SEFİRİN KIZI – Güven Sevgiden Bile Önce Gelir

Sefirin Kızı bölüm yorumu bir hafta aradan sonra yayında… Zirve sahibinin yayında olmaması diziye pek yaramamış. Bölüm reytingleri: Total’de 3,61 reyting ile 14.  ve AB’de 2,42 reyting ile 16. ve ABC1’de 3,21 reyting ile 13. Bölüm değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

 

İlişkiler insan yaşamının kalbidir derler ya bazı ilişkileri çözüme kavuşturmaya bir ömür yetmiyor hele de o ilişki fazla korumacı bir anneyle evlatları arasında kurulmuşsa. Bölüm Yahya’nın nikah masasından hayır diyerek kalkması sonrasında kapıya gelen polislerin Ahmet’i zorla alıkoyma ve darp etme suçlarının azmettiricisi olarak Halise’yi almasıyla başladı. Bu tutukla emri Ahmet’in kim olduğundan bir haber olan Sancar için adeta şok etkisi yaratmıştı. Üstelik adamın avukatı da daha önce kavga etmiş olduğu Mavi’nin de eski eşiydi.

Halise Efe kelepçeli olmasa da polisler eşliğinde konaktan çıkartıldığı anlarda hakkındaki suçlamaları öğrenen Sancar’ın yüzündeki ifade aslında nerede durduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Annesinin arkasından iş çevirmiş olmasına sinirlenen Sancar için hemen karşısında Güven ve Sedat’ı görmekte işleri hiç kolaylaştırmıyordu. Tabi annesi üstelik de kalp hastası bir kadın bu nedenle işlediği suç her ne olursa olsun annesini kurtarmak istemesini anlıyorum ama keşke bir süreliğine de olsa onu içerde mi bıraksalar demeden edemiyorum. Belki hayatları o yokken çok daha kolay olurdu. Çünkü Yahya çok haklı “kendini de bizi de yakmadan rahat etmeyecek”.

Bu Güven’in yırtık dondan çıkar gibi her yerde belirmesine mi yoksa kendini bilmez sosyopat Sedat’ın öpücük yollamasına mı daha fazla kızayım bilemedim ama kesinlikle konaktan çıkmasın dediği halde çıkıp yanına gelen Mavi’ye takındığı tavır için Sancar’a kızdım. Önce annesine karşı o kadın benim karım diye korudu sonra kendi diliyle Mavi’ye bir yabancı muamelesi yaptı. Annesiyle ilgili bir konuda Mavi’yi nasıl dışlar, hadi diyelim ki dışladı sonra ona ailesinin bir parçası olduğunu nasıl söyleyecek çok merak ediyorum. Sancar’ın annesinin yaptıklarına karşı tavrı açık ve netti. Bu yüzden de başlangıçta annesinin peşinden karakola kadar gitme gereği görmedi.

Yahya ve Sancar hikayesi bu sezon o kadar birbirinden kopmuştu ki acaba kardeş olduklarını hatırlıyorlar mı diye düşünürken onları konağın bahçesinde konuşurken görmek çok güzeldi. Sancar olan biteni öğrenmek için “Bana burada ne olduğunu anlatacaksın? Kimdi o adam?” diyerek Yahya’ya sorular yönelttiği sahne kardeş bağlarının da hatırlandığı sahne olarak dikkat çekiyordu. Ne yalan söyleyeyim Yahya’nın “Dudu’nun karnındaki bebek benden değilmiş” diyerek abisine karşı bu kadar dürüst olmasını beklemiyordum. Hele de gelen adamın bebeğin gerçek babası olduğunu ve annesinin yapılan testin sonuçlarını değiştirdiğini tane tane ama durumu özetler bir şekilde anlatmasını hiç beklemiyordum. Sancar duydukları karşısında hem kardeşine neden kendine gelmediği konusunda sitem etti hem de babalık hayali yıkılan Yahya’yı hataları için teselli etti.

 

Sancar ve Mavi Mutluluğu

 

Küçücük bir kızı dışarıda olan biten her şeye karşı korumaya kararlı olan Mavi ile Melek’in o odadaki halleri görülmeye değerdi. Sancar odaya girer girmez karşısında oyun oynayan ve gülümseyen iki insan buldu. Dışarıda hayat için altüst olmamış gibi küçük dünyalarında tahmin oyunu oynayan biri kızı diğeri ise eşi olan bu iki kişiyi seyretmek onun içini ısıtıyordu. Oyun sırasında Melek’in “Baba sakın yardım etmek yok” demesinden hemen sonra Yahya amcasına benzediğini söyleyerek asıl ipucuyu kendi vermesi o izlemesi çok keyifli aile anlarından biriydi. İnsanlar rahat bıraksa bu üçlü çok güzel bir aile olacak ama huzuru kim kaybetmiş ki bu aile bulsun. İpucu için Melek’e yalvardığı sahne de cevaptan sonra Sancar’ın yüzünde beliren gülümseme de görülmeye değerdi.

“Babam prense benziyor. Babam yakışıklı değil mi, Mavi?” deyişine bakılırsa Melek daha bu yaşta çöpçatanlık işine soyunmuş. Bulduğu her fırsatta babasıyla Mavi’nin arasını yapmaya çalışıyor. Ben başta dedesi yüzünden Mavi’yi istemeyeceğinden korkmuştum ama aksine Mavi’yi sahiplenmiş görünüyor. Sancar annesinin yanına gitmeden önce endişelenmesin diye önce Melek ile konuşması babalık işinde yeni olmasına rağmen ne kadar düşünceli bir baba olduğunu gösteriyordu. Sancar kızına hassasiyetle yaklaşma konusunda her gün daha da ustalaşıyor. Mavi ve Melek de birbirlerine görünmez bağlarla o kadar sıkı bağlanmışlar ki Melek o olmadan konakta bile kalmak istemiyor. Geçen bölümde aile olmak için yalnız kalmaya ihtiyacımız var diyen Mavi’nin hem Sancar’ın aklı onlarda kalmasın hem de Melek rahatsız olmasın diye konakta kalmayı teklif etmesi büyük jestti.

