Kategori: İzledimTeşkilat

TEŞKİLAT – İsimsiz Kahramanlar: Sevdiklerimiz için Ölmek Ruhumuzda Var

Teşkilat altıncı bölümünde zirvede üstelik reytinglerini yükselterek. Total’de 12,41 reytingle, AB’de 14,21 reytingle ve ABC1’de 14,19 reytingle üç grupta da gün 1.si oldu. Bölüm değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

 

 

Sevgilim, Ben Bir MİT Ajanıyım

 

Bölüm geçen hafta kaldığı yerden yani Serdar’ın elinde bir buket kırmızı gül ve bir yüzükle Ceren’e evinin önünde evlenme teklifi etmesiyle hemen ardından da kendisinin bir MİT ajanı olduğunu açıklamasıyla başladı. Serdar son zamanlarda değişen davranışlarının Ceren’i şüphelendirdiğinin farkındaydı. O yüzden de hem bu şüpheleri tamamen ortadan kaldırmak hem de Ceren gibi Fadi ile doğrudan bağlantısı olan bir kaynağı kaybetmemek için aklına gelen en hızlı yola başvurdu. Bu şekilde Ceren’in gardını düşüreceğini Fadi’nin de ölüm emrini her şeyin yolunda olduğunu görüp geri çekeceğini düşündü. Ancak o anda Ceren’i öldürmek için hali hazırda bekleyen bir keskin nişancı olduğunu o bile tahmin edemezdi. Neyse ki keskin nişancı da kendine gelen bir telefonla Ceren’i öldürmekten vazgeçti. Bu sayede iyiyle-kötünün savaşında yer alacak yeni bir oyuncuyu da görmüş oldum.

Ani gelen itiraf ve evlenme teklifi karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Ceren’in gizli kimliğini koruyabilmek için Serdar’a “Bana söylediğin her şey yalan mıydı? Bunca ay gözümün içine baka baka yalan söyledin. Ben şimdi nasıl inanayım sana? Söylediklerine nasıl inanayım? Biraz empati yap. Kendini benim yerime koy” dediğini ilk duyduğumda gülmemek için kendimi zor tuttum. Adamın gözlerinin içine baka baka yalan söylediğini bilmesem neredeyse kıza hak vereceğim. Ama zeytinyağı gibi üste çıkmak bu olsa gerek. Geçen hafta Serdar’a nasıl ki ben sana hep dürüst davrandım dediyse bu hafta da gözünün içine bakarak oyuna getirilmiş mağdur kız arkadaşı oynamayı layığıyla başarıyordu. Sanki kendisi Serdar’ın yanına sızdırılması için gönderilmiş düşman ajanı değil.

Serdar’ın da gerçekleri onu korumak için sakladığını ve her şeyi birlikte atlatacaklarını söyleyip teklifine bir cevap beklediği anlardaki tavrı da pek ciddiye alınabilecek gibi değildi. Bu durumda ettiği teklifte ciddi olmamasının da bir etkisi olduğunu söylemek mümkün. Durumu ciddiye almayan o halleri, az önce MİT ajanı olduğunu itiraf etmemiş gibi ya da etmiş de öyle büyütülecek bir şey değilmiş gibi tavrı beni benden aldı. Ama en azından Ceren’in teklifini düşüneceği süreçte bir yere gitmemesini sağladı ki bence bu kadar kısa sürede bu da büyük bir başarı. Bu çift birbirini boğazlayıp bıçaklamaya çalıştıklarında müthiş bir kimyaya sahipler ancak söz konusu bu gibi anlar olduğunda aralarında hep bir şeyler eksikmiş gibi geliyor. Bana katılır mısınız bilmiyorum ama…

 

Karargâhta Çıkan Kavga: Başına Buyruk ile Otoriter

Asıl kıyamet ise Ceren’in yanında değil; karargâhta koptu. Alman basınında dergiye yapılan silahlı saldırının suçlusu olarak Türklerin gösterildiği karalama haberlerinin yayılmaya başlamış olmasından fazlasıyla rahatsız olan Zehra, kendi kafasına göre iş yapan Serdar’ı gördüğünde bütün öfkesini ondan çıkarırcasına hesap sordu.

Dünya basını bu şekilde şanlı tarihimizi ve milletimizi karalama girişimlerinde bulunuyor. Bu izlediklerimiz sadece bir kurgu değil; bizzat yaşamakta olduğumuz gerçek. Bizim hakkımızda kötü emelleri olan birtakım gölge güçler karşımıza çıkıp savaşmak yerine medyayı bizim onurumuzu lekelemek için kullanıyor. Geçen yazılarımdan birini okuyan yurt dışından bir arkadaş bile yazdıklarımdan rahatsız olup eleştirmiş. Tarihinde başka milletlere zulmetmemiş ırkçılık yapmamış nadir milletlerden biri olduğumuzu söylememi naif bulup eleştirmiş. Biz sözde Ermeni ve Kürt kökenlilere ayrımcılık yapıyormuşuz. Kimse ne kendini ne de başkalarını bu boş yalanlarla kandırmasın. Öyle bir Türkiye, öyle bir Osmanlı ne de öyle bir Selçuklu ne de başka bir Türk devleti hiç olmadı, olmayacak da.

Serdar’ın doğru yürüyerek “Sen ne yaptığını sanıyorsun? İstihbarat mensubu olduğunu nasıl söylersin Ceren’e. Kimliğini nasıl açık edersin?” dedi. Bazı #ZehSer sevenler bunun kıskançlığın ilk işaretleri olarak görebilir, Zehra ise kızma nedeni olarak Serdar’ın başına buyruk hareket etmesini gösterebilir hatta Serdar da bütün bu öfkenin nedeni olarak olayların Zehra’nın kontrolünden çıkmış olmasını gösterebilir. Hiçbiri de bir diğerinden daha haksız değil. Zehra’nın öfkesinde bir haklılık payı var. Eğer bir ekip olarak çalışacaklarsa ve birbirlerine güveneceklerse kimse kafasına göre bireysel hareket etmemeli. Ama Serdar da haklı. Ceren’e anlattığı her şey onun zaten bildiği şeylerdi. Zehra’yı asıl kızdıran başına buyruk hareket etmesi değil; ondan habersiz hareket etmesiydi. Sürprizleri sevmiyor çünkü onların yaptığı meslek dalında sürprizlerin insan hayatını tehlikeye atabileceğini biliyor.

Herkes bir anda kendisini sorgulamaya başlayınca Serdar evlilik teklifinin altında yatan asıl nedeni kendilerine açıkladı. Sonra da ortamın ciddi havasını dağıtmak için herkese bir davetiye göndereceğini söyledi. Ancak onun ciddiyetten uzak bu tavırları aksine Zehra’nın daha çok hırslanmasına neden oldu. Başına buyruk hareket etme lüksünün olmadığından, buradaki herkesin bu ekibin bir parçası olabilmek için sevdiklerini ve hayatlarını geride bırakmak zorunda kalmış olmasından yola çıkarak “Biz bir ekip miyiz değil miyiz?” diyerek Serdar’ın üstüne gitti. Serdar’ın “Biz bir ekibiz” dediği andaki karşılıklı zıtlaşmalarını izlemekten keyif alan tek insan ben olamam.

Zehra ekipten habersiz kendi başına iş yapmasının yanlış olduğunu savunurken Serdar da yaptığı her şeyi ekip için yaptığını savunuyordu. Üstüne bir de iyi bir istihbaratçının nasıl olması gerektiği konusunda ağız dalaşına girmeye başlayınca Serdar, Zehra’nın sürekli kendini sorgulamasından ve ses tonundan çok rahatsız olduğunu açıkça ifade ederek sert geçen bir konuşmanın gerilimini daha da arttırmış oldu. Zehra’nın baş öğretmenmiş gibi takındığı bu tavrından duyduğu rahatsızlığı dikkat etmesini ifade eden bir tehditle dile getirdi. İkisinin de birbirini ikaz ederek gerilimi arttırdıkları o anlarda gözlerinde çakan şimşekleri görmemek mümkün değildi. Ve ne yalan söyleyeyim aşırı iyi anlaştıklarını izlemek yerine birbirlerini hizaya getirdikleri bu ilişkiyi izlemeyi tercih ederim.

Anlayacağınız bu bölümün ana teması ne yapıp edip Hulki’yi geri alıp çekilen o videoyu bütün dünyaya yaymak.      

          

Sevdiklerimiz İçin Canımızı Veririz

 

Alman dergisinin Türkleri ayaklandıran kapağından sorumlu olan editör kadın, saldırı konusunda Türkleri asla doğrudan suçlamadı. Ama onun öyle olduğuna dair duyumlar aldık demesi, hâkimin jüriye davasında kendi ifade vermeye başlayan bir avukatın söylediklerini dikkate almamaları gerektiğini söylemesi kadar beyhudeydi. Kimse söylenilenleri duyduktan sonra onu hiç duymamış gibi davranamaz. Ancak bu durumun en çok da Almanya parlamento toplantısında Türklere silah ambargosu uygulanması konusunda Türkler aleyhine bir karar çıkmasını isteyen Fadi’nin işine yaradığını söyleyebilirim. Bu sayede politikaları yeniden şekillendirme fırsatı bulmuş oldu.

Ancak her şey istediği gibi gitmiyordu. Ellerinde tutsak olan Türk İstihbaratçısını konuşturmayı başaramadıkları gibi Layel de Türk İstihbaratı’nın eline kaptırmıştı. Herhangi bir takas işlemi yapmadan kaç kişilik bir ekiple karşı karşıya olduğunu öğrenmek için Hulki’ye işkence etmeye devam ediyordu. Ancak Hulki’nin verdiği tek karşılık “Dinleyin geceler, duyun sesimi. Benden daha yalnız değilsiniz ki” oldu. Karşısında onu öldürmekten daha beter etmekle tehdit eden bir adam varken Müslüm Baba’dan sözlerle karşılık vermekte olsa olsa iradenin gücüdür. Fadi ona ne kadar soru sorarsa sorsun ne kadar işkence ederse etsin onun tek yaptığı Müslüm Baba’dan sözler dile getirmekti. Üstelik Fadi onu konuşturabileceğine ne kadar emin olsa da Hulki vazgeçmeyi düşünmüyordu.

Bu süreçte ekip de yabancı basında çıkmış olan “Türk teröristler” haberinin önüne geçebilmek için Hulki’yi nasıl kurtaracaklarının istişaresini yapmakla meşguldüler. Uzay Türklerin masumiyetini kanıtlayan videonun herhangi bir uluslararası kriz vuku bulmadan yayınlanabilmesinin ehemmiyetini yeniden dile getirdi. Bu durumda Hulki’yi kurtarmak elzem bir önem taşımaktaydı. Devlete bağlılığın ve arkada kimseyi bırakmamanın önemini henüz tam olarak kavrayamamış olan Gürcan, Hulki’nin kendini vatan için feda etmesi gerekeceğinden ve videonun bir an önce yayınlanacağından çok emindi. Ama kimse Vatanı temize çıkarmak için Hulki’yi feda etmekten yana değildi.

Devlet öl der ölürüz ama asla arkamızda bir dava arkadaşımızı bırakmayız. Kanımızdan olsa da adaleti sağlarız.

Zehra herkesi Hulki’yi kurtarma görevini odaklayabilmek için Uzay ve Gürcan’ı telefon sinyalinin takibiyle birlikte Fadi’nin bilgisayarından alınan bilgileri yeniden incelemekle görevlendirdi. Fadi’ye karşı ellerini güçlendirebilecek herhangi bir bilgiye ulaşabilmek umuduyla Serdar’ı Layel’in sorgusunu yapmakla Hakkı’yı da ona destek olmakla görevlendirdi. Pınar’ı kendi yanına atadıktan sonra bu sefer de Serdar, Layel’in görüntüsüne bakıp ekibe döndü. Ve “Hulki’yi bırakmayacağız. Biz bir ekibiz. Umudumuzu kaybetmeyelim. Bu ekip Hulki’yi sağ salim alıp gelecek” şeklinde bir moral konuşması yapıp işinin başına Layel’in sorgusuna girdi. Tabi Hakkı da onun peşinden gitti.        

 

Layel’in Sorgusu

Serdar Fadi hakkında elle tutulur bir şey öğrenme adına Layel’in sorgusuna girdi ancak bir şeyler öğrenebilmesi için Layel’in Fadi’ye olan sadakatini ve güvenini kırması gerektiğini fark etti. Bunun için önce ellerini çözdü sonra da ona yardım etmek için orada olduğunu belirtti. Layel ise bunun bir iyi polis taktiği olduğu konusunda ısrarcıydı. Hatta onlara yardımcı olmadığı taktirde işkence göreceğine inanıyordu. Ama bizim Türk İstihbaratı’nın farkı da buradan gelmekteydi. Dedim ya ben zıtlıklar arasındaki kontrastları seven biriyim diye. Fadi orada bizim Türk İstihbaratçımızın ağzından işkence yoluyla bir şeyler koparmaya çalışadursun, biz onun hakkında herhangi bir bilgiyi güzellikle, akıl oyunlarıyla ve de en önemlisi zekamızla öğrenmeye çalışıyoruz. Bir de bize barbar derler.

Serdar aralarında bir güven inşa edebilmek için Layel’in Fadi’ye olan inancını kırabilmek için daha önce öldürmüş olduğu sevgililerinin resimleriyle birlikte başlarına gelenleri tek tek anlattı. Bu sırada mimikleri ve vücut dilinden hareketle Hakkı da gözlemlerini kayıt altına alıyordu. Fadi’ye olan güvenini geçmişi üzerinden kıramayacağını anlayınca bu sefer de Layel’in en çok istediği şeyin yani Fadi’nin yanına dönmenin nasıl onun sonu olabileceğini anlatarak onu korkutmayı denedi. Fadi ile anlaşıp onu kendisine teslim ettikleri taktirde onun kadar paranoyak bir adamın Layel hakkında ne düşünebileceğini hayal etmesini istedi. Layel’i neden saldıklarından başlayarak onun hakkında acaba konuşmuş mudur şeklinde kapılabileceği her paranoya senaryosunu tek tek ortaya döktü. Bu şekilde Layel’in direncini biraz da olsun kırmayı başardıktan sonra tekrar ona yardım etmek istediğini belirtti.

 

Bizi Ölümle Korkutamazsın

 

Türklerin “terörist” olduğu şeklinde bir uluslararası kriz çıkmadan önce Türklerin masumiyetini kanıtlayan videoyu yayınlayabilmeleri için Hulki’yi geri alma konusunda Fadi ile takas görüşmelerini yapma görevini üstlenen Zehra, dört gözle düşmanın aramasını bekliyordu. Fadi de Hulki’den bir şey öğrenemeyeceğini anlayınca iletişim kurdu. Takas pazarlığı yapma görevini üstlenen Zehra, bu aramanın kaynağını tespit etmesi için Gürcan’ı görevlendirdi. Fadi pazarlık konuşmasına flörtle başladı. Sonra da bu sesin sahibiyle daha önce tanışıp tanışmadığını sorguladı ama Zehra daha önce tanışmış oldukları gerçeğini gizledi. Fadi kendini tanıtınca da kurduğu cümleyi düzeltti.

Bunu daha önce de belirttiğimi biliyorum ama Zehra’nın operasyon yönetirken ki soğukkanlılığına, dik duruşuna, zekasına ve güçlü bir Türk kadını olmasına bayılıyorum. Deniz bu karakteri oynarken beklentilerin çok üstünde bir performans sergiliyor. Ve bu yüzden de her geçen gün karakterine daha fazla hayran oluyorum.

Bizim vatan uğruna ölen şehitlerimiz olur, öldürülenlerimiz değil. Onlarsa sadece köpek gibi can verirler. Onların ölülere hiçbir zaman saygıları olmadı. O yüzden de şehit mertebesine ermenin kutsallığını asla anlayamazlar.

Zehra pazarlığa ölüm tehditti ve de bu olduğunda gözlerinin içine bakıyor olacağının sözüyle başladı. Hulki’nin yanında olup olmadığını eğer yanındaysa yaşayıp yaşamadığını sordu. Sonra da bam telini basmak için konuyu Layel’e getirdi. Fadi görünüşte ona ne olacağını umursamıyormuş gibi görünüyordu. Ama Zehra’nın Layel’e dair “Aranızda daha sağlam bir bağ olduğunu düşünmüştüm. Yanılmışım. Fadi’nin yanında duran kadını daha güçlü hayal etmiştim. Bu kadar çabuk çözüleceğini düşünmemiştim açıkçası” şeklindeki ifadelerinde dile getirdiği onu konuşturmuş oldukları iması Fadi’yi neredeyse kontrolünü kaybetmesine neden olacak kadar sinirleniyordu. Bu durumu blöf yaptıklarını iddia ederek inkâr etmeye çalışıyordu. Zehra da eski sevgililerini dillendirerek bu inkara sağlam bir blöfle karşılık veriyordu. Zehra’nın pazarlık sırasında Fadi karşısındaki güçlü duruşunu çok sevdim.

Takası dört gün sonra kendinin önceden belirleyeceği bir adreste gerçekleştirmek istedi. Amacı da Almanya’da silah ambargosu için yapılacak toplantıda alınacak kararın videonun varlığından etkilenmemesini sağlamaktı. Ancak Zehra böyle bir teklifi kabul edecek kadar aptal olmadığını söyledi ve Fadi’ye elindeki görüntülerin varlığını hatırlattı. Bunun üzerine Fadi de Zehra’yı arkadaşlarını canlı canlı yakarken videoya çekmekle tehdit etti. Zehra “Bizi ölümle korkutamazsın” diyerek telefonu suratına kapattı. Ekibin Fadi’nin suratına telefon kapatarak kontrolü ellerine almalarına bayılıyorum. Adamı her seferinde telefonu suratına kapatarak terbiye ediyorlar. Fadi onu geri arayarak yeni takas şartlarını görüşmeye başladı. En sonunda iki gün sonra buluşma konusunda anlaştılar.

Belirlenen son koşullara göre takas görüşmesi iki gün sonra Fadi’nin adresini belirlediği Irak’ın kuzeyinde saat on altıda gerçekleşecekti. Türk İstihbaratı Hulki’yi geri alana kadar saldırıyı Dazlakların düzenlediğini kanıtlayan videoyu paylaşmayacaktı. Üstelik takas alanında sadece Fadi ve takası gerçekleştirdiği kadınla Serdar olacaktı.   

 

Ceren’in Aile Toplantısı

 

Ceren sipariş formu üzerinden kendisiyle iletişim kurmaya çalışan adamla buluşmak için bir restorana gittiğinde Zehra’nın peşine taktığı adamlar da onu takip ediyordu. Restorana sipariş götürme bahanesini kullanarak mutfak tarafından giriş yapan Ceren sayesinde bölüm başında öldürülme emrini durduran adamın da kim olduğuna dair bir şeyler öğrenmiş oldum. Herkesin “Şef” olarak seslendiği bu adam restoranın mutfağında yemek yapmakla meşgulken mutfağa giren Ceren’in onu çok özlediğini söyleyerek sarılmasını ve adamın da ona “Kızım” diyerek seslenmesini izlerken şaşkınlığımı gizleyemedim. Adam da ona özlemle sarıldı ve onu daha önce tanıdığı biriyle yeniden görüşebilmesi için bir yereye götürdü. Bu sayede kiralık katil yeniden ortaya çıktı.

Ceren’in bölümün başında kendini öldürmeye çalışan adamı görünce adını söylemesi ve sevinerek sarılması onu geçmişten tanıdığını kanıtlıyordu. Şef’in bütün çocuklarım bir arada demesinden hareketle az önce Ceren’e de kızım demesini göz önünde bulundurunca nedense içimdeki ses aralarında bir akrabalık ilişkisi olmadığını söylemeye başladı. Ortamın havası epey bir gerginleşmişti üstelik Nico da dönüp onun yüzüne bakma cesaretini gösteremiyordu. Ceren aralarında bir gerginlik olduğundan emin olunca neler olduğunun kendisine anlatılmasını istedi. Bunun üzerine Şef “Nico beni biraz kızdırdı. Benden habersiz iş yaptı” dedi. Ceren ne yaptığını bilmeden Nico’yu Şef’e karşı savundu hatta geçmişin anısına onu bir kereliğe mahsus olmak kaydıyla affetmesini de istedi. Ancak yaptığı hatanın neredeyse kendi ölümüne yol açacağını öğrendiğinde büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.

Şef “Bir baba hayatta ne için yaşar? Çocukları için. Ben sizin için ömrümü feda ettim. Üzüldünüz üzüldüm. Mutlu oldunuz ben daha mutlu oldum. Çocukluğunuzdan beri hiçbirinizi bir diğerinizden ayırmadım” diyerek Nico’nun yanına sokuldu. O koskoca kiralık katil karşısında küçük bir çocuk gibi titriyor ama hiçbir yere kımıldayamıyordu. Bu işe kalkıştığı için hatalı olduğunu söylese de Şef affetmedi ve “Bir babanın hayattaki en önemli görevlerinden biri de evlatlarını terbiye etmektir. Ben senin pişman olduğunu biliyorum, güzel yavrum. Ama bu yaptığının bir cezası da olmak zorunda” diyerek kendisini oracıkta öldürdü. Benim için bu sahneyi asıl şaşırtıcı kılan şey, Şef’in baston gibi görünen silahının namlusunu bizzat Nico’nun kendi göğsüne yaslamış olmasaydı. Ölümüne itaat bu.

Cesedi orada öylece terk ederken Ceren’in yüzünde geçmişinden tanıdığı ve birlikte büyüdüğü birini kaybetmiş bir insanın hissedeceği türden bir üzüntü yoktu. Aksine hak ettiğini buldun dercesine bir gülümseme vardı. Ben ikna oldum, Ceren bence bir sosyopat. Peşindeki adamı o kadar bıçaklamasına şaşmamalı. Sonra da parçalayıp bavula koymasına ise hiç şaşırmamak lazım. Bu kızın büyüdüğü ortam bana Blindspot dizisini anımsattı.

Şef’in kendi için hazırlamış olduğu yemeği yemeye başladığında da Ceren önce çocukluğunun geçmiş olduğu çiftlik günlerine duyduğu özlemden sonra da Fadi’nin kendini bu kadar çabuk gözden çıkarabilmiş olmasından duyduğu hayal kırıklığından, gerçek kimliğinin her an ortaya çıkabilmesinden duyduğu endişeden ve Serdar’ın evlilik teklifinin altında yatan başka bir neden olabileceği düşüncesinin yarattığı kafa karışıklığından bahsetti. Bu teklifin gerçek mi yoksa bir oyun mu olduğu konusunda kafasını kurcalayan şeyler için Şef’ten tavsiye istedi.

 

Operasyon: Press

Ekip ise Fadi’nin takas için belirlemiş olduğu koordinatlar ve o coğrafyadaki mevcut terörist unsurlar hakkında ne yapacakları konusunda istişare ederken alınabilecek en iyi tedbirin keşif için Pınar ve Hakkı’yı gizli kimliklerle önden göndermek olduğuna karar verdiler. Sonra da Başkan’ı operasyonun detayları konusunda bilgilendirdiler. Pınar ve de Hakkı da gerekli hazırlıklarını yapmaya başladılar. Yanlarında sahte kimlikle hazırlanmış pasaportlar ve basın kartları dışında zehirli kalemlerin ve patlayan fotoğraf makinelerinin de olduğu ajan işi mekanizmaların olduğu hazırlıklarını tamamlayıp yola çıktılar. Üstelik Fadi de takas sırasında buluşacağı Türk İstihbaratçıları ele geçirebilme planları için bölgedeki terörist kuvvetleri harekete geçirmeye hazırlanıyordu.

Geçen haftaki bölümde de dikkatimi çeken bir husus var ki o da Fadi’nin cesaretten etkilenen bir adam olması. Hulki’ye işkence etmiş olsa da onun davası ve Vatanı için ölebilecek cesarete sahip olmasını gerçekten takdir ediyor. Etrafını mağarasında saklanan ya da bir işi kendi ölümü pahasına göze alamayan korkak adamlarla sarılı olmasından utandığı için de terörist güçlerle aynı amaç için savaşsa da onları aşağılamaktan kendini alamıyor.

Hakkı ve Pınar ön-keşif için Irak’ın kuzeyine sahte basın kimlikleriyle girmeyi başardıktan sonra bölgedeki terörist güçlerin de ne kadar baskın olduklarını kendi gözleriyle deneyimleme fırsatı bulmuş oldular. Terörist devriyeleri neredeyse kamera düzeneğinin patlama riskiyle de olsa atlatmayı başardılar. Sonra da çıkış stratejisi için bölge yakınlarında çektikleri fotoğrafları çekerek en iyi yolun bulunabilmesi için karargâha gönderdiler. Tam o sırada bölgede devamlı olarak faaliyet gösteren teröristlerle kol kola gezen bir basın mensubuyla tanıştılar. Pınar bölge halkı hakkında bir belgesel yaptıklarını söylediğinde de daha sonra yardımcı ihtiyaçları olur diye kartını verdi.

Uzay ise karargâha gelen fotoğraflardan hareketle en iyi çıkış stratejisi için analiz yapmaya başladı. Bir yandan da Gürcan’a düşmanla savaşmanın altın kuralının onların düşman olduklarını asla unutmamak olduğunu kesin bir dille anlattı. Ancak bu sahnede beni asıl etkileyen ve kendisinden bahsetmeme neden olan şey, altı bölümdür tanıdığım Uzay’ın sakinliğini Gürcan’ın “Zaten ancak senin gibi manyak biri seninle evlenir” sözleri üzerine belki de ilk kez kaybettiğini görmemdi. Gözlerindeki o bakış adeta ölüm tehditti saçar nitelikteydi. Kendini toparlayarak “O da benim gibi bir manyaktı” dediğinde ve parmağındaki yüzüğe baktığında gözlerindeki hüzün içimi acıttı.

 

Takas Yolculuğu: Layel’in Aptallığı

 

Layel ve Hulki’nin takas operasyonunun tüm hatları önceden belirlenmişti. Zehra ve Serdar önce helikopterle Irak sınırını geçeceklerdi. Daha sonra da buluşma noktasına gidip Layel’i vererek kendi adamlarını alacaktılar. Bu süreçte de operasyona PÖH ve SİHA’lar eşlik edecekti. Hulki’yi aldıktan sonra da ülkeden çıkış için önceden belirlenmiş noktada Pınar ve Hakkı ile buluşulacaktı. Planın ilk aşamasında her şey yolunda gitmişti. Helikopterle ülke sınırı geçerek Irak’a varmışlardı. Sınırı geçtikten sonra Adem’le buluşarak Layel’i yeni bir aracın bagajına tıkıştırdılar. Ve buluşma noktasına doğru yola çıktılar. Serdar ve Zehra kendi aralarında sahada çalışmanın nasıl bir şey olduğunu konuşurken Layel de kendi kaçış planı yapmak için elinden geleni yapmaya çalışıyordu.

Serdar ve Zehra’nın birbirleriyle zıtlaştıkları sahnelerdeki gerilimi izlemeyi sevdiğimi söylemiştim ama sahada operasyon yapmanın farklılığı hakkındaki sohbetleri ve Zehra’nın karargâhta yaptığı motivasyon konuşması için Serdar’a teşekkür ettiği sahneleri de izlemek bir ayrı güzeldi. Ekipten bağımsız olarak hareket ettiği için kızdığı bir adama daha sonra ekibe motivasyon konuşması yaptığı için teşekkür etmek de ancak Zehra’ya yakışırdı.         

Fadi bölüm boyunca sadece Hulki’yi konuşturarak ekibi hakkında bilgi almaya ya da Türk İstihbaratıyla Layel’i almak için takas yapmaya çalışmadı. Aynı zamanda ilk bölümde Türk mühendislerini şehit ederek aldığı SİHA güvenlik protokollerinin de şifresini kırmaya çalışıyordu. Bilmediği şey ise bu kadar uğraşarak çözmeye çalıştığı SİHA güvenlik protokollerinin sahtesiyle değiştirildiği gerçeğiydi. Planlarının sahte bir temel üzerine şekillendiğini bilse bu kadar cesur bir atılım yapıp SİHA’ların cirit attığı bir yerde at koşturmaya çalışmazdı herhalde. Üstelik takastan sonra Türk İstihbaratçıları yakalamak için kurulacak olan pusu planlarını da yapmaya başlamıştı bile.

Serdar ve Zehra operasyon sırasında karşılaşabilecekleri pürüzler hakkında konuşurken Layel tekmeleyerek bagaj kapağını açmanın bir yolunu buldu. Sonra da kendini arabadan aşağıya attı. Hani atalarımız akılsız başın derdini ayaklar çeker der ya Layel’in durumunda düşüncesiz eyleminin cezasını kafa tası çekti. Arabadan atladığı sırada kafasını sert bir şekilde yola vurdu. Zehra ve Serdar neler olduğunu anlayınca arabayı durdurup hemen yanına koştular. Çevrenin güvenliğinden emin olduktan sonra Zehra kendisini kontrol ettiğinde başının arkasının kanadığını fark ettiler. Serdar onu tedavi edebilecek bir doktor bulmak için hemen Hakkı ile irtibata geçti. Takasa   kısa bir süre kaldığından Layel’i hemen bir doktora gösterdiler. Daha sonra ise bacağı kırılmış ve kafa travması geçirmiş olmasına rağmen en kısa sürede ayağa kalkmasını sağlamak için ilaç kullanıp onu ayaklandırdılar.

 

“Ver Hulki’yi, Al Layel’i” Operasyonu Sonrası Kaçış Stratejisi

 

Böylece iki taraf da takas için buluşma noktasına doğru yola çıktılar. Zehra arka koltukta baygın bir halde yatan Layel ile uğraşırken Fadi de bölgedeki terörist unsurlarla birlikte başına çuval geçirilmiş bir şekilde tuttukları Hulki ile buluşma noktasına doğru ilerliyordu. Fadi takas alanını teröristlerle çevirmiş olabilir ama biz Türkler göklerden hepsini SİHA’lar sayesinde görebiliyoruz. Tüm düşmanlarımız pençelerimizin gölgesi altında avlanmayı bekliyor.

Sonunda söylenen saatte takas alanında buluşma gerçekleşti. Zehra Fadi’nin antlaşmayı bozmasını engellemek için Layel’in serumunu çıkarıp ayılmasını sağlayacak ilacı da vücuduna zekrederek onu ayılttı. Sonra da Serdar ve Fadi arabadan çıkıp buluşma noktasına doğru yürümeye başladılar. Son karşılaşmaları olan Berlin hakkında yaptıkları kısa bir sohbetten sonra direkt konuya giriş yaptılar. Fadi bu savaşın kendileri için çok zararlı olacağı konusunda gözdağı vermeye başladı; Serdar da onu Layel’in onlara konuştuğu iması üzerinden ezmeye çalıştı.

Konuyu daha fazla dallanıp budaklandırmadan takas konusu olan Layel’i arabadan çıkardılar. Ancak onu bırakmaları için önce Hulki’yi görmeleri gerektiğini söyleyip Hulki’yi de arabadan çıkarmalarını beklediler. Şimdi her iki takas objesi de dışarıda takas edilmeyi beklemekteydi ancak Fadi’nin dikkatini çeken telefonda kendisiyle konuşanın yüzünü kapatmış olmasaydı. O buna takıladursun, Serdar antlaşma şartlarına uymadığı için Fadi’ye terörist unsurların nerede olduklarını bildiklerini gösteren bir gözdağı verdi. Ve onlara bu topraklarda SİHA’ların neler yapabildiğini hatırlattı. Tam da o sırada Serdar’ın ağzından bölümün en sevdiğim sözlerinden biri döküldü “Onlar hep buradaydı. Köpeklerin iyi bilir”. Ne kadar da doğru bir söz SİHA teknolojisi sayesinde her yerdeyiz.

Kimse kusura bakmasın ama bir ülkenin gelişmişliği kültürü, sanatı ve de medeniyetiyle ölçülmez. Bir ülkenin gelişmişliği Vatan’ın hudutlarını düşmanına karşı ne kadar iyi koruyabildiğiyle ölçülür. Bu da ancak ülkenin kendi savunma sanayisine verdiği değerle ölçülür. O yüzden bakıyorum da kendi savunma sanayimizde milli üretime geçmiş olmamızla biz birçok ülkeden çok daha gelişmişiz. Çünkü bizim için vatan toprağı namus demektir.   

SİHA’ların yerlerini tespit ettiği haberini alan bölgedeki terörist unsurların her biri geri çekildi. Sıra takası yapmaya gelmişti. Önce Zehra Layel’i serbest bıraktı. Sonra da Fadi Hulki’yi serbest bıraktı ama Layel’in bacağının yaralı olduğunu görünce “göze göz, dişe diş” kısasından hareketle Hulki’nin bacağına bir el ateş etti. Onu bacağı kanar bir şekilde de olsa ekibe teslim etmiş oldu. Zehra dönüş yoluna girdiklerinde Hulki’nin kanamasıyla ilgilenmeye başladı. Hulki çok fazla kan kaybetmekteydi, üstelik bu durum bilincini de kaybetmesine neden olmuştu. Sinyal bozucu kullanıldığı için de ekibe haber vermek mümkün değildi. Layel’in durumu da ondan daha iyi değildi.

Layel’i “acaba konuştu mu eğer konuştuysa ne kadar konuştu?” sorusunun cevabını öğrenmek istediği için geri almak istediğini düşünmüştüm. O yüzden de onun bacağını yaralı görünce Hulki’nin bacağına ateş etmesi beni çok şaşırttı. Bir de Hulki’yle ettiği sevdiğim için öldürürüm muhabbetini düşününce düşünmeden edemedim. Bu silahlı yaralama altta kalmamak için miydi yoksa sevdiğinin öcünü almak için miydi? Zira karşımızdaki eğer ikinci seçenekse Fadi düşündüğümden daha kompleks bir karakter demektir ve bu durumda karşımızda sevmenin ne demek olduğunu bilen bir kötü adam var demektir. Bu onu aynı zamanda daha duygusal ve tehlikeli yapar.  

 

Kaçış Stratejisine Uymadık, Pusuda Tek Başınayız

Layel’in bayılmasına sinirlenen Fadi, onların ölüm emrini vermişken kullandıkları sinyal bozucu yüzünden ekiple iletişim kuramayacaklarını anlayan Zehra ve Serdar da Hulki’nin kanamasını bir an önce durdurabilmek için daha önce yaptıkları çıkış planından sapmak zorunda kaldılar. Yeni planları Hulki kan kaybından ölmeden önce onu bir doktora yetiştirmekti. Ancak bu yeni plan SİHA’ların menzilinden çıkmalarını gerektirdiği için çok tehlikeliydi. Ama Hulki’yi kurtarmak için başka bir şansları yoktu. Bu tehlikeyi göze almaları şarttı. Keşke tehlike sadece SİHA alanının dışına çıkmakla kalmış olsaydı. O zaman işleri çok daha kolay olurdu. Ama bölgedeki terörist unsurlar da tuzak kurmuş bir şekilde onların gelmesini bekliyordu. Serdar’ın bir gözü Hulki’nin üstündeyken yola düşenmiş olan patlayıcıyı fark etmiş olması büyük bir yetenekti. Belki arabadan oldular ama teröristlere yem olmadılar.

Terörist unsurlara yem olmasalar da arabalarını kaybettikleri için bacağı kanayan Hulki ile birlikte yollarına yaya olarak devam etmek zorunda kaldılar. Teröristlere yakalanmamak için yoldan uzaklaştıklarında da ekibin dağlara doğru çıktığı macera, Hulki’nin yaralı bacağı yüzünden onları çok zor bir duruma soktu. Hatta bu yüzden Hulki kendini bırakıp gitmelerini bile istedi. Ancak ekibin arkada adam bırakmaya hiç niyeti yoktu. Bu yüzden de içinde bulundukları bu zor durumda ekibin geri kalanıyla iletişim kurabilmek elzem bir hale gelmişti. Hemen bir uydu telefonu bulmalıydılar. Bunun için de teröristlere yanaşmaları şarttı. Bu yüzden de çatışmaya girmeyi göze alarak harekete geçtiler. Uydu telefonuna ulaşmayı başardılar başarmasına ama o sırada hem çok kurşun harcamak zorunda kalmışlardı hem de Hulki acıdan bitap düşmüştü. O yüzden de tek çare bir mağaraya sığınmak oldu.

Dağlarda tek başına kalmış ve başlarının çaresine bakmaktan başka bir şansı olmayan #ZehSer ikilisi çok tatlı. Birbirinin arkasını kollayan bu ekip ruhunu ve aralarında gelişmeye başlayan güveni izlemek çok eğlenceli.

Kısa bir süreliğine de olsa hayatta olduklarını bildirmek için uydu telefonunu kullanıp Hakkı ve Pınar’a ulaşmayı başardılar. Bundan sonra yapılabilecek tek şey, dağlarda olduğunu bildikleri ekibe ulaşmanın yolunu bulmaktı.

 

Mağaraya Sığınmış Üç Türk

 

Ekip buldukları boş bir mağarada geceyi atlatmaya çalışırken Fadi ise yaralarını bir doktora baktırdığı Layel’in yanından ayrıldığında televizyonda Alman basınında geniş yer tutan dergiye yapılan saldırı konusundaki gerçek suçluların kim olduğunu kanıtlayan videonun çoktan yayınlanmış olduğunu gördü. Türklerin üzerine atmak için çok emek harcadığı saldırının Alman aşırı sağcılar tarafından yapıldığının ortaya çıkmasına çok sinirlenen Fadi, adamına o İstihbaratçıları bulması için baskı yaparken SİHA güvenlik protokollerinin şifresinin kırıldığını öğrendi.

Bütün geceyi mağarada geçirmek zorunda kalacaklarını anlayan ekip, Hulki’nin kanamasını durdurabilmek için yaktıkları ateşle yarayı dağlamak zorunda kaldılar. Hulki bu dağlama sürecinde acıya dayanamayıp bayıldı. O sırada Fadi de SİHA güvenlik protokollerinin şifrelerini çözdüklerini düşünerek bölgedeki Türk karakollarına bir saldırı düzenlemeyi planlamaya başlamıştı bile. Aslında Türkler tarafından nasıl bir oyuna getirildiğini bir bilse.

Hulki kendinden geçince ateş başında baş başa kalan Serdar ve Zehra’yı izlemesi çok güzeldi. Belki de ilk kez bir operasyon sırasında baş başa kalıyorlardı. Bu izole edilmelerine neden olan durum birbirlerini daha iyi tanıma ve anlama konusunda büyük bir yardımcı olacak diye düşünürken Serdar’ın Zehra’ya iyi olup olmadığını sorması sonrasında içmesi için suyunu ellerine geçirmesi için de eldivenlerini vermesi gerçekten büyük bir incelikti. Fark ettim de Serdar saha görevi sırasında birlikte çalıştığı insanların üzerinde titreyip ihtiyaçlarını karşılamak gibi bir rol üstleniyor. Bu durumu fark eden tek kişi belli ki ben değilim. Zehra’da bu durumu “Operasyon sırasında farklı bir insan oluyorsun” diyerek ifade etti. Karargahtaki Serdar ile sahadaki Serdar arasında çok fazla fark vardı.

Ben Serdar’ın bu durumunu köksüz olmasına bağlıyorum. Geçmişindeki acı ve belirsizlik nedeniyle eli kolu bağlı bir şekilde olan biteni ekrandan izlemek hiç ona göre değil. Ailesini kurtaramamasının aksine bir şeyleri değiştirip insanlara yardım edebileceği bir pozisyonda olmayı istiyor. Aynı geçmişi yüzünden günlük bir hayat sürdürmek de ona zor geliyor. Ama hareketin ve aksiyonun göbeğinde olduğunda geçmişi düşünmek zorunda kalmadan ve bir toplumsal kalıba uymadan özgürce kendi olabiliyor. O yüzden sahada çatışmanın ortasındayken daha rahat. Serdar da bu gözlem karşısında altta kalmayıp Zehra’ya “Sen de karargâhta farklı bir insan oluyorsun” dedi. Ve bu da çok yerinde bir gözlemdi. Çünkü Zehra’da söz konusu kontrol olduğunda operasyon yönetmekte çok iyi.

Dizilerde romantizmin abartılmamasının yanı sıra kaçınılmaz bir unsur olduğunu düşünen ben, ergen kızlar gibi konuşmak istemiyorum ama #ZehSer çiftinin ateş başında kavga etmeden yumuşak bir ses tonuyla birbirlerine iltifat ederek gülümsedikleri bu sahneleri son derece romantik buldum. Aslında Irak’ın kuzeyindeki bir mağaraya teröristlerden saklanmak için sığındıkları bir sahnede gerçekleşen bu özel an için romantik demek durumu tam anlamıyla karşılamaya yetmiyor ama başka hangi kelimeyi kullanabilirim bilemedim. Zehra eldivenlerini eline geçirirken gülümsemesi ve onunla konuşurken ses tonunun yumuşaması hep romantizme yönelik bir işaret. Konu bir anda evlilik teklifi etmesinin altında yatan nedene geldiğinde keşke bölünmeseydiler dedim içimden.

Kaldıkları mağaraya giren teröristin varlığından dolayı taarruz pozisyonuna geçen Serdar etrafı kolaçan etmeye başladığında çok sayıdaki terörist ile dip dibe olduklarını fark etti. Hulki’yi de alarak hemen yer değişimi yaptılar. Onlar mağaraların daha derinlerinde bir yerde erketeye yatadursunlar, Pınar ve Hakkı da onların yerlerini tespit edebilmek için teröristlerle iş birliği içinde olduğunu bildikleri basın mensubunun telefonunun içeriğini kopyalayıp konuşmalarını dinlemekle meşguldüler. Dinledikleri son konuşmalarında Türk İstihbaratçıların yakalanacağı bir operasyondan söz edildiğini duyunca adamın onları yanına almasını sağlayacak bir plan yapmaya başladılar.

Uzay’ın Gizli Görevi

Bu esnada varış noktasına gelmedikleri konusunda Başkan’ı bilgilendirmek için bekleyen Uzay’ı belki de Teşkilat hayatının en zor görevi bekliyordu. Ölü rolünü üstlenmek zorunda kalan ekip üyelerinin yakınları içinde hikâyeyle en fazla ilişkili olan kişi, gazeteci kimliği yüzünden Uzay’ın eşiydi. Ebru uçak kazası sonrasında kazada hayatını kaybeden Teşkilat üyelerinin aileleriyle konuştuktan sonra birtakım cevaplar alabilmek için Başkan’la konuşmaya da gelmiş olması bardağı taşıran son damlaydı. Mete Başkan bu konuyu haber yaparak hem Teşkilat üyelerinin hayatlarını riske atmasını önlemek için hem de onun hapse atılmasını önlemek için acil bir çare bulması şarttı.

Konuşulanlara kulak misafiri olan Uzay duyduklarını Başkan’a bile belli etmedi. Ancak duydukları konusunda ne yapacağıyla ilgili kafası karışmıştı. Uzay bu karmaşayı çözmek için ipleri kendi eline alarak herkesten habersiz tek başına bir operasyon yapmaya çıktı. Amacı; gece eve girip Ebru’yu korkutarak bu işin peşini bırakmasını sağlamaktı. Yüzüne takmış olduğu kar maskesi nedeniyle kimliğini tespit edemeyeceğinden eve girip onu tehdit etmenin Ebru da bir şok etkisi yaratacağını düşünüyordu. Tam da planladığı gibi oldu. Aşağıdan gelen seslere bakmak için Ebru mutfağa indi. Ancak asıl şoku, buzdolabına asılmış olan ultrason resmini görünce kendi yaşadı.

Eve girenin o olduğunu biliyordum ama ultrason resmini görünce donup kalması sayesinde emin oldum. Ebru hamile olduğunu söyleyince soğukkanlılığını koruyamadı. Bir an için karnına bakıp dona kaldı. Başını bir şeyleri anlamaya çalışırken ki gibi yana yatırışını görünce kadın onu tanıyacak sandım ama olmadı. Uzay’ın maskesini çıkardıktan sonra yüzünde beliren panik ve koşmaya başlaması baş edemediği duygularını yansıtıyordu.  

 

Operasyon: Yer Tespiti ((Teröristlerin Gizli Planına Kulak Misafiri Oldum))

 

Serdar ve Zehra mağaranın derinliklerinde saklanırken hemen diplerinde konuşmakta olan teröristlerin kendi ağızlarından SİHA’ların etkisiz hale getirilmesinden sonra düzenlenmesi planlanan karakol saldırısıyla ilgili planı duydular. En az iki yüz üç yüz teröristin saklanarak yapmayı planladıkları koordine bir saldırı söz konusuydu. Bu haberi ne yapıp edip karargâhtakilere haber vermeleri gerekiyordu. Bu yüzden yeni bir uydu telefonuna ulaşmak mecburiyet olmuştu. Ses çıkarmadan bir teröristi haklayıp onun uydu telefonunu almak için mağaradan çıktılar.

Pınar ve Hakkı planlarını devreye sokup teröristlerin nerede toplandığını bilen basın mensubunun onları yanına almasını sağlamak için arabasının ayarlarıyla oynadılar. Böylece arabası istop edip yolda kaldığı anda tesadüfen oradan geçiyormuş gibi görünen Pınar ve Hakkı onlara da teröristlerle bir röportaj ayarlaması karşılığında onu gideceği yere kadar götürmeyi teklif etti. O da röportaja yetişmenin getirdiği aciliyet duygusuyla onların burada ne yaptıklarını hiç sorgulamadan bu teklifi kabul etti. Bu şekilde onların Serdar ve ekibin geri kalanının olduğu dağlık bölgeye kendi rızasıyla getirmiş oldu. Terörist unsurlarla gerçekleşen buluşma sonrasında yolun kalan kısmını yaya olarak gitmeye başlamadan önce Pınar karargâha konum bilgisini uçurmuş oldu.

İstihbaratçıların zorda kaldıklarında durumlarına uygun yapmış oldukları doğaçlama stratejilerini izlemek bana keyif veriyor. En sıkıştıkları anlarda bile hemen duruma uyum sağlayıp doğaçlama bir harekât yapabiliyorlar.

Başkan bir SİHA saldırısı yapmaya hazırlanırken ve bu yüzden de Pınar ve Hakkı’nın takibi bırakmasını isterken Serdar ve Zehra ise yakınlarındaki mağarayı yerleşke haline getirmiş olan teröristleri yok ederek uydu telefonunu almaya çalışıyorlardı. Serdar uydu telefonunu tutan teröristleri onlar daha ne olduğunu bile anlamadan öldürdü. Ancak onun da gözünden kaçan bir terörist vardı. Onun öldürüp hayatını kurtarma sırası yeniden Zehra’ya geri gelmişti. Ancak o arbedede teröristlerinin attığı kurşun terörist unsurların da dikkatini çekmelerine neden oldu.

Uydu telefonunu alarak Hulki’yi yanına dönüp Başkan’ı aradılar ve ona SİHA güvenlik protokollerinin kendilerinde olduğunu düşünen çok sayıdaki terörist unsurlarının yapmayı planladığı Türk karakol baskınlarını anlattı. Elde ettikleri bu bilgi sayesinde eğer beklerlerse şu an bu dağda olanlardan çok daha fazla teröristi yok etme şansları olacağını anlattı. Başkan’ın tek yapması gerekenin onları orada bırakarak SİHA güvenlik protokollerini gerçekten ele geçirdiklerini düşünmelerini sağlayacak bir SİHA’nın düşmesine izin vermeleri olduğunu da belirtti. Başkan ilk başta bu fikre çok sıcak bakmasa da kendi başlarının çaresine bakabileceklerini söyleyince kabul etti. Telefon görüşmesi bittikten sonra bizimkiler tam Hulki’yi de alıp yer değiştirmeye hazırlanırken yakalandılar.

 

 

Mete başkan PÖH dediğinde Mesut Akusta’nın oynadığı Börü dizisi aklına gelen kaç kişi vardır acaba?

Başkan Serdar’ın yapmış olduğu plan doğrultusunda başlarına ne geldiğini bilmeden SİHA’lardan birisini feda etti. Onun düşüşünü zafer kazanmışçasına izleyen ve ona tezahürat yapan bütün o teröristlere tek söyleyeceğim “Düşürün SİHA’yı, Bırakın Düşmanlar Kazandım Sansın” demek olacak. Gerçekten de Teşkilat’ın en büyük başarısının bizi küçük görmeleri olduğunu söyleyerek sonu heyecanlı biten bölüm yorumumu bitiriyorum.

 

Göz atmanızı öneririz: Teşkilat Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

14 saat Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

7 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce