Son Yaz yavaşça seyirci kitlesinin kalbine daha çok yerleşiyor. İkinci bölüm, ilk bölüme göre daha yüksek reytinglere ulaştı: Total’de 4.75 reytingle 9. AB’de 5.49 reyting ile 3. ve ABC’de 5.50 reyting ile 4.oldu.
Selim’i anlıyorum. Yemek masasında anladı ailesinden ne kadar koptuğunu. Fotoğraflara bile koymamışlar, silmişler… Yıkılmak üzere olan binada güçlendirme yapmak yerine yıkıp yeniden yapmayı seçti belki de… Ama ‘biz boşanacağız’ cümlesinin kaldırması ne kadar zor bir enkaz olduğunu hesapladı da mı bu açıklamayı yaptı, yoksa doğaçlama olarak ağızdan çıkan bir hata mıydı izleyip göreceğiz.
Selim’in ciddi bir ihmalkarlığı var. Bu sadece seviyorum ve sizi korumak için uzak kaldım açıklaması ile telafi edilebilecek bir şey değil. Her ne kadar “ben birlikteyken güzel görünelim istiyorum” diyerek Canan’a yakışmadığını düşündüğünü, bu nedenle kendini ne kadar ezik hissettiğini samimiyetle açıklasa da… Aslında birlikten oldukları zaman o kadar azmış ki…
Canan ne kadar Selim’in ailesinden kopuşunu işine aşkla, şevkle bağlı olmasına yorsa da aynı fikirde değilim. Ama işinin baskısı, baskının verdiği gerginlik ruhuna işlemiş bir kere. Gerginlik korku ile de harmanlanmış, kaybetme korkusu…
Ali Atay’ın röportajında altını çizdiği gibi ‘eksik ve yarım kalmış ilişkiler’ özelinde Canan ve Selim’i izlemek keyif verirken Akgün’ün mafya ortamında doğup çocuk yaşta anne ve babasız kalmasının karakterine etkilerini, Selim Kara’nın ortamında ‘aile’ ferdi olması ile yaşadığı dönüşümü.
Akgün, canım… Öyle yalnız, öyle kimsesiz ki…
Bölüm içinde en beğendiğim sahnelerden biri Akgün’ün sahilde kendi durumu ile yüzleşmesi idi. Dizi müziğini zaten sevdim, gün ışığı detayı replikte çaresizlik ve tabii Alperen Duymaz.
(Adamın tek şartı sendin. Sen yoksan dört duvar arasında çürümeye razı)
“Artık baban yok senin. Ana yok, baba yok. Geçmiş olsun Akgün Gökalp, geçmiş olsun…”
Yıllarca içinde bulunduğu, doğruluğuna inandığı ortamdan sökülüp alındı, kavanozundan çıkarılmış bir Japon balığı gibi…
Üstelik Akgün’ün çok ciddi bir ‘baba’ travması var. Selim de aynı onun babası gibi sevgisini gösteremeyen bir adam. Selim’i Akgün’e sinirlenip boğazladığı sahnede çocuk öldü ölecek hissi bana geçti!
“Her şeyin suçlusu kabahatlisi ben miyim? Akgün Gökalp Taşkın her şeyin suçlusu kabahatlisi mi ya?”
Savcı Selim ile konuşurken atarlı delikanlı çıkışlarının ardından saran korkuyu çok sevdim. Ama en güzeli Akgün’ün kahramanlığı ortaya çıktığında Selim’in teşekkürüne önce şaşırıp, sonra çocuk gibi sevinmesi. Bir ‘aferin’e hasret, kucaklaşmaya hasret bir de ‘oğlum’ denilmesini duymaya…
Selim Akgün’ün kim olduğunu, neden onun yanında olması gerektiğini ne zaman anlatacak dersiniz? Hele ki fragmana göre kızı Yağmur bir kez daha ölümden dönüyorsa belki de zamanı çoktan geldi. Bu arada Akgün’ün güzel kamufle ettiğini söylemem gerek:
“Baban hukukçu mu, öyle mi demiştin?”
“Doğru, evet yani. Yargı dağıtır.”
Teknik olarak doğru ^^
Yağmur ile Akgün’ü giderek daha çok sevdim. Bunda biraz da Yağmur’un kahramanı olmasının etkisi olabilir tabi… Herkes etkisi altına girer. Yağmur Akgün için endişelensin, onun paçasını kurtarmak için yalanlar söyleye dursun, midesinde ilk kelebekler uçuşan kişi Akgün oldu. Fotoğraflara dalıp dalıp gitmek de nedir paşam?
Son Yaz bölüm yorumları burada…
Son Yaz 3.Bölüm Fragmanları
Fragmanda öyle içime işleyen bir sitemli replik var ki; “Arabanın bagajında tuttuğun, ilk fırsatta atacağın çöp torbası mıyım?” Daha bir gün önce ‘oğlum’ dediğinde Akgün’ün nasıl içinin gittiğini fark etmemiş olamazsın Selim Kara. Ya da düşündüm de olabilirsin!