Sen Çal Kapımı 24.bölümde reytingler düşüşe geçti. Total’de 4,44 reyting ile 12., AB’de 3,89 reyting ile 8., ABC1’de 4,54 reyting ile 9. oldu. EdSer daha kavuşmadan hem Balca hem de Babaanne ile ayırmaya çalışmanın sonucu mu dersiniz? Bölüm yazısı konuk yazar Sevil ‘in kaleminden, keyifli okumalar ^^
24. bölüm, ondan önceki iki bölümden ve özellikle de geçen haftadan sonra nasıl ilaç gibi geldi, anlatamam; ama izlerken keyif aldığımı söyleyemeyeceğim maalesef, çünkü bölümün ortalarına doğru Sen Çal Kapımı senaristi Ayşe Üner Kutlu’nun veda tweetini gördükten sonra buruk bir şekilde izledim ve bölüme tam olarak konsantre olamadım. Halbuki 24. bölümü Ayşe Hanım ve ekibinin yazdığını duyunca çok sevinmiştim. Zaman zaman eleştirmiş olsam da Ayşe Hanım’ın kalemini ve hikayesini anlatış şeklini çok seviyordum. ‘Kürk Mantolu Madonna’yı, ‘Küçük Prens’i, yansımaları ve sembolleri bir bölüme sığdırarak aslında filmi geriye sarmış ve anılarını tazeleyip bize veda etmiş. Serkan’ın, içinde Eda’nın çiçeğini sakladığı cam fanusun kırılması başımıza geleceklerin habercisiymiş meğer. Romantik komedi kategorisinde şimdiye kadar izlediklerim arasında en farklı olanı Sen Çal Kapımı’ydı ve umuyorum ki Sen Çal Kapımı’nın yeni senaristi de ekibiyle birlikte bu farklılığı korumaya devam edecektir; ama çok da umutlu değilim açıkçası, çünkü 22. ve özellikle de 23. bölümde izlediklerimiz, izleyeceklerimizin fragmanı gibiydi sanırım. Beni yanıltmalarını o kadar çok istiyorum ki…
Babaannenin geliş şekli, kendisinin aslında ne kadar nevi şahsına münhasır olduğunun bir göstergesiydi. Önden Efe’yi göndermesi ve arkadan iş çevirerek hisseleri almaya çalışması, planlı bir şekilde Serkan’ı zor duruma düşürerek adını karalamaya çalışması vs. aslında nasıl biriyle karşılaşacağımızın habercisiydi. Bir umut, Eda’yla ve Ayfer’le yaşadıklarından pişman olup torunuyla ve kızıyla arasını düzeltmek için iyi niyetle geldiğine inanmak istedim; fakat Semiha Hanım, daha şirkete adımını atar atmaz üstten bakan ve despot tavrıyla sağa sola emir yağdırıp herkesin üzerinde hakimiyet kurma çalışmalarına başladı. Eda’nın da dediği gibi istediği her şeyi kendi yöntemleriyle elde etmeye çalışan ve hedefe giden yolda önüne çıkan her engeli yıkıp geçen mafyavari bir insan. İstediklerine, tehditle ve göz dağı vererek ulaşmakta bir sakınca görmüyor belli ki… “Serkan Bey’in odası nerede? Bana orayı açın.” diyerek ve tahtını da beraber getirerek gerçek niyetinin güç savaşı olduğunu gösterdi. Kendisi her ne kadar hatalarını telafi etmeye geldiğini söylese de Engin’in Ferit’e dediği gibi aslında Serkan’ı bitirmeye gelmiş. Algısı kapalı, dediğim dedik, gözünü nefret bürümüş ve kendi doğrularından başkasını kabul etmeyen bir insan olduğu için de Alptekin’in yaptığı hatanın bedelini Serkan’a ödetmeye gelmiş. Algısı, böyle yaparak Eda’yı korumaya çalıştığını düşünecek kadar da çarpık. Aydan’ın da dediği gibi “Ne korkunç bir insan!”
Balca ve Semiha Hanım tek başlarına yeterince sorun teşkil etmiyorlarmış gibi bir de ittifak kurdular. Maalesef dizideki kötü karakter sayısından, onların ittifakından ve kötülük raddesinden çok rahatsızım; çünkü karakterleri, bilerek ve isteyerek sırf başkalarına zarar vermek için plan yapacak kadar kötü bir yoğunluğa getirdiler ve ben Sen Çal Kapımı’nın, herkesin kendi halinde takıldığı masum günlerini çok özlüyorum. Aynı Selin gibi Balca da Serkan’a hissettiklerinin aşk olduğuna inandırmış kendini; fakat onun da hissettikleri maalesef aşk değil, takıntı. Bütün enerjisini ve ufacık beynini, kendini mutlu etmek için değil de başkasını mutsuz etmek için kullanan bir insancık. Hatta güya sevdiği kişinin kalbini kazanmak ve onunla zaman geçirmek için onun iyi niyetinden faydalanıp plan yapacak kadar da psikopat.
Zavallı Serkan, o büstü kıskanmasın da ne yapsın? Bir büst kadar ilgi görmedi Eda’dan…
Eda: “Taş gibi de çocuk yalnız…”
Ah Ayfer, bir kerecik olsun şaşırt beni… Nefret ettiği ve hayatında olmasını istemediği annesini görünce birdenbire süt dökmüş kedi gibi oldu, karşı çıkamaz oldu. Halbuki ne kadar kararlı konuşmuştu Semiha Hanım’a karşı. Esip gürleyen ve ev basan kadına ne oldu? Aydan gibi ben de merak ediyorum: “Ne içiyor bu kadın?” J Babaanne, Ayfer’le ve Eda’yla arasındaki kan bağına çok güveniyor; fakat Tayfun Atay’ın bir yazısında da söylediği gibi “Akrabalık kanla değil, kalple olur.”
Aysun’un oğlu Seyfi…
Seyfi: “Annem!!!”
Aydan: “Yavrım!”
Her ne kadar Eda ile Serkan bu bölüm birbirleriyle konuşup iletişim kurmaya çalıştılarsa da Eda cephesinde maalesef herhangi bir değişiklik yok ve Eda’yla ilgili düşüncelerim ve hislerim değişmedi. Onunla empati kuramıyorum. Kendini neden Serkan’a bırakmak istemediğini anlayamıyorum, o yüzden inandırıcılığı yok. Serkan’ın üzerindeki etkisinin farkında olan ve onun bu zaafından faydalanarak ona her şeyi yaptıran bir Eda izlemekten yoruldum. Serkan’ın, durumu anlamaya çalışmak için soru sormasını yine güven mevzusuna bağladı ve Serkan haklı olarak yine “Eda, bugüne kadar kimseye sana güvendiğim kadar güvenmedim, tamam mı? Ben sana teslim oldum.” dedi. Ki güvendiğini de teslim olduğunu da her defasında gösterdi.
EDA BOLAT mı?! <3 Serkan haklı, kulağa çok hoş geliyor. Eda’nın da hoşuna gitti bence, ne dersiniz? 😉
Serkan’a aşkını itiraf etmek için neyi bekliyorsun, Eda? Sevgilinin kulakları, sevildiğini duymak ister. Kendi kendinle konuşmayı bırak; Serkan’ı ne kadar sevdiğini bize söylemene de gerek yok, biz zaten biliyoruz. Bunları duyması gereken kişi Serkan: “Ondan kopmak istediğimi sanıyor, vazgeçebileceğimi sanıyor. Bu hayatta en son vazgeçebileceğim insan, o. Bilmiyor ki onu ne kadar çok seviyorum. Nasıl gönlünü alacağım? ‚Seviyorsan git, konuş‘ klişesine mi sığınsam?” Eda, ‘Kürk Mantolu Madonna’dan bu kesiti okuyunca içim pır pır etti, “Bu sefer olacak galiba” dedim kendi kendime; ama sonu yine hüsrandı.
Eda: “Gözümü kör etmişsin…”
Serkan: “Serkan gözünü kör mü etmiş dedi?”
Eda: “Evet.”
Serkan: “Vay, demek bana kör kütük aşık olduğunun herkes farkında, sadece sen değilsin.”
Hem tıraş sahnesi hem de ondan önceki EdSer sahnesi efsaneydi ve Eda’yla Serkan’ın arasında geçen konuşma çok derindi. Aşık, ama yorgun bir Serkan vardı ve Serkan’ın yorgunluğunu dile getirmesine sevindim. Adeta duygularımıza tercüman oldu. Eda’nın karışık mesajlarından, tam olarak ne istediğini bilememesinden, kararsızlığından ve duygularına karşılık bulamamasından bizim gibi Serkan da yorulmuş.
Eda: “Beni duyuyor musun?”
Serkan: “Duyuyorum, ama hissedemiyorum.”
Siz ne düşünüyorsunuz, bilmiyorum; ama bence tıraş olmak çok şahsi ve mahremiyeti olan bir şey. İnsan ya berberinin eline kendini bırakır, sadece onu kendine bu kadar yaklaştırır ya da sevgilisinin. Eda, Serkan’ın hem kişisel alanına bu kadar girip hem ona kendini bırakmayarak sadece karmaşık mesajlar verdi yine. Eda’yla Serkan’ın, tıraş sahnesinde barıştıklarını sandım. (Ne kadar safmışım!) Serkan içini döktü, “Senin elin benim kalbimdeyse o zaman ben her şeye göğsümü germeye hazırım” dedi. Eda da “Anlaştık, Serkan Bolat! Ne yaşayacaksak birlikte yaşayalım” diye cevap verdi. Sonra Ceren’e “Biz çok şey yaşadık, ben hala bırakamıyorum kendimi” dedi. YA SABIR! Ne yaşamışlar acaba? Biri, Serkan’a “Ben de bayılmıyorum bu halimize” diyen Eda’ya bu halde olmalarının tek sebebinin kendisi olduğunu söyleyebilir mi? Benim gücüm kalmadı…
Dünyanın bütün limonlarını tüketsem yeridir, başka türlü sakinleşemeyeceğim:
Serkan: “Sana su getirdim ve içine limon sıktım; çünkü zamanında dünyanın en güzel, en akıllı ve benim bugüne kadar en beğendiğim kadın bana limon stresi azaltır demişti.”
Ferit’le Ceren’in yeniden tanışmaları çok tatlıydı. Ferit’in dizide en sevdiğim karakterlerden biri olduğunu daha önce söylemiş miydim?
Serkan, tabii ki hiçbir detayı atlamayıp Eda’ya zamanında annesinin ona aldığı fakat Eda’nın kaybettiği için çok üzüldüğü dilek bilekliğinden hediye etti. Anlamlı bir hediyeydi; fakat bilekliğin üstündeki dilekleri göremedik. Hediyeyi verdikten sonra Serkan Eda’ya “Sevgilim olur musun?” dedi; fakat Serkan’ın sorusu uzay boşluğunda kayboldu. Eda’ya mı dedi yoksa uçan kuşa mı yoksa Serkan’ın iç sesi miydi pek anlayamadım, arada kaynadı maalesef. Böyle önemli detaylara neden dikkat etmediklerini aklım almıyor!
24. bölüm, temposu yüksek ve Balca’yla babaanneye rağmen akıcı bir bölümdü. İzlerken sevdim, ama daha önce dile getirdiğim sorunların hepsi olduğu gibi duruyor. Bu konuda herhangi bir ilerleme yok. Fragmandaki evlilik teklifine hiç yükselmiyorum; çünkü hem fragmanın genel olarak basık bir havası var hem de evlilik teklifi için doğru zaman değil. Bu teklif, henüz sevgili bile olamadan gelmiş olacak. Benim gönlümden geçen, Eda’nın ve Serkan’ın her türlü zorluğa beraber göğüs germesi. Bütün bölüm boyunca yeni bir yıldan ve yeni başlangıçlardan bahsettiler. Bakalım yeni yılda bizi neler bekliyor…
Tweetleri ile yazıya renk veren ????? ve ?ails needs the Teaser’a teşekkürler.
Sen Çal Kapımı dizi yorumları haftalık olarak okumak için tıklayın .
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.