Sefirin Kızı yeni gününde 49. Bölümü ile Salı günü sosyal medyada en çok konuşulan dizi oldu. Total’de 2,49 reyting ile 21. AB’de 1,53 reyting ile 27. ABC1’de 2,44 reyting ile 22.oldu. Bölüm değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…
Bölüm geçen hafta Mavi’nin hamileliğin ortaya çıkışıyla birlikte “acaba bu bebeği doğuracak mı yoksa aldıracak mı?” sorusuna nihayet bir cevap verildiği, doktorun muayene odasında Sancar ve Mavi’nin bebeğin kalp atışlarını dinleyip daha yeni kurmuş oldukları bu aileye yeni bir üye katma yönünde verdikleri kararı Melek ile paylaştıkları sahneyle başladı. Melek’in geçen haftaki kardeş ısrarlarını düşünecek olursak bu onu mutlu edecek bir haberdi.
Ancak öncesinde bebek haberiyle ilgili bir iki kelam etmek istiyorum. Kürtaj faaliyetine karşı bir insan olmama rağmen Mavi’nin bu haberi ilk duyduğunda neden sevinmediğini ve bebeği neden istemediğini anlamak benim için hiç de zor olmadı. Kızının ölümünden sonra Melek’in hayatına girerek ona annelik etmesi bile kimi zaman ona çok ağır gelirken yeni bir can dünyaya getirmek için çok erkendi. Üstelik şimdi yani yası hala çok tazeyken yeni bir bebeğin ona sanki kızını unutmuş ya da onun yerini başka bir çocukla dolduruyormuş gibi hissettirmesi çok normaldi. Bütün bu korkularına rağmen yeniden başlamaya cesaret edebilmesine çok sevindim. Sancar’a gelince de yakın zamanda sevdiği bir kadını kaybetmiş olmanın acısını yaşamış olduğundan sahip olduklarının bozulmamasını, elindekilerin kıymetini bilmeye çalışması bana karakterinin dışında bir hareketmiş gibi gelmedi.
Melek’e bebek haberini verirken kullandıkları balonlarla çiçeklerle ve hediye paketiyle kurmuş oldukları ambiyans ortamına bayıldım. Melek’in bir kardeşi olacağı haberine ne kadar sevineceğini bildikleri için bunu bir kutlamaya çevirmeleri çok güzeldi. Aynı zamanda Melek’i düşünerek atmış oldukları son derece normal ailevi bir adımdı. Ne kadar hüzün ve dram yaşadıkları düşünülecek olursa ufak bir kutlama yapmayı da hak etmişlerdi. Melek göz bağı açılıp karşısında balonları ve hediye paketini görünce olan bitene bir anlam veremedi tabi. Hediye paketini açtığında karşısına çıkan minik ayakkabılar da olayı çözmesine yardımcı olmadı. Ta ki “Ablasının kardeşi” yazan kıyafeti görene kadar. Ondan sonra çok istediği kardeşe kavuşacağı gerçeğiyle çok sevindi. O kadar sevindi ki hemen babasının boynuna atıldı. Nerden bakılırsa bakılsın bu bebek hem Sancar hem de Mavi için ikinci şanstı.
Melek’in geçen sefer Menekşe’nin bir bebeği olacağı haberine verdiği tepkiyle bu habere verdiği tepki arasında farklılıklar olduğunu gördüğüme çok sevindim. Bir kere Menekşe’nin aksine Mavi’nin kendisini sevdiğini bilen ve babasının başka bir kadından bir bebeğinin olmasının babasıyla olan ilişkisini etkilemeyeceğini anlayan Melek, önceden bir kardeşi olacağı fikrine de kendisini alıştırmıştı zaten. O yüzden bu habere mutlu olmasına sevindim.
Piknik yapmak için masayı hazırlayan Sancar ve Mavi’nin Melek’in yokluğunu fark edip evlerinin verandasından sahile baktıklarında gördükleri manzara, benim için bölümün en güzel sahnelerinden biriydi. Abla olacağı haberi dolayısıyla kabına sığamayan Melek’in bu haberi sahildeki rastgele insanlarla paylaşmasının önce sesli sonra da görüntülü hali yüzümde kocaman bir gülümsemenin belirmesini sağladı. Normalde dizilerde baba olacaklarını bu şekilde tüm dünyaya haykıran erkeklerin sahnelere alışık olduğumuzdan bu sefer farklı bir yöntem denenmiş olmasına sevindim. Melek’in neşesi ve huzuru televizyondan izleyenlere de yansımıştır diye düşündüm.
Mavi çok haklı. Her şeyi içine sinerek yaşamak aklında ve kalbinde hiçbir soru işaretinin olmaması güzel bir şey. O yüzden de hayatta ikinci bir şans elde edecek kadar şanslı olan insanlar bunun kıymetini bilmeliler.
Kardeşlerin ilerde birbirini kıskanmamasının en iyi yolu, ikinci bir kardeşin bu dünyaya gelme sürecinde zaten yanlarında var olan çocuğu konun dışında bırakmamak olduğuna inanan bir insanım. Bu yüzden de Melek’in bir kardeşi olacağını öğrendiği günde ona hediye alıp doktor kontrollerine kendisini de dahil edeceklerini söyledikleri sahneler benim için ayrı bir anlam taşıyor. Bu dönemlerde anne-babalar istemeden de olsa öteki çocuğu biraz boşlayabiliyorlar. Bu da kardeşine karşı bir kırgınlık hissini içlerinde büyütmelerine neden oluyor. O yüzden Mavi ve Sancar’ın burada yaptığı onu da sürece dahil etme çabası sağlıklı bir hareket. Bunun üstüne bir de Melek’e günlük alarak babası ve Mavi hakkında hissettiklerini yazabileceğini ya da kardeşini o doğmadan önce yaşanan her şey hakkında bilgilendirmek için olan biteni kaydedebileceği bir platform sağlamaları da çok kıymetli.
Melek’in her konuda Mavi ile konuşabileceğini söylemesi ona olan güvenin büyüklüğünü gösteriyor. Biz kızların en büyük aşkı babaları olsa da onların bir genç kızın aklından geçenleri her daim anlamalarının pek mümkün olmadığını ama bunu asla kıskanmamaları gerektiğinin anlatıldığı sahne hayat içinden bir sahne aslında.
Melek’in kardeşi dünyaya gelmeden önce yaşanan her şeyi yazmaya karar vermesi, kardeşinin erkek olacağına dair hayalleriyle birlikte Sancar’ın sağlıklı olsun da cinsiyetinin ne olduğunun bir önemi olmadığına dair tutumu bölümün pozitif sahnelerinden biriydi. Bana belki optimist diyeceksiniz ama dizinin bitmesine bu kadar az zaman kalmışken iyi şeylere odaklanmak çok daha kıymetliymiş gibi geliyor. Sancar’ın soy devamlılığı gibi çağdışı bir düşünceye boyun eğmeyip cinsiyeti önemsemesi dizi adına çok iyi bir örnek oluşturuyordu. Üstelik erkek olduğu taktirde başına açabileceği dertleri düşünüp “Yapar küçük Sancar” demesi de epey komikti. Mavi için her zaman empati yeteneği çok gelişmiş derin düşünen bir kadın olduğunu söylüyorum ama haklıyım da. Bebek eğer erkek olursa adını “Mehmet Efe” koymak istemesi, efeliğiyle övünen eşinin oğlu için Efe adını düşünmesi çok kıymetli.
Ancak Sancar’da sevdiğine karşı düşünceli bir adam olduğunu da göz ardı etmemek lazım. Çocuğunun cinsiyeti konusunda bir dayatma yapmadığı gibi doğan çocukları kız olduğu taktirde onun ölen kızının adını ya da onun sevdiği bir kız ismini koymayı teklif etmesi beni çok duygulandırdı. Sancar’ın giderek sevdiğine karşı daha duyarlı bir adam haline gelişini izlemek benim için büyük keyif ve yeni senaristlerin de gerçekleştirdiği en büyük başarı.
Sancar bu defa çocuğunun bebekliğini görebileceğine, Mavi yeniden hayat bulduğuna Melek de abla olacağına sevinirken bu habere hiç sevinmeyenler de vardı. Onların başında da hala Mavi’yi alıp bu şehirden gideceğinin hayalini kuran Sedat ve Melek’i onun elinden alarak acı çektiğini görmek isteyen Güven gelmekteydi. Halise’den duyduğu bebek haberinin üzerine adeta deliren Sedat’ın “O çocuk doğmayacak. Engel olacaksınız buna” diyerek dengesizce hareket etmesini engellemeye çalışan Güven bile onun öfkesini dizginlemeyi başaramadı. Bebeğin doğmaması ve gerekeni Halise’nin yapmasını söylemesi ittifaklarında beliren büyük çatlağın da ilk habercisiydi.
Halise’nin Mavi’yi sevmediği halde karnındaki bebeğin oğlu Sancar’ın kanından olması nedeniyle ilk güdüsünün, bu bebeği ne pahasına olursa olsun korumak olması sevindiriciydi. Demek ki çok derinlerde bir yerlerde de olsa anneliğin ne olduğunu hala hatırlıyordu. Halise bebeğe zarar verilmesine kesin bir dille karşı çıktı.
Sedat nasıl bir akıl hastanesine kapatılmamış aklım almıyor. Adam kendi öldürdüğü kızının hesabını eski eşine soruyor. Onun kendini bırakıp yeni bir aile kurmasına ve bebek sahibi olmasına şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor.
Onlar bu kadar duygusal bir şekilde birbirleriyle çatışırken tahmin edin kim soğukkanlıydı? Evet bildiniz, Güven. Adamın Sancar’a olan takıntısını ve ona zarar vermek istemesini anlıyorum ama kendine kurmuş olduğu bu yeni hayatta önce karısı Mavi’yi sonra da “O bebek doğarsa Mavi Sancar’ı avucunun içine almış olur” diyerek Halise’yi öldürmesi için ikna etmeyi çalıştığı bir bebeği hedef almasını anlayamıyorum. Bebeği eğitim alması için İstanbul ya da yurt dışına gönderirse Sancar’ın da onların peşinden gideceğini ve onu terk edeceğini söyleyerek Halise’yi ikna etmeye çalıştığı şey, daha doğmamış küçük bir bebeğin hayatı. Bu adamın nefreti cani olacak kadar büyük.
Ancak ne Güven’in ailenin geleceğine dair ekmeye çalıştığı şüphe tohumları ne de Sedat’ın Mavi’yi alıp gitmeyi kafaya koymuş olması ne de tek derdi Mavi iken onu alıp gidemediği taktirde Sancar’a da bela olacağı yönündeki tehditleri Halise’nin fikrini değiştirmeye yetmedi. Halise’nin birkaç dakikalığına dahi olsa bu güçlü duruşu beni hem şaşırttı hem de çok sevindirdi. Oğlunun hayatıyla tehdit edildiği halde hemen geri çekilmedi. Oğlunun onunla baş edebilecek kadar güçlü olduğuna güvenip bu iş birliğini bitirmeye karar verdi. Tam da kapıdan çıkıp gidiyordu ki kendi sesini duydu. Arkasına dönüp baktığında Sedat’ın Mavi hakkında telefonda yapmış oldukları konuşmayı kaydetmiş olduğunu gördü. Oğlunun bu konuşmayı duyduğu halde onunla olan bütün ilişkisini keseceği gibi ona bir daha ne torunlarının yüzünü göstereceğini ne de onu konağa sokacağını söyleyerek kendisini ikna etti.
Eli kolu oğlunu kaybetme korkusuyla bağlanan Halise, bu mecburi ittifakın bir parçası olarak Güven’in kendine verdiği akılla bebeğin doğal yollarla düşmesini sağlamak için soluğu aktarda aldı. Oğlunu kaybetmemek için onun canından bir parçayı öldürmeye çalışmasaydı keşke, Halise. Bunun vicdan azabı bir ömür peşini bırakmaz.
Sancar bu güzel haberin üstüne kızıyla çocuk gibi oyun oynayadursun, Mavi de Sancar’ın bu güzel haberi aldığı günü bir yanı buruk bir şekilde kutlamamasını sağlamak için annesini aramakla meşguldü. Kendisini sevmediği her fırsatta dile getiren bir kadının her türlü iğnelemelerine rağmen sadece sevdiği adamın annesi olduğu için aralarında herhangi bir küslük kalmamasını isteyen Mavi’nin bu çabasını çok takdir ettim. Mavi’nin kendisi de bir anne olduğundan Halise’nin bütün bunları oğluna duyduğu sevgiden yaptığını anlayabiliyor. Yöntemleri her ne kadar abartılı olsa da onunla anne olmak üzerinden empati kurabiliyor. Bu yüzden de Sancar’ın annesinin de ailelerinin bir parçası olmasını istiyor. Bu yüzden kendisini ona daha iyi anlatabilmek için akşam yemeğine davet etmiş olması doğru adımdı. Ancak birbirlerini tanıyabilmeleri için atılan bu ilk adım Halise için sadece bir fırsattı.
Halise ve Mavi’nin Efeoğlu ailesine karşı hissettikleri sevginin ortak noktaları olduğu düşünüldüğünde aralarında süre gelen bu otorite savaşının tek nedenin, daha birbirlerini yeterince tanımamaları olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de birbirleri hakkında birtakım önyargıları var. Aslında Halise onunla ile oturup biraz konuşmaya ve onu tanımaya zahmet etse Mavi’nin tek istediğinin bir ailenin parçası olmak olduğunu hemen anlayabilir.
Mavi Halise’nin hakkında ne düşündüğünü ve bebeği için neler planladığını bilmeden bu büyük ailenin bir parçası olabilmek adına büyük umutlarla akşam sofrasını kurmaya başlamıştı. Üstelik Melek gibi küçük de bir yardımcısı vardı. Sancar akşam yemeğine gelecek olan misafirin annesi olduğunu öğrendiğinde şaşkınlığını gizlemeyi pek başaramadı. Annesinin oturmalarını bile istemediği bir eve neden geleceğini çözememişti ama Mavi’nin “Halise Hanım doğmamış çocuğumuzun da babaannesi” demesi taşların yerine oturmasına bir nebze de olsa yardımcı olmuştu. Yaşanan tüm tatsızlıklara rağmen sevdiği kadının annesine ikinci bir şans vermek istemesi ve onun da kendi annesiyle barışmasına vesile olmaya çalışması onun arkasından iş çevirmiş olmasına kızmasını engelledi.
Muntazam kurulmuş bir sofrayla Halise’nin gelmesini beklerken aralarında yaptıkları konuşma da çok anlamlıydı. Mavi’nin “Ona ne kadar değer verdiğimizi görsün istiyorum” demesinin üzerine Sancar’ın “Ben çocukluğumdan beri uğraşıyorum ama başaramadım” cevabını vermesi durumun vahametini i anlatmaya yetiyordu aslında. Tam o sırada Halise de evin yolunu bulmuştu. Bu kadın hakkında ne düşünürsek düşünelim, Sancar ve torunu söz konusu olduğunda gözlerinin içi gülüyor. Daha gelir gelmez önce evin yolunu eleştirdi sonra da Sancar’a kendini bıraktığı için tavır yaptı. Bütün sevgisini kendisine özlem duyduğu Melek’e vermeye yönlendirdi. Nezaketten mi, oğlunu geri kazanma isteğinden mi yoksa hissettiği suçluluk duygusundan mı bilmiyorum ama elinde hediyelerle gelmişti. Ev için getirdiği nazar boncuğu da üzerlik otu da evin dirliği ve huzuru için olduğundan epey şaşırdım.
Açıkçası nazar boncuklarının şeytana davetiye olduğunu öğrendiğimden beri evde bulunmalarına pek taraftar değilim. Keza oldum olası nazara da pek inanmam. O yüzden evde yakılan otlar meselesine hiç girmiyorum bile. Ancak bir nazar boncuğu ve bir otla Mavi’nin adetlerine sandığı kadar yabancı olmadığını görmesi iyiye işaretti. Adetlerine uzak olmadığını görmek hoşuna bile gitmiş olabilir. O yüzünden de bahsedilmeye değer bir an bu.
Sancar’ın annesinin sevdiği kadınla kavga çıkarmadan ayaküstü konuşması çok hoşuna gitti. Hatta ona bir şans verme ihtimali şimdilik sadece otlardan ve adetlerden öteye geçmese de onun için atılmış herhangi bir adım bile makbuldü. Annesinin adetlerine uzak olmadığını anladığı Mavi’ye az da olsa ısındığını görmek onu mutlu etmeye yetiyordu. Üstelik Sancar ailesine de annesine de düşkün bir adamdı. Annesinin gerçek niyetinin ne olduğunu bilmeden kendisine “Sen bir hoş geldin demeyecek misin? Zaten içim paramparça. Evde kokun yok, sesin yok. Gönlüm alışmamış ya buna” diyen annesine başlarının üstünde yeri olduğunu söyleyip elini öpmeye çalıştı.
Mavi, Melek ve Sancar’ın Halise ile kendi evlerinde yedikleri ilk akşam yemeği epey garip anlara gebeydi demek doğru olacaktır. Her şeyden önce her fırsatta hiç sevmediğini söylediği gelinine hatta elini kolunu bağlayan ses kaydından dolayı öldürmeye çalıştığı bebeğe rağmen Halise Efe, yemek sofrasında son derece kibar bir tavır takınmıştı. Mavi’nin yapmış olduğu yemeklere ve elinin lezzetine ettiği övgülere inanmakta çok zorlandım hatta bu coğrafyanın yemeklerini yapmayı bildiğinden etkilendiği her halinden belli olan Halise’nin gülümseyen tavrı, onun da ailenin geri kalanı gibi yavaş yavaş Mavi’nin albenisine kapıldığını düşündürttü bana. Yemekleri yapmak için her malzemeyi pazardan kendisinin tek tek elleriyle seçtiğini duymak ne kadar iyi bir ev kadını olduğunu da gözleriyle görmesi için yeterli bir detaydı. Mavi bu yemeği sadece barış yapmak için değil de kaynanasını da ne kadar marifetli olduğu konusunda etkilemek için de düzenlemiş olduğunu düşündüm nedense.
Sancar’ın karısını överken neredeyse bütün dünya mutfaklarına hâkim olduğu şeklindeki abartısına bayıldım. Bir insan karısının varlığından pek hazzetmediğini düşündüğü annesine eşini de ancak bu kadar övebilir.
Onlar önce birbirlerini övüp sonra da birbirlerine kucak açıp dursunlar, Melek’in derdi ise bambaşkaydı. Yakında abla olacağı gerçeğini sahildeki rastgele insanlara haykırdığı gibi bir an önce babaannesine de söyleyebilmek için doğru anı kolluyordu. Fazla dayanamadı ve “Kardeşim oluyor. Abla oluyorum” diyerek büyük haberi hemen söyleyiverdi. Beni bu sahnede etkileyen şey Melek’in abla olma hevesi bir yana Halise Efe kendisini bebek için tebrik ettiğinde Mavi’nin yüzünün çocuk gibi aydınlanmasıydı. Bu haberi sevinçle karşılaması Mavi’yi daha da çok sevindirmişti. Ancak hamilelik haberini hemen yaymak istememesi bu bebeği doğurmaya karar vermesine rağmen hala bir şeylerin ters gideceğinden korktuğunun bir işaretiydi. Kim bilir belki de tüm çekincesi Sedat’ın bu hamilelik haberini duyduğunda vereceği tepkiydi. O anda aklından ne geçtiğini kim bilebilir.
Karısının korkuları olduğunu kendi ağzından duyan Sancar’ın yüzünde beliren ifadenin annesinin işin içine yaşı sokmasıyla bir anda başka bir şekil aldı. Mimiklerinin anında değişmesini izlemek çok keyifli. Teşekkürler, Engin.
Halise bebeği öldürme planını bir an önce devreye sokabilmek adına Mavi’nin hamileliğini önemsiyormuş gibi yapıp kendini yormaması ve yalnız kalmaması için ailecek konağa taşınmalarının daha uygun olacağına dair bir fikir ortaya attı. Üstelik bu sayede Mavi ile birbirlerini daha iyi tanıyabileceklerine dair bir dizi gerekçe de saydı. Bu davete Sancar’ın verdiği ilk tepkinin, onayını bekler gibi Mavi’ye dönmek olması küçük bir eylemdi belki ama benim için çok da anlamlıydı. Her ne kadar o konak onun emaneti ve siperi olsa da kararı son seferinde orada pek de iyi karşılanmamış olan eşinin vermesini istedi. Bunu yaparken araya Zehra ve Kavruk’u da katmış olması tam kardeşinin mutluluğunu düşünen bir Sancar hareketiydi. Bu eyleminde annesine verdiği çok açık bir mesaj vardı: “Beni konakta görmek istiyorsan eğer Kavruk’un da konakta yaşamasına sesini dahi çıkarmayacaksın”.
Hatalarının farkına varıp bunu kendi ağzıyla itiraf eden Halise Efe pek inandırıcı değildi ama öfkesinin yakıcılığı kadar evlatlarına olan sevgisinin de gerçek olduğuna inanmak istedim. Bir an için bile olsa niyetinin iyi olduğunu düşünmek istedim her ne kadar öyle olmadığını biliyor olsam da. Evlatlarına kızıp söylenmesine rağmen onlara kıyamayıp sırtını dönemeyeceğini söylemesi, elini öperlerse fikrini değiştirebileceği iddiası ve Mavi’den ona anne demesini istemesi bence çok fazlaydı. Sancar da pek fazla inanmamış olacak ki şaşkınlıkla annesini dinliyordu. Kökleri olmayan ve ailenin özlemini çeken Mavi için anne diyebileceği birinin olması fikri bile heyecan vericiydi. O yüzden de hemen “Halise Anne” demesine de Melek için konağa dönmek istemesine de hiç şaşırmadım. Mavi sevdiği adamın mutluluğu ve ailesinin huzuru için birtakım gelenekleri görmezden gelebilecek türden bir kadın.
Sancar annesinin yaşadığı bu aydınlanmaya hiç inanmadı. Kızı ve karısı mutlu olduğu için sesini çıkarmadı o kadar. Ne de olsa onun annesi. Kimse onu evlatlarından daha iyi tanıyamaz. Sancar da aptal bir adam değil.
Sedat’ı dizide yer almaya başladığından beri ilk kez kızı Ekim’in resmine bakarken gördüm. Yaşarken kıymetini bilemediği kızının öldükten sonra özlemini çeken Sedat için bir anlığına da olsa içim sızladı. Sonuçta ölümüne sebep olmuş olsa da kızıydı. Üstelik o ne kadar itiraf etmeyip bütün suçu Mavi’ye atsa da aslında bütün bunların suçlusunun kendisi olduğunu bildiğinden de çok eminim. Bu gerçek de onun daha dengesiz ve tehlikeli olmasına neden oluyor. Bu yüzden de hüzünlendikçe daha fazla öfkesine tutunup görev odaklı bir adam haline geliyor.
Bebek sorununun bir an önce çözülmesi ve Mavi’yi alıp gidebilmesi için Halise’nin hamlesini yapması konusunda sabırsızlanıp devamlı kendisini arayıp durdu. Tehditlerinin de süreci hızlandırmasını umut ederek onu telefonla rahatsız etmeyi göze alabiliyor olması bile ne kadar dengesiz olduğunu gözler önüne seriyordu aslında. Onun bu sınırdaki kişilik emarelerinin ileride başına bir bela açabileceğinin kokusunu alan Güven’in onu kaldığı yerde görmeye gelmesinin tek sebebi de bu. Ne de olsa daha önce böyle bir sosyopat olan Akın’ı oğlu olarak yetiştirmiş bir adam kendisi. Sedat’ın isterse ne kadar tehlikeli olabileceğinin farkında. Kendince önlem almaya çalışıyor. Dudu ile dikkatini dağıtarak kafasını dağıtmasını önermesi aslında önüne parlak bir oyuncak koymaktan farksız.
Bunlar nasıl insanlar ki insanları istedikleri zaman istedikleri şekilde oynayabilecekleri oyuncaklar sanıyorlar. Sedat’ta da Güven’de de öyle bir ego var ki kendilerine istedikleri her şeyi yapmayı hak gören Tanrı kompleksleri var diyebilirim. Sadece dikkatini dağıtması için bir genç kızın hayatıyla oynamaktan söz ediyorlar bunlar. O kız devamlı hatalar yapan Dudu bile olsa böyle bir şeyi kesinlikle hak etmiyor. Kimse kimsenin eğlencesi değildir. O yüzden de Sedat-Dudu sahnelerinde asıl yaşanan şey, yeni bir aşk arayışındaki bir genç kızla karşısında onunla oynamaya çalışan avcı bir adam olmasını anlatmayacağım. Sedat avıyla oynayan bir yırtıcı sadece.
Sancar ve Mavi’nin yemekten sonra koltuğun üstünde baş başayken ettikleri muhabbetler belki de ilişkilerinin en sevdiğim yanıdır. Baş başa kaldıklarında Sancar’ın bir anlığına da olsa Efeliğinden sıyrıldığını ve sadece Sancar olduğunu izlemek o güzel. Nefes aldığını ve hatta çocuklar kadar şen oluşunu seyretmek çok güzel.
Koltuğun üzerine oturmuş akşam yemeğinin kritiğini yaparken Sancar’ın annesiyle karısının bu iyi anlaşmasına ve aralarındaki buzları eritmelerine nasıl şaşırdığını dile getirmeden edemedi. Mavi kendi annelik deneyimlerine dayanarak bu durumu Halise’nin onları özlemiş olmasına dayandırdı ama Halise’nin bu ılımlı tavrının altında çok daha şeytani bir düşünce yatmaktaydı. Eğer bunun ne olduğunu bilselerdi kendilerine doğru bir adım attığı için konağa dönmek yerine onu tamamen hayatlarından çıkarırlardı. Sancar daha büyük adım atmaları gerekliliğini duyunca “Konağa mı gidelim diyorsun yani” demesinden ve o gülüşünden bile belliydi. Her ne kadar yeni evinde karısı ve çocuğuyla mutlu olsa da onun evi konağıydı. Mavi kötü muamele gördüğü için orayı terk etti.
Mavi de insanlara ikinci bir şans verme ve bu ailenin bir parçası olabilme konusunda o kadar istekli ki Halise’nin kendine ettiği teklifin gerçek olamayacak kadar iyi olduğundan hiç şüphe etmedi. Hem Sancar ve Melek’in konak özlemini dindirmek hem de Zehra ve Kavruk için de balayından döndükten sonra konak kapılarının açılmasını sağlamak için kısa bir süreliğine de olsa konakta yaşama fikrine sıcak baktı. Bu meseleyi bir karara bağladıktan sonra bu gecenin geri kalanında sadece Sancar ve Mavi olmak istemesi çok tatlıydı. Her ne kadar bunu söyler söylemez Mavi’nin aklına gelen ilk fikir dans etmek olsa da belli ki Sancar’ın aklında çok başka bir fikir vardı.
Bu kadar keyifli dans sahnesini neden bu kadar kısa kesmişler, devamı varsa niye yayınlamamışlar anlamadım.
Mavi’nin dans fikrine zeybekten başka dans bilmediği için karşı çıkmaya çalışsa da “Uyuyalım ya” demesinden de anlaşılacağı gibi aklındaki o başka şeyin ne olduğu da çok açıktı. Eski senaristlere destan dedikleri hikâyede bir kerecik bile olsa şöyle sakin ve naif sahneler yazmadıkları için ne kadar kızsam az. Baş başa kalmış evli bir çiftin birbirine kur yapmasından daha doğal ve daha keyifli bir sahne var mı acaba? Sancar’ı devamlı olarak bağırıp yargı dağıtan bir adam olarak izlemektense böyle muzip ve tatlı tatlı seyretmek daha iyi değil mi?
Annesini çok iyi tanıdığı için akşamki hallerine pek inanamasa da Kavruk ve Zehra için Mavi ve Melek’in hatırına konakta kalma planlarını gerçekleştirmeden önce annesinin söylediklerinde ne kadar samimi olduğunu tartmak için konağa annesiyle konuşmaya gitmesi bence atılacak en doğru adımdı. Hemen annesinin amacını doğrudan sorgulamaya başladı. Akıllıca olan konağa dönmek gibi büyük bir adımı atmadan önce annesinin samimiyetinin ve bu davetinin altında başka bir niyetin olmadığının sağlamasını yapmaktı. Hamile olduğunu öğrendikten sonra bile ailemize uygun bir kadın değil o diyen birinin iki gün sonra onu tanımak istiyorum deyip konakta yaşamasını istemesi pek de inandırıcı değil. Ben niyetini bilmesem bu yüz seksen derecelik ani dönüşten dolayı kendinden şüphe ederdim. Ancak kapısının kızına her daim açık olduğu konusunda son derece ciddiydi, buna sevindim.
Yalnız fikrini değiştiren şeyin bebeği doğurmaya karar vermiş olması Halise adına hem çok iyi hem de çok ironik bir bahane değil, mi? Bu konuda yalan yok gerçekten de tüm mesele bebek. Ama yaşaması değil; ölmesi.
Halise’nin dile getirdiği bebeği doğurmaya karar verince fikrimi değiştirdim, evlatlarımı özledim tarzı bahanelerine inanmayıp ne planladığını Gülsiye’ye sorması güzel bir detaydı. Sancar annesinin asla hatasından dönmeyecek biri olduğunu bildiğinden alttan almasını garipsemesi gayet normal. Gülsiye’den annesinin yalnızlıktan mutfakta Necdet ile yemek yediğini duyduğunda biraz kafası karıştı. Gülsiye sandığımdan da akıllı bir kız çıktı. Halise’nin Mavi için aldığım dediği bitki çayının Feride halanın “düşük” yaptırma tarifi olduğunu nasıl hemencecik anladı. Halise ne dediyse de onun sözüne değil; burnunun aldığı kokuya inandı. Keşke Halise’nin yalnız hissettiğini söylediği gibi bitki çayı hakkındaki şüphelerini de kardeşi Dudu’ya değil; Sancar abisine söyleseydi.
Sancar’ın eve döndüğünde çekirdek ailesini resmeden Melek’e gölgelendirme ve perspektif kavramlarını öğreten Mavi ile onun anlattıklarını büyük bir dikkatle dinleyen Melek’i çaktırmadan izlediği sahne hem bölümün hem de benim favori sahnelerimden biriydi. Sonuna kadar #MavSan çiftini savunsam da asıl favori çiftimin #MavMel çifti olduğunu her daim dile getiriyorum. Bu durum finale kadar asla değişmeyecek gibi görünüyor. Mavi ile Melek’in iyi anlaşmalarına ve birbirlerinin yaralarına derman olmalarına seviniyorum. O yüzden de durup bir köşeden onları izlemesini çok iyi anlayabiliyorum. Melek ve Mavi birbirlerinin yanındayken çok huzurlu ve mutlular.
Bu kadar iyi resim yaptığına göre Mavi’nin mesleğinin çizim yapmakla bir ilgisi var mı? Yönetici olarak çalışmış onu biliyoruz ama tam olarak hangi bölümden mezun acaba? Yoksa resim yapma hakkındaki bilgisi bir hobi mi?
İkinci evliliklerin ve ikinci bebeklerin en iyi geçmişte yaptığın hataları ya da gözden kaçırdığın birtakım noktaları ikinci seferde yakalayabilme fırsatı buluyor olman sanırım. İlk hamileliğinde hep çalışmak zorunda olan Mavi’nin bu sefer hamilelik sürecini evinde ve ailesiyle geçirmek istemesi gibi ya da Sancar’ın Melek de kaçırdığı hamilelik ve bebeklik dönemine ait her şeyi bu sefer adım adım yaşamak istemesi gibi. Sancar da Mavi de geçmişte yarım kalan bütün keşkelerini bu sefer doya doya yaşamanın peşindeler. Bu yüzden de hayatlarında huzur istiyorlar.
Halise’nin sadece onlar hakkında değil; aynı zamanda Zehra ve Kavruk hakkında da ne düşündüğünü öğrenmek isteyen Mavi’nin empatiyle dolu o kocaman kalbi, çocuklarından ayrı tek başına kalmış Halise için sızlıyordu. Ve bulduğu her fırsatta da şüpheci kocasını annesine ikinci bir şans vermesi için ikna etmeye çalışıyordu. Kovulduğu konağa kendini yalnız hissetten bir anne için dönmeyi göze alıyordu. Ölümlü dünya deyip konağa dönme fikrinin Mavi’den çıkmış olması da çok ilginç. Halise bunu duysa yapmayı düşündüğü şey için utanır mıydı acaba?
Sedat’ın bu sabırsızlığının bölüm sonunda bir yerden patlak vereceği belliydi. Telefon sapığı gibi devamlı olarak Halise’yi elini çabuk tutması için araması onun gözümdeki imajını sarstı. Onun da Akın’dan pek bir farkı yokmuş. Kendini ve dürtülerini kontrol edebilmekten aciz bir adam. Halbuki ilk geldiğinde ben onu çok akıllı bir adam sanmıştım. Onun bu sabırsızlığı planının ortaya çıkmasına neden oldu. Sabırsızlığı için teşekkür etmek lazım.
Uzun zaman o konağın kapısından içeri girmez dediğim çekirdek ailenin konağa bu kadar hızlı dönmesi beni şaşırttı. Ancak konağa rüzgâr gibi girdiklerini de inkâr edemem. Girişleri havalı olduğu gibi konak halkı tarafından karşılanmaları da sevgi doluydu. Oğlu yanında olmadığı halde konağa gelmelerinde parmağı olduğunu bildiği gelinine teşekkür ederken bence gayet samimiydi. Mutluluğu da yüzünden okunuyordu keşke entrikalarıyla da bu güzel ana gölge düşürmemiş olsaydı. Konakta birlikte yedikleri ilk akşam yemeğinde oğlunun hamile karısının üstüne nasıl düştüğünü göre göre bu işi nasıl yapacak hiç anlamıyorum. Ama Yahya ve Elvan konusunda yaptığı yorumu duyunca Halise gene aynı Halise diye düşündüm. Tek fark Yahya ve Elvan konusunda ona hak vermem.
Bu arada Melek Kavruk ve Zehra bir çocuk yaparlar mı diye sorduğunda rengini nasıl belli etti ama. Sonra da toparlayacağım diye yeni annen cümlesiyle daha da batırdı ya ben oturduğum yerden bu haline epey güldüm.
Sancar’ın iyisiyle kötüsüyle büyük küçük demeden kan bağı düşünmeden herkese abilik yapmasını izlemeyi çok seviyorum. Herkese kol kanat geren ve herkesin derdine koşan bir adam kendisi. Kardeşi Yahya ile ayrıldıkları için artık hayatlarının bir parçası olmayan ve Elvan’a yaptıkları için asla affedemeyeceği Dudu’ya bile elinden geldiğince abilik yapmaya çalışıyor. Halise onu marinaya götürüp işe sokarak çakallara yem yaptı ama Sancar, olan bitenler konusunda ve Sedat’ın nasıl bir insan olduğu konusunda hemen kendisini uyardı.
Sancar olmasaydı kim bilir Sedat bu oyunu daha ne kadar ileriye götürecekti. Dudu her ne yapmış olursa olsun hiçbir kadın onun gibi bir psikopatın elinden acı çekmeyi hak etmiyor. Dudu da bu iyiliğe ablasının ona söylediği bebeği düşürme şüphelerinden tam bahsedecekti ki ne yazık ki araya sevimsiz Sedat girdi. Sancar o kızın aileyle bir ilgisi olmadığını söyleyerek aslında Dudu’dan uzak durmasını söylemiş oldu. Sedat’ın bir yandan o bebeği öldürmeye çalışırken bir yandan da Sancar’ı bebek için tebrik etmesi nasıl bir ruh hastalığının ürünü hiç ama hiç anlamadım. Sancar’ın her halttan haberin var da “Bir senin yüzünü görmeye tahammül edemediğinden senden nefret ettiğinden haberin yok” şeklindeki cevabı çok güzeldi de karşısındaki yüzsüz olduğundan hiç etki etmedi.
Sancar marina işini hiç sevmediği halde meydanı onlara bırakmamak için gözünü karartması iş açısından pek de sağlıklı bir düşünce yapısı değil ama bu gözünü karartmış Sancar’ı sevdim.
Gelelim bölümün final sahnesi dışındaki en çarpıcı sahnesine. Bölümün başında Sedat’ın hamilelik haberini duymasıyla birlikte alınan bir kararın bütün bölüm boyunca ağırlığını yavaş yavaş hissettirdiği o sahneye…
Gülsiye’nin bunu yaparsa yalnız kalacağı yönündeki uyarılarına rağmen Halise bu dünyada işlenebilecek en büyük günahlardan biri olan masum bir bebeğin canına daha anne karnındayken kıyma eylemini gerçekleştirmek için Sedat’ın kendisine gönderdiği ilaçtan karşılıklı oturup konuşma bahanesiyle yanına çağırdığı Mavi’nin çayına bir iki damla damlattı. “Allah’ım sen beni affet. Başka çarem yoktu” dedi ama bu sadece boş bir avuntu. Masum bir bebeği öldürene kadar bir çare pekâlâ bulunabilir. Üstelik bir canı almanın affedilebilecek bir yanı da yoktur.
Benim olacaklardan habersiz olduğunu düşündüğüm Mavi, sevdiği adamın annesinin karşısına oturup çayı eline aldığında nasıl gerildiğimi anlatmaya kelimeler yetmez. Finale bu kadar yaklaşmışken senaristler bize bunu nasıl yapar, set arkasında yaşanan tüm olumsuzluklara inat nasıl bir mutlu son yazmazlar diye düşündüm durdum. Ama Halise’nin Feride hala hakkında bir şeyler mırıldandığı, çayın sıcak olmasına karşı ılıtmak için su istediği o anlarda ne kadar gergin olduğu da gözümden kaçmadı. Halise’yi belki de ilk kez o hep çok övündüğü “Efe Kadın” halinden sıyrılmış bir şekilde görüyordum. Kararlı değildi; yaptığının doğru bir şey olmadığının çok farkındaydı.
Mavi o bardağı kaç kere ağzına doğru götürüp tekrar geri çekti sayamadım. Ama her seferinde kalbim bir önceki sefere göre çok daha hızlı çarptı. Bulantılardan açtığı konuyu bu bebeği ne çok istediğine getirmesi sanki Halise’ ye yaptığı şeyden vazgeçmesi için bir işaretti. Halise’ye onunla empati kurabilmesi için kendi hamileliklerini sorması sayesinde de Halise’nin geçmişine dair bir şeyler öğrenmiş oldum. Sancar’ı doğurduğunda daha 15-16 yaşlarında olduğunu bilmiyordum. Hâlbuki ne kadar da gençmiş. Ben o zaman anladım Sancar’a neden bu kadar düşkün olduğunu. Bütün taşlar o zaman yerine oturmaya ve bir anlam ifade etmeye başladı. Mavi ne kadar güzel bir tespit yapmış oldu “Sancar size can yoldaşı olmuş” dediğinde. Şimdi can yoldaşının canına nasıl kıyacak?
Halise’nin Mavi konuştukça kafasında bir şeyleri idrak etmeye başlamasını izlemek fırtınalı bir havada tren yolculuğu izlemek gibiydi. Tehlikeli ama göz alıcı. Konu Sancar’dan açılmaya başlayınca onun çocukluğundan bahsetmeye başlaması ve kendini kaptırıp bıcır bıcır konuşması görmeyi asla ummadığım bir sahneydi. Mavi’nin Halise’ye düşman olmak için değil de yükünü azaltmak ve Sancar’ı mutlu etmek için burada olduğunu söylemesi Halise’nin o nasır tutmuş yüreğini merak duygusuyla birazcık da olsa yumuşattığını bizzat bu gözlerimle gördüm. Sancar’ın annesine olan düşkünlüğünü kendi evliliği için bir tehdit olarak algılamadığını açıkça ifade etti.
Konuyu kendi ailesinden açıp konuşmaya devam etti: “Annem mutsuz bir kadındı, hiç doyamadım. Babam… Babamı hiç tanımadım. Ebeveynim diyebileceğim tek kişi anneannemdi. Benim için çok özeldi. O da sizin gibi çok güçlü bir kadındı. Sevdiğini tam sever, sevmediğinin canını yakmaktan çekinmezdi. Size şu anda çok uzak geliyor olabilir. Ama ben sizin gözlerinize bakınca gözlerinizin içindeki şefkate inanıyorum” dedi. Sanki olacakları hissetmiş gibi ettiği bu cümleler Halise’nin yüreğini ve vicdanını daha da kanatıyordu. Tam Mavi çayından bir yudum alacakken içindeki vicdan savaşından mağlup çıkan Halise, çayı içmesini engellemek için bardağı elinden alıp fırlattı. İçine sinek konduğunu bahane etti ama anlaşıldı ki meğerse o koltukta karşısına oturduğundan beri Mavi’nin her şeyden haberi varmış. Sedat’tan gelen paketi gördüğü halde yıkıp yakmak yerine hatasının farkına varmasını sağlayıp kendisine kucak açmayı ve ikinci bir şans vermeyi tercih etmişti. Tüm bunları bildiği için böyle konuşuyormuş, bu durumu bu kadar sakin karşılamasına inanamadım. Ben olsam ortalığı yıkmıştım.
Karşısında yapmış olduğu şeytani plana rağmen onu affedip kendisine ikinci bir şans vermeye hazır olan Mavi’yi gördükçe kendini daha da küçülmüş ve mahcup hisseden Halise, belki hayatında ilk defa gözleri yaşlı bir şekilde karşısındakinden af diliyordu. Şu hayatta asla… asla demek lazımmış insan onu anlıyormuş, bir de kendine uzanmış bir eli asla geri çevirmemeyi. Çünkü bir gün bir bakmışsın en muhtaç olduğun anda sana uzan el onun eli olmuş. Mavi’nin göz yaşları içinde kendinden af dileyen bu kadını bu kadar kolay affetmesi ve yanına gidip onu teselli etmeye çalışmasına inanamadım. İyi bir insan olmanın şartı buysa sanırım ben sandığım kadar iyi bir insan değilim. Korkularını anladığı bir annenin korkularıyla yüzleşmesini sağlayan koca yürekli Mavi. Evlatlarını çok sevdiği için evladının bir parçası olan bu bebeğe de zarar veremeyeceğini düşünen anlayışlı Mavi.
Atalarımız boşuna bir musibet bin nasihatten iyidir dememiş. Bu çirkin plan sayesinde Mavi ve Halise birbirlerini anlayıp kalplerini tanıdılar. Kim bilir belki Nare ile başaramadığını Mavi ile başarıp aralarında anne-kız tarzı bir ilişki kurmayı başarabilir. Birbirlerine sarılmaları belki de kurulacak bu ilişkinin de ilk adımıdır. Halise gibi bir Efe Kadını yola getirmek için belki de mevcut yaralarını ondan gizleyen değil; aksine yaralarını onunla paylaşan biri gerekiyordur. Onları sarılırken gören Sancar şaşkına düşmüştü ama asıl barıştık diyerek Halise’nin neredeyse yapmak üzere olduğunu Sancar’a anlatmayan Halise’nin şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Umarım bundan sonra ilişkileri daima “Halise anne” diyen bir Mavi ve ona “Kızım” diyerek karşılık veren bir Halise şeklinde olur. Sancar’ın hayattan en çok istediği şeyin gerçek olmasıyla doya doya annesine sarılmasına sevindim.
Hatalarından ders alan Halise’nin bölüm sonuna doğru aldığı iki karar bütün bölümün finalini de şekillendiren iki karardı. İlki hatasından ders almış ve evlatlarının mutluluğunu isteyen Halise’nin kızı Zehra ve eşi Kavruk’u eve kalmaya davet etmesiydi. Balayından döndükleri taktirde bütün kırgınlıkları bir kenara bırakıp Efeoğlu ailesiyle birlikte konakta kalmalarını istedi. Zehra ve Kavruk bu duruma çok sevindi hatta şükrettiler. Efeoğlu konağında eski güzel ve mutlu günlerine dönmenin hayalini kurdular. Ancak bu umut dolu hayal Halise’nin bir diğer kararıyla ne yazık ki sonu kanlı bir tuzağın yemi haline gelmelerine neden oldu. Halise’nin bebeğe zarar vermeyeceğini hatta bu bebeği ve Mavi’yi ondan korumak için elinden geleni yapacağını öğrenen Sedat, Mavi’yi geri almak için bebeğin düşmesini bekleyemeyip Mavi’nin kendi iradesiyle ona gelmesini sağlayacak bir plan yaptı.
Dönüş yolunda annesinin onları affetmesine sevinen Zehra’ya olur da kendini tutamayıp damadına laf sokacak olursa Zehra’ya aldırmamasını söyleyen Kavruk’un muhabbeti çok tatlıydı. Onlar bir gece vakti yeni hayatlarına başlamanın hayaliyle eve dönerken balayı çiftini hedef alan Sedat arabam bozulmuş yalanıyla sokak ortasında karşılarına çıktı. Onu gören Kavruk arabayı bir kenara çekip yüzünü bile göremediği bir yabancıya yardım etmek için arabadan çıktı. Adama doğru yürümeye ve ben arabalardan anlarım diyerek sorunun ne olduğunu sormaya başladı. İçimden iyi halt ettin demek geçti. Sürekli bir iyilik meleği olmaktan sıkılmıyor musun acaba? Gece vakti karanlık bir sokakta yüzünü bile görmediğini bir yabancıya yardım etmeye çalışıyorsun. Ya hırlı değil hırsızsa ya da daha kötü biriyse. Üstelik yalnız da değilsin, karını da boş yere riske atmış oluyorsun.
Kavruk’u bilmem ama ben olsam arabadan inmezdim. Hiç mi korku filmi izlememişler? Yolda geçen bütün korku filmleri yol kenarından alınan bir otostopçuyla başlar. O kadar yardım etmek istiyorsa eğer yol yardımı arasın.
Adam arkasını dönüp yüzünü gösterince kendisinin Sedat olduğunu anlayan Kavruk, bu kez de elindeki silahtan dolayı bir başka şoku atlatmaya çalışmakla meşguldü. Karşısında utanmadan sırıtan Sedat’a karşı elinde ne bir savunması vardı ne de arabaya dönmesini bekleyen Zehra’yı bütün bunlardan korumasını sağlayacak bir planı vardı. Zehra’yı olan bitenden uzak tutmak için elinden geleni yapsa da söz konusu kötüler olduğunda bunların ne kadınları ne de çocukları bu tür hesaplaşmalara karıştırmama konusunda bir prensipleri olmadığından Sedat ikisini de rehin almak istedi. Sedat’ın kendisini vurabileceğini bilmesine rağmen Zehra’yı uyarıp kaçmasını istedi. Sevdiği adamın hayatıyla tehdit edilen Zehra vurulma riskini bile bile kaçamadı. Aslında arabanın şoför mahalline oturup oradan kaçsaydı en azından abisini uyarma fırsatı bulurdu. Sedat da elindeki tek rehineyi karşılığında herhangi bir kazanç sağlamadan vurmazdı bence. Vursa da bu ciddi hasar vereceği bir yerinden olmazdı. Kavruk, Zehra’nın bu adamın eline geçmesinin onun için ölümden daha beter olduğunu kelimeleriyle anlatmaya çalışsa da Zehra onu arkasında bırakma riskini alamadı. Zehra kaçabilsin diye onu kızdırıp kendini vurdurtma riskini bile göze aldı, Kavruk. Gerçekten de bu devirde sevdiği için ölümü göze alabilecek aşıklar kaldı mı? Eğer hala sevdiği için ölümü göze alan aşıklar varsa neredeler ve neden hala karşıma bir tanesi çıkmadı acaba?
Sevdiği için kendini feda edip Mavi’yi geri alma planını daha fazla engellemesine hiç tahammülü kalmayan Sedat sırtına vurarak Kavruk’u bayılttı. Bunu yapmasıyla da Zehra bir yandan Sedat’a avazı çıktığı kadar bağırırken bir yandan da doğruca Kavruk’un başucuna doğru koştu. Kavruk’un yanına koşmasıyla Sedat’ın ağına düşen Zehra, kendine silah doğrultan Sedat’ın onu Kavruk’un hayatıyla tehdit etmesi üzerine kendi rızasıyla gösterdiği minibüsün içine bindi. Zehra artık elinde olduğu için Kavruk’un hayatı Sedat için hiçbir anlam ifade etmiyordu. En ufak yanlış hareketinde baygın halde minibüse taşıyıp bir patates çuvalı gibi yanına attığı Kavruk’u vururdu. Onları minibüse bindirdikten sonra da Mavi’yi tuzağa çekebilmek için onları alıp başka bir mekânın yolunu tuttu.
Kızıyla huzur içinde kabul edildiği konağın mutfağında kabul edilmiş olduğu aile için pasta yaparken birdenbire telefonuna Sedat’tan bir mesaj gelmesiyle Mavi hemen harekete geçti. Sedat’ın gönderdiği konuma gitmediği taktirde sevdiği adamın kardeşi Zehra’nın ve eşi Kavruk’un başına kötü bir şey geleceğini düşündüğü için Sancar’a haber vermeden çıkmasını anlayabiliyorum ama gene Sancar’ın arkasından iş çevirmiş oldu. Bu adam ne zaman hayatındaki insanların içine düştükleri zor durumları kendisiyle paylaşmalarını sağlayabilecek, ne zaman kendi başlarına iş çevirme eylemlerini sonlandırabilecek hiç bilmiyorum. Mavi’nin hemen arkasından konaktan çıkıp gitmesinde bir terslik olduğunu anlayan Sancar, hemen yola koyuldu. O sırada Mavi de Sedat’ın kendine yollamış olduğu konuma gelmiş ve Sedat’a doğru ilk adımlarını atmaya başlamıştı.
Eli kolu bağlı halde minibüsün içine tıktığı Zehra ve Kavruk’un başına dayadığı silahla karnındaki bebeğe rağmen kendisiyle gelmesini istedi. Gerekirse kendinin olmayan bir bebeğe bile babalık yapacaktı ama kendinden nefret eden bu kadını bir ömür asla bırakmayacaktı. Birlikte buradan gitmelerini sağlayacaksa eğer hiçbir suçu günahı olmayan iki insanı öldürmeyi bile göze alacak durumdaydı. Bu nasıl bir hastalıklı sanrı bu nasıl bir kibir? Kendini sevmeyen hatta ondan nefret eden bir insanı bir ömür zorla yanında tutmaya çalışmak nasıl bir hastalıktır?
Mavi onları öldürmesini engellemek için kendisiyle konuşarak anlaşmaya hatta aklını başına toplamasına ve mantıklı bir şekilde düşünmeye ikna etmeye çalıştı ama olmadı. Mavi bu sefer teklifini kabul etmiş gibi yaparak suyuna gitmeye çalıştı. Birlikte buralardan gitme teklifini kabul etti. Ellerini bağlayıp götürme karşılığında onları serbest bırakmasını istedi. Mavi kendisine doğrultulan kayışı alıp ellerini bağladı. Tam arabaya binip Sedat’la onun istediği bir yere gitmeye hazırdı ki o sırada ailesini korumak için Sancar çıkageldi.
Mavi’nin ateş edersen seni terk ederim şeklindeki tüm tehditlerine ve bebeğe dair tüm ültimatomlarına rağmen Sancar minibüsün içindeki kardeşini ve Kavruk’u Sedat’ın elinde tuttuğu silahın tehdidinden kurtarabilmek için aynı zamanda karısını da koruyabilmek adına bir boşluğunu yakaladığı ilk fırsatta ateş ederek Serdar’ı vurdu. Ve Mavi’nin “Sancar katil oldun” demesiyle de bölüm tamamlandı.
Merak ediyorum acaba Serdar’dan kurtulmayı başardık mı? Bölüm kapanışlarının etkileyici olması gerektiğini biliyorum ama ortada ailesinin canı için korkmuş bir adamın şahitlerin gözü önünde nefsi müdafaa yapmasına şahit oldum. Bunda öyle büyütülecek bir durum yok aslında. Mavi’nin katil oldun demesi sadece dramatik ilgiyi arttırmak ve sahnenin gerilimini düşürmemek izlenmiş bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Onun dışında kırk sekizinci bölümdeki bebek coşkusu hakkında yazacağımı söylediğim halde bir fırsat bulup yazamamamı detaylı bir kırk dokuzuncu bölüm yorumuyla affettirmek istedim. Umarım gönülleri alabilmişimdir deyip kapatıyorum.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.