Kategori: İzledimTeşkilat

TEŞKİLAT – Başın Sağ Olsun, Vatan Daim Olsun

Teşkilat 38. bölüm reytinglerinde sıralama bir önceki hafta ile benzer. Bu bölüm Total’de 7,59 reyting ile ve AB’de 8,23 reyting ile 2. ve ABC1’de 7,49 reyting ile yine 3. oldu.  Bölümün değerlendirme yazısı konuk yazar Hande‘den. Keyifli okumalar…

 

Sen Doğru Olanı Yaptın

 

Teşkilat’ın 38. bölümü alışkın olduğumuz selefleri gibi kaldığı yerden başlamak yerine düzenlenen yeni operasyona ait bir kareyle çok hızlı bir başlangıç yaptı. Geçen hafta kimyasalı ülkeye sokacak kuryeleri bulmak için düzenlenen operasyon sayesinde o kimyasalı taşıyan kuryelerin dördünü ele geçirmiş fakat bir tanesini ellerinden kaçırmıştılar. İzlemeye başlarken acaba bu haftaki bölümün tamamını beşinci kuryenin kimliğini tespit edip emeline ulaşamadan onu durdurmaya çalışarak mı geçirecekler diye düşünürken kimliğini çoktan tespit etmiş olduklarını görmek konuyu uzatmamaları açısından iyi oldu. Ki içeriğindeki güçlü aksiyon, dram ve komedi sahneleriyle de epey ilgi çekiciydi…

Durum böyleyken saha operasyonunda Özel Tim’e liderlik edenlerin de #ZehSer çifti olduğunu görmek bu olumlu gelişmenin benim için daha da anlamlı olmasını sağladı. Zira yazılarımı okuyanlar #ZehSer çiftini sadece romantik ve duygusal içerikli sahnelerde değil; iki Vatansever olarak omuz omuza aksiyona girdikleri sahnelerde de izlemeyi sevdiğimi bilirler. Kimliği ve konumu önceden belirlenmiş beşinci kuryeye ulaşabilmek için düzenlenen operasyonla açılış yapan çiftimin daha ilk sahnede izlemesi çok keyifli bir operasyon ortaya çıkardıklarını söylemeliyim. #ZehSer çiftinin birlikte oldukları her sahnede izleyiciyi büyülemeyi başaran bir enerjileri olduğuna inanıyorum. Operasyonda Zehra’nın olay yerinde gördüğü şüpheli şahsın kimliğini sorguladığı Serdar’ın da ona doğru olanı yaptığını söylediği sahnede yaydıkları enerjiyi iliklerimde hissettim. Bana soracak olursanız eğer tek sorun yüzlerinin kapalı olmasıydı.

Özel Tim’in yanı sıra SİHA bağlantısı dolayısıyla karargahtaki Uzay’dan da gerekli yardımları aldıkları operasyonun #TakımRuhu’nu yansıttığını söylemek çok doğru olur ki ekip ruhunun yansıdığı o sahneleri izlemeye doyamıyorum. Beşinci kuryenin operasyon yaptıkları alanda olup olmadığını tespit etmeye çalıştıkları sahnede kullandıkları taktik İHA sayesinde Türkiye’nin Milli Savunma sanayisinde öncülük ettiği gelişmeleri izlemek etkileyiciydi. Coğrafyadaki teknik dezavantajlara rağmen kadının kimliğini ve orada olduğunu onaylayabilmelerini sağlayan bütün teknolojileri sahada MİT ajanlarının, Özel Timlerin, askerlerin ve PÖH’ın işlerini kolaylaştırdıkları için canı gönülden seviyorum.

Muhtemelen benimle aynı fikirde değilsiniz ama ben aradıkları kadının kimliğini dövme detayından tespit etmelerini sevdim. Ki bu detayı görmelerini sağlayan şey de sahadaki katkılarını övdüğüm İHA’ydı.  Böyle düşünüyor olmama rağmen çatışma sahnesinde neden SİHA kullanmadıklarını da anlayabiliyorum. Kimyasalın kadının içinde olduğu düşüncesinin dışında bölgedeki muhtemel sivillere de zarar vermek istemediler. Zaten teknoloji de tek başına ajan olabilmek için gerekli olan içgüdüler olmadan hiçbir işe yaramazdı. Bu yüzden Zehra’nın operasyon bölgesine giren motosikletli adamın onları fark edip kadına orada olduklarını haber vermiş olabileceği düşüncesiyle şüphelenmekte haklı olduğunu görmek mükemmel bir örnekti. Keşke bütün operasyonun aslında bir tuzak olduğunu ve Yıldırım’ın çoktan B planına geçtiğini de anlayabilselerdi. O zaman bunu büyük bir acıyla deneyimlemek zorunda kalmazlardı.

 

Tuzaklama

Operasyonun asıl yapılma amacı olan kurye kadını evin içinde bulamamış olsalar da birçok terör unsurunu ortadan kaldırmayı başardıkları için olumlu geçtiğini söyleyebileceğim bir operasyonda böylesi bir ters köşeyle can evimden vurulmayı beklemiyordum. Özel Tim’in Vatan sevdalısı askerlerinden birinin yerde gördüğü Kur’an-ı Kerim’i almak isterken kazayla tetiklediği hain tuzağı ve saldırı sonucunda şehit olan askerleri görünce kendime engel olamadım ve sesli bir biçimde ağlamaya başladım. Önce kulaklarımı sağır eden o patlama sesini sonrasında da yerde yatan askerlerin görüntüsünü sonsuza dek zihnime kazıdım. Ki sahnenin beni bu kadar etkilemiş olmasının altında yatan asıl neden bu sahnenin sadece bir kurgu olmadığını Türkiye gerçeğinde yaşandığını bilmem oldu. Afrin kırsalındaki Dermaşanlı köyünde arama tarama faaliyetleri yürütürken birlikteki Uzman Çavuş Orhan Sürmen’in teröristlerce içine el bombası yerleştirildikten sonra tahrip edilerek bırakılan Kur’an-ı Kerim’i yerden kaldırdığı esnada tetiklenen düzenek sonucu hayatını kaybettiği haberini okuduğum vakti anımsadım ve bu defa hıçkırarak ağlamaya başladım.

Senaristlerimizi bazı konularda özellikle de #ZehSer çiftine özgü sahneler ve duygusal anlar yazmıyorlar diye tenkit ediyor olsak da ülkemize yönelik dış politikalar ve yaşanmış gerçek olaylar üzerine yazma becerilerine de hayranlık duyuyoruz. Senaristlerimizin sahiden yaşanmış terör olaylarına ve kaybettiğimiz Mehmetçiklerimize dair yazdıkları sahnelerdeki ince düşünülmüş detaylara hayranım. Havalimanındaki rehine krizi bölümünde Atatürk Havalimanına yapılan saldırıyı hatırlatan detayları ele aldıklarında göstermiş oldukları hassasiyeti beğendiğimi söylemiştim. Şehit haberini hatırlatan bu sahneyi görünce aklıma sezon finalinde saldırılan uçaktaki yolculardan birinin adının da Eren olduğu geldi. “Erenler cesur olur” sözünü hatırlayınca gözyaşlarım durmadı. Bu senaristler beni sulu göz yaptılar…

 

“Zehra, iyi misin?

