Kategori: İzledimTeşkilat

TEŞKİLAT – Üç Harflilere Bulaşmayacaklardı

Bu hafta Teşkilat 10. bölümü için ikinci detaylı değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

 

Teşkilat’ın onuncu bölümü de içerik olarak önceki bölümlerde olduğu gibi Fadi’yi ele geçirip Türk mühendislerine ve Başkan’a karşı düzenlemiş olduğu saldırıların yanı sıra Türk Cumhuriyetine karşı geçmişte işlemiş olduğu ve günümüzde de işlemeyi planladığı suçlarına karşı onu Türk adaletiyle tanıştırmayı amaçlayan karargâh ekibinin düzenlemeyi planladığı birtakım operasyonlarla doluydu. Üstelik bu sefer Suriye’de düzenlenen operasyonların odağında haince pusuya düşürülerek öldürülen Türk Jandarmalarının intikamını alma çabası da yer almaktaydı.

 

Jandarma Şehit Etmek Neymiş, Görsünler!

 

Ne yazık ki bölümün açılış sahnesi çarpıcı ama üzücü bir şekilde Suriye’de halkın güvenliğini sağlamak amacıyla gönderilen biri Albay olmak üzere yedi Jandarmanın birbirlerine Vatan aşklarını dile getirirken Fadi’nin iş birlikçisi olan bir Emir’in kullanmış olduğu hain bir SİHA saldırısında şehit edilmeleriyle başladı. O sahneyle birlikte benim de içim parçalandı. Hemen aklıma darbe girişimi sırasında Vatanları için hizmet etme fırsatı bile bulamayan PÖH askerlerinin hazin sonu geldi. Elbette asker için ölüm bir yas değil; aksine bir düğündür. Bu sayede cennetin kapıları şehit olan askerler için sonuna kadar açılır. Ama biri o askerlere nasıl ölmek istediklerini soracak olsaydı, kanlarının son damlasına kadar mertçe çıktıkları savaş alanında çarpışarak ölmek istediklerini söylerlerdi diye düşünüyorum. Böylesi bir ölüm ancak o sözde “özgürlük” savaşçılarına yaraşırdı.

Darbe gecesi 1. Kolordu Karargahına çok yakın oturan bir insan olarak görevleri başında halkını, milletini ve bu ülkeyi savunmak için can veren askerler için ağladığımı sonra da onlarla aynı üniformayı giymeyi asla hak etmeyen tüm darbe girişimcisi hainlerin üzerinde üniforma olduğunu anımsayınca da öfkelendiğimi hatırlıyorum.

Suriye’deki saldırıda şehit edilen Jandarmalara karşı düzenlenen saldırının sorumlularının kim olduğu hakkında MİT’in elindeki bilgileri paylaşmak amacıyla Jandarma Genel Müdürlüğüne gelen Mete Başkan’ın bu mevkideki Paşa ile konuşmasını izlemek benim için bu bölümün en keyifli sahnelerinden biriydi. Nedeni de hem MİT’in bu kadar önem arz eden bir konunun faillerini bulmak için elini çabuk tutmuş olması hem de Paşa’nın T.C İçişleri Bakanlığı Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı’na bağlı Özel Operasyon Taburunu harekete geçirmiş olmasıydı. Paşa’nın “Üç harflilere bulaşmayacaklardı” demesi aslında bölümün tamamını özetleyen bir cümleydi. Bu cümle dile getirilirken Paşa’nın takınmış olduğu kendine ve milletine, soyuna güvenen tavrıyla büyük gurur duydum.

Onun haricinde bilgilendirme toplantısında Milli Savunma araçlarımızdan biri olan KORAL sisteminin Suriye’deki üsse kurulması kararının verilmesine de çok sevindim. Aranızda belki bilmeyenler vardır ama KORAL tarzındaki devletlerin radarlarını felç ederek hava sahasını koruma özelliğine sahip sistemlerden dünyada bir elin parmağını geçmeyecek kadar az var. Bizim ülkemizin sahip olduğu KORAL sistemi diğer ülkelerdeki benzer işlevlere sahip sistemlerle karşılaştırıldığında mühendislerin birçoğunun en iyisi olduğunun da tasdikledikleri bir sistem.

Mete Başkan saldırının ele başı olarak Suriyeli bir silah tüccarıyla bölgenin paralı asker şirketinin sahibi bir adamı mimlediğinde ise bizim karargahtaki ekip için bir operasyonun fitili de ateşlenmiş oldu. Dünya bizi istediği kadar karalamaya çalışsın başını kuma gömmeyen her insan evladı hakikati açıkça görüyor. Söz konusu Millî İstihbarat Teşkilâtı olduğunda dünyanın sayılı İstihbarat birimlerinden birine sahip olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.    

 

Operasyon Kodu: Çöl Arslanı

 

Mete Başkan güne Suriye’deki Jandarma Özel Harekata yapılan saldırının neden olduğu depremle açmışken Zehra’da güne Yunanistan’da atlattıkları saldırıya rağmen Türkiye topraklarına tek parça halinde ve sapasağlam getirmeyi başardıkları Kasım’ı Fadi hakkında sorgulamakla güne başlamıştı. Özellikle de bugünlerde uğradıkları zulümle daha fazla göz önünde olan ama sesleri Avrupalı devletler tarafından duyulmayan Filistin halkına ihtiyaç duydukları barış ve huzuru getirebilecek bir aday olarak Fadi’nin karşısında destekledikleri Kasım, sadece kendi ülkesi için değil; aynı zamanda Fadi’nin Türkiye’deki faaliyetlerinin de neden olduğu can kayıplarına karşı adaleti sağlayabilmek için bildiği her şeyi tek tek anlattı. Onun bu anlattıklarının içinde varlığını çok az insanın bildiği ve 30’lu yaşlarında olması dışında Kasım’ın da çok fazla bir şey bilmediği bir oğlu olduğu istihbaratı da yer alıyordu.

Bir insanı yenmenin yolu onun zayıf noktalarına stratejik saldırılar düzenlemekten geçiyorsa aile işlerinin dışında tuttuğu, varlığından çok az insanın haberdar olduğu oğlunun Fadi’yi yenmekte kullanabilecekleri zaaf olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Senaristlerin gündemi takip ederek konuyu gündeme yakın meselelerden seçmeleri bazen kurgu ve gerçeğin çakışmasına neden olabiliyor. Dünya Filistin’in masum vatandaşlarını içine çekildikleri bu cehennem çukurundayken nasıl görmüyorlar, nasıl duymuyorlar ve en kötüsü de duyup da nasıl duymamazlıktan gelebiliyorlar hiç bilmiyorum. Ama biz her zaman mazlum olanın yanındayız onu iyi biliyorum.

Kasım ile yapılan bu bilgilendirme toplantısında Zehra’nın ele geçirmeyi başardığı bir diğer bilgi ise Mete Başkan vb. düzenlenen suikast girişimlerini finanse ederken kullandığı yasa dışı işleriyle ilgilenen bir adamın ismiydi. Bu gibi saldırıları arkasında takip edilebilecek bir iz bırakmadan finanse edebilmek için kullandığı kripto para, altın ve döviz bürolarında dönen havale paravanlarını tek tek anlatan Kasım, bu haftaki bölümde Fadi’nin izini bulmak için peşine düşecekleri hedefi de vermiş oldu: Fadi’nin yakın akrabası kumar bağımlısı Beşir.

Bundan sonra bütün bölüm Beşir’in peşine düşerek Fadi’yi bulma konusuna evirildiğinden Zehra’nın Kasım ile yaptığı bu konuşmaya öncelik vermem gerektiğini sezdim. Ki onun kumar düşkünlüğü yüzünden onu kumarhane tezgahına çekmeleri, bu tezgâh sayesinde çantadaki parayı takip ederek yerlerini tespit etmeleri ve sonuç olarak Suriye’deki üsse düzenlenen saldırıyı gerçekleşmeden durdurabilmeleri hep Beşir odağı üzerinden gerçekleşti.

Bu sabah Suriye bölgesindeki askerlerimize düzenlenen saldırıyı ekibe hatırlatan Mete Başkan, Uzay’ın saldırıyı gerçekleştiren SİHA’nın hangi bölgeden kalktığını ve modelini Fadi ile ilişkilendirmesinden sonra çok güvendiği kuryesi Beşir’in de Suriye’de olacağı haberini alınca Suriye’de düzenlenecek bir operasyonun gerekliliğine karar kılındı. Böylece karargâh ekibi kendilerine yeşil ışık yakılmış olan Suriye operasyonu için hazırlıklarını yapmaya başladı. Ama sahnenin en sevdiğim anı Mete Başkan’ın eğer “Fadi oralara gelirse öldürün” demesiydi. Başkan’ın dile getirdiği bu emirin sadece sıradan bir cümle olduğunun farkındayım ama bu emri verirken ki ses tonu, vücut dili ve kendinden emin duruşu o cümleye öyle bir anlam kazandırdı ki elektriğini bütün vücudumda hissettim.

Fikir Ayrılıkları: Suriye’de Ne işimiz Var?

Gürcan’ın toplantı odasında zikrettiği “Suriye’de Ne işimiz Var?” sorusu özellikle kendini çok bilgili zanneden Y/Z kuşağının bir kesiminin son yıllarda dilinden hiç düşmeyen bir soruydu. Adeta bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantalitesiyle işin ucu kendilerine dokunmadığı sürece komşusunun çığlıklarını duymazdan gelen kuşak. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir dinin evlatları olduğumuzu asla unutmamalıyız. O yüzden de burada ne işleri var ve bizim onların ülkesinde ne işimiz var gibi sorular sormak yerine neden o ülkede olduğumuzu nedenleriyle anlatan bir dizi görmek beni ziyadesiyle memnun etti. Onlar buradalar çünkü savaştan geriye artık yaşanabilecek bir ülkeleri kalmadı…

Tam da bu nedenden ötürü Gürcan’ın bu sorusuna sinirlenip Hakkı’nın verdiği cevabı ben çok sevdim. “İtalya’nın ne işi var? Fransa’nın ne işi var? Amerikalı’nın, Rus’un hatta Çinli’nin ne işi var?”. Üstelik haklıydı da bizim kendi vatandaşlarımız bizim Suriye’deki varlığımızdan rahatsızken diğer ülkelere aynı soruyu neden sormuyorlar hiç ama hiç bilmiyorum. Biz diğer ülkeleri kızdırmayalım aman kaynaklarımızı kullanmayalım. Ama daha yüzyıl önce bizim Vatan topraklarımızın bir parçası olan ülkeyi sadece yabancı ülkeler değil; aynı zamanda terör örgütleri de petrollünü sömürüp halkını aç bıraksın. Ama bize dokunmuyor ya o yılan bir ömür refah içinde yaşasın.

Gürcan Türk milletini ve devletini farkında olmadan çok güzel tanımladı aslında. Gerçekten de “Biz bu dünyanın zabıtalarıyız”. Nerede zorda kalmış aç ve bitap bir halde mazlum haline getirilmiş bir toplum varsa biz o ülkenin kaynaklarını gene o ülkenin milletine vermek için orada olacağız. Sömüren taraf değil; sömürülene yardım eden taraf olacağız. 

 

Onlar Suriye’deki operasyona dahil olmak ve Beşir’i takip ederek Fadi’yi yakalamak için de kendi operasyonlarını düzenlemek amacıyla yola çıkmaya hazırlanırken Suriye üssüne yerleştirilmesine karar verilen KORAL sistemini öğrenen Şef ve Fadi de ülkenin hava sahasındaki hakimiyetlerine son verecek bu sistemin teslimatının ne zaman yapılacağını, ne şekilde teslim edileceğini ve bu radar savunma sistemini nasıl sabote edebilecekleri konusunda istihbarat edinebilmek için çoktan Ceren’e başvurmuşlardı bile. O da çeşitli entrikalarını çevirmeye başlamıştı.

 

 

Şehitlerimiz Rahat Uyusun

 

Uzay ve Gürcan dışında ekibin geri kalanını Suriye’ye taşıyan kargo uçağı sabahki SİHA saldırısında şehit edilen Jandarma askerlerinin cenazelerini alıp memlekete götürme görevini üstlenmişti. Ekip uçaktan inip daha Suriye’ deki üsse adımlarını attıkları anda tabutların içindeki şehit cenazeleriyle karşılaştıkları o manzara içimi çok acıttı. Uzunca bir süre o anın etkisinden çıkamadım. O tabutların içindeki askerler de bu memleketin evladıydılar. Onlar da bir anne-babanın evladıydılar. Yıllarca emek verilerek büyütülmüşlerdi ama bir ülke düşmanının elinin tersiyle yaptığı bir hareketle hain bir saldırıda şehit edildiler. Sahnede çalan müzikten öldürülen kardeşlerinin intikamını alacaklarına yemin eden Jandarma Özel Harekât taburuna kadar sahnedeki her bir ayrıntı mükemmel ötesiydi.

Ne o sahnelerde sıkıldım ne de hayatın yanı başlarından geçip gittiğini seyreder gibi cenaze törenini seyreden ekibin halini ve tavrını yadırgadım. Aksine kurgu da olsa asker cenazelerine gösterilen özen ve saygı bu dizinin senaristleriyle daha fazla gurur duymama neden oldu. Dedim ya l. Kolordu Komutanlığına yakın oturuyorum diye bu tür organizasyonlara alışkınım. Oldu olası her bir askerinin ekip ruhuyla koordine olduğu taburların aynı anda hareket ettikleri yürüyüşlerini izlemek Milletçilik duygularımın kabarmasına neden olmuştur. O yüzden de cenaze konusunda dizinin takındığı ciddi tavır ve oyuncularının bu süre boyunca en ufak bir mimiklerini oynatmadıklarını görmek beni çok sevindirdi. Hatta intikam yeminleriyle yeri göğü inlettikleri sahnede ağladım bile. İntikam yemini sonrasında ekip üyelerinin kimin yüzünden okunan gurur kimin gözlerindeki buğu sahneyi çok güzel tamamladı.

Şehitler için üstte yapılan cenaze töreninin sonrasında Beşir’in peşine düşmek için kendilerine tahsis edilen T.C İçişleri Bakanlığı Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı’na bağlı Özel Operasyon Taburu’nun gelmesini beklerken bir odayı paylaştıkları Türk mühendislerine yönelttikleri sorular sayesinde KORAL sisteminin ne olduğu hakkında mühendislerinin ağzından daha detaylı bir bilgi de edinmiş oldum. Odada masanın üstünde duran çizimleri ve de KORAL sisteminin görsel olarak üç boyutlu bir videosunu da görmek aslında gerçek dünyada var olan sistemi gözümde daha gerçekçi kıldı. Dizinin bu sayede sadece “Bayrak, Millet ve Devlet” üzerinden bir mesaj vermeye çalışmadığını aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Savunmasına ait teknolojilerini de milletine tanıtma misyonunu taşıdığını görmek çok anlamlıydı. İstikbal gerçekten de Atatürk’ün söylediği gibi göklerdedir.

Biz ancak ülkemizin sınırlarını ve sınır komşularını koruyabildiğimiz ölçüde kendini geliştiren bir ülke olduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak kendi kendine yetebilen ve de kendi otoritesine güvenebilen bir ülke kendi hava sahasında başka devletlere göz açtırmayabilir. Ve gene ancak kendi toprak bütünlüğünü muhafaza etmek için elinden gelen her şeyi yapabilmek için kollarını sıvamış bir ülkenin gerçek anlamda “özgürlüğünden” söz edilebilir.

Bir Küçük Takip Meselesi

“Beşir’in peşine düşerek Fadi’ye ulaşma” operasyonundan önce güç toplamak amacıyla kalacakları güvenli eve giderken kullanacakları araçlar üstte geldiğinde operasyon öncesi çıkan tek aksilik, nakil ameliyatı sonrasında çok çabuk ayaklanan Hulki’nin sağlık durumunun böyle bir operasyonu kaldıracak düzeyde olmadığı gerçeğiydi. Bu yüzden de Hulki’yi üstte bırakarak yollarına devam etmek zorunda kalmışlardı. Yaşadıkları bu küçük aksilik dışında Beşir’in peşine düşme ve onu tuzağa çekmeye dair yapmış oldukları bütün planları sorunsuz bir şekilde kitabına uygun olarak gerçekleşmekteydi. Beşir’i bulma ve nerede kaldığını öğrenebilmek için telefonuna sızma konusunda ilk iş, takip konusunda Uzman Hakkı’ya ve siber yardımları için karargahtaki Gürcan’a düşmekteydi.

Onlar geceyi geçirmek için güvenli evin yolunu tutarken her fırsatı değerlendiren Ceren de Şef’in yönlendirmeleri sonucunda KORAL savunma sisteminin üstte ne zaman teslim edileceğini öğrenmek amacıyla onun Suriye’ye nakletmekten sorumlu mühendisin peşine çoktan düşmüştü bile. Önce atış poligonunda yaptığı atışlarla dikkatini çekerek telefonunun bluetooth bağlantısı üzerinden telefonundaki bilgilere erişmeye çalıştı. Ancak telefonunun şifreli olduğunu anladığında amacına ulaşabilmek için yöntemini değiştirerek evine girdi. Evindeki bilgisayarının içeriğini kopyalayarak da aradığını düşündüğü yakın zamanda yapılmış bir teslimat bilgisine ulaşmış oldu. Bunun sayesinde de KORAL savunma sistemini taşıyan kargonun çoktan Suriye’ye varmış olduğu ortaya çıkmış oldu.

Devlet savunma teknolojileriyle ilgilenen bir mühendisin bilgisayarına girmek de bu kadar kolay olmamalı. Kaldı ki söz konusu olan sadece lojistiği olsa da bu bilgiler çalınma ihtimaline karşı şifrelenmeliler. O yüzden herkesin neden bu konuyu değil de mühendisin adının arama motorunda çıkmış olmasını eleştirdi hiç anlamadım.

Beşir’in uçağının inmesini bekledikleri ve havaalanı boyunca kendisini takip ettikleri sahneye gelecek olursam en azından bu defa İsrail tarafından gönderilmiş neye benzediğini bile bilmedikleri bir suikastçının kim olduğunu çıkartmaya çalışmak gibi bir absürtlükle uğraşmak zorunda kalmayıp telefonuna sızabilmek için Hakkı’nın bavul içine gizlenmiş bir teknolojiyle yakın mesafeden herhangi bir aksilik olursa kendisini gözden kaçırmayalım diye Zehra’nın da uzak mesafeden yaptığı takip bana çok mantıklı geldi. En azından bu defa neye benzediğini bildiği bir adamın peşine düşmüştü ancak acele eden bir sivilin bavuluna çarparak kapanmasına neden olduğu teknoloji aletini Hakkı’nın Türk usulü kapa-aç yoluyla yeniden çalıştırabilmesi bölümün en büyük komedilerinden biriydi. Bir Türk Uzay’a da çıksa en gelişmiş teknolojileri de üretse tamirden anladığı bir kapa-aç usulü olacak belli ki.

 

Kuralları Esnetmeyi Severim

 

Telefonuna sızarak her adımını takip eden ekibin Beşir’in peşine düşerek Fadi’ye ulaşma planlarının bir sonraki adımı ise silah tüccarına ödemesini yapmak amacıyla taşıdığı para çantasına verici yerleştirebilmek için dikkatini dağıtmaktı. Bunu yapabilmeleri için öncelikli olarak Beşir’in dikkatini para çantasından başka bir yöne çekmeleri şarttı. Bu yüzden Beşir’in kumar bağımlılığını kullanarak onu kendilerinin önceden belirlemiş oldukları bir mekâna “kumar oynama” tezgahıyla getirebilmek için kollarını sıvadılar. Bu konuda en büyük görevin Sofia kılığına giren Zehra’ya ve akşam bir oyun oynanacağına kulak misafiri olmasına neden olan Serdar’a düştüğünü söylemek de yanlış olmayacaktır. Diğer yazımda aralarında geçen konuşmalardan bahsettiğim için fazla detaya girmiyorum.

Zehra’nın petrol milyarderi kocasının paralarını kumar masalarında harcayan şımarık ve sosyetik eş rolünde ne kadar iyi bir iş çıkardığını ağzım açık bir şekilde seyrettim. Üstelik bu durumdan zevk alan tek kişi de belli ki ben değildim. Serdar’ın da onu “Sofia” karakterine bürünmüşken izlemekten aldığı zevk yüzünde beliren o kocaman gülümsemeden ve yüzünün aldığı şekillerden belli oluyordu. Özellikle de telefondaki sözde eşine posta koyarken gözlerinin kenarında oluşan kırışıklık ve ellerini havaya doğru sallaması benim de en sevdiğim tepkilerdendi. (Bu milyarder eşle ilgili sohbetleri ve kadınların da milyarder olabileceği konusu diğer yazımın içeriğinde) Serdar’ın masasına oturduktan sonra ne zaman Zehra’yla karşılıklı didişmek zorunda kalsa ses tonunda meydana gelen yumuşamanın karşılıklı karakterlere büründükleri operasyon sırasında da gerçekleşmesi dikkatimi çekti.

Zehra ile Serdar arasındaki bu karşılıklı söz alış-verişinin İngilizcede bir karşılığı var aslında “benter” ama bunu Türkçe’de tam olarak karşılayan bir söz bulabilir miyim bilmiyorum. O yüzden bu gibi durumlarda onları anlatma ve betimleme çabalarım çok beyhudeymiş gibi geliyor bana. Aralarındaki kimyayı kelimelerle anlatmak çok zor. Özellikle de yazı-turanın adil bir oyun olup olmadığı konusunda ettikleri muhabbette büründükleri karakterlerden sıyrılıp bir an için sadece kendileri olduklarına yemin edebilirim hele de Serdar’ın ama ne yazık ki kanıtlayamam.

Yazı-turanın adil bir oyun mu yoksa tamamen şansa bağlı bir durum mu olduğu konusunda kafamı karıştıran ve beni düşünmeye sevk eden bu konuşma üstüne saatlerce felsefe yapabilirim ama kimsenin onu okumaya niyet edeceğini hiç sanmıyorum. Konumuza dönecek olursak bu akşam büyük bir oyun oynanacağına dair konuşulan her şeye kulak misafiri olan Beşir, Sofia’nın kabul etmediği kumarhane davetini masasından alarak tam da ekibin istediğini yapmış ve yemi yutmuştu. Bundan sonra yapılması gereken tek şey arkalarına yaslanıp Beşir’in kendi ayaklarıyla tuzağa gelmesini beklemekti. Her yerine kamera yerleştirmiş oldukları ve kartları karargâhtan görme imkanlarının olduğu tezgâh ayağında da her şey ekibin planladığı gibi gitmekteydi. Üstelik Beşir’in de bu tuzağa düşüp “para çantasını” kendi ayağıyla onlara getirmesi de çok uzun sürmedi hatta çok çabuk oldu da denebilir.

Kumarbazlık da tıpkı alkolizm ve keşlik gibi büyük bir bağımlılıkmış gözlerimle de görüp tasdiklemiş oldum. Asla hafife alınmaması gereken ve hastalık kategorisinde yer alması gereken bir rahatsızlık. Buna dolaylı yoldan da olsa dikkat çekmeleri gerçekten düşünceli bir hareket olmuş. “Bağımlılık hata yaptırır” mesajı verilmiş.

Baştan sona gerçek bir kumarhane olarak yeniden dizayn edilen mekânda kendisi oyun oynamakla meşgulken arka tarafta dönen oyundan habersiz Beşir, bu şekilde KORAL sisteminin kurulmasına fırsat vermeden üssü yok etmek isteyen Fadi’nin planlarını da zora soktuğunun ve Türk İstihbaratı’nın yerlerini öğrenmesine neden olduğu konusunda en ufak bir fikri bile yoktu. Sofia’nın adını vererek masaya oturan Beşir’in karşısında Serdar ve Zehra vardı. Para çantasının başında da asıl görevi yapıp çantaya vericiyi ve patlayıcıyı yerleştirecek olan Hakkı vardı. Bu arada sormadan edemeyeceğim ama ajanlık yetenekleri içinde dikiş nakış dersi de mi var yoksa bu yaptığı Hakkı’nın tamamen kişisel bir hobisi mi merak etmeden edemedim. Ayrıca Pınar neden ortalarda yoktu? Bundan sonrası tamamen klasik bir poker oyunuydu ve bu konulardan pek anlamadığım için de pek zevk alamadım.

Çantaya vericiyi yerleştirebilmek için zamana ihtiyaç duyan Hakkı’ya ihtiyaç duyduğu zamanı tanıyabilmek için Beşir’i kumar masasında sıkıştırarak oyalamaya çalıştıkları sahne hakkında söylenebilecek çok fazla bir söz de yok aslında. Sadece Beşir’i terletmekten aldıkları büyük zevkten söz edilebilir. Serdar ve Zehra masada hemen karşısında Uzay da perde arkasında Beşir’i pokerde üst üste yenilgilerle terletmeyi görevleri olduğu ya da vericiyi yerleştirmeye çalışan Hakkı’ya zaman kazandırmak istedikleri için değil; aksine bundan kişisel bir zevk alıyormuş gibi oldukları için yaptıklarını bile düşündüm bu sahnede. Beşir de yarın sabah Fadi’nin yanına toplantıya eli boş gidebilme ihtimalinin yarattığı korkuyla epey bir ecel teri döktüğünü söylememde de bir sakınca yoktur sanırım. Özellikle de Serdar’ın değil; Zehra’nın bu oyunda çok iyi olduğu detayı da hoşuma gitmedi diyemem.

Fakat poker sırasında Zehra’nın elinin daha yüksek olmasına rağmen telefon dinlemesi sırasında yarın sabah gerçekleşeceğini öğrendikleri toplantıya para çantasını götürmesini sağlamak için blöf yaptığını söylemesinden sonra adamın takındığı kadınları küçümser tarzdaki tavrı ve söyledikleri hiç ama hiç hoşuma gitmedi. Dünya bu insan müsveddesi gibi kadınları küçük gören ve onları aşağılayan tarzda bağnazlarla dolu bir yer. Ne yazık ki!

 

Operasyon: FADİ

 

Ertesi sabah yapılması planlanmış olan toplantıda Fadi’nin bölgedeki güçlü isimlerden biri olan silah tüccarıyla iş ilişkilerinin devamlılığı için gerekli gördüğü parayı getiren Beşir sayesinde toplantı yerini öğrenen ekip Fadi’nin de olduğu gerçeğini öğrenir öğrenmez öldürttüğü Türk mühendislerin ve askerlerin intikamını alabilmek ölümleri için adaletin yerini bulmasını sağlayabilmek amacıyla para çantasına yerleştirmiş oldukları bombayı patlatmayı planladılar. Mete Başkan’ın Fadi için ölüm emrini bizzat karargâhtan vermesi üzerine tam Serdar tetiğe basacaktı ki Zehra duymakta olduğu saldırı planı hakkında daha fazla bilgi edinebilmek için kendisini durdurdu.

Fadi de aynı zaman diliminde Şirket’in Suriye planlarını gerçekleştirebilmelerini mümkün kılmak amacıyla Suriye üssüne kurulacak olan hava hakimiyetlerine son verecek KORAL teknolojisini bitirebilmek için daha önce birlikte çalıştığı silah tüccarını ve Suriye bölgesinde faal olarak etkinliği hissedilen paralı asker şirketinin sahibi olan bir adamla bu sistemin kurulmasını engellemek için bir anlaşma yapmaya çalışıyordu. Neyse ki Beşir’in gelmesiyle birlikte anlaşma konusundaki bütün pürüzleri ortadan kaldırması da mümkün oldu. Fadi’nin bazı şeylerin parayla satın alınamayacağına dair yorumu hem bu işi lüks için yapmadığının hem de kendisinin farklı türden bir adam olduğunun en iyi kanıt olduğunu düşünüyorum. Fadi bu dizide resmen pandoranın kutusu vazifesi görüyor.

Suriye dışında dile getirdikleri bir diğer mevzunun doğu Akdeniz hakimiyeti olması konunun güncelliği nedeniyle dikkatimi çekti. Bundan yüzyıllar önce atalarımızın uğruna canlarını vererek Türk topraklarına katmış oldukları “Türk Gölü” olan Akdeniz konusunda çıkan bu politik sorunları anlamakta büyük güçlük çekiyorum. 

Saldırı planının detaylarını öğrenebilmek için ekip bombayı patlatmamış olsa da sadece saldırının iki saat içinde gerçekleşeceğini duyabildiler. Üstelik saldırı planıyla ilgili detayları öğrenebilmek için duraksamaları sonucunda para değiş tokuşunun yapılmasıyla da Fadi’yi öldürme fırsatı da ellerinden kaçmış bulunuyordu. Daha yeni Türk askerlerinin cenazeleriyle karşı karşıya kaldıkları hain saldırıyı düşünerek iki saat için gerçekleşecek olan saldırı için endişelenen ekip, yapılacak olan saldırının detaylarını öğrenebilmek için bir karar vermek zorunda kaldılar. Verebilecekleri şehitleri düşünerek öfkelenen Serdar çok fazla düşünmeden ve herhangi bir plan da yapmadan yanına Hakkı’yı da alarak buluşma mekânından henüz ayrılmamış olan Suriye’de nüfus sahibi olan paralı asker şirketinin sahibini ele geçirerek konuşturmak için yola çıktı. Amaç; ondan iki saat içinde saldırıya uğrayacak olan hedefin neresi olduğunu öğrenmekti. Bu sayede saldırının yerini öğrenip gerçekleşemeden engel olabileceklerdi.

Operasyonu karargâhtan yönetmekle sahada operasyon düzenlemek arasında farklar olduğunun her seferinde altının çiziliyor olması çok hoş bir detay. Sahadayken karşılaşılan mevcut sorunlarla başa çıkılabilmesi için bazen doğaçlama yapmak şart oluyor. Bu konuda özellikle Serdar’ın çok yetenekli olduğunu düşünüyorum.

 

Saldırıya Engel Olmak İçin İki Saatimiz Var, Bensiz İdare Edersin Diye Düşünüyorum

 

Serdar ve Hakkı’nın duvarın üstünden geçerek hiçbir sorunla karşılaşmadan banyoya kadar gelmeleri benim için her ne kadar çok inandırıcı olmasa da düzenleyecekleri saldırının detaylarını öğrenebilmek için güvenlik şirketi sahibi adamı tam da en savunmasız anında yani banyoda yakalamış olmaları benim için çok büyük bir zevkti. O adamda düşmanlarına karşı koyacak bir yürek olduğunu zaten hiç düşünmemiştim ama en beklemediği anda hedef haline gelmiş olmaktan dolayı en azından gururu biraz incinmiştir diye düşündüm. Normalde ekibin bazı ülkelerin istihbarat servislerinde çalışan ajanlar gibi hemen işkenceye başvurmak yerine akıllarını kullandıklarını söyleyerek övünüyordum. Ama bu sefer hem zamanlarının kısıtlı olması hem de yakın zamanda şehit olan asker erleri için intikam alma istekleri, sorgulama teknikleri konusunda sınırlarını biraz esnetmelerine neden oldu.

Ben de bu sayede bugüne kadar hep sakin yüzüne şahit olduğum Hakkı’nın adamın kafasını küvete batırmasıyla sert tarafıyla da tanışmış oldum. Ancak bu çaba ne yazık ki saldırı hakkında bilgi edinmelerine yardımcı olmadı. Üstelik banyodan uzun süre çıkmayınca ona bakmak için gelen adamların çıkardığı sesle tüm arazi ayağa kalktı.

Adamdan bir şey çıkmayacağını anlayan Zehra bir saat içinde gerçekleşecek olan saldırıyı engelleyebilmek için bir diğer çare olarak operasyon sırasında içine verici yerleştirmiş oldukları çantayı alan silah tüccarının ve üsse füzelerle saldırma planı yapan komutanın yerini tespit etmeye başvurdu. Bu konuda da kendine yardım etmesi için Gürcan’ın teknik takip desteğinden medet umdu. Gürcan silah tüccarının ve saldırıyı bizzat kendisi yapmayı planlayan komutanın güzergahı öğrenince de Serdar ve Hakkı’nın dönmesini bekleyemeden Pınar’la birlikte yola çıktı. Artık tek umutları henüz hedefin tam olarak neresi olduğunu bilmedikleri bu saldırıyı durdurabilmek için bu saldırıda kullanacakları mühimmata ulaşabilmekti. Ancak Zehra’nın tespit edilen konuma doğru yola çıkmadan önce Serdar’a “Ben olmadan da işleri idare edersin diye düşünüyorum” demesi sahnenin en güzel yanıydı. Öyle bir durumda bile birbirlerine sataşacak bir yol bulabilmeleri bana #ZehSer’in yaklaşmakta olduğunu düşündürdü.

Serdar ve Hakkı toplantı mekanını bir an önce terk edebilmek için çıkış yollarının üstündeki düşman askerlerini tek tek indirmekle meşgullerdi ancak ekrana yansıyan sahneden bu hissi almak biz izleyenlere pek nasip olmadı. Hemen evin kapısından çıkıp bahçe kapısına doğru ateş ede ede gidişlerini görebildim sadece. Gerçi bir an için ellerindeki cephane tükenmeye başlayınca acaba yakalanacaklar mı diye düşündüm ama “Tek bir seçeneğimiz var. Ölene kadar çarpışacağız” sözü de çok güzel bir veda cümlesi olurdu.

Jandarma Özel Harekâtı kamuflajları içinde mekâna baskın yaparken gördüğümde ve olay yerine intikal ederken helikopterden halatlarla tek tek inişlerine şahit olduğumda yüreğimi nasıl bir gururun kapladığını kelimelerle ifade etmem mümkün değil. Serdar ve Hakkı için artık ölene kadar çatışmaktan başka bir seçeneğin kalmadığı o anda hayatlarını kurtarmak için destek olduklarını, yiğitçe düşman askerlerle çarpıştıklarını gördükçe kendi kendime “İyi ki Türk’üm” dedim. İnsanın soyuyla ve milletiyle gurur duyması kadar güzel başka hiçbir his yok bu dünyada. Biz her akşam sıcak yataklarımızda yatarken onların bizi korumak ve bize muhtaç olan her millete yardım elini uzatmak için gece-gündüz demeden savaştıklarını bilmek bambaşka bir duygu. Yaptıkları işe de kendilerine de saygım çok büyük. Sizi bilmem ama ben sahnelerin çekilme açsından da görsellerinden de çok memnun kaldım.

Jandarma Özel Harekatın yardımlarına yetiştiğini anladıkları andaki o gülümsemeleri paha biçilemezdi. O el ele tutuştukları anı görmek çok büyük bir görsel şölendi benim için. Bölümün başındaki Paşa sonuna kadar haklıydı: “Üç Harflilere bulaşmayacaklardı”. Türklere bulaşmak çok büyük bir hataydı ve bedelini ödemek üzereydiler.

 

 

Bu arada Zehra ve Pınar da yapılacak saldırıyı durdurabilmek için tespit ettikleri konuma doğru hareket ederler iken KORAL sisteminin kurulmaya başlandığı üssü gösterdiklerinde hatta üstteki mühendislerin birinin kızına ait fotoğrafı gösterdiklerinde “Bu mühendisler artık öyle alelade mühendisler değiller. Senaristler hayatlarına ait bir hikâyeye değinerek onları gözümüzde etten kemikten somut birer insan haline getirdiler. Onları ve hikayelerini umursamamıza neden oldular. Üstte kesin birileri ölecek” diye düşündüm ama meğerse senaristler sağ gösterip sol vurma niyetindeymişler. Tespit edilen noktaya varan Zehra, düşman unsurlarını tespit eder etmez çantadaki bombayı patlatmaya çalıştı ama bombanın aktive olmadığını görünce sorunu çözmek için işaretleme yöntemini kullanarak işi göklerdeki “Kartallarımıza” bıraktılar. Son ana kadar önce pilotlarımız mı yoksa füzeler mi harekete geçecek diye düşünürken geri sayımla gerilen ortam pilotlarımızın düşman unsurları durdurmasıyla sonuçlandı.

Savunma ve saldırı hattımızın önemli bir parçası olan pilotlara bu şekilde seslenmeyi seviyorum. Göklerdeki Kartallarımız sağ olsun, planlarını gerçekleştiremeden onları durdurmayı başardılar ki itiraf ediyorum geri sayım sırasında gerildikten sonra düşman unsurların yok edildiğini görünce ben de Gürcan gibi tepki verdim.

 

Sıra Sana Da Gelecek

Bölümün diğer yazısını okudunuz mu? TEŞKİLAT – Takım Ruhu: İlişki Dinamikleri

 

Jandarma Özel Harekât içeriye girip asker kardeşlerinin şehit edilmesinin sorumlusu paralı asker şirketinin sahibi adamı adalete teslim etmek amacıyla tutukladılar. Keza bu saldırının bir diğer sorumlusu da F-16 pilotlarımızın üstün çabaları sonucunda atomlarına ayrılmış bir şekilde cehennemi boylamıştı. Bu durumda geriye sadece bu saldırının finansörü olan Fadi kalmıştı. Ve Fadi demişken de bölümün en sevdiğim sahnesinin bölümün sonunda mekân sahibinin çalan telefonunu açan Serdar’ın Fadi’ye haddini bildirdiği ve onun için de geleceklerini söylediği sahne olduğunu da belirtmem de fayda var. O yüzden de kapanışı da o cümlelerle yapmak istiyorum.

“Futbol sever misin, Fadi? Bilirsin biz Türkler futbolsuz yapamayız. Şimdi sana yeni hücum taktiğimizden bahsetmek istiyorum. Aslında çok basit. 4+3+3 oynuyoruz. Şimdi SİHA’ları çok iyi biliyoruz. Geri dörtlümüzde onlar var. Orta üçlümüzde de gene çok iyi bildiğin aslında daha kökünü kazıdıklarımızın daha iyi bildiği Üç harfliler var. Yani JÖH (Jandarma Özel Harekât). Geri dörtlüde SİHA’lar, orta üçlüde JÖH, PÖH. Gelelim şimdi de hücum hattına. Hücum hattında da senin de canını alacak olan bir üçlü var: MİT.”

Bu kareden sonra bölüm en iyi ne şekilde kapatılabilir diye düşünüyordum ki hem Jandarma Özel Harekatın helikopterlerine binerek olay yerini terk ettikleri sahneye hem de bizim ekibin Türkiye’ye dönmek üzere üstte tek sıra halinde ağır çekim yürüyüşlerine denk geldim. Bir bölüm ancak bu kadar havalı bir şekilde bitirilebilirdi deyip yorumumu burada tamamlıyorum. Anlatılmaz yaşanır bir bölüm için yaptığım yorumu okuduğunuz için şimdiden teşekkür ediyorum. Başka yorumlarda buluşmak üzere hoşça kalın.

 

Göz atmanızı öneririz: Teşkilat Bölüm Yorumları

 

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

3 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

5 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

5 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce