Sezon finali analizinden önce Teşkilat 47. Bölüme bir göz atmaya ne dersiniz? Bölüm yorumu konuk yazar Hande‘nin kaleminden. Keyifli okumalar…
Dışarıdan bakıldığında 47. bölümün tek misyonu ekibin Yıldırım’ı alarak Türkiye’ye getirmeleriymiş gibi görünebilir ama bölümü daha dikkatli gözlerle izleyenler hâkim misyonun #ZehSer olduğunu anlamakta hiç zorlanmazlar. Halit ekibine onu alma talimatı verdiğini telefonda kendisine söylediği halde zamanında yetişemeyeceklerini düşünerek polise teslim olan Yıldırım sayesinde #ZehSer için önemli olduklarını düşündüğüm birçok kare seyretmiş olduk. Ki bana soracak olursanız bu bölümdeki sahnelerinin en güzeli de Zehra’nın Serdar’ının kravatını bağladığı sahneydi. Ama sahneye geçmeden önce üzerinde durmak istediğim bir iki nokta var. Öncellikle Yıldırım’ı Fransızların elinden almaya deyip değmeyeceğini tartıştıkları mekân bana tanıdık geldi. Kendine Bay X diyen kadın hacker aldıklarında gittikleri güvenli ev burasıydı. O vakitler de başka bir teröristi Amerikalıların pençesinden kurtarmaya çalışıyorlardı. O yüzden bu 2 sahne arasında bir paralellik kurdum. Ancak o vakit Zehra hissettikleri aşkı yaşamalarına karşı çıkıp Serdar’ı kendine küstürüyorken bu defa onun hislerine daha alımlı yaklaşıyordu. Üstelik Serdar da gülümsüyordu…
Serdar’ın daha doğrusu Çağlar’ın gerçek hayatta yaşadığı sağlık sorunlarını özellikle de fizik tedavi gören omuzunu senaryoya dahil ediş biçimlerinden ötürü senaristlerimizi tebrik etmek istiyorum. Zira omuzundan dolayı gerçek bir sağlık sorunu yaşıyor olmasaydı belki de böyle bir #ZehSer sahnesini asla izlemeyecektik. Gerçek bir sağlık krizinin neden olduğu dezavantajı senaryo açısından bir fırsata çevirmek her senaristin yapabileceği türden bir şey değildir.
Serdar’ın omuzundan vurulduğu günden beri kravat bağlama konusunda hiç sorun çıkarmayan omuzu ne hikmetse tam da Zehra yanındayken sorun çıkardı da Serdar sevdiği kadına kravatını bağlatmış oldu. Zehra’nın ağrılı haline anlayış göstererek kravatını bağlama konusunda yardım teklif etmesi bile onu heyecanlandırmaya yetti. Gözlerinin içinde çakan şimşekleri ekranda izlerken ben bile gördüm. Yüzünde beliren o muzip gülümseme kesinlikle fırsatçı Serdar gülümsemesiydi. Ki bu konuda kendisine hak da verdim. Zira bu eylem esnasında kadının erkeğin kravatını bağlayabilmesi için ona hem dokunabilmesi hem de nefesini yüzünde hissedebilecek kadar yakın olması gerekiyor. Zehra da kravatını bağlarken ona bir nefes kadar yakındı. Üstelik dikkatini kravatına verdiği için Serdar’a da istediği gibi izleyebileceği bir manzara vermiş oluyordu. Bütün bunları bir düşününce onun yerinde olsam ben de gülerdim.
“Şimdi şöyle yakından bir daha baktım da idama bile götürülecek olsam avukatım sen ol isterdim. (NİYE?) İşte ölmeden önce göreceğim son insan sen olurdun.
O kadar kötü bir avukat mı olurdum? Ben seni ipten alırdım.
Belki de çoktan almışsındır.”