İyiyim. Ne oldu?

Binayı tuzaklamışlar.

İçerdeler. İçerdeler.

 

Son haftalarda düzenlenen operasyonların detaylandırılmasında müthiş bir ilerleme kaydedilmiş olsa da Karargâh ekibinin üyelerinin robot gibi resmedildiklerinden şikâyet eden birçok izleyici vardı. Onlar kadar acımasız olmasam da duygusal tepkilerin insan olmanın bir parçası olarak ekibin eylemlerinde ve aldıkları kararlarda harekete geçirici bir unsur olması gerektiği konusunda hemfikirdim. Ancak diziye duygusallığın geri dönmesini dilerken ne istediğime dikkat etmem gerekiyormuş zira içerideki patlama sonrasında izlediğim sahnelerin duygusallığı yüreğimi parçaladı. Patlama sonrası kulakları sağır eden o gürültünün izleyicilere yansıtılması dışında senaristlerin bu sahnede yapmış oldukları bir detay daha dikkatimi çekti. Patlama sonrasında kamera açısının direkt Zehra ve Serdar’a çevrilmesiyle yüzlerinde gördüğüm panik ve patlama sırasında binada olan Mehmetçikler için hissettikleri korku seyircinin bakış açısının yansımasıydı. Sanki Zehra ve Serdar seyirci koltuğuna oturmuş bizimle birlikte tepki veriyorlardı. Hal öyle olunca bu sahnede Zehra ve Serdar’ın hissettikleri duygularla aramda organik 1 bağ kurmam da kolaylaşmış oldu…

Serdar’ın ayağa kalkabilir duruma gelir gelmez ilk endişesinin de Zehra’nın iyiliği olması ve ona ayağa kalkabilmesi için el uzatması yüreğimi #ZehSer konusunda ısıtan bir ayrıntı oldu ama anın duygusallığını da bölmek istemedim.

Bölümde patlamadan sonra seni en çok etkileyen sahne hangisiydi diye soran olursa o sahnenin “parmak mendili” anından sonra Zehra ve Özel Tim Komutanı arasında geçen konuşma olduğunu söyleyebilirim. Yardım gelene dek yaralıları canlı tutmak için çaresizce çabalayan Zehra’nın o haldeyken bile emrindeki askerleri düşünen Komutanın içini askerlerinin kurtulacağı konusunda rahatlatmaya çalışması çok insani bir davranıştı. Üstelik gördüğü manzara karşısında gardını indirip göz yaşlarına boğulmamasını aksine metanetli bir duruş sergilemesini taktir ettim. Elinden tutarak -yaşam eli uzatmanın metaforu olmuş- onu hayatta tutmaya çalışan Zehra’nın başka şeyler düşünmesini sağlamak için bulduğu yolun neden olduğu tesadüf Zehra’yı olduğu kadar beni de etkiledi. Ölüm kalım savaşı veren bu Vatansever askerin kızının isminin de Zehra’nın kızınınki gibi Yağmur olması bence çok korkunç bir tesadüftü…

 

Kanımızı Yerde Bırakma

 

Komutan “Yağmur” dediğinde Zehra’nın yüzünden kendini onun yerine koyduğunu ve istemsizce de olsa aralarında bir empati bağ kurduğunu anladım. Komutan’ın o elini tutarken ölmesi ve onun da buna engel olmak için hiçbir şey yapamamış olması yeterince can acıtıcı değilmiş gibi Komutan şehitlik mertebesine eriştikten sonra çalan telefonun ekranında kızının resmini görmek onu kahretti. Bunun nedeni kızlarının adının aynı olması üzerinden bir gün onun kızının da bu şekilde ebeveynsiz kalabileceğini düşünmesi mi yoksa eski eşi Kemal öldükten sonra kızının da aynı şeyi yaşadığını anımsamış olması mı bilmiyorum ama tam o anda kızına duyduğu özlemin bin kat arttığına eminim. Eğer Yağmur o an yanında olsaydı ona sımsıkı sarılır bir daha da asla bırakmazdı. Ki bu sahneden sonra yüzünü göremesek de senaristlerin Zehra’nın sık sık görüşme sözü verdiği bir kızı olduğunu hatırlamalarına çok sevindim.

 

 

Kim olsa yanı başında gerçekleşen ölümden etkilenirdi ama kızlarının adının aynı olması ve bir yerlerde tıpkı kendi kızı gibi babası şehit edilen küçük bir kız çocuğunun olduğunu bilmesi bu bölümün geri kalanındaki motivasyonunu ve ruh halini en iyi belirleyen kriter oldu. Şehit’in son isteğini yerine getirebilmek için her şeyi yaptı. Ki bu olaydan o kadar etkilenmesinin altında Kemal’i kaybetmenin dinmeyen travması olduğunu düşünüyorum. Kemal’e artık âşık olmasa da ortak kızlarından ötürü hayatının daimî bir parçasıydı. Artık evli olmamaları onu umursamadığı anlamına gelmemeli. Aileden birini kaybetmenin acısı hiçbir zaman kolay değildir. O yüzden bütün bu etkenler dahilinde ölen Komutan’ın başında ağladığı karede Zehra karakteriyle Deniz muhteşem bir performans sergiledi. Ki Komutan’dan aldığı Ay Yıldızlı bayrak beni doğrudan dizinin ilk bölümünde öldürülen mühendislerin birinden oğlunun arabasını alan Serdar sahnesini anımsattı. Yaşadıkları travma ve duygusal yükümlülük duygusu aynıydı. Paralelliği sevdim…   

Üstüne Türk bayrağı örtülen şehitlerin olduğu sahnede böyle hain bir saldırıda ölmüş olmalarına üzülsem de şehitlik mertebesine eriştikleri için onlar adına sevindim de. Maalesef bu dünyadan şehit olarak göçmek her insan evladına nasip olmuyor. Onların mertebelerin en güzeline eriştiklerini düşünüp kendimi avutmaya çalışırken gözüm Zehra’yı avutmaya çalışan Serdar’a takıldı. Böyle devam edersem anın etkisinden çıkıp bölümün geri kalanını yorumlamayı beceremeyeceğim diye düşünüp tüm yaşananları bir kenara bırakarak #ZehSer sahnesine odaklanmaya çalıştım.

 

“Seni azıcık tanıyorsam sen şimdi vicdan yapıyorsun. Şehit Komutan bir daha kızıyla konuşamayacak diye.

(…) Sadece o değil. Onların yanında olmak isterdim. Burada oturuyor olacağıma onların yanında olmak isterdim.

İçerde birisinin kolu kopmuş. Ben de kaldırdım yardım etmek için. Abi ne olursun kolumu bulalım dedi. Aradık biraz kolunu. O sırada yüzünde bir tebessüm vardı. Abi yanlış anlama kolumu önemsediğimden değil; ben canımı veririm Vatan için ama o kolumda nişanlımın hediye ettiği saat vardı, dedi. Ben şimdi o saati bulamazsam beni mahveder dedi. Gerçek kahraman buradaki adamlar. Ölüme meydan okuyanlar. Senin gibi.”

