Kategori: İzledimTeşkilat

TEŞKİLAT – Deşifre : Hikayen Burada Bitti

Teşkilat 2022’in ilk bölümünde reytinglerde düşüş yaşadığı gibi zirvedeki yerini tüm gruplarda kaptırmış. Total’de 7,97 reyting, AB’de 8,08 reyting, ABC1’de 8,71 reyting ile her kategoride 2. oldu. Bölüm değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

1. Evre: Gri

 

Kedi-Fare Oyunu Başlıyor

 

Bölümün açılış sahnesi sıklıkla görmeye alışkın olduğumuz gibi bir önceki bölümün kaldığı yerden başlamak yerine bölümün içeriğinden alınmış karelerin hızlı bir şekilde oynatılmasıyla başlayınca kendimi daha ilk sahneden sinema filmi izliyormuş gibi hissettim. Bu yüzden de çok uzun zamandır sinemaya gidememiş bir insan olarak bu flashback sahnelerini hikâye doğrultusunda birleştirmeye ve anlamlandırmaya çalışarak bölümü izlemeye koyuldum. Yapboz gibi kafamda birleştirerek anlamlandırmaya çalışacağım sahnelerin akıbetinde kendimi Teşkilat’ın sıklıkla gitmeyi sevdiği ülke olan Almanya’da buldum. Bu ülke Serdar’ın iki kere doğduğu ülke olduğundan açılışın burada yapılıyor olmasının önemli olduğunu düşündüm. İlki “doğumu” ikincisi de Nemesis’in etkisinden kurtularak “yeniden doğuşu”.  Ki bölüm sonunda giriştikleri operasyonun nasıl sonuçlandığını düşünecek olursak eğer bu konuda da haklı çıktım.

Hikâyenin neden Almanya’da başladığını fazla düşünme fırsatı bulamadan kendimi örgütün üst düzey yöneticilerini öldürme operasyonunu başarıyla tamamladıklarını düşünen Karargâh ekibinin kazandıkları zaferi kendi aralarında kutlamalarına şahit oldum. Kazandık sandıkları zaferin Elçi’nin başından beri istediği şey olduğunu ve #ZehSer’in üstünü çizdikleri adamlardan birinin de hala yaşadığını bilmeden yaptıkları kutlamada en fazla dikkatimi çeken şey #ZehSer çiftinin uyumlu giyinmiş olmalarıydı. Üstelik aralarındaki bu renk uyumu bölüm boyunca farklı renklerle de sürdürülmekteydi. Ben de bu uyumdan hareketle 29. bölümü renklere göre üç evreye ayırmaya karar verdim: Gri.

 

“Bu sizin hakkınız.

Önce siz, Zehra Hanım.

Teşekkür ederim, Serdar Bey.”

 

Her ne kadar operasyonun sonucu Karargâh ekibinden ziyade Elçi’nin arzu ettiği amaca hizmet etmiş olsa da terör eylemleriyle çok fazla masum insanın kanının dökülmesine neden olan bu canavarları öldürmüş olmaları ölenlerin aileleri için geç kazanılmış bir adaletti. O yüzden tam da bu sahnede Karargâh ekibinin kahramanlıklarıyla bir kez daha gururlandım. Ama asıl dikkatimi çeken ayrıntı, Serdar’ın ölen teröristlerin üzerini çizmek gibi bir etkinlikte bile kendince Zehra’yla flört edebilmenin bir yolunu bulmuş olması oldu. Serdar’ın söz konusu Zehra olduğunda kendini kontrol edemeyip istemsizce gerçekleştirdiği bu flörtü gerçekten de hiç kimse fark etmiyor mu yoksa arkadaşlarının yalan makinesine bağlanmasının önüne geçebilmek için Ekip olarak görmezden gelmeyi mi seçiyorlar bilmiyorum ama Serdar’ın gözlerinin önünde Zehra’ya yürüdüğünü ve Zehra’nın da “Bey” kelimesini kullanarak Serdar’a olumlu anlamda karşılık verdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Birkaç hafta öncesine kadar hislerini kontrol altında tutan ve biz bunun için eğitim aldık diyen bir kadın için şimdilerde takındığı bu tavrın söylediğinin tam aksine işaret ettiği aşikâr.

Örgütlere silah satın alımı konusunda en büyük gelir kaynağı sağlayan uyuşturucu paralarının toplandığı sahneyle yapılan geçiş bana soracak olursanız başlangıç sahnesinden sonra Ceren ve Elçi’nin mekâna gelişine kadar gayet durgun bir sahneydi. Ceren’den bahsetmeyi hiç sevmesem de hikayedeki varlığını çok gereksiz bulsam da Elçi’yle mekâna yaptıkları girişin çok ses getiren cinsten olduğunu kabul ediyorum. Gönlüm #ZehSer’e böyle ikili operasyon sahneleri yazılmasından yanayken hayalimi Ceren ve Elçi çiftinin yaşıyor olduğunu görmek fazla asap bozucuydu.  Ki beni imrendiren şey ortalığı kan gönlüne çevirmeleri değil; birlikte #ZehSer’in giremediği aksiyona atılmalarıydı.

Bundan tam olarak iki hafta önce yayınlanan 28. bölümde Ceren ve Elçi çiftini #Alias dizisindeki Stark ve Lauren çiftine benzettiğimde çok doğru bir tespit yaptığımı bilmiyordum. Ama bu bölümdeki ilk sahnelerinde örgütü yeniden yapılandırmak adına örgüt içi yaptıkları temizliği görünce bu çıkarımımda ne kadar haklı olduğumu anlamış oldum. Benzetmeye devam edersek eğer Zehra ve Serdar’ın da Sydney ve Vaughn benzediklerini rahatlıkla söyleyebilirim. Bu bir tesadüf mü yoksa belki de yazılmış en iyi casus dizisi olan Alias’ı kendilerine örnek almaları mı bilmiyorum. Umarım bu iki çiftin hikayelerinin kesişmesinin sonu da o dizideki gibi olur. İyi adamların çok mutlu kötü adamların ise ölü oldukları. Ancak bu süreçte Ceren’in ölümü “Zehra’nın elinden” mi olur yoksa Elçi’nin Serdar kıskançlığı ve paranoyası Ceren’e hissettiği duygulara baskın gelerek onu kendi elleriyle yok etmesi biçiminde mi olur bilemedim.

Uzay ve Gürcan genellikle karargâhtan destek sağladıklarından söz konusu aksiyon olduğunda ekip arkadaşlarına kıyasla geri planda kalan karakterler olduklarını biliyorum ama Uzay’ın zekâsı ve Gürcan’ın teknik desteği olmasa ekip arkadaşları teröristleri yakalama konusunda hep bir adım geride kalırlardı. O yüzden elimden geldiğince onlara ve bu karakterlere hayat veren oyunculara hak ettikleri övgüyü vermeye çalışıyorum. Uzay’ın geçmişiyle Gürcan’ın Başkan’la olan baba-oğul ilişkisinin ele alındığı hikâyeleri izlemeyi çok istesem de mevzu Gürcan-Uzay olduğunda en sevdiğim şey onların zıt kişiliklerinin çatıştığı sahneleri izlemek. Gürcan’ın her sözüne Uzay’ın soruyla karşılık vermesi insanı delirtebilecek bir alışkanlık. Bu yüzden de Gürcan’ın Uzay karşısında ecel teri dökmesini seviyorum. 

 

2.Evre: Beyaz

Kulak Kabarttık Terör Planlarını Dinlemeye Hazırlanıyoruz

 

Yıldırım’ın örgütü yeniden şekillendirebilmek için Berlin’de yapacağı toplantının içeriğinde Vatan’a yönelik saldırılar olabileceği düşüncesiyle -planlarını daha uygulama fırsatı bile bulamadan- onları engellemenin en etkili yolu olarak gördükleri dinlemeyi yapabilmek için toplantının yapılacağa mekâna böcek yerleştirme operasyonlarına geçmeden önce Uzay’ın verdiği brifingi dinlemek için 1 masa etrafında toplanan ekip üyelerinin bu bölümün temasını oluşturan renklerde giyinmiş olmaları detayını bayıldığımı söylemek istiyorum. Örgütü yeniden yapılandırma planlarını daha net öğrenebilmek için takip ekipmanlarıyla Yıldırım’ın kaldığı otelin karşısındaki bir binaya yerleşmelerine bayıldım. Bu ayrıntının birçok izleyicinin ilgisinin çekmediğinin farkındayım ancak bahsi geçen kurum Millî İstihbarat Teşkilâtı olduğunda işin sadece cam önünde sergilenen aksiyon kısmını değil; kapalı kapılar ardında saklanan dinleme gibi casusluk içeren kısımlarını da izlemeyi seviyorum. Onların önceliklerinin İstihbarat toplamak olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden ilk bakışta Yıldırım ve Boran’ın konuşmasının dinlenmesi ve izlenmesi durağanlık içermesi bakımından sıkıcı görünse de tehlikeli teröristlerle çatışmaya girmek kadar casusluk işinin bir parçası olduğuna inanıyorum ve operasyonda kullanmak için getirilen ekipmanlar hususunda gösterdikleri titizliğin tebriği hak ettiğini düşünüyorum. Serdar’ın izleme yapmak için kamera ekipmanını kurduğu sırada arkasındaki duvarda asılı olan tabloyla gözlerinin oluşturduğu kontrastın yanı sıra Zehra’nın peruğunun da ona yakışmış olması sahnenin sadece fiziksel özelliklerini kapsayan izlenimlerimdi. Deniz öyle güzel bir kadın ki hangi peruğu takarsa taksın kendine yakıştırmayı beceriyor. Ancak gözleriyle uyumlu renkte bir peruk kullandığı zaman gözlerinin ön plana çıkıyor olmasını bir ayrı seviyorum.

Operasyon sürecinin takım ruhuna uygun şekilde ilerlemesini izlemekten büyük keyif aldım. Pınar, Serdar ve Hakkı gözlem ayağında Zehra ve Hulki de sahada iken her hareketlerinin birbirleriyle uyumlu ve koordine şekilde olması keyfini çıkarmayı bilen izleyiciler için görsel bir şölendi. Normalde Zehra’nın gözlem ayağında olmasını beklerdim; ancak Yıldırım ve Pınar’ın yüz yüze geldikleri son etkileşimden sonra saha görevini üstlenenin neden Zehra olduğu anlaşılabilir bir durumdu bence. O yüzden Serdar’la ayrı görevlerde yer almasına bozulmadım. Zehra’nın toplantıda konuşulanları dinleyebilmek için elindeki kısıtlı imkanları kullanarak biraz da riskleri göze alarak doğaçlama bir plan yapmasını yavaş yavaş Serdar’a benzemeye başlaması olarak algılıyorum. Atalarımız boşuna “üzüm üzüme baka baka kararır” dememişler. Zehra’nın kibarlığı ve kadın olmanın avantajını kullanmasını izlemek güzeldi. Demek ki terörist bile olsalar onlardan nazikçe yardım isteyen bir kadın gördüklerinde bütün erkekler kendilerini kahramanlık yaparken buluyorlar. Genetik kodlarına mı işlenmiş bu durum bilmiyorum ama nazikçe ortada olmayan bir telefonu aramasına yardım ederken Zehra odaya böceği yerleştirdi de ruhu duymadı. Zehra’dan ufacık bile şüphe etmedi…

Kapıdan çıktığı anda neredeyse Yıldırım’la göz göze gelme tehlikesini atlatması arka planda çalan müziğin etkisiyle epey gerilimli bir sahne izlememize neden oldu. Hatta ben koridora açılan kapıyı toplantı odasının kapısı zannedip Yıldırım’ın içeriye girince Zehra’yı görecek sandım ve bu yüzden ufak çapta bir kalp krizi geçirdim ama bu sahnede Hulki Zehra’ya çok vaktin kalmadı dediğinde kameranın başında Zehra’sının yakalanıp yakalanmama ihtimali için endişe eden Serdar’ın mimiklerini görseydim daha mutlu olurdum. Böylece #ZehSer fanları için sahne daha anlamlı olurdu. Hikâye örgüsü açısından Zehra ve Serdar’ın her an dip dibe olamayacaklarını anlıyorum ama en azından söylediğim gibi birbirleriyle ilişkilendirildikleri kamera açılarını görebilsek sonraki #ZehSer anına kadar dikkatimizi canlı tutmak daha kolay olurdu. İşlerini nasıl yapacaklarını söylemek haddime değil; benimkisi sadece bir tavsiye.

 

 

Abisinin ölüm emrini verenin Yıldırım olduğunu bilmeden Boran’ın onun yüzüne bakarak “bu kalleşliği kim yaptıysa er ya da geç hesabını soracağız” demesini manidar bulmuştum ama bölüm sonunda yaşanan trajediyi düşününce olayların o noktaya geleceğini anlamam gerekirmiş diyorum. Senaristler bölüm sonunda yaşanacaklar konusunda seyircilere çok ipucu vermişler ama biz Yıldırım’ın sahnesi bunlar deyip dikkat etmemişiz. “Şeytan ayrıntıda gizlidir” sözü doğru ama bazen o ayrıntıların hangi sahneden çıkacağı hiç belli olmuyor. Yıldırım kendi elleriyle ailesine bir silah doğrulttuğunu bilseydi acaba bu ana dönüp bir şeyleri değiştiremeye çalışır mıydı yoksa hırsına yenilir miydi? Babaların günahlarının bedelini masum çocukların canlarıyla ödemek zorunda kalmaları nasıl bir dünyanın adaleti?

Barış’ın yılan hikayesine dönen mahpushane macerasından söz etmekten itinayla kaçınıyor olsam da Tövbekar’ın söylediği bir sözün dikkatimi çektiğinden de söz etmeden geçmek istemedim. “Özgürlük insanın içindedir” dediğini ilk duyduğumda Mahkûm senaristinin “her insan mahkumdur. Sen içerde ben dışarda” monoloğunun tam tersi bir mesaj verilmeye çalışıldığını düşünüp böylesine denk gelmelerini ilginç bulmuştum. Ancak üzerine biraz daha iyi düşününce birbirlerinin zıttı 2 argümanı savunmadıklarını aksine birbirlerinin tamamlayıcısı olduklarını düşünmeye başladım. İnsan sahiden de dışarıdaki dünyanın beklentilerini karşılamaya çalıştıkça ve kendi benliğini inkâr ettikçe nereye giderse gitsin mahkumdur. İnsan ancak kendi ruhunu özgür kıldığında bunu da kendini olduğu gibi sevmeyi öğrenebildiğinde özgürleşir. İnsan düşünmeden edemiyor acaba bu senaristler bir araya gelip sohbet mi ediyorlar?

Örgütü yeniden ayaklandırabilmek için daha fazla nakit bulmak amacıyla Boran’ı uyuşturucu satışını hızlandırması konusunda intikamla motive etmeye çalışmasını kötü bir adam olmasaydı dahice bulurdum. MİT’in yakın zamanda örgütün üst düzey yöneticilerini yok etmek için yaptıkları operasyonu hem abisinin cinayetine kılıf olarak kullanmış oldu hem de abisinin ölümünden MİT sorumlu diyerek Boran’ı örgütü ayaklandırma konusunda motive etmiş oldu. Bir taşla iki kuş derdim ama Yıldırım tek bir hamleyle birçok kuşu indirmeyi başaracak çok büyük bir oyun oynuyor. İşi abisi kadar iyi yapabileceğini söyleyerek Boran’ı o kadar güzel manipüle etti ki ağzım açık şekilde onu seyrettim.

Karargâh ekibi de izleyici de belli ki onun uyuşturucuyu neden bu kadar hızlı satmak istediğini asla öğrenemeyecek derken konunun en azından izleyiciler için bir açıklığa kavuşturulmasına sevdim. Silah almak içinmiş. Benim tahmin ettiğim bu silahın öyle sıradan bir silah olmadığı yönünde. Mağaralardan çıkabileceklerini söylediğine göre ya kitle imha silahı ya da SİHA’lar gibi bir cihaz. Daha da kötüsü onları etkisiz hale getirecek bir savunma sistemi de olabilir.

 

Seninle Sanat Filmi İzlemek Bile Güzel

 

Gelelim tüm #ZehSer sevenlerin bu bölümde dillerinden düşüremedikleri ama kısa olması nedeniyle isyan etmeden de edemedikleri sahnenin analizine. Senaristlerimiz söz konusu #ZehSer ilişkisi olduğunda yazma konusunda çok cimri davrandıklarından bugüne kadar elimdeki sahneleri en iyi şekilde değerlendirip yorumlamaya hep dikkat ettim ki tam da bu yüzden taşı sıkıp suyunu çıkarma metodunu kullandım. Bu pozitif yaklaşımdan olacak ki bu bölümde yan yana gelmedikleri halde çok fazla #ZehSer diye bağıran sahne olduğunu düşündüm. Ancak yazılan yorumlarda görüyorum ki herkes benimle aynı fikirde değil. Bunun gayet normal olduğunu düşünerek sahneye itina göstermeye dikkat ettim. Öncellik olarak bu evreye beyaz evre dememe neden olan renk uyumlarına dikkat çekmek istiyorum.

Operasyon sonrası teröristlerin üzerini çizerken gri olan kazaları her ne hikmetse Almanya’ya operasyona giderken aynı anda beyaz olmuş. Onları koltuk üzerinde sadece otururken değil; aynı zamanda altı üstlü olarak uyumluyken görmek bir sanat eserini izlemek gibiydi. Onların bu durumunu ikiz gibi giyinen sevgililerin durumuna benzettim ve daha ilk anda yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Sonra da kocaman koltukta -kulaklarına kulaklık takmadan önce de- neredeyse dizleri birbirine değecekmiş gibi bir mesafede oturmalarını sırıtarak seyrettim. Bunun ne kadarı doğru bilmiyorum ama bir yerlerde birinin sizden hoşlandığını anlamanın en iyi yollarından birinin aranızdaki fiziksel mesafeyi gözlemlemek olduğunu okumuştum: “Birbirlerinden hoşlanan insanlar genellikle istemsizce birbirlerine dokunmak isterler. Bilinç bu duyguları inkâr edip arzuyu bastırmaya çalıştığında ise bilinçaltı tatmin yolu olarak fark etmeden arzu nesnesiyle arasındaki mesafeyi kapatma yolunu seçecektir” diyordu. Zehra ve Serdar da tam olarak bunu yapıyorlar. Hislerine göre hareket edemeseler de beden dilleri birbirlerinin yanında rahat ettiklerini gösteriyor.

 

“Televizyon izliyorlar sanki. Bu işin en sıkıcı kısmı da bu. (…) Dinleme yapmak.

Niye bence güzel.

Şaşırtıyorsun beni. Neyini seviyorsun bunun?

Ne bileyim? En son ne zaman televizyon izledim hatırlamıyorum. Bu da dizi seyretmek gibi bir şey. Seninle.

Daha çok sanat filmi gibi.

O da güzel. Seninle sanat filmi izlemek de güzel.”

 

Her şartta Zehra’ya yürümeyi bir alışkanlık haline getiren Serdar için bunun artık sadece sıradan bir flört olmadığını aksine bir sanat haline geldiğini söylemeliyim: Zehra’ya Yürüme Sanatı. Zehra’ya olan hislerini farkına vardığından beri kesintisiz olarak Zehra’yla flört etmenin yolunu bulan Serdar için bu durum artık karşı koyamadığı bir bağımlılık halini almış durumda. Eskiden sadece yalnız kaldıklarında ya da ekipten ayrı operasyona gittiklerinde gerçekleşen bu durum şimdi ekip arkadaşlarının da olduğu bir odada içlerinden birinin aralarındaki çekimi fark edebileceğini de düşünmeden fütursuzca gerçekleşebiliyor. Ki hiç kimse onları duymasa bile vücut dillerine ve yüzlerine dikkatli bir şekilde 30 saniyeden fazla bakan her insanın anlayabileceği kadar kuvvetli bir cinsel çekime dönüşmüş durumda.

 

 

MİT mensubu bir İstihbarat ajanı olmanın belki de en sıkıcı yanı olan dinlemeyi bile Serdar için eğlenceli kılan şey, bu tecrübeyi Zehra’yla paylaşıyor olmaktı. Bu da ancak çok insani ama aynı zamanda çok kutsal olan bir duyguyla yani aşkla açıklanabilir. Serdar Zehra’ya onunlayken bütün dünyası aydınlanacak kadar aşık. Üstelik duygularına göre hareket etmemeleri gerektiğini söylediği halde eylemleriyle tam tersini yapan Zehra’nın onun flörtüne gülerek karşılık vermesi de Serdar’ın içindeki aşkın an be an büyümesine ve dalgalar halinde de yayılmasına neden oluyor. Zehra onu bu şekilde beden diliyle cesaretlendirmeye devam ederse yakın bir gelecekte Serdar’ın hislerine yenilip mantığına ve aldığı eğitime ters düşecek güdüsel bir eylemde bulunması yakındır. Ben duygularının çığlıklarını bu kadar net duyabiliyorken ekip arkadaşları aralarında olup bitenleri nasıl anlamıyorlar hayret ediyorum ve Zehra’nın sorduğu “Neyini seviyorsun bunun?” sorusunun Serdar’daki cevabının onunla yapıyor olması olduğuna inanıyorum

Her şakanın arkasında çok manidar bir gerçek yatar misali Yıldırım’ın ölmek üzere olduğunu kızına anlatması beni epey şaşırttı. İnsanlar farkında değiller ama bilinçli ya da bilinçsizce olsun; insanlar çoğu zaman başa çıkamadıkları ya da kabullenemedikleri gerçekleri şakayla karışık bir şekilde karşılarındaki insana dillendirirler. Bu durum Yıldırım gibi gerçekliğini kabul edemeyen biri için de pek farklı olmadı ama sonrasında durumu bu kadar iyi şakaya vurmuş olmasaydı belki onun öleceği gerçeğini Zehra ve Serdar da ciddiye alıp değerli bir istihbarat olarak kullanabilirlerdi. Yıldırım ve Roza arasında geçen baba-kız saadetiyle ilgilenmiyorum ama konuya bölüm sonunda geldikleri duruma göre yaklaşacak olursak eğer bu konuşmalarının son konuşmaları olduğunu anlayabilmemiz lazımdı diyorum…

Baba-kız sahnesinden burada bahsediyor olmamın altında yatan nedenlerden biri bu olayın Roza’nın vurulmasıyla sonuçlanması ise öteki nedenim de yakında öleceğini söylemesinden sonra konuşmalarını daha iyi dinleyebilmek için kulaklığı takan #ZehSer arasında yaşananlardı. Kızına hiç zaman ayırmadığı için baba olarak pişman olduğunu söyleyen Yıldırım’ı dinlerken çok kısa bir anlığına da olsa yüz yüze dönerek göz göze geldiklerinde birbirlerine bir nefes kadar yakın olduklarını anlamaları beklemeye değerdi. İnsanın sona yaklaştığında en çok sevdiği insanlarla daha çok vakit geçirmemiş olmasına yandığını ve içlerinden biri vefat etmeden önce şimdilerinin kıymetini bilmeleri gerektiğini duyduklarında birbirlerinin sadece gözlerine değil; aynı zamanda dudaklarına da odaklandıkları bir an yaşandı. O anda ikisinin de içinden geçen güdünün birbirini öpmek olduğuna iddiaya girebilirim. Birbirlerini öpmeyi çok istediler ama kendilerine hâkim olabilmek için tüm iradelerini kullanıp geri çekilmeleri ve işlerine odaklanmaları gerekti. Aralarına mesafe koymak için operasyonu bahane ettiklerini söyleyerek de bu durumu açıklamak mümkün.

 

3.Evre: Siyah

 

 

 

 

Operasyon: Kartel

 

Karargahtaki gizli kahramanlarımız Uzay ve Gürcan’ın yaptıkları derin araştırmalar sonucunda Sırp ve Rus karteller hakkında edindikleri bilgiler doğrultusunda Yıldırım’ın amacına ulaşmasını engellemek adına en doğru plan yapıldı.  Zayıf halka olduğuna kanaat getirdikleri “Sırp kartelinin” temsilcilerini ekarte ederek yerlerine geçmekle başladılar. Sermet’in trafik polisi kılığında toplantıya gidecek olan Sırp temsilcilerin yolunu kesmesiyle başlayan planın elektrik şok cihazıyla bayıltmayı başaramadığı adamı Osmanlı Tokadıyla bayıltmayı başaran Hulki’yle bitmesi ciddi olmam gereken bir anda kahkahalar atarak gülmeme neden oldu. Hulki’nin Osmanlı Tokadı’nın şiddeti elektrik akımından daha kuvvetli olduğuna göre Hulki vücudunda taşıdığı bu kitle imha silahları için bir patent başvurusunda bulunmalı. Üstelik Sırp temsilcilerin telefonları sayesinde Boran’ın bu görüşmeyi tam olarak nerede yapacağını da öğrendiler.

Serdar’ı siyah deri kıyafetler içinde gördüğümde aklıma ilk geçen sezon dördüncü bölümde Neo-Nazilerin arasına karışmak için kimlik değiştirdiğinde de buna benzer kıyafetler giymiş olduğu geldi. Her iki bölümünde Almanya’da geçtiği ve belli bir ideolojiyi paylaşan insanlara yönelik yapılan operasyonlar olduğu paralelliği gözümden kaçmadı. Gördüğüm kadarıyla bu 2 sahne arasındaki tek fark Zehra’nın bu defa Serdar’a tüm benliğiyle güveniyor olmasıydı.

Serdar’ı deri ceket giyerken görmek Çağlar’dan ötürü benim için izlemesi daimî bir zevk ama keşke yanında Zehra da olsaydı demeden edemedim. Beni yanlış anlamayın. Deri kıyafetler ve imajı Pınar’a çok yakıştı. Gürcan Pınar’ı o haliyle yakından görebilseydi heyecandan düşer bayılırdı herhalde ama deri kıyafetler içinde bir #ZehSer görmek benim kurduğum hayallerden biriydi. Ancak otelin toplantı odasında daha önce Boran’la yüz yüze geldiği için bunun gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal olduğunu biliyordum. Ne diyeyim hayalim başka bahara kaldı. Neyse ki teselliyi görev icabı dövme yaptırmak zorunda kalan Serdar’ın görünüşünün çok cool olmasında buldum. Bu arada söylemeden de edemeyeceğim Serdar bu kılığıyla bir kartel üyesinden ziyade daha çok bir hipster benzeyivermiş.

 

“Ünümün benden hızlı gelmesine şaşırdım. (…) biz şimdi iş mi konuşalım yoksa oturup dedikodu mu yapalım? Yemin ederim İtalya’daki Ruslarla iş yapmak bile daha kolaydı. (…)

Açık arttırmayla mal alacağımı düşünmemiştim hiç buraya gelirken.

Bu konu seni rahatsız ettiyse çık git.

Ben bu adamın bu meseleyle neden ilgilendiğini anlamadım. Sen anlayabildin mi, Boran?

İgor, sen zaten anlamayacağını bildiğin için sorgulamıyorsundur.”   

 

Boran’ın mekanlarından birinde uyuşturucu satışı için bir araya gelen Rus ve Sırp kartellerinin -bizimkilerin- olduğu toplantıya yapılan MİT operasyonu hakkında ilk söyleyebileceğim şey, Serdar’ın canlandırdığı Sandor karakterinin belki de bu sezon büründüğü en eğlenceli karakter olduğudur. Serdar’ın olmadık yerlerde olmadık espriler yapmayı alışkanlık haline getirmiş ti niyetinden ziyade Sandor bana daha çok Çağlar’ı anımsattı. Onun halk tarafından çoğu zaman yanlış anlaşılmaya mahkûm olan trol anlayışı Sandor’la kendisine dizide bir yer bulmuş oldu. Onu “Kasap” lakabı takılmış bir kartel liderinin gözünün içine baka baka alay ederken ve konuyu devamlı olarak ölmüş amcasına getirip Igor’u kızdırırken izlemek benim için operasyonun en güzel kısmıydı. Söz konusu olan birilerinin damarına basmak olduğunda Serdar’ın üzerine düşen görevi layığıyla yerine getirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır bence.

Serdar’ın İstihbarat ajanı olarak kendini en rahat hissettiği yerin fırtınanın göbeği olarak adlandırabileceğimiz saha operasyonları olduğunu kolayca söyleyebilirim. Dünyanın tehlikeli olarak tanımlanan yerlerinde kendini evindeymiş gibi rahat hissediyor olmasının altında adrenalin bağımlılığı mı yoksa ölümden korkmaması mı yatıyor bilmiyorum ama toplantı sırasında devamlı İgor’a sataşarak arı kovanına bile isteye çomak soktuğunu düşünüyorum. Kendisini çoğunlukla gereksiz risklere sokuyor olmasına rağmen yaptığı işte çok iyi olduğu da inkâr edilemez. Bundan dolayı konuya birlikte ticaret yapacak olmalarından girip sokakta satarak daha fazla para kazanabilecekken malını toptan satmasının nedenini öğrenmeye geçirmesine bayıldım. Çok ısrarcı görünmeden Yıldırım’ın asıl niyetini öğrenmeye yönelik sorularını sıralaması da güzeldi. Yaptıkları işleri düşünecek olursak soruduğu soruların tamamı işini ciddiye alan ve bir pürüz çıkmasını önceden önlemeye çalışan her “iş adamının” sorması gereken türden sorulardı aslında.

Telefona ulaşabilmek için o anda bulabildikleri en hızlı planının kaos çıkararak dikkatleri başka bir noktaya çekmek olduğunu biliyorum ancak Serdar’ın planlandığı gibi bir kaos çıkarabilmek için Igor’un sabrını zorlama mevzusunda görevin ötesinde bir tatmin duygusu hissettiğini söylemeden geçemeyeceğim. Eminim ki Çağlar’ın da bölüme dair en sevdiği sahnelerden biri Sırp Karteli’nin reisinin yeğenini oynadığı sahnelerdir. Bu dizide hiçbir bilginin boşuna olmamasını seviyorum. Mekânı tespit ettiklerinde Uzay’ın polis karakoluna sekiz dakikalık mesafede olmasını ilginç bulduğunu söylediğinde bu bilgiyi kullanarak İnterpol baskını bahanesini uydurup Boran’ı kendi ayaklarıyla evi terk etmeye ve arabaya kadar yürümeye ikna ederek kaçıracaklarını bilmiyordum. Ki konunun bu şekilde bağlanmasını ağzım açık bir şekilde izledim. Boran onu kaçırma derdi olmadan resmen kendi ayaklarıyla onlara gelmiş oldu…

 

Aranızda Hain Var

 

Her ne kadar Serdar’ın Sandor kimliğiyle Igor’a laf sokmalarını çok sevmiş olsam da B planını orijinal plandan daha fazla sevdiğimi söylemeliyim. Ton üzerinden hesabı yapılan uyuşturucu için açık arttırmaya katılırken Boran’ın ona Yıldırım’ın amacının ne olduğunu anlamasında yardımcı olacak bir istihbarat paylaşmasının peşinde koşmaktansa Boran’ı kaçırıp sorgulayarak sorularına direkt cevap almaya çalışmak bence daha verimliydi. İtiraf etmek gerekirse karargâh ekibinin uzun süredir birini karşılarını alıp sorgulamadıklarını düşünüyorum. Yeniden sorgu odasında faal olmalarını özlemişim. En son sorgulamayı Hulki tek başına yapmış ve adamı boğazlama mevzusunun ucunu biraz kaçırmıştı diye hatırlıyorum. Adamı öldürmemişti ama sorguda konuşmasına engel olacak biçimde bayıltmıştı. Hele de Zehra’yı o kadar uzun zamandır sorgu yaparken görmüyorum ki onu sorguda görünce hasret kaldığımı anladım.

Serdar’ın Sandor olarak toplantıya katılması ve Igor’u deli etmesi ne kadar hoşuma gittiyse sorgulama sahnesinde Zehra’nın takındığı kendinden emir tavrı da o kadar hoşuma gitti. Bölüm içinde Deniz’in oyunculuğunun parıldadığı sahnelerin birinin bu sahne olduğunu düşünüyorum. Ancak sorgulama sürecinin içeriğinden konuşmadan önce ilk gözüme takılanları ifade etmek istedim. Öncelik olarak geçici süreliğine karargâh olarak kullandıkları mekandaki sorgu odasının karanlığının Zehra’nın etrafını çepeçevre sarması fikrine bayıldım. Teninin beyazlığıyla oluşturduğu kontrastın yanı sıra gözleriyle oluşturduğu uyum sahnenin görsel zevkini artıran ögelerden biriydi. Hele de sahnede yüzüne daha fazla dikkat çekebilmek için sürmüş oldukları kırmızı rujla birlikte Deniz’in güzelliği ön plana çıkarılmış. Onu böyle görünce aklıma geçen sezon yönetmen kisvesi altında saklanan bir teröristin karavanındaki hali geldi…

Zehra ve Serdar İstihbarat mensubu oldukları için #ZehSer olarak birlikte sorguya katılmaları hayallerimden biriydi. Ama birlikte sorguya katılmalarını gerektiğini düşündüğümde aklımdaki şey masanın karşıt taraflarında oturmaları değildi. Ama itiraf edeyim karşılıklı oturuyor olmaları gerçeğine bayıldım. İyi polis-kötü polis rutinini oynamak yerine iyi suçlu-kötü polis kombinasyonunu öne sürmeleri yenilikçi ve taze bir bakış açısı olmuş. Bilindik klişelerden uzak bu yaklaşımlarını sevmiş olmamamın dışında bana bu sahneyi sevdirten detaylardan birinin de Serdar’ın kelepçeli olmasıydı. Bütün #ZehSer severler adına birçoğumuzun aklından geçmemiş bir flört ya da fantezi biçimi olmadığını söyleyemezsiniz. #ZehSer’in bu sahnedeki dinamikleri doğrultusunda aklımın gittiği noktada tek başıma olamam…

 

 

“Arkadaşın doğru söylüyor; İnterpol tarafından alıkonuldunuz.

Sen. Seni tanıyorum.

Aynen öyle. Toplantı odasına girip telefonu arayan kadınım. Hafızan kuvvetliymiş. Uzun zamandır peşindeydik. Artık yolun sonuna geldin. Sen de öyle.”

 

Bu sahne aynı zamanda #ZehSer ilişkisinin geçen sezondan bu yana ne kadar çok değiştiğinin de bir göstergesiydi. Zira ilk tanıştıkları zamanki Zehra orada olsaydı ilk tanışmalarında “hain” ilan ettiği Serdar’ı elleri kelepçeli şekilde sorgu odasında bulmaktan zevk alırdı. Serdar’ın yüzündeki ifade de aralarındaki gerginliği yansıtırdı; Boran’ın onu bir kez görmüş olduğu halde hatırlayacak kadar hafızasına kazımış olmasının kıskançlığını yapmazdı. Yüzündeki ifade “seni öldürürüm” der gibiydi. Üstelik onları sorguya çekerken Zehra da Serdar’la karşılıklı paslaşıyor olmaktan büyük bir zevk alıyormuş gibi görünüyordu. O yüzden birçoğunuz aksini iddia edecek olsa da ben sahnenin keyifli bir #ZehSer anı olduğunu düşünüyorum. Cinsel çekimin dibine vuran romantik anları da seviyorum ama rol yapma fırsatını bulduklarında kalıpların dışına çıkmalarının onlara ekstra bir özgürlük ve rahatlık tanıdığını düşünüyorum.

Zehra’nın sorgu boyunca gösterdiği soğukkanlılığa ve kendinden emin tavırlarına bayıldım. Serdar’la birlikte olduğu zamanlarda sıklıkla ortaya çıkan içten, sıcakkanlı ve duygusal Zehra’yı da seviyorum. Bu sayede kişiliğinin hassas yönlerini de görebilme fırsatı yakalıyorum. Ancak operasyonda olduğu zamanlarda durdurulamaz bir dişi Asena’ya dönüşmesine aşığım. Birçok kadına “rol modeli” olma konusunda muhteşem bir örnek oluşturuyor. Tabi Serdar da altından kalkabileceğinden daha büyük bir işe kalkışmış korkmuş kartel rolünü iyi oynadı. Toplantıdaki özgüvenine ve Igor’a laf sokup duran alaycılığına taban tabana zıt bir insan portresi çizerken yüzünün aldığı şekiller çok tatlıydı.   

Adamın birlikte iş yaptığı insanları düşününce ömür boyu hapis yatmayı neden itirafçı olmaya tercih ettiğini anlamak hiç de zor değil. Ölü bir itirafçı olmaktansa ömrünü hapishanede geçirecek bir mahkûm olmak daha iyi bir seçenek gibi gelmiştir. O yüzden Zehra’nın gözünü korkutmasına Serdar’ın da onu inceden inceye işlemesine rağmen onun konuşmamak konusunda ısrarcı olmasına şaşırmadım. Neyse ki “akıl akıldan üstündür” sözü çok doğru. Zehra’nın gözünü korkutmayla yapamadığını Uzay zekasını kullanarak ve odaya tek adımını bile atmadan yapmayı başardı. Madem Yıldırım kendi azmettirdiği suçu MİT’in üzerine attı; o halde gerçek suçluları ifşa edecek sahte bir ses kaydı hazırlamak da adil olurdu. Uzay’ın oturduğu yerden içlerinden çıkamadıkları problemleri iki parmağını oynatarak çözmesine bayılıyorum. Haliyle bu karakteri canlandıran oyuncu olarak Serdar Yeğin’in performansına da…

 

“Aklıma köpeğim geldi. İsmi Loca. (…) Senin hareketlerine bakınca aklıma o geldi. O da çok sadıktı. Senin gibi. (…) Demem o ki Loca az kaldı sadakatinden ötürü ölüyordu. Sen de öyle yapacakmış gibi geliyor bana.

İcap ederse ben ölürüm.

Öl tabi. İstiyorsan hobi olarak yine öl ama mesele ölmen değil. Mesele satışa geldiğini anlamayacak kadar kıt beyinli olman. Sadık olduğun için ölümü bile göze alman. Loca gibi ama o şanslıydı ben yetiştim.”

 

Zehra’nın yanlış insanlara sunulan “sadakatin” insanı yardıma muhtaç hale getirebileceğini bir köpeğin hikayesiyle anlatmasına bayıldım. Zira sonunda “hayata dair ders çıkarmanın” mümkün olduğu hikayeleri dinlemek her zaman özel zevklerimden biri olmuştur. Bana bir şeyleri nasıl yapmam gerektiğini söylemeyin. Bana bir şeyleri neden öyle yapmam gerektiğine dair sonundan ders çıkarabileceğim hikayeler anlatın. Sadakat denilince akla gelen ilk canlı olan köpekler üzerinden insanlar tarafından hayvanlara yönelik gerçekleştirilen istismarın dile getirilmesi de hoştu bence. Hayvanların insanların yaz eğlenceleri olmadığını ve sokağa atılan ya da terk edilen hayvanların çektikleri sıkıntıları kısa ve öz anlatan bir hikayeydi. Ki beni asıl eğlendiren detay Zehra’nın sütlü kahve rengindeki Loca’sının dış görünüşünün Deniz’in gerçek hayattaki köpeği Kıvırcık’dan esinlenilmiş olunmasıydı. Sanat hayatı taklit ediyor.

Uzay’ın Gürcan’ın yardımı sayesinde büyük bir titizlikle hazırlamış olduğu ses kaydının inandırıcılığına söylenecek bir söz yoktu. Boran ses kaydını dinledikten sonra uğruna para bulmak için çabaladığı örgütün hem kendini sattığı gerçeğini hem de kendisine baş sağlığı dileyen Yıldırım’ın gözünün içine baka baka ona yalan söylediğini anlamış oldu. Abisini öldürtenin Türk Hükümeti değil; bizzat Yıldırım’ın kendisi olduğunu öğrenince içinde hissettiği öfke ve kandırılmış olmanın verdiği hırsla bildiği her şeyi Zehra’ya teker teker anlatıverdi. Yalnız insan hiç ummadıklarının ihanetiyle sınanınca ortada ne sadakat ne de can korkusu kalıyormuş. Sevdiklerinin intikamını alma isteği her şeyin hayatta kalma içgüdüsünün bile üstüne çıkabiliyormuş. Boran’ın intikamı seven biri olduğunu öğrenmiştik o yüzden intikamını Yıldırım’ın örgütü kalkındırma planına dair bildiği her şeyi anlatarak almaya çalışmasına hiç şaşırmadım. Ekip onun sayesinde öldü sandıkları Elçi’nin hayatta olduğunu öğrenmiş oldular. Bu da bir kazanç sayılır bence…

 

Operasyon 12: Kılıçlar Çekiliyor

Boran’ın ekip tarafından sorgulanmasına kadar Karargâh ekibinin teröristlerin “Çelik Kalkan’ı” alma konusundaki girişimlerinde ve operasyonlarında çok başarılı olduklarını söylemek istiyorum. Yaptıkları operasyon sayesinde bir terör faaliyetini daha başlamadan durdurma fırsatı yakalayabileceklerdi. Ama bu dünyada kader denen şey sahiden var ve Yıldırım’ın evindeki hizmetçi vazoyu düşürüp dinleme cihazının varlığını ortaya çıkarınca olan biten her şey ekibin aleyhine dönmeye başladı. Ekip peşinde oldukları silahın ne olduğunu ve Elçi’nin yaşadığını öğrendiler ama kendi ayaklarıyla tuzağa gittikleri bilmeden bir operasyon başlattılar. Üstelik Yıldırım’ın peşinde oldukları gerçeğinin “deşifre” olması karargahtaki birinin sahada fark edilir 1 hata yapmasından değil; hizmetçinin sakarlık yapıp vazoyu düşürmesinden kaynaklandı. Bu da kader değilse eğer başka nasıl açıklanabilir inanın ben de bilemiyorum bunu…

Silahı alacakları yeri Yıldırım ve Kâtib’in telefonda bu kadar açık bir şekilde konuşmasından nasıl şüphelenmediler hiç anlamadım. İçlerinde bunun gerçek olamayacak kadar kolay olduğunu düşünen hiç kimse olmadı mı? Bazen bir şeyi öyle çok isteriz ki dışarıdaki dünyaya karşı kör ve sağır oluruz. Gürcan da öyle bir gaflet anına düştü diyelim Uzay gibi zeki bir analiz bu işin bu kadar çabuk olmasını hiç mi garipsemedi acaba demekten kendimi alamadım.

Elçi ve Ceren’i görmekten birçoğunuzun sıkıldığının farkındayım ancak Elçi’nin Serdar’dan neden bu kadar nefret ettiği aklınızın bir köşesine hiç takılmıyor mu merak ediyorum. Ceren’i Şef aracılığıyla Serdar’a yönlendirecek kadar bu neyin kini? Yaptıkları iş kolunda ve içinde hayatlarını sürdürdükleri yaşam biçiminde taraflardan birinin ötekinin kimliğini ifşa etmesi kaçınılmaz son değil mi? Bu iş kolunda kimsenin yaşlılıktan öldüğünü sanmıyorum. O halde o Serdar’ın neden kendini yakalamış olmasını bu kadar kişisel algılıyor ve Ceren neden Türklerden bu kadar “nefret” ediyor bilmek isterdim. Bunun için bana kızacaksınız biliyorum ama beyazın olabilmesi için siyahın varlığı da gerekli ki ben Ceren ve Elçi’nin daha sık gösterilmesinin hikayelerinin tepe noktasına geliyor olması olarak değerlendirdim.

En son karargâh ekibinin deşifre olduğu operasyonun kendisinden söz etmeye geçersek aklıma takılan ilk detayın arabadan inmeden önce Serdar’ın takması için Zehra’ya uzattığı kol saati olduğunu söyleyebilirim. Kol saatlerinin bir önemi ya da kişisel bir anlam var mı bilmiyorum ama görebildiğim kadarıyla diğer ekip arkadaşlarının hiçbirinin kollarında saat yoktu. Bu arada operasyona giderken genellikle karşılıklı oturan #ZehSer çiftinin Yağmur kaçırıldığı zaman olduğu gibi yeniden yan yana otururken görmek güzeldi. Birbirlerine bu zamana kadar hiç “seni seviyorum” demediklerini biliyorum ama operasyon için ayrılmadan önce araçtaki o son bakışmaları ve Serdar’ın tüm dikkatini saati koluna takmaya uğraşan Zehra’ya vermesi zaten söylemedikleri bu sözü eylemleriyle yaşattıklarının kanıtıydı.

 

 

Nedense önümüzdeki hafta o saatin hikâyede önemli bir yer arz edeceğini düşünüyorum ama yanılıyor da olabilirim üstelik Zehra ve Serdar’ın çelik yeleğin altına giymiş oldukları kazaklarının bu defa siyah-beyaz olarak oluşturduğu kontrast da önümüzdeki haftaki bölümün fragmanında da söylendiği gibi Serdar’ın Elçi tarafından maruz bırakıldığı imkânsız seçimin altından kazağındaki beyazdan güç alırcasına bir umut ışığıyla kalkacağına işaret ediyor sanki. Operasyon kıyafetleriyle Serdar ne kadar yakışıklı görünüyorsa Zehra’nın da o kadar güzel olduğunu söylemeliyim.

Ekibe onlar için hazırlanan tuzağa adım adım yaklaşırken Elçi’nin Serdar’dan intikam alma fırsatı kaçırmayacağı kesindi de Ceren nedense bana bu konuda bazı tereddütleri varmış gibi geldi ve bunu tamamen tarafsız bir gözle söylüyorum. Ceren taraftarı ya da onu aklama peşinde biri değilim. Kader dedik ya ekibe hiç unutamayacakları bir tuzak kurduğunu düşünürken birinin de ona karşı intikam planı kurduğunu asla tahmin edemeyen Yıldırım bölümün sonunda günahlarının bedelini kızı canıyla ödedi. Çünkü babalarının günahlarının bedelini daima evlatları öderdi. Türkiye için Ortadoğu’yla 3. dünya ülkesi tanımlarını kullanarak beni kendinden soğutan ve şımarık olduğunu düşündürten Lara’nın oyunculuğunu tebrik ediyorum ve yolu şimdiden açık olsun diyerek kendisini uğurluyorum.

Operasyona dönecek olursak arka planda duymaya alışkın olduğumuz Teşkilat gerilim müziği eşliğinde içi boşmuş gibi görünen binayı kolaçan ettikleri anda karargâh ekibinin çevresinde aniden beliren teröristler tarafından etrafları sarılmışken ekipten ayrılan Serdar da Elçi’yle yüz yüze geldi. Aralarında çıkan çatışmada Serdar neredeyse onun hakkından gelmek üzereyken arkasında beliren Ceren tarafından rehin alındı diyerek yazımı tamamlıyorum. Büyük bir operasyon aksiyonu izlemeyi beklerken bölüm sonunda deşifre olmalarının neden olduğu kıskaçla ele geçirilen ekip için asıl operasyonun önümüzdeki haftaya kaldığını üzülerek söylüyorum, tek umudum bu kedi fare oyununda henüz haberdar olmadığımız ve muğlakta kalan konuların en kısa zamanda açıklığa kavuşturularak çözülmesidir. Eğer bu bölüm gerçekten Elçi ve Ceren balasından kurtulacağımız bölümse söylenmemiş ve açığa çıkmamış hiçbir şey kalmasın istiyorum. Elçi’nin ondan neden nefret ettiğini, Ceren’i nasıl yanına yolladığını ve aralarındaki bağın ne olduğunu bilmek istiyorum. Kahraman ekibimizin bu zorluğun da altından kalkabileceklerine olan güvenim tam.

Ekibin etrafı sarıldığı sırada kamera açısının giderek daha fazla daraldığı ve sonunda da Zehra’ya odaklandığını izlemenin keyifli olduğunu söylemeliyim. Madem Elçi ve Ceren Serdar ve Zehra’nın kontrastı o halde onları ölüme uğurlayan da bu ikili olmalı diyerek de son sözümü söylüyorum.

Haftaya Görüşmek Üzere… Hoşça Kalın…     

 

Resimler için  @CatDoctor_  ve  @xxlycd ‘e teşekkürler…

 

Göz atmanızı öneririz: Teşkilat Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

2 saat Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

7 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce