Sen Çal Kapımı 33.bölüm reyting sonuçları; Total’de 3,61 reytingle 12., AB’de 3,55 reytingle 7. ve ABC1’de ise 4.15 reytingle 8.oldu. Bölüm yorumu konuk yazar Sevil ‘in kaleminden, keyifli okumalar ^^
Dizinin geldiği noktayla ilgili duygularımı ifade edecek bir şarkı seçecek olsam, bu kesinlikle Gazapizm’in ‘Heyecanı Yok’ şarkısı olurdu: “Gelecek için bi’ hedefin yok, yarının yok […] Her şey boş yere, tasarı yok.” Zaten bu aşkın da dizinin de heyecanı meyecanı yok; çünkü ne baş rollerin aşkı ne de bizim bir zamanlar inandığımız karakterlerden ve çok severek izlediğimiz dizimizden herhangi bir eser kaldı. Yine neresinden tutmaya kalksak elimizde kalacak kalitesizlikte ve bomboş bir bölüm izledik. Bize tutunacak bir dal ve izlemeye devam etmek için inanacağımız bir hikaye vermemeleri bir yana, böylesine iyi oyuncuları harcamalarına da ayrıca kızıyorum. Kendi kalitelerine uymayan ve yeteneklerinin bayağı altında olan böyle ucuz bir senaryoya maruz kaldıkları için oyuncular adına da çok üzgünüm; senaryo şu haliyle önlerine gelmiş olsaydı eminim ki birçoğu bu projenin bir parçası olmayı kabul etmezdi.
Haftalardır aynı şeyleri yazmaktan, tekrar etmekten yoruldum. Sahneler arası geçişlerde sorun var. Her şey bölük pörçük. Hikayede tutarlılık ve devamlılık yok; çünkü ortada herhangi bir hikaye var mı yok mu, belli değil. Senaryo günü kurtarmak üzerine kurulu. Bir şeylerin geliştiğini, açıldığını göremiyorum. Karakterler tanınmaz halde. Mantık aramaya çalışmaktan yoruldum. Karakterlerin davranışlarını ve aldıkları kararların arkasında yatan nedenleri anlayamıyorum; çünkü karakterlerin iç dünyası bize yansıtılmıyor. Her şey ‘Hop oldu, hop bitti’ şeklinde. Böyle yaparak merakımızı ve heyecanımızı diri tutmaya mı çalışıyorlar, bilmiyorum; ama bu iş, ardında izleyiciyi besleyecek kırıntılar bırakmadan olmaz; çünkü bulmaca çözmüyoruz. Bizi diziye bağlayacak ipuçları nerede? Eğer her şeyi bizim hayal gücümüze bırakacaklarsa ve noktaları bizim birleştirmemizi istiyorlarsa onca bölümü çekmelerine gerek yok; ilk ve son bölümü yazıp çeksinler, arada olup bitenleri biz kafamızda kurarız.
Hikaye zayıf olunca doğal olarak yan karakterlere yüklenmekten başka çareleri kalmadı büyük ihtimalle. AAA üçgeninden kurtulduğumuza sevinemedim bile; çünkü Ayfer-Aydan saçmalığı devam ediyor. O sahneleri gereksiz yere uzatmayıp biraz tadında bırakabilseler belki komik olurdu ve ben de gülebilirdim; ama bu haliyle sadece çok sıkıcı ve sakil. Aynı şeyler Pırıl-Engin sahneleri için de geçerli maalesef. Pırıl’ın klişe dolu ve acayip abartılı sözde hamilelik sendromu sahnelerini yazarken çok mu düşündüler acaba? Kadınları hormonları tarafından kontrol edilen primatlar olarak yazmayı bu kadar çok mu seviyorsunuz? Komediyle sakillik arasındaki çizgi maalesef çok ince; dikkatli olunmadığı takdirde bir bakmışsınız ki çizginin sakil tarafındasınız. Az ve öz olmak bu kadar zor olmamalı (Less is more!).
Engin’in, Pırıl’ın, Seyfi’nin, Aydan’ın ve bu bölüm kendisi ortalıkta olmasa da Leyla’nın, hatırlamadığı bütün bir yılla ve Selin’le ilgili Serkan’a tek bir laf bile etmemeleri çok saçma, bunu herhangi bir mantık çerçevesine oturtamıyorum. Eda’yla Serkan’ın geçmişindeki renk değiştiren kupa gibi önemli sembollerin harcanmasına da ayrıca kızgınım. Serkan’ın, Eda’yla olan geçmişini yavaş yavaş hatırlamasına yardım edebilecek o kadar detay varken bunlar neden heba edilir? Böyle sembolleri harcayarak bize “Bakın, geçmiş bölümleri izledik; ama hiçbiri umurumuzda değil” mesajı mı vermeye çalışıyorlar? Aydan’ın dışarı çıkması Serkan için çok önemli değil miydi? Aydan, dışarı çıkabilmesinin Eda’yla olan bağlantısını anlatırken Serkan’a alaycı bir tavır yazmak çok mu gerekliydi? Aydan’ın anlattıklarının Serkan’ı bir şeyleri düşünmeye itmesi gerekmiyor mu? O videoyu Serkan’a izlettirecek detayı yazmak çok mu zor? Limon, sarı elbise, renk değiştiren kupa, “Bana senden başka kimse dokunamaz” repliği, beraber gittikleri kafe, Serkan’ın Eda için yaptığı teraryum vs. hepsi harcandı, yazık!
Sadece bölümde birkaç güzel söz geçsin diye yazılmış gibiydi, sırf sevgilisini etkilemek için birkaç güzel söz ezberleyen ergen havası verdi bana; ama yine de bölümdeki tek güzel şey Özdemir Asaf’ın ‘Akıl Gözü’ şiiriydi:
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.
Bölüm bitti, ama kafamdaki sorular olduğu gibi duruyor: Serkan’ı akşam yemeği organize etmeye iten neden nedir? Neden Serkan bir yandan Eda’yla didişirken diğer yandan da Melo’yla Ceren’den akşam yemeği organize etmesini istedi? Ceren Serkan’a ne anlattı? Diyelim ki Ceren Serkan’a Eda ile Deniz arasındaki nişanın oyundan ibaret olduğunu anlattı; ama Serkan o yemeği daha önceden organize etmişti. Neden? Serkan Eda’ya aşık oluyor mu olmuyor mu? Eğer oluyorsa bu his neden bize geçmedi? Biz neden Serkan’ın iç dünyasına yolculuk yapamıyoruz? O zarfı kim gönderdi? O zarf neden elden ele dolaştı ve bölüm neden o zarf açılmadan bitti? Yoksa Serkan o zarfın içindekileri gördü mü? Serkan Eda’yı neden öptü? Bunlar bize neden anlatılmıyor? Öpmesini gerektiren bir durum vardı da biz mi göremedik? Bölümde yan karakterlere o kadar çok zaman ayırdınız ki bütün bu soruları cevaplayacak zaman kalmadı büyük bir ihtimalle.
Akşam yemeğinin de öpücüğün de ne başı vardı ne kuyruğu; bu ikisine sebep olan gelişmeyi ben şahsen göremedim. Altı boş ve nereden geldiğini bilmediğimiz bir öpücüğe kanacağımızı mı sandınız? Seyirci bir öpücük gördü diye kalır mı sandınız? Serkan’ın Selin’e şefkat gösterip üzerini örtmesini izlemeyi istediğimizi mi sanıyorsunuz? Serkan neden Selin’in elini tuttuktan sonra gidip Eda’yı öptü? Neden Serkan’ı böyle rezil bir karakter yaptınız? Serkan neden iki kadını aynı anda idare ediyor? Aslında Serkan ve Selin birbirlerine çok yakışıyor. Zamanında Selin de Serkan’a dönmeye çalışırken Ferit’i yedekte tutuyordu. Serkan da o zamanlar Selin’le bağlarını tam olarak koparamıyordu. Eda’ya gitmeye çalışırken Selin’i yedekte bırakıyordu. Aynısını şimdi yine yapıyor. Olur da Eda’yla yürümezse diye Selin’i yakınında tutuyor. Serkan’ın Eda’ya çekildiğini veya ona karşı bir şeyler hissedip hissetmediğini bilmiyoruz tabii; ama öyle olduğunu farz ediyoruz; çünkü mantıklı olan bu.
Serkan: “Demek benim kafa gidik, öyle mi?”
Eda: “Değil mi?”
Serkan: “Değil, Eda. Her şeyi gayet iyi hatırlıyorum. Sadece son bir yılı hatırlamıyorum.”
Eda: “O son bir yıl yüzünden sen taş devrine döndün yalnız. Hâlbuki sen Rönesans’ı, reformu falan geçmiştin, onları yaşayıp aydınlanmıştın.”
Her defasında bundan daha kötü olamaz diyorum; ama oluyor. Sorunlar kar topu gibi büyüyor. Farkındayım, karman çorman ve soru işaretleriyle dolu bir yazı oldu; ama açıkçası ne yazacağımı bilemedim. Güneş balçıkla sıvanmaz. Yürümüyor işte, zorlamayın. 34. bölüme kadar geldik; ama hikayede herhangi bir ilerleme yok. Sürekli bir hikayeden bahsediyorum; ama hikayenin ne olduğunu bilmiyorum. Her bölüm değişmeyen tek şey Serkan’ın ergen kıskançlıkları ve Eda’nın kokusunu içine çektikten sonra sürekli Selin’e koşması. Eda’nın dediği gibi “Mutluluğunuzda boğulun inşallah!” Ayrıca “Ben sana nasıl aşık oldum, çok merak ediyorum” ne demek? Hangi amaca hizmet ediyor? Tatlı bir cümle olduğunu mu düşünüyorlar, anlamadım…
Tahminimce Serkan nişan olayının oyundan ibaret olduğunu öğrendi ve oyun oynayan Eda’ya oyun oynamaya karar verdi. Bu da demek oluyor ki yeterince acı çekmeyen Eda daha fazla acı çekecek ve kırılacak. Selin Eda’nın manipülatif olduğunu anlatıyordu Serkan’a; Serkan’ın bu oyunu öğrenmesi, Selin’i Serkan’ın gözünde büyük bir ihtimalle haklı çıkaracak ve zaten acımasız ve öküz olan Serkan’ın daha da acımasız ve öküz halini izleyeceğiz. Geçmiş olsun!
Göz atmanızı öneririz: Sen Çal Kapımı Bölüm Yorumları