Kategori: İzledimTeşkilat

TEŞKİLAT – Tanıştırayım: F-16’larımız: Bana Böyle Güzel Bakma

Teşkilat tüm dallarda zirvede… 25. Bölüm reytingleri Total: 8,86 reyting, AB’de 9,64 reyting ve ABC1’de 9,82 reyting ile 1.lik. Bakalım bu hafta süre gelen tartışmalar, Çağlar Ertuğrul aleyhine açılan Teşkilat İzlemiyoruz vb.  TT ler reytingleri etkileyecek mi? Bölüm değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

 

Beni Bırakamazsın

Teşkilat’ın 25. bölümü Serdar’ın özgür iradesini geri kazanabilmek için en büyük kâbusu haline gelen o sandalyeye yeniden oturduğu ve doktorun üzerindeki şartlandırmayı kaldırmak maksadıyla uyguladığı tedavi sırasında kalbinin işleme dayanamayıp durmasıyla başladı. Kalplerinin atmasını “birbirlerinin nefes alışına bağlayan” #ZehSer çiftinin nefes alanı Zehra yüreğini yakan büyük bir kaybetme korkusuyla gözyaşı dökerek ölmemesi için ona yalvarıyordu…

 

“Serdar, ne olur. Serdar, ne olur yapma! Yapma! Hadi, hadi, hadi! Yapamazsın, hadi! Yapamazsın! Beni bırakamazsın! Dön! Ne olur dön! Yapma bunu! Bırakmayacaksın beni.”

 

Serdar’ın kalbinin tamamen durduğunu gösteren tıbbi alet sayesinde kendini toplayan Zehra’nın uyguladığı kalp masajı ve sonrasında kullandığı defibratör hem paniğe kapılmayıp durumu çok kısa zamanda kontrol altına aldığını hem de Serdar’dan kolay kolay vazgeçmeyeceğini gösteren en iyi kanıtlardan biri oldu. Açıkçası bu sahnede benim aklıma iki bölüm önce Serdar’ın da onun hayatını kurtarabilmek için nasıl zamanla yarıştığı ve canla başla uğraştığı geldi. Kurgu ekibinin iki sahne arasında kurdukları paralellikle beraber “Deniz’in oyunculuğuna” bir kez daha hayran oldum. Zehra’yı oynamıyor adeta karakterine can üflüyordu. Sizi bilmem ama ben onun performansını izlerken çok kısa bir an için dizi izlediğimi unuttum. Gözümün önünde sevdiği adamı göz göre göre kaybetme korkusuyla çırpınan ve ne yapacağını hiç bilmediği bir dalgada neredeyse boğulmak üzere olan bir aşık vardı. O anın büyüsünü bana yaşattığı için Deniz’e teşekkür etmek istiyorum. O an depoda kim olsa Zehra’nın Serdar’a olan duygularını anlardı.

Deniz Zehra karakterinin kaybetme korkusunu ve aşkını yansıtırken öylesine gerçekçi bir performans ortaya koydu ki bölümün daha ilk dakikalarını tüylerim ürpermiş bir şekilde izledim. Kendisini performansı için taktir etmiş olsam da Zehra’nın yerinde olmak istemeyeceğim nadir anlardan biriydi benim için. Sevdiğim bir insan gözlerimin önünde hayattan kayıp gidiyor olsaydı ne hissederdim ya da ne yapardım hiç bilmiyorum ama beni mahvederdi orası kesin. Bu kadın daha kaç kere sevdiği bir insanın hayatıyla sınanacak: Önce eski eşi sonra kızı Yağmur şimdi de Serdar. Tabi Zehra’nın onun için ne kadar endişelenip üzüldüğünü hissedebilseydi Serdar çok daha çabuk hayata dönerdi.

“Şükürler olsun. Buradasın. Hadi aç gözlerini. Daha yapacak çok şeyimiz var. Serdar lütfen aç gözlerini”

Serdar’ın kalbinin yeniden atmaya başladığını duyduğu ilk anda kendi de yeniden nefes almaya başlayan Zehra’nın gözyaşlarının yerini neşeye bırakması çok uzun sürmedi. Ben özellikle önce yanına gidip saçını okşadığı sonra da kazağını kestiğini hatırlayıp üşümesin diye oradaki battaniyeyi üzerine şefkatli bir şekilde örttüğü sahneye bayıldım. Serdar yeniden nefes almaya başladığı diye duyduğu mutluluk ve coşkuyla ona bir ömür bakabilirdi. Sanki sözünü dinleyip yaşama tutunduğu için onu ödüllendirmesi gerekiyormuş gibi bütün sevgisini ve şefkatini ona yönlendirdi. Battaniyeyi örtüp yanına çömeldikten sonra saçlarını okşamasına ve gözlerini açsın diye beklemesine âşık oldum.

 

Eğer Ona Bir Şey Olursa Seni Öldürürüm

 

Monitördeki kalp atışları ve Serdar’ın sonradan yaptığı şakayı düşünecek olursak Zehra’nın bu yalvarmalarının ne kadarını duyup ne kadarını hissetti bilmiyorum ama bu defa kalbini vermek için doğru kadını seçtiğini söyleyebilirim. Serdar için sevdiklerini korumak ne kadar değerliyse -ki hem Yağmur’u hem Zehra’yı kurtardığında ne kadar ileriye gittiğini gördük- Zehra için de sevdiği insanları korumak o kadar değerli. Birilerinin ayak sesini duyunca sandalyede bilinçsiz bir şekilde yatan Serdar’ı koruyabilmek için kendisini içgüdüsel olarak onun önüne atıp göğsünü onun için düşünmeden siper etmesi bu korumacı içgüdüsünden gelmekteydi. Bu konuda da Zehra’yla birbirimize benziyoruz.

Depoya dalanın Ceren olduğunu gördüğümde birçok izleyiciye senaryoya isyan ettikleri için hak verdim. Zehra’nın onu hayatta tutabilmek için verdiği onca mücadeleden sonra Serdar gözünü açtığında orada sadece ikisi olmalıydı. Ceren’in gelişi adamın geri dönmesini sağlasa da depodaki varlığı #ZehSer anının büyüsünün bozulmasına neden olduğundan senaryo açısından yanlış bir adımdı. Zehra’nın bir eli Serdar’ın bilinçsiz bir şekilde yatıyor olmasından dolayı bağlı olsa da hissettiği çaresizliği karşısındakine hissettirmeyen ve onu koruyabilmek için olduğundan daha güçlüymüş gibi duran Zehra benim idolüm. Güçlü kadınlara ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde kendisi ilaç gibi geldi.