Mekânı görünce aklıma ilk paralel sahne olarak “Bay X” denen hacker kadınla yerel polislerden köşe bucak kaçma girişimleri geldi ama onun dışında aklıma gelen bir diğer detay da geçen defa buraya geldiklerinde Serdar’ın sevdiği kadına küs olduğu geldi. Yaptığı aşk itirafından sonra Zehra’nın hiçbir şey olmamış gibi davranma çabasına kızıp kendisine tavır almıştı. Hatta Zehra onunla bu konuda konuşmaya çalıştığında aşkını haykırmaktan en önemlisi de Halit Başkan’a onu sevdiğini söyleyeceğinden bahsetmişti. O zamanki kavgalarının aksine bu defa kravat bağlama sahnesiyle karşımıza çıkan #ZehSer çiftinin o sahneyle bu sahne arasında bir “kontrast” oluşturduklarını söylemek yanlış olmaz. İki sahneyi bir yan yana düşününce meydana gelen değişikliğin sebebinin Zehra’nın aşk konusundaki fikrini değiştirmesi olduğu söylenebilir. Sanırım Zehra’nın aşk konusunda zamanla yumuşadığını da düşünebiliriz. Tabi Zehra’nın bu konuda yumuşamasının altında yatan nedenin de Serdar’ın aşkını bıkmadan usanmadan sürekli dile getirmesi olduğunu söylemekte fayda var derim. Zira Serdar “Mecnun” olmasaydı Zehra da “Leyla” olamazdı…
Sevdiği kadının yüzünü izlerken “şöyle yakından bir daha baktım da idama bile götürülecek olsam avukatım sen ol isterdim” demesinin ölmeden önce gördüğüm son yüz seninki olsun istiyorum demesinden hiçbir farkı yok. Ayrıca cümle içine “idam” kelimesini kullanması da kullandığı cümlenin anlamını daha da derinleştiriyordu. Çünkü cümlesi bu şekilde “ölmeden önce gördüğüm son yüz sen ol diye idama bile razıyım” anlamına da geliyordu. Haliyle Zehra gibi duygularını saklama konusunda eğitimli bir insan bile bu cümlenin ima ettiği anlamlardan ötürü kolaylıkla eriyip oracıkta bir aşk kelebeğine dönüşebilirdi. Ki bu cümle fazla romantizm beni bozar diyen bir kadını bile eritmeye tek başına yeter. Kaldı ki Zehra’nın nedenini bile bile “niye” sorusunu yöneltmesi de Serdar’ın flörtüne karşılık verdiğini kanıtlamaya yetiyordu. Serdar için evrenin Zehra’dan ibaret olduğunu biliyoruz ama ölmeden önce görmek istediği son insanın da o olması aynı zamanda hayatındaki değerli tek şeyin de Zehra olduğu anlamına geliyordu. Ölmeden önce hayatının film şeridi gibi gözünün önünden geçtiğini ve son anlarına en değer verdikleri anılarının eşlik ettiğini söylerler ya Serdar için o şeridin Zehra olduğunu düşünmek sizi bilmem ama benim gibi bir romantik için anlamlıydı.
Serdar’ın huyunu bildiğinden ona gereğinden fazla yüz vermemek için “O kadar kötü bir avukat mı olurdum?” diyen Zehra aslında konuyu değiştirmeye çalışsa da o anda aralarında öyle bir elektrik oluşmuştu ki ne söylerse söylesin söylediği her şey Serdar’ın kulağına flört gibi geliyordu. Zira sonrasında “ben seni ipten alırdım” demesi de kendine engel olamadığının kanıtıydı. Zehra’nın Serdar’ın flörtüne iştirak ettiği hatta karşılık verdiği anlar epey nadirdir. Bu yüzden sahneyi tadını çıkararak izledim. Üstelik “seni ipten alırdım” sözü içerik olarak daima yanında olup canını koruyacağı anlamına da geldiğinden Zehra’nın onun en büyük dayanağı olduğu söylenebilir. Ki Serdar’ın da daha önce Zehra’ya içindeki boşluğu doldurduğunu söylediğini de hepiniz anımsıyorsunuz diye düşünüyorum. O yüzden Serdar’ın “belki de almışsındır” demesi çok anlamlı. Zira Serdar bu cümleyi kurarak Zehra’nın hayatına girerek onu kurtardığını ve ona yaşamak için iyi bir neden verdiğini anlatmış oldu: Gelecekte yeni bir aile kurabileceği umudunu.
“Düşünüyorum ki keşke şöyle her gün kravat takmak zorunda olduğum bir işim olsaydı da sen bağlasaydın.
Kravat bağlamayı bilmeyen avukat mı olurmuş?
O niye? Sen bağlarken gözlerimin içine bakardın böyle. Ben de bildiğim her şeyi unuturdum. Sen hatırlatacaksan hafızamı kaybetmeye de hazırım.”
Sahnenin devamı için söylenebilecek pek bir şey var mı bilemiyorum ama onu kravatını bağlarken özellikle de elini uzatsa dokunabileceği bir mesafede dururken seyretmekten keyif aldığı hayatının sonuna kadar kravatlarını onun bağladığına dair 1 hayal kurmasından belliydi. Aralarında kurduğum bağlantıyı anlamakta belki zorluk çekebilirsiniz ama bunu izlerken aklıma Zehra ve Serdar’ın bir başlarına Elçi’yi öldürmek için çıktıkları operasyon geldi. O zaman Serdar geceyi güvenli evde geçirdiklerinde “MİT mensubu olmak yerine insan kaynakları gibi bir işte çalışsaydım” muhabbetine girmişti. O yüzden ben de bu iki sahne arasında bir bağ kurarak Serdar’ın Zehra’yla normal bir hayat kurma hayali olduğu çıkarımını yaptım. Her sabah işe giderken karısının kravatını bağladığı akşamında ise yuvaları olarak gördükleri evde son nefeslerini verene kadar birlikte mutlu mesut yaşayıp çok güzel bir aile kurdukları hayali. Hayatı boyunca kendine ait bir aileye sahip olmanın özlemini çekmiş bir adam için hayatının nihai amacına Zehra’yı dahil etmesi üzerinde durulması ve dikkate alınması gereken bir detay. Tüm hayatını onunla geçirmeyi hayal etmiş.
Serdar’ın kendisine ihtiyaç duyduğu şefkati gösteren ilk kadınla aile kurmayı planlamasının çok ötesine geçmiş bir durum söz konusu artık. Serdar’ın hayali bir aile kurup çoluk çocuğa karışmaktan ziyade Zehra’yla bir ömür beraber yaşlanmaya dönüşmüş durumda. Kısaca Serdar’ın aile kurma isteğinin Zehra’yla birlikte olma hayaline dönüşmesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu sayede de bu dünyada ihtiyacı olan tek şeyin aile değil; Zehra olduğunu anlatmış oldu…
Zehra’nın ısrarla operasyona sadık kalabilmek için “Kravat bağlamayı bilmeyen avukat mı olurmuş” demesi ortamın havasını bozar diye ummuştu ama size dedim ya Serdar bu noktada Zehra’nın söylediği her şeyi flörtün bir parçası olarak algılayacak zihindeydi. O yüzden ister Zehra’nın yüzündeki gülümsemeden isterse de boynundaki kolyeden cesaret aldığını düşünün; değişmeyecek olan tek gerçek Serdar’ın artık kolay kolay bozguna uğratılabilecek ya da aşk konusunda geri püskürtülebilecek noktayı geçmiş olduğuydu. Zehra’nın onun istediği şekilde “tepki vermemesi” bile duygularını açıkça dile getirme konusunda cesaretini kırmaya yetmiyordu. Kolye hakkında konuşmamış olsalar da Serdar gibi çok dikkatli bir adamın Zehra’nın boynundaki kolyeyi görmemesi mümkün değildi. Üstelik söz konusu #ZehSer olduğunda bazı hisler dile getirilmeden bazıları ise haykıra haykıra yaşanıyordu. O yüzden imaları bırakıp Zehra’ya karşı hissettiği duyguları doğrudan söylediği bu sahneyi izlemekten ve yorumlamaktan büyük zevk aldım.
Ceren’in de dediği gibi Serdar’ın Zehra’ya karşı hissettiği o aşka teslim olduğunu anlamak için “Sen hatırlatacaksan hafızamı kaybetmeye de hazırım” demesine bakmamız yetiyor aslında. Sezonun başında beynini programladıkları için yaşadığı “hafıza kaybı” TSSB’a sebep olduğu halde bildiği her şeyi ona hatırlatacak kişi “Zehra” olacaksa bütün bunları yeniden yaşamaya razı olduğunu söylemesi onun için kendinden vazgeçmeye hazır olduğunu gösteriyordu. Ve tabi ki her seferinde o gözlere yeniden âşık olacağı imasını da içeriyordu. İlk bölümde hafızası yerinde olmadığı halde Ceren’e değil de Zehra’ya güvenmesine neden olan şey Zehra’nın gözleriydi. O sahne sayesinde bu gerçeği hatırlamak giderayak güzel bir paralel sahne oldu. Her defasında Zehra’nın gözlerine yeniden âşık olacağından bu kadar emin olmasını aşkına duyduğu güvene ve Zehra’nın onun gözünde “o” kadın yani ruh eşi olmasına bağladım.
Serdar’ın kravatından yola çıkarak Zehra’yla yaptığı konuşmanın altında yatan anlamının bir ömrü onunla geçirmek olduğuna değinmişken #ZehSer’in çift olarak ağır ağır içine çekildikleri evlenme teklifinden konuşmamak olmazdı. Zehra ve Serdar’ın mevcut ruh hallerini ve yüreklerinden geçenleri anlayamayan seyirciler için bu çok hızlı gelişen bir durummuş gibi görünse de uzun zamandır Serdar’ın aklından geçen bir şey olduğunu söylemek yanlış olmazdı. Zehra’yla baş başa kaldığı ilk fırsatta ellerini tutup gözlerinin içine bakarak “evlenme teklif” etmek istediğini anlamak için elini cebine götürdüğünü görmeme gerek yoktu. Ancak elini cebine götürmesi sayesinde zekasına âşık olduğu Zehra da niyetinin ne olduğunu anında anladı. Zehra’nın “Ne soracaksın” gerçek anlamda cevap bekleyen bir soru değildi; sadece gerginliğini gizleyebilmek için kullandığı bir cümleydi. Ne diyeceğini bilememekten yüzünde beliren korkuyu kimse fark etmesin diye sığındığı bir savunma mekanizmasıydı. Serdar’ın olmadık yerlerde ona olan aşkını ilan etmesine alışkındı ama evlenme teklifi ondan beklenmeyecek ve de görmezden gelinemeyecek kadar ciddiydi.
Yaşadıklarından sonra hayatı ciddiye alma konusunda sorunlar yaşayan Serdar bu defa aldığı yüzüğü arabasının torpido gözünde saklamak yerine cebinden çıkartıp ambiyansı düşünmeden ve doğru anın gelmesini beklemeden ona vermeyi planladıysa doğru kadını bulduğundan emin olmalı diye düşündüm. O bu hayatta kendi için istediği tek şeydi. Zehra ise Serdar elini cebine götürdüğünden beri hem o sorunun sorulmasından korkan hem de o soruyu duyabilmek için can atan haliyle bir iç savaş veriyordu. Ki tüm bunlar hoş bir anı olabilirdi Hulki içeriye dalıp anın büyüsünü bozmasaydı. Bu yaptığıyla bana Ariel tarafından işkence gördükten sonra tekrar operasyonda buluşan Zehra ve Serdar’ın yaşadıkları özel anı bozan Pınar’ı anımsattı. Bunlar belli ekip olarak #ZehSer aşkına düşmanlar.
Zehra ve Serdar’ın Fransız polisinin gözetimindeki Yıldırım’ın yanına avukat kimliğiyle girmelerine önceki sahnenin içeriği açısından bakacak olursak romantik bir #ZehSer sahnesi olmadığını söyleyebiliriz ancak baba bildiği adamı öldüren ve gerçek babasının nerede olduğunu saklayan adamla 1 odada kapalı kalacaksa yanındaki insanın Zehra olması sanıldığından çok daha anlamlıydı. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıp aşklarını ilan etmeleri gibi bir romantik mevzu olmasa da Yıldırım onu her kızdırdığında boğazına dalmasını engelleyenin Zehra’nın odadaki varlığı olması benim için yeterince romantikti. Zehra’nın bakışlarıyla onu sakinleştirdiği gerçeği görmezden gelinemeyecek kadar önemli bir detaydı. Serdar’ın agresif tavırlarına Zehra’nın soğukkanlılığı eklenince birbirlerini kusursuz bir şekilde tamamladıklarını düşündüm. Biri insanın içini kavuran ateş öteki ise titreten soğuk. Bu dünyaya birbirlerinin eksik yönlerini tamamlayarak bir bütün oluşturmaya geldiklerini anlamamak için kör ya da kıskanç biri olmak gerekiyor…
Aylarca Serdar ve Zehra arasındaki duygusal bağın Halit Başkan dışında bir ekip arkadaşı tarafından anlaşılmasını beklerken aralarındaki bağı ilk fark edenin Ceren olması beni hayretlere düşürmüştü. O yüzden önceki hafta Serdar kaçırdığı Yıldırım’ı bavul gibi taşırken onun için endişelenen Zehra’nın söylediklerini duyan bir başka düşmanlarının aralarındaki ilişkinin boyutunu anlayıp anlamadığını merak etmiştim. Yıldırım’ın bu konuda bir hamle yapmadığını görünce de anlamadığını varsaymıştım ancak Serdar’ın intikam isteği ve öç arzusunu Zehra’nın bir bakışıyla nasıl engellediğini gördükten sonra kesin anlamıştır diye düşünüyorum. Serdar’ın ne kadar duygusal bir adam olduğunu ve konu aile olduğunda ne kadar hassas olduğunu düşünürsek Zehra’nın bir bakışıyla başarabildiği şey büyük bir mucizeydi ve safi aşkla açıklanabilirdi. Yoksa sinirden yerinde oturamayan, sağ eli titreyen, yüzü sinirden kıpkırmızı olan, devamlı gözlerini deviren ve her an silahını çıkaracakmış gibi davranan Serdar onu çoktan öldürmüş olurdu.
“Babanla ilgili yeni bir şey var mı?
Yok. Neden sordun?
Gözlerinde daha önce görmediğim bir efkâr var. Bir türlü gitmeyen.
Şimdilik o konuyu unutmam gerekiyor, müsteşarın talimatıyla. Yani bu bir emir.”
Zehra ve Serdar’ı birlikte oturmuş önceden yerleştirmiş oldukları böcek sayesinde adamın konuşmalarını dinlerken gördüğümde aklıma hemen paraleli olan Yıldırım’ın otel odasını dinleme maceraları geldi. Hani şu Yıldırım’ın biricik kızı Roza’yı kaybettiği Berlin gezisi esnasında kaldığı otel odasını dinledikleri bölüm. Zehra dinlemenin işlerinin en sıkıcı kısmı olduğunu söylediğinde Serdar ona karşı çıkıp dinleme yapmanın televizyon izlemek gibi olduğunu iddia etmişti. “Seninle sanat filmi izlemek gibi” repliğinden söz edecek olursam sıkı #ZehSer fanları hangi bölümden söz ettiğimi kesin anlarlar. Üstelik o zaman uyumlu bir şekilde beyaz giyen çiftimin bu seferse uyumlu bir şekilde siyah giymeleri de 2 sahne arasında paralellik dışında bir kontrast kurabilmeme de imkân sağlıyordu. Henüz resmi olarak duygularını itiraf edemeyen o Serdar’ın geleceğe dair umutları vardı. O yüzden de umudunun simgesi olarak beyaz giyiyordu ama bu seferki Serdar son zamanlarda yaşadığı kayıplardan ötürü acı çeken ve geleceğinin nelere “gebe” olduğunu bilmeyen Serdar’dı. O yüzden de bu aralar benimsediği umutsuzluğun rengini giyiyordu diye yorumladım.
Son zamanlardaki umutsuzluğuna değinmek ağızda acı bir tat bıraksa da renk uyumunu sürdürmelerine bayıldım. Özellikle de meşhur #ZehSer koltuk sahnelerini benim kadar seven yoktur diye düşünüyorum. Keşke bu sahnede de paraleli olarak söz ettiğim sahnede olduğu gibi göz göze dudak dudağa oldukları bir an yaşamış olsaydılar dedim.
Serdar ve Zehra arasındaki ilişkinin muhtevasını anlamak için birbirlerine devamlı “seni seviyorum” demelerine hiç gerek yok. Serdar’ın ekibin geri kalanıyla bilerek paylaşmadığı bir bilgi olan babası hakkında yeni bir şeyler öğrenip öğrenmediğini sorması bile aralarındaki ilişkinin ne kadar mahrem olduğunu anlatmaya yetiyor. Şirket’i bitirebilecek bir görevin ortasındayken bile Serdar’ın aklından babasını nasıl bulacağının ve bu vakte kadar nerede olduğunun geçtiğini anlayabilmek için onu çok iyi tanımış olmak gerekiyor. O yüzden Zehra’nın bu konuda zihnini okuduğunu söyleyebiliriz. Serdar’ın gözlerinde yüzündeki gülümsemeyle maskelemeye çalıştığı bir “efkarın” olduğunu her ekip arkadaşı anlayamazdı. Ki onlar Mete’nin ölümünden sonra soranlara iyi olduğunu söyleyen Serdar’ın da ne kadar dağılmış bir halde olduğunu anlayamamışlardı. Bundan olacak ki Zehra’nın sevdiği adamın konuyu açmasını bile beklemeden dertleşmesini ve içindeki zehri kusmasını sağlamaya çalışması benim için aşkının en büyük kanıtıydı.
Yıldırım’ın yardım isteği sayesinde bir anda ekibin gündem maddesi haline gelen Şirket yüzünden yıllarca ölü diye bildiği babasını bulmak için peşine düşmekten Müsteşar emriyle “men edilmekten” memnun kalmadığı her halinden belli olan Serdar bir MİT mensubu olmanın gereği olarak bu emre itaatsizlik etmedi ancak bu emirden hiç memnun olmadığını da sadece Zehra’yla paylaşabildi. Başka biri Serdar’a bu soruyu sorsaydı bu kadar dürüst ve doğrudan bir cevap vermezdi. O yüzden Zehra’nın bu dürüstlüğün karşılığını onu neşelendirmeye çalışmakla verme çabasını taktir ettim. Serdar yukarıdan gelen emirle kişisel meselesini askıya aldığını söylese de Zehra’nın istediğinde emre karşı gelmeyi huy edindiğini bildiğini ima etmesi onu ne kadar iyi tanıdığının bir başka göstergesiydi. Serdar iyi bir MİT mensubu da olsa söz konusu kişisel meseleleri olduğunda ipin ucunu bırakması onun için neredeyse imkânsız bir durum. Zira konu Zehra olduğunda kaç kere Halit Başkan’ın emirlerine karşı geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz…
“Bu ekibin kuruluş amacı Şirket. Eğer o olmazsa görevimiz de bitti demektir.
Doğru ama bu iyi bir şey değil mi, özellikle de senin için? Yağmur’a kavuşabileceksin.
Peki sen? Hiç planlamadım mı? Ne yaparsın, nerede yaşarsın? Nasıl yaşarsın?
Bu sorunun cevabı henüz ben de yok.”
Konu özlemini çektiği aileyi kurmak olduğunda ekibin dağılma ihtimalini düşünen Serdar’ın geleceklerini ilgilendiren bir konuda Zehra’ya sorular sormasını beklerken sorunun Zehra tarafından sorulması beni çok şaşırttı. Teşkilat’ın senaristlerini ters köşelerinden ötürü ne kadar tebrik etsem az. Zira aşkını her fırsatta dağa taşa haykırma modunda olan ve onunla bir gelecek kurmaya dünden razı olan Serdar’ın “Şirket’i bitirirsek hiç düşündün mü?” sorusunu soran taraf olması daha muhtemeldi. Sorunun ondan çıkmamasının tek nedeninin babasının hala hayatta olmasının onun hayatında yarattığı belirsizlikler olduğunu düşünüyorum. Serdar tanıdığım ve sevdiğim Serdar’ın aksine sona doğru çok daha karamsar bir adam olmaya başlamıştı ki daima bir umut vardır diyen adama bu durum hiç yakışmıyordu. Ancak bu karamsarlığına rağmen Serdar için Şirket devrinin sona ermesinin Zehra’nın kızına kavuşması anlamına gelmesi o haldeyken bile kendinden çok Zehra’yı düşündüğünü kanıtlıyordu. Zehra’nın kızına kavuşması bir ihtimal onların birbirlerinden ayrılmaları anlamına gelse de Zehra’nın özlem duyduğu kızına kavuşup mutlu olmasını istedi.
Zehra için asıl mutluluğun kızına kavuşmak olduğunu bilmesi gerçekten çok tatlıydı. Üstelik Serdar adına da büyük de bir gelişmeydi. Sezonun başında eski eşi öldüğünde ekipten ayrılarak kızının yanına gitmeyi planlayan Zehra’yı kararından vazgeçirebilmek için çok uğraşmıştı ve o uğraşının temelinde de onu kaybetmeme isteği vardı. Bu defa Zehra’yla ayrılma ihtimallerini bile bile kızına kavuşabilmesini diledi. Onun mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymuş oldu ya da geleceğe dair net planlar yapamadığını söylerken bile sonsuza kadar onunla olacağını biliyordu.
Zehra’nın açısından bakacak olursak Şirket devri kapandıktan sonra Serdar’ın ne yapacağı sorusu da büyük önem arz ediyordu. Zira Serdar’dan ayrılmamak adına romantik bir ilişkiye “hayır” diyen kadın Şirket meselesi bir çözüme kavuştuğunda Serdar’la yollarını ayrılabileceğini ve onu her gün eskisi gibi göremeyebileceğini anlamaya başlamış; birbirlerinden ayrı düşmeleri ihtimali devamlı mantık çerçevesinde hareket etmesine neden olan beynini kemirmeye geçmişti. Serdar ayrılma ihtimallerine bir ihtimal gözüyle bile bakmazken Zehra’nın sesinden ve yüzünden bu ihtimali aklından çıkaramadığını çıkarmak kolaydı. Bazı izleyiciler mantığının sesini dinliyor diye Zehra’nın hissiz olduğunu düşünüyorlar ama Zehra aksine hislerinin neden olduğu korkulardan kaçabilmek için mantığının arkasına sığınıyor. Romantik bir ilişkileri olduğu ortaya çıkarsa Halit’in onu göndereceği ihtimalinden korkarak her şeyden çok istediği ilişkiyi yaşamaya hayır diyen Zehra korkak bir kadın değildi. Şimdi ise tekrar onu kaybetme ihtimaliyle yüzleşiyordu.
Serdar’ın her zamanki gibi taşkınlık yapıp #ZehSer için kurduğu gelecek planlarından bahsetmesini ve geleceğinin onunla olduğunu söyleyerek yüreğini rahatlatmasını istedi. Serdar’ın ağzını arayarak neler planladığını öğrenmeye çalıştı ama Serdar ona istediklerini verebilecek ya da Zehra’ya takılarak onu sinirlendirebilecek bir modda değildi. Buna rağmen bu sorunun cevabı ben de yok derken geleceğinin belirsizliğinin yanı sıra henüz Zehra’ya soramadığı sorunun cevabını beklediğini de ima ediyordu bence. Sahne istenen yakınlığı vermese de o kulaklığı birlikte takarak yanak yanağa verişleri yok mu o sahnede gerçekleştiğini göremediğim her şeyin özlemini ve hüznünü silip atıyordu.
47.bölümdeki #ZehSer ilişkisinde en aktif rolü Yıldırım’ın oynadığını daha önce de söylemiştim. Bu yüzden adamın odasına yerleştirdikleri böcek sayesinde işittikleri istihbarattan hareketle Fransız yetkilinin Yıldırım’ı Almanlara değil de Şirket’e teslim edeceğini öğrenen #ZehSer’in teslimatın yapılacağı oteldeki anlarını konuşmasam olmazdı. İlk olarak bölüm boyunca kostüm üzerinden sürdürdükleri uyumu o sahneye de taşımalarına bayıldığımı söylemeliyim. Gerçek hayatta da mimiklerini senkronize hale getiren çiftimizin görünüş olarak da uyumlu görünmelerine bayıldım.
Ne zaman Zehra, Serdar ve otel kelimelerini bir arada duysam otel odalarında yaptıkları dinlemeler dışında Serdar ve Zehra’nın bir silah tüccarının aracılarıymış gibi davranarak İHA satmaya çalışan adama oyun oynadıkları bölüm gelir. Bunca otel sahnesi içinde aklıma özellikle bu sahnenin gelmesinin altında hem 47. bölümdeki sahneyle içerik bakımından paralel olması hem de adamın Zehra için yaptığı “güzel kadın” yorumunun Serdar’ı çok sinirlendirmesi vardı. Nasıl ki o zamanda gerçek alıcıyla silah satıcısının arasına girdiyseler şimdi de Yıldırım’ı teslim eden adamlar ile Şirket’in gönderdiklerinin arasına giriyorlardı. Üstelik bu defa Zehra’sına asılan bir adam da söz konusu değildi.
Buna rağmen girdikleri otel odasının şüphesiz daha önce onun kıskançlık krizi geçirdiği oda olması dikkatimi çekti.
Adamları Yıldırım’ı onlara teslim etmeleri için manipüle etmeye çalıştıkları sahneye bayıldım. Ki o sahneyi #ZehSer özel yazısı olarak ele almamın en büyük nedeni de adeta birbirlerinin cümlelerini tamamlarcasına gerçekleştirdikleri manipülasyondu. Üç değil de iki kişi olarak gelmelerini sorun haline getirmelerine bozulmuş gibi yapıp “istiyorsanız onu Almanlara verin” tavrı takınmaları beni benden aldı. Serdar ve Zehra’dan ötürü Çağlar ve Deniz o kadar uyumlu ki birlikte yer aldıkları aksiyon sahneleri bile aralarındaki kimyanın uyumundan dolayı ele alınması gereken önemli bir sahneye dönüşüyor. O sahnedeki manipülasyon teknikleri ve sonrasında adamları ekarte edip kaçmaya çalışan Yıldırım’ın peşine senkronik bir şekilde düşmeleri de #ZehSer’in yan yana ne kadar uyumlu olduğunu kanıtlıyordu.
Serdar’ın adamlardan birine fazla sert çıkıştı sahnede Zehra’nın ona öyle bir bakışı vardı ki Serdar’ın bu tepeden emreden tavrını ve haşinliğini sevdiğini düşündüm. Belki de sahada kontrolü eline alışı hoşuna gitmiştir kim bilebilir. Adamların yanında oldukları süre boyunca birbirleriyle hiç konuşmadan sadece bakışarak anlaşmalarına bayıldım. #ZehSer söz konusu olduğunda kelimelerin ya da birbirlerine ne dediklerinin bir önemi yok. Zira onlar konuşmadan da anlaşmanın en önemlisi de gözleriyle konuşmanın bir yolunu buluyorlar. Biz de onları zaten bu yüzden seviyoruz.
Yıldırım’ı operasyonla almalarına ve ülkeden çıkararak Türkiye’ye getirmelerine #ZehSer özel bir yazı olduğundan burada yer vermedim ancak onu Türkiye’ye getirmeden önce Zehra’yla konuştuğu sahneden bahsetmek istiyorum. Zira Zehra’nın Yıldırım’la konuştukları Serdar’la olan ilişkisini de ilgilendiriyordu. Serdar’ın elleriyle boğup babasıyla ilgili bildiği her şeyi öğrenmek istediği adamdan soğukkanlılığıyla Serdar’a yardımcı olabilecek bir şeyler öğrenmeyi amaçlayan Zehra’nın sevdiğine yardımcı olmaya çalışma niyetini fazlasıyla romantik buldum. Çünkü aşk sevdiğin için dünyayı daha çekilir bir yer haline getirme ve onu tüm yüklerinden arındırma çabasıdır. Ayrıca soğukkanlılığıyla mimlenmiş biri olarak Yıldırım’la daha sakin konuşarak “yeni bir şeyler” öğrenebileceğini düşünmesi de makuldü…
Şirket’le ilgili operasyona odaklanmış olsalar da Serdar’ın aklının bir köşesini kurcalayıp duran o soruya bir cevap bulmak istedi. Ancak Yıldırım amacının ne olduğu hemen anlamıştı. Bir zamanlar onun Roza’yı sevdiği gibi Serdar’ı sevdiğini bildiği Zehra’nın zihnini kitap gibi okuyabiliyor; motivasyonunun da nereden geldiğini görebiliyordu. Şirket hakkında konuşmaya bu kadar hevesliyken Serdar’ın babasıyla ilgili bildiklerini anlatmaya yanaşmamasının altında hangi nedeninin olabileceği konusunda kendimce iki teori geliştirdim. İlki Serdar’ın babasının fiziksel olarak nerede olduğunu bilmediği ikincisi ise elindeki avucundaki her şeyi kaybettikten sonra “tutunabildiği son bir bilgi” kırıntısına tutunarak bir şeylerin kontrolünün hala kendi ellerinde olduğunu düşünmesiydi. İlki muhtemelen doğru ama kontrol manyaklığı ve intikam hırsını düşününce ben ikincisini de “son intikamım” diyerek yapmış olabileceğini düşündüm.
Karargahla yapacakları toplantıya Zehra’yı çağırmak için kapının önüne geldiği anda babasıyla ilgili konuşulanları işiten Serdar’ın zamanlaması bence harikaydı. Zira Serdar bu sayede sevdiği kadının derdiyle dertlendiğini duyma fırsatı yakaladı. Yıldırım’ı o polislerin elinden aldıklarından beri ona sormak istediği ama Hakkı’nın ölümünden beri kendi kişisel meselelerini bir süreliğine unutma kararı aldığı için soramadığı sorunun Zehra tarafından sorulduğunu işitmek birazcık da olsa içini rahatlatmıştır diye düşünüyorum. Zira operasyonlar esnasında profesyonel olduğunun defalarca altını çizen Zehra’nın görevdeyken Yıldırım’la Serdar’ı ilgilendiren kişisel bir mesele hakkında konuşması profesyonelliğin dışında bir hareketti. Zehra bunu iyi MİT mensubu olduğu için değil; Serdar’ın kafasını kurcalayan sorulara bir cevap bularak yeniden nefes alabilmesini sağlayabilmek için yapmıştı. Üstelik Serdar konuşulanları da dinlediğinden Zehra’nın motivasyonunun kalpten geldiğini ve tüm bunları onu düşünerek yaptığının da farkındaydı.
“Sen olsan suçlamaz mısın? Serdar’a nasıl baktığını gördüm. Mesela gözünün önünde Serdar’ı vursalar?
Yine konuyu değiştirdin.
Konuyu değiştirdin diyerek konuyu değiştirmek. Serdar’a âşık olduğunu anlamak için İstihbaratçı olmaya bile gerek yok. Neden sustun? Ses tonundan bile anlaşılacağını düşünüyorsun, değil mi? Ama bence doğru bir seçim. Serdar çok akıllı bir adam, cesur da. Cevap sırası şimdi sen de. Gözünün önünde alçağın biri Serdar’ı vursaydı sen bunun intikamını almak için hayatını harcamaz mıydın? Ben cevabımı aldım.”
Sezon boyunca ekip arkadaşlarının büyük bir çoğunluğunun Zehra ve Serdar arasındaki o gözle görülebilir elektriği nasıl fark edemediklerinden yakınmış biri olarak Serdar’ın ona âşık olduğu ve kendini tamamen bu aşka bıraktığını anlayan ilk insanın Ceren olmasına hayret etmiştim. Ki Ceren’in bu sezona sağladığı tek katkı da Serdar’ın hislerini kendine itiraf edebilmesini sağlamasıydı. Bundan olacak ki #ZehSer’le fiziksel anlamda vakit geçirme fırsatını bulan Yıldırım’ın da aralarındaki yakınlığı fark edip etmeyeceğini merak etmiştim. Zira kötü adamların kahramanın zaafını fark ettikleri senaryolar hem aksiyon hem de ikili ilişkiler açısından hikâyeyi zenginleştiren unsurlardır. Kötü adama kahramana karşı kullanabileceği bir koz sağlamış olur ki bu çatışmanın sonunda kahramanlarımız birbirlerine çok daha sıkı bir şekilde kenetlenmeye başlarlar. Ben de giderayak böyle bir şey görmeyi umut ederken geçen bölümde araba konuşmalarını duyduktan sonra fark etmediğini sandığım duygusal yakınlığı fark ettiğini görmüş oldum. Ona bu konuda güvenmek garip gelse de Yıldırım sayesinde Zehra’nın Serdar’a olan aşkının gözlerinden okunduğunu ve Serdar’ın kılına zarar gelse ona bunu yapandan öcünü almak için bir ömrü harcayabileceğini öğrenmiş olduk…
Yıldırım’ın Serdar’ı akıllı ve cesur olarak pazarlaması beni sahnenin ciddiyetinden kısa süreliğine koparsa da onun da Serdar’ı beğendiğini öğrenmek bana ilginç geldi. Öyle ki acaba bu sıfatlara yakışıklıyı da ekleyecek mi diye çok merak ettim. Bana kişisel fikrimi soracak olursanız eğer Serdar’ın o gözleri ve gülüşü bile tek başına âşık olunmaya değerdi. Zehra’nın Serdar’a yardım etmeye çalışırken profesyonellik çizgisinin dışına çıkarak zaafını belli etmesini değil de zaafının anlaşıldığını fark ettiğinde paniklemesi ve sessizliğinin ne anlama gelebileceğini bildiği halde onun “Gözünün önünde alçağın biri Serdar’ı vursaydı bunun intikamını almak için hayatını harcamaz mıydın?” sorusuna cevap vermemesi ayrıntısı da dikkatimi çekti. Zehra’nın itiraf etmek istemese de onunla tek “ortak noktası” buydu…
#ZehSer’le doğruca ilişkili olduğundan Yıldırım’la olan sahnelerini de dahil ettiğim yazımda konu içinden çıkılamaz bir boyuta gelmesin diye onunla olan sahneleri dışında sadece birlikte oldukları sahneleri yorumladım. Aksi taktirde #ZehSer’in ekibin yanındaki bütün etkileşimlerini ele almam gerekirdi ki bu Serdar’ın ekibin yanında kendine hâkim olamayıp ona attığı her bakışı yorumlamak demekti. Bu da bizi içinden çıkılması imkânsız bir yere doğru sürüklerdi. Zira elde konu ne olursa olsun her şartta ve koşulda Zehra’ya bakmadan duramayan bir Serdar vardı. Bakışlarını ona odaklamanın elbet bir yolunu buluyordu. Yine de buna rağmen Yıldırım’ı Türkiye’ye getirme görevini başarıyla yerine getirdikten sonra ekibin önünde sarılarak kutlama yapan #ZehSer üzerine konuşulmaya değerdi. Zira onları en son ekip önünde sarılırken gördüğümde Zehra işi bırakmak üzereydi o yüzden bu sarılmanın #Zehser sevenler tarafından uzun zamandır beklendiğini ve iki sahne arasındaki paralelliğe bayıldığımı söyleyerek yazıyı bitiriyorum.
Yazıdaki fotoğraflar için @CatDoctor_ , @benimeyfet , @zehse_ryaghaz ve @clara_garan ve kapak resmi için @klausobsessed ‘a teşekkürler…
Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…
Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…