Mavi alıp başını gitmek yerine zor zamanlarında yeni ailesine destek olmaya çalışıyor. Kendinden önce onların iyiliğini düşünüyor. Onlar konakta kaldığı müddetçe Sancar ailesinin başına açtığı problemlerle boğuşurken bir yandan da Melek ve Mavi’yi düşünmek zorunda kalmayacak. Mavi’nin anlayışından çok etkilenen Sancar ona sarılmak istese de Melek’in yanında yapamayacağı için kendini tutmak zorunda kaldı. Ancak Melek de babasını düşünen bir çocuktu ve cin gibi de akıllıydı yoksa Mavi ile babasını odada yalnız bırakmak için Gülsiye’yi bahane edip odadan çıkmazdı. “Mavi ile seni bekliyoruz” bile aslında baba ben biliyorum diyen bir mesajdı.

Odada yalnız kalan Sancar ve Mavi yatağın üzerine oturarak evliliklerini Melek’e söyleyip söylememe konusunda biraz konuştular. Bu konuşma esnasında el ele oldukları ayrıntısı da gözümden kaçmadı. Melek’in bu habere verebileceği tepki düşünülünce gerçeği onların ağzından duyması bence de en sağlıklısıydı. Ancak Sancar annesinin dava meselesi çözülene kadar bu konu hakkında konuşmayı ertelemek istedi. Sonra da annesinin yaptıkları hakkında belki de ekran başındaki herkesin içinden geçenleri tek tek saydı. Bu konuşma esnasında Mavi’nin söylediği “Çocuklarının hayatına çok karışıyor sanki” sözü aslında Halise’yi en iyi özetleyen cümleydi. Sancar’ın yaşanan onca şeyden sonra konakta kendini bekleyen bir sevdiğinin olması ona adeta güç veriyordu.

 

Karakol İkinci Evimiz…

 

Halise’nin karakoldaki halleri bana ister istemez ya bu kadın herkesi aptal sanıyor ya da kendini kanunların üstünde görüyor diye düşündürdü. İlk başta bunun basit bir yanlış anlaşılma olduğu konusunda avukatını ikna etmeye çalıştı. Ancak işlenen suçun organize olarak değerlendirilebileceğini öğrenince hemen haberi olmadığı savunmasına sığındı. Ancak avukatı olay yerinde olduğuna dair kanıtlar olduğunu söyleyince ben oraya adamı kurtarmaya gelmiştim savunmasına doğru yapmış olduğu hızlı geçişe inanamadım. Bir de dövdürttüğü adamın karşısına geçip “Söylesene oğlum. Ben oraya seni kurtarmaya gelmedim mi? Yaşını başını almış bir kadınım” savunmasını yapmadı mı pes doğrusu diyecek bir şey bulamıyorum.

Halise hakkında dava açılacağı kesinleştikten sonra Sancar annesini görmeye karakola geldi. Avukat sayesinde davanın kapanmasının tek yolunun Ahmet’in şikayetini geri çekmesi olduğunu öğrendi. Bunun üzerine Halise ile konuşmak için odaya girdi. Ağzı oğluna haklısın diyor ama kafasında dönen tilkiler hala yaptığını kötü niyetle yapmadığını savunuyordu. İyilik olsun diye adam dövdürmenin biri bana mantığını anlatsın. Sancar kendinden habersiz iş çevirdiği ve aile reisliğine soyunduğu için annesine sitem etti. Ama hatalarından ders almayan Halise hala oğlu Yahya üzerinden kendini aklama peşindeydi. Ancak Sancar, bu şekilde kendine aklamasına da kader ile oynamasına da izin vermedi. Ve annesine bir daha bu tür işlere karışmaması için ültimatom verdi.

Sancar annesini çıkarmak için uğraşırken Mavi bir an önce çıkmasını temenni ederken hatalarından asla ders almayan Halise kendi dışında herkesi suçlama niyetindeydi. Kendi yaptıklarına bakmadan önce Mavi’yi suçladı. Sancar kızıp ayaklandığında ise “Ben biliyorum bunları neden ettiğini senin. O kadın seni bana karşı dolduruyor. Tabi, onlar beğenmez bizi. Ben iyi bilirim onları. Onlar asil biz değiliz ya seni ister ama bizi beğenmez. Seni de torunumu da alacak. O koskoca konakta tek başıma bırakacak beni” dedi. Yalnız kalmaktan o kadar korkuyor zamanında bir besleme olarak o kadar aşağılanmış hissediyor ki oğlu Sancar’a yaklaşan her kadını bir tehdit olarak algılıyor. Halbuki o kadın sayesinde oğlun mutlu. Sen neden buna odaklanmak yerine çocuklarını kendi korkularınla boğmaya çalışıyorsun, hiç anlamadım. Sancar’ın “bir daha sakın o kadın deme” uyarısı da çok iyiydi!

