona kızan Sancar’ın kıskançlığını eski eşi Sedat’ın “psikopatlığına” benzettiği için de Mavi’ye kızgınım. Sancar kıskanç mı kıskanç. Ben bunu inkâr etmiyorum ama Sancar’ı bu hikâyenin kötü adamı olan Sedat’la kıyaslamak da bence suçuna uygun bir ceza değil. Sancar’ın o adamla aynı kefeye konduğunu anlayınca kalbinin kırılmasına da kızıp odayı terk etmesine de hak verdim. En karanlık an şafaktan önceki an derler ya kışın en soğuk zamanı da bahara en yakın olanıdır.
İlkbahar: Kavuşma ve HuzurEn karanlık an şafaktan önceki an derler ya kışın en soğuk zamanı da bahara en yakın olanıdır. O yüzden olacak ki birinin hastane koridorlarında “kıskançlığı” dolayısıyla benzetildiği adamı düşünmeye, ötekinin ise geldiğinden beri iç dünyasında yaşadıklarını düşünmeye kocaman bir geceleri vardı. O karanlık gecenin ardı da aydınlığa açılan bir kapıydı. Mavi dün gece yaşanılanlardan sonra kalbini kırdığı Sancar’ı bulup yanına oturdu. Hiçbir şey söylemeden başını omuzuna dayayıp ilk adımı attı. Sonra da gece söyledikleri için Sancar’dan özür diledi. Sancar da Mavi’nin güzel sözleri karşısında kızgınlığını ve kırgınlığını daha fazla uzatmadı.
Bir ilişkide önemli olan kaç kere kavga edip bu kavgalardan kaçını kazandığın değildir. Çünkü siz kavga ettiğiniz sürece bu ilişkide bir kazan yoktur. Önemli olan bu kavgalardan sonra köprüleri nasıl kuracağını bilmektir. Çünkü o köprüleri kurmayı ve uzlaşmalar yapmayı ne kadar çabuk öğrenirsen ilişkiniz de o kadar sağlam olur. O yüzden de ilişkilerinde tökezledikleri halde her seferinde yeniden kalkmayı öğrendikleri bu ilişkiyi izlemeyi seviyorum. Çünkü söz konusu gerçekçilik olduğunda ne mükemmel bir ilişki ne de tamamen yıkım mümkün değildir.
Barışmayla gelen bahar, Kavruk’un hayati tehlikeyi tamamen atlatmasıyla da tam bir mutluluğa dönüştü. Bu yeni elde edilmiş mutluluğun tadını çıkarmak için Mavi ile birlikte sahil keyfi yaparken Halise’nin iş birlikçisi Necdet’in aramasıyla canı sıkıldı. Ancak annesinin konağa çağrılarına kulak asmayan Sancar, sahilin keyfini çıkarmaya kaldığı yerden devam etti. Bir kere de başkalarının sorunlarının ya da takıntılı Sedat ve Güven’in başlarına açtığı işlerin peşinde koşmadan anın keyfini çıkardıklarını görmek güzel oldu. Sanki evlilikleri ortaya çıkmadan önce daha fazla huzurlu vakit geçirmeye imkân buluyorlardı. Son iki bölümde doğru dürüst sahneleri olamadı.
O yüzden sahilde oturup Sancar’ın “Önümde mavi yanımda Mavi. İçim dışım maviye karıştı” dediği sahneyi izlemekten gerçekten büyük bir keyif aldım. Ama bu sahneden keyif almamın tek nedeni de bu değildi. Bu sahne aynı zamanda hem televizyonda resmedilmekte olan günümüz çiftlerine hem de eski senaristlerin elinden çıkmış olan çifte yönelik kısa ve öz bir eleştiriyi de içinde barındırıyordu. O yüzden de bölümün son sahnesinden sonra belki de en sevdiğim sahne bu olabilir: “Bu sevgililik olayını sevdim. Filmlerde dizilerde çiftler saç baş yolarcasına kavga ediyorlar ya. Biz de sanıyoruz ki sevda, aşk böyle bir şey”. Gerçekten de öyle bize filmlerde de dizilerde de kavgaları hiç eksik olmayan devamlı didişen çiftleri “tutkulu” kisvesi altında yutturmaya çalışıyorlar. Halbuki gerçek bir çift olmak kavga etse de aralarındaki köprüleri asla yakmayan iki kalbin bir hayatı paylaşması demek.
