Sen Çal Kapımı 18.bölüm reytingleri düşüşte olduğunu görmek üzücü; Total’de 3.92 reyting ile 14., AB’de 3.39 reyting ile 12. ve ABC1’de 4.00 reyting ile 10.sırada… Bölüm yazısı Sevil‘in kaleminden, keyifli okumalar ^^
Çok sevdiğim ve her şeye rağmen çok severek izlediğim dizim kum gibi parmaklarımın arasından kayıp gidiyor. Ne dersiniz, sevgili okuyucu? Siz de benimle aynı fikirde misiniz? Hikayedeki boşluklar, kurgu problemleri ve özensizlik maalesef seyirciyi kaçırmış gibi görünüyor – ki bu durum maalesef haftalardır istikrarlı bir şekilde düşen reytinglerle de kendini gösteriyor ve bu düşüşün sadece güçlü rakiplerden kaynaklanmadığına o kadar eminim ki…
Şikayet etmeye başlamadan önce bölümü genel olarak beğendiğimi belirtmek isterim. Çok güzel ve duygu dolu Eda-Serkan sahneleri izledik ve istinat duvarı olayını hesaba katmazsak ilişkilerinde yol kat ettiler. Serkan’ın sınırlarını zorlayan bir Eda ve Eda’ya karşı koyamayan bir Serkan izlemek keyifliydi. Her ikisi de birbirinin aşkından emin ve bölüm içerisinde ilişkileriyle ilgili birçok kez karşılıklı itirafta bulundular. Sahneleri kendi içinde değerlendirdiğimizde her ne kadar güzel şeyler izlesek de maalesef geçişlerde hala sorunlar var. Bu kopukluk sadece sahneler arasında değil, aynı zamanda bölümler arasında da var. Sanırım sorun tam da burada: Bütünlük eksik.
Bölüm analizine, pek de alışık olmadığımız bir yerden, bölümün bittiği yerden başlamak istiyorum; çünkü kesilen yer, başta saydığım sebeplerden kaynaklı memnuniyetsizliğimin üstüne tuz biber oldu. Bölüm sonu nasıl bitirilmemeli sorusuna uygulamalı bir cevap niteliğinde olmuş. Bir reklam kuşağı daha girildiğini sandım ilk önce, bölümün bittiğini kavramam biraz zaman aldı açıkçası. Seyircinin merakını, ilgisini uyanık tutmak ve heyecanını korumak gibi dertleri var mı pek emin değilim.
18. bölüm, geçen hafta kaldığı yerden devam etti. Eda hariç herkes, çatının çökmesine Serkan’ın yaptığı çizim hatasının sebep olduğu konusunda hemfikirdi. Hatta buna Serkan’ın kendisi bile öyle inanmış olacak ki şantiyeye gönderdiği çizimleri kendi bilgisayarındakilerle karşılaştırmak aklına bile gelmedi. Nitekim Eda’nın kararlılığı sayesinde Serkan kolayca aklandı. Serkan için “Nasıl da Eda sana inanmamış, sana hiç yardım etmemiş gibi davranırsın.” diye söylenirken neyse ki kütüphanede Eda’ya “Sen olmasaydın bu girdaptan çıkamazdım” dedi ve paçayı kurtardı. Serkan’ın bilgisayarın şifresini, Eda’ya hediye ettiği yıldızın koordinatlarını koyması güzel bir ayrıntıydı. Eminim ki şifreyi değiştirecek zamanın olmamıştır, Serkan Bolat! ^^
Eda’nın, neden Selin’den şüphelendiği konusunda öne sürdüğü nedenler maalesef beni ikna etmedi. Selin‘i en azından bu aşamada Serkan’ın kuyusunu kazacak bir karakter olarak görmüyorum. Zira Serkan’ın ağzından çıkacak iki kelimeye bakıyor. Aslına bakılırsa Eda duygularıyla hareket eden bir karakter ve her zamanki gibi burada da fevri davrandı.
Eda’nın Selin’den şüphelenmesinin bana göre elle tutulur bir sebebi olmasa da ve Eda’nın Selin’e sataşmalarını anlayamasam da Serkan’ın o şekilde herkesin önünde Eda’yı azarlaması sanki beni azarlamışçasına üzdü. Ve evet, Serkan Bolat, sen bunu hep yapıyorsun! Neyse ki sonrasında kahve içilen alanda güzel bir Eda-Serkan yüzleşmesi izledik. Her ikisi de kalplerindekini dile döktüler.
Serkan: “Ben bugüne kadar sana verdiğim değeri hiç kimseye vermedim.”
Eda: “Onca yaşadığınız şeyden sonra, onca yaptığından sonra Selin’e bu kadar yakınken bana nasıl bu kadar katı olabiliyorsun? Ben sana n’aptım?!”
Serkan: “Ben ona hiçbir zaman aşık olmadım, tamam mı!”
Eda: “Seni her şeyden çok seven bir kadından korktun!”
Serkan’ın geçen hafta başlayan çözülmesinin devamını bu hafta bölüm boyunca izledik. Artık Eda’yı kendisinden uzak tutmaya ve ona karşı koymaya çalışan değil de kendini olayların akışına bırakmış bir Serkan vardı. Ayrıca Serkan’ın Selin hakkında ilk kez bu kadar net konuştuğunu duyduk: “Selin’e hiçbir zaman aşık olmadım!” Zamanı olmadığı gerekçesiyle Selin’i gönderen Serkan’ın, Eda’ya zaman ayırması tabii ki de gözümden kaçmadı.^^
Kütüphane ve park sahneleri çok güzeldi. Hem görsel şölen yaşadık hem de diyaloglar tatmin ediciydi. Eda’yı köşeye sıkıştıran, Eda konuşurken dikkati dağılan ve aklı belli ki başka yerlere kayan bir Serkan…Daha ne olsun! Kendi yaptığı için kütüphaneden kovulmayacağından emin olan Serkan’ın egosunun çizildiğini izlemek en az Eda kadar benim de hoşuma gitti. Fakat beni rahatsız eden bir konuya değinmek istiyorum: Serkan’ın Eda’yı takip edip uzaktan uzaktan izlemesi romantizm değil, stalklamaktır. Bu ikisinin arasında ince bir çizgi var ve bence tehlikeli sularda yüzüyoruz. Aşağıdaki sahnenin güzelliğine ise söyleyecek kelime bulamıyorum:
Serkan Eda’yı o kadar iyi tanıyor ki onu yeni eve gelmeye ikna etmek pek de zor olmadı ve onu en zayıf yerinden vurdu: Merak!
Eda: “Tam sana uygun bir ev, senin gibi.”
Serkan: “Soğuk!”
Eda: “Hayır, kendine özgü.”
Eda: “Yeni bir ev, yepyeni bir başlangıç. Geçmişten hiçbir iz yok, tam sana göre.”
Serkan: “Evet, keşke geçmişimizi silebilsek, di mi!”
Serkan: “Sen de bugüne kadar tanıdığım en orijinal insansın, bu güzel bir şey.”
Serkan’ın iltifat etme şekli de kendisi gibi orijinal ^^
Ayfer’e katlanamadığımı daha önce söylemiş miydim? Ayfer, başlarda bize çok anlayışlı ve yumuşak bir karakter olarak tanıtılmıştı; fakat kendisi son derece sinsi ve kontrolcü birine dönüştü. Bize yansıtılmaya çalışıldığı gibi de Eda’yla aralarında güzel bir bağ olduğunu düşünmüyorum. Son derece despot bir karakter ve Eda’yla olan ilişkisi “yapma, etme, gelme, gitme” şeklinde. Ayfer’in, tasvip etmediği en ufak bir olayda derhal ev-şirket basmasından son derece rahatsızım. Serkan’ın çiçekçiyi önermesine neden bu kadar yükseldiğini de anlamadım. Sadece referans oldu, gidip onların adına bir anlaşma imzalamadı ki. Serkan’ın yüzüğü halanın da gözünden kaçmadı, zaten kaçsaydı şaşırırdım.
Ayfer ve Eda arasında olmayan bağın, Aydan ve Eda arasında olduğunu ve bu ikisinin birbirlerini iyi anladıklarını düşünüyorum. Eda ve Aydan demişken, böylesine travmatik ve duygusal yoğunluğu olan bir konunun ‘komediyle’ geçiştirilmesine üzüldüm. Yıllardır dışarı çıkamayan bir insanın, kafası güzelken ve birden dışarıya çıkartılması çok ani bir değişim ve başlı başına travmatik bir olay. Her ne kadar dışarı çıkma sahnelerini ve akabinde gelişen olayları sevdiysem de dışarı çıkma konusunun böyle geçiştirilmesiyle ilgili karmaşık duygular içerisindeyim.
Ben her ne kadar Selin’in Serkan’da kalmasından rahatsız olmasam da Aydan, Selin için söyledikleriyle birçok insanın hislerine tercüman oldu sanırım. Serkan’ın da Eda’ya restoranda dediği gibi “Selin, bende kalsa n’olacak?!”
Aydan: “Otel yok mu çocuğum, çok tuhaf şeyler bunlar”
Aydan: “Selin’in ne işi var, onu anlamadım?!”
Köşeye sıkışınca ‘hatasını’ kabul eden Efe’nin bu işten nasıl sıyrılacağını, daha doğrusu bu konuda nasıl bir yol izleneceğini çok merak ediyorum; zira kendisi şirketin ortaklarından biri ve işten çıkarılma gibi bir şey söz konusu olamaz.
Her ne kadar Eda-Serkan ilişkisinde duygusal açıdan tatmin edici derecede ilerleme kat etmiş olsak da çiftimizin ayrılmasına sebep olan konuda pek fazla ilerleme yok. Birkaç hafta önce istinat duvarı olayı patladı ve hepimiz o duvarın altında kaldık. O günden beri de bu konuda herhangi bir gelişme olmadı. Değişen tek şey, Aydan’ın fikrini değiştirmiş olması. Eda’nın gerçeği bilmesi gerektiğini ve zamanla bu sorunu ikisinin birlikte aşabileceğini düşünmesi sevindirici bir gelişme, en azından Eda-Serkan ilişkisinin destekçilerinden olacaktır. Aydan, Eda konusunda harekete geçmesi gerektiğini söyledi; artık dışarıya da çıktığına göre bakalım bizi nasıl sürprizler bekliyor.
Not: Sevgili okuyucu, gömmek niyetiyle başladığım yazıyı yumuşacık olmuş bir şekilde bitirdim. Fark ettim ki ben bölümü aslında bayağı sevmişim. Dolu dolu Eda-Serkan sahneleri izlemişiz. Hatta tekrar izleyince son da o kadar kötü gelmedi.^^
Sen Çal Kapımı dizi yorumları haftalık olarak okumak için tıklayın .
Sen Çal Kapımı 19. Bölüm Fragman