Senden Daha Güzel yayınlandığı Salı gününde güzel bir izleyici kitlesine ulaştı. Kendi gününde sosyal medya sıralamasında ilk sırada olan dizi Total kategorisinde de en çok izlenen dizi. Yeni bölüme bir kala, nerede kalmıştık bölüm yazısı konuk yazar Hande‘nin kaleminden. Keyifli okumalar…
Senden Daha Güzel’in 4. bölümü kendinden bir önceki bölümün kaldığı noktadan yani Efsun ve Emir’in birbirlerinin arkasından çevirdikleri işlerin ortaya çıkmasından sonra birbirlerinden hesap sormak için kliniğin ortasında buluşup kavgaya tutuşmalarıyla başladı. Ki ne yalan söyleyeyim bu halleriyle söylenen yalanların hesabını sormaya çalışan iki ortaktan ziyade içlerinde kopan fırtınayı susturmaya çalışan iki sevgili gibiydiler. Ortak velayetini aldıkları çocuğu nasıl yetiştirecekleri konusunda fikir birliği sağlayamayan ebeveynler arasındaki gerilimle Efsun ve Emir arasındaki -bu benzetmede çocuk yerine klinik var- gerilim birbirine benziyordu. Kliniğin ortasında kavga etmelerinin işleri kötü etkileyeceği fikriyle kavgayı başka bir yere taşıdıklarında onları seyreden Yaşar’ın ilişkileri hakkında yaptığı yoruma hak verdim. Kavga ediyor olmaları en azından birbirleriyle “iletişim” kurdukları anlamına geliyordu ve bu da mevzu kontrollerinden çıkmış olsa da kendilerini iletişime kapatmadıklarını gösteriyordu. Ne de olsa kavga da aşka dahildir
Bu noktada ufak bir parantez açıp #EfMir ilişkisi hakkındaki fikrimi beyan etmek istiyorum. Efsun ve Emir arasındaki çatışmanın farklı insanlar olmalarından kaynaklandığını düşünmüyorum. Aksine birbirlerine çok benzedikleri için o kadar çatışıyorlar. İkisi de ebeveynlerinin sevgisini ve saygısını kazanmak isteyen ancak bundan mahrum bırakılan yaralı 2 çocuk. İkisi de kalpten yaralı. İkisi de yaptığı işi çok seven ve bunu layığıyla yapmaya çalışırken hastalarına değer vermeyi de es geçmeyen çok iyi iki cerrah. Aralarındaki gerilim ilk görüşte fiziksel anlamda birbirlerinden çok hoşlanmış olmalarına “Pervin” dolayısıyla aralarına giren sırdan ve geçmiş yaralardan ötürü geri çekilmek zorunda kaldılar. Ve aralarındaki çekimin neden olduğu enerjide de mecburen yön değiştirmek ve kendine başka bir boşalım yolu bulmak zorunda kaldı. İlk bölümün sonunda gelen “öpüşmeyle” de azalmak yerine daha da yükselerek cinsel tansiyona dönüştü. Böylelikle Efsun ve Emir’in adına kavga dedikleri ama aslında aşık atışması olan ilişki doğdu…
Dizinin en sevdiğim özelliklerinden biri hikâye içerisinde hiçbir sırrın uzun süre sır olarak kalmaması ve gerçeklerin öğrenilmesi için başka insanların varlığına ihtiyaç duyulmamasıdır. Emir Efsun’un onun arkasından iş çevirerek bir hastasını Mete’nin almasına yardımcı olduğunu öğrenmek için Gülden’in entrikalarına ihtiyaç duymadı. Çünkü Emir gözünün önünde pek de başarılı bir şekilde gerçekleşmeyen oyunu çözebilecek zekaya sahipti. Parçaları birleştirip dönen oyunu kendi keşfetti. Bu sayede biz seyirciler de Efsun’un bu yaptığı ne zaman ayağına dolanacak diye acı acı beklemek zorunda kalmadık. Bugüne kadar ameliyatlarını hep onun yaptığı bir müşterisinin klinikteki bir başka doktor tarafından çalınmasına neden kızdığını anlamak zor olmadı. Özellikle de Efsun’un bu işteki payını öğrenince ihanete uğramış gibi hissetmesi çok normaldi. İnsan ortağına aklında hiç şüphe kalmadan sırtını dönebilecek kadar güvenebilmeli. Aksi taktirde orada ortaklıktan söz edilemez ama kendisi de Efsun’dan büyük bir sır saklarken böyle üste çıkmaya da çalışmamalıydı. Zira onun Efsun’dan sakladığı sır –Pervin- daha büyük ve Efsun için daha kişisel.
Yaşar gibi ben de kavga etmelerinin bir paylaşım şekli olduğuna inanıyorum ancak ondan farklı olarak bu paylaşım biçiminin bir gün aralarındaki gerginliğe dayanamayıp öpüşmeleriyle sonlanacağı günü dört gözle bekliyorum. Zira aralarındaki bu cinsel gerilimin onları götüreceği son noktanın eninde sonunda bir öpüşme olacağına inanıyorum…
Efsun’un sürprizlerle dolu tavrının yarattığı kaos Emir’in fazla mükemmeliyetçi ve düzenci yapısını zorluyor. Kaosla karşılaşan her düzen gibi eninde sonunda onun da direnci kırılacak ve bu olduğunda da aşk başlayacak. Ki şimdilik Efsun’la ilgili kızdığı her şey rahatının bozulmasından korkan bir adamın kendini “savunma mekanizması” o kadar.
Efsun’un hastane macerasına geçmeden önce içimde kalmasını istemediğim bir düşüncem var. Klinikteki herkesin Efsun’a karşı almış oldukları anlamsız cepheleşme ve otoritesini tanımama saygısızlıkları bir yana geçen hafta en azından kliniğin en sempatiği yaşam koçu Yaşar’ın onu biraz benimsemeye başladığını düşünmüştüm ama kendisi bu hafta “Emir haklı” kulübünün başkanlığına terfi etti. Gülden bile Efsun hakkında onun konuştuğu kadar konuşup Efsun’un otoritesine zarar vermedi. Ki suçu işleyen Mete olduğu halde mevzu nasıl Efsun’a patladı anlamış değilim. Emir meşgul olduğu için ameliyat olmak isteyen hastası Mete’ye gitti ki Emir bunu Mete’nin hastalarına hep yapıyor. Buna rağmen Mete’nin eylemini ben de Yaşar gibi ahlaken yanlış buldum. Bunu ona yardım etmek için değil; Emir’e üstün gelmek için yaptı. Ki Mete’nin bu kötü hareketi yüzünden Efsun da hak etmediği bir muameleye maruz kaldı.
Pervin’in sevdiği ve onu memnun edeceğini düşündüğü bir meslek için Gaziantep’i terk etmesini hatta kafaları pek uyuşmadığı için kocasından ayrılmasını da anlayabiliyorum ama bu hayalini gerçekleştirebilmek için Efsun’u geride bırakmasına gerek yoktu. Üstelik Efsun’la olan sınırlı sahnelerinde de ondan söz ederken gözünün içinde parlayan ışıktan da kızını çok sevdiği anlaşılıyor. Bu yüzden Efsun-Pervin ilişkisinin klasik bir terk etme vakası olduğunu hiç düşünmüyorum. Kesin arkasından başka bir hikâye çıkacak. Kızına anlattığında birbirlerinden ayrı geçen yılları bir çırpıda unutturacak olmasa da telafi edecek bir neden çıkacağını düşünüyorum. Ancak o vakte kadar Emir ve Kaya cephesinde Pervin’i Efsun’dan saklama konusunda çok “macera” yaşanacakmış gibi görünüyor ki üçüncü bölümün en komik sahnesi Emir’in Efsun’dan annesini gizlemeye çalıştığı sahnelerdi. Bakalım bu gözler daha neler görecek.
Efsun’un hastane olayının peşini bırakmasını beklemek kırmızı kar yağmasını beklemek kadar imkânsız bir durum. Çünkü Efsun olayların peşini bırakan değil; bir sonuca ulaşana kadar asla pes etmeyenlerden. İnatçı ve tuttuğunu koparan bir romantik komedi başrolü. Bu yüzden de hayatın önüne çıkardığı tüm zorluklara rağmen ayakta kalmayı da onların üzerinde durmayı da biliyor. Mete’nin ona söylediği isimle yetinmeyip kadını bulmaya hastaneye gittiğini gördüğümde –ondan bir sır saklanmasını sevmesem de– annesiyle karşılaşmamasına sevindim. Çünkü Efsun buna hazır değildi. Eğer hastanede karşısına çıkan kişi Pervin olsaydı yapacağı ilk iş eşyalarını toplayıp Antep’e dönmek olurdu. O saatten sonra gözü ne kliniği ne de çiftlik evini görürdü. Efsun’un İstanbul’a alışabilmek için hala zamana ihtiyacı var. Üstelik annesinin onu terk etmesine kızsam da kendi iyiliği için onu affedebilmesini çok istiyorum. Belki o zaman terk edilmiş o küçük kız olmaktan kurtulabilir; geçmişten gelen yaralarını sarıp bir bütün olmayı başarabilir.
Efsun’a dair en sevdiğin özelliklerden biri de ortamlara çok kolay uyum sağlayarak hemen hemen herkesle iletişim kurabilme yeteneği olduğumu söyleyebilirim. Kliniktekiler kasıntı tipler oldukları için onlarla anlaşabilmesi pek kolay olmayacak ama söz konusu normal insanlar olduğunda Modern Life Hastanesinde çalışan kadınla anında kurduğu iletişim cevaplara planlandığından çok daha hızlı ulaşmasını sağlayacakmış gibi görünüyor. Kadınla iletişim kuruşu ben de hayranlık uyandırdı. Ben tanıdığım ve hep çevremde olan insanları bile benim için ajancılık oynamaya onun kadar hızlı ikna edemem. Dürüst olayım kimseye bunu yaptıramam ama o anında kadınla pozitif bir iletişim kurdu. Bu becerisi sayesinde odada kalanın söylenen kişi olmadığını öğrendiğine göre Pervin’i öğrenmesi ne kadar sürer?
Mete’nin hırsından kaynaklanan skandalı işin içinde Efsun var diye mi yoksa kliniğinin adını koruyabilmek için mi bertaraf etti bilmiyorum ancak krizleri çözme konusundaki yeteneğini ve soğukkanlılığını görünce zekasına hayran oldum. Konu fikir üretmek olduğunda iyiyim ancak konu pratik zekâ olduğunda beyini duranlardan biri olduğumdan düşünme hızına bayıldım. Emir işinde öyle iyi ki babasından almayı umduğu o “aferini” sonuna kadar hak ediyor…
Bu dizinin en sevdiğim özelliklerinden birinin hiçbir şeyin uzun süre sır kalmaması olduğunu söylemiştim ya Emir’in müşterisini görmeye gittiğinde kadının ağzından Efsun’un Mete’yi önermediğini hatta Mete etiğe aykırı davranırken ona suç ortaklığı yapmadığını duymasına sevindim. Ki bölümün devamında Emir’in Efsun’a karşı takındığı tavrının yumuşamasında bu gerçeğin payı büyük. En azından Mete’nin yaptıklarından haberdar olduğunu ama bu olayların bir parçası olmadığını bilmek Efsun’a karşı zedelenen güveninin bir parça da olsa geri kazanmasına yardımcı oldu.
“Çekirge bir sıçrar; iki sıçrar, Emir Demirhan.
Üçüncü de?
Hikâyenin o kısmını ben yazıyorum. O zaman görürsün.
Sen gerçekten inanıyorsun beni bu klinikten attırabileceğine. Ve bu kliniğin patronu olmak istemiyorsun, öyle mi?
Benim derdim klinikle değil; benim derdim seninle.”
Efsun’a gelince yola çıkarken niyeti Mete’ye bir müşteri çalma konusunda yardım etmek değildi. Sadece ona kliniğe geldiği ilk gün ona savaş açan Emir’e karşı “kendini savunabilecek” bir şey bulma derdindeydi. Yoksa elinde gerçek bir kanıt bile olsa Emir’i o klinikten göndereceği yok. Emir’in işini özenle ve severek yaptığının farkında ancak küçük bir kız çocuğuyken yaşadığı o travma Efsun’da hak ettiği saygıyı söke söke alma alışkanlığı doğurmuş. O da haliyle en iyi savunma saldırıdır” desturundan hareketle bir kadın olarak o klinikteki konumunu sağlamlaştırmaya çalışıyor.
Pervin Efsun’u klinikteki yerini doldurması için gönderdiği halde klinikteki doktorlardan hak ettiği saygıyı göremiyor. Sonradan gelmiş olsun ya da olmasın Efsun onların patronu ama diğer doktorlar öyle davranmıyorlar. Çünkü ortağı Emir ona ortağı gibi davranmıyor hatta tam tersine otoritesini sarsmak için elinden geleni yapıyor. Bunu da o kliniğin tek patronu ve tek hak sahibi olduğunu ima ederek gerçekleştiriyor. Efsun’u kendine denk görmüyor. Her seferinde konuyu köyden gelmiş olmasına getirerek klinikte bir yeri olmadığını ve buraya ait olmadığını dile getiriyor. Haliyle doğal olarak Efsun da onun karşısında otoritesini ispatlamak zorunda kalıyor. Bu yüzden de Emir’in kliniğin dışında yapmış olduğu ameliyata bu denli takmış durumda. Ki arkasından çevirdiği işin peşini bırakmayacağını söyleyerek ona göz dağı vermeye kalktığında bile onu kendi kliniğinden asla attıramayacağını söyleyerek Efsun’u küçümsüyor ki meselenin hala o kliniğe sahip olmak istemesi olduğunu sanıyor. Halbuki işin ucunda çiftlik olmasa klinik Efsun’un umurunda bile olmaz. Efsun için patron olmak ya da adını duyurmuş ödüllü bir klinikte çalışmak önemli şeyler değil.
Efsun’un niyeti sahiden de onu klinikten attırmak olsaydı Mete’nin tiroid fırtınası yaşayan hastası için Emir’i şikâyet etmesini fırsat bilir; güle oynaya kurulu toplardı. Ama o ısrarla Emir’in bu mevzuda hiçbir suçu olmadığını savundu. Bununla da yetinmeyip bütün suçu kendi üstüne almaya çalıştı. Aynı cephede yer aldıklarını sanarak haddini aşan Mete’ye kurulu toplama konusunda ağzının payını öyle güzel verdi ki Mete onun yanındayken bir daha asla kurulu aklından geçiremez. Efsun ona otoritesini tanımasalar da patronu olduğunu öyle iyi hatırlattı ki ne yalan söyleyeyim ben bile Efsun’dan korktum. İlk bölümde kahvehanenin ortasına dalarak hesap soran ve oradaki erkeklerin hepsini korkutan Efsun’un dönüşünden büyük bir memnuniyet duydum. Bunun gibi ufak tefek sahneler sayesinde Efsun’un yamana atılmayacak ve de korkulması gereken bir kadın olduğunun bize gösterilmesini seviyorum. Onda yetişkin bir erkeğin dizlerini titretebilecek türden bir otorite var ve bunu kullanmalı da. Zira o, klinikteki doktorlara yumuşak yüzünü göstermeye devam ettikçe onu patronları olarak kabullenmeleri pek mümkün olmayacakmış gibi görünüyor
“Sen bana kur mu yapıyorsun?
Sen buna kur diyorsan hiçbir şey bilmiyorsun.”
Efsun ve Emir düellosunun bir başka cephesini kapatan bu cümlelerden bahsetmeden bir sonraki sahneye geçmek istemedim. Çünkü #Teşkilat ve #BahtOyunu yorumlarımda da en sevdiğim sahneler genellikle önceki bölümlerdeki anlara ya da diyaloglara gönderme yapan paralel sahneler olmuştur. Emir’in dudaklarından dökülen “Sen bana kur mu yapıyorsun?” cümlesini ilk defa 1. bölümde ödül töreninde yaşanan öpüşme olayından önceki konuşmalarında duymuştuk. Ancak o zaman bunları söyleyen Emir’in kadınlarla olan ilişkisini ve kişiliğini çözmeye çalışan Efsun’du. O yüzden bu diyaloğun sadece bir paralel sahne olmayıp bu defa rolleri değişerek bir kontrast oluşturması hoşuma giden bir detay oldu. Senaristler tarafından bu kadar kısa zamanda değişen rollerin böyle bir paralel sahneyle ifade edilmesi dikkatli seyirciler için izleme keyfini arttıran etkenlerden biri bence. Ancak değişen rollere rağmen sonucun değişmediğini ve yanakları kızaran tarafın tekrar Efsun olduğunu görmek de ayrı bir keyifti. Ben bu durumu Emir’in ikili ilişkiler hele de karşı cins konusunda daha tecrübeli Efsun’un ise aksine daha duygusal biri olmasına bağladım.
Aslında Emir’in ona Armağan diye seslenmesi üzerine konuşmayacaktım ama daha sonrasında Efsun’u telefonuna da o isimle kaydettiğini görünce bu konudaki teorimi paylaşma gerekliliği duydum. Emir’in bu hitap biçimini neden kullandığıyla ilgili 2 teorim var. İlki şimdilik farkında olmasa da bilinçaltının Efsun’u gerçekten de bir armağan olarak gördüğüyle ilgili. Bulduğu her fırsatta Efsun’u köyüne göndermeye çalışan Emir ona baş belasıymış gibi davranıyor. Ama söz konusu bilinçaltı olduğunda kalbi bambaşka bir hikâye anlatmaya çalışıyor. Onu görmek istemediğini dile her getirişinde farkında olmadan daha fazla Efsun’a çekiliyor. Zamanında kalbini hangi kadın kırmışsa artık o kalbe girme ihtimali olan her kadını zihni dışarıda tutmaya çalışıyor ama Efsun tüm savunma mekanizmalarından içeriye sızmanın bir yolunu bularak kalbine yerleşiyor. Ancak Emir bunu itiraf etmek adına fazla gururlu olduğundan onun yapmamak için direndiği şeyi bilinçaltı ondan habersiz yapıyor. Emir farkında değil ama bu “Armağan” ısrarı Efsun hakkındaki gerçek düşüncesi. İkinci teorim ise Efsun’a adıyla hitap etmek istemediği için bunu yaptığıyla ilgiliydi…
Efsun tıpkı adı gibi karşısındaki insanları da onu yakinen tanıyanları da büyüleyen bir kadın. Öyle ki adını söylerken bunu düşünmemek elde değil. Aynı durum Emir için de geçerli. Önceden fark etmediyseniz bu andan sonra dikkat etmenizi öneririm. Böylece siz de benim gibi deli gibi kavga ettiklerinde bile sıra onun adını söylemeye geldiğinde Emir’in sesinin istemsizce yumuşadığını fark edeceksiniz. Tam da bu yüzden en kızgın olduğu anlarda Emir’in ona adıyla hitap etmekten kaçındığını fark ettim. Bunu bilinçli olarak mı yoksa istemsizce mi yapıyor bilemiyorum ama bu aralar en sevdiği sözcüğün Efsun olduğu kesin. Çünkü her fırsatta onu göndermek istediğini söylediği halde ne Pervin’in sırrını ona ne de onun sırrını yani kim olduğunu diğerlerine söylüyor. Bir yanı Efsun’u korumaya çalışıyor.
Efsun onu kurulun karşısına çıkarmayacağı konusunda sözler verse de bir yabancı olarak hayatının ortasına giren Efsun’a güvenmemesini anlayabiliyorum. Güven verilebilen değil; zamanla kazanılabilen bir şey. Bu yüzden zaman geçtikçe o noktaya geleceklerine eminim. Ama şu an için onu tanımadığından yüzüne karşı sana güvenmiyorum demesinin Efsun gibi biri için neden kırıcı olduğunu anlayamayabilir. Zira Efsun’un Antep’te yaşadığı köy hayatının temelinde de köylülerle kurmuş olduğu karşılıklı güven ilişkisi var. O yüzden Efsun da güvenin kazanılması gereken bir şey olduğunu anlamayabilir. Gelelim bu sahneden bahsetmemin altında yatan nedene. #EfMir ikilisi birbirlerinin gözlerinin içine bakarak birbirlerine güvenmediklerini ve birinin ötekini mutlaka göndereceğini konuşmuş olsalar da benim sahneden aldım elektrik çok başkaydı. Aralarındaki karşılıklı tahammülsüzlük olarak görünen şeyin yüzeyini kazıdığınızda altından çıkan şeyin cinsel gerilimin neden olduğu tansiyon yükselmesi olduğunu anlamak zor değil.
Yeri ve vakti geldiğine göre bu noktada bir parantez açıp Cem ve Burcu’dan söz etmek istiyorum. Bu kadronun en genç ve tecrübesiz üyelerinin bir çift olarak anılmaları konusunda söylemek istediğim şeylerin başında iyi ki arabayı kaldırıma vurmuşlar demek geliyor. Biliyorum böyle söyleyince biraz garip görünüyorum ama Cem ve Emir kardeş oldukları halde bunun dışında birlikte bir sahneleri bile olmadı. Sadece aralarının iyi olmadığını biliyoruz. Ki bunda Emir’in itiraf etmek istemese de babasına benzemesinin büyük bir etkisi var. Emir kendini babasına kabul ettirmek ve estetik cerrah olarak adını duyurmak adına mükemmeli hedefleyen hırslı birine dönüşmüş. İşinde mükemmellik anlayışının kamçılayıcı bir yardımcı olduğunu göz ardı etmiyorum ama bu durum gündelik hayatına da insanlardan mükemmeli beklemesi olarak yansıyor ki bu o insanlar için karşılaması imkânsız bir beklenti. Bu da yetmezmiş gibi bir de o adamın kardeşi olduğunuzu ve babanızın da beklentileri yüksek bir adam olduğunu düşünün. Düşününce Cem’in hem onların gölgesinde kalmaktan sıkıldığını hem de kendini çok yetersiz hissettiğini anlamak zor olmuyor.
Cem’in arabasının halini görünce sorumsuz davrandığı için ona kızması ama bir yandan da ona bir şey olabileceği ihtimalini düşünüp korkması tam abilere yaraşır bir hareketti. Ama Emir ve Cem etkileşimi bunun ötesine gidemedi. Sarp’ın mekanına geldikten sonra Emir’in masadan ayrılması senaryo bazında çok da iyi bir hamle değildi aslında. Kendi genç versiyonlarına rehberlik eden Emir ve Efsun’un vasileriymiş gibi gençleri kaza alanından alıp tüm klinik çalışanlarının gözünün önünde birlikte bir masaya oturtmaları fikri hoşuma gitmişti ancak devamı gelmedi. Ki Cem-Emir anının ne kadar yetersiz olduğunu düşündüysem bu gibi durumlarda onu aramasını söyleyen Efsun’un Cem’e ablalık yaptığı sahnenin derinliğini de o kadar sevdim. Efsun bir insanın daha kalbini fethetmiş oldu. Efsun’un hele de yaptıkları o son kavgadan sonra söz konusu ailesi olduğu için Emir’in yardımına koşması bence çok anlamlıydı.
Burcu ayaklarının yere basmasını ve sorumluluklarının bilincinde bir yetişkin gibi davranmasını sağlamak için çok doğru bir seçim. Cem’in bu aşkla dünyanın şimdi gördüğü dünyadan çok daha büyük ve karmaşık olduğunu zaman geçtikçe anlayacaktır. Bu açıdan ele alındığında Burcu ve Cem ilişkisi için özellikle de gençleri kendi özerk dizilerini çeken ana hikâyeden kopuk adalar gibi yansıtmaktan vazgeçtikleri için senaristlere teşekkür ediyorum ancak onları ele alış şekillerini özellikle de Burcu’ya yazdıkları replikleri pek beğenmediğimi söylemek istiyorum. Eve tek maaşın girdiği bir dönemde biri üniversitede biri de lisede iki evlat okutmuş bir babanın kızı olarak yaptığı fakir edebiyatını biraz fazla ve dramatik buluyorum. Hiç burs almadan dört sene boyunca bir devlet üniversitesinde okumuş bir insan olarak hayatımın ne o döneminde ne de bir başka döneminde birilerinden borç aldım. Böyle bir istekle de kimsenin kapısını çalmadım. Borç isteyememenin zenginlikle bir ilişkisi olduğunu zannetmiyorum. Bunun o insanın kişiliğiyle ve arkadaş çevresiyle olan samimiyetiyle bir ilişkisi var. O yüzden de yaratılan bu olayı fazlasıyla önyargılı buldum. Ki bu ikili arasındaki ilişki zengin-fakir dinamiğinden ilerlemeye devam ederse zamanla herkesi de irrite edecektir.
Sosyal iletişimin nasıl olması gerektiğinden bihaber olan Şirin’in dobralığını eğlenceli bulsam da onun çoğu zaman kaba bir insan olduğunu da göz ardı edemem. Üstelik empatiden yoksun olduğu için yaptığının kabalık olduğunun farkında bile değil. İmalardan ve iğnelemeden anlamaması, empati yoksunluğu ve insani konularda fazlasıyla düz bir mantık yürütüyor olması bana bir çeşit otizmi olduğunu en azından Asperger Sendromundan mustarip olduğunu düşündürdü. İleride senarist bu konuda bir açılım yapar mı bilmiyorum ama bu gidişatın sonunun sosyopatiye doğru eğilim göstermesinden korkuyorum. Ama oyuncuyu Şirin performansından ötürü tebrik etmek istiyorum. Renklerin olmadığını düşünen bir zihniyetle diziye renk katıyor. Söylediği en güzel şey de #EfMir mantık evliliğiydi. Ki kendisi çok haklı. Kliniğin ortakları olarak #EfMir’in evlenmesi bence de makul bir neden ama mantık değil; aşk evliliği olur.
Efsun gibi kalp kırmak istemeyen insanların yumuşak başlılığını ve iyi niyetini saflık olarak algılayan insanların kötü niyetlerine karşı savunulmaları gerektiğini düşünen biri olarak iyi ki Efsun’un hayatında Binnur gibi daima arkasını kollayan, onun için savaşa giren ve gerektiğinde onun için başkalarına tırnak çıkartabilen bir dostu olduğu için çok şanslı bence. Binnur onun kimseye göstermediği o kırılgan kalbinin tek koruyucusu. Binnur gibi bir dostunun olması Efsun’un yüzünü güldüren tek varlığı. O yüzden de zamanı geldiğinde değerini bilebilecek biriyle olmasını istiyorum ki senaristlerin onu Mete’yle yapabileceği gerçeği tüm çıplaklığıyla karşımda duruyor ama ben bunun olmasını pek istemiyorum. Hayattaki yerini kendini Emir’le mukayese ederek bulan takıntılı birinin Binnur’un özgüvenini taşımayı da başaramaz gibime geliyor. Keşke Yaşar evli olmasaydı; onun işindeki yeteneğiyle Binnur’un doğal karizmasının birleşiminden bomba gibi bir ikili çıkabilirdi. Kim bilir belki de Yaşar’ı karısı yakın zamanda terk eder de benim arzu ettiğim ikili olabilir ama şimdilik boştaki tek kişi Mete diye onunla olması bana pek sağlıklı bir ilişki olur gibi gelmiyor.
Yeri gelmişken Aslı ve Sarp konusundan da bahsetmek istiyorum. Efsun’un tek arkadaşının Binnur olmaması çeşit ve hikâye açısından iyi olmuş. Aslı’nın hikâyeye katkısının olumlu olacağını düşünüyorum. En azından Sarp adına. Önceki haftaki bölümdeki partide yaşadıkları garip tanışma ve tanışır tanışmaz bir sırra ortak olmaları beni sevgili olmaları konusunda ümitlendirmişti. Onlarınki tam da bir romantik komedi tanışmasaydı ama Aslı’nın bu hafta ona Efsun konusunda taktik vermesi beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Kim bilir belki de onlar önce dost sonra sevgili olan çiftlerden olurlar ama şimdiden Emir’in tek arkadaşının da onunla aynı kadından hoşlanmasının klişe olduğunu söyleyebilirim. Madem Sarp Binnur’un yeğenine her başı sıkıştığında yardım edecek kadar anlayışlı ve tatlı bir insan o halde hep böyle biri olarak kalsın. İki arkadaşın arası bir kız için bozulmasın. Ki reklamlardaki Ali Bıçakçı karakteri ilerleyişin de o yönde olacağını gösteriyor gibime geliyor. Umarım Sarp ve Aslı arasında umduğum gibi bir şey olur.
Kliniğin bir görünüp bir kaybolan doktoru Taner’den konuşmak istiyorum sanırım klinikte en aklı başında, sakin ve normal doktor o diyebilirim. Efsun’a karşı bir önyargıda bulunmayan tek doktor olarak Efsun’a olan yaklaşımını çok beğendim. Efsun eğer klinikten bir doktorla dost olacaksa o kişinin Taner olmaması için hiçbir neden yok. Ki Yaşar’a kıyasla daha iyi arabuluculuk yaptığı da kesin. Rom-com dizilerinde bir erkekle kadının sadece arkadaş olduklarını neden göremiyoruz bilmiyorum ancak bu tarz bir ilişkiye başlamak için asla geç olmadığını biliyorum. Ayaküstü bir konuşmayla Efsun’un Emir’i kurula çıkaracağı haberinin asılsız olduğunu anladı. Üstelik bunu yapma nedeninin de ona hiç güvenmeyen Emir’e iyi bir ortak olmak istemesi olduğunu da anladı. Efsun ilk defa klinikteki bir doktora yerimde olsan ne yapardın diyerek gerçek anlamda akıl danıştı. Arkadaş olmaları için daha ne olması gerekiyor?
Efsun’la öpüştüğü günden beri evine hiç kadın davet etmemesinin #EfMir aşkının başlangıcı için olumlu bir gelişme olduğunu düşünürken Efsun’a olan sinirinden ve ona duyduğu ilgiyi tamamen yok etmek istemesinden ötürü evine bir kadınla dönmesi beni üzdü. Bir kadına fark etmeden âşık olmaya başlayan erkeklerin aynı anda başka kadınlara da fiziksel olarak ilgi duymaya devam edebilmelerini oldum olası kendi içinde çelişkili bulmuşumdur. Ancak Emir’in kadınların kalbine girmesine izin vermeyen savunma mekanizmasının Efsun’u kalbi için çok büyük bir tehdit olarak algılamasını mantıklı buldum. Emir’in o kadını eve getirmesi Efsun’dan uzak durabilmek için kendi kendine kurduğu ama bilinçli bir şekilde farkında olmadığı savaş taktiği. O kadınla beraber olursa her şeyin Efsun’dan önceki haline döneceğine ve güvenemediği bir kadına kalbini kaptırma ihtimalinden kurtulmasına yardımcı olacağına inanıyordu.
Hastalıkların tedavisinde kullanılan aşının içinde hastalığa neden olan virüsü taşıması gibi ona âşık olma ihtimalini cinsellikle silip atmaya çalıştı. Erkeğe özgü bir mantığa bürüme yöntemi ki Efsun’un dairesinde çıkardığı gürültüler sağ olsun hiçbir işe yaramadı. Efsun’un yanında bir erkek olması ihtimalinin yarattığı kıskançlık ve aklının Efsun’da olduğu gerçeği Efsun zaafından kurtulma isteğine ve libidosuna ağır bastı. Kadını bırakıp onun yanına koşmasının ne kadarı çıkan gürültüden ne kadarı da adamın kimliğini merak etmesindendi bilmiyorum ama içeriye girip yerde oturan Efsun’a öyle bir ne oldu deyişi vardı ki Emir kendini boşuna kurtarmaya çalışıyor çoktan âşık olmuş dedim.
Efsun’un Beşiktaş aşkına gelince orada bir duracaksınız. Beşiktaşlı olup da takımına âşık olmayan var mı ki sorusu daha mantıklı bence. İki dakikalık fragmana ve sadece ilk bölüme bakarak klişe buldukları Efsun’un aslında klişeler mevzu bahis olduğunda şahsına münhasır bir kadın karakter olduğunu söylemekten büyük gurur duyuyorum. Her yaz dizisinde hayatındaki erkeğin takım tutmasına ve maç izlemesine karşı çıkan kadın karakterler görmekten çok sıkılmıştım. Asıl klişe kadınların futbola bu kadar karşı olmaları bence. Başka bir dizide olsa takımına fanatik derece de âşık olan Emir olurdu ya da erkek karakter -hiç inandırıcı değil-mutlaka takım tutmuyor olurdu. Sonunda benim gibi doğma büyüme Beşiktaşlı kadın taraftarları da temsil eden bir karakter yazıldı. Futbolu kültürsüz ilkel insanların oyunu olmaktan çıkaran senariste teşekkür ediyorum. Toplum için bir norm haline gelmiş cinsiyetçi kalıpların dışına çıkan senaristlere duyduğum saygı hiç değişmeyecek. Çarşı grubu gibi rekorlar kırdığınız gün yorum da yaparsınız.
Emir gibi kocaman bir adamı eğip bükerek totem yapmaya zorlayan Efsun’u ekranımın başında seyrederken benim gözlerimin içi de Emirinkiler gibi parladı. Beşiktaş aşkıyla kendinden geçen Efsun’un gözünün maçtan başka hiçbir şey görmemesini ve duyduğu heyecanı iliklerimde hissettim. Özellikle de sabaha kadar konuşmalarıyla sonuçlanan romantik geceyi başlatanın o tarz dizilerde görmeye pek de alışkın olmadığımız bir neden olması benim daha fazla hoşuma gitti. Tamam Beşiktaş deyince de bir siyah-beyaz aşkı söz konusu ancak fanatiklikten gerçek aşka geçişin bu şekilde yapılması devrimci bir yaklaşım oldu. Evinde onu bekleyen güzel kadının varlığını unutan Emir’in Efsun’a fanatikliği üzerinden hayran oluşunu izlediğim sahneleri başka hiçbir romantik ama klişe sahneye değişmem. Karşı cinsten birinin sana âşık olduğunu anlamanın en iyi yolu normalde hayran olunmayacak bir özelliğine hayran olup olmadığına bakmaktır. Ki Emir’in Efsun’a âşık olduğunu ispatlayan da maç izlerken yerinde duramayan o gürültücü ve kavgacı hallerini ağzı kulaklarında hayran hayran seyretmesi ve toteminde ona eşlik etmeye karar vermesi oldu.
“Ne oldu öyle be?
Üzerime atladın.
Tutamadın mı? Koca adam dik duramadın mı?
Gafil avladın beni.”
Gücüm dahilinde olsaydı Beşiktaş gol atınca istemsizce Emir’in boynuna atlayarak birlikte düşmelerine neden olan Efsun’un yarattığı o muhteşem anda kalmak isterdim. Futbol gibi romantizmle hiç alakası olmayan bir sporun böyle romantik bir ana sebebiyet verdiğini görmek benim için inanılmazdı. Efsun’un boynuna sarılma aşamasını geçtikten sonra aslında Emir’in üstünde olduğunu anladığı ve göz göze geldikleri o anda kısa bir anlığına da olsa her ikisinin de eridiğine gözlerimle gördüm. Şimdiden birbirlerinin gözlerinin içinde kaybolmaya hazırdılar. Efsun’un verdiği “ne oldu öyle be?” deyişi birlikte maç izlerken bu noktaya nasıl geldiklerine bir anlam verememesinin tepkisiydi. Emir’in kollarıyla sımsıkı sardığı Efsun’un gözlerinin içine bakarak konuşurken sesinde meydana gelen yumuşama ve ona “üzerime atladın” derken ki nefes nefese kalmış hali aslında Efsun’u bütün kadınlardan farklı bir yere koyduğunun da kanıtıydı. Efsun’a karşı hissettiği zaafın bir zaaf olmanın ötesinde bir tutkuya ve arzulama durumuna dönüşmesi onun kim olduğunu düşününce şaşırtıcı değildi ancak söz konusu kadınlar olduğunda kendinden çok emin olan ve daima ilk hamleyi yapan Emir’in bu defa ne yapacağını bilemez bir şekilde kalması ve onun gözlerinde kaybolacak kadar utangaç birine dönüşmesi bir ilkti. Birkaç saniye içinde Efsun tarafından büyülendiğini söylemek mümkündü.
Emir ona “gafil avladın beni” dediğinde aslında sarılmayı değil; Efsun’un hiç beklemediği bir şekilde hayatına girip onu altüst etmesini kast ediyordu ama bunun farkında değildi. Kendini toparlamaya çalışması, yüzünün aldığı şekil ve kafasını toparlamaya çalışır gibi sallaması da Efsun’un onun yüreğini “gafil avladığının” en büyük göstergesiydi.
Benim gibi detaylara dikkat eden başkaları da var mı bilmiyorum ama bu sahnenin peşinden gelen aynı bardaktan su içme sahnesine iki nedenden ötürü bayıldım. İlki Efsun’un tam da Emir’in üstünden kalktığı anda su içme ihtiyacı duyması ikincisi de aynı bardak içmenin ikili ilişkiler düşünüldüğünde geldiği anlamı. Emir’in boynuna sarılıp üstüne düştükten sonra göz göze geldiklerinde yandıklarını söylemiştim ya bu konuda haklıymışım. Emir’in kollarında olup ona bir nefes uzaklıkta olmak Efsun’da nasıl bir etki yaratmışsa kız kendini hemen su içmek zorunda hissetti. Emir’in kadınlar üzerindeki etkisi malum. Efsun da bu konuda bir bağışıklık kazanmış değil. Okyanus kadar mavi o gözlere bakarken Emir yüzünden kendini çöle düşmüş gibi hissetti. Gelelim ikinci mevzuya Emir’in de aynı bardaktan içerek onun gibi hissettiğini kanıtlamasına. Aynı boğaz kuruluğunu yaşaması iyiydi. Aynı bardaktan içmek genelde sevgili ya da evli olan insanların ortak mahremiyetine dair bir alışkanlıktır. O yüzden onu #EfMir çiftinde görmek harikaydı.
“Korktu herhalde benden biraz. Uzaklaştı sonra, görmedim bir daha.
İşte bu olay genel olarak erkeklerle ilişkini özetliyor.
Bana ne? Ben ne yapayım? Erkekler de korkmasın.”
Efsun’un önceden hayatına giren erkekler konusunda bilgim olmadığı için konuşamam ancak bildiğim ve gördüğüm kadarıyla annesi onu ve babasını terk ettikten sonra Efsun’un daha erkeksi bir rol üstlendiğini söyleyebilirim. Böyle davranmasının iki önemli nedeni var. İlki annesinden ayrı büyüdüğü için ondan öğrenmesi gerekenleri öğrenmemiş olması ikincisi de “aşkın” babasına yaptıklarından sonra bundan olabildiğince kaçınmak istemesi. Annesi olmadan büyüyen kızlar için hayat yeterince zorken bir de ondan öğrenmesi gerekenlerden mahrum kalması sosyal nizamın dışında bir kişilik kazanmasına neden oldu. Örnek alabileceği tek ebeveyn babasıydı ama o da karısının gidişinden sonra çareyi alkolde bulmuştu. O yüzden Efsun da kendine Binnur’un abilerini örnek aldı. Üstelik büyüdüğü yer de küçük yer. Köyde annesi tarafından terk edilen kızların da anneleri gibi olacakları sanılır ki Efsun kendini sadece babasına değil; aynı zamanda tüm köye kanıtlamak zorunda kaldı. 2. nedene gelecek olursak da aşkın babasına yaptıklarını ve bir gün bitebileceğini görerek büyüyen Efsun erkekleri kaçırmanın yolunu onlar gibi olmakta buldu…
Aşk keşke masallarda anlatıldığı gibi olsa ancak kalbinin başka bir insanın merhametine bırakıp onu kırmayacağını ummak bu dünyadaki her şeyden çok daha korkutucu. Bu yüzden başta Emir olmak üzere Efsun’un da âşık olmak deyince bu kadar korkup hislerini inkâr etmeye çalışmasını insani buluyorum ama canını yakan her şeyin güzel de olabilme ihtimali yüzünden Efsun “aşk” konusunda daha açık fikirli. “Erkekler de korkmasın” diyerek Emir’e mesajı da vermiş oldu. Emir’in bu mesajı alıp almayacağı alacaksa da tam olarak ne zaman alacağı onun gelişimine bağlı.
Sinan Engin ekranda bizzat bana teşekkür etmiş olsaydı ben de Efsun gibi heyecanlanırdım ama onun heyecanının asıl nedeninin bütün Beşiktaş oyuncularının imzasını taşıyan bir forma olması çok anlamlıydı. Onun da benim gibi maddi değil; manevi değeri olan küçük şeylerle mutlu olabildiğini görmek karakterle aramda çok daha özel bir bağ oluşmasına önayak oldu. Babamla hiç kahvehaneye gidip maç izlemedim ama babamın dışarıya çağrılması gerekli olduğunda içeriye girip babamın oturduğu masaya hep ben giderdim. Öyle bir mahallede büyüdüm ki kahvehaneler ve maç kültürü mahallenin sosyal yaşamının da bir parçasıydı. Üstelik Efsun’la bir diğer ortak noktamızın da erkek çocuğu gibi büyümek olduğunu çocukluk anılarını dinlerken öğrenince bir kez daha Efsun’u yorumlayan kişinin ben olduğuma sevindim. Pantolona öyle alışmıştım ki yengem bile acaba pantolonla doğmuş olabilir misin derdi. Erkek çocuklarıyla oynamayı kız çocuklarıyla oynamaktan daha çok severdim. Çünkü karşı cinsle çok daha iyi anlaşırdım.
“Gerçekten inanılmazsınız, Armağan Hanım” dediği sahnede Emir’in bizim kıza öyle bir bakışı vardı ki abayı yaktığı her halinden belli oluyordu. Ki Efsun’a sürekli armağan demesi hakkında ne düşündüğümü daha önce de söyledim. Etrafındaki kadınların memnuniyetsizliğine ve maddi şeylere olan bağımlılıklarına alışmış biri olarak Efsun’un farklı olması onu normalde olması gerekenden çok daha fazla etkiliyor. Efsun şahsına münhasır kişiliğiyle onu büyülüyor. Onun yanındayken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyor zira ona bakarken zamanı unutuyor. Dahası da diğer kadınların aksine Efsun’u tüm geceyi karşılıklı konuşarak geçirecek kadar ilginç buluyor. Efsun onun için fethedilmesi gereken biri değil; aksine her gün biraz daha fazla keşfedilmesi gereken mucizelerle dolu, nefes kesici muhteşem bir kadın.
Bütün geceyi konuşarak ve şakalaşarak geçirdikleri sahnelere bayıldım öyle ki bir tercih yapmam gerekseydi kurul toplantısı ve sonrasında Emir’in Efsun’dan saklanmalarını izlemek yerine müziğin olmadığı ve neler konuştuklarını duyabildiğimiz sahneler izlemeyi tercih ederdim. Emir’in boğuluyor numarası yaptığı sahnede şakacı kişiliğini görüp de Emir’i sevmemek mümkün değildi ama kızı korkutması hiç hoş olmadı. En azından birbirleriyle kavga etmeden konuşarak ve birbirlerini daha iyi tanımaya çalışarak geçirdikleri çok özel bir gece oldu. Efsun’un onunla hikayelerini paylaşırken yerde birlikte oturmalarını, Efsun’un elinin iradesi dışında Emir’in bedeniyle buluşmaya çalışmasını ve koltuktaki neşeli anlarını sevdim ama en çok da alkolden bağımsız çayla geçen masum bir gece olmasını sevdim. Sanki eğitimli herkes alkol kullanıyormuş gibi yazılması hiç hoş değil. Efsun’un akademik geçmişini de öğrendikten sonra Emir gibi zeki bir adamın onun sadece Antepli bir dermatolog olduğuna inanacağını sanmıyorum. Efsun’un Amerika’da çalışmış iyi bir estetik cerrah olduğunu ileride klinikte biri öğrenecekse o kişi hiç şüphesiz Emir olacak.
Efsun’un annesi tarafından terk edildiğinde hayatının ne kadar zorlaştığını anlatmasının üzerine Emir’in de aslında Kaya’nın olmadığı gerçeği eklenince bir kez daha birbirlerine ne kadar benzediklerini görmüş oldum. Belki hikayeler ve yaralayanlar ayrı ama kanayan yerleri aynı. İkisi de ihtiyaçları olan sevgiyi yeteri kadar alamadıkları için kızgınlar ama bir yandan da farkında olmadan hala o sevgiye sahip olabilmeyi arzuluyorlar. Tam da bu yüzden birbirlerinden hoşlanıyorlar. Çünkü iki tarafta yaralarını gizlemeye çalışsalar da birbirlerinin gözünün içine baktıklarında gerçeğin ne olduğunu ve birbirlerinin yaralı olduğunu anlayabiliyorlar. İkiz ruhlara sahip hırslı ve inatçı iki insanlar diyebiliriz. Karşındaki insanın iyi ya da kötü bir insan olması değil; senin için doğru insan olması gerekir. Karşındaki insanın senin için doğru insan olduğunu da onunla konuşurken zorlanmamandan ve zamanın su gibi akmasından anlarsın. Ki Emir ve Efsun için de öyle oldu ne olduğunu bile anlamadan gün doğumuyla bütün gece konuştuklarını anladılar. Umarım ilerleyen bölümlerde o sahnede neler konuştuklarından bir kesit görürüz zira içeriğini çok merak ediyorum.
Sabaha kadar konuştuklarını anlayıp balkona çıktıkları sahnede güzel yazılmıştı. Efsun manzaranın güzelliğinden söz ederken Emir’in görebildiği ve ona dertlerini unutturan tek güzellik Efsun’du. Üstelik ona sadece dertlerini değil; evinde onu hazır şekilde bekleyen kadını da unutturmuştu. Emir evinde onu bekleyen kadını hatırlamamış olsaydı o sabah Efsun’un yanından ayrılamayacaktı. Giderken daha doğrusu gitmek zorundayken ne kadar isteksiz olduğu yüzünden belli oluyordu. Evine gelen kadınları ertesi sabah yollayan Emir bütün geceyi aynı odada oldukları halde dokunmadan sadece konuşarak geçirdiği Efsun’un yanından ayrılmak istemiyordu. Kadının yanına döndüğü anda bile gözleri hala üst katın balkonunda ve Efsun’un üzerindeydi. Pervin kızının elini zorlayıp onu Emir’i etik kurulunun karşısına çıkarmaya ikna etmeseydi; bu geceden sonra Emir kalbinin etrafındaki bütün savunma mekanizmalarını indirmiş hatta çoktan Efsun’a teslim olmuş olacaktı. Aralarında alevlenen aşkı izleyebilecekken aniden etik kurulun karşısına çıkarılan Emir’in bunu ona yapan kişinin Efsun olması şokuyla kalbinin kapılarını kapatmasını seyrettik…
İtiraf Ediyorum Bölümün Buradan Sonrası Pek Yorum Yapmaya Değer Değildi; Efsun ve Emir Cephesinde Yer Alan Birkaç Ayrıntı Dışında Elle Tutulur Pek Bir Şey Yoktu Bence…
“Bana söz vermiştin, Efsun.
Emir ben sana zarar vermem, oyunlar oynamam. Hele de dün geceden sonra…
Dün geceden sonra ne? Dün gece neydi senin için?
Sen kurula çıkarmak istemedim. İstemiyorum, Emir. Ama yönetim kurulu, Pervin Hanım, baban…baban istiyor.
O benim babam değil.”
Efsun’un Emir’in adını mesleği üzerinden yapılan suçlamalardan temizleyebilmek için mecburen toplamak zorunda kaldığı etik kurulu toplantısının bir gecede çok aşama kaydeden ve duygusal anlamda yakınlaşan #EfMir ilişkisinin başa dönmesine neden oldu. Efsun önceki gün Emir’e toplamayacağını söylediği kurulu ertesi gün toplamaya karar karar verince ister istemez Emir’in ona duyduğu güveninin kırılmasına neden oldu. Her fırsatta ona güvenmediğini söylese de dün gece kendini –duygusal anlamda– tüm çıplaklığıyla ona açan Efsun’a azar azar da olsa güvenmeye başlamıştı. Yoksa Kaya’nın gerçek babası olmadığı söyler miydi? Hissettiği o hayal kırıklığı Emir’e insanlara neden güvenmediğini hatırlatmış ve eski Emir’e sımsıkı tutunarak bir daha böyle bir hata yapmaması gerektiğini öğretmiş olabilir ki insan olduğu düşünülürse bu gayet normal bir tepki. Öyle ki hayal kırıklığının boyutu da sırrıyla eşdeğerdi.
Annesi tarafından hayal kırıklığına uğratılan Efsun’un ona güvenen bir insana yapmak isteyeceği en son şeyin onu hayal kırıklığına uğratmak ve verdiği sözden dönmek olduğunu söyleyebilirim. Kurulu toplarken öyle sıradan birine değil; sevdiği ve değer verdiği birine yani Emir’e verdiği sözden dönmek zorunda kalmaktan nefret etti. Bunu o etik kurulunun onsuz da toplanacağını bildiği için yaptı ama buna rağmen hayatında yapmak zorunda kaldığı en eziyetli şeylerden biri olduğu gerçeği değişmedi. Ona zarar vermeyeceğini söylerken samimiydi; her ne kadar artık Emir’in bu sözlere inanmasının neredeyse imkânsız olduğunu bilse de. Keşke Emir’e kurulun toplanacağını söyleyen kendi olsaydı. Kim bilir belki de o zaman kendini Emir’e anlatması ve Emir’in bu anlattıklarına inanması daha kolay olurdu.
Emir’in Aslı’ya verdiği röportajda aşk için söylediklerini bir düşündüm de acaba bir gün romantik komedilerde aşkın büyüsüne inanan tarafın erkek aşkın olmadığını ya da sadece kimyasal bir tepkime olduğunu iddia eden tarafın da kadın olduğu işler yaparlar mı merak ettim. Görmeye alıştığımız rollerin değiştiğini görmeyi sizler de istemez misiniz ki aşka inanmadığını söyleyen bir adamın bir dakika sonra Efsun hakkında sorular sormaya başlaması da bana o kadar da aşk düşmanı olmadığını gösterdi diyebilirim. Zira aşk karşı tarafı merak edip tanımak istemekle başlıyor.
Onu etik kurulun karşısına çıkaracağı için at çiftliğinde Efsun’a kızıp isyan etse de kurulun karşısındayken kanının son damlasına kadar onu kollayan ve etik kurulun onu parçalamasına izin vermeyen tavırlarından etkilendiğine de eminim. En azından Efsun’un kurulu toplamaktan başka şansı olmadığını, bunu asla onu incitmek için yapmadığını ve hep arkasında olduğunu anlatacak fırsatı bulmasına sevindim. Emir kurulun karşısına çıkmaktan ve o kuruldan çıkan neticeden memnun olmasa bile Efsun’un ortağı olarak kendisini desteklediğini ister kabul etsin ister etmesin, hissetmiş olmalı. Tabi yaşadığı duygu yoğunluğu ve hayal kırıklığının yanı sıra mevzu bahis olan çok sevdiği estetik cerrahlığı olduğundan desteğini hissetmiş olsa bile görmezden gelip onu dışlamak işine gelmiştir. Kurul kararından sonra aracına giderken onu durdurup özür dileyen Efsun’a karşı sabah olduğundan daha iyi gibiydi ama sonrasında ondan saklanması ve de geçen gece evinde unuttuğu kadının yanına gitmesi Efsun’a da tepkili olduğunu kanıtladı. Yazık ne diyelim Efsun oğlunun ayağına taş bağlayan Kaya’yla aynı muameleyi görmeyi hiç ama hiç hak etmiyor…
Efsun’un Emir olmadan klinikte geçen ilk gününde özellikle de idari işlerde ne kadar çok zorlandığından uzun uzun bahsedecek değilim. Sadece Emir’in neden kliniğe öğleden sonraları gittiğinin açıklığa kavuşturulmasının izleyiciler adına hoş bir ayrıntı olduğunu söyleyebilirim. En azından gitar sahnesinin aksine genel akış içerisinde bir yeri verdi. Efsun çok zeki bir kadın olsa da bir kliniği idare etme konusunda öğrenmesi gereken şeyler ve üstlenmesi gereken sorumluluklar olduğu yaşadığı anksiyeteden belli oluyordu. Bu konuda senaristlerin abartıya kaçmadan gerçekçi bir tablo çizmelerine sevindim. İlk gününde biraz bocalaması olması gerekendi ancak Efsun’un onu gitar çalarken izlediği sahneyi izlememize sahiden gerek var mıydı hiç anlamadım. Bak Emir gitar da çalabiliyor demek dışında.
Babasının Kaya olmadığını öğrendim Emir’in cihana geliş hikayesini ve soy ağacını merak ediyorum. Bir de Efsun onunla konuşmaya çalışırken karanlıkta sesini çıkarmadan oturan Emir’in onun hediye ettiği lambadan ne dilediğini
“Emir nasılsın?
İyi, bomba gibiyim. Keyfim yerinde. Sen nasılsın?
Geçen gün biraz bunalımdaydın sanki.
Bunalım pek bana göre değil. Biraz gezdim dolaştım, keyfim yerine geldi.”
Başlangıç olarak etik kurulun önüne çıkmasından sorumlu olan Kaya ve Mete’nin aksine Emir’e ulaşabilmek onunla konuşabilmek için imkanlarını zorlayan Efsun’un hak ettiği hiçbir şey olmamış gibi davranan ve ona kendini boşuna uğraşmış gibi hissettiren Emir değildi. Sempozyuma geldiğinde Efsun’un kurulu toplama kararından ötürü hissettiği hayal kırıklığı ve öfkeyle hareket etseydi ona hiç kızmayacaktım. Aksine yaşadıklarını düşünüp ona hak verecektim ama o hiçbir şey olmamış gibi davranmayı seçti. Efsun o gözlerde öfke ve kırgınlık görseydi belki şimdi gördüğünün aksine daha az incinmiş olacaktı. Çünkü birinin gözlerinde umursamama ve soğukluk göreceğime öfke ve kırgınlık görmeyi tercih ederim. En azından bu duygular negatif de olsalar karşısındaki insanı umursadığını da gösteriyorlar.
Emir’in tüm geceyi konuşarak geçirdiklerinde gözlerinde beliren o yangın sönmüş bakışları da gözlerinin rengi gibi donmuş ve buz gibi olmuştu. O yüzden Binnur işi şakaya vursa da ben bu sahnede Efsun’a üzüldüm. O dolaylı yoldan da olsa onu üzdüm diye günlerdir “vicdanı azabı” çekerken Emir keyif yapmaktan aramalarına dönememiş…
Sempozyumda Stanford’tan hocaların olduğu muhabbetiyle Ali Bıçakçı muhabbetini birleştirince bu kliniğe ilk ayak bastığında Efsun’un söylediği alelade bir dermatolog olduğu yalanının da parçalanmaya yakın olduğunu ve bütün gerçeklerin ifşa olmasının düşündüğümden daha hızlı olacağını hissetmeye başladım. Antepli dermatolog Efsun’a göstermedikleri saygıyı Stanford mezunu estetik cerrah Efsun’a gösterirler mi acaba? Gerçeği öğrendiklerinde ona karşı takındıkları tavırların hangi yönde ve ne hızda değişeceğini de çok merak ettiğimi söylemeliyim. Bu olduğunda Efsun’un klinikteki herkese haddini bildirme konusunda çok haklı bir gerekçesi olacak ve ben de oturup keyif alarak izleyeceğim. İnsanları kapağına bakarak yargılayanlara, önyargılı hareket edenlere ve özellikle de karşısındakine hak ettiği saygı göstermeyen insanlara karşı oldum olası bir antipatim vardı. Bu yüzden olacak ki klinikteki doktorlar -Taner hariç- bana son bölümde çok antipatik gelmeye başladılar. Kim bilir belki de bu durum zamanla değişebilir.
Dürüst olmam gerekirse Emir’in Efsun’a olan tavrının kalbini bir kadına açmak istememesinden kaynaklandığından şüphelenmiştim. Eski Emir’e dönme çabalarıydı bu demiştim kendi kendime ama babasına da aynı şekilde hiçbir şey olmamış gibi davrandığını görünce bunun altında kesin bir bit yeniği var. Emir bir şeyler planlıyor demiştim. O yüzden sempozyumdaki konuşması esnasında kürsüde olmasını bir avantaja çevirerek işi bıraktığını duyurmasına ve yeni iş tekliflerine açık olduğunu söylemesine hiç şaşırmadım. Böyle bir final bölümün hikâye bazında ilerleyişine yaraşır bir son oldu diyebilirim. Emir’in böylesine büyük bir adım atmasına ve bir kaos yaratmasına şaşırmadım da yıllardır emek verdiği ve fedakarlıklarda bulunduğu kliniği bu kadar çabuk bırakmasını biraz garip buldum. Tanıyıp sevmeye başladığım Emir kliniğinden de savaşmaktan da bu kadar kolay vazgeçmezdi diye düşündüm. Böylesine büyük bir tepki verdiğine göre gerçekten çok kırılmış olmalı dedim. Üstelik işi bırakacaksa neden öncesinde Efsun’u birlikte bir akşam yemeği yemeye davet etti hiç anlamadım. Bu Efsun’u şüphelendirmemek ya da daha fazla üzmek için miydi bilemedim. Zavallı Efsun istemeden yapmak zorunda kaldığı şeyin karşılığı onun için çok acı verici oldu.
Yeni bölümde görüşmek üzere…
Yazıdaki fotoğraflar için @bigsecretq, @sanaeniaa, @sustururum, @beklenengemii, @Branka04753387 ‘a teşekkürler.
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.