Sen Çal Kapımı 20.bölümde bir önceki hafta ile eş değer reytinglerle Total’de 4,63 reyting ile 8., AB’de 4,42 reyting ve ABC1’de 4.84 reyting ile 6.sırada… Bölüm yazısı konuk yazar Sevil ‘in kaleminden, keyifli okumalar ^^
Bazı insanlar vardır ki vurdumduymazlıklarıyla, rahatlıklarıyla, pişkinlikleriyle karşılarındakini çıldırtırlar. Alptekin de o insanlardan biri. Eda’ya pişman olduğunu söylemesi; Alptekin’in kendinden başka hiç kimseyi düşünmediğini, samimiyetsizliğini, her türlü sorumluluktan kaçan biri olduğunu ve ne olursa olsun hep kendi paçasını kurtarmaya bakıp olayların içinden bir şekilde sıyrılmaya çalıştığını bilen bizler için sinir katsayımızı yirmiye katlamaya yetti. Serkan, uzun süredir içinde tuttuklarını Alptekin’e söylemesiyle hem kendini hem bizi rahatlatmakla kalmadı; aynı zamanda da Aydan’ın içten içe bildiği, fakat kendine itiraf edemediği şeyleri de daha kolay kabullenmesini sağladı. Her ne kadar bir insanın, partneri tarafından aldatılmış olması ve onun desteğini hiç alamamış olması üzücü olsa da Alptekin’den kurtulduğu için Aydan adına sevindim. Alptekin’in, özgürce hayatına devam edebilmesi için Serkan’ı ve verdiği tavsiyeyi bahane etmesi ise pişkinliğin bambaşka bir boyutu.
Serkan: “Sakın Eda’nın ismini ağzına alma! Sen o ismi söyleyemezsin, çünkü sen Eda’nın bir göz yaşına bile değmezsin!”
Serkan’ın, hayatını mahveden ve hayatına müdahale edenlerle hesaplaşmasını büyük bir zevkle izledim. Alptekin’den sonra Selin’le olan hesaplaşmasını da izlerken içimin yağları eridi. Serkan Selin’e onu hiç sevmediğini ve arkadaş olmadıklarını, arkadaş ayağına yatmamasını ve gerçek niyetinin ne olduğunu bildiğini söylediğinde neredeyse mutluluktan kanatlanıp uçacaktım^^ Bir insanın, ‘aşık’ olduğu ve bir zamanlar bir ilişki yaşadığı birinden aslında hiç sevilmediğini duyması tabii ki çok zor; ama üzgünüm, Selin’le daha fazla empati kuramayacağım. ‘Aşık’ dedim; fakat Selin, Serkan’a karşı hissettiklerinin aşkla yakından uzaktan alakasının olmadığını, bunun bir takıntıdan ibaret olduğunu tekrar gösterdi. Her ne kadar içinde bulunduğu durumdan kendisi sorumlu olsa da belli ki yaşadığı şeylerden başkalarını sorumlu tutuyor ve mutsuzluğundan sorumlu tuttuğu kişilere bedel ödetmek istiyor. Bu, öfkenin sebep olduğu bir şey değil. Öfke ve nefret aynı şeyler değil. Öfkenin yapıcı bir tarafı da vardır ve değişimin ivmesidir. Nefret ise yıkıcıdır; bozmak, zarar vermek ister. Kendisi mutlu olmadığı için başkasının da mutlu olmasını istemediğini söyleyerek zaten ne kadar nefret dolu olduğunu gösterdi. Kendi yalnızlığının acısını başkasından çıkarmaya çalışırken daha da yalnız kalarak kısır döngüye yakalandı. Defile sırasında da herkes birbirine bir şekilde sevgiyle veya aşkla bakarken; sevgiyle bakamayan ve kendisine sevgiyle bakılamayan tek kişi Selin’di. İyi veya kötü olmak çoğu zaman sadece bir tercihtir; Selin kötü olmayı tercih etti.
We have BEEN waiting for him lay down the law and make clear boundaries with this girl. I'm so happy! #ikiasıkkalp #SenCalKapımı pic.twitter.com/bSsN2pgLo8
— Popz (@Popz_ZA) November 29, 2020
Yazının başlığını “Persona non grata” (=istenmeyen kişi) koyup Selin’e adamayı çok isterdim, ama bu kadar ilgiyi hak ettiğini düşünmüyorum. Kendisi ondan haz etmeyen insan çemberini bu bölümde bayağı genişletti. Onu anlamakta zorlanan Pırıl’dan, onu yok sayan Aydan’a, Ferit’in annesine ve hatta hep onun yanında duran Melo’ya kadar herkesi kendinden uzaklaştırmayı başardı. Senaristlerin Selin’i neden böyle kötü bir karaktere çevirip klişe kötü eski sevgili yoluna gitmeyi tercih ettiklerini anlamadım. Kaan’ın gidişinden sonra saf kötü karakter kalmamıştı ve bu da dizide sevdiğim bir unsurdu. Keşke öyle kalsaydı.
“Serkan’la artık empati yapamayacağım” derken? Sen empati yapıyordun da bizim mi haberimiz olmadı, Selin?!
Eda’nın, ebeveynlerinin ölümüne sebep olanları ve Alptekin’le bağlantısını öğrenmiş olmanın verdiği şokla ve öfkeyle Serkan’la geçmişini ve yaşadıklarını sorgulamasını anlıyorum. Onu ilgilendiren bir konudan en son onun haberinin olması hiç adil değil ve Serkan’ın en başta gerçekleri anlatmayıp onu terk ederek Eda’nın elinden tercih hakkını aldığı konusunda da Eda’yı haklı buluyorum; fakat öfkesi dindikten sonra bile Serkan’ı, sevmeyi bilmemekle suçlamasını, Serkan’ın aşkından şüphe etmesini, konuşmak için günlerdir peşinden koştuğunu görememesini ve zaten gerçekler ortaya çıkıyor diye söylemeye karar verdiğini düşünmesini kabullenemiyorum.
Serkan: “Eda, seni o kadar çok seviyorum ki seni üzmemek için seni kaybetmeyi göze aldım.”
Eda, bir yandan Serkan’ın onu üzmemek için anlatmamayı tercih ettiğini anlayamazken; diğer yandan da Eda’nın, Serkan’ın yaptığı şeyin aynısını, aynı nedenden ötürü halasına yapmasının Eda’nın kendini Serkan’ın yerine koyup olayları onun gözünden görmesine yardım edeceğine inanmak istiyorum, ki Eda halasının yüzüne söylemeyi bile beceremeyip mektup yazmayı tercih etti.
Serkan: “Hatalar bizi daha iyi bir insan yapar dedin. Peki benim daha iyi bir insan olabileceğime neden inanmıyorsun? Eda, bence bana bu kadar acımasız olma, kendini benim yerime koy.”
Serkan’ın kendini eve kapatarak dış dünyayla ilişkisini kesip arkadaşlarım dediği Engin’le ve Pırıl’la bile iletişim kurmayıp sadece Leyla’yla iletişime geçmesi ikisinin arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi. Kendiyle çok özleştirdiği işini bile boş vermişken ve hiçbir şey umurunda değilken Leyla’dan şirketin terasında Eda’nın ektiği gülleri sulamasını istemesine koskocaman bir kalp bıraktım. Hem o güllerin Eda için değerini biliyordu hem de eğer olur da Eda hayatından çıkarsa geriye bir tek o güller kalacaktı ve onlara iyi bakması gerekiyordu.
Erdem, the boss! Şirketi tabii ki başı boş bırakmamak gerekir. Serkan’ın yokluğunda buralar Erdem’den sorulur.
Eda, ipleri eline almaya karar verip kendini korumak için bir sözleşme hazırladı ve Engin’in deyimiyle içeriğini okumadan diş macunu bile kullanmayan Serkan’a da o sözleşmeyi okumadan imzalattı. Serkan’ın, sözleşmenin şartlarını isteyerek ihlal etmesi halinde ne olacağını ben de en az Serkan kadar merak ediyorum. Serkan’ın, Eda’nın sınırlarını zorlamasını ve sözleşmedeki boşluklardan faydalanarak Eda’yı kendi ‘silahıyla’ vurmasını izlemek bana büyük zevk veriyor. Üzgünüm, ama eğer bir taraf tutulacaksa benim tarafım belli: Team Serkan! Serkan’ın, Eda’nın yüzüğünü gizlice Eda’nın cebine koymasını “Senden vazgeçmeyeceğim” mesajı olarak yorumladım. Eda da yüzüğü cebinde bulduğuna pek sevindi sanki^^
Serkan: “Eda, sen gerçekten harika bir insansın!”
