Senden Daha Güzel yaz sezonunun en fazla reyting alan dizisi olmayabilir ama hikayesi en sağlam projelerden biri. 8. Bölümde tüm kategorilerde bir önceki haftaki sıralamasını korudu ve 2. oldu. Reyting olanları ise Total’de 3,74, AB’de 3,20 reyting ve ABC1’de 3,28 reyting. Yorum konuk yazar Hande‘nin kaleminden. Keyifli okumalar…
“Ses duydum. Sen de duydun mu?
Evet, ben de bir ses duydum. (…) EFSUN! Biri gelmiş biri gördü bizi.
Basıldık. Basıldık.”
Geçen hafta Efsun’un Emir’in omuzunda uyuyakaldığı romantik final sahnesini gördükten sonra sabah uyandıklarında nasıl bir tepki vereceklerini merak ettiğimden yeni bölümün açılış sahnesini dört gözle bekledim. Karşılıklı hislerini dile getirmeyi başaramadıklarından bölüm açılışının romantik olmama ihtimali olduğunu biliyordum ama romantik olmasını umut ediyordum. Ancak bölüme duydukları gürültünün etkisiyle aynı anda uyanan çiftimin yaşadığı şaşkınlık ve kaosla başladım. Öncesinde de olduğu gibi birbirlerine karşı hissettikleri duyguları kabullenip dile getirmekten kaçınan çiftimiz geceyi birlikte geçirmelerinin ilişkileri için ne anlama geldiğini oturup konuşmak yerine onları kimin görmüş olabileceğini sorgulamayı seçtiler. Bana sorarsanız bu gece yaşananları konuşmamak için kullandıkları bir bahaneydi. Zira sevgili olmadıkları halde onlar kadar birlikte uyuyanlara hiç denk gelmemiştim. Ki gecenin ifade ettiği anlamı da iyi biliyorlardı.
Gündüzleri sürekli kavga etseler de geceleri 2 zıt kutup gibi hep birbirlerine çekiliyorlardı. Ben bunu huzuru birbirlerinde bulmalarına ve birlikte olduklarında kendilerini tamamlanmış hissetmelerine bağladım. Ki “Basıldık” dedikleri sahnede dün gecenin onlar için yan yana uymaktan çok daha fazlası olduğunu ağızlarından kaçırmış oldular aslında. Sahnenin keyfini sonuna kadar çıkarmama rağmen aklımdaki asıl soruya bir cevap bulamadım. Efsun Emir’in omuzunda uyurken nasıl oldu da yastık aralarına girdi. Yastığı uyku sersemi Efsun mu koydu oraya yoksa Efsun’un boynu ağarmasın diye Emir mi koydu bilmiyorum ama sorumun cevabını bölümü izlerken almayı umuyordum. Emir’in kolunu alışkanlıktan mı yoksa Efsun düşmesin diye mi Efsun’a doladığıyla ilgili bir detay görmeyi de isterdim. Koltuğa kimin daha önce geldiği tartışmasına gelecek olursak da bu konuda Emir yüzde yüz haklı taraf. Emir orada bir başına oturuyorken Efsun gelip önce yanına oturdu sonra da kebabı yedirip omuzunda uyuyuverdi. Efsun’un bu konuda itiraz etmeye hakkı yok bence.
Efsun ve Emir’in onları kimin gördüğünü anlamak için klinikte yaptıkları gezintiyi suç işlemiş 2 çocuğun yakalanmamak için olay yerini terk etme girişimlerine benzettim. İçinde bolca kafa karışıklığı, suçlu psikolojisi ve utanç duygusu vardı. İfadelerine ve yürüyüşlerine dikkat eden herhangi biri bir şey sakladıklarını anlayabilirdi. Onlar normal davrandıklarını sansalar da beden dilleri onlar da bir gariplik olduğunu anlatıyordu da bu durumu sadece Binnur ve Canan fark etti. Ki söylemesem olmaz Efsun ve Emir yakınlaştıkça Binnur ve Canan arasındaki hasımca rekabetin yerini tatlı bir ortaklığa bırakmasını sevdim. Bu 2 kadının isterlerse birlikte her şeyi başarabileceklerine inanıyorum. Esas #Ayrılmazİkili onlar.
Efsun ve Emir’in birlikte bir dedektif gibi onları kimin gördüğü gizemini çözmeye çalışmalarına güldüğüm kadar olağan şüpheliyi tespit etmede Ali’nin bakışlarından doktorlar arasında dönen dedikoduya kadar her şeyden şüphelenmelerine de güldüm. Ne yalan söyleyeyim Ali gelip Efsun’la konuşana kadar onları kimin gördüğünü anlayamadım ama o kişinin Ali olması iyi oldu. Efsun’un onunla yemeğe gitmek yerine Emir’le kalmayı seçmesinin bir tercih olduğunu söylemiştim. Onları birlikte uyurken gören Ali de sonunda onun kimi seçtiğini anlamış oldu. “Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözüne hak veriyorum. Ali gelmeyen Efsun’u bulmaya kliniğe vardığında gördüğü manzara karşısında Efsun’un ona ilk günden beri söylemeye çalıştığı ama onun duymazlıktan geldiği gerçeği anlamış oldu. Bu görüntünün onu hırslandırmak yerine gitmeye yönlendirmesine sevindim. Efsun’la yaptığı son konuşma da ondan beklenmeyecek kadar içtendi. Kaybettiğini kabullenip yanlışından dönmenin de bir erdem olduğuna inananlardanım. Demek ki Efsun’a sahiden de değer vermiş.
Emir’le Efsun’un iyiliği için yaptığı konuşma da Efsun’a değer verdiğini ve yaşamını yeteneğiyle barışarak yaşamasını istediğini kanıtlıyordu. Onun yapamadığını Emir’in yapmasını ve yıllar önce küstüğü geçmişiyle barışarak yine kendisi olmasını dilediğini söylerken bana ilk kez samimi geliyordu. Ona bir konuda hak verdim. Efsun cerrahlığını yok sayarak benliğinin bir parçasını da yok sayıyor ve ruhsal olarak kendini sakatlıyordu. Efsun travmalarının neden olduğu yaraları saracak birini hak ediyordu. O yüzden Emir’in de bunun bilincinde hareket etmesi gerekiyordu. Ali’nin Efsun konusunda hassas olması ve hak ettiği değeri göreceğinden emin olmak istemesi onun hakkında söylenebilecek tek iyi konuydu.
Klinikten habersiz ameliyat yaptıkları sosyal medyada yayılınca Kaya ve Pervin’in bizimkileri çok kötü paylayacaklarını düşünsem de kapıdan içeriye girer girmez birbirlerini korumaya çalışmalarına bayıldım. Emir’in Efsun için Efsun’un da onun için suçu üstlenmesi gözümü yaşarttı. Henüz gönül meselelerinde tek vücut olmayı başaramasalar da ortaklıkları mevzu bahis olduğunda bunu başarabildiklerini görmek olumlu bir gelişmeydi. Zira klinikte ortak olmayı başarabilmeleri ileride hayat ortağı olmayı da başarabileceklerini gösteriyordu. Normalde kuralları harfi harfine uyan ve kurul karşısına çıkmayı bile gurur meselesi yapan Emir’in Efsun için güvenli alanını terk etmesi ve klinikten kovulmayı bile göze alması Efsun’a âşık olduğunun ve aşkın insanı değiştirebileceğinin ispatıydı. Birbirlerini korumayı içgüdüsel hale getirmelerini gururla izledim. Sahne ilerledikçe ve Pervin’le Kaya böyle bir sorumluluğun altından olgunlukla kalktıklarını söyledikçe onlarla gurur duyan tek kişi olmadığıma sevinip senariste teşekkür etmek istedim. Zira Efsun için de Emir için de bunu asla itiraf etmek istemeseler de büyürken yeterince ilgilerini göremedikleri ebeveynlerinin onayını almak çok değerliydi.
Suçu aynı anda üstlendiklerini anlayıp birbirlerinin gözlerinin içine uzun uzun baktıkları sahnede kalbimi ele geçirdiler. Pervin ve Kaya’nın onlara kızmadıklarını anladıkları anda yüzlerinde beliren gülümsemenin ve duydukları övgülerden sonra gözlerinin içinde beliren parıldamanın eş zamanlı olarak gerçekleşmesine bayıldım. Sonunda ritimlerini buldular. Mevzu ebeveynlerinin bir kez olsun onlarla gurur duyması değil; onların da birbirleriyle gurur duymalarıydı. İkisi de bir ekip olarak yaptıkları hayır işinden ve bu ortaklığa ayrı ayrı olarak kattıkları değerden ötürü birbirleriyle gurur duydular.
“Ne oldu dün gece?
Elinin körü oldu canım.
Canım. Birileri dün gecenin etkisinden çıkamadı herhalde. (Emir!) Sana da takılmaya gelmiyor hiç. Sonuçta ikimiz için de bir önemi yoktu yani, değil mi?
Herhalde. Saçma sapan bir şeydi (…) bizi görenin kim olduğunu buldum zaten. Ali Bıçakçı’ymış.
Neyse. Ali’de gittiğine göre sorunumuz kalmadı demektir.
Bizim tek sorunumuz Ali miydi?
Diğer sorunlar bana sadece keyif veriyor.”
İstanbul maceralarındaki favori sahnem Emir’in “Ne oldu dün gece” diyerek Efsun’u utandırdığı sahneydi. Bakıldığında sadece birlikte uyumuş gibi görünseler de söz konusu onlar olduğunda yan yana uyumuş olmaları bile farklı bir anlama sahipti. Emir mevzunun duygusal boyutuna olmasa da “kadınlarla uyanma” boyutuna alışkın olduğundan tepkileri daha cesurdu. Efsun’un tepkileri ise böyle olaylara hiç alışkın olmadığından daha cesaretsizdi. Aldığı terbiyeden ötürü küfür edemeyen çocuklar gibi dün gece birlikte uyuduk bile diyemiyordu. Emir de yeni fark ettiği bu utangaçlığı kullanıyordu.
İkisi de birbirlerine vuruldukları gerçeğini görmezden gelmeye çalışsalar da birbirlerine göstermeden yüzlerinde beliren gülüşler çok farklı bir öykü anlatıyordu. Efsun’u utandırdığını anladığında Emir’in yüzünde beliren gülüşle aralarındaki asıl sorunun Ali olmasından yola çıkarak kendisini kıskandığını anladığında Efsun’un yüzünde beliren gülüş çok içten ve samimiydi. Sahne boyunca ayaküstü flört ederken o kadar doğal ve tatlıydılar ki onları izlerken ekran başında eriyip bittim. İkisinin gözlerinde de aşk parıltısını görmek mümkün. Dün gecenin hiçbir anlamı olmadığını iddia eden birilerine göre fazla yakın ve samimiydiler. Onlara tarafsız bir gözle bakan biri bile vücut dillerinden âşık olduklarını anlayabilirdi. İkisi arasındaki tek fark Efsun utangaçlığını gizlemeye çalışırken Emir’in onunla olmaktan keyif aldığını itiraf etmesiydi.
Onlar birlikte uyumalarının sadece “uyumak” olduğunu savunadursunlar –ki o savunma bence hisleriyle yüzleşmemek için kullandıkları bir bahaneydi– onları görenin Ali olduğunu söyleyen Efsun sayesinde mevzunun bambaşka bir boyuta taşınmasını sevdim. Birinin onları uyurken görmüş olabileceği konusunda telaşa kapılan Emir’in o kişinin Ali olduğunu öğrendiğinde hiç tepki vermemesini geçtim aldırış bile etmemesine şaşırmadım. Zira Ali’nin onları görmesi bu iki adam arasındaki rekabetin kazananını belirleyen hamle olmuştu. Üstüne bir de klinikten gideceğini bilmesi ekstra bir mutluluk sağlıyordu. Emir’in kıskançlık krizine girmesine neden olacak ve Efsun’u ondan almaya çalışacak biri olmayacaktı. Ki Ali’nin gidişiyle sorunlarının bitişi arasında kurduğu bağı ne anlama geleceğini düşünmeden sesli söyleyince Efsun’da onu yakalamış oldu. “Bizim tek sorunumuz Ali miydi?” sorusunun altında kıskanıldığını anlayan bir kadının gururunun okşanması yatıyordu. Gerçi Emir’in bunu gururundan asla kabul etmeyeceğine inanıyordu ama Emir “cesur olan” dedik bir kere. Hiç tereddüt etmeden kızın gözlerinin içine bakarak bunları söylediğinde ne manaya geleceğini biliyordu. Yine de kliniğin patronu olmak için her gün Efsun’la rekabet edip didişmenin ona keyif verdiğini “bile isteye” itiraf etmiş oldu.