 

Zehra’sının ağladığını gören Serdar onun hissettiği acıyı da üstlenmek istercesine yanına gelip ona moral vermeye çalışması çok tatlıydı. Yaşananlardan sonra çok üzgün olduğu halde Serdar’ın kendinden önce Zehra’yı düşünüyor olması hiçbir romantik jestin boy ölçüşemeyeceği düzeyde bir romantiklikti. Seven insan kendinden önce sevdiğini düşünür çünkü. Serdar da öyle yaptı ve bir köşede kimseye göstermeden ağlamaya çalışan Zehra’ya destek oldu. Sevdiği kadını o kadar iyi tanıyor ki neye sevinir veyahut neye üzülür en önemlisi de aklından neler geçer iyi biliyor. Bu dizinin çiftlerine dair en sevdiğim şeylerden biri de bu. Birbirlerini yanlış anlamıyor ya da birbirleri hakkında en kötüsünü düşünmüyorlar. İhtiyacı olduğunda en kötü zamanlarında diğerinin ayağa kalkabilmesi için koltuk değneği oluyorlar. Serdar’ın aklından ne geçtiğini bilerek gidip onun yanına oturması ve bunu yaparken de onu ürkütmemek için omuzuna dokunarak hem yanında olduğu mesajını vermesi hem de geldiğini bildirmesi çok güzel bir ayrıntıydı.

Teşkilat öyle sıradan bir dizi değil ki “Vatanseverlik ve Milliyetçilik” duyguları üstüne kurulmuş bir dizi. Vatan uğruna canından seve seve vazgeçebilen kahramanların şahadet şerbetini içebilmek için ölüme koştukları bir dizi. Tam da o yüzden Serdar’ın ona moral vermeye çalışırken kolundan geçebilmiş ancak sevdiğinin hediyesinden geçememiş bir genç Kahramanın hikayesini anlatması çok manidardı. Patlamadan kurtulup arkalarından yaslarını tutmaktansa şahadet şerbetinden içip onların yanında olabilmeyi dileyen insan ancak Vatan uğruna canından vazgeçebilecek bir kahraman olabilirdi. Gerçi psikolojide buna “Hayatta Kalma Sendromu” deniyor ama olsun. Zehra sadece onlara katılabilmeyi değil; imkânı olsa onların yerinde olabilmeyi dilerdi. O yaşarken diğerlerinin ölmüş olmasından dolayı hissettiği suçluluk hissinin Serdar da farkında ki sevdiğinin hediyesine tutunan gencin hikayesini anlatarak Zehra’ya moral vermeye çalıştı. Ne yalan söyleyeyim hikâyeyi anlatırken her cümlesinin boğazına düğümlendiğini ve sesinin titremeye başladığını izlerken de hissetim. Sanki içinden ağlamak geliyor da Zehra için güçlü durmaya çalışıyordu.

 

Almamız Gereken Bir İntikam Var

 

“Bize bunu yapanı bulup onun cezasını kesmez miyiz?

Keseriz.

Hadi o zaman kalk ayağa. Gözyaşını da sil. Almamız gereken bir intikam var.”

 

Zehra’ya gerçek bir kahraman olduğunu hatırlattıktan sonra tüm benliğiyle sevdiği kadına ayak kalkması için ihtiyaç duyduğu gücü yani nedeni veren Serdar, hain pusuda kanı dökülerek şehit edilen askerlerin intikamını alacaklarını söyleyerek Zehra’ya can suyu vermiş oldu. Onun gibi bir görev insanına acısını bir kenara bırakıp odaklanabileceği bir misyon verdi. Ki bunu okuyanlar sakın bir millet ayrımcılığı yaptığımı düşünmesinler ama ataları bozkırdan çıkıp gelmiş 1 Kurt soyunun kanını döktüğünde her Türk’ün içinde harlanacak bir ateşti, ölenlerin öcünü almak istemeleri. O yüzden Zehra’yı sözünün samimiyetine ve gerçekliğine inandırmak için kurduğu göz temasını sevdim. Bir dakika önce sesi titreyen adamın intikam sözü verirken sesinin hiç titrememesi aksine kendinden çok eminmiş gibi çıkması da dikkatimi çeken bir başka detay oldu. Bu detay sayesinde verdiği sözde ne kadar ciddi olduğunu görmüş olduk.

Gelelim bölümün en sevdiğim sahnesine yani Serdar’ın parmak mendillerini devreye soktuğu ana. En son parmak mendillerini gördüğümüzde Zehra’nın kızı kaçırılmıştı. Yağmur’u geri alabilmek için kendini düşmana teslim etmeye hazırlanan Zehra’yla parkta vedalaşmadan önce “o daha çok küçük” diyen Zehra’ya güç vermeye çalışıyordu. İmdi ise gözlerinin önünde küçük bir kız çocuğunun babasız kalmasına ve askerlerin de ölmesine engel olamadığı için suçluluk hisseden Zehra’sına güç vermeye çalışıyordu. Bu sahnede sarılmamalarını eleştirenler olmuş ancak bana soracak olursanız burada Zehra ve Serdar’ın fiziksel olarak sarılmalarının çok daha ötesinde bir #ZehSer anı vardı.

Zehra gibi operasyon esnasında mantığıyla hareket eden ve güçlü durmaya çalışan bir kadının Serdar’ın gözünün önünde ağlaması bile büyük bir meseleydi. Kaldı ki Serdar’ın ne desteğe ihtiyacı olduğunu anlaması için ne de ona destek olmak için bu eylemi gerçekleştirmiş olması gerekmiyordu. Serdar ona sarılmaktan çok daha fazlasını verdi. Önce ayağa kalkma gücü sonra da fiziksel olarak ayağa kalkabilmesi için el verdi. Onu ayağa kaldırmak için sımsıkı kavradığı elini tutuğu aynı eliyle bir miktar üstüne doğru eğilip başkalarının görmesini engellemek istercesine büyük bir hassasiyetle göz yaşlarını silmesi hem çok düşünceli hem de romantik bir hareketti. Akmasına kıyamadığı göz yaşlarını sildikten sonra yüzüne düşen saçını da yana atması detayına da kalbimi bırakarak sahneyi tamamladım. Aklıma kâbus gördüğü için uyuyamayan ve kendini çaresiz hisseden Serdar’a destek olan Zehra geldi. Birbirlerine güç veriyor olmaları aşkın MİT mensuplarını zayıflattığı yönündeki inanışın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyordu.

 

“Telefon çalıyordu. Komutan şehit olduğunda. Ekranda resmi vardı kızı arıyormuş. Küçücük çok tatlı. Yağmur’a benziyordu. O kız şehit babasını arıyordu, Serdar.

Bazen ben de ölmek istiyorum. Ama bu şeytanların yaptıkları geliyor aklıma hep. Diyorum ki daha Vatan’a borcum bitmedi. Evet, Vatan için ölmekte var ama bu açgözlülükle hainlikle savaşımız bitmedi.

O savaş hiç bitmeyecek gibi.”