Mavi’nin de belirttiği gibi televizyonda izlemeye alıştığımız o çiftler aslında “fethetme güdüsüyle” hareket ettikleri için asla anlaşmayı başaramıyorlar. Çünkü aşk sahip olmak değil; aksine merhamet duygusu ait olmadır.
Halise’nin hastanede ettiği o imalara, yenilir yutulur bir tarafı olmayan o ağır sözlerine rağmen Mavi’nin asaletini bozmayıp Sancar ve annesinin arasına girmemeye özen göstermesi onun asaletini ortaya koymaya yetip de artıyor. Bunun dışında her aşk beraberinde geleceğe dair bir umut da taşıyor. O yüzden de Sancar’ın çekirdek ailesinin geleceğine dair hayallerinde bir başka çocuk umudu taşımasına hiç şaşırmadım. Paylaştıkça çoğalan nadir şeylerden biridir aşk. Mavi’nin kızını kaybettikten sonra hayatına elinde olanlarla yetinerek devam etmek istemesini anlıyorum. Hayatında çok fazla değişikliğin olduğu bir dönemde en azından değişmeden sabit kalan bir şeyler olsun istiyor. Kim bilir belki de yeni bir çocuğun ölen çocuğunun yerine geçirmiş gibi hissedeceği için istemiyordur. Ama yakın zamanda kayıp yaşamış psikolojisi yeni bir çocuğu kaldırabilir mi emin değilim.
Sancar’ın başka bir çocuk istememe durumunu olgunlukla karşılamasını hiç beklemiyordum. Sevdiğinin acılarını kanatmak istemeyen bir adama dönüşümünü keyifle seyrediyorum. Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum. Bir de bu büyülü an göbek bağını bir türlü koparmayı başaramamış Halise tarafından bölünmeseydi daha da iyi olabilirdi.
Sancar akşam konakta kardeşinin de düğünü olması gerekçesiyle annesiyle konuşmak için konağa gitti ama keşke gitmesiydi. Annesinin eşine karşı takındığı tavır, yaşadıkları şu ikinci baharda sert rüzgarların esmesine neden oluyordu. Daha kapıdan adımlarını attıkları anda Halise Mavi’yi görmezden gelmeye başlamıştı ki bence çok büyük bir saygısızlıktı. Neyse ki Sancar karısını ona ezdirmedi de ondan gizlisi saklısı olmadığını söyleyerek eğer konuşmak istiyorsa Mavi’nin yanında konuşabileceğini söyledi. Sancar’dan annesine güzel bir kapak oldu.
Sancar kendisiyle akşamki düğün hakkında konuşmaya çalışan annesiyle resmen cebelleşiyordu. Etrafta dönen onca hazırlığa ve kızının mutluluğuna rağmen bu evliliğe rızasının olmadığını hiç lafı dolaştırmadan bir çırpıda söyleyiverdi. Üstüne de tek önemli düşünce kendininkiymiş edasıyla “Herkese haber ver, ara. Bitsin, gitsin bu saçmalık” demesine artık Sancar’ın bile tahammülü kalmamıştı. Sancar’ın kardeşinin ve sevdasının arkasında koşulsuz şartsız bir şekilde dimdik durmasına çok sevdim. Karşısındaki annesi bile olsa önceliğini birbirini çok seven iki insana verdi. Annesinin “Sen diyorsun ki bu evin büyüğü sen değilsin, bizim anamız değilsin” gibi onu haklı gibi gösterecek geleneksel zırvalıklara ve duygu sömürülerine pabuç bırakmadı. Üstelik sadece bırakın da sevenler kovuşsun diyen karısına bu aileden değilmiş gibi hissettiren annesine haddini de güzelce bildirdi.
Evlenip boşanmış olmanın nesi kötü anlamadım? İki oğlu da daha önce evlenip boşandı. Eğer yeniden evlenmek bu kadar kötü bir şeyse neden daha geçmiş haftalarda oğlu Yahya’yı bu konakta yeniden evlendirmeye çalıştı? Ben söyleyeyim mi kadın kısmına sadece bir kere evlenmek yaraşır da ondan. Kadının düşmanı gene kadın.
Sancar da gözle görülür bir değişim söz konusu. Annesinin yanında “Bu Zehra’nın mutluluğuyla ilgili eminim sizde kızınızın mutlu olmasını istersiniz. Bırakın Zehra ve Kavuk kavuşsunlar. Mutlu olsunlar” diyen karısının hem yüce gönüllüğüne hem de sevdaya olan saygısına karşı hayranlığını bakışlarıyla ne de güzel anlatıyordu. O anda Sancar’ın gözlerinde “İşte bu benim karım. Benim karım tam bir Efe Kadını” bakışı vardı, kanıtlayamam. O yüzden de karısını annesinin ön yargılarına ve de aşağılamalarına yem etmedi. Sancar sonunda kendi ağzıyla “Bizi bir düşünme, bırakma. Sende rahat edeceksin biz de rahat edeceğiz” diyerek çenesini kapadı ya çok şükür. O anda Mavi’nin yüzünde beliren aldın mı cevabını bakışı muhteşem değil miydi?
Bütün bunlarla uğraştığı yetmiyormuş gibi Halise’nin bu sert gerçeklikleri altında ezilen kardeşi Kavruk’a da moral vermek zorunda kaldı. Yüzünü azcık da olsa güldürebilmek için acaba kardeşini ona vermekle hata mı yaptığını bile söyledi. Ama o Kavruk’un moralini düzeltmeye çalışırken nasıl olduysa Kavruk asıl onun derdini dinlemeye başladı. Bütün bu olan bitenin üstüne bir de Mavi’nin kiraladığı teknenin tamirinin tamamlandığı haberi eklenince Sancar, sanki teknenin tamamlandığını duyunca yolculuğuna kaldığı yerden devam edecekmiş gibi davranması bana çok garip geldi. Belli ki hala Mavi’yi kaybedeceği ya da karısının onu bırakıp gideceği korkusunu taşıyor.
Sancar’ın eşini gelinlikler içinde görme planı bu gecenin parlayan yıldızının Zehra olması gerektiği konusunda anlaşmış olmaları nedeniyle sekteye uğramış olsa da başka bir zaman gerçekleştirilebileceğine dair bir umudun olmasıyla yüzündeki gülümseme varlığını devam ettirdi. Mavi’nin aklında başka planlar olduğunun anlaşıldığı o sahnelerde Sancar’ın aklından geçenleri öğrenmeye çalışırken ki tutumu çocukça olsa da sevimliydi. Halise’nin ortalıklarda olmaması bütün konakta bir bayram havasının hissedilmesine neden oldu. Ancak gecenin en büyük sürprizi Mavi’nin elinde tutuğu çift çizgi olduğu belli olan hamilelik testiydi. Kime niyet kime kısmet durumu.
Dünyadaki tek aşk, sevgiliye duyulan aşk değildir. Bazı aşklar vardır sevgiliye duyulan aşktan çok daha kutsaldır. Annesi tarafından bırakılmış bir kız çocuğuna duyulan sevgi ya da o kız çocuğunun sana duyduğu sevgi gibi. Hep diyorum Mavi ve Melek arasındaki sevgi bağı çok kıymetli. Gülsiye onu oyalamak için elinden geleni yapsa da Melek’in bir şeyler yanlış olduğunu anlamasına engel olamadı. Üstelik annesi yerine koyduğu Mavi’yi görmek konusunda ısrar edip “Bana söz vermişti. Hiç yalnız bırakmayacaktı beni. Hep yanımda duracaktı. Beni ne olur ona götürün. Ya Mavi gelsin ya da biz Mavi’ye gidelim, ne olur” diyen bir çocuğa ne diyebilirsin ki?
