Sen Çal Kapımı yeni günü olan Cumartesi’yi sevdi. Sıralamada üst sıralara çıktı. 19.bölüm reytingleri halen eskisi kadar yüksek değil ama yukarı doğru hafif bir kıpırdanma içinde. Total’de 4,72 reyting ile 8., AB’de 4,49 reyting ile 5. ve ABC1’de 4.86 reyting ile 6.sırada… Bölüm yazısı konuk yazar Sevil ‘in kaleminden, keyifli okumalar ^^
Yayın gününün değişmesinden kaynaklanan uzun bekleyiş nihayet son buldu. Asıl yayın gününden iki gün önce ve öncesinde herhangi bir PR çalışması yapılmadan yayın tarihinin değiştirilmesine açıkçası şaşırdım. Bu değişimin reytinglere nasıl yansıyacağını zamanla göreceğiz. Umarım ki sonuçları olumlu olur. Malum, kızsak da eleştirsek de severek izliyoruz.
18. bölümün son sahnesinin bize arka arkaya üç kez izlettirilmesinden sonra açılışı o sahneyle yapmasam bir şeyler eksik kalırdı, ne dersiniz? Her ne kadar Eda’yı kıskandığını ilk başlarda kabul etmese de Eda’nın da kendisi gibi artık hayatına devam edeceğini söylemesi bile Serkan’ı huzursuz etmeye yetti. Gecenin akabinde içini kızlara döken Eda ile soluğu Engin’in yanında alan Serkan’ın, artık dizinin klasiklerinden olmuş paralel sahnelerini izledik.
Gece eve gelince Selin’in beraber film izleme teklifini yorgun olduğu bahanesiyle reddeden Serkan’ın, içinde kendini bulduğu kitabına, ortaya çıkmasından korktuğu bir sırrı saklar gibi çekingen ve Selin’den gizli bir bakış atmasını ve Selin gider gitmez kitabına sığınmasını çok sevdim. Bırakın Eda’yı başka birinin yanında görmeyi, bunun düşüncesine bile tahammül edemeyen Serkan’ın iç dünyasına Kürk Mantolu Madonna’dan bir kesitle harika bir yolculuk yaptık:
“Senin başka biriyle olma ihtimalin bile beni mahvediyor. Benim dokunduğum gibi sana dokunması, benim baktığım gibi sana bakması, benim günümü aydınlatan gülüşünle başka birine gülmen… Bencilce biliyorum, ama sen sadece benim ol istiyorum, sadece bana bak, bana gül, bana dokun, benim ol.”
Artık kendi hayatına devam edeceğini söyleyerek Serkan’a rest çeken Eda’nın da aslında Serkan’dan farklı olmadığını ve Eda’nın da kendisini zaten Serkan’dan başka birinin yanında düşünemediğini aynı şekilde kitaptan bir alıntıyla dinledik:
“Atamıyorum seni içimden. Sen varken başka birini nasıl seveyim ben? Ruhum, bedenim, kalbim; hepsi sana ait. Biliyorum mümkün değil, ama sadece sen bak istiyorum bana, sadece bana gül, dokun bana, benim ol…”
Artık sadece Seyfi ve Melo değil, aynı zamanda Aydan da Eda-Serkan aşkının destekçilerinden biri. Aramıza hoş geldin, Aydan! Özgürlüğüne kavuşan Aydan, sadece Eda’yla dışarı çıkabildiğini söyleyerek Eda’yı kendine yakın tutup hiç zaman kaybetmeden çalışmalara başladı. Nasıl başlamasın?! Aydan’a kalırsa Serkan’ın tost ekmeğinin kenarını kesmekten başka yaptığı hiçbir şey yok! J Aydan’ın Eda sever diye kahvaltı masasına aranjman koymasından tutun, Serkan’ın yıllardır birlikteymişler gibi farkında olmadan ekmeğin kenarlarını ayırıp içini, öyle seviyor diye Eda’ya vermesini gözlerimden kalpler fışkırarak izledim.