 

İsterdim ki bu sahneyi ilk seferde ellerinden kaçırdıkları kuryenin peşine düşmeden öncesi geceyi aynı evde geçiren bir #ZehSer konuşması takip etsin. Zira Zehra sahadayken her ne olursa olsun daha kontrollü bir insan oluyor ama Serdar’la baş başa kaldığında istemese de bütün kimliklerinden sıyrılıp sadece Zehra oluyor. Ben Zehra’nın Serdar dışında bir başkasının yanında ağladığını bile hatırlamıyorum. Şüphelendiğim gibi kendi kızıyla Komutan’ın küçük kızı arasında kurduğu bağ üzerine konuşup depreşen Yağmur özlemi üstünden dağılsın. Serdar da onu toparlamak ve sakinleştirebilmek için Zehra’ya sımsıkı sarılsın ama Pınar ve Hulki varken yalnız kalmaları pek mümkün değildi. Gene de kısa bir süreliğine de olsa yalnız kalıp sohbet ettiklerini görmek güzeldi. Konuşmanın içeriğinde Yağmur   ve Komutan’ın kızı arasında kurulan bağın geçmesine sevindim. Zehra’nın sahadayken söylediklerinin bir paralelini Serdar’ın da kendi perspektifinde söylemesi yani bazen ölmek istediğini söylemesi güzel bir paralel sahnesi olmuş.

Zehra Komutan’ın kızından ve Yağmur’dan söz ettiğinde Serdar’ın içinin de onun kadar yandığını görmek güzeldi. Serdar’ın çocuklar konusundaki hassasiyetini hatırlatmam gerekiyor mu bilmiyorum ama en son terörist kampında üstünde deney yapılmış olan çocuk cesetlerini gördüğünde ve mültecileri yangından kurtarmaya çalışırken çocuğu omuzladığında ne kadar duyarlı olduğunu görmüştük. Ankara’dan patlayan bombadan sonra ağladığını hatırlayın. Yağmur kaçırıldığında bagajda cesedini bulacağım korkusunu da anımsayın. Çocuklar onun en hassas noktasıydı.

 

Bazen ben de ölmek istiyorum” dediğinde Serdar’a yürekten inandım. Sadece şehitlerle birlikte ölmek istemesine değil; son zamanlarda özellikle de sezonun başında yaşadığı travmayı hatırlayınca bunu istemiş olmasının gayet normal olduğunu düşündüm. Ayrıca Zehra patlamada ölen şehitlerden ötürü “Hayatta Kalma Sendromu” yaşadıysa Serdar gözlerinin önünde ölen ailesinden ötürü bir ömür bu duygu yaşadı. Annesi, babası ve ablası ölmüşken nasıl ve neden hayatta kaldığını sorgulamış olması gayet normal. MİT mensubu olmak istemesinin bile en önemli nedeni hayatının bir amaca hizmet ettiğini hissetmek istemesiydi. Ailesi olmadan yalnız geçen kocaman bir ömre rağmen umudunu hiç kaybetmeme huyu -ki Zehra gibi benim de favorim- sayesinde Zehra’ya elinden geldiğince umut ışığı oldu. Şehitlik mertebesi hayaline rağmen neden hayatta olduklarını ve neden hala savaşmak zorunda olduklarını hatırlattığı sahnede aklıma Kızıl Elma dizisi geldi. Hatırlayan var mı bilmiyorum ama dizinin 1 sloganı vardı: ÜLKEN İÇİN YAŞA, AŞKIN İÇİN ÖL” diye. Serdar’ın konuşmasının içeriği neden yaşamaları gerektiğini anlatıyordu sanki…

 

Yas Tutmaya Bile Vaktimiz Yok

 

Bu haftaki bölümün açılış sahnesindeki operasyonun Suriye’de gerçekleşmiş olması nedeniyle ekibin bir masanın etrafında toplandıkları kolektif sahneler izleme imkânımız olmadı. Ancak yaralıların durumu hakkında Karargâhtan bilgi almaya çalıştıkları sahnede biraz da olsa bir sinerji oluştuğunu söyleyebilirim. Ceren’den haber alamadığı için kimyasalı ülkeye sokmanın ya da Türkiye’nin kimyasal silah ürettiğini gösterecek sahte deliler üretmenin başka bir yolunu türeten Yıldırım’ın meşhur paranoyası yüzünden şehit edilen askerlerin acısının ekipteki herkesin yüreğini yaktığını görmemek için kör olmak lazımdı. Ancak daha fazla can kaybının yaşanmaması için yüreklerindeki acıya rağmen kaldıkları yerden devam edebilmeleri gerekiyordu. Bu yüzden “yasımızı yaşayacak vaktimiz bile yok” sözü beni çok derinden etkiledi. Biz onların robot gibi hareket etmeyip insan olmalarını bekliyoruz ama onlar bu Devlet’i, Milletini ve göklerdeki bayrağını koruyabilmek için hislerine yenilmeden hareket etmek mecburiyetinde kalıyorlardı.

Duygusal sahneleri ben de görmek istiyorum ama operasyon esnasında neden duygusuzmuş gibi davrandıklarını da anlayabiliyorum. Öyle bir iş yapıyorlar ki duygularının gölgesinde aldıkları en ufak bir karar hatta yapabilecekleri en ufak bir hata bile daha fazla insanın canını kaybetmesine neden olabilir. İki haftaki bölümde üzerlerine çok geldi diye Mete Başkan’a kızmıştım ama operasyonlar sırasında eşleri, yurtları ve ailelerinin Türkiye Cumhuriyet’i olması sanki bu topraklarda yaşayan Milletin hayrınaymış gibi geldi bana. Ancak onlar da insan haliyle operasyon dışında duygusallaşabilmeleri hatta duygusallaşmaya haklarının olması çok önemli. Yoksa insani değerlerini kaybederler.

Bütün dünyanın gözünde Türklerin kimyasal silah ürettiği algısı yaratılmadan önce bu komployu önleyebilmek için yanan depoda son kuryeyi bulmalarına yardımcı olabilecek bir ipucu arayan Uzay’ın işi bu defa epey zordu. Onun zekâsı bile çoğu yanmış ya da parçalanmış dokümanları bir araya getirme konusunda yeterince hızlı değildi. Bunun farkında olan Uzay’ın üzerinde hissettiği baskıyla Gürcan’a takılarak baş ettiğini söylemem hiç yanlış olmaz. Uzay gerildiğinde ya da bir çözüm yolu bulamadığında çok endişelenen ve endişelendiğinde de kaşınan bir adam. Ancak bu defaki görevinin zaman hassasiyeti olduğunu bildiğinden kendi endişelerini bile düşünecek vakit ayırmazken bu süreçte mecazi anlamda üstüne tüneyerek sorular soran Gürcan’a tahammülünün olmaması çok doğal. İtiraf etmek gerekirse benim izlemekten büyük zevk aldığım dinamiklerden biri de bu birbirinin zıttı 2 insanın arasındaki ilişkiydi.

Gürcan ve Uzay görevleri dolayısıyla zamanlarının büyük bir kısmını yan yana geçiriyorlar. Bu da haliyle ilişkilerinin diğerleriyle olan ilişkilerine nazaran daha farklı bir dinamiğe sahip olmasını açıklıyor. Üstelik bu da yetmezmiş gibi karakterlerinin ve mizaçlarının farklı olması da aralarında tatlı bir rekabetin yaşanmasına neden oluyor. Karakterleri arasında yaşanan çatışmanın sık sık izlemesi keyifli komik sahnelere neden olduğu da söylenebilir. Uzay kurallara ve prosedürlere bağlı bir karakter Gürcan ise MİT eğitimi almadığından kalıpların dışında kalan otorite sorunu olan bir karakter. Bu çatışmanın yarattığı komedi sahnelerinin başında bu hafta yanan dokümanları bir araya getirmeye çalışırken bunu bilgisayarda taratarak daha kolay yapabilecekleri konusunda akıl veren Gürcan’ın minnoş hali beni benden aldı. Gürcan her seferinde bu ekibin bir parçası olmayı hak ettiğini kanıtlıyor ama kimi zaman öyle fikirlerle geliyor ki hem ekibin operasyonda vakit kazanmasını sağlamış hem de Uzay’la rekabet etmiş oluyor. Bu bölümde olduğu gibi sorular sormakla oyalanmak yerine bunu bilgisayarda yapabileceklerini çok daha önce de söyleyebilirdi.

Uzay’a zorla tutturduğu o sandalyeye çıkışı ve onun “değerlendiriyorum” kelimesini ona karşı kullanması yok mu o anlarda az önceki kasvetli havanın etkisinden çıkarak çok güldüğümü itiraf etmeliyim. Mimikleri çok iyiydi. Ceren demek de istemiyorum ama Halit’in onu sorguladığı sahnede hissetmiş gibi babasına trip atan ergen modundaydı…

 

Şehitlerimiz İçin: Doğu Ekspresi

 

Dokümanlar üzerinde harcanan mesainin bir sonucu olarak kuryenin sahte kimliklerinden biriyle tren bileti aldığını öğrenen ekip bir anda kendilerini hareket halindeki bir trende operasyon yaparken buldular. Ki Serdar’ı trenin içinde görünce benim aklıma ikinci sezonun açılış bölümünde gözlerini açtığında kendini ölü insanlarla aynı kopartmanda bulduğu o sahne geldi. O zaman ne hafızası ne de ona destek olacak herhangi bir insan vardı. Yalnız ve korkmuş bir halde nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ancak bu defa yanında hem Pınar hem Hulki hem de bu dünyada en çok değer verdiği kadın yani Zehra bir şeylerin ters gitmesi durumunda destek olmak için yanındaydı. Özellikle de bölümün başındaki ölümlerden sonra geçen seferkinin aksine zihni hiç olmadığı kadar berraktı ve tek bir amacı vardı. O da kuryeyi kimyasalı ülkeye sokmadan önce durdurabilmekti. Ki operasyonun sonunda kadını durdurabildi.

Bölüm tüm insani duyguları öyle güzel bir harmonide sunuyordu ki bölümün başındaki sahneden sonra gözümden gülmekten yaş geleceği bir sahne izleyeceğimi hiç düşünmemiştim ama Serdar’ı 70’lerin çapkın modasına uymuş elinde içki şişesiyle Saldıray abi gibi gezdiğini görünce kendime engel olamadım. Bu sahneyle birlikte bölüm öncesi bu imajıyla olan resimlerdeki tarzının şimdi bir anlam kazandığını ve de bilerek yapıldığını düşünmeye başladım…

Hulki trende o kopartman senin bu kopartman benim gezerken Zehra’yı operasyonun beyni olarak izlemekten çok büyük keyif aldım. Saha operasyonları konusunda daha çok deneyimi olan Serdar olduğu halde ve de geçen sezon başladığında operasyonların saha yönetiminin onda olduğunu söyleyen Mete Başkan’a rağmen onun her seferinde kontrolü eline tutmayı seven Zehra’nın alfa karakterine biat etmeyi tercih etmesi Serdar’ın aşkının göstergelerinden biriydi. Kadının hangi kopartmanda olduğunu tespit ettikten sonra koruması olup olmadığını test etmek adına Pınar ve Serdar’ın büründükleri karakterleri izlerken güldüm. Bir süredir sağlıkçıları ve mültecileri canlandırdıktan sonra elinde fotoğraf makinesiyle yolculuk yapan özgür bir kız karakterini oynamanın Pınar’a iyi geldiğine eminim. Üstelik sadece ona değil; sahnedeki tarzını gördükten sonra bana da iyi geldi. Birçoğunuz bu sahnede #ZehSer eşleşmesi olmamasını eleştirse de ben Serdar ve Pınar’ın alışkın olduğumuzdan daha çok etkileşime girmelerini izlemeyi çok seviyorum. Çünkü abi-kardeş enerjisi yayan bu ikilinin ara sıra eşleşmeleriyle yaratılan sahnelerin dinamiği çok iyi.

Arkadan gelen müziğin ve sinema kalitesindeki sahne çekiminin beni etkilediğini söylemeliyim. Bu yüzden sahneye epey yükseldim. Üstelik Serdar’ın dolayısıyla da Çağlar’ın karakteri canlandırırken epey eğlendiği de her halinden belli oluyordu. Kadınları rahatsız etme kısmında olmasa da gördüğü güzel kadınlara asılma anında içinden Kerem Yiğiter çıktığını da söylemesem olmaz. Eski karakterine ufak da olsa bir atıfta bulunmak eminim ki hoşuna gitmiştir. Hele de “Çok gergin bir abla” derken ki o şivesi tam olarak nerenin şivesiydi bilmiyorum ama karakterine maganda ve görgüsüz süsü verme konusunda ona yardımcı olduğunu söylemeliyim. Onun yaptığını yapan başka biri olsaydı ya da Serdar’ın bunu yaparken önemli bir motivasyonu olmasaydı sahneden nefret ederdim. Zira bu tarz erkeklerle biz kadınlar sürekli karşılaşıyoruz. İlgilenmiyoruz dediğimiz halde asılmaya devam edenlerle. Neyse ki Serdar’ın böyle davranmasının altında yatan nedenini biliyorum da onu izlerken sinirlenmedim aksine Çağlar’a gülümsedim.

“Tamam, indirebilirsiniz silahlarınızı. Şikayetçi değil hanımlar. Tamam, indir silahını. Kaza çıkmasın.”

Kadın elindeki bıçağı boğazına dayadığında Pınar gibi ben de Serdar için biraz endişelendim ama neyse ki o hem durumu iyi idare etti hem de kadının yanına oturma amacını yerine getirmiş oldu. Elindeki şişeyi parçalayıp kadına doğrultunca onu gözeten korumaları olduğunu öğrenmiş oldular. Ki daha 1 dakika öncesinde Serdar’ı sürükleyerek başka bir kopartmana kilitleyen korumaların hemen peşinden Hulki’den dayak yiyor olmaları da görmediğimiz halde bölümün en komik anlarından biriydi. Hulki’nin bu ekipteki en büyük rolü komedi sahnelerini icra etmek zaten. Gene de her seferinde çıtayı yükselttiğini söylemeliyim. Adamlardan biri kopartmandan kaçmaya çalışınca Serdar’ın öç alır gibi kapıyı üstüne kapatması beni güldürdü. Hulki’nin adamları nasıl dövdüğünü görmedik ama onun Osmanlı Tokadının gücünü ve içerde adamlardan çıkan sesleri duyunca kafamızda bir şeyler canlandı. Sizi bilmem ama ben senaristlerin bazı şeyleri hayal gücümüze bırakmalarını seviyorum. Üstelik o ve Serdar tren sahnesinin komedi ayağını üstlenirken Zehra ve Pınar’ın daha ciddi kısımlarını üstlendikleri dikkatimden kaçmadı. #SerHul ikilisi fena.  

