Teşkilat 7. bölümü ile de zirvede. Total’de 12,56 reytingle, AB’de 13,03 reytingle ve ABC1’de 13,96 reytingle üç grupta da gün 1.si oldu. Bölüm değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…
Geçen haftaki bölümde Serdar ve Zehra Hulki’yi geri alabilmek için Irak’ın kuzeyindeki bir takas noktasına doğru yolculuk yaparken Serdar, Fadi’nin tüm hamlelerini satranç oyunu olarak adlandırmış ve kendisinin de çok iyi bir satranç oyuncusu olduğunu söylemişti. Bunun üstüne Zehra da buldukları ilk fırsatta bir satranç maçı yapmayı teklif etmişti. Onların geçen haftaki bölümde ettikleri bu kısa muhabbetten sonra bu haftaki bölümün başındaki kurtarma operasyonu ve SİHA zaferinden bölümün sonundaki hain pusu ve kanlı biten suikast girişimine kadar bölüm boyunca iyi ile kötü arasında bir satranç maçı izlemiş olmamız bir tesadüf müydü yoksa kasıtlı yapılmış bir hareket miydi? Bölüm boyunca en çok bunu merak ettim. Ve bu bölümde özellikle dikkatimi çeken şey ise bu satranç oyunundaki piyonlar olarak özellikle üç aktörün ön plana çıkmış olmasıydı: Hulki, Uzay ve Ceren…
Kurtarma Operasyonu: Hulki’nin Saatlerle Savaşı
Bölüm SİHA’nın düşürülmesinde payı olduğunu sanan Fadi’nin erken zafer kutlamalarıyla başladı. Aynı anda ise teröristler tarafından tam da mağaradan çıkmak üzereyken tespit edilen Serdar, Zehra ve Hulki üçlüsü teröristlerin bölge sorumlusunun yaptığı antlaşmaya dayanarak Fadi’ye teslim edilmek üzere yola çıkarılmışlardı. Neyse ki o sırada bölgede basın mensubu kimliğiyle kendilerini kamufle etmiş olan Pınar ve Hakkı da vardı.
Plandan habersiz oldukları için SİHA’nın düşüşünü büyük bir şaşkınlıkla izleyen Hakkı ve Pınar’ın bu görüntüyü gülümseyerek çeken basın üyesine karşı kendilerine hâkim olma çabaları gözümden kaçmadı. Serdar’a düşen SİHA’ya karşı şimdi ne yapacakları sorulduğunda “Eskisi gibi tek tek öldürürüz” demesi çok iyiydi. Savunma sanayisinde kendimizi geliştiriyor olmamız iyiye işaret. Ancak şanlı Türk milletinin tarihi teknolojiden çok önce de zaferlerle dolu bir tarihti. Çünkü biz gücünü teknolojiden değil; yüreğinden ve atalarından alan bir milletiz.
Serdar, Zehra ve Hulki üçlüsünün hala hayatta ve nispeten iyi durumda olduğunu gören Hakkı ve Pınar onları kurtarmak için hızlıca bir plan yapmaya başladılar. Yapacağı haber için teröristlerle röportaj yapmaya çalışan ve sık sık fotoğraf çeken basın üyesini de bu planlarında kullanmaya karar verdiler. Çekilen fotoğraflarda onun da yer alması gerektiğine onu ikna etmeyi başaran Hakkı, elindeki fotoğraf makinesini alarak fotoğraflarını çekmeye başladı. Onlar Türklerin moralini bozmak bahanesiyle çekilen o fotoğraflarla oyalanırken Pınar da iş üstündeydi. Serdar’ın hemen yanında duran çantaları sırtlayarak başka bir tarafa götürdü. Sonra da patlama özelliğine sahip fotoğraf makinesinin olduğu çantayı teröristlere yakın bir yere bırakıp diğer çantaları alarak oradan uzaklaştı.
Basın mensubunun bombadan uzağa sağ tarafa geçmesini ve teröristlerin Türklere diz çöktürmesini sağladıktan sonra beşten geriye doğru saymaya başladılar. Geri sayımı duyan ve Pınar’ın elini çantaya soktuğunu gören bu ekibin yakalanmış üyeleri yere yatarak kendilerini sağlama almayı başardılar. Bombanın patlamasından dolayı şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemeyen terörist üyelerini ellerindeki makineli silahlarla tek tek indirdiler. Sonra da basın üyesinin çektiği fotoğrafların her birini silip “Haberlerde Türk İstihbaratından söz etmeyi unutma” diyerek onu tek başına bıraktılar. Doğruca Fadi’nin planlarını yaptığı terörist saldırısını durdurmak için yola çıktılar.
Serdar’ın o bakışlarının yanı sıra işi insanlara doğru haberleri vermek olan bir insanın teröristlerle kol kola girmesi Avrupa basını adına bence çok büyük bir ayıp. Sadece Avrupa’da değil; kendi basınımızda da var böyleleri. O vatan hainleriyle kol kola girip onları özgürlük savaşçısı bizi ise totaliter bir rejim olarak gösteren. Utansınlar!
SİHA’ların Zaferi
SİHA’ların güvenlik protokollerinin ellerinde olduğunu düşünen Fadi’nin bu fırsatı kaçırmayıp arkasına aldığı iki yüz üç yüz teröristle düzenlemeyi planladığı saldırı, Türk kanadı için bulunmaz bir fırsattı. Bu saldırı sayesinde hem çok sayıda teröristi öldürmüş hem de mühendislere düzenlenen saldırının finansörü olan Fadi’yi de ortadan kaldırmış olacaklardı. Doğrudan gidiş rotaları üzerindeki bir dağın tepesinden Fadi ve terörist arkadaşlarına ait arabaları tek tek işaretlediler. Sonra da SİHA’ların işaretlenmiş araçlardaki teröristleri tek tek havaya uçurmasını seyrettiler. O sırada başlarının üstünde süzülen SiHA’ların varlığını fark eden Fadi, aynı yöntemi kullanarak her ikisini de düşürmeye çalıştığında bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Önünde içleri teröristlerle dolu araçların tek tek patlatıldığını görünce de kandırıldığını anlayarak kendini patlamadan önce araçtan atma fırsatını buldu.