Mavi’nin hastaneden çıkamayınca kendisi için endişelenmiş olan Melek ile telefonda konuşması bölümün en tatlı sahnelerinden biriydi. Üstelik Melek’in ondan ayrı kalmak istemediğini söylerken ya yanına gelmesi ya da onu yanına alması için Mavi’den anne sözü istemesi gerçekten çok anlamlıydı. Halise’nin kendi çocuklarına asla veremediği koşulsuz sevgiyi ve huzuru, o hiç sevmediği ve asla kabul etmeyeceğini söylediği Mavi’nin Melek’e verebiliyor olması aslında marifetin doğurmakta olmadığını açıkça gözler önüne seriyor diye düşünüyorum.
Melek ile Mavi’nin arasında kısa bir süre içinde büyük bir ve derin bir bağ oluştuğunu biliyordum ama babaannesi onunla ilgili planlar yaparken bile Mavi’den icazet alacak kadar onun sözünü dinlediğini hiç bilmiyordum. Halise karşısında Mavi’nin sözünü dinlemeyi tercih edip okula gitmeyi kabul etmesi bana soracak olursanız büyük bir adım. İlerde Halise’nin başlatacağı savaşın bir başka cephesi de Melek olacak gibi görünüyor. Ne de olsa torunu da onun kaidelerinin dışına çıkmaya başladı. Ama Melek açısından bakılacak olursa hayatına bir istikrar geldi. Yeniden okula başlayarak yaşıtı insanlarla etkileşime girmeye başladı. Melek için bu da büyük bir gelişme.
Melek bu nikahlarında yer alamamış olma durumuna kafayı takmış belli ki. Evlendiklerini öğrendiğinden beri onu gelinlikle göremediğine, şu konakta bir efe düğünü yapamamış olmalarına üzülüyor. Bu haftaki bölümde de bunu babasına aldırmış olduğu bir gelinliği Mavi’ye gösterip çifte nikah fikrini öne sürmesiyle ortaya koymuş oldu. Ancak Mavi bu teklifi bugünün Zehra’nın özel günü olması gerektiği gerekçesiyle geri çevirdi. Ki bana soracak olursanız bu çok yerinde bir karardı. Zira kavuşmak için o kadar bekledikten sonra hayatının en özel gününü abisi ve yengesiyle paylaşmak isteyeceğini hiç sanmıyorum. Bu durumda dizinin genelinde olduğu gibi kendi nikahında da gölgede kalmış olacaktı. Bu yüzden de durumu Melek’e kırılmayacağı ve üzülmeyeceği bir şekilde anlatmasına sevindim. Hele de gelinlik fikrini sadece bu geceliğine reddettiğini bilmek içime su serpti.
Mavi bu hamileliği nasıl içine sindirecek? Sancar’ın tepkisi ne olacak? Bunlar hep aklımı kurcalayan sorular oldu. Umarım bu baharın arkasından sert bir fırtına bizi beklemiyordur diyerek yazımı burada tamamlıyorum.
Söz konusu aşk olduğunda herkesin edebiyat kitaplarının veyahut televizyon dünyasının orasından burasından çalıp kendisine mal ettiği bir aşk tanımı mevcuttur. Halbuki aşk böylesine evrensel bir mefhum olmasına rağmen tanımı, kişiye özgüdür. Ancak kendi kelimeleriyle dilinin döndüğü, aklının aldığı kadarını anlatmaya muktedirdir. Aşkın en doğrusu ait olma duygusuyla ölçülür. Çünkü ait olma içinde eşitliği, denkliği ve demokratikliği içerir. Kayıp iki yapboz parçasının bir araya gelerek bir yapbozu tamamlaması gibi. Ait olma birinin malı olmak değildir; biat etmek hiç değildir. Ait olmak bu dünyadaki yerini bulmak ancak ve ancak bir araya geldiğinizde hayatınızın anlamlı gelmesidir. Dışarıda bir yerlerde seni tamamlayan birinin var olduğunu bilmektir.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.