Emir’in Efsun’u gerçek anlamda ortağı olarak kabul ettiğini ilk Metin’in ameliyatında ona arka çıktığında hissetmiştim. Akıbetinde de Efsun’un bir zamanlar ailesinin evinde yemek yerlerken öneri olarak sunduğu yardıma muhtaç insanlara ücretsiz hizmet sağlama projesini bir gelenek haline getirmesine eşlik etmesiyle de sürecin tamamlandığını düşündüm. Yardıma muhtaç olanlara yardım etmek o kadar hoşlarına gitti ki yardım edebilecekleri bir sonraki hastayı seçmek için yaptıkları işe daha sıkı sarıldılar. Estetiğin botoks yaptırıp bir yerlerini gerdirmenin ötesinde bir şey olduğuna yaptıkları vurguyu sevdim. Doğuştan gelen ya da yaşanan bir kaza sonucu meydana gelen deformasyonlar üstüne konuşulması gereken bir konu. Ki bu diziyi sığ bir bakış açısıyla yorumlayanlara da iyi bir cevap oldu. Efsun’un gelişiyle yavaş yavaş hayırsever biri olmaya başlayan Emir’in geçirdiği değişimi sevdim. Özellikle de Efsun’u cerrahlığa döndürme çabasını.
Efsun’un da bir cerrah olduğunu öğrendiğinden beri mesleğini bırakmasına neden olan travmasını öğrenmeye ve bunu aşmasına yardımcı olmaya kafasını o kadar taktı ki olayın iç yüzünü öğrenebilmek için Binnur’la bile konuşmaya razı oldu. Ki Binnur’u çok sevsem de alışkın olmayan bir bünye için ne kadar yorucu bir kişiliğe sahip olduğunun da farkında olan bir insan olarak onunla konuşmaya karar vermenin Emir için hiç kolay olmadığının da farkındayım. Eski Emir olsa onunla asla muhatap olmazdı ama Efsun için her şeyi yapmaya hazırdı. Bu sayede daha fazla Binnur ve Emir sahnesi izleme fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Binnur ve Emir birbirlerine taban tabana zıt olsalar da Efsun sevgileri ortak olan iki karakter. Bu da haliyle sahnelerinin izleme zevkini daha da arttıran bir unsur oluyor. Hele de Binnur’un mevzuyu kankalığa bağlayarak Emir’den ona “maviş” diyebilmek için izin istemesi Emir’in de hayır dediği halde sırıtması güzeldi.
“Efsun nereye?
Cehennemin dibine, gelecek misin? Hatta seni orada bırakayım, ben geri geleyim. Herkes hak ettiği yerde kalsın.
Ne oldu ya? (…) Yine neyi yanlış anladın?
Neyi mi yanlış anladım? (…) Sen yalancının tekisin. Pervin Hanım’ı o hastanede ameliyat eden sen değil misin?”
Dizinin en sevdiğim özelliklerinden birinin sırların uzun süre sır olarak kalmaması olduğunu daha önce de söylemiştim. O yüzden aralarında bir ilişki başlamadan önce annesini ameliyat edenin Emir olduğunu öğrenmesi iyi oldu. Bu sayede Emir’in ondan saklamak zorunda kaldığı bir sırrı ve vicdan yükü kalmadı. Efsun bunu sevgili olduktan öğrenmiş olsaydı tepkisi ve hissettiği ihanet duygusu daha büyük olurdu. Söz konusu onu 13 yaşında terk eden Pervin olduğunda ihaneti beklenen bir şeydi ama Emir’in ona duyduğu güvene böyle ihanet etmesi onu çok yaraladı. Pervin onu daha önce terk ederek bu hayatta Efsun’a atabileceği en büyük kazığı atmış ama Emir o çok farklı bir hikayeydi. Bu yüzden de Emir’in güvenine ihanet etmesi büyük bir darbe oldu. Efsun da zamanında ondan bir şeyler saklamıştı ancak sakladıkları onun geçmişiyle ilgiliydi. Bu bilgi ise Efsun’un geleceğini etkiliyordu. Otoritesini bir türlü kabul ettiremediği bir klinikte hayatta kalabilmek ve kendini kabul ettirebilmek için çektiği sıkıntının boşuna olduğunu hissederek öfkelenmesine hak verdim.
Yanlış anlamayın; Emir’in ameliyatı yapma sebebini de bunu bir sır olarak saklama isteğini de anlayabiliyorum. Sonuçta Efsun’dan önce Pervin vardı. Onu başka bir cerrahın eline bırakmazdı. Sadakatinin de ona olması çok normaldi. Ben Emir’e değil; onu bu duruma düşürdüğü için Pervin’e kızdım. Neyse ki Emir onu bir daha yalanlarına karıştırmamasını söyledi de tarafını seçmiş oldu. Pervin’e kızgın olduğu halde eli titreyince onun için endişelenmesi içten içe annesini çok sevdiğinin göstergesiydi. Ebeveynlerimize kızabiliyoruz ancak çoğu zaman onları sevmekten de vazgeçemiyoruz.
Ebeveynlerden bahsetmişken Efsun ve Serpil sahnesinden bahsetmek istiyorum. Serpil’den her umudumu kestiğimde kadın ne yapıp ediyor aklımı bulandırmanın bir yolunu buluyor. Kadının iyi mi kötü olduğunu bir türlü çözemedim üstelik o da Efsun’u sevip sevmediğine bir türlü karar veremedi. Efsun’la kafede Pervin’i çekiştirdikleri sahneyi sevdim. Kendi aralarında Emir dışında başka bir ortak nokta daha bulmuş oldular. Serpil’in sandığının aksine Efsun’la Pervin’in anne kız gibi olmadıklarını öğrenince Efsun için üzüldüğünü hissettim. “Seni sevsem mi acaba?” dediğini duyunca Efsun’un nasıl heveslendiğine de şahit oldum. Efsun’un gözünde Serpil çocuklarını çok seven ilgili bir anne. Efsun’un hayallerini kurduğu tarzda bir anne. Haliyle hem bu nedenden ötürü hem de Emir’in annesi olduğu için onun sevgisini kazanmak Efsun için çok önemli. Açıkçası ben de Emir’in Pervin’le anlaştığı gibi Efsun’un da Serpil’e anlaşmasını çok istiyorum…
Serpil’in Pervin’le olan kişisel husumetine ve kıskançlığına rağmen Efsun’a annesini karalamamasını özellikle de onun bakış açısından konuyu değerlendirmesini sevdim. Pervin’i sevmese de anne olarak bir başka anneye destek olmaya çalıştı. Bu çok güzel ve asil bir hareketti bence. Bir konuda da ona hak verdim. Bir anne için dengeyi tutturmak sahiden zor. Çalışsa çocuğunu ihmal etmiş gibi oluyor. Çocuğu için kariyerini bıraksa bu sefer de çocukları büyüyünce kendini hayatta hiçbir amacı kalmamış yarım bir insan gibi hissediyor. Üstelik annelerin yaptığı tercih her zaman çocuklarının mutluluğunu da garantilemiyor. Serpil gibi hiçbir anne çocuğunun başka bir anneyi tercih ettiğini duymayı hak etmiyor. Efsun ve Serpil bu sahnede sahiden çok tatlı bir ikili olabilirlerdi -ki Serpil de yavaş yavaş Efsun’a ısınmaya başlamıştı-eğer Efsun biricik oğlu Emir’in Pervin’e çektiğini ve gıcık bir adam olduğunu söylemeseydi. Kıyısından dönmüş oldular.
Kaya ve Serpil arasında çıkan kıskançlık krizinin uzatılmasından çok sıkılmıştım. O yüzden bu bölümde bu mevzunun çözüme kavuşturulmasına ve bunu yapanın da Pervin olmasına sevindim. Serpil ona her baktığında kendi yapamadığı kariyeri gördüğü için ona böyle bilenmişti. Serpil’in onunla olan sorunu çözmesi kızına olan tutumunu da değiştirecektir. Pervin’in hayatına giren tek erkek eski kocasıysa neden ayrıldıkları sorusu her geçen gün daha çok kafamı kurcalıyor.
Emir’in Efsun’un kalbini tekrar kazanma metoduna bayıldığımı söylemeliyim. Onu affetsin diye üzgün olduğunu anlatan çiçekler yollamak yerine hayır diyemeyeceğini bildiği kebaptan göndermesi hem onu çok iyi tanıdığı hem de gerçekten üzgün olduğu anlamına geliyordu. Yaptığından pişman olmuştu ve kendini affettirmek için onunla ilgili bildiği her bilgiyi kullanmaya hazırdı. Böylece hem karnının doyduğundan hem de notunu aldığından emin olmuş oldu. Açıkçası çiçekler beni de yumuşatmazdı çünkü daha önce birçok insan tarafından kullanılmış ve hiçbir özgünlüğü olmayan bir yöntem.
Yönteminin özgünlüğüne rağmen Efsun’un inadını kıramamasına üzüldüm. Efsun’un suskunluğa gömülerek üzerinde “İş birlikçi” yazan bir not çıkarmasını komik bulsam da Efsun yalanını öğrendiğinden beri ona kendini nasıl affettireceği konusunda kafa patlatan Emir’in çaresiz haline üzüldüm. Ki yol boyunca Emir’le bir kere bile konuşmayarak keçi inadı da kanıtlamış oldu. Emir’le bir kere bile konuşmamasını geçtim çocuğu resmen kişisel kölesi olarak kullandı. Acımasız! Tamam Emir’de kas kuvveti mevcut ama oldu olacak bütün Adana’yı satın alsaydı. İnsan sevdiğine o kadar yüklenmez. Hadi yüklendi diyelim sevdiğinin arkasından koşan halinden -ağzı kulaklarında olacak şekilde- bu kadar da zevk almaz.
Adana havalimanında yaşanan soyadı karışıklığından da söz etmesem olmaz bence. Efsun Demirkan kulağa da göze de güzel gelmiyor mu? Birbirine bundan daha fazla yakışan iki isim yok. Umarım ileride Efsun’un gerçek bir Demirhan olduğunu da görme fırsatı yakalarız diye düşünürken senaristin bu sahneyi bilerek yazdığını düşündüm. Belki de fark ettirmeden seyircilerinin bilinç altına subliminal bir mesaj vermeye çalışıyordur, kim bilir. Onu böyle açıklayabilirim ama Emir Armağan’ı komediden başka neyle açıklarım bilmiyorum. Dış görünüşüne cuk diye oturan bir soy ad oldu aslında. Emir ona yapılandan pek memnun olmadı ama “Efsun Demirhan” yazısını okurken ağzı resmen kulaklarına varıyordu.
Arabadaki kavgalarına gelince de Emir’in “annen rica etti” demeleri falan kulağa evli bir çiftin atışması gibi geliyordu ki Efsun ve Emir bunu nasıl beceriyorlar bilmiyorum ama bir bölüm içinde hem çiçeği burnunda sevgililer gibi flörtleşmeyi hem de 10 yıldır evli çiftler gibi didişmeyi başarıyorlar. Henüz sevgili olmadıkları halde çift gibi görünen tek çift onlardır. Arabadaki hallerini izlemek zevkliydi de beni asıl mest eden detay onları almaya gelen adamlardan birinin uyandırmak için Efsun’a dokunmasına Emir’in verdiği tepkiydi. Adamın Efsun’a dokunmasından rahatsız olması Efsun söz konusu olduğunda ne kadar korumacı olduğunu kanıtlıyordu. Ki bu ayrıntıyı gördükten sonra ameliyattaki tavrı beni şaşırtmadı.
Ne kadar kavga ederlerse etsinler; Emir’in Efsun’u uyandırırken incitmemeye çalışır gibi ince davranmasına sevindim. Efsun’u uyurken izlemek Emir’in en sevdiği hobilerinden birine dönüşmüş durumda. Onu izlerken Emir’in yüzü parlıyor. Adamlar çay getirme bahanesiyle iki dakika ortadan kayboldular bizimkiler kavga etme ayağına flört etmeye başladılar. Ben anladım ki bu durum onların kontrolünün dışında kendiliğinden gelişiyor. Ne yalan söyleyeyim bu doğallığı sevdim. Emir’in kendini övmesinden Efsun’un peşinde “sen haklısın” diyerek koşmasına kadar her şey kalbimi eritmeye yetiyor.
Ameliyathane sahnesine geçecek olursak “bir adamın karakteri en iyi köşeye sıkıştırıldığında anlaşılır” sözünün kanıtı gibiydi. Emir’in baskı altında kendini kaybetmeyip Efsun konusunda korumacı davranması özeldi. Demek ki Emir söz konusu sevdikleri olduğunda dünyaları yakabilecek türden bir adam. Bunu görmek geçen hafta Efsun’a yapmış olduğu ideal erkek tanımına uyduğunu görmemiz açısından çok anlamlıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse ben bir ara Emir’in ellerindeki silahlara aldırmadan onu ellerinden kurtarabilmek için adamların üstüne atlayacağını düşündüm. Ona zarar verme ihtimallerini geçtim Efsun’u götürmemeleri için yaptıkları muhteşemdi. Efsun’un saçının teline dahi zarar gelirse bedelini onlara çok kötü ödeteceğini söylediğinde ciddi olduğuna inanmakla kalmadım bunu yapabileceğini de gördüm. Suratına karşı doğrultulan silah Efsun’un zarar görmesi düşüncesinin yanında umurunda bile olmadı; aksine boğuştu.
Söz konusu insanlara güvenmek olduğunda ben de Emir gibi güvenin kazanılması gereken bir şey olduğuna inandığım için Adana’da ameliyat fikrine hiç sıcak bakmamıştım. Şu an başlarına ne geliyorsa Efsun’un naifliği yüzünden geliyor. Adana’daki ameliyat kliniğe yüklü bir bağışta bulunacak zengin bir adamın oğluna yardım etmekten yasa dışı aktivitede bulunmaya dönüşünce benim tatlı rom-com dizim bir anda aksiyon ve gerilim dizisine dönüştü. Türler arası iş birliklerini seven biri olarak bu dönüşümün keyfini sonuna kadar çıkardığımı söylemeliyim. Bölümü yüreğim ağzımda seyrettim…
Emir’in onu yanında tutma amacı apayrı olsa da hastası öldükten sonra bir ameliyat yapmaya ilk kez bu kadar yaklaşan Efsun’un içini saran korku ve travmasının tetiklediği endişesi izlemesi keyifli bir sahne olmasa da Cemre’nin yeteneğini izlemek için muhteşem bir fırsattı. Kalbi göğsünden çıkacakmışçasına korktuğunu oturduğum yerden ben de hissettim. Hissettiği duygu karmaşası o kadar gerçekçiydi ki onu izlerken tüylerim ürperdi. Emir’in bu zorlu süreçte yanında olup travmasıyla yüzleşirken ona destek olması tam bir kimya uyumu şöleniydi. Emir’in adamı ikna ettikten sonra doğrudan koşarak onun yanına gitmesi, bayılacak gibi olduğunda kollarından tutarak Efsun’a güç vermeye çalışması muazzamdı
Kollarından tutup gözlerinin içine bakarak her şeyin yoluna gireceğini söylediğinde Emir’e tüm kalbimle inandım keşke paniklediğimde benim de yanımda beni anlayan ve sakinleştirmeyi başarabilen biri olsaydı dedim. Efsun’u bu süreçte rahatlatabilecek şeylerden konuşarak aklını başka bir yere vermesini sağlamasına da bayıldım. Bu mevzu da ben de Efsun gibiyim. Yollarıma çikolata döşendiğini bilmek beni de rahatlatacak etkili bir yöntem olurdu. Kaçış planı yapanın Emir olmasına sevindiğim kadar paniklemiş olduğu halde adamları bayıltmayı başaranın da Efsun olmasına sevindim.
“Cerrah olduğunu biliyorum. Nereden mi biliyorum? Ares’e yaptığın müdahale, Metin’in ameliyatındaki ön hazırlığın, Ali. Ameliyathanede yine panik atak geçirdin. Artık anlatmayacak mısın bana ne olduğunu?
Emir ben büyük bir hata yaptım. Bir hastamın ölmesine sebep olduğum. Bana çok güvenen birinin çok sevdiğim birinin. O yüzden bir daha o önlüğü giymeyeceğim dedim.”
Peşlerindeki kötü adamlardan kaçışlarını ve bu süreçte Efsun’un travmalarını konuşmalarını izlemek hoşuma gitse de Efsun’un Emir’e gerçekleri açmak için yol kenarı gibi mahremiyetten uzak bir alanı seçmesine hiç sevinmedim. Keşke kamyon kasasına bindiklerinde ya da memleket yolundayken bu konuları aceleye getirmeden tane tane konuşsalardı. Efsun cerrahlığı bırakmasını sadece çok sevdiğim bir hastamı kaybettim diyerek özetlemeseydi. Biz ekran başındaki izleyiciler de gerçekleri tüm çıplaklığıyla öğrenebilseydik. Özellikle de hastasının ölümünden sonra bu kadar dramatik bir karar almasında o hastanın Efsun için ifade ettiği anlamın etkisi olup olmadığını görseydik ama farklı bir mekân ve zamanda. Öldürülme gibi bir tehlikeyi enselerinde hissetmedikleri bir anda. Travmaların üstün körü ele alınması yanlış.
Peşlerindeki tehlikeye rağmen Efsun ve Emir’in kamyon kasasındaki tatlılıklarını izlemeye bayıldım. Özellikle de elma kasasından aldığı elmayı yiyen Efsun’un tatlılığı çok başkaydı. Tabi bunda Efsun’u canlandıran Cemre’nin payı büyük. Hiçbir dertleri yokmuş gibi karşılıklı elma yiyip anın tadını çıkardıklarını görünce aşık iki insan bir araya gelince ucunda tehlikede olsa her an bir mutluluktur diye düşünmeye başladım. Birlikte oldukları sürece her şeye göğüs gerebilirlerdi. Efsun’un Binnur sevgisinin Emir için de geçerli olduğunu görmek güzel. Âşık olduğun insanının en iyi arkadaşıyla aranı iyi tutmak ilişkinin devamlılığı için elzem olmasa da önemli. Zira yeri geldiğinde onun için birlik olup bir şeyler yapmanız gerekebilir. En önemlisi de o insanın ikinizin arasında seçim yapmak zorunda kalmaması her iki ilişkiye de iyi gelebilir.
Adamlar tarafından fark edildikten sonra bindikleri tırda başlayan hikâyeye geçecek olursak Efsun ve Emir’in aksiyona bayıldım. Peşlerinde tehlikeli adamlar olması gerginlik yaratan bir durum ancak #EfMir çiftinin “görevimiz tehlike” halleri muhteşemdi. Bu performansla rahatlıkla yılın aranan aksiyon çifti olabilirlerdi. Adamları görünce eliyle Efsun’un ağzını kapattığı ve Efsun’un da panik yaptığı sahne aksiyonun üzerine serpiştirilmiş güzel bir komedi oldu benim için. Antep’in Adana’ya kıyasla daha romantik sahnelere gebe olduğunu görmek Efsun’un memleketi olmasından dolayı anlamlıydı. Antep sapağına girdikleri anda deli gibi sevinip birbirlerine sarılmaları ve Emir’in onu kolunun altına almasından belli. Sonrasında uyuya kaldığından yorgun düşmüştür diye uyandırmaması, üstünü örtüp saçlarını okşaması çok centilmen bir hareketti. Ki Emir gibi bir beyefendiden de beklenecek buydu. Efsun söz konusu olduğunda her zamankinden daha çok özen gösteren hallerini seviyorum. Ara sıra yaşanan yanlış anlaşılmalar olmasa Emir bu yazın en kibar adamıydı.
Adam Emir için sevgilin dediğinde Efsun’un “biz sevgili değiliz” diyerek düzeltmemesi çok dikkatimi çekti. Geçen sefer birileri onları sevgili sandığında duruma hemen itiraz etmişlerdi ama bu defa aynı duruma düşmediler çünkü bu defa “sevgili” oldukları ya da olabilecekleri düşüncesi onların da kafasında yankılanıyor. Belli ki kabullenmeye başladılar. Emir’in “bir sana sevdiremedim kendimi” demesi de Efsun onu sevsin diye uğraştığı manasına geliyordu. Bu durumda hislerini kabullenme aşamasını da geçerek yavaş yavaş birbirlerine itiraf etme aşamasına geldiklerini gösteriyordu.
Emir tır sürerken yaptıkları sohbet ve Emir’in Efsun’la annesi arasında köprü olmaya çalışması çok tatlıydı. Zamanında Efsun Emir’le Kaya’nın arasını nasıl yapmaya çalıştıysa Emir de onun annesiyle arasını düzeltmeye çalışıyordu. Birini gerçekten sevdiğinizde her yönüyle bütün olabilmesi için uğraşırsınız. Çünkü bütün olamadığında kendini bile gerçek anlamıyla sevemeyeceğini bilirsiniz. Emir de Efsun da aynı dertten mustarip oldukları için birbirlerinin kanayan yarasını iyi biliyorlardı. O yüzden Emir’in hatırını öne sürerek Efsun’u annesiyle konuşmaya yönlendirmesini sevdim. Hele de kendisine çok kızmış olduğu halde Emir’in onda annesiyle konuşmayı düşünecek kadar hatırının olduğunu bilmek çok güzeldi. Efsun’un olumluluğunun altında Emir’in kahramanlığının da payı büyük ama o çok övündüğü kahramanlığı ve karizmasının kızın babasının karşısında eriyip gitmesine de katıla katıla güldüm. Silahı görünce Emir’in rengi değişti.
Ortada ne bir kahramanlığı ne de karizması kaldı. Emir de kız babalarının tehlikeli olduğunu biliyor olsa gerek herhalde. Yalan söylemeyi sevmeyen adam kendini Efsun’un babasına neden kızının sevgilisi olarak tanıttı bilmiyorum ama çok derinlerde bir yerde kendini Efsun’un sevgilisi olarak tanımlamayı sevdiğine eminim. Ama Ferdi Bey’in onu “bu adam” olarak tanımlamasından hiç hoşlanmadığı şüpheye yer bırakmayan bir gerçekti. Emir’in adı ve soyadı konusunda çok büyük bir takıntısı var. Kim bilir belki de evlatlık olduğu için bu ismi hak ederek kazandığını düşündüğündendir bu. Bir detay var ki Efsun’un Emir’le olan hikayesini tesadüflere ve kadere bağlaması babasına hiç inandırıcı gelmedi. Adamın bıyık altından güldüğünü görebiliyordum. Efsun sürekli sırlar saklayan birine göre yalan söyleme konusunda çok kötü.
Sen Efsun’un gözü kapalıyken nasıl sakin ve huzurlu gördüğünü merak ediyorsun ben de böyle bir tespiti yapabilmek için Efsun’u uyurken tam olarak ne kadar izlediğini Emir. Hepimizin bu dünyada cevabını alamadığımız sorular vardır. Hele de babasına neden kendini sevgilisi olarak tanıttığını ve “beni delirtiyorsun” derken neyi kast ettiğini de çok merak ediyoruz. Zira bu delirme durumu bana sıradan bir delirmeden ziyade aşkından delirme durumu gibi gelmeye başladı.
“Küçükken hep annemle buraya oturur. Gökyüzünü izlerdik. Kayan yıldızlar nereye gidiyor diye sorduğumda her defasında başka bir ülkeyi söylerdi. Ben de sorardım orası neresi diye o da uzun uzun anlatırdı bana sıkılmadan. Birlikte oraya gideceğimizi hayal eder uyuya kalırdık burada sonra.
Peki en güzel yıldızın İstanbul’a kaydığını söyledi mi sana?
Sen nerede biliyorsun?
Anlattı bana. Atları, yıldızları. Ateş böceklerini seven o eşsiz kızını hep anlattı bana.”
Yorumumun başında yazarken Efsun ve Emir’in birlikte sadece bir geceyi değil; bir uykuyu paylaşmalarını da romantik bulduğumu söylemiştim ya Emir ve Efsun’un Antep macerasını diğer şehirlerdeki maceralarından daha çok sevmemin nedeni de Efsun’un çocukluğunun geçtiği bahçede kafasını Emir’in omuzuna koyarak yıldızları seyrettiği sahnede full circle durumunun yaşanmış olmasıydı. Efsun’un ameliyatta geçirdiği sinir krizini düşündüğü için pek uyuyamayan Emir bahçede Efsun’la karşılaşıp yanına oturduğu anda gözlerini birlikte sabaha açacaklarını biliyordum. Çünkü onlar klinik sınırları içinde birlikte geçirdikleri o geceyi konuşmaktan itinayla kaçınsalar da aralarında giderek büyümeye başlayan bağ birbirlerinden uzak durmalarına engel oluyordu. Kafalarının içindeki karmaşa ve sesler anca yan yana olduklarında susuyordu. Çünkü onlar huzuru da tamamlanmış hissini de ancak birbirlerinin yanındayken hissedebiliyorlardı. Birlikte doğru atmosferde uzun zamandır kalplerinde sakladıkları ve kimselere anlatmadıkları konuları konuşmalarını sevdim.
Kayan yıldız klişesiyle romantizm yapmak yerine onun Efsun’da tetiklediği bir anıdan konuşarak Pervin konusunu tüm açıklığıyla konuşmaya başlamalarına sevindim. Böylelikle kayan yıldız konuştukları konunun doğal bir şekilde parçası oluverdi. Efsun’un annesinden “Pervin” olarak değil de annem olarak bahsetmesi için yuvasına dönmesi gerekiyormuş. Yuvasına dönünce kalbindeki bütün mühürlü kilitler de açılmış oldu. Daha önce belki de sadece Binnur’la konuştuğu bir konuyu Emir’e açarak kalbini de ona açmış oldu. Efsun’un annesinin gidişinden sonra en çok yaralayan şey eskiden yakın oldukları gerçeğiyle paylaştıkları birbirinden güzel birçok anının olmasıydı. Annesi öncesinde de ilgisiz ve soğuk bir kadın olsaydı gidişi bu kadar canını yakmazdı. Ama eskiden o kadar yakın olduklarını hatırlayıp o mutlu anılarından koparılıp alınmak canının çok daha fazla yanmasına neden oldu. Pervin Hanım gerçekten de iyi bir anneymiş sonradan ne oldu da kızından koptu giderek daha çok merak ediyorum. Efsun eski anılardan söz ederken bile hala gülümsüyor.
Emir’in Efsun’u gördüğü ilk anda ondan etkilenmesinin nedeni belli oldu. Çünkü o da Efsun’un çocukluğunu dinleyerek büyümüş. Onu dinlerken kafasında kim bilir nasıl bir masal prensesi şekillendirmiştir, merak ediyorum. Bunun ikisinin arasındaki bağı kuvvetlendireceğine adım gibi eminim. Emir o bahçede çoğunun beceremediği bir şeyi başarmış oldu.
“Ben onun çocuğu değilim. Beni evlat edindiler. Üzülme, ben bunu bilerek büyüdüm. Diğer çocuklar doğuştan sevgiyle büyürken ben bunu kazanmam gereken hak etmem gereken bir şeymiş gibi büyüdüm.
Peki gerçek anne ve baban?
Tanımıyorum. Tanımak da istemiyorum. Bu konuyu kapatalım mı?
Bak şimdi bir yıldız daha kayacak. Bekle. (…) Dilek tut.”
Hayat müşterektir lafı var ya konu hayatı paylaşmak olduğunda dertleri paylaşmak da karşılıklı bir eylemdir. Bu süreçte Emir nasıl ki Efsun’u annesi hakkında konuşmaya ikna edip sırrını ona açmasına yardımcı oldu Efsun da Emir’in büyük sırrını anlatmasına yardımcı oldu. İnsanlara güvenmemeyi seçen Emir’i evlatlık olduğu sırrını onunla paylaşmaya ikna etmiş olması bile çok büyük bir gelişme. Emir’in tüm benliğiyle ona güvendiğinin de bir kanıtı. Kimsesiz çocuklar aileleri olmamasının suçunu kendilerinde ararlar. Ailelerinin onları bir eksiklikleri olduğu için terk ettiğini düşünürler. Evlatlık çocuklar ise gittikleri ailenin sevgisini kazanmak için çalışmaları gerektiklerini. Yeterince zeki, sevimli, itaatkâr ve mutlu görünürlerse ailelerin onları evlatlık aldıklarını ya da kendi çocukları gibi seveceklerini düşünürler. Onlar için tek ihtimal mükemmel olmaktır. Kaya’yı bilmem ama Serpil’in ona hiçbir zaman böyle hissettirdiğini düşünmüyorum. Gene de öz aileleri onları istemeyip terk etmişlerse evlat edinenlerin de terk edebileceklerine dair bir korku hissederler. Annesinin onu terk etmesinden ötürü kendini istenmeyen evlat gibi hisseden ve terk edilme korkusuyla yaşayan Efsun bunun ne demek olduğunu herkesten daha iyi anlayabilecek insandı. O yüzden Emir’in konuşmak istememesine saygı gösterdi.
Yıldızlara bakıp dilek tutmaya dönecek olursak da Emir’in hissettiği duyguları çok iyi anlayan Efsun başını onun omuz bölgesine koyarak ona destek olduğunu olabilecek en tatlı ve duygusal biçimde göstermiş oldu. Emir’in bakışı Efsun’un elini tutma konusundaki tereddüttü ve saçlarını Efsun’a fark ettirmeden koklaması hem ona âşık olduğunu hem de ona karşı tam anlamıyla kendi olmaktan onunla intimacy(yakınlık) kurmaktan birazcık korktuğunu gösteriyordu. Her insan kalbini birine açarken kendini ortaya koymaktan korkabilir. Zira duygusal anlamda çıplaklık insanı savunmasız kılabilir.
Âşık olduğun insanla bir uykuyu paylaşmaktan daha romantik olan bir şey varsa o da âşık olduğun insanla yıldızların altında bir uykuyu paylaşmaktır. İki insan arasında cinsellik yoluyla bile bundan daha fazla yakınlık kurmanın bir yolu yoktur. En azından benim gibi iflah olmaz bir romantik için durum bu diyebilirim. Bir de bu sefer gözlerini sabaha açtıklarında verdikleri tepkiler klinikte uyandıklarında verdikleri tepkilerden farklı olsaydı bu dizinin en romantik sahnesi olmaya adaydı benim için ama maalesef Efsun yine kargaşa çıkararak güzelim romantizmi bozdu. Tepkiler istediğim gibi olmadı ama bu defa aralarına yastık girmemesine sevdim. Emir’in elinin onun dizinde olması detayına ise bayıldım.
Teyzelerin elinde hamur işleriyle dedikodu yapıp Efsun’un nişanlısını tanımaya geldikleri sahne çok komikti. Zavallılar kurbanlık koyunlar gibi masanın bir ucuna oturtulmuşlar; Antep’in bütün kadınları da onları izlemeye geldim. Efsun’un yerinde olsam ben arkama bakmadan kaçardım. Efsun insanlara karşı daha sıcakkanlı ve sevecen. Ben onun kadar sabırlı bir insan değilim hele de özel hayatımın didik didik edilmesine gelemem. Sanırım bu mevzuda Emir’le çok daha fazla ortak noktamız var. Eğer söz konusu Efsun olmasaydı ne yapar eder o masaya oturmamanın bir yolunu bulurdu. Ama yanındaki Efsun olduğundan köylülerden kaçamadı. Bir de konuştukları lehçeyi anlamakta da zorluk çekince işler daha da karıştı. Köylülerin insafına kalsaydılar sözle başlar nişanla devam eder; akşama da kalmaz düğünü yaparlardı.
Efsun Pervin’le yaptığı iş birliğinin ve yalanın intikamını alacağını söylerken kast ettiğinin bu olduğunu hiç düşünmemiş biri olarak Emir’in haline katıla katıla güldüğümü itiraf etmeliyim. Emir zaten hiç alışkın olmadığı bir coğrafyada sudan çıkmış balığa dönmüştü. Bir de Efsun ona söylenen yalanların intikamını alırcasına attı da attı. Emir’in ne cerrahlığı kaldı ne de İstanbullu olduğu. İstanbul’un gözde estetik cerrahlarından biri olan Emir Demirkan Urfalı kebapçı oluverdi. Üstüne üstlük bir de kendini çiğköfte yoğururken buldu. Keşke tüm intikamlar Efsun’unki gibi renkli olsa. Efsun yalanları gerçekten Emir’den intikam almak için mi yoksa babasının İstanbul ve estetik cerrahı denilince parçaları birleştireceğini düşündüğü için mi söyledi bilmiyorum ama ilkinin eğlenceli ikinci nedenin ise endişe verici olduğunu söyleyebilirim. Bu zamana kadar bu diziden öğrendiğim bir şey varsa o da sırların uzun süre sır olarak kalmadıklarıdır. Bu da kalmayacak.
“Ben sana öcümü alırım demiş miydim dememiş miydim? Dedim değil mi?
Aslında sana söyleyecek çok şey biriktirdim içimde ama hem halim yok hem de dün gecenin hatırına susuyorum.
Ne oldu ki dün gece?
Dün gece ben hayatımda ilk defa.”
“Ne oldu ki dün gece?” sorusunu duyunca aklıma klinikte Kaya ve Pervin’le konuştuktan sonraki sohbetleri geldi ve iki sahne arasında kurulan paralelliğe ve bu defa soruyu karşısındaki kişiye soranın Efsun olmasına bayıldım. Paralellikle kontrasın bir araya gelişlerini izlemek yüzümü gülümsetti. Bu sahneyi tamamlayabilecek en güzel şey ideal bir evrende Emir’in cümlesini bitirebilmesi olurdu. Ben “dün gece hayatımda ilk kez…” cümlesini evlatlık olduğumu birine söyledim diye bitireceğini düşündüm ama bunun dışında da birçok ihtimal söz konusuydu. Ben hayatımda ilk kez kalbimi birisine açtım olabilirdi ya da hayatımda ilk kez dilek tuttum olabilirdi. Hatta hayatımda ilk kez mutlu olduğumu hissettim demesi bile muhtemeldi ama cümleyi bitiremeden yeniden aksiyonlara gömüldüm. Benim kaderim böyle yapacak bir şey yok.
Bölümün son sahnesine gelecek olursak da peşlerindeki silahlı adamlardan sonra Antep halkını ve Efsun’un babasının sorularını da atlattığını düşünen Efsun ve Emir en başında yapmaları gereken şeyi yapmaya yani Adana’daki manyağı polise ihbar etmeye ve hakkında suç duyurusunda bulunmaya giderken yeniden silahlı adamların markajına girivermiş oldular. Peşlerindeki adamları atlatıp karakola gidebilmek için hızlanırken de yol ayrımındaki zemini fark edemeyerek arabayla birlikte takla attılar. Emir’in canını tehlikede olduğu o anda bile Efsun’un güvenliğini sağlamaya çalışması çok anlamlıydı. Uzun süre takla atan arabadan başı yaralı olarak çıkan Efsun’un da doğrudan Emir’i arabadan çıkarmaya ve iyi olup olmadığına bakma girişimi de eşit derece de anlamlı bir hareketti. Bölüm de zaten bilinci kapalı ve yaralı bir şekilde arabadan çıkardığı Emir’i uyandırmaya çalıştığı ve onu anlından öptüğü noktada bitti ki bu sahnede Cemre’nin devleştiğini söylemeliyim. Serseme dönmüş haliyle Emir söz konusu olduğunda ikna edici bir endişe tablosu çiziverdi. “Emir” diyerek haykırdığında öyle gerçek oynadı ki bölümün son sahnesinde tüylerim ürperdi deyip yazımı bitiriyorum.
Haftaya Görüşmek Üzere… Hoşça Kalın…
Yazıdaki fotoğraflar için @XANMEX1 (kapak resmi), @hnkmiyy, @natbolat, @alnazcute, @MuzikveTV, @dizizeira1, @bluegeceler, @pelocunuz ‘e teşekkürler.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.