Irak’ın kuzeyindeki takas tamamlandıktan ve çok sayıdaki terörist unsurlar yok edilip Fadi bozguna uğratıldıktan sonra bütün ekip hemen Ankara’ya döndü. Muharebe bitmiş ama zamanla olan savaş henüz bitmemişti. Şimdi de sıra Hulki’nin bir an önce tedavi edilerek babasının ihtiyaç duyduğu böbreğini bağışlamasını sağlayabilmek için tıbbın bütün imkanlarından faydalanmaya gelmişti. Hastaneye ceset torbasıyla morgdan sokulan Hulki’nin üzerinde herhangi bir verici olmadığı anlaşıldığında acil tedavisine başlanıldı. Bu süreç sonucunda babasına böbreğini vermesi için herhangi bir sorun olmadığı anlaşıldığında da hemen nakil işlemi başlatıldı.
Bölümü bütün olarak izlemiş olan herkes bu nakil sürecinin sondaki pusu ve kanlı suikast girişiminin aslında ilk hamlesi olduğu konusunda bana hak verecektir. Geri kalanı bu hamleden sonra çorap söküğü gibi geldi.
Hayatın dengesi işte bir taraf kazanırken bir taraf mecburen kaybetmek zorunda kalıyor. Üstelik bazen kaybettiği tek şey bir muhabere de olmuyor. O ölçekteki bir SİHA saldırısından canını kurtarmayı başarsa da hem Şirket’in ona olan güvenini hem gururunu hem de el parmaklarından ikisini kaybetti. Üstelik sevdiğini iddia edip onun için yeri göğü inlettiği Layel de artık güvenebileceği biri değildi. Ben o şüpheyi Fadi’nin gözlerinde gördüm. Üstelik gözlerindeki ve sesindeki şüpheyi sezen tek kişi de ben değildim. Layel de kapıda detektörden geçirilmesinden Fadi’nin kendisine İstihbaratın ona ne sorduğunu bilmek istemesindeki ısrarından yola çıkarak sorgu sırasında Serdar ona serbest kaldığında gerçekleşebileceğini söylediği her şeyin gerçek olmasından korkmaya başlamıştı.
Fadi’nin aklı ele geçirilmiş bir düşman ajanına neden hiçbir zarar vermeden geri teslim ettiklerini almıyordu. Bu da yetmezmiş gibi Irak’ta ölümün soğuk nefesini atlatmış olsa da Şirket’in bu olayı duyunca ensesine bir tokat atıp bırakmayacağı düşüncesiyle ölümün hala çok yakın olduğunu seziyordu. Bu konuda haksız da sayılmazdı.
Karargahtaki ekip ise Irak operasyonun haberlerdeki tezahürünü izleyip kısa bir süreliğine de olsa kazandıkları zafere seviniyorlardı. Abartıya kaçmadan başardıkları şey için sevinmelerinde kendilerini ve birbirlerini taktir etmelerinde ben bir yanlışlık görmedim. Üstelik herhangi bir şımarıklık emaresi de sezinlemedim. Operasyonun yıldızının Pınar olduğu konusunda onlara hak verdim. Pınar’ın kesinlikle öngörülemez bir gücü ve davranışları olduğuna katılıyorum. Bunun nedenin de bizim için şimdilik en gizemli hikâyenin Pınar olmasına bağlıyorum. Ekiptekiler içinde geçmişi en puslu olan karakter o. İlerde hikayesini açacaklarını umut ediyorum.
Onlar Irak’ta SİHA’larla teröristlere karşı gerçekleştirdikleri başarılı operasyona sevinirken Başkan’ın yanlarına gelip bir anda havalarını söndürmesini çocuklarını disipline etmeye çalışan bir babanın taktiklerine benzettim. “İşinizi yaptığınız için tebrik mi bekliyorsunuz?” deyişiyle gözümün önüne kendi ebeveynlerimin “Dersini yaptın ya da geçtin diye tebrik mi bekliyorsun?” deyişleri geldi. Ben bir öğrenciydim ve öğrencilik zaten benim tek işimdi. İyi not da alsam kötü notta alsam bu sadece beni etkileyecekti. Bu sorumluluk bilinciyle büyütüldüm. O yüzden de Başkan’ın şımarmasınlar diye “Bu ülkeye hizmet etme şerefi size yeter de artar” demesinin nedenini çok iyi anlıyorum. Önce onları hizaya çekti sonra da “İyi iş çıkardınız” diyerek taktir etti. Ama Fadi’nin bütün bu yaşananlardan sonra durmayıp daha da hırslanacağını söyleyerek de dikkatli olmaları konusunda uyardı.
Şirket Girişimleri ve Yeni İttifaklar
Uzun zaman sonra gölgeler içindeki yüzleri pek seçilmese de Şirket’i yeniden görmüş oldum. Ve bu seferki konu da yakın zamanda aralarına almış oldukları Fadi’nin altıncı bölge konusundaki girişimlerinin yetersiz kalmasıydı.
İlk bölümde belirttiğim gibi yuvarlak masa etrafında birkaç kişi toplamak yerine yüzlerinin bilinçli olarak gölgelerde kaldığı kocaman bir masa etrafında toplanan Şirket statiklerini görmek gerçekten de çok güzeldi. Bana Gotham Court of Owls hatırlatıyor. Fadi’nin kendisini savunmasına bile izin vermeden başarısız girişimleri yüzünden iş akdine son verilmesi oylandı. İkinci bir şans vermeye tenezzül bile etmeyen insanların ölüm fermanını verdiği masanın yanına bir kılıç ve köz getirildiğinde başına geleceği kendisi de Şirket’e bu şekilde girdiği için anlayan Fadi, kellesini almaya çalışan adamı öldürerek üyelerden kendisine ikinci bir şans kazandırmayı başarmıştı.
Eğer arkasındaki adam kellesini almayı başarmış olsaydı Fadi’yi gördüğümüz ilk sahne ile son sahne arasında bir kontrast oluşmuş olacaktı. Hatta full circle olayı yaşanmış olacaktı. Ondan sonra hikâye nasıl olurdu acaba?
Fadi’nin özgür bir adam olarak bu ikinci şansıyla yaptığı ilk faaliyet de daha önce kendisi için Türkiye’de birtakım işler yapmış olan biriyle yeni bir partnerlik ilişkisi kurmasıydı. Bahsettiğim kişi kendisiyle geçen haftaki bölümde tanışmış olduğumuz Şef tabi ki. Tanıştıkları andan itibaren Fadi’nin kendisinden pek de hoşlanmadığı çok belli oluyordu. İki alfa nasıl birbirlerini yemeden iş birliği yapacaklar diye düşünürken üstüne Fadi’nin ondan habersiz Ceren’i öldürme girişimi de eklenince mümkün değil dedim. Ama Fadi’nin net insanları sevdiğini düşünemedim. Üstelik Şef yanında onu şirket gözünde zor duruma düşürenlere karşı iyi bir intikam planı da taşıyordu.
Piyon 2: Ceren
İşlerinin başına dönen ekip üyelerinden biri olan Serdar, Hulki meselesi çözüldüğünden beri kafasını kurcalayan asıl mesele Ceren’in evindeki gizli kameralardan kendisini gözetlemeye geri dönmüştü. Evin çevresi İstihbarat tarafından takip altına alınmıştı. Ancak Ceren izlerini kapatma konusunda çok daha başarılıydı. Serdar ise her ne kadar bütün ilişkileri boyunca kendine yalan söylemiş bir kadınla olsa da Ceren konusunda uzman olduğunu iddia ediyordu. Gelen pizza siparişinin içeriğinde bile aslında bir dümen olduğunu tanıdığı Ceren’in asla koltukta yemediğini söyleyerek ifade edebiliyordu. Ancak bu haliyle Zehra’nın iğnelemelerine maruz kalmanın ötesine bir türlü geçemiyordu. Zehra’nın “Çok iyi tanıyorsun, müstakbel karını” dediğinde özellikle müstakbel karın kelimesi üzerine yaptığı vurgu ve Serdar’ın ona attığı bakış benim dikkatimi çeken detaylardı.
İlişkiyi canlı tutmanın yolu eğer tahmin edilemez olmaksa Serdar’ın öngörülemeyen davranışları Zehra için canlı tutan noktayken Zehra’nın da her gün yeni bir marifetini ortaya dökmesi Serdar için canlı tutan nokta demektir.
Zehra onunla dalga geçmiş olsa da Serdar bu konuda haklıydı. Pizza kutusunun içinde gizlenmiş bir mesaj vardı. Zehra da kendi gözleriyle kutunun içinden aldığı bir broşürün üstünde kalemle oynama yaptığını gördü. Büyük ihtimalle o broşürde deşifre edilmesi gereken bir mesaj vardı. Serdar ne yazıldığını okuyabilmek için Gürcan’ın görüntüyü büyük ekrana vermesini istedi. Ancak evdeki kameraların görüş açıları yazıyı görmelerine el vermedi. Üstelik onlar mesaja ulaşmanın farklı bir yolunu bulana kadar da Ceren mesajı broşürü yakarak yok etmişti bile. Onlar mesajın içeriğinin ne olduğunu ve Ceren’in neyin peşinde olduğunu merak ederken Serdar’ın telefonuna akşam onunla buluşmak istediğini söyleyen bir mesaj gelmişti. O anda anlaşıldı ki peşinde olduğu şey Serdar’dı.
Bana soracak olursanız gizli kameralarla dolu bir evde kör nokta olması ve broşürün tam da o kör noktada olması bana çok temel bir yazarlık türü gibi geldi. Böyle bir dizinin senaristlerine bu durumu hiç yakıştıramadım.
Serdar konunun ne olduğunu anlamak için buluşmaya gitmeyi göze almış akşam için hazırlanmaya gidiyordu. Zehra ise kendisine gelen mesajdan hemen sonra Serdar’ı aramasının görev icabı olduğundan şüpheleniyor ve Serdar’ın canı için endişeleniyordu. Serdar’ın ne olup bittiğini ucunda ölüm dahi olsa bir an önce öğrenme isteği karşısında bu buluşmaya katiyen gitmemesi gerektiği konusunda kendisini uyaran Zehra arasındaki tartışmayı izlemesi gerçekten de çok keyifliydi. Yoksa aralarındaki bu tartışma için aşık atışması mı demeliyim emin değilim. Zehra “Sen bize lazımsın” dediğindeki tonlaması ve sonrasında bakıştıkları o kısacık an bana onları bir çift olarak değerlendirmek için yetti. Üstelik bizim Zehra Serdar’dan şüphelenmekten canı için endişelenmeye ne ara geldi?
Serdar ile duygular gibi derin bir konuda konuştuğu o anda Zehra’nın belki de ilk defa duygular konusunda empati yaptığını görmüş oldum. Serdar’ı yargılamadan Ceren konusunda kimseye söylemediği hislerinin aslında gayet normal ve insani olduğunu bilmesini istedi. Serdar karşılık olarak “Şimdi daha çok etkilendim. Hem güzel hem de zeki bir kadın” dediğinde iltifatına teşekkür eden Zehra’yı “Ceren’den bahsetmiştim” diyerek bozması bu konuyu konuşmaktan ne kadar rahatsız olduğunu ve konuyu kapatmayı ne çok istediğini kanıtlıyordu. Zehra da onun güzel ve zeki olmak dışında vatan haini de olduğunu hatırlatmasıyla Serdar’ın yarasına tuz basılmış oldu.
Sosyal medyada Serdar’ın bu sözleri Ceren için mi yoksa Zehra için mi söylediğini tartışan birçok insan vardı. Bana sorarsanız Serdar bunları Ceren’i kastederek söyledi ama Zehra’nın yüzüne doğru söylerken onu da ima etti. Amaç; konuyu kapatması ve haksız olduğunu düşünmesi için Zehra’yı rahatsız edip konuyu kapattırmaktı.
Şef’in kendisine vereceği vazife öncesinde sadakatini Fadi’ye kanıtlamak zorunda olduğunun farkında olmayan Ceren, kendine iletilen vazifeyi layığıyla yerine getirebilmek için kendisinin seçmiş olduğu bir restoranda Serdar ile buluştu. Hayatında ilk defa bir İstihbarat ajanıyla karşılaşıyormuş gibi davranıp normal insanların sorabileceği tüm soruları peş peşe sıraladı. Görevinin ne olduğunu, silah taşıyıp taşımadığını ve birini öldürüp öldürmediğini sordu. Yalnız sorduğu son soruda Serdar’ın öyle bir bakışı vardı adeta seni de öldüreceğim der gibiydi. Üstelik ağzını açıp tek kelime bile söylememesine karşı Ceren yine “güven” kartını oynamaya başlamıştı. Serdar neyse ki konuyu gizli görevlerini aşikâr edemeyeceğini söyleyerek kapattı da kolay lokma olmadığını göstermiş oldu.
Ceren’in güzel bir kadın olduğu konusunda Serdar’a hak veriyorum. Giydiği yeşil elbiseyle uyumlu sarıların çok baskın olduğu bir mekânda olmaları tesadüf değildir diye düşünüyorum. Görüntü yönetmeni işini iyi biliyor. Kız çok güzel ama oynadığı karakter tam bir manyak. Birini öldürüp öldürmediğini sorarken gözlerinin içi parlıyordu.
Ne iş yaptığını, günün nasıl geçtiğini hatta gerektiğinde gittiği ülkenin neresi olduğunu seninle paylaşamayacak biriyle olmanın nasıl olacağını düşünüyorum da. Sanırım epey zor bir ilişki olurdu. Ancak hayatının o kısmının devlete adanmış olduğunu ve sırrın onun sırrı değil; devletin sırrı olduğunu düşünsem herhalde sorun etmezdim.
Serdar’ın gözlerinin içine bakarak gizli saklısı olan bir ilişkinin parçası olamayacağını söylemesi gerçekten de büyük yüzsüzlük. Adamın gözlerinin içine baka baka rahatlıkla yalan söylüyor. Serdar da bunu çok iyi bildiği için “Benim hayatım boyunca tek amacım Vatanımı korumak oldu. Tek sevdam kalbimde sadece görevime yer vardı. Ta ki seni tanıyana kadar” diyerek onun bir vatan haini olduğunu bildiğini bilmemesinden faydalanıp ona kendini güvende hissettirmeye çalıştı. Sonra gözlerinin içine bakarak “Basitçe benim görevim ülkeme göz diken hainleri bulup gereğini yapmak. Ve işim başımdan aşkın. Çünkü her yerdeler. Sağımızda, solumuzda, karşımızda” deyip göz dağı da verdi. Görevim ülkeme göz diken hainleri bulup gereğini yapmak dediğinde tüylerim ürperdi.
Aslında hem Serdar hem de Ceren anne-babaları olmadan küçük yaşta güçlü adamların himayesinde yaşamak zorunda kalmışlar. Büyürken gerçek bir ailenin ve başının üstünde bir çatının olmaması şefkat ve sevgi arayışına neden olmuş. O yüzden de her ne kadar biri bir Vatansever tarafından diğeri ise bir hain tarafından yetiştirilmiş olsa da temelde eksiklikleri aynı. Belki de Serdar içgüdüsel bir şekilde bunu hissettiği için sevmiştir Ceren’i.
Yoksa Ceren görevini yerine getirmeden önce kadınlar tuvaletine gidip kendiyle bu kadar çelişiyor olmazdı. Serdar’ın gözlerinin içine bakarak ettiği aşk itirafını düşünüyor olmazdı. Serdar’ın içten olduğunu düşündüğü bu itirafları onu etkilemiş olsa da onun yerine getirmesi gereken çok önemli bir görev vardı. O yüzden de Serdar’ın vatan düşmanları hakkında söylediklerine odaklanmaya karar verdi ve çantasından içinde zehir olduğu belli olan bir obje çıkardı. Mutfaktaki şefi bir bardak parçalayarak oyaladıktan sonra zehri Serdar’ın kahvesine boca etti. S
Olan biteni nasıl ve nedenini bilmediğim bir gizli kameradan izleyen Fadi böylece Ceren’in neler yapabileceğini görmüş oldu. Ve intikam planlarında Ceren’e de bir rol vermeye ikna oldu. Böylelikle iyi-kötü arasındaki savaşta bölüm sonunda gerçekleştirilen kanlı suikastın en önemli piyon olmaya adım atmış oldu. Ceren’e hakkını vermek lazım. Daha iki dakika önce Serdar’dan yüzüğünü isteyerek evlenme teklifini kabul etti. Hemen arkasından da içine zehir koyduğu kahveyi içip zehirlenmesini her şey yolundaymış gibi rahatça izledi. Bir de yeni nişanlanmış heyecanlı kız arkadaş ayaklarına yattı. Duyguları taklit etme konusunda bu kızın üstüne birini daha tanımıyorum.
Serdar o kahveyi içecek mi içmeyecek mi diye hop oturup hop kalktım. İçerse hemen mi etki gösterecek yoksa sonra mı etki edecek diye kafamda binlerce soru belirdi. Acaba Ceren işin devamını getiremeyecek mi yoksa Serdar oyununu anladı mı diye gerildim. Ama o güzel aşk sözlerinden sonra bile Serdar’ı durdurmaya kalkmadı. Serdar da kahveyi içti ve öksürmeye başladı. Ben daha eyvah zehirlendi diyemeden bir su içti ve kendine geldi. Üstelik bir espri yapıp evlilik teklifi üzerine düşünmesini bile söyledi. Ne olup bittiğini hiç anlayamadım. Ceren arabasında eve dönüş yolunda Serdar’la olan anılarını düşünürken Şef’i yaptığı aramayla öğrendik ki meğerse kahve bardağına döktüğü o beyaz toz zehir değil; bildiğimiz tuzmuş ve bütün bunlar da bir test için kurgulanmış.
Serdar ne zaman bir konuda konuşmak istemese ya da gergin olsa espri yaparak üstünü kapamaya çalışıyor. Boğazına kaçan telvede de yaptığı evlenme teklifinde de savunma mekanizması olarak esprilere sığındı. Ki karargâha döndüğünde düğün davetiyeleri konusunda Zehra’nın fikrine başvurması da bu nedenden ötürüydü.
Piyon 3: Uzay
Bütün taşlar yerine oturmuş ve kendini zor durumda bırakan İstihbarat ekibinden intikamını kanlı bir şekilde almak isteyen Fadi’nin satranç oyunu başlamıştı. Oyunun ilk hamlesi de Türk İstihbaratına gönderilmiş bir tehdit videosuydu. Bu videonun içeriğinde Irak’taki SİHA saldırısında öldürülen terörist liderinin kardeşi tarafından açık bir dille öldürülen abisinin intikamını iki gün sonraki doğum gününde Türk Cumhuriyeti’nin önemli liderlerinden birini öldürerek alacağını ifade ediyordu. Örgütü bitiremeyecekleri mesajını vereceğini dile getiriyordu.
Zehra suikast yerinin ve tarihinin önceden ifade edilmesini garipseyerek suikastın gerçekleşmesini önlemek için gerekli görev dağılımlarını yapmaya başlamıştı bile. Gürcan’dan videonun çekildiği yeri tespit etmesini, Uzay’dan videoda dikkat çeken bir ipucu olup olmadığını incelemesini, Pınar’dan o tarihte düzenlenecek olan bütün önemli davetleri/devlet büyüklerinin programlarını araştırmasını, Hakkı’dan da sahadaki elemanlarla iletişime geçmesini istedi. Hakkı sahadaki elemanlardan bilgi alabilmek için Âdem ile iletişime geçmiş olsa da kayda değer bir duyum yoktu. Suikastı ya çok iyi gizlemeyi başarıyorlardı ya da bunun arkasında çok daha büyük bir oyun vardı. Üstelik Pınar da özellikle birini işaret edebilecek bir şey bulamamıştı. Devlet büyüklerinin hemen hemen hepsinin iki gün sonra katılmaları gereken önemli toplantıları ve davetleri vardı. Bütün umutlar Gürcan ve Uzay’a bağlanmıştı.
Gürcan’ın da videonun çekildiği yeri bulma konusunda şansı pek yaver gitmiyordu. Daha önce Fadi’nin yaptığı aramanın kaynağının yönlendirmeyle dünyanın her yerinden sinyal vermesi gibi bu videonun kaynağı da bir türlü tespit edilemiyordu. Çünkü videonun kaynağı araştırıldığında dünyanın çok farklı yerlerinden sinyaller geliyordu. Üstelik seçeneklerin sayısını azaltabilmek için gerekli parametrelere sahip değillerdi. Her birini tek tek kontrol etmekse sahip olmadıkları bir vakte denk düşmekteydi. Bunun sonucunda ekipteki bütün gözler Uzay’a çevrildi.
Uzay videodaki bitki örtüsü ve toprağın rengine bakarak videonun sınır komşularımızdan biri olan bir Ortadoğu ülkesi olduğu çıkarımında bulundu. Tespitlerindeki detaylara dikkat ediş şekli çok etkileyici olsa da bu çıkarımını Gülcan bölmek zorunda kaldı. Çünkü videoda doğru olmayan bir şeyler vardı. Uzay yeniden videoya baktığında görüntülerin gerçek olmadığını fark etti ve fonda çekilmiş olduğu konusunda Gürcan’ı onayladı. Ve onun gibi iyi bir analistin bunu nasıl atladığını kafasına takmaya başladı. Onun bu kafa karışıklığını ve durgunluğunu fark eden Zehra da onu bir köşeye çekip hem kendine getirdi hem de ekipte konuşacağı birilerinin olduğunu hatırlattı.
Ben bütün bu yanlış tespitlerin ve gözden kaçırmaların kaynağını Uzay’ın kafasının beklenmedik bebek haberiyle dolu olmasına bağlıyorum. Görünen o ki Uzay’ın kontrol altında tutmakta çok zorlandığı birtakım duyguları var ve onun gibi kontrol manyağı biri için bu büyük bir kâbus. Bebek haberini ilk duyduğunda duygularından nasıl koşarak kaçtıysa şimdi de OCD’nin verdiği imkanlarla etrafındaki şeyleri kontrol ederek rahatlamanın bir yolunu arıyor. O yüzden masasındaki notu alınca ve masasına bir bardak koyunca Gürcan’a gereğinden fazla kızdı.
Bu Ezanlar ki Şehadetleri Dinin Temeli
Zehra yaptığı konuşma kendine iyi gelmiş olacak ki Uzay videoyu tekrar izlediğinde videonun çekildiği lokasyonu tespit etmeyi başardı. Bunu da videoda ne gördüğüne değil ne duyduğuna dikkat ederek yapmayı başardı. Video görüntüsünü büyük ekrana vererek herkesin dinlemesi istedi. Ve arka plandaki sesi duyup duymadıklarını sordu. İlk başlarda pek dikkat çekmese de sesi sonuna kadar açtıklarında o ses, bir ezan sesiydi. Videonun yayınlandığı saatten yola çıkarak aradıkları yerin 13:12 de ezan okunan bir yer olduğu sonucunu çıkardı. Üstelik daha da ileriye gidip ezanın okunduğu makamdan yola çıkarak Ankara’da görev yapan tüm müezzinlerin sesini dinlediğini ve bu ezanı okuyan müezzinin kim olduğunu bile tespit ettiğini dile getirdi. Elindeki bütün bilgiler doğrultusunda videonun çekildiği yerle ilgili haritadaki tüm kırmızı noktalar içinde hangisinin Ankara’da olduğunu soyutlayarak adres tespiti yapılmış oldu. Artık operasyona çıkmanın vakti gelmişti çünkü saldırganlar Ankara’daydı.
Uzay’ın sadece gördükleri konusunda değil aynı zamanda duydukları konusunda da çok dikkatli olduğunu gördüğüme sevindim. O da sesleri birbirinden ayırt etme konusunda benim kadar yetenekli belli ki. Ben de duyduğum onca sanatçı içinde hiçbirinin sesini bir diğeriyle karıştırmam. Üstelik bir şarkıya sadece bir kere duymuş olmam bile o sanatçının sesini hatırlamam için yeter de artar. Track ID önce ben vardım.
Ankara’da iki gün içinde bir saldırı yapmayı planlayan terörist hücrenin koordinatlarına doğru yaptıkları yolculuk sırasında binanın terk edilmiş ve kısa bir süre önce teröristler tarafından kullanılmaya başlanmış bir bina olduğu ile ilgili mevzuatı alıyorlardı. Binanın dışında karşılarına çıkabilecek her türlü tuzağa karşı hazırlıklı bir şekilde binaya girdiler. Pınar da onları korumak için keskin nişancı silahıyla başka bir noktaya konumlandı. Birbirlerinin arkasını kollayarak binanın içinde teröristlere doğru hızlı bir şekilde hareket etmeye başladılar. Binaya yerleşmiş dört teröristten biri dışarıdan gelen sesleri duyup kontrol etmek için dışarı çıktığında Serdar tarafından öldürüldü.
Kapıları patlayıcılarla havaya uçurduktan sonra ekip içeriye girip oradaki teröristleri de kendilerini savunma fırsatı bulamadan öldürdüler. Böylece binaya göre konuşlanmış olan Pınar’ın da bina içindeki görüş açısı açılmış oldu. Burada başka teröristler olmadığını gören ekip, binanın içlerine doğru ilerlerken temizliğe de devam ettiler.
Eğer geçen operasyonun yıldızı Pınar ise bu operasyonun da yıldızı kesinlikle ikna kabiliyetiyle Zehra’ydı.
Elindeki bombayla karşılarına çıkan teröristi ikna edebileceğini düşünen Zehra, Serdar’ın tüm uyarılarına rağmen silahını yere bırakıp teröriste doğru yürümeye başladı. Onu elindeki bombayı patlatmadan ve istediği gibi çekip gitmesine izin vermek zorunda kalmadan yakalamayı kafaya koyan Zehra kendinden emin bir ses tonuyla “Senden korkmuyorum. O elindekinden de korkmuyorum. Neden biliyor musun? Çünkü o elindeki bomba sadece eğitimlerde kullanılıyor. İçinde çok az bir kara barut var. Tahrip gücü çok düşük. Bu ne demek biliyor musun? Yanlış bombayı almışsın. Şimdi iki seçeneğin var. Sağ salim tırnağına bile zarar gelmeden buradan çıkmak, teslim mi olmak istersin yoksa hayatının geri kalanını yüzünün yarısı paramparça olmuş bir şekilde devam mı etmek istersin?” diyerek teröristin sadece kendine olabilecekler konusunda korkmasına neden oldu.
Hayatının en büyük risk değerlendirmesini Türk İstihbaratçıları kendine silah doğrultmuşken yapmak zorunda kalan terörist, bu riske değmeyeceğini düşünerek pimini çektiği el bombasını Zehra’nın ellerine teslim etti. Sonra da pimini de uzattı. Pimi el bombasına yeniden yerleştirerek el bombasını risksiz hale getiren Zehra, elindeki bu bombayı teslim ederken Serdar’ın kendisine “Manipülasyonda iyiymişsin” demesiyle “Daha bir şey görmedin” demesi bir oldu ki. O anda Serdar’ın gözlerinde ve yüzünde gördüğüm şey, büyük bir hayranlıktı. Üstelik kendi adıma konuşmam gerekirse haksız olduğunu da söyleyemeyeceğim. Bu dizinin kadınları her bölümde ne yapıp edip insanı kendilerine hayran bırakmayı başarıyorlar. Güçlüler, korkusuzlar ve ellerinde silah olduğunda erkek karakterlerden çok daha ölümcüller. Üstelik o bombanın gerçek bir bomba olduğunu da belirtmekte fayda var.
Piyonların Kesişimi: Hulki ve Ceren
Ceren’in Operasyonu: Doktorculuk.
Kendi verilen görevi yerine getirebilmek için gerekli önlemleri almak için yola çıkan Ceren’in ilk durağı alış-veriş merkezi oldu. İlk önce bir ayakkabı mağazasına girdi. Kendi adına mağazaya teslim edilmiş olması gereken bir ayakkabı kutusunu kasadaki görevliye sordu. Kutuyu aldıktan sonra ayakkabıların birinin içinde saklı olan paketi alıp kimseye göstermeden çantasına koydu. Amacını yerine getirdikten sonra mağazadan ayrılıp kendine sakin bir sinema salonuna girebilmek için bir sinema bileti aldı. Ancak filmi seyretmek için sinema salonunda kalmadı. Film peşine takılmış olabilecekler için sadece bir hedef şaşırtmaydı. Ceren torbasındaki peruğu, üstündeki ceketi çıkartarak kılık değiştirdi ve öteki kapıdan çıkarak önce sinema salonunu sonra da alış-veriş merkezini terk etti.
Yalnız ne kadar yaratıcılar! Kan bağış aplikasyonuyla buluşma ayarlama, Şef’in internet sipariş sitesi üzerinden iletişim kurması, pizza kutusunda gelen talimatlar ve ayakkabı kutusundan çıkarılan bir adet zehir. Senaristin hayal gücünü tebrik ediyorum. Ancak Ceren’in peşine takılanlar nasıl İstihbaratçılar. Adamları ayakta uyuttu. Sıradaki görevi ne kimin peşinde derken kendisini hastanede doktor önlüğüyle görmek epey şaşırtıcı oldu. Ama kafam da karışmadı diyemem. Doktor önlüğüyle yaka kartı olmadan kapıdan giren herkes doktor olduğunu iddia edebiliyor mu? Ben o önlükleri hastanenin dışında değil de hastanenin içinde üstlerini değiştiklerinde giydiklerini biliyordum ama Ceren’in maşallahı var. Öyle elini kolunu sallayarak dolaşabiliyor.
Hedefine ulaşabilmek için doktor kılığına girip fırsatını bulur bulmaz yoğun bakım hemşire odasına giren Ceren, ona gösterilen hedefin serumunu aradı. Serumu bulur bulmaz da Şef’in kendisine ulaştırdığı zehri bir enjektör yardımıyla içine zerk etti. Serumun üzerinde yazan ismi gördüğümde şaşkınlığımı gizleyemedim. Keza serumun üstünde yazan isim Hulki’nin babasına aitti. Ben zavallı yaşlı bir adamdan ne istiyorlar diye düşünürken Ceren ise bu süreçte neredeyse hemşirelerden birine yakalanmak üzereydi. Ama aylarca bir MİT ajanını kandırmayı başaran bir yoğun bakım hemşiresini atlatmak için kolaylıkla bir yalan uydurabilirdi. Ki öyle de yaptı. Hastaneye yeni gelen bir doktor olduğu için hemşire odalarını karıştırdığı söyledi. Böylece görevini de tamamlamış oldu.
Nakil ameliyatından hemen sonra derin düşüncelere dalan ve babasının sağlık durumunu merak ettiği halde yanına gidememekten dolayı çok bedbaht olan Hulki’nin hastane odasında ziyaretine gelen Serdar, Hulki’nin bu haline dayanamayıp oracıkta bir çare üretmeye karar verdi. Kısa bir süreliğine odayı terk ettikten sonra tekerlekli sandalye, bandaj ve gözlük kamuflajıyla geri geldi. Bu sayede Hulki annesine yakalanma yaşamadan babasını görmeye gidebilecekti. Öyle de oldu. Ameliyattan çıkan babasını camın arkasından seyretmeye başladı.
O sırada Hulki’nin babasıyla ilgilenen yoğun bakım hemşiresi Ceren’in içine zehir enjekte ettiği serumu adama bağladı. Seruma karışan zehir adamın damarlarına nüfus ettiğinde gözlerini daha yeni açmış olan Mehmet amca kalp krizi geçirmeye başladı. Hulki ve Serdar babası gözlerini açıp konuşmaya başladı diye sevinme fırsatı bile bulamadan gözlerinin önünde tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Meğer asıl piyon babasıymış anladık.
Karşısında ağlayan oğlunu gördükten sonra hayata gözlerini yuman Mehmet amcayla babası gözlerinin önünde öldüğü halde hiçbir şey yapamamanın acizliğini yaşayan Hulki’nin sahnelerinde ağlamadığımı söyleyemem. Allah kimseyi babasız bırakmasın. Babamı kaybettiğimi düşünemiyorum bile. Yetim olanların bu hayatta bir yanları hep eksik kalıyor. İşkence sırasında babası ile konuştuğu düşünülürse Hulki ve babası arasında kuvvetli bir bağ vardı. Hulki olur da bir gün bunun bir cinayet olduğunu ve sorumlusunun da Ceren olduğunu öğrenirse Serdar’ın bu konuda zaaf göstermemesini umuyorum. Yoksa o gün geldiğinde bu ekip kendi içinde parçalanır.
Hulki’nin babasının ölmüş olduğu haberi karargâhtaki ekibe tez ulaştı. Üstelik babası öldükten sonra daha fazla hastanede kalmak istemeyen Hulki de nakilden hemen sonra iyileşme fırsatı bulamadan karargâha dönmüştü. Babasının resmine bakarak ağlayan Hulki’ye baş sağlığı dilemek için ilk gelen kişi de Hakkı oldu. On yaşında babasını kaybetmiş olduğu o ilk günle ilgili hatırladığı şeyleri anlatmaya başladı. Belki de “ölümün” daha ne olduğunu anlayamayacağı bir yaşta babasının öldüğünün kendisine nasıl söylendiğini, babasızlığın o ilk sızısını ve kendine söylenen bir sözü anlattı: “Allah bu acıyı unutturmasın”. Aslında üstüne biraz düşününce ne kadar anlamlı bir söz. Allah kimse bir acısını yakın zamanda unutmasına neden olacak başka bir acı vermesin.
Ceren’in evine gizli kamera yerleştirdikleri ikinci bölümde dedesinin ölen öldükten sonra kalanların bir şekilde hayatına devam ettiğini ifade eden hikayesinden sonra belki de ilk kez yeni bir hikâye anlatıyordu. Ancak bu seferki hikâye de babasının cenazesiyle ilgiliydi. Hakkı Dayı’nın ölümden başka hikayesi yokmuş gibi görünüyor.
Piyon: Uzay
Polis ve olay yeri inceleme, karargâhtaki ekibin operasyon düzenlediği binadaki tüm balistik izlerden gerekli kanıtları topladıktan sonra gözlerinden kaçan herhangi bir şey olup olmadığını incelemek için Uzay da binaya bir göz attı. Eldeki tüm delilleri gözlemleyip masalarındaki bardaklardan duruş açılarına kadar her şeyi dikkatli bir şekilde incelediğinde ekibin elinden kaçırdığı solak bir beşinci adam olduğu sonucuna vardı. Ancak sorgudaki adamlar beşinci birinin olmadığı konusunda ısrarcıydılar. Suikast için verilen sürenin giderek daralmasının yanı sıra kafasında bir türlü analiz etmeyi beceremediği konuların olmasının sebep olduğu öfke, Uzay’ın duygusal bir şekilde hareket etmesine neden oldu. Cephanelikten bir silah alarak adamlardan birinin sorgusuna girdi.
Beşinci bir adam olduğunu nasıl çıkarttığını anlatırken verdiği korumalar ve teröristlerin sayısı, diziliş hiyerarşileri, kahvaltı yapanlardan birinin solak oluşuna dair tespiti ve bilgisayarı kullanarak videoyu yayanın o solak olduğunu anlatışını büyük bir hayranlıkla izledim. Bu adam gerçekten çok zeki. Yerli Sherlock Uzay’ı seviyorum?
İlk başlarda beşinci adamın nerede olduğunu sakince sordu. Ancak bir cevap almayı başaramadı. Bunun üzerine kendisinden korkmayan teröristi önce boğmaya sonra da silahıyla tehdit etmeye çalıştı. Hakkı onu durdurmaya çalışsa da engel olamadı. Silahı vücuduna yakın yerlerde ateşleyerek her an kendisini vurabileceği izlenimini veren Uzay’dan korkan terörist beşinci adamla buluşacağı lokasyonu ve ona bir silah götüreceğini detaylı bir şekilde anlattı. Buluşma saatine ait tüm bilgileri ve adresleri öğrenen ekip, buluşma saatinin yakınlığı nedeniyle Serdar’ın Hulki’nin babasına taziyeden dönmesini bekleyemeden yanlarına Uzay’ı da alarak operasyona çıktılar.
Serdar olmadan verilen adrese gerekli tüm tedbirleri alarak operasyona başladılar. Ekip içi görev dağılımları da tamamladıklarında artık içeri girmeleri için her şey hazırdı. Etrafı tek tek kolaçan etmeye başladılar ancak ortada herhangi bir terör unsuru yoktu. Mekânın çevresini aramayı tamamlayıp cam serada toplandıklarında ise seranın ortasında arkası onlara dönük bir şekilde oturan bir insan figürüne rastladılar. Usulca yanına vardıklarında onun bir plastik manken olduğunu fark ettiler. Üstelik üzerinde yazılı bir notta vardı: “Fadi: Şah”. Tam da o sırada bir grup terörist de saklandıkları noktadan çıkıp cam seraya doğru ateş açmaya başladı.
O anda anladım ki suikasta dair yapılan video da terörist hücre evinin yerini tespit edip basmaları da hatta birkaç teröristi sağ ele geçirip seranın adresini öğrenmeleri bile asıl suikastın izlerini gizlemek ve suikast sırasında onun ayağına dolanmamalarını sağlamak için yapılan bir şaşırtmacaydı. Bu durumda Uzay farkında olmadan düşman safının lehine attığı adımlarla bu satranç oyununun en büyük piyonu oldu.
Piyon: Ceren
Mete Başkan’ın Hulki’nin babasının evine taziyelerini sunmaya geldiğini görünce kafamda tüm taşlar yerine oturdu. Mehmet amcanın öldürülmesi de bir anlam kazanmış oldu. Hulki’nin babasının öldürülmesiyle Fadi hem kendisine ulaşmasının mümkün olmadığını bildiği Hulki’den intikam almış olacaktı hem de Başkan’ın planlarının dışında daha az korumayla gideceği bir suikast girişimi için gerekli koşulları sağlamış olacaktı.
Ceren peşinde olduklarını bilmediği ama varlıklarından şüphelendiği İstihbaratçıları asıl hedefinin kim olduğu konusunda şaşırtabilmek için muayenehanelerin olduğu bir binaya giriş yaptı. En üst kata çıkarak çatıdan çatıya geçme suretiyle asıl hedefine ulaşmasını sağlayacak konuma gelmiş oldu. Tam o sırada Serdar da bir türlü giremediği taziye evinin önünde arabasını yıkadığı halde gözü sürekli apartmanın kapısında olan bir adamdan şüphelendi. Adamın solak olduğu detayı sizin de dikkatinizi çekti mi? Yavaş yavaş harekata geçtiği için Serdar’ın dikkatini çekmeye başlayan adam fark edildiğini anlayınca koşarak kaçmaya başladı. Serdar da yakalamak için onun peşinden koşmaya başladı. Sokağın aşağısında bu teröristi bekleyen araçtan ateş edildiğini ve vurduğu adamı öylece yolun ortasında bırakıp gittiklerini görünce asıl hedefin Başkan olduğunu hemen idrak etti.
Yerleştiği çatıda suikast tüm hazırlıklarını tamamlamış olan Ceren eldivenlerini geçirip gözlüğünü taktıktan sonra çantasındaki drone çıkarıp havalandırarak uzaktan kumandayla kontrol etmeye başladı. Drone ait ateşleme kontrolü ise Fadi’nin elindeydi. Drone havalanarak Mete Başkan’a yaklaştığında ise durumun fark eden Serdar başkana doğru koşmaya başlamıştı. Ancak tüm bu çabalarına ve kendini Başkan’ın üstüne kalkan yaptığı halde vurulmasına engel olamamıştı. Son karede de Serdar ile kanlar içindeki Başkan’ın yerde yattığını görmüş oldum.
Ceren’in o suikastçı kıyafetleri içinde ne kadar havalı göründüğü bir kenara Başkan’ın vurulmasına neden olan drone oraya taşıyan kişi olması bu satrançtaki rolünü ortaya koydu. Önce Hulki’nin babasını öldürerek Başkan’ı taziye evinde daha az korunaklı olacağı bir yere çektiler. Sonra da Uzay’ın analiz yeteneğini kendi aleyhine kullanarak hedef şaşırtmayı mümkün kıldılar. Sonra da Ceren sayesinde suikastı yaptılar.
“Piyon oldukları konusunda haklı çıktım, değil mi?” diyerek de yazımı burada noktalıyorum. Görünürde uzun bir yazı oldu ama belli bir yönelimle farkına vardığım bir hikâyeyi elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Umarım sizde benim gördüğümü bu kanıtlardan sonra görmüşsünüzdür. Tabi sizin başka bir teoriniz olmuşsa da duymayı seve seve beklerim.
Göz atmanızı öneririz: Teşkilat Bölüm Yorumları