Son Yaz keyifle izlediğim ama 4.Bölümde de bir önceki haftaya göre oranlarını yükseltse de hak ettiği reytinglere ulaşmamış olması ile üzen dizilerden. Total’de 4,89 reytingle 11. AB’de 6,53 reyting ile 2. ve ABC’de 5,84 reyting ile 5 Üstelik Cuma’ya güçlü bir rakip de geliyor. Bir gelmemiş an için feryat etmeden bölüme biraz göz atalım…
Selim’in ailesini ne kadar ihmal ettiği bir bir ortaya çıkıyor. Hani Altay’ın -hani doğumuna bile yetişemediğin oğlunun- doğum günü partisine ancak Canan boşanma mesajını alınca geldin ya, Yağmur’un doğum gününde ise (12. idi galiba) sabaha kadar operasyon yönetmişsin. Aile babası olarak o kadar kutlama kaçırmışsın ki; evlilik yıl dönemlerinden, mezuniyet kutlamalarına… Kızının okul ikincisi olduğundan da oğlunun tuttuğu takımdan da haberin yok. Canan’ın trafik kazasından sonra araç kullanmaya çekindiği için Yağmur’un ehliyet aldığından haberin yokken eski okul arkadaşı Fatih ile birlikte çalışmasının detaylarını nereden bileceksin. Demek ki neymiş, duymak değil dinlemek gerekliymiş.
Canan bir gün olur belki affeder, ama unutur mu; hiç sanmam ^^ Yine de Selim’in hatalarını biraz olsun telafi etme yolunda -Yağmur’un desteği ile- çabalarını yüzümde bir gülümseme ile izledim. Bu çabaların Selim ile Canan’dan çok Selim ile kızı Yağmur’u yakınlaştırmasını daha çok seviyorum galiba.
Fakat konumuz boşanma ise; evet boşanmalılar. Ancak bu şekilde kendi ayakları üzerinde duran Avukat Canan’ı izleyebiliriz bana göre. Hazır ofisi de var, stilettoları da… Kim tutar seni Canan Kara ^^ (Hem böylelikle Selim Savcım da hatalarının, ihmallerinin dönüştürdüğü Canan’ı değil gerçek Canan’ı görebilir.)
Selim Fatih’i pek güzel aradan çıkarttı. Fatih’in Selim ile başka davaları olmasaydı sessizce çekilmezdi. Canan ne zaman öğrenir bilemem ama öğrenince çok da mutlu olmayacağı kesin. En azından şimdilik ofisinin tadını çıkartsın.
Akgün ile Yağmur bağı da sessizce ama çok güçlü ilerliyor. Fragmanı izlediğimde gaza geldiğimi itiraf edeyim. Ama Akgün ve Yağmur arasındaki konuşma Kaan içinmiş. Şok şok şok. Ama bu ikilinin arasındaki duyguların arkadaşlıktan çok daha öte olduğu besbelli. Sabırlıyızdır, bekleriz değil mi sevgili okuyucu…
Ama aralarında bir Kaan gerçeği var. Yağmur Kaan’ı seviyor mu? Sanmam. Ama Kaan seçilmiş kişi, her şartta onun yanında. Kim gibi değil? Selim Kara gibi değil! Kaan her zaman, her şartta -babasının annesine yaptığının tersine- onun yanında. Düşünsenize üniversite tercihini bile İzmir’den yana kullanmış, sırf Yağmur’dan ayrılmamak için. Sadede bir kez Yağmur’un yanında değildi, orada da Akgün Yağmur’un kahramanı oluverdi.
Serap’ın oğlu için endişelenmesini anlıyorum. Bu nedenle Yağmur’a tavrı beni çok şaşırtmadı açıkçası. Çocuğunun Yağmur odaklı yaşamasını istememesinden doğal ne olabilir? Ama karşı taraf açısından da bakalım; Canan’ın ve hatta Selim’in Kaan’ın bu takıntıya varan sevdasından haberdar olmadıkları için tepki vermeleri de doğal.
Serap’ı ilk gördüğüm sahne sanırım Altay’ın doğum günüydü. O sahnede -biraz da Şebnem Dönmez’in daha önce canlandırdığı karakterlerin etkisi ile sanırım- Metin’le bir ilişkisi var kesin demiştim. Ama yanılmışım. Bu olası ilişkide ön planda olan Y oldu. Son bölümde bir kez altı çizildiği üzere eşinin baskın tavrı, aile fertleri içinde küçümser sözleri nedeni ile hikayenin bu aksı hareketlenecek gibi. Özellikle Metin’in Kaan konusunda da yardımsever olması Serap’ı yalnızlığının, maddi zorlukların baskısının üstüne -şimdilik çok rahatsız olduğunu belirtmiş olsa da- onu Metin’e itecek faktörlerden olacaktır. Her ne olursa; Serap’ı sevdim ben.
Bir sevdiğim karakter de Soner. Sizce de Soner’de şeytan tüyü yok mu? Akgün yarasına bastıkça hindi gibi kabarması yok mu? Sırf Akgün sahneleri değil Naz ile olan sahnelerini de sevdim. <3
Akgün. Of be senarist(ler), ben demedim mi sana sakın ola Alperen Durmaz’ı ağlatmayın. Ağlarsa güzel ağlar diye… Ağlattılar. Akgün’ün hayatta yenilgileri birden fazla. Zaten öyle bir babanın oğlu olarak savaş vereceği cepheler de birden fazla. Babasının günahlarının bedelini neden ödemek zorunda?
“Gökalp’im şimdi kim bilir neredesin. Kaç yaşındasın benim güzel oğlum? Çatık kaşlarının arkasından mı bakıyorsun dünyaya? Mahcup mu hâlâ güzel gözlerin? Sesimi hatırlıyor musun? Öfkeli misin bana? Affet beni annem.
“Çocuklar dünyayı alacak elimizden / Ölümsüz ağaçlar dikecekler” demiş biri. (*) Sen de kendi ağacını dik. Bırak dalları yeşersin. Güneşe değsin. Büyürken içindeki çocuğu susturma. Ben o çocuğu vicdanlı yetiştirdim. Sakın karanlığa bakma. Kör eder seni. Hep ışığa bak gözlerin kamaşsa da. Seçmen gerekirse kalbinle seç temiz kalplim. Özgür ol oğlum çünkü dünya çok büyük. Aşık ol çünkü hayat çok kısa. Sevmekten öte deniz yok. En önemlisi iyi insan ol. İyi ol oğlum.”
Selim’in Akgün’e ikinci şansı vermesine çok sevindim. (Mektubun etkisi olduğu aşikar)
Akgün’ün annesinin Selim Savcı ile bağı ne olabilir? Selim’in zorlaması değil de daha çok evladının bu yolda yürümemesi için kocasını ihbar eden bir kadın gördüm ben Ahmet’in gösterdiği o fotoğrafta (Bu arada ciddi ciddi Ahmet’in taraf değiştirmediğini, hala babasının adamı olduğunu düşünüyorum; belki bu da bir deney?) Nedense Selim ile bir akrabalık ilişkisi olduğunu düşünmüştüm, tanıklık mıymış aralarındaki bağ. “Selim’i benden dinle…” demesinin bambaşka bir anlamı olmalı! Akgün Selim’in ısrarla sakladığı mektubun diğer sayfasını ne zaman okur dersiniz?
“İnsan gerçekten kim olduğunu çok geç kaldığında anlıyor. Bir yol ayrımındayım. Zor olanı seçmek zorunda kalacağımı hissediyorum. Biliyorum… Selim Kara ismini ilerleyen günlerde mutlaka duyacaksın. Tatsız bir anı olarak kazınacak hafızana. Belki annenin ismiyle aynı cümle içinde bahsedecekler sana. Doğrusunu benden dinlemeni istedim oğlum.”
Selim’in geçmişi onu bugün Savcı Selim yapan gerçek. Selçuk Taşkın aşağıdaki lafları boşuna demiş olamaz:
“Savcı, oğlumu sana neden emanet ettiğimin asıl sebebini duy da öyle git. Sen bizi kafaya taktığın zaman biz de senin hayatını kurcaladık. Baban hayatta mı? İnsan geçmişini saklayabilir ama ondan kaçamaz. Ailen bilmiyor değil mi? Sinirlendiğine göre bilmiyorlar. Senin sırrın benle birlikte mezara gidecek.”
Selçuk Taşkın’ın ve Selim’in bildiği ama ne Kara ailesinin ne de bizim bilmediğimiz nedir? Selim daha küçük bir çocukken babasının ardından “Gittiğin yerden dönme! Geri gelme!” diye bağırdığına göre o da bir şekilde bu aleme dokunmuş. Öyle bir dokunmuş ki bu dokunuş onun kamburu olmuş.
“Sen bana, ‘hayatını bitiren adama oğlunu mu emanet ediyorsun?’ demiştin ya… Ben, sırtında bu kamburla buralara yükselen Rizeli delikanlıya emanet ettim evladımı. Doğruyu yanlışı bir de senin gözünden görsün istedim.”
İki yol demiştik ve Akgün beyaz taşlarla döşeli olanı seçmişti ya, geçmişten gelen tek bir fotoğraf onu karanlığa itiverdi. Bu karar ne yazık ki sadece onu değil, tüm aileyi etkileyecek; Selim’i, Canan’ı ama özellikle Yağmur’u.
Bölüm yazısını Akgün’ün annesinin mektubundaki şiir ile bitirelim mi?
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler
Nazım Hikmet
Son Yaz ilk bölümden bugüne bölüm yorumları burada…
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.