Aydan: “Aşk varsa umut var demektir.” – Bizce de umut var, Ayhan Hanım!
Bizi temsil eden Seyfi’den Serkan‘a: “Kurban olurum!”
Bölümün şüphesiz en sevdiğim sahnelerinden biri de Eda ve Serkan arasında at üzerinden yapılan konuşmaydı. (Konumuz attı değil mi?) Eda, Serkan’ın atla arasında bağ kuramamasını sevmeyi bilememesine bağlarken Serkan da anlaşılmadığını düşünüyordu ki Eda’nın bölüm boyunca takındığı tavır bana kalırsa gerçekten de Serkan’ı anlamadığının bir göstergesiydi ve Serkan’ı hiç tanımamış izlenimi veriyordu. Atın adı Eda olmalı, ne kadar da benziyor karakterleri…
Serkan: “İlk haftalarda hiç yanaştırmadı, hiç sevdirmedi; sonra tam bir bağ kurduğumuzu düşünürken ne zaman üzerine binsem beni hep üzerinden attı.”
Eda: “Peki sonra? Bağlandı mı sana?”
Serkan: “Hayır, hala bindirmiyor; sadece böyle uzaktan sevdiriyor. Asi, kafasının dikine giden bir at.”
Eda: “Sevmeyi mi bilemedin?”
Serkan: “O anlamadı.”
Bu bölümde Aydan’ın geçmişine de ışık tutuldu. Dışarı çıkamamasının sebebinin, oğlu hastayken yanında olmamasından duyduğu vicdan azabı ve yaptığı hatalardan dolayı kendini suçlaması olduğunu öğrendik. Belki de bilinçaltında dış dünyayla ilişkisini keserek kendini cezalandırma isteği zamanla en büyük korkusuna dönüştü. Aydan, Alptekin’in aksine yaptığı hataların sorumluluğunu alan ve sorunun adını koyabilen bir insan. Yaptığı seçimler her zaman doğru olmasa da özünde gerçekten Serkan’ın mutlu olması için uğraşan biri. Alptekin ise gördüğümüz gibi her türlü sorumluluktan kaçan, kendinden ve kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyi ve hiç kimseyi düşünmeyen bencil bir karakter.
Aydan: “Ben, tanıdıkça seni çok sevdim ve Serkan’ın da sana nasıl aşık olduğunu gördüm, Bence hala aşık”
Eda: “Aydan Hanım, oğlunuz beni terk etti.”
Aydan: “Çünkü sen onu terk edersin diye korktu […] çünkü onu seven herkes onu terk etti. Geçmişin başka yükleri de geldi, sırtına bindi. Sana bu yüklerle gelemezdi.”
Aydan ve Eda, EdSer’den sonra izlemekten en çok zevk aldığım ikili. Aydan’ın, Serkan’ın geçmişiyle, korkularıyla ilgili anlattıklarına rağmen Eda’nın Serkan’la konuşmama konusundaki ısrarı, beni bölüm boyunca bayağı gerdi. Her konuda her şeyi herkesten daha iyi bildiğini düşünen Eda’dan da zaten Aydan’ın söyledikleri üzerine oturup düşünmesini beklemek olmazdı. Serkan’a kızgın olması ve ayrılık sebebini anlayamaması başka; fakat Eda’nın, Serkan’ın ona olan aşkından şüphe duymasını gözlerimi devire devire izledim. Sanki haftalardır “Sana inanmıyorum, bir şeyler var” diyerek anlatması için Serkan’ın peşinden koşmamış, bankta otururken Serkan’a “Anlat, söyle bana, dene; benim yerime karar vermek yerine anlat” dememiş gibi. Bir de Serkan’a “Hiç anlamıyorsun di mi!” diye sitemde bulunmasını ağzım açık izledim. Biraz tutarlılık istiyorum, çok şey mi istiyorum?!
Hayatı boyunca hayali sevgililerle uğraşan Melo’nun dahiyane fikri olan hayali sevgili ve Eda’ya çiçek gönderen gizli hayran numarasını Eda yememiş olsa da bu durum Serkan’ın, Eda’yla arasını düzeltmek için istinat duvarı olayını anlatmak istemesindeki kararlılığını pekiştirdi. Eda’nın, Serkan’la konuşmamak için bin dereden su getirmesi işe yaradı ve Serkan’ın konuşma denemeleri maalesef sonuçsuz kaldı…
Serkan: “Yak, yak, o salak çiçeği yak!” Havuzu boşalt Seyfi Vol. 2!
Açıkçası şirketteki olaylarla ilgili hakimiyetimi kaybetmiş olabilirim. Kimin neyi ne kadar bildiğiyle ilgili pek emin değilim. Zaten hikayede holdingle Art Life da birbirine karışmış gibi duruyor. Efe holdingin ortağı olmasına rağmen, Engin Serkan’a „Biz bu şirketi üçümüz kurduk, bu şirketin adına laf gelmemesi için gecemizi gündüzümüze kattık” dedi. Üç kişi kurdukları şirket Art Life değil miydi? Tabii ki Serkan’ın ikisiyle de bağlantısı var ve biriyle ilgili gelişen olaylar bu yüzden diğerinin de itibarını etkileyecektir; fakat daha çok hikayedeki özensizlikten dolayı ikisi birbirine karışmış gibi duruyor. Ferit, istinat duvarı olayından haberdar olsa da belli ki o olayın Eda’nın ailesiyle ilgili bağlantısından haberdar değil. Ferit’in, Kafesçioğlu’nun avukatlarıyla yapılan toplantıya böyle hassas bir konuda Ceren’i de çağırmasını buna bağlıyorum. Her ne kadar Ceren şirketin avukatlarından biri olsa da Eda’nın yakın arkadaşı olduğu da bir gerçek. İstinat duvarı olayının Kafesçioğlu ailesinin kulağına gitmesiyle ilgili Ferit’in ilk olarak Efe’den şüphelenmesi de ilginç bir ayrıntı. Efe’nin de zaten birçoğumuzun daha önceden tahmin ettiği gibi babaanne için çalıştığı kesinleşmiş oldu. Benim dikkatimi çeken ve sevindiren bir şey de Efe’nin babaanneye istinat duvarı olayının sorumlusu olarak Alptekin’in ismini vermesi ve Serkan’ı bu olayın dışında tutması oldu. Umarım, babaanne de hesaplaşmasını sadece her türlü sorumluluktan kaçan ve şu ana kadar yaşananlardan hiçbir ders çıkarmamış olan ve hala yalan söylemekten çekinmeyen Alptekin’le yapar.
Yine günlerden bir gün, sen konuşmasına fırsat vermeyip lafları ağzına tıkarken ve konuşmasın diye bin takla atarken Serkan sana insanın kalbini yumuşacık yapan ne güzel şeyler söyledi, Eda. Bir bilsen neler kaçırdığını! “Seni çok özledim, Eda Yıldız! Seni seviyorum, seni kıskanıyorum, seni çok özlüyorum.” Eda seni duyuyor olsaydı da bunları söyler miydin, Serkan Bolat? ^^
O çaydan biz de istiyoruz, Serkan Bolat!
Ota giden bütün yollar kapanınca kendini alkole veren Serkan Bolat’ın sarhoş olduğu sahneler cıvıklaştırılmadan işlenmişti ve gayet yerindeydi. Şu ana kadar izlediklerimin arasında en inandırıcılarından biriydi. Burada Kerem Bürsin’in oyunculuğuna şapka çıkarmak istiyorum, beni gerçekten sarhoş olduğuna inandırdı. Birazcık sarhoş olmuş veya sarhoş olmuş birini gören herkes, sarhoş olmanın sadece kelimeleri abartılı bir şekilde peynir gibi sündürerek konuşmaktan ibaret olmadığını bilir. Serkan’ın aklında da kalbinde de Eda’nın olduğunu bilmesine ve Serkan’ın, üstüne basa basa Eda’yı istediğini söylemesine rağmen Selin’in Serkan’dan vazgeçmemesi ve Serkan’ın o durumundan faydalanacağını düşünmesi aslında Selin’in kendine bile saygısı olmadığını gösterir.
Selin, öz eleştiri yeteneği olmayan, dünyanın sadece kendi etrafında döndüğünü sanan, kendini kurban olarak gören ve buna kendini inandırmış bir karakter. Öz eleştiri yeteneğinin olmaması da içinde bulunduğu durumun yaptığı tercihlerin bir sonucu olduğunu görmesini engelliyor. Kendine birazcık saygısı olsaydı Serkan onu sepetlediği anda orayı terk ederdi. Bir de sonradan gördüğümüz gibi gayet de evinde kalabilecekken Serkan’da kalmış. Bu durum işin rengini değiştirir ve aslında ne kadar takıntılı bir insan olduğunu, işleri akışına bırakamadığını ve her şeyi kontrol etme isteğini gösteriyor.
Serkan: “Sadece sen çal kapımı…”
Gelelim duş sahnesine… Ne güzel bir sahne yazılmış, eğer o yazılan sahnenin hakkı verilmeyecekse neden çekiliyor ya da çekilmeyecek veya gösterilmeyecekse neden yazılıyor? Fragmandaki kadar bile göstermediler. Sahnenin kendisi ve sonrası es geçilecekse Eda Serkan’ın yüzünü lavaboda da yıkayabilirdi, oyuncuların duşun altına sokulmasına gerek yoktu.
Kumaş perdeler gitti, ama buhar perdesi burada! Sevgili yönetmen açmış sıcak suyu, vermiş buharı; neyse en azından üşümemişlerdir ^^
Ertesi sabah Eda’nın, Serkan’ın söylediği her şeyi tersten anlamasına Serkan gibi ben de herhangi bir anlam veremedim. Sataşacak yer arayan mahalle çocukları gibiydi. Eda’nın, deliye dönmüş bir halde bir yandan „anlat, anlat” derken öbür yandan anlatması için fırsat vermemesi suni bir gerginlik hissi verdi, inandırıcılıktan uzaktı. Selin’in, belgelerde soyadı ’Yıldırım’ olarak görünen Eda’nın bu olayla bağlantısını nasıl çözdüğünü anlayamadım.
Bölümü Eda’nın anlamlandıramadığım ve tutarsız tavırları dışında sevdim. Tabii ki de konuyu iki saate yaymak için bu gerekli bir şeydi; fakat biraz daha dengeli bir şekilde yapılabilirdi. Çatışmanın gerekli olduğunun farkındayım ve ana çatışma konularından biri de Selin, ama Eda’nın her şeyi Selin’e bağlaması, bana kalırsa çizilen öz güveni yerinde, kendinden emin ve güçlü Eda karakteriyle çelişiyor. EdSer ilişkisi açısından da güzel ve duygu yoğunluğu olan ve genel olarak çözülmelerin yaşandığı bir bölümdü. İstinat duvarı olayıyla ilgili sırrın ortaya çıkmasıyla hikayede büyük bir gelişme yaşandı. Bu sırrı gelecek hafta Eda da öğreneceğine ve babaanne açısından Alptekin’in istinat duvarı olayıyla olan bağlantısı da kesinleştiğine göre, artık babaannenin gelmesinin önünde hiçbir engel kalmadı. Yeni sorunumuz hayırlı olsun! ^^
Eda’nın babaannesi kim olsun anketine katılmış mıydınız?
Sen Çal Kapımı dizi yorumları haftalık olarak okumak için tıklayın .
Tweetler için Hayalperest – ????? – nadja – Im Mary ‘e teşekkürler…
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.