Neyse ki evini ailesini bırakırsa sütünü ona helal etmeyeceğine dair tüm tiratlarına rağmen Sancar iyi bir evlat. Annesine karşı açılmış davanın düşmesini sağlamak için Ahmet ile konuşmaya karar verdi. Bu iş içinde Kavruk ve Necdet’i gönderdi. Necdet aklına girerek Ahmet’i konağa getirdi. Sancar da durumu açıklayarak adamdan özür diledi. Ahmet de Dudu ile konuşmasına laf söz etmemelerine ve kendisine karşı takınmış oldukları medeni tavırdan etkilenerek davacı olmamaya karar verdi. Şikayetini geri alması konusunda anlaştılar. Bu antlaşma sonrasında şikayetini geri aldığı taktirde kazasız belasız bir şekilde kendisini Denizli’ye ulaştırma sözü verdiler. Ahmet de gitmeden önce son kez Sancar’ı Sedat ve Güven’in kafayı ona takmış oldukları konusunda uyardı.

 

Nikah Masasında Biten Hikâye

 

Gelelim gerçekleşmemiş Yahya ve Dudu düğünü nedeniyle bu çiftin son durumu hakkında iki kelam etmeye. Başından beri kısır olanın Yahya olduğunu düşündüğümden bebek meselesi ortaya çıktığından beri o bebeğin onun olmadığını ve bu durumun ilişkilerini bitireceğini biliyordum da onun olmayan bir bebeği ele güne karşı şanımız yürüsün diye kabul eden Halise’nin mantığını hiç anlamıyordum. Kendi kanından olanı kayıran bir kadın için çok tezat bir hareketti. Ki gerçek ortaya çıktığında bunları görmezden gelemeyen Yahya o masada hayır diyerek sadece evlilik ihtimalini değil; aynı zamanda ilişkiyi de öldürmüş oldu. Yahya bu kadarla yetinse neyse kafasına saksı düşmüş gibi bir anda o kadar hakaret ettiği ve güle oynaya boşadığı Elvan’ın da kıymetini anladı.

Dudu’nun üzerinde gelinliğiyle kala kalmış haline hiç üzülmedin mi diye soracak olursanız her ne yapmış olursa olsun bir genç kızın hayallerin bu şekilde nikah masasında terk edilerek yıkılması beni fazlasıyla üzdü. Ancak bu üzüntüm çok da uzun sürmedi. Sonuçta yuva yıkanın da yuvası olmazmış. Dudu bugün acı çekiyor ise nedeni kendi yapmış olduğu seçimler diyorum. Ancak tüm yaptıklarına rağmen ablasının ona karşı fazla sert olduğunu düşünüyorum. O ablasını hiç düşünmedi ama küçük kardeşlerin de olayı bu zaten. Eylemlerinin ablalarını nasıl etkileneceğini asla düşünmezler. Dudu’nun yaptıkları Gülsiye’nin bu aileyle olan bağını da hukukunu da etkiliyor.

Nikah masasında terk edilmenin şokunu henüz üstünden atmayı başaramayan Dudu, Yahya ile konuşmak için bahçeye çıktığında Yahya’nın bu ilişkiyi sadece kafasında bitirdiğine değil; aynı zamanda Elvan’da ayrıldığı için pişman olduğunu da dile getirmesine şahit oldu. Hayatı boyunca ailesi tarafından bile sevilmemiş bir kızın sevgiyi yanlış yerlerde aramasına çok şaşırmadım ama keşke bize o hikâye de anlatılmış olsaydı. Kendini sevilmeyecek kadar değersiz gören Dudu ile sevilmek için çabalayan Dudu arasında gidip geliyor devamlı. Yahya’nın her şeyin suçunu Dudu’nun üstüne yıkmaya çalışması hiç hoşuma gitmedi. Bir insanın sizinle bir ilişkiye girdiği hatta elinizi tuttuğu andan bile pişman olması dinlemesi çok ağır sözler. Üstelik Dudu’ya o cesareti bizzat Yahya verdi.

Nikah masasında terk edilme acısının üzerine bir de birlikte mutlu bir yuva kurmayı hayal ettiği Yahya’nın abisine bu ilişkiden pişman olduğunu söylediği o acı sözleri işiten Dudu daha fazla dayanamadı ve bir sinir krizi geçirdi. Ancak bu sinir krizinin Dudu için maliyeti çok büyüktü çünkü tepindiği sırada karnına şiddetli bir kramp girmeye başladı. Bebeği kaybetme korkusuyla karşı karşıya kalan Dudu ve ablası Gülsiye ne yapacaklarını bilemediler. Neyse ki Mavi o sırada konaktaydı. Hemen odaya koşup Dudu’yu yatakta oturur pozisyona getirdikten sonra ambulansa haber verdi. Ama ne yazık ki gelen sağlık ekibi bebeği kurtarmayı başaramadı. İşte o anlarda daha önce hiç acımadığım kadar acıdım Dudu’nun haline. Hiçbir kadın bu kıyameti yaşamamalı.

Bebeğini kaybetmenin acısı yetmezmiş gibi bir de bu haber sonrasında gözyaşı döktüğü en hassas anlarında Yahya bir yabancıymış gibi kendisine sırtını dönmeyi tercih etmişti. Dudu için bu şehirde artık tutunacak ne bir Yahya ne de bir bebeği vardı. Gülsiye ve çocuğunu kaybetmenin acısının ne olduğunu bilen Mavi ellerinden geldiğince ona destek olmaya çalıştılar ve olanlar için kendisini suçlamaması konusunda ikna etmeye çalıştılar. Ancak Dudu yas tutmak yerine tüm öfkesini de acısını da yüzünü görmek istemediği Elvan’dan çıkarmaya çalıştı.

Yahya’nın tüm terslemelerine rağmen hala aralarındakinin bir yalan olamayacağı konusunda ısrarcı olan Dudu, ona ne kadar ihtiyacı olduğunu kelimelere dökmeye çalışıyordu. Yahya’nın kendini asla sevmediği gerçeğiyle yüzleşerek ona gelmesinin tek nedeni olarak çocuk sahibi olabilmeyi göstermesi kendi lehine çok yanlış bir tespitti. Öfke patlaması bitince yerini Yahya’ya isterse çocuk sahibi olabileceklerini söylediği argümanı ve sımsıkı sarılarak yalvarması aldı. Yahya’nın kararı kesindi ve kapıyı çarpıp gitti. Ertesi gün Elvan’ın kalbini geri kazanmak için dükkanına onu ziyarete gittiğinde ise Elvan’ı Bora ile samimi bir şekilde gördü.

 

Bir Tatlı Elvan ile Bora Meselesi

 

Elvan herkesin nikahta buluştuğu o sabaha gözlerini karavanda Bora ile açtı. Bora hemen yanı başında yatmakta ve günün daha ilk saatlerinde Elvan’ı daha önce duymaya hiç alışık olmadığı iltifatlara boğuyordu. Elvan’ın bu iltifatlar karşısında utandığı her halinden belliydi de ilişkilerinde ne kadar ileriye gittikleri benim için yeterince açık değildi. Elvan’ın mutlu olmasını kimse benim kadar isteyemez ancak benim tanıdığım Elvan evlilik öncesi böyle bir yakınlaşmayı da uygun bulmazdı gibime geliyor. Nasıl ki Mavi Sancar’a huzur veriyor; Bora da Elvan’a huzur ve mutluluk veriyor. Ancak her çiftin bir süre sonra uğramak zorunda kaldığı “biz artık neyiz” sorusunu kendilerine yönelttiklerinde Bora’nın akışına bırakma şeklindeki cevabının Elvan’ı mutsuz ettiği belliydi.

Elvan gibi yetişmiş bir kadın için ilişkiyi akışına bırakmak gibi muğlak bir ifadenin nasıl yeterli olabileceğini düşündü Bora bilmiyorum ama bunun büyük bir hata olduğunu görebiliyorum. Anlıyorum üç başarısız evlilikten sonra acele etmek istemiyor ancak karşısındaki Elvan tanıdığı hiçbir kadına benzemiyor. O yüzden de Elvan’ın nasıl biri olduğunu göz önünde bulundurarak kelimelerini seçmeli. Aksi taktirde Elvan’ın siniri asla geçmeyebilir. Elvan tam bir kavgaya tutuşmaya hazırlanıyordu ki Gülsiye aradı. Nikahın gerçekleşmediğini ve konakta olanları anlatıp yardım etmesini istedi. Elvan da Bora’dan herhangi bir yardım almaksızın taksi çağırarak konağa gitti.

Konağa vardığında onu hiç ummadığı bir manzara beklemekteydi. Çünkü Halise’nin tutuklanması ve nikahın yapılmamasından çok Dudu için eve gelen sağlık görevlileri konağa damgasını vurmuştu. Elvan çocuk özlemi çeken bir kadın olarak Dudu gibi hayatını altüst eden biri için bile böyle bir acıyı istemeyecek yaratılışta bir insan. Elvan’ı da bu yüzden seviyorum çünkü kocaman bir kalbi var. Tüm dualara rağmen Dudu bebeğini kaybedince bu haber önce aynı acıyı yaşamış olan Mavi’yi sonraysa hiç çocuk sahibi olamamış olan Elvan’ı derinden etkiledi. O kapı eşiğinden Dudu’ya öyle bir bakışı vardı ki tarif edilmesi mümkün değil. O bile bu kadar üzülürken kendine yalvaran gözlerle bakan Dudu’ya arkasını dönüp giden Yahya’yı görünce dayanamadı ve peşine takıldı.

Elvan onun bebeğini düşüren bir kadına nasıl arkasını dönüp gidebildiği konusunda Yahya’yı sorgulayınca o da dayanamayıp tüm gerçekleri bir çırpıda Elvan’a itiraf etti: “Elvan o bebek benim değil. Benim de olma ihtimali yok zaten. Ben kısırım. Elvan sen iyisin, safsın. Ama bu konaktakilerin hiçbiri böyle değil. Annem yıllarca hem seni hem de beni kandırmış. Her şeyi o ayarlamış. Sen anne olabilirmişsin. Kusur da yalan da günah da hepsi benimmiş bunca zamandır”. Elvan “ana” dediği kadının kendine böyle bir oyun oynadığına inanmak istemedi. Ama o da Yahya kadar ailenin şanına leke sürülmesin diye Halise’nin ne kadar ileriye gidebileceğini biliyordu. Onu evi ve ailesi bildiği onca yıl boyunca yüzüne bakarak böyle bir konuda sürekli olarak yalan söylüyormuş.

Bebeğini kaybettiği için ne kadar üzgün olduğunu söylemeye çalışırken Dudu tüm öfkesini, acısını hiçbir günahı olmayan Elvan’a yönlendirdi. Yaşadığı acının etkisiyle zehir gibi sözcükler döküldü dudaklarından. Belki kendi olsa bir bebeğin kaybına işine geliyor diye sevinebilirdi ama Elvan böyle bir şeye asla yapmazdı. Elvan bu sözler yüzünden onunla kavga etmek yerine tüm bunları acısına vererek sineye çekti. Sonra bir de mutfağa gidip onun için bir çorba yaptı. Az kalmıştı neredeyse çorbayı da elleriyle içirecekti. Konaktaki işi bitince bir an önce oradan ayrılmak için kapının yolunu tuttu. Her ne kadar Yahya saatin geç olduğunu bahane ederek Gülsiye aracılığıyla kalmasını istese de Elvan o konakta daha fazla kalmak istemedi. Gülsiye ile Elvan arasındaki sevgisi bambaşka.

Gülsiye ile konak kapısına kadar yürürken kısa bir süreliğine de olsa muhabbet ettiler. Elvan kapının önünde taksi beklerken gün boyu mesajlarını görmezden geldiği Bora, bütün gün konakta olmasını kıskanmış ve ondan haber alamadığı için çıldırmış bir şekilde arabasıyla beliriverdi. Elvan’ın başka bir seçeneği yoktu ya bu arabaya binecekti ya da Bora konak kapısının önüne inecekti. “Seni almadan şuradan şuraya gitmiyorum” demesi hiç de Bora’dan beklenecek bir hareket değildi. Önceki ilişkilerinde olduğu gibi acele etmemek için dikkat ederken Bora belli ki kendini bu ilişkiye tahmin ettiğinden daha çok kaptırmıştı. Ama kokoreçle adam kandırmak nedir ya?

Bora Elvan’ı sabah gözlerini açtıkları yere yani karavanına götürdü. Böylece günlük döngü tamamlanmış oldu. Bütün gün ondan haber alamamış olmanın kendinde uyandırdığı merak ve özlem duygusunu fark edip şaşıran Bora, şu kısacık zamanda Elvan’ın kendi için ne kadar değerli olduğunu anlamış oldu. Kendinden önceki adamla aynı hataya düşüp yeri kolay kolay doldurulamayacak olan Elvan’ı kaybetmemek için ilişkilerine bir ad koymaya karar verdi. Sabah kahvaltıda ilişkilerini akışına bırakmaktan vazgeçtiğini söyleyerek kız arkadaşı olmasını istedi. Bunun üstüne yanakları kızaran ama biri kendine değer verdiği için çocuklar kadar şen olan Elvan’da bu isteğe olumlu cevap verdi. Ancak Bora’nın bu akşam karavanda kalma isteğini geri çevirdi. Bu beni bir düşündürdü? Acaba sabah gördüğümüz şey Elvan’ın sırtı ağrıyan Bora’nın sadece yanında uyumasına izin vermesi miydi?

 

Sancar’ın Şüpheleriyle Sınanması

 

Sancar annesiyle yapmış olduğu o acı sohbetten sonra karakol çıkışında yakaladığı Sedat’ın üstüne gitmeye başladı. Eğer kendiyle bir derdi varsa bunun kendiyle halletmesini, aile fertlerini bu işe karıştırmamasını söyledi. Sancar’ı karakol önünde kışkırtmak için “Ananı içeri tıktım. Orada öyle kuzu gibi çaresiz yatıyor. Valla ben bile üzüldüm kadına biliyor musun? Sen şimdi bunun acısını benden çıkarmayacak mısın, hesabını sormayacak mısın?” dedi ancak istediği kavgayı çıkarmayı başaramadı. Sancar onun galeyana getirmelerine bir sefer otel önünde kanmıştı ama tekrardan kendini kışkırtmasına izin vermeyecekti. Açık bir dille Sedat’ı tehdit ederek göz dağı verdi. Sedat onu kışkırtamayacağını anlayınca zihnine şüphe tohumlar ekmek olan öteki planına geçti.

Sancar’ı Mavi’nin göründüğü gibi olmadığına aksine hem onun hem de ailesi için bir tehdit olduğuna ikna etmeye çalıştı. “Senin karın bir katil” diyerek söze girdi. Sancar ne kadar acımasız bir adam olduğundan başlayıp kızının mezarını onun yüzünden terk etmek zorunda kaldığından çıktı. Sedat kendini beğenmiş bir ifadeyle konuşmaya devam etti. Sancar’a çantasından çıkardığı bir dava dosyasını vererek “Mavi anneannesini öldürdü. Bu da onun yargılandığı cinayet davasının dosyası. Müşteki kısmına bakarsan teyzesinin adını göreceksin. Bizzat teyzesi tarafından ihbar edildi. Yakalandı ve yargılandı” demesiyle Sancar’ın yüzünde beliren şüpheyi ekranı başındaki herkes görmüştür. Üstelik hazır şüphe tohumlarını ekiyorum derken süreci hızlandırmak için Mavi’nin Melek ile yalnız kalmasının doğru olmadığını hatta onun için tehlike arz ettiğini ima eden cümleler kurması çok acıydı.

Dava dosyasını alan Sancar soluğu konakta aldı. Kendine kapıyı açan Gülsiye’ye Dudu’nun nasıl olduğunu sorduğunda aldığı “İyi ki Mavi buradaydı. Allah ondan razı olsun” sözü üzerine Sedat’ın sebep olduğu o karanlık bulutlar bir anda dağılıverdi. Sancar’ın yüzü gülerken kendini kapıda karşılayan Mavi’ye ne diyeceğini nasıl davranacağını bilemediğinden konakta olan biteni sorarak konuyu dağıtmaya çalıştı. Mavi’nin hem bu konağı bir evi gibi benimsediğini hem de bu konağın çatısı altındaki herkesle ne kadar iyi ilgilendiğini görünce elindeki dosya için bir açıklama istemeye tereddüt etti. Anlatılanların gerçek olmasından korktuğu için konuyu açmadı.

Mavi’nin Sancar yokken evini muntazam bir şekilde çekip çevirmesi bir yana içinde yaşayan herkesi de şu kısacık zaman zarfında çözmüş olması alkışı hak ediyor. Meğer Mavi’nin içinde bir Efe kadını yatıyormuş. Her şeyi geçtim de bir iki bakışmadan Kavruk ile Zehra aşkını çözmesine saygı duydum.

Sancar dosyanın içeriğini Mavi’ye soramadı ama içine düşen şüphe tohumlarıyla konağın bahçesinde kendini yiyip bitirdi. Onun dalgınlığını fark eden Kavruk’un sorularından kaçamayacağını anlayınca da derdini Kavruk ile paylaşmaya karar verdi. Sedat’ın kendine verdiği dosyayı gösterdi. “Mavi’nin geçmişine dair bir sır daha. Bana anlatmadığı önemli bir yarası daha” diye de ekledi. Sancar onun kızı için bir tehdit olmasını düşünmekten ziyade geçmişiyle ilgili her gün yeni bir şeyin ortaya çıkması yüzünden artan şüphesiyle başa çıkmaya çalışıyordu.

Sedat’ın yaşadığını öğrendikten sonra ettikleri kavga için özür dilemeye gelen Sancar, doğuştan mı yoksa yetiştirilme biçiminden mi olduğunu bilmediği bir güvensizliğin pençesinde olduğunu söylemişti. Ancak bu güvensizliğinden kurtulmak için çabalayacağını ve insanlara güvenmeyi öğreneceği konusunda da söz vermişti. O yüzden de geçmiş hakkında kendine tek bir soru sormayıp sözünü tutan Mavi’nin karşısına geçip bu dosyada yazılanlar hakkında nasıl soru sorabileceğini kara kara düşünüyordu. Neyse ki imdadına Kavruk yetişti. Sancar hakkında bir şey bilinmesi gerektiği taktirde bu coğrafyada yaşayan herkesin bir şeyler söyleyebileceğini ama Mavi’nin nerede ve nasıl yetiştiğini bilmedikleri için bunu sormaya hakları olduğunu söyledi. Sancar dosyada yazılan her şeyin gerçek olmasından Mavi’nin bir katil olmasından korkuyordu da kendi de bir katil değil miydi?

 

Mavi’nin Travmaları ve Kavgaları

 

Sancar o gece Mavi’yi kendi odası kızına verildiğinden beri konakta ona ait kalan tek yer olan sığınağına götürdü. Sancar’ın aile geçmişinin bağlı olduğu sığınağına Nare’den başka bir kadını sokuyor olması çok büyük bir olaydı. Ancak Mavi’yi kalbine ve hayatına aldığı düşünülünce o kadar şaşılacak bir şey değildi. Hatta eninde sonunda olması kaçınılmaz bir adımdı. Mavi’nin odaya girince tam ellerini boynuna doladı ki Sancar bombayı patlattı.

Sancar o dosya eline geçtiğinden beri içinde artarak yükselmeye başlayan seslerin söylediklerine daha fazla kulaklarını tıkayamayıp şüphesine yenildi ve Kavruk’un da söyledikleri sonucunda dosyada yazılanların gerçek olup olmadığı konusunda Mavi’nin bir açıklama yapmasını istedi. Mavi açıklama yapma konusunda hiç istekli değildi. Hatta Sancar’ın Sedat’ın bir sözüyle adliyede hakkında araştırma yaparak dosyayı teyit ettirmiş olmasına da çok kızdı. Konuyu kestirip atarak odayı terk etti. Sancar daha sonra odaya döndüğünde eşyalarını toplayarak evine dönmek isteyen bir Mavi ile karşılaştı. Sancar bir başına olacağı o eve gitmesini hiç istemedi.

Sancar meselenin kendinden uzaklaşmak olduğunu anlayınca Mavi’yi konuşmaya ikna etmeye çalıştı. Ama Mavi gitme konusunda kararını çoktan vermişti. Mavi’yi gitmemeye ikna edemeyeceğini anlayınca Sancar da sesini yükseltip ona karısı olduğunu hatırlattı. Mavi karısıysa başkalarından duyduklarını araştırmadan önce kendisine sormasını söyleyip Sancar’ı ikaz etti. Biri geçmişini söylemek istemiyordu öteki ise geçmişin bilinmeyenleriyle yaşamaya dayanamıyordu. Şüphenin zehriyle kavrulan Sancar için güven verilmesi o kadar kolay bir şey değildi. Mavi de karşısındaki insana kendini hiç açmak zorunda kalmadan koşulsuz bir güven bekliyordu. Bana soracak olursanız eğer ben hangi noktada durduğumu daha önce ifade etmiştim. Dürüstlük olmadan güven olmaz. 

Mavi “Bir insana ya güvenirsin ya da güvenmezsin, geçmiş geçmişte kalsın” derken öteki taraftan güvenemeyip devamlı olarak geçmişini kurcalamasını söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmayan bir insana özgü olduğunu söyleyerek Sancar’a hesap sordu. Sancar ise dili döndükçe bütün dünyasının bu kasaba olduğunu, bunun dışını bilmediğini, bu kasabada en az tanıdığı insanın bile onun geçmişini bildiğini söyleyerek dünyaya yönelik kendi bakış açısını anlatmaya çalıştı. Seni keşfetmeyi sevdiğini söyleyen bir adama ne kadar kızgın kalabilirsin ki Mavi de uzun süre kızgın kalamadı. Karşısında güvenmek isteyen ama geçmişin duvarlarına toslayan bir adam vardı.

Bu ilişkinin selameti için artık kendini dürüstçe Sancar’a açmanın vakti geldiğini düşündü ve anneanne hikayesini tüm gerçekleriyle anlattı. Sancar’a babasını hiç tanımadığını, onu annesiyle anneannesinin büyüttüğünü, annesi ve anneannesinin o çocukken çok büyük bir kavga ettiklerini ve kavganın sonucunda heybetli anneannesinin felç geçirdiğini söyledi. Teyzesine ve annesine rağmen canından çok sevip örnek aldığı anneannesine kendinin baktığını ve diğer çocuklar dışarıda koşup oynarken onun sorumluluk bilinciyle okuldan çıkar çıkmaz eve gittiğini ağzından dinleme fırsatı buldum. Üniversiteyi kazandıktan sonra anneannesinin artık ona yük olmayı istemediği bu yüzden artık acısına son verip ölmesine izin vermesini istediğini anlatırken gördüğümüz flashback sahneleri gerçekten de çok başarılıydı. Mavi’nin gençliğini oynayan kızı ben ona benzettim.

Anneannesinin bu ölüm dileği üzerine psikolojisinin iyi olmadığını anlayan Melek teyzesi başta olmak üzere tüm aile fertlerine gelmeleri için birer mektup yazmış. Kuzeniyle telefonda konuşurken anneannesinin durumuna ne kadar üzüldüğünden bahsetmiş. Üstelik keşke onun için yapabileceğim bir şey olsaydı diye günlüğüne de yazmış. Ancak mektupları gönderdiği gün eve geldiğinde çok sevdiği anneannesinin ölüsünü bulmuş. Diğer aile fertleri mektupları alıp geldiklerinde ise anneannesinin ölümü ile karşılaşmışlar. Kuzeninin dolduruşuna gelen teyzesi de Mavi’den şikayetçi olmuş. Annesi de günlükte yazdıklarını okuyup yaptığını düşünmüş. Ancak otopsiden sonra gerçek ortaya çıkmış. Sedat’ın hüküm giydiği dediği cinayet aslında yok ama ben Mavi’nin neden konuşmayı sevmediğini çok iyi anladım. Bir aile on dokuz yaşındaki bir kıza bunu nasıl yapardı?

 

Çocuk Kalbim…

 

Melek bu bölüme odasında Mavi’nin kucağına oturmuş ve ona kaldıkları evin yapmış olduğu resmini gösterirken başladı. Dikkatimi çekiyor Melek iki seferdir o ev için bizim evimiz” tabirini kullanıyor. Çocuk o evde ne kadar huzur bulmuş ve mutlu olmuşsa artık aklı o evde kalmış. Melek’in yaptığı resimlere bakarken Mavi’nin yüzünde beliren aydınlanma ve mutluluk görülmeye değerdi. Melek’i candan sevdiğine dair hiçbir şüphem yok. Melek’in “Sen de üzgünken süslenmeyi sevmiyormuşsun, ben de renkleri sevmiyordum. Ama şimdi her yeri masmavi boyamak istiyorum. Rengarenk” deyişi bile aslında Mavi’nin hayatına nasıl dokunduğunu kanıtlıyordu. Renklerini kaybetmiş bir çocuğa yeniden renk veriyor, Melek’e can suyu oluyor. Aynı şekilde Melek de onu iyileştiriyordu.

Mavi’nin kızını kaybettikten sonra hayata yeniden tutunmasını sağlayacak bir neden bulmuş olmasına, renkleri yeniden bulmasına çok sevindim. Tabi sevdikleri şeyler arasına Melek’in babasını da dahil etmesini de.

Küçücük yaşında fazlasıyla üzülmüş o küçücük kalbi artık hem kendisi hem babası hem de Mavi için güzel bir hayat diliyordu. Hayatını hep belirsizlikler üzerinde yaşamak zorunda kalmış olan Melek için henüz fark etmese de güvenebileceği birilerini bulmak hayati bir önem taşıyor. Melek huzur buldu derken babaannesinin polislerle gittiği haberi Melek’i tedirgin etti. Onu asıl tedirgin eden şey, bütün bunları dedesinin yapıyor olmasıydı. Eninde sonunda onun yanına dönerek annesinin kaderini yaşamak Melek’in en büyük kâbusu haline gelmiş.

Melek’in yüzünü güldürebilmek için hayatlarında her ne olursa olsun oyun oynamaktan asla vazgeçmemeleri gerektiği konusundaki cesaretlendirmelerinden dolayı Mavi’yi takdir ettim. İçinizde bu yaptıklarının her fırsatta eleştirdiğim Nare’nin mutluluk oyunundan ne farkı var diye soranlar olacaktır. Fark sanırım niyetten geliyor. Mavi’nin niyeti, hayatlarında olan her kötü şeyi görmezden gelmek ya da onlar hiç olmamış gibi davranmak değil; aksine başlarına gelen kötü her şeye rağmen hala hayattan zevk almayı ve ona tutunmayı sağlayacak bir şeyler bulabilmek. Bugün ne kadar kötü olursa olsun daima bir yarının olduğu gerçeğiyle umut bulmak.

Melek’i en son o korkunç gün atlatıldıktan sonraki sabah ailesiyle kahvaltı yapmaya hazırlanırken gördüm. Okula yeniden kaydı yaptırılacağı için çok heyecanlanan Melek onlarla birlikte kayıt yaptırmaya gelecek olan Mavi’nin çantasında kırmızı rujunu arıyordu ki o çantada hiç ummadığı başka bir şey buldu: Mavi ve Sancar’ın evlilik cüzdanını. Acaba bu cüzdan daha kimlerin eline geçecek çok merak ediyorum. Elden ele geziyor. Aile cüzdanını fark eden Melek kapağını açtı ve ilk sayfasında babasıyla Mavi’nin resimlerini gördü. Yüzünde beliren ifade bana acaba korkulan mı oldu diye düşündürdü. Melek gerçeği babası ona söyleme şansı bulamadan tamamen tesadüf eseri bir şekilde öğrendi. Üstelik evlilik cüzdanını da alarak kahvaltı masasında oturan babasının yanına gitti.

Masada oturan kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Bütün konağa sessizlik çökmüştü adeta. Melek babasına yanaştı ve “Bu şimdi siz Mavi ile evlendiniz mi diyor? diye sorusunu yöneltti. Sancar ve Mavi ne yapacaklarını bilmez bir şekilde önce birbirlerine baktılar. Daha sonra Sancar kendisine meraklı gözlerle bakan aile fertleriyle göz göze geldi. Kızına ne diyeceğini bilemeyen Sancar’ın “Çok mu kızdın?” sorusuna Melek “Çok kızdım tabi. Beni neden çağırmadınız?” şeklinde yanıt verince asıl kızdığının nikahta olmamak olduğu anlaşıldı. Mavi’nin annesi olmasına dünden razı olan Melek, Mavi’yi gelinliği içinde görememiş olmanın ve ona gelin çiçeği toplayamamış olmanın hayal kırıklığını yaşıyordu. Sancar da Mavi de nikahlarının büyük bir tören şeklinde gerçekleşmediğini anlatarak Melek’ten orada olamadığı için özür dilediler. Konak halkı masaya düşen bu haberden sonraki ilk şaşkınlıklarını üzerlerinden atar atmaz hem Sancar’ı hem de Mavi’yi tebrik ettiler. Zehra parmağındaki yüzüğü görünce zaten şüphelenmiş olduğunu söyledi ve abisine sarıldı.

Kahvaltılarını tamamlayarak masadan kalkan çekirdek Efeoğlu ailesi Melek’in okula kaydını yaptırmak için konaktan çıktılar. Melek kendi, babası ve Mavi için bundan sonra her şeyin güzel olmasını dilerken kuytuda konaktan çıkmalarını bekleyen dengesiz Serdar onları takip ediyordu. Kim bilir kaç saattir orada durmuş dışarıya çıkmalarını bekliyordu. Serdar o dosyayı verdikten sonra aralarının açık olacağını düşündüğü Mavi ve Sancar’ı mutlu bir şekilde okul kapısından içeri giriyor görünce bütün kontrolünü kaybetti. Mavi okul kapısına gelince o kadar çocuğun olduğu bir yere girme konusunda tereddüt etti. Ancak Melek arkasına dönüp ellerini ona doğru uzatarak “Anne” diye seslenince tüm kararsızlığı yerini kocaman bir gülümsemeye bıraktı.

Melek’in Mavi’ye bu kadar çabuk anne demesini eleştirenler olmuş ancak geçen bölümde annesi olmadığı için diğer çocukların kendine kötü davrandığını bu yüzden de sana anne diyebilir miyim dediğini unutmuşlar.   

 

 

Uzunca bir süre geçmişinden yana atmaya çalıştığı çamura inat beyaz giymiş Mavi’yi Sancar ve Melek’i gülüp eğlenirken seyretti. Melek’e her sarılıp öptüğünde Sedat olduğu yerde daha fazla köpürüp hiddetleniyordu. Onlar her sarıldığında kızının ölmesine neden olan kaza sırasında söylediği son kelime olan “anne” kulaklarında çınlıyordu. Sedat patlama noktasına geldiğinde elindekini görüp Sancar’a zarar vereceğini düşündüm.

Ancak Sedat daha çok Sancar’ı kışkırtma peşindeydi. Ancak Sancar kızının yanında kavga etmemeye kararlıydı. Onun kavga etmeye yanaşmayacağını anlayınca ilk yumruğu Sedat attı. O zaman Sancar da dayanamayıp kendine vurmaya başladı. Tam o sırada elindeki kesici aleti çıkardı. Sancar’a saplayacağını düşünürken Sedat’ın şeytani planı çok başkaydı. Yeterince şahit topladığını düşünen Sedat etrafa bakıp “Bırak lan bıçağı. Öldürecek misin?” diye bağırmaya başladı. Sancar daha ne olduğunu anlayamadan Sedat kendini karnından bıçakladı. Bıçağı fark eden Sancar ister anın şoku deyin isterse de yardım etme refleksi deyin bıçağı tutarak çekti. O anda da herkes onu gördü. Sedat amacına ulaşmadı ve herkes onu bıçaklayanın Sancar olduğunu düşünürken yüzünde şaşkın bir ifadeyle öylece kala kalan Sancar ile bölüm kapandı diyerek yazımı tamamlıyorum.

 

İki haftalık açığı kapatacak bir yazı olduğunu umut ederek haftaya görüşmek üzere diyorum. Lütfen bölüm özetlerine karşı yorumlarınızı eksik etmeyin. Ve bu kadar uzun bir yazıya dayandığınız için teşekkür ederim.          

 

Göz atmanızı öneririz: Sefirin Kızı Bölüm Yorumları

 

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Sanki Yeniden Doğar Gibi

Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen  Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Taze Başlangıçlar

Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

3 gün Önce

DEHA – Hayal Kırıklıkları

Deha 10.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

3 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Başka Bir Yalnızlık

Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı?  Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…

1 hafta Önce

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 hafta Önce