Eda: “Sözleşmeyi delmeye devam…”
Serkan: “Sözleşmede düşüncelerimi paylaşamayacağıma dair bir madde yok.”
Engin’in, Serkan’ın Erdem’i alması karşılığında Melo’yu işe almasının sonu nereye varacak çok merak ediyorum. Serkan’ın Melo’ya değer vermesini de çok seviyorum. Belli ki Serkan için Melo’nun yeri ayrı. Ne de olsa Melo, Edser ilişkisinin en büyük savunucularından ve Serkan’a ‘enişte’ diyerek bu ilişkinin adını ilk koyanlardan.
Serkan, bir şey mi dedin? Biz duyamadık da… Erdem: “Serkan Bey, özrünüzü düşüneceğim.”
Serkan: “Vayy!” – Neden bilmiyorum, ama burada çok güldüm^^
* ERROR 404 ROBO BOLAT NOT FOUND*#SenÇalKapımı #ikiaşıkkalp pic.twitter.com/9zGGtHsbko
— Heartless ???♀️ (@Heartless_103) November 28, 2020
Serkan, istinat duvarı sırrını öğrendiğinden beri zaten acı çekiyordu ve bu durumla nasıl baş edeceğini bilemiyordu. Serkan’ın, Eda’nın sırrı öğrendikten sonra nasıl üzüleceğini düşünüp üzülmesi başka, çok sevdiği birinin acı çekmesine şahit olmak başka bir duyguymuş. Yıldızlı Bahçe’de, taşeron firmadaki şahıs gittikten sonraki sahne nasıl içimi burktu… Aslında ikisinin de isteği birbirinin yanında olmakken farklı sebeplerden ötürü ikisinin de buna yanaşmaması ve Serkan’ın, Eda arkasından “Serkan” diye seslenince bir an umutlanıp “gitme” demesini bekler gibi bakması ve Eda’nın da aslında kalbinden geçenin bu olması, fakat bunu söyleyememesi nasıl da duygu doluydu. Serkan’ın, Eda’nın iyi olup olmadığını merak etmesi; fakat Eda’nın onunla konuşmayacağını bildiği için Sirius’tan ‘destek’ almasını ben de birçok kişi gibi çok seviyorum; Sirius her zaman aracı olmuştu, ama maalesef bu sefer onun da elinden bir şey gelmedi. Sirius bunu hiç hak etmedi.
Bir yandan Efe’nin gidişi duyurulurken, diğer yandan da babaannenin gelişinin yolu hazırlandı, adının da Semiha olduğunu öğrendik. Babaanne yakında gelecek, peki sizce bu karakteri kim canlandırmalı. Ankete katıldınız mı?
ANKET – Sen Çal Kapımı Babaanne Kim Olsun?
sizi ayrı izlemekten o kadar yoruldum ki ?❤️#sençalkapımı pic.twitter.com/K1ZikltmiC
— shuku (@theshukumiiyy) November 29, 2020
Selin’in çirkin müdahalesi sonucu Serkan’ın elinde yüzük bir yerde Eda’nın gelmesini beklerken, Eda’nın da aynı şekilde başka bir yerde Serkan’ı beklemesi çok hüzünlüydü, ama yine de güzel ve merak uyandıran bir sondu.
.
Eda ile Serkan arasındaki sözleşmeyi haber yapan magazinciyle 20. bölümdeki magazincilerden birinin aynı kişi olması belli ki tesadüf değildi. Bu durumun unutulmayıp ileriki bölümlerde bu ikisinin arasındaki bağlantının kurulacağını umuyorum. Eda sırrı öğrendikten sonra Aydan ile Eda arasında bir konuşma bekledim. Evet, hikayede yine bazı tutarsızlıklar ve eksiklikler vardı maalesef, fakat bütüne baktığımızda gayet güzel ve akıcı bir bölümdü. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım, her türlü duyguyu yaşadığım dolu dolu bir bölümdü. Ben zevkle izledim, umarım siz de izlerken benim gibi hissetmişsinizdir.
Tweetleri ile yazıya renk veren shuku – Popz ve Heartless‘a teşekkürler..
Sen Çal Kapımı dizi yorumları haftalık olarak okumak için tıklayın .