Serdar’a karşı aşırı korumacılığından ötürü ilk başta doktorun ona dokunmasına izin vermeyerek Serdar’ın hayatını biraz tehlikeye atmış oldu ama ona hak verdim. Karşısında düzgün insanlar yok ki biri hain öteki de Serdar’a bunu yapan profesör. Ama benim için bu sahneyi bahsedilmeye değer kılan şey köşeye sıkışmış haliyle bile elindeki iki silahla hem profesörü Serdar’a herhangi bir zarar vermemesi konusunda uyarırken hem de Ceren’i tehdit edebiliyor olmasıydı. Ceren iki bölüm önce Zehra’da ne buluyorsun diye ondan bir açıklama yapmasını istediğinde Serdar’ın onu mitolojik bir kahramana benzeterek abarttığını düşünmüştü de şimdi koşullarını bilmediği bir ortamda Serdar’ın hayatını kurtarabilmek için daha önce hiç yapmadığı bir şeye yani doğaçlama yapmaya zorlanan Zehra’nın verdiği mücadeleye bakıyorum ve Serdar’a hak veriyorum. Elindeki silahlarla onları tehdit ederken gerçek bir kahramandı.

Zehra’nın bölüm boyunca Ceren’i öldürüp gömmekle tehdit etmesinin çok cool bir hareket olması bir yana içinizde Ceren’e bu kadar serbestlik tanımasını hatta onunla birlikte hareket etmesini eleştirenler olmuş. Size sonuna kadar hak veriyorum. Sınıf birincisi olduğunu söyleyen ve hep kurallara uymaya özen gösteren Zehra’nın adamı Ceren’le birlikte arabada düşürmüş olduğu anahtarı almaya göndermesi hele de Serdar’a ne olduğunu aydınlatabilecek bu kadar hassas bir bilgi söz konusuyken büyük acemilik ama olaya bir de onun gözünden bakmaya çalışın. Umutsuz zamanlar peşinden çaresizce yapılan iş birliklerini getirir. Hayat bazen biz hiç istemesek de bizi sevmediğimiz veya tüm benliğimizle nefret ettiğimiz insanlarla iş birliği yapmaya zorlar. “Denize düşen yılana sarılır misali” söz konusu Serdar olunca Zehra da imkânı olsa boğazını sıkmak isteyeceği insanla iş birliği yaptı. Evet, anahtar mevzusunda Zehra yanlış bir adım attı. Ceren’in o anahtarın asla gün yüzüne çıkmasını istemeyeceği ihtimalini düşünüp adamla anahtar almaya o gitmeliydi ama Zehra’nın önceliği kısa bir süre önce gözlerinin önünde kalbi duran Serdar oldu…

Soruma dürüstçe cevap verin. Siz olsanız az önce gözünüzün önünde kalbi duran ve onu yeniden canlandırabilmek için şoklamak zorunda kaldığınız adamı daha önce zihniyle oynanılan yerde düşman tarafa çalıştığını bildiğiniz bir terörist unsurla yalnız bırakır mıydınız? Üstelik bilinci yerinde değilken ve savunulmaya çok muhtaçken. O bir MİT mensubu duygularına hâkim olmanın eğitimini aldı diyorsanız doğru ama o hala bir insan. Ve o gün sevdiği adamı kaybetme korkusunu bir kere yaşadı. Gözünü Serdar’dan ayırırsa onu kaybedebileceğini düşünmesi ve yanından ayrılmak istememesi normal. Serdar ölürse kasadakileri öğrenmenin hiçbir anlamı olmayacağını ve onun hayatının kasadaki bilgilerden daha önemli olduğunu düşünmesi bir zaaf değil; aksine ahlaki(moral) olarak da doğru hamleydi.   

 

 

Hadi Artık Serdar Aç Gözlerini

 

Zehra’nın Serdar’ın başında çaresizce uyanmasını beklediği anki hali kalbimi parçaladı. Eğer Ceren çok daha önce aralarında duygusal bir şeyler olduğunu fark etmiş olmasaydı Serdar’ın başında çaresizce beklediğini gördüğü anda her şeyi çözerdi. O bugüne kadar Serdar’ın ona karşı birtakım hisleri olduğunu anlamıştı hatta kendisiyle yüzleşince Zehra’ya âşık olduğu itirafını da almıştı ama bu hislerin Zehra’da yoğun bir şekilde karşılığı olduğunu ilk defa gördü. Tam da bunun üstüne aralarındaki bağı koparabilmek adına kendisinin Serdar’ı daha iyi tanıdığını söylerken bizim oğlanın konuşulanlarını duymuşçasına “Zehra” diye diye sayıklayarak uyanması mükemmel bir zamanlamaydı. Ki bu sahneyi izlerken -daha önce hiç olmadığı kadar- zevk aldım. Bu bağı koparmaya gücünün yetmeyeceğini söyler gibi #ZehSer duygularının tek gerçeklik olduğunu haykırır gibi Serdar’ın dudağından dökülen ilk kelime Zehra oldu.

Ceren’in de bir anne olduğunu öğrendiğimizden beri Zehra ve Ceren arasında dizinin senaristler tarafından kurulan kontrastlara daima vurgu yaptığımın farkındayım ama aynı madalyonun farklı yüzleri olarak karşımıza çıkan ikilinin karşılıklı yüzleşme sahnelerini ve birbirlerine tahammül edemeyişlerini izlemeyi seviyorum. Ceren kızına kavuşmak için bütün dünyayı teröristlerin eline teslim edebilecek bir anneyken Zehra kızı ve onun gibi başka çocukların daha hür daha mutlu bir şekilde yaşayabilecekleri bir Vatan’ın oluşturulmasına hizmet etmek için kızının elini bırakmayı kabul etmiş fedakâr bir anne. Kim bilir Ceren belki de onda asla olamayacağı insanı gördüğü için ondan Zehra da benzerliklerinin aralarında yarattığı tüm o paralelliklere rağmen bu ülkeye ihanet ettiği için ondan nefret ediyordur.

Serdar’ın bilinçaltını ele geçiren duygunun aşk, gözünü açar açmaz aklına gelen ilk şeyin de Zehra olduğunu bilmek bile tek başına bölümden zevk almam için bir nedendi. Ancak Ceren’in hislerini bildiğini yani Serdar’a âşık olduğunu anladığını fark etmenin Zehra’da yarattığı şok etkisi mimiklerine bakılacak olursa hiç hoş bir sürpriz değildi. Serdar’a olan aşkını Ceren’in karşısında inkâr etmemesine sevindim. Ancak Ceren’e zaafını belli etmesi iyi mi oldu kötü mü oldu işte orasını bilemedim. Artık bunu zaman gösterecek ama şimdilik onun adını sayıklayarak uyanan Serdar’ın karşında Ceren’i görünce verdiği tepkinin güzelliğiyle kendimi her şeyin iyi olacağına inandırmaya çalışıyorum. 

Zehra’nın gerçeklerin saklı olduğu kasanın anahtarını mazgaldan alma konusunda adama yardım etmeye giderken Ceren’i Serdar’la baş başa bırakmayıp yanında götürmesi detayına bayıldım. Aynı anda hem kasa anahtarını alma hem de Serdar’ı koruma görevini layığıyla yerine getirdi. Dışarıya çıkar çıkmaz anahtarı o delikten alma konusunda bulduğu pratik çözüm de Ceren’in onları oyalamak için verdiği onca çabaya rağmen adamlar gelmeden önce kasa anahtarını ele geçirip kasadaki bilgilere bir adım daha yaklaşmaları da Zehra’nın çabalarıyla oldu. Keşke Serdar’ı daha erken yalnız bırakmaya gönlü el verseydi o zaman adamlar saldırmadan önce kasadaki bilgileri bile alırlardı.  Sonuç olarak kasanın içindekileri alamadan orayı terk etmek zorunda kaldılar ama gerekli bir destek gücü olmadan o depodan canlı çıkma konusundaki şanslarını düşününce kasadakileri beklemeden gitmeleri bence akıllıca oldu. Serdar hala tam anlamıyla kendine gelmiş değildi ve o adamlar içeriye girseydi Ceren’in ilk işi ihanet etmek olurdu. Ama tüm bu çaba boşa da gitmemiş oldu. Zehra ne yaptı etti vurulan adamın ağzından “Nemesis” almayı başardı.

Yalnız kendine ne olduğunu bilmeden baş ağrısıyla uyanan Serdar’a gösterdiği şefkatle Ceren ve adama gösterdiği tahammülsüzlük duygusunu aynı anda yansıtabilme becerisinden ötürü Deniz’in oyunculuğuna şapka çıkarıyorum. İnsan bir yandan büyük travma atlatmış olan ekip arkadaşına şefkat gösterip ayağa kalktığında yaslanacak omuzu olurken diğer yandan da kasayı açması konusunda profesöre baskı yapmayı ve Ceren’i zapt etmeyi nasıl başarır? Kanal TRT olunca ölümden dönen Serdar’ın kazağındaki yırttığı battaniyeye sarınarak örtmesi çok hoş bir detaydı.  Aynı havalandırma kanalından kaçarken Serdar’ın Zehra’ya centilmence yardım etmesi ve onun da indikten sonra hala oryantasyon sorunu yaşayan Serdar’ın koluna girip ona destek olması gibi. #ZehSer her durumda ve durumda teröristler tarafından kovalanırken ya da ölümden dönerken bile birbirlerinin arkasını kolladıklarının en iyi kanıtı bu.

 

Az Daha Ölüyordun

 

“Az daha ölmelere alışığım be Zehra. Bölük pörçük hatırlıyorum ama hayatımı kurtardın, sağ ol.”

 

Bu bölümde Serdar ve Zehra’nın genellikle iki kişi olarak çıktıkları operasyonlara Ceren de dahil olduğu için birçok izleyici ekran başından hayal kırıklığıyla kalkmış. Ancak bölüme genel olarak bakılırsa #ZehSer sevenlerin favorim diyebilecekleri birçok an mevcut. Benim için bu anların ilki Zehra’nın onun kalbini yeniden çalıştırması ve Serdar’ın da uyanırken ilk onun adını söylemesiydi. İkincisi ise neredeyse ölmek üzere olduğu gerçeğinin Zehra’da yarattığı endişe ve kaygıyı anlayan Serdar’ın hem hayatını kurtardığı için kendisine minnettar olduğunu göstermek hem de endişelerinin yersiz olduğunu ona gösterebilmek için elini tuttuğu andı. Yaşadıkları maceradan dolayı duygularının aşırı yoğun olduğu bir anda aralarında yaşanan fiziksel temas sadece elle sınırlı kalsa da ikisini de bir elektriklenme hissettikleri hem yüzlerinden hem de ellerini geri çekişlerinden okunuyordu. Zehra ne zaman hislerinin kontrolünü kaybetse kendini geri çektikten hemen sonra yaptığı ilk hareketin duygularından uzaklaşmaya çalışır gibi saçlarını geriye atması olması ilgi çekici. Sanki kalbinin üstündeki saçları geriye savurunca duygularını da savurmuş oluyor.

 

“Sadece profesörden Nemesis diye bir şey öğrendik. Ama ne olduğunu bilmiyoruz. (…) Ne demek istediğini tam anlamadım ama. Neyse sen iyileştin ya. Önemli olan da o.

Biraz kolay olmadı mı beni rahatsız ediyor. Belki de iyileştiğimi düşünmemi istiyorlar.”

Bu da bir ihtimal ama biz yine de senin iyi olduğunu düşünelim, tamam mı? 

 

Bu sahnede öğrendiklerini özetleyip birlikte beyin fırtınası yapmalarının dışında bütün izleyicilerin aklından geçeni Serdar aracılığıyla dile getirmeleri detayını sevdim. Diziyi tam da o anda açıp izlemeye başlayanlar için durum çok güzel bir şekilde özetlenmiş oldu aslında. Üstelik seyircilerin daha önce denenmemiş prosedür dedikleri bu muydu Serdar’ın özgür iradesini geri kazanabilmesi ve şartlandırmadan kurtulması madem bu kadar kolaydı geçen haftaki bölümde Yıldırım’ın zırvaladığı “kader motifi” neydi diye düşünüyor insan. Teşkilat senaristlerinin zorlu koşullara aklın alabileceğinden daha kolay çözümler bulmaları kimi zaman eleştirin hedefi oluyor. “Şimdi de öyle mi olacak, hikâye burada mı sonlanacak” diye düşünürken Serdar’ın durumu sorgulamasına sevindim. Demek ki zor olacak.

Moskova’daki toplantıda kayıp olduğu bir buçuk ayda kendisine neler yapıldığını en başından beri bildiğini öğrenen ve Yıldırım’ın ajanı olduğunu bilen Serdar’ın Ceren’i karşısına oturup birtakım sorular sorarak kendisine gerçekleri söylemesini sağlayabileceğini düşünmesi koca bir saçmalıktı. Eğer amaç ona doğruları söyletmek değilse de amaç neydi bilmiyorum. Gizli silahları Nemesis’in ne olduğunu anlatacak değildi. Ama yalan yere yemin etmek onun için bile fazlaydı. Bir yerde her kim “yemin ederim…” diyerek cümleye başlıyorsa mutlaka bir şey saklamaya çalışıyordur.

Sahnenin beni asıl alakadar eden kısmı Zehra’nın depodaki tehditlerin şiddetini arttırarak Ceren’i kafasına sıktıktan sonra gömmekle tehdit ettiği kısımdı. Son zamanlarda Zehra ve Ceren arasında yaşanan hiddetin dozunun giderek yükselmeye başladığı bu çatışmalar nedeniyle -ki ona zıtların savaşı derim- her geçen gün Ceren’i öldürenin Zehra olacağına biraz daha fazla inanıyorum. Kaos ve düzen nasıl ki birbirlerini yok etmeye mahkumlarsa Zehra’nın günü geldiğinde de Ceren’i yok etmesi kaçınılmaz. Zehra’nın onu öldürüp cesedini de bir çukura atmakla tehdit etmesinin altındaki motivasyon nefretse Ceren’in şimdi de “çünkü beni seviyorsun” savunmasını kullandığını görmeyi isterim.

Zehra’nın kızı Yağmur’a o teröristlerin elinden kurtulduktan sonra vermiş olduğu haftalık görüşmeler yapma sözünü fizikken orada olmasa da tuttuğunu gördüğüme sevindim. Kemal öldükten sonra kızı için işi bırakma ve onun canını kurtarabilmek için teröristlere teslim olma gibi kişisel birçok badire atlattıktan sonra kızının onun yaşadığını öğrenip bir anda ortadan kaybolması ve ekranda görünmemesi çok saçma olurdu. Yaşadıkları hayatın içinde o kadar fazla trajedi var ki Zehra’nın yüzünü kısa süreliğine de olsa güldüren birilerinin olduğunu bilmek çok özel bir şey. Özellikle de Serdar’ın bu görüşmeyi izlerken yüzünde beliren gülümseme dünyalara bedeldi. Serdar kendi ailesini çok erken yaşta kaybettiğinden onlar için yapamadığını Zehra ve Yağmur adına yapmaktan mutluluk duyduğundan mı yoksa bu anne kız onun için gelecekte bir aile sahibi olma ihtimalini kuvvetlendirdiğinden mi bilmiyorum ama onlara baktığı zaman hep gözlerinin içi parlıyor. Zehra kızının hayatını kurtarmış olması vesilesiyle keşke Serdar’ı da konuşmaya dahil etseydi demeden edemedim. Ne de olsa Serdar bugüne bugün hem onun kahramanı hem de üvey babası…

 

Ölseydim Nasıl Hatırlardın Beni?

 

“Şey diye sayıkladığını hatırlıyorum: Lütfen beni bırakma diyordun. Ben aslında o yüzden bırakmadım seni.

Başka şansım yoktu. Senin yaşaman lazım, Serdar. Bizim için. Ülkemiz için. Benim için.

Ölseydim nasıl hatırlardın beni?

Küstah biri olarak.

Güzel. (…). Yakışıklı ve küstah iyi. Daha orijinal. Yakışıklı, küstah ve iyi bir ajan.”

 

İlk sezonun üçüncü bölümünde Zehra hayatını kurtardığında bu iyiliğin altında kalmayacağını söyleyip eline geçen ilk fırsatta da Zehra’nın hayatını kurtararak karşılık veren Serdar ile şimdi hayatını kurtardığı için Zehra’ya teşekkür eden Serdar arasındaki zamanda çok fazla şey değişti. Birbirlerini düzenli olarak kurtarıyor olmaları gerçeği dışında hayatını kurtardığı için teşekkür ettiği Zehra’ya yapmış olduğu şaka tam da onun kişiliğinden beklenen davranıştı.

Ölümden dönmesinin tek nedeni olarak Zehra’nın arkasından “beni bırakma” diye yalvarmasını göstermesi kendi içinde birçok anlam taşıyor. İlki kalbi durma noktasına geldiğinde bile Zehra’nın ona yakarışlarını duyduğu ve onun için yeniden hayata tutunduğu, ikincisi Zehra’nın da ona karşı aynı duyguları beslediğinin farkında olduğu üçüncü ve sonuncusu da “bırakmadım seni” sözüyle adeta “seni bırakmam” demiş olmasının gerçek bir aşk itirafı olduğu gerçeğiydi. Zehra onun kadar cesur ortaya koymamış olsa da son zamanlarda dil sürçmeleri vasıtasıyla duygularını dile getiriyordu ama bu defa yaşamasının önce karargâh ekibi sonra ülkesi en son da kendisi için gerekli olduğunu söylediğinde hislerini ilk defa bilinçli olarak ifade etmiş oldu. Zehra onu yaşatmak dışında başka bir şansı olmadığını söylerken buna kalpten inanıyordu. Bu onun olmadığı bir dünyayı düşünemediği anlamına geliyordu. Ki geçen hafta Serdar Halit Başkan’ı öldürdüğü halde sıra Zehra’ya geldiğinde ayılmasının nedeni de onu öldürdüğünü hayal ettiği bir dünyanın bile Serdar için dayanılamaz olmasıydı. O halde ikisinin duyguları arasında paralellik mevcut diyebiliriz.

Serdar deyince Zehra’nın aklına gelen ilk kelimenin “küstah” olması flört oyununun bir parçası bence. Çünkü Serdar hastane odasında aralarında bir şeyler olduğunu ima ettiğinden beri konu ne zaman oraya gelse Zehra onun için ya küstah kelimesini kullanıyor ya da egosundan şikâyet ediyor. İsrail operasyonunda bile Zehra egosunu bahane edip tipi olmadığını söyledi. Ancak Zehra’nın tüm itirazlarına rağmen aralarındaki ağız dalaşını flört olarak görmeye başlayan Serdar için “küstah” olduğundan çok daha farklı bir anlam taşımaya başlamıştı bile. Adeta bir parola olma görevi görüyordu. Serdar’a hak veriyorum herkes gibi anılmaktansa yalnız senin için söylenen kelimelerle anılmak daha kıymetli. Ama Serdar’ın onu tanımlayan kelimeleri ifade edişindeki bir ayrıntı beni fazlasıyla güldürdü. Zehra daha önce iyi bir ajan olduğunu bu hafta da küstah olduğunu söyledi ama Serdar için yakışıklı tanımını hiç yapmadı.

 

“Sen beni nasıl hatırlardın?

Seni bir haftaya unuturdum. İnatçı. Zeki. Ülkesine aşık. Fedakâr. Cesur. Yetenekli. (…) Güzel. Çok güzel.”

 

Serdar’ın iki hafta önce kendisine neden Zehra’yı sevdiğini soran Ceren’e söylediği her şeye gerçekten inandığını belli ettiği bu sahnedeki uyumlarına daha doğrusu elektriklerine bayıldım. Şakayla karışık bir şekilde Zehra’nın onun hakkında ne düşündüğünü öğrenme çabası çok tatlıydı. Serdar’ın tüm bu özellikleri ve daha fazlasını dile getirmek için aslında kendini zorlamasına gerek yoktu ama nasıl ki o Zehra’nın ağzından “yakışıklı” sözcüğünü koparamadı onun da kendi gibi biraz kıvranmasını istedi. Aralarında duyguların açık bir şekilde itiraf edilmediği ama iki tarafında bir diğerinin ne hissettiğini çok iyi bildiği bir oyun döndüğünü daha önce de belirtmiştim ve Serdar bu oyunu devam ettirme peşindeydi. Seni hemen unuturdum diye şaka yaptığı an aslında bazı kelimelerin söylendiği ama tam zıttı anlama geldiği anlardan biriydi. Zehra’nın hayatı boyunca kendisinde unutulmayacak bir iz bıraktığı anlamına geldi.

Zehra’nın omuzuna vurması da aralarındaki bu flört oyunun bir parçasıydı. Ardındaki anlamı düşünmek zorunluluğu olmadan Serdar’a dokunabilmenin bir yoluydu. Bana FHVK dizisindeki bir #YağHaz sahnesini anımsattı. Yağız’ın Amerika’ya dönmeye karar verdiği ve vedalaşmadan önce Hazan’ın neredeyse ona sarılmak üzere olduğu sahneyi ve akabinde 36. bölümde dile getirilen “ellerin sen istemeden sevdiğine koşuyorsa…” cümlesini anımsattı. Bilerek mi yoksa kazayla mı yapılmış bir paralellik bilmiyorum ama benim çok hoşuma gitti. Zehra’nın onun ağzından belli bir sözcüğü duymaya çalışırcasına sürekli daha fazlasını istemesi detayı da gözümden kaçmadı. Zehra’nın başka dedikçe ve Serdar’ın arkadaşça söylenebilecek bütün sıfatları tükenmeye başladıkça sanki asıl konuya geçiyoruz dercesine gözlerinin içinin parıldamasını sevdim. Bunun için Çağlar’ın oyunculuk yeteneğine teşekkür etmeliyiz…

Serdar’ın Zehra’yı tanımlarken kullandığı her sıfata sonuna kadar inandığını düşünecek olursak Ceren’e bu konuda hak vermemek imkânsız. Serdar’ın gözünde Zehra hiçbir kadının yanına bile yanaşamayacağı bir seviyede. Onun için mükemmel kadın o hatta bir masal kahramanı. Serdar onun en çok zekasını mı yoksa inatçılığını mı seviyor bilmiyorum ama bu iki sıfatın da onun kalbinde büyük bir yeri olduğu kesin. Ben her seferinde onu Zehra’ya hayran bırakan zekasını daha çok sevdiğini düşünüyorum ama bu benim kişisel fikrim. Bütün bunları söylerken ki espritüel ses tonuyla “çok güzel” dediği anki ses tonu arasındaki farkı hemen hissettim. Serdar’ın ses tonu ondan duymaya alışkın olmadığımız bir şekilde ciddileşti. Sesinde bir koyulaşma yaşandı sanki. Mimiklerine bir ciddiyet hâkim oldu.

Dünyanın en değerli bilgisini paylaşıyormuşçasına ciddileştiği o anda konuşmadan bakışmalarındaki elektriği ben bile ekranımın başında hissettim. Bazen insanlar konuşmayı bırakır ama gözleri konuşmaya devam eder ya burada da o oldu. Önce gözleri konuşmadan anlaştı sonra da Serdar hissettiklerini daha fazla içinde tutamayacağına karar verip Zehra’ya doğru yakınlaşarak hislerini anlatmanın ilk adımını attı. Zehra da işin ciddiye bindiğini böyle anladı. Zehra’nın mevzu bahis duygular olduğunda onlardan kaçınmak için saçlarını arkaya savurması ya da utandığında saçını kulağının arkasına götürmesi eylemlerine bayılıyorum. Bu ince detayı her kim düşünmüşse ona helal olsun.

 

Bana Öyle Bakma

 

“Serdar bunu birbirimize yapmayalım.

Neyi?

Ne olur bana böyle bakma.

Nasıl?

Böyle güzel bakma. (…)  

İnsanın kalbine söz geçirmesi zor oluyor.

Bizi bunun için eğittiler. Her koşulda kalbimize söz geçirmemiz için.

Ben o dersten kalmıştım.

Ben sınıf birincisiydim.

Bu kadar mükemmel olmak zorunda mısın?”

 

Bir insanın hayatını kurtardığın için sana teşekkür etmesi ayrı gözlerinin içine bakıp bedenini sana yakınlaştırarak hayatını sana borçlu olduğunu söylemesi çok ayrı bir konu. Serdar’ın “hayatım” kelimesine yaptığı vurgu mevzunun yeniden nefes almak olmadığını düşündürttü bana. Zehra’yı tanıdıktan sonra değişen hayatını ve onun bir dokunuşu sayesinde değişen dünyasını kast ediyordu ama Zehra Halit Başkan’dan aldığı uyarıdan sonra ekip dinamiklerini bozmamak konusunda daha temkinliydi. Kendini geri çekmek için elinden geleni yaptı ama Serdar’ın gözlerindeki yansımasına karşı koyması onun iradesi için bile fazlasıyla zordu. Sanki Serdar ona öyle bakmaya devam ederse içinden geçenleri anlayabilecek hatta aklından geçenleri okuyabilecekmiş gibi hissetti. Duygularının esiri olmasının önüne geçebilmek için de kalın zırhlarını aşmaya başlayan o delici bakışlarını üstünden çekmesini istedi; haklıydı.

Zehra’nın yaratmak istediği etki tam tersiyken bakışlarından etkilendiğini belli eden güzel sıfatını kullanması Serdar Bey’in daha çok cesaretlenmesine neden oldu. Zehra’nın gözlerini onun gözlerinden kaçırabilmek için verdiği tüm savaş boşa gitmiş oldu. Serdar ciddiyetini bozmadan Zehra’ya bakmaya devam etti sonra da “insanın kalbine söz geçirmesi zor oluyor” diyerek itirafını yaptı. Evet, açık açık seni seviyorum demedi ama o bakışlarla ve o cümleyle konuşmaya başladıktan sonra demesine de gerek yoktur. Bazı aşıklar vardır “seni seviyorum” sözcüğünü devamlı dillendirirler ama bazı aşıklar vardır o sözcüğü hiç söylemeseler de birbirlerinin ne hissettiğini yürekten hissederler.

Konuşma esnasında hem duygularını karşı tarafa ifade edip hem de bu duygulara göre hareket edemeyeceklerini söyleyerek hislerini yaşamaya engel olmayı başaran tek dizi karakteri olabileceğini düşündüğüm Zehra’yı bu iki zıt kutbu bir arada yaşamayı başardığı için tebrik etmek istiyorum. Duygularından kaçamadığı noktada dolaylı yoldan da olsa onları itiraf etmesiyle bir yanı Serdar’a cesaret verirken Halit Başkan’dan ihtar alan öteki yanı kalplerine söz geçirmek için eğitim aldıklarını söyleyerek aralarında yaşanabilecek romantik her duygunun da önüne geçmiş oldu. Ama bir karşı tarafın ne hissettiğini bilmeden âşık olmak var bir de karşı tarafın da seninle aynı duyguları hissettiğini bilerek âşık olmak var. Hislerinin karşılıklı olduğunu bilmek duygularına karşı koyabilmeyi zorlaştırabilen bir durum. Zehra tüm iradesiyle duygularına karşı koymaya çalışırken Serdar’ın “ben o dersten kalmıştım” diyerek duygularına engel olamayacağını söylemesi yüreğimi ısıtan çok hoş bir ayrıntıydı da Zehra’nın “sınıf birincisiydim” diyerek bunu yapamayacaklarını anlatıp daha başlamadan #ZehSer ilişkisine son noktayı koyması ağzımda acı bir tat bıraktı.

 

 

Bu ilişkinin romantiğinin sahada planlarını doğaçlama yapmayı seven ve duygularına göre de hareket eden Serdar olmasında şaşılacak bir taraf yoktu. Kendisi daha çok kalbiyle hareket eden bir adam olduğundan duygularına yenik düşen taraf olması normal. Ancak Zehra’nın bir konuşma sırasında hem duygularını itiraf edip hem de onlara göre hareket edemeyeceklerini söylemesiyle mantığıyla hislerinin savaştığını anlamak şaşırtıcıydı. Zehra denildiğinde akla mantığın geldiği düşünülürse o gidişle onun da duygularına yenilmesi yakındır. Serdar da bunu anlamış olacak ki ilk adımı atmaya hazırlandı ama araya Ceren girdi. Böylece Zehra da kendine kaçacak bir bahane bulmuş oldu…

 

 

Bütün bir bölüm Zehra’nın sevdiği adamın hayatını kurtarması ve yaşanılanların etkisiyle Serdar’ın da dolaylı yoldan aşkını Zehra’ya itiraf etmesiyle geçmedi elbet. Sonuçta konusu MİT mensupları olan bir diziden söz ediyoruz. Böyle bir dizinin esas çiftinin #ZehSer’in birlikte dram ve romantizmin ötesinde aksiyon yaşamaları da beklenir. Kendilerini toparlama fırsatı bulur bulmaz Mete Başkan’ın emriyle Libya’daki ekip arkadaşlarına yardımcı olabilmek için kolları sıvadılar. Mete Bakan’dan aldıkları emir basitti. Libya Başbakanı’nın Münhasır Bölge anlaşmasını imzalaması için rehin alınan kardeşinin yerini onu elinde tuttuğunu bildikleri Yuri’den öğrenmekti. Bu operasyon için daha önce hiç gitmedikleri bir ülkeye İsviçre’ye gitmelerine sevindim ama yanlarında Ceren’i götürme kararlarından hiç memnun olmadım. Kusursuz ikili #ZehSer’in 2 kişilik operasyonunu izlemek varken Ceren’in üçüncü tekerlek olması olmadı.

Yalnız Zehra’nın adam hakkında ellerinde elle tutulur hiçbir istihbarat yokken iki kişilik bir ekiple Yuri’yi adamlarının koruması altındayken kaçırıp Libya Başbakanı’nın kardeşinin yerini öğrenmeyi imkânsız bir görev olarak tanımladığı kısımda Mete Başkan’ın “sesin gelmedi” tepkisini vermesine çok güldüm. Bunun gibi ciddi anlarda arkadan verilen bir müziğin de eşliğinde yaratılan komedi (espri) anlarını izlemeyi seviyorum. Zehra’nın Mete Başkan’ın onu gerçek anlamda duyamadığını zannedip safça aynı sözü tekrarlaması çok eğlenceliydi. Neyse ki ikinci seferde ne demek istediğini anladı da bir daha “imkânsız” demedi. Doğrusunu söylemek gerekirse Türkler için “imkânsız” yoktur da bu söz bana Yağız’ın “imkânsız zaman alır” repliğini hatırlattı. Neyse keşke herkes espriden anlayabiliyor olsa ama…

 

“İyi de güzel kadını nerede bulacağız şimdi?

Sizden başka Zehra Hanım?

Neden benden başka Serdar Bey?

Siz bizim için lazımsınız. Operasyon için ihtiyacımız var.”

 

Serdar’ın göz göre göre Zehra’yı Yuri’den kıskanması bölümün en eğlenceli sahnesiydi. Bölümdeki favori #ZehSer sahnelerimin ilk ikisinin Zehra’nın Serdar’ın hayatını kurtarması ve Serdar’ın da gözlerini açar açmaz Zehra demesi olduğunu söylemiştim ya devamında da en sevdiğim sahneler aralarındaki “ölsem beni nasıl hatırlardın” sohbetiyle duygularına engel olmadığını açıkça belirten Serdar’ın replikleriydi. Beşinci ve sonucu favori #ZehSer anım Serdar Bey’in kendini tutamayıp Zehra’yı kıskanmasıydı. Zehra’nın Yuri’nin yanına gitmesi onun için o kadar düşünülemez bir seçenekti ki daha az önce ne kadar güzel olduğunu söylediği kadının yanında “güzel kadını nerede bulacağız?” sorusunu sordu. Zehra ona “ben neyim peki?” diye bakmakta haklıydı. Serdar’ın durumu kurtarabilmek için anında ondan başka birini bulmaları gerektiğini söylemesine Zehra’nın verdiği tepki ise muhteşemdi. Kıskançlık yaptığını anlayıp bakışlarıyla “Uzay’ın önünde yapma anlayacak” der gibi baktı. Ben o anlarda kendini işe adamış Uzay’ın aralarındaki “gönül meselesini” anlayacağına hiç ihtimal vermedim ama Halit olsaydı anlamıştı. Bir gün senaristler insafa gelip #ZehSer çiftini oldururlarsa Serdar’ın kıskanç ve hanımcı bir sevgili olacağı burada anlaşılmış oldu…

 

“Ceren’i operasyona sokamayız.

Ya operasyon hakkında hiçbir fikri olmazsa. Bir düşün.

Ceren sence bir erkeğin başını döndürebilecek kadar güzel bir kadın mı?

En azından bunun nasıl yapılacağını iyi biliyor. Zehra güven bana.”

 

Serdar’ın tuvalete gitmeye ihtiyacı olduğunu söylediğinde Zehra’ya görmezden gelmesini söylediği Ceren’i peşinde oldukları adamın güzel kadınlara düşkün olduğunu öğrendiğinde hatırlaması çok manidardı. Zehra’nın aralarındaki hisleri yaşamalarını veto ettiğini bile bile kendini onları hissetmekten alıkoyamayan Serdar’ın görünürde Zehra’sını korumak istemesi ama daha dikkatli bakıldığında onu Yuri’den kıskanmış olması izlemesi eğlenceli sahnelerdendi. Ceren’i operasyona dahil etmek kesinlikle boşuna alınmış bir riskti ama söz konusu birbirleri olduğunda #ZehSer’in zafiyet göstermeleri de anlaşılabilir bir durumdu. Nasıl onun bilinci kapalıyken Zehra onu Ceren’le yalnız bırakmak istemedi Serdar da Zehra’yı Yuri’ye görev icabı da olsa yem etmek istemedi ama keşke Zehra’yı Ceren konusunda ikna edemeseydi de Serdar’ın operasyon sırasındaki kıskançlıklarını doya doya seyredebilseydik. Ortaya eminim ki #ZehSer sevenlerin izlemeye doyamayacakları birçok sahne çıkardı. Özellikle de otel odasına gittiklerinde…

Ortaya güzel bir sahne çıkardı eminim ama bu diyalogda benim asıl dikkatimi çeken nokta Zehra’nın “Ceren sence bir erkeğin başını döndürebilecek kadar güzel bir kadın mı?” sorusuna Serdar’ın verdiği tepkiydi. Âşık olduğu kadın ona eski sevgilisinin baş döndürecek kadar güzel bir kadın olup olmadığını soruyordu. Bu kesinlikle hiçbir erkeğin dürüst bir şekilde cevaplamaması gereken tuzak sorulardan biriydi ki Serdar da soruyu bence çok güzel geçiştirmiş oldu. Geçmiş deneyiminden de onu altı ay boyunca kandırmayı başarmış olduğundan da söz etmemesi iyi olmuş. Ama Zehra onun övündüğü kadar akıllı bir kadın ki “nasıl yapacağını biliyor” dediğinde Serdar’ın kendi geçmişinden söz ettiğini anladı. O da yetmezmiş gibi onların eskiden sevgili olduklarını anımsayıp kendi kıskançlığını da yaptı…

Yuri’yi ele geçirme görevi sırasında Ceren’i kullanacaklarını bilmeseydim makarna yerken onu böyle dikizlemelerini onu zehirliyor olmalarına verirdim. Bol aksiyonlu geçen Yuri’yi kaçırma operasyonuna #ZehSer’in damga vurmasını isteyen izleyicilerden biri olarak bir çoğunuz da keşke bayılmış değil de gerçekten ölmüş olsaydı dediniz, değil mi?

 

 

“Hala ona inandığımızı sanıyor.

Sence bu yeterli mi?

Yeterliden de fazla bence. (…) Ben iyi tanıyorum, Ceren’i.

Biliyorum, Serdar.

Bunu bilmek seni rahatsız mı ediyor?

Hayır. Neden etsin?

Öylesine sordum.”

 

Serdar’ın onu peşinde oldukları adamın ona asılma ihtimalinden kıskanması son favori #ZehSer sahnem demiştim ama yanılmışım. Zehra’nın söz konusu Ceren olduğunda Serdar’ı kıskandığı sahneleri izlemekte bir o kadar keyifli.

Zehra’nın Ceren’e güvenmemesinin altında yatan delillere dayalı gayet mantıklı nedenler de var elbette ama ondan böylesine şüphelenmesinin altında bir parça da kıskançlık ve aşk gibi hisler var. Ceren’in bulduğu ilk fırsatta adama Yıldırım’ın adını vererek Serdar’ı hedef göstermesini ilk izlediğimde Zehra’ya ondan şüphelenmesi konusunda hak verdim. Ama benim bu sahnede asıl üzerinde durmak istediğim nokta o değil. Asıl nokta Serdar’ın onu iyi tanıdığını söylediğinde Zehra’nın verdiği tepki. Ortak geçmişlerinin hatırlatılması Zehra’yı rahatsız etti. Tıpkı depoda Ceren’in sevdiği adamın bir zamanlar onu sevdiğini söylediğinde rahatsız olduğu gibi ve bunu Serdar’dan hiç saklayamadı. Zehra’nın sesindeki değişimi fark eden Serdar Zehra’nın aksine onun kendisini kıskanmasından çok memnun oldu. Zehra’nın kendisini kıskandığını itiraf etmesi için de üstüne gitti ama Zehra’nın etrafına örmüş olduğu duvara çarptı. Onu sıkıştırmanın itiraf etmesini sağlamak yerine daha çok inkâr etmesine neden olduğunu anlayınca da vazgeçti.

Ceren’in kıyafeti Zehra’nın kıyafetinden daha özenli olduğu halde ben Zehra’nın tarzını özellikle de at kuyruğunu daha çok beğendim. Ona elbise giymek de yakışıyor ama kişiliğine maskülen kıyafetler daha çok yaraşıyor. Buna rağmen Ceren yem olmasaydı Yuri’yi etkileyebilmek için Zehra’ya ne giydirirlerdi ve Serdar nasıl tepki verirdi merak ediyorum. Son operasyonda etkilendiği gibi etkilenir miydi yoksa Yuri’den dolayı kıskançlık mı yapardı? Maalesef bu sorularıma hiç cevap alamayacağım ama kesin olan bir şey var Çağlar Yağız rolünü bırakmış ama içindeki Yağız Egemen’i bırakamamış. Serdar bu kıyafetlerle adeta Yağız olmuş. Pardon yoksa Serdar Egemen mi demeliyim?

Ceren ona Yıldırım için çalıştığını söyleyip Serdar’ı hedef gösterince Serdar ve Zehra’ya ihanet ettiğini düşündüm ama adamı alıp Zehra’nın yanına otel odasına götürünce her şeyin dikkati başka yere çekmek için titizlikle yapılmış bir plan olduğunu anladım. Ama söz konusu Ceren olduğunda söylediklerine ve yaptıklarına inanmak da güç oluyor. Ancak Serdar’ın oturduğu masada neden aniden yer değiştirdiği de yavaş yavaş mantıklı gelmeye başlıyor. Dizide hiçbir şeyin vakit doldurmak için öylesine yazılmamasını seviyorum. Özellikle de son zamanlarda Serdar için daha sık yazılmaya başlayan dövüş sahnelerini izlerken keyiflenip kendimden geçiyorum. Geçenlerde bir yerde Çağlar’ın Türk işi Bond olabileceğini yazmışlardı. Bu sahneleri izlediğimde yapılan bu yorumlara hak veriyorum. İlk sezonun aksine üstünde daha çok çalışılan daha organik ve estetik dövüş sahneleri izliyor olmaktan çok memnunum. Bunun için de çekim kalitesini diziye taşıyan yönetmemize teşekkür etmem gerektiğini düşünüyorum. Çamaşır odasındaki dövüş sahnesi harikuladeydi. Dar alanlarda çekilen dövüş sahnelerini verilen emekten ötürü sevdiğimi söylemiştim.

 

 

 

Serdar’ın dövüşmeden önce saatiyle ceketini çıkarması ve karanlık bir koridordan geçerken kendisine eşlik etmeye aksiyon müziğiyle birlikte -ki son zamanlarda Teşkilat dizisinde meydana gelen müzik evrimi dikkatimden kaçmıyor- adamlarla dar bir alanda dövüşmeye başlaması tek kelimeyle mükemmeldi. Acaba eleştirilecek bir şey var da ben mi atlıyorum diye sahneyi defalarca oynattım ama beni rahatsız eden herhangi bir kusur bulmayı başaramadım. O yüzden hakkında kim ne derse desin bu performansıyla Çağlar aksiyon dizilerinin yıldızı olmayı hak ediyor. Siz de dar alanlarda böylesi bir çekim yapmanın hem oyuncu hem de çekim ekibi için ne kadar zorlu olduğunu bilseniz bu sahnelerde ağır eleştiriler yapmak yerine ortaya koydukları emek için onları taktir etmeye başlardınız. Üstelik Zehra da dişi Bond olarak bölüm boyunca üzerine düşeni layığıyla yerine getirdi. Ölümle tehdit etmediği kimse kalmadı…

 

 

Zehra’ya boşuna “dişi Asena” demiyorum. Serdar’ın adamı Libya başbakanının kardeşinin tutulduğu yer hakkında konuşturmayı başaramayınca Zehra beklemeye dayanamayıp kontrolü öyle bir eline aldı ki ağzım açık şekilde onu seyrettim. Dizinin senaristlerinin cinsiyetçi kalıpları yıktıklarını izlemeyi seviyor ve sonuna kadar da destekliyorum. Yuri’ye oynadıkları iyi polis-kötü polis oyununda kötü tarafın Zehra olmasının dikkat çekici bir detay olması dışında dizinin genelinde kadınların erkeklere kıyasla daha mantıklı ve acımasız taraf olduklarını izlemek hoşuma gidiyor. Serdar elindeki bıçağı, saldırgan tavrı ve midesine attığı yumruklarla epey tehditkârdı ama neredeyse hiç zamanları kalmadığını öğrenen Zehra’nın konuşturma yöntemi daha tehditkardı. Serdar bile adamı sahiden öldürecek sandı. Ben adamın konuşmasına ve Başbakanın kardeşinin tutulduğu yeri söylemesine hiç şaşırmadım. Zehra’nın “bu iş böyle yapılır” bakışı güzeldi de işkence sırasında bile Serdar’la bakışmalarının yaydığı o cinsel enerji inanılmazdı.           

Karargâh ekibinin Libya’daki mensuplarının akıllarından geçenleri okuyabiliyor ve tutumlarını anlayabiliyorum. Söz söylemeye gelince tüm dünya Ortadoğu devletlerinin geri kalmışlığından söz etmeye bayılıyor ama demokratik bir şekilde yapılan seçim sonucunda devletin başına özgürlükten yana biri geçtiğinde bütün ülke bu durumu çıkarlarına uygun bulmayan sözde Avrupalı dostlarının yardım ettiği terör güçleri tarafından kasıp kavruluyor. Ülke kardeş bir devlete ve Vatandaşlarına yardım etmek istediğinde “bizim orada ne işimiz var” oluyor. Libya’daki ekibinin birilerine şirin görünmek için “zorda kalana yardım elini uzatmak” gibi bir Türk töresini çiğnemesini hiç beklemesinler. Bunu senaryodan hareketle söylüyorum ama bir devlet başkanını Münhasırlık Antlaşması’nı imzalatıp Türkleri Akdeniz’in doğusundan tamamen çekebilmek için adamın kardeşini kaçırarak baskı yapmak çok bel altı bir hareket. Bu adam kardeşini feda edip ailesini bile koruyamıyor basiretsizliğini mi üstlensin yoksa kardeşinin hayatını kurtarabilmek için istemediği hatta yanlış bulduğu bir anlaşmanın altına imzasını mı atsın, siz söyleyin? Üstündeki tüm bu baskı yetmezmiş gibi adamı anlaşmaya zorlamak için kardeşinin parmağını kesip göndermek çok gaddarca bir hareket.

Zehra ve Serdar’ın operasyonu istenildiği gibi sonuç verip adamdan Libya Başbakanının kardeşinin tutulduğu yer öğrenilince geriye ekibin Libya’daki mensuplarının onu kurtarmaları ve bunu anlaşma imzalanmadan önce yapmış olmaları gerekiyordu. Pınar son zamanlarda genellikle ayrı ayrı Hulki ve Hakkı Dayı’yla operasyona çıkıyordu ama onu uzun süre sonra bu ikiliyle aynı anda operasyona çıkarken izlemek hoşuma gitti. Mekânın içini göremedikleri için normalde en ufak hatalarının bile Başbakanın kardeşinin öldürülmesine neden olabileceği bir durumu yangınla kendi lehlerine çevirdiklerini izlemek hoşuma gitti. İzleyicilerin genel anlamda zorlu durumlara aklın alabileceğinden daha basit çözümler getirmeleri olarak eleştirdikleri anlar bunun gibi sahneler oluyor ama ben kontrollü çıkardıkları yangının dumanıyla adamları dışarı çekme planlarını duruma uygun buldum. Basit ama aynı zamanda akıllıcaydı. Yapının etrafını kolaçan ettikten sonra eldeki imkanlarla bir plan yapmak ve bu plana çevreyi de dahil etmek akıllıca. “İyi bir savaşçı çevresindeki her şeyi savaşta lehine kullanmayı bilen kişidir” diye boşuna denmemiş sonuçta…

 

 

Mahmut El-Safi başarılı bir şekilde karargâh ekibi tarafından kurtarılınca da Libya Başbakanı’nın en başından beri imzalamayı hiç istemediği Münhasır Bölge Anlaşmasını imzalaması için de ortada hiçbir neden kalmadı. Hal böyle olunca da değişen rüzgârın yönüyle birlikte Başbakan’ın Halit Başkan’la bir olup doğrudan Yıldırım’a dolaylı yoldan da onun arkasındaki güçlere yani Şirket ve sözde medeni dünya ülkelerine posta koyuşunu izlemekten büyük zevk aldım. Ki bir yerlerde hala halkının hürriyetini kişisel çıkar kazanmanın üstünde tutan dostumuz diyebileceğim ülke yöneticileri olduğunu bilmek çok güzel. Yıldırım’ın elinden kalem bile almaya tenezzül etmeyerek gözlerinin önünde anlaşmayı yırtıp atmasına bayıldım. Bu adamlar dünyayı kendi arzuları doğrultusunda köleleştirmeye “medeniyet getirmek” demiyorlar mı beni deli ediyorlar. Nasıl ki insanı asla satmayacak sadık tek bir dost varlığı tüm dünyayla kurabilecek arkadaşlığa bedeldir. Sana şantaj yapabilecek sözde dostlar yerine Türkiye’nin sadık dostluğu kâfidir. Para, çıkar ve maddi zenginliğin herkesi hak yoldan vazgeçirebileceğini düşünmek ne büyük bir gaflet, Ya Rabbim.

Sadece Türklerin dostluğuyla neleri başarabileceklerini küçümseyen Yıldırım’la aynı zihniyet yapısında olanlar için aniden gökyüzünde beliren Şahinlerimiz F-16’ların havalanışını seyretmek Türk olarak ülkemle çok gurur duymamı sağlarken aynı zamanda Türklerin neler yapabildiğini gösterdiği için duygulanmama da neden oldu diyerek bölüme dair yazdığım yorumumu burada tamamlıyorum. Bölüm boyunca Libya’daki patlamadan ötürü Halit Başkan, Pınar, Hulki ve Sermet için endişelenip başka bir sahnede aralarına Hakkı’nın da katıldığı operasyondan tek parça olarak çıkmalarını umut ederken bölümün sonunda hayatları tehlikeye girenlerin İsviçre operasyonunda istedikleri bilgiyi aldıktan hemen sonra Yuri ve Ceren’i otoparka indirdikleri saniyede etraflarını saran adamlar yüzünden Serdar ve Zehra olmasını beklemiyordum. Bu adam zaten bölümün başında bir kere öldü izin verin de azcık nefes alsın deme imkânı bulamadan yüz yüze geldiği yeni ölüm tehlikesini Zehra’yla birlikte nasıl atlatacağını merak ediyorum deyip burada bırakıyorum.

 

Haftaya Görüşmek Üzere… Hoşça Kalın…

 

Bölüm resimlerimdeki destek için @CatDoctor_’a teşekkürler.

Göz atmanızı öneririz: Teşkilat Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce