Kategori: İzledimTeşkilat

TEŞKİLAT – Yazılamayan Aşk Hikayesi ZehSer

Bir hafta aradan sonra Teşkilat 45 ve 46. bölümlerdeki ZehSer Sahnelerinin analizi konuk yazar Hande‘nin kaleminden. Teşkilat reytingleri merak edenler için Total’de 6,18 reyting ve AB’de 6,79 reyting ile 2. ve ABC1 ‘de 6,36 reyting ile 3. oldu. Keyifli okumalar…

 

 

Dinlemedeyim, Zehra

 

“Serdar iyi misin? Neredesin? Yıldırım nerede?

İyiyim. Paketi aldım Halit B.’la buluşmaya gidiyorum. 2. buluşma noktasında çıkış planı için…temas kuracağız.

Tamam…Gürcan çıkış için hazırlıkları yapıyor.

Sizin operasyon ne oldu?

Bizi tuzağa çekmeye çalıştılar ama çözdük. Hepsini etkisiz hale getirdik.

Harika, güzel haber.

Serdar. Dikkatli ol!”

 

Birbirlerinden ayrı gayrı operasyonlara gitmeye başladıklarından beri 1 alışkanlık haline getirdikleri #ZehSer telefon sahnelerinden biri olan bu sahne bölümdeki ilk ve tek telefon sahnesi değildi ama #ZehSer söz konusu olduğunda elimdeki materyali sonuna kadar değerlendirmekten yanayım. O yüzden de yorumuma dikkatimi çeken ilk ayrıntıyla başlamak istiyorum. Yıldırım’ı kaçırma operasyonun ortasındayken ve peşinde birtakım adamlar varken önemli bir haber olabilir diye telefonunu açmasını anlayabilirim ama Zehra’nın ikinci kere çaldırmasını bile bekleyemeden bu kadar hızlı telefonunu açmasının altında ekipten haber alma isteğinden ziyade Zehra’nın sesini duyma arzusunun yattığını düşünüyorum. Arayan bir başkası olsaydı telefonunu bu kadar hızlı açar mıydı bilmiyorum. Ancak telefonu açar açmaz onun sesinden duyduğu ilk cümlenin “Serdar, İyi misin?” olmasını çok yerinde buldum. Çünkü sevdiği adam için endişe eden bir kadının soracağı tarzdan bir soruydu bu. Üstelik birbirleriyle konuşurken isim vermek zorunda olmadıkları halde birbirlerinin adını söyleme düşkünlükleri hakkında ne hissettiğimi de çok iyi biliyorsunuz.

Birbirlerine isimleriyle hitap etmeleri aralarındaki dile getirilmemiş hislerin bir manifestosu olduğu gibi aynı zamanda birbirlerinin varlıklarını tanıdıkları ve aralarında bir samimiyet köprüsü kurduklarının da işareti. İnsan denen varlıklar karşı taraf adlarını söylediğinde farkında olmadan psikolojik anlamda varlıklarının tanındığını hissetmeye başlarlar. Bu da Serdar ve Zehra’nın kurallara karşı gelmeden ve sınırlarını aşmadan #ZehSer’in varlığını tanıdıkları o nadir anlardan biriydi bence. Bu yüzden de birbirlerinin adlarını söylemek onlara şiir okumak şarkı söylemek gibi geliyor.

Serdar’ın cevaplamasına imkân tanımadan art arda yönelttiği soruların onun için duygusal anlamda endişelenmiş olmasından kaynaklandığını sadece ben değil; Serdar bile anladı. Bu yüzden de konuşmasına önce “iyi” olduğunu söyleyerek başladı. Bunu belirttikten sonra operasyona dair bilgilendirmeye geçtiğinde birçoğunuz belki hissetmedi ama o kısacık süre zarfında Serdar’ın tonlaması da değişti. Bir anda daha profesyonel 1 ses tonuna geçti ya bravo.   Serdar’ın tonlamasındaki farklılığı hissetmediyseniz de Zehra’nın “Tamam…Gürcan çıkış için hazırlıkları yapıyor” dediği anda ses tonunda kendini bariz bir şekilde belli eden endişe ve korkuyu hissetmişsinizdir diye düşünüyorum. Kelimeler arasında vermiş olduğu normal olmayan duraksamalar, yüzündeki ifade ve sesindeki alışkın olduğumuz özgüvenin yerini bir özgüvensizliğe bırakması endişelendiğinin belirgin işaretleriydi. Serdar’ın o anda peşinde olan adamlardan ötürü sesindeki endişeyi fark edememesinin kuvvetli muhtemel olduğuna inansam da Zehra’ya onların operasyonunun nasıl geçtiğini sormasının Zehra’nın zihnini o düşüncelerden uzaklaştırmak için kullandığı bir dikkat dağıtma yöntemi olduğuna inanmak istiyorum. Zira bu tam da sevdiği kadın için yapacağı tarzda bir hamle olurdu.

Telefon görüşmesini bitirmeden hemen önce Serdar’a söylediği “Dikkatli ol” cümlesine artık hepimiz aşinayım. Bu onların “seni seviyorum” deme tarzları ki Serdar bu cümleyi 37. bölümde Zehra’nın operasyon boyunca arabadan çıkmayacağını haliyle başına bir iş gelmeyeceğini bildiği halde söylediğinde bunu daha net bir şekilde anlamıştım. O cümle sade 2 kelimeden oluşuyor ama onu söyleyen #ZehSer çiftinden biri olduğu zaman içinde anlaşıldığından çok daha büyük anlamları barındırıyor diyebiliriz. Sadece “sevgilerini” ifade biçimleri değil; aynı zamanda birbirlerini düşündüklerini ve birbirlerinin arkasını kolladıklarını da anlatma biçimleriydi. O yüzden yan yana oldukları sahneleri özlemiş olsam da birbirlerini düşünüp “Dikkatli ol” dedikleri sahneleri izlemeyi de seviyorum. Gerçi bu operasyonlar birbirlerinin arkasını kolladıkları ve sürekli birbirlerinin hayatını kurtardıkları zamanlarda daha keyifliydi ama neyse.

#ZehSer aşkının karargahtaki gözlemcisi Hakkı Dayı ama insan aralarındaki duygunun aşk olduğunun sadece ekip tarafından anlaşılmasını değil; düşmanlarının bile fark edebilecekleri kadar büyük bir kıvılcım olmasını umut ediyor. Ben en azından öyle umut ediyordum. Saklamaya çalışsalar da aralarındaki hislerin yoğunluğunun bir kör için bile fark edilebilir boyutta olmasını istedim. Senaristlerimizin yazdıkları gibi 1 düğmeye basınca ortadan kaybolabilecek ya da ket vurulabilecek bir his olmamalıydı. Ceren’e dair hoşuma giden tek şey de #ZehSer’in varlığından haberdar olmasıydı. Yıldırım’ın şu kısacık konuşmayı dinledikten sonra aralarındaki münasebeti anlamasını ve onun tarzına yaraşır bir şekilde yorum yapmasını bekledim ama o hiçbir mimiğini oynatmadan süs bebeği gibi öylece oturuverdi.

 

“Peşimize düşmüşler.

Emin misin? Takip protokolünü uyguladın mı?

 İlk operasyonumuz değil, Zehra Hanım.

Prosedürleri uygulamak konusunda ne kadar başarılı olduğunu biliyorum, Serdar. O yüzden sordum. Peki peşindekileri teyit ettin mi? Yıldırım’ın adamları mı?

Yüksek ihtimalle evet. (…) Dönmek zorundayım. Peşimdeler.”

 

Bölümde #ZehSer’e dair sevdiğim sahnelerden birinin başlangıcından söz ederek başlamak istedim. Peşine takılan korumaları fark ettiğinde Zehra’yla yaptığı ağız dalaşından. Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben hiç kavga etmeyen çiftleri çok sıkıcı buluyorum. Zira çiftlerin hiç kavga etmemeleri hatta fikir ayrılığına bile düşmemeleri bana hiç inandırıcı gelmiyor. O yüzden yaptıkları işin doğasındaki stresi düşününce ara sıra zıtlaşan bir #ZehSer görmek beni daha çok mutlu ediyordu. Üstelik aramızda kalsın ama ben Serdar duygularını itiraf etmeden önceki didiştikleri dönemi de özledim. Hislerini açıkça ifade edememelerinin yarattığı o gerginlik her ikisinin de Alfa karakterlere sahip oldukları gerçeğiyle birleşince sürekli birbirleriyle çatıştıklarını gözlemleyebiliyorduk. Ki o çatışmaların hepsi de bir kibrit çakmakla koskoca bir orman yangınına dönüşebilirdi. O yüzden Serdar’ın son yaşadıklarının yanı sıra peşine takılmış olan korumaları da ekleyince gergin olmasının epey normal olduğunu düşünüyorum. Zehra’dan bir nefeste “Zehra Hanım” moduna geçmesi benim gibi dikkatli bir seyirci için bile biraz fazla hızlı oldu; bunu kabul ediyorum…

Zehra’nın kontrolcü yönünün yeniden devreye girdiğini ve ona işini nasıl yapacağını öğretmeye çalıştığını düşündü ama Zehra’nın niyeti aslında bu değildi. Bu konuyla ilgili iki yorumum var. İlki daha önce de belirttiğim gibi Yıldırım’ı aldığı her seferde fazlasıyla ses çıkarmasından yola çıkarak yine ses getiren bir çıkış yapmış olabileceği düşüncesi ikincisi de Serdar’ın saha operasyonlarındaki başarısını düşünerek peşine düşenlerin kaynağını yanlış yorumlamış olabileceği düşüncesiydi. Asıl niyeti hangisi olursa olsun, kesin olan şu ki Zehra ona katiyen işini nasıl yapacağını öğretmeye çalışmadı. Ben bu durumu “sıkışık zamanlar peşinden yanlış anlaşılmaları getirir” ile açıklayabiliyorum. Ki aralarında yaşanan çatışmaya rağmen Zehra’nın tüm vurgusu “buluşma noktasına yaklaşmış” olmasındaydı. O andan sonra yolunu değiştirmesinin ülkeye dönüşünü geciktireceğini ve onun canını tehlikeye atacağını biliyordu.

Zehra âşık olduğu adamın canı için endişelenmek konusunda da hayatının tehlikeye girebileceği düşüncesinde de sonuna kadar haklıydı. Daha konuşmalarının üstünden fazla bir zaman geçmemişti ki Serdar arabasının lastiklerini patlatan korumalar tarafından çapraz ateşe alındı. Yıldırım’ı vermemek için adamlarla bir başına çatışmak zorunda kaldı. Dürüst olmam gerekirse ben de Zehra gibi Serdar’ın canı için epey endişelendim. Gerçi söz konusu #ZehSer olduğunda içlerinden birinin rehin alındığı ötekinin ise onu kurtarmak için kan, ter ve gözyaşı döktüğü bir hayalim var ama Serdar’ın kanının akması ve canının yanması beni üzdü. Bu arada söylemesem olmaz Serdar’ın çatışma esnasında sağ omuzundan yaralanmasını da Çağlar’ın gerçek hayatta sağ omuzundan ötürü fizik tedavi olduğunu bildiğimden çok manidar buldum. En azından baskın eli sağı olduğu halde onu kullanmaması için iyi bahane oldu.

 

 

“İsabet aldım.

Ne? Mermi içeride mi? Nereden isabet aldın, Serdar? Hayati riskini birden ona kadar değerlendirmeni istiyorum. Serdar. Serdar, duyuyor musun? Cevap ver. Serdar, duyuyor musun?”  

Yorumuma önce Avcı lakabıyla başlamak istiyorum. Bunu her