Bu arada peşinde oldukları kuryeyi tanıyalı daha 5 dakika olmadı ama neden olduğu yıkım, hali ve tavrıyla özellikle de Türkiye Cumhuriyeti hakkında söyledikleriyle ikinci bir Ceren vakası olmaya aday gibiydi. Bu yüzden de haliyle daha yeni tanıştığım karakterden tüm benliğimle nefret ettim. Öyle ki gördükleri yerde kafasına sıkmalarını istedim. Nasıl olsa Yıldırım B planına yani SİHA’ya geçmişti. Kadının yaşamasının hiçbir anlamı yoktu. SİHA planına gelince bu haftaki bölümden sonra Milli savunma sanayisinin neden bu kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamış oldum.      

        

Türkler Şehidinin Hesabını Sorar: Bunu Bana Bırakın

 

“Türklerden kaçıyor.

Neden kaçacakmışım?

Çünkü seni bulacaklar. Bulup şehit ettiğin askerlerimizin hesabını soracaklar. Nereden biliyorum, biliyor musun? Çünkü bunu hep yaparlar.”

 

Ortadoğu coğrafyasında aynı anda tek başına tren yolculuğu yapan 2 kadın görünce terörist kadın durumdan azıcık şüphelendi ama neyse ki Serdar’a yaptığı gibi bir hamlede bulunamadan Zehra onu paket etti. Bu arada Zehra’nın onu etkisiz hale getirebileceğine duyduğu güvenden hareketle kadına kendini belli etmesi de çok cool bir hamleydi. Gerçi Zehra’ya da yakışan buydu ama “bulup şehit ettiğin askerlerimizin hesabını soracaklar” dediği anda üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuşması çok başkaydı. Türk İstihbaratını mevcudiyetinin bir parçası olarak değil de kendinden ve bu ekipten daha büyük en önemlisi de daha köklü bir şey olarak lanse etmesiyle gurur duydum. Türklere düşman olan her cephenin bu anlamsız savaşında yenilmeye mahkûm olmalarının en büyük sebebi bizim sırtı yere gelmez olmamız değil; onların çok kibirli olmalarıydı. Kadın Türkler beni bulamaz derken Türk İstihbaratı’nın onu hem bulup hem de ele geçirmiş olması onun için manidar bizim için ise Türklerin gerçek gücünün gösteren bir hamleydi bence.

Kadını istasyonda onu karşılamayı bekleyen adamlara göstermeden nasıl çıkardılar bilmiyorum ama o coğrafyanın adet ve geleneklerini kullanmalarını akıllıca buldum. Âdem kadını oradan uzaklaştırana kadar peşindeki adamların dikkatlerini çarşafla dağıtma planı fikir olarak olduğu kadar uygulama olarak da eğlenceliydi. Benim naçizane olarak üstüne eklemek isteyebileceğim tek şey bu anda Zehra ve Serdar eşleştirmesi yapmayarak güzel bir fırsat kaçırmış olduklarıydı. Bu sahnede Serdar ve Pınar eşleşmesi yerine Zehra ve Serdar eşleşmesi olsaydı peçesinin açılması sahnesinde adamlara kafa tutması daha organik ve gerçekçi olurdu. Zira o zaman rol yapmasına gerek kalmazdı. Zehra’ya dokunulmasından hoşlanmaması ve kıskançlığı devreye girer. Operasyonda #ZehSer kıskançlığı izlerdik. Kıskançlık sahnelerini yorumlamayı özledim. Serdar en son otelde Zehra’ya güzel diyen adamı kıskanıp sinirlendi.

Kadını alma operasyonu bu defa sorunsuz bir şekilde tamamlanmış olsa da aradıkları kimyasalın kadının üstünden çıkmaması yeni bir krizin patlak vermesine neden oldu. Bu sefer de kayıp tüpün nerede olduğunun peşine düşmek zorunda kaldılar. Ki kadının ilk sorgusunda hiçbir şey söylememeye ant içmiş hali Zehra’yı epey delirtti. Ama benim asıl üzerinde durmak istediğim detay Zehra’nın kontrol edilemez öfkesinin ve sabırsızlığının farkında olan Serdar’dı ki eğer dikkatlice seyrettiyseniz Zehra odadan çıkarken Serdar’ın ondaki ruhsal değişimi fark ettiğini mimiklerinden anlayabilirdiniz. Peşinden gidip duygusal dengesizliğini ve öfkesini dindiren olmak istedi ama ne #ZehSer’imi yalnız bıraktılar ne de senaristler o anı yazdılar. Oysa ki bu sahnenin peşinden yazılacak kısa bir #ZehSer dertleşmesiyle gönlümüzü almaları kolay olurdu. Bu gözler #ZehSer koltuk sahnelerine alışkındı. Dertleşme sahnesi de olabilirdi…

 

 

Sinirlenmek deyince normalde operasyonlarda daha sakin ve kontrollü görmeye alışkın olduğum Zehra’yı bu defaki operasyonda tanıyamadım. O kontrol ve sakinliğinin yerini hiç düşünmeden aldığı güdüsel kararlar ve öngörülemez eylemler almıştı. Ki bu ruhsal değişiklikte patlamada ölmeden önce elini tutan Komutan’la kızları üzerinden kurmuş oldukları bağın ve ölmeden önce öçlerini alacağına dair vermiş olduğu sözün payı büyüktü. Çünkü Zehra’yı en son böyle hisleriyle hareket ederken gördüğümde kızı Yağmur kaçırtan ve tehdit eden adamın peşinden İsrail’e gitmişti. Bu durumda da haliyle patlamadan beri kafasında dönüp duran görüntüye dayanamayıp kadını konuşturmaya gitti.

 

 

Birlikte çalıştığı insanlar ve “Şirketler” bu kadın gibilerinin kafalarını ne gibi düşüncelerle dolduruyorlarsa kendilerini zeki ve dokunulmaz sanıyorlar. Artık yüzlerine ne tür bir duman üfleniyorsa Türk askerlerini şehit etmenin yanlarına kar kalacağını en kötüsü de Türklerin onlara hesap soramayacağını sanıyorlar. Halbuki şehit denildiğinde dünyada Türkleri durdurabilecek hiçbir güç üstlerinde kurabilecekleri hiçbir hakimiyet olmadığını anlamıyorlar. Çünkü şehitlik mertebesi nedir bilmiyorlar. Bu yüzden Türk’e düşman olanlara çok acıyorum ama bu sahnede Zehra’nın kendisine dokunamayacağını düşünen teröriste hiç acımadım. Şirket onu nasıl göklere çıkarmışsa Türk İstihbaratı’nın onun kılına zarar veremeyeceğini sandı ancak saha ajanlarının verebileceği duygusal kararlar konusunda büyük yanıldı.

 

“Askerlerinizin yere düşmüş kitabı almak için ölüme gitmelerine biraz şaşırdım.

Onlar ölmediler. Şehit oldular ama sen öleceksin hem de çok yakında. (…) Şanlısın şah damarın kesildi. Maksimum üç dakikan vardı ama elimizde A pozitif var.”

 

Düşmanlarımızın daima kaybeden taraf olmalarının en büyük sebebi onlar hep kendi canlarının derdine düşerken biz Türklerin daima “Vatan” derdinde olmamızdan kaynaklanıyor. Biz daima bu Vatan uğruna ölmeye hazırız ancak onlar öldürmekten başka bir şey bilmiyorlar. Bir inançları veyahut bir kutsalları haliyle de onları insan yapan hiçbir şeyleri yok. O yüzden de kadından bilgi almanın en iyi yolunun canının gerçekten tehlikede olduğunu düşündürmek olduğunu anlamak kolaydı da kadını hiçbir strateji olmadan gerçekten tehdit ettiğini anlamak zordu. Ben Zehra’nın her zamanki gibi bir strateji peşinde olduğunu sandım. On yedinci bölümde ekipten ayrılmadan önce Mavi Akdeniz gemisindeki patlamayı gerçekleştiren adamı hastane yatağında öldürmeye çalışıyormuş gibi davrandığında olduğu gibi plan yapıyor sandım. Meğer Zehra tahammül sınırlarını aşan bu kadının işini hemen bitirmeyi kafasına koymuş. Kadının şah damarını kesip konuşması için gereken motivasyonu da vermiş oldu. Zehra’nın tersinin fena olduğunu daha önceki bölümlerdeki sorgu sahnelerinde görmüştük. Ancak bir tokadıyla adam öldüren Hulki bile bu kadarını yapamazdı. Bir de “Zehra bana göre daha yumuşak…” dediği anda bu manzarayla karşılaşması muhteşem oldu…

Kadını yakalamak için o kadar zahmete girip bir de üstüne şehit verince kimyasalın onda çıkmasını ummuştu. Öyle olmayınca kadına olan sinirinin kat sayısı da büyüdü. Üstüne sabırsızlığı da eklenince kendi adıma zevkle izlediğim bir sahne ortaya çıktı ki kadının öldürdüğü askerler üzerinden övündüğünü görünce “başına geleni hak etti” dedim. Elindeki neşteri ona sapladığında gözümü bile kırpmadım. Zehra’nın yargı dağıtan bu kraliçe hallerini izlemeyi çok seviyorum ve bu konuda yalnız olmadığım da arkadaşlarının yüzünden okunuyordu. Hulki sert sorgulamasından ötürü Zehra’yla gurur duyuyormuş gibi bıyık altından gülümsemeye başladı. Serdar ise bu duruma karşı çıkmayıp bir de kollarını birbirine kavuşturarak Zehra’nın hamlesinden –daha doğrusu ondan-etkilendiğini çok belli ediyordu. Sonuçta hem kadını bülbül gibi öttürmeyi başardı hem de onu orada ölmeye terk ederek patlamada ölen şehitlerin öcünü almış oldu. Elindeki kanı onun için harcamayacağını söyleyip onu ölüme terk ederken epey havalıydı. Ama en güzeli ekibin de ona ayak uydurması oldu. Kadını hiçbir şeyi yokmuş gibi orada bıraktılar ki hak ettiği de buydu.

 

Vatan Daim Olsun

 

Bölümün ilk yarım saatinde meydana gelen duygusal sahnelerden ve sonrasında trende düzenlenen operasyonda ortaya çıkan komedi anlarından bahsettikten sonra son yarım saat içinde gerçekleşen aksiyon sahnelerinden söz etmemek olmazdı. Zira operasyonla başlayan bölümün eşit ölçüde önemli başka bir operasyonla tamamlanmasını senaryo açısından çok yerinde buldum. Birkaç haftadır karakteri canlandıran oyuncunun sağlık sorunları yaşaması nedeniyle göremediğimiz Hakkı Dayı’nın arayı kapatmak istercesine fırtına gibi estiği ve kendi solo operasyonunu düzenlediği anlar zevkliydi. Tek başına sınırdaki askerlere düzenlenen bombalı saldırıların sorumlularını yakalatma operasyonu izlerken epey eğlendim ama benim asıl söz etmek istediğim detay, onun kimyasalın ameliyatla alındığı terörist hastanesine sızıp hem kimyasalı çıkaran doktoru hem de kimyasalı taşıyan kuryeyi bulması oldu. Böylece bizimkilerde kimyasalın nereye taşındığını öğrenip oraya bir operasyon düzenlemenin planını yapmaya başladılar.

Hakkı’nın fişek gibi dönmesini ve Beto kod adlı teröristi canlandırırken ki başarılı performansını sevdim. Ancak ben bile oturduğum yerden şansını bu kadar zorlamasının iyiye işaret olmadığını anlamışken o nasıl bu kadar tedbirsiz ve fütursuzca hareket edebildi onu hiç anlamadım. Ki vurulmasına sadece üzülmedim ölebilir diye de epey korktum. Onun dışında bu bölümün kahramanlarından biri de -hikâye bazında- Gürcan oldu. Patlamada parçalara ayrılmış olan dokümanları bilgisayar ortamında birleştirerek sadece hızlı bir sonuca ulaşılmasını sağlamadı aynı zamanda da kimyasalın suçunun nasıl Türkiye’ye atılabileceğini de bulmuş oldu. Bu yüzden Gürcan övülmeyi hak ediyordu. Üstelik bunu yanında çok zeki ama bir o kadar da takıntılı bir adam varken yapmayı başardı ya helal olsun, Gürcan.

 

“Kötü komşu bizi mal sahibi yaptı”

 

Bu bölümün sarf edilmiş en iyi tespit cümlesi bu olabilir. Sözde dostumuz ülkeler zamanında bize ihtiyacımız olan savunma sistemlerini satmayarak sattıklarında da teknolojiyi geriden takip etmemize neden olarak kendi savunma sistemlerimizi kurmamıza ön ayak olmuş oldular. Onların niyeti bizi güçsüz bırakmakken bizi güçlendirdiklerini fark etmeden bu günlere gelmeyi başardık. Türk mühendislerinin gerekli imkanlar sağlandığında “kafalarına koydukları” her şeyi yapabileceklerini gösteren milli sistemler üretmeye başladık. SİHA ve İHA’larımız çeşitli ülkeler tarafından parmakla gösterilen gurur kaynaklarımız oldular. Yarın da İnsansız Savaş Uçaklarımız göğsümüzü kabartacak. Bir ülkenin gelişmişliği eğitimi ve ekonomisiyle değil; kendi hudutlarını korumayı becerebilmesiyle ölçülür. Bu yüzden 1 hayalim var gün gelecek başka ülkelerden savunma sistemleri de almamıza gerek kalmayacak. Mühendislerimiz kendi milli savunma sistemlerimizi üretecekler ve bunun politikayla hiçbir ilgisi olmayacak. Bu bir politika meselesi değil; bu bir Vatan meselesi. Bir namus meselesi olacak. Atalarımızdan aldığımız toprakları çocuklarımıza vermek olacak. Ancak bu durumda önce bize verilen sonra bakım bahanesiyle geri alınan SİHA’yı durdurmak önemliydi…

 

 

Kimyasalın götürüldüğü mekâna Özel Tim’le birlikte düzenlenen operasyona geçecek olursak eğer dikkatimi çeken ilk detayın bölümün başında olduğu gibi bu operasyon için de #ZehSer eşleştirilmesinin yapılmış olması diyebilirim.  Duygusal ve romantik sahnelerini ağız tadıyla izleme fırsatı bulamıyorsam en azından aksiyon sahnelerinde birlikte omuz omuza çarpıştıklarını izlerim diyerek operasyona odaklandığımda aradığımı bulduğumu söylemeliyim. Deniz ve Çağlar’ın dolayısıyla da #ZehSer’in öyle bir kimyası var ki aksiyon sahnelerindeki bakışmalarını ve uyum içinde hareket etmelerini bile izlemek insana büyük keyif veriyor. Zehra’ya da Serdar’a da operasyon yeleklerinin ne kadar yakıştığını kelimelerle anlatamam. Ama operasyonda Avcı kodunu kullanmalarının beni kalpten vurduğunu rahatça anlatabilirim. #Söz dizisinin bitimine on bölüm kala Avcı’yı öldürmüş olmaları bugün bile hala yüreğimi sızlatıyor…

Zehra ve Serdar’ın operasyon sahnelerinde takım olmalarına bu kadar yükselmemin en büyük sebebi hiç konuşma ihtiyacı duymadan bakışarak ve işaretleşerek yakaladıkları uyumdur. Bu operasyonda ötekilerden farklı olmadı hiç konuşma ihtiyacı duymadan omuz omuza vererek öyle bir uyum yakaladılar ki sanki terörist öldürmüyorlar da tango yapıyor gibiydiler. Hele de koordine olarak fabrikanın girişindeki adamları vurdukları sahneyi zevk alarak seyrettim. Operasyondaki halleriyle Mr. & Mrs. Smith gibiydiler ama ne yazık ki içinde silah olduğu için o resimleri koyamadım.  

 

“Daima hazır.

Şehitlerimizin intikamını alacağız.

Kanlarını yerde bırakmayacağız.

Vatan daim olsun.”

 

Son zamanlardaki operasyon sahnelerinin Özel Tim ve kesin nişancılarla daha profesyonel bir boyuta taşındığının farkındayım. Arka plandaki aksiyon-gerilim müziğinin etkisiyle birbirinden başarılı operasyonlarda birçok teröristin hakkından geldiler. Ayrıca çatışmanın ortasında Zehra ve Pınar dışında Özel Tim’den kadın karakterlerin de olması kendi adıma konuşuyorum çok ilham verici bir sahneydi. Kadın karakterlerin hayatlarının odağına erkek karakterleri koymadıkları Vatan-Millet-Bayrak ülküsüyle hareket ettiklerini görmek güzeldi. Genç kızlara gerçek Türk kadınının nasıl olması gerektiği konusunda rol model alabilecekleri karakterleri yaratan senaristlerimize bu konuda teşekkür etmeliyiz. Üstelik bu kadın karakterlerimiz erkeklerin her yaptığını yapabilen -iyi nişancı olan- kuvvetli savaşçılardı. Operasyon profesyonel olarak başarılı olsa da daha onlar daha içeriye giremeden Türk bayrağını asmış oldukları SİHA’nın yola çıktığını görünce korktum. Masumların yaşadığı köyü hedef aldıklarını anlayınca da dehşete düştüm.

“Amaca giden yolda her şey mubahtır” düşüncesiyle onlara hiçbir zararı olmayan masumları öldürmek nasıl bir akıl tutulması nasıl bir gözü dönmüşlük bilmiyorum ama insanlık olmadığı kesin. Bu kötülüğü yapanlar insan olamazlar.

“Üzerinde Türk bayrağı olan bir SİHA çıkış yaptı”

Zehra ve Serdar’ın birbirlerinin arkalarını kolladıkları tek sahne atölyenin girişindeki o sahne değildi. Operasyondaki en sevdiğim #ZehSer sahnesi içeriye girdikten sonra içinde kimyasal olduğu için vuramayacakları SİHA’nın kontrol merkezine ulaşmaya çalıştıkları sırada gerçekleşti. Teröristleri püskürtmek için sıralı bir şekilde ilerledikleri süreçte elindeki makineliyle Zehra’nın olduğu tarafa doğru ateş ederek onu sıkıştıran teröristin kafasına sıktı. Normalde bu pozisyondayken kafasını çıkarması tehlikeli olduğu halde sevdiği kadının hayatının tehlikede olmasını göz önünde bulundurarak hiç düşünmeden kendi hayatını tehlikeye attı ve adamı kafasından vurdu. Serdar bu şekilde mesajını bütün dünyaya vermiş oldu: SEVDİĞİM KADINA BULAŞIRSANIZ KAFANIZA SIKILMASINA HAZIRLIKLI OLUN.

 

 

SİHA’nın köye doğru yaklaşmasını yüreğim ağzımda izledim. Sezonun başında olduğu gibi birçok masum insanın öldürüldüğü bir felaket izlemeyi beklerken böylesi bir ters köşe yapılmasını ve yaklaşanın da gerçek Türk SİHA’sı olmasını hiç beklemiyordum. Kamerayı kurup büyük bir iştahla Türkiye’yi karalayacak bir propaganda filmi çekmeyi beklerken yaklaşan SİHA’nın gerçek bir Türk SİHA’sı olması bütün planlarını altüst ettiği gibi komutan hariç bütün teröristleri de canından etti. Ölenler gerçek birer insan olsaydı belki bir parça içim sızlardı ama öldürülenler haşere olduğu için MİT merkezinden SİHA’ları kontrol eden Vatanseverlerin eline sağlık bile dedim. Sona ana kadar köyün üstüne doğru uçarak teröristlere hedef şaşırtması yapmaları muhteşemdi. Senaristlerimiz isteyince güzel ters köşe yazmayı başarıyorlar o halde son haftaki bölümlerde neden kendilerini eleştirilecek duruma düşürüyorlar? Neden? Oturup nerede hata yaptıklarını düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bana soracak olursanız.

Düşman SİHA’sına gelince yönünü değiştirmeyi başaranın Serdar olması çok havalıydı. Birçoğunuz hazır fırsatını bulmuşken o SİHA’yla Yıldırım’ı öldürmemelerinin çok saçma olduğunu düşünse de ben Mete Başkan’ın aldığı karara hak verdim. Ona kendi zehrini tattırmaya çalışırken içi kimyasal dolu SİHA’yı patlatsaydılar sadece onun öldürmüş olmayacaklardı. Kimyasalın hava yoluyla bulaşma özelliği nedeniyle kaza eseri yanlış zamanda yanlış yerde olan bir sivile zarar verebilirdiler. Kimyasalın yayılma çapını da bilmiyorlar. Bir köye kadar ulaşabilir daha da kötüsü doğaya bir zarar vererek çevre felaketine neden olabilirdi. Biz onlar gibi zalim değiliz. Tek bir masuma bile zarar versek onlar gibi olurduk diyerek yazımı tamamlıyorum. Kısacası dramın, komedinin ve aksiyonun iç içe olduğu ve dozunun güzel ayarlandığı bir bölümdü. Umarım bu denkleme en yakın zamanda #ZehSer aşkını katmayı başarabilirler diyerek kapatıyorum.

Haftaya Görüşmek Üzere… Hoşça Kalın…

Yazıdaki fotoğraflar için @CatDoctor_ ve @Natasha48109241‘a teşekkürler…

Göz atmanızı öneririz: Teşkilat Bölüm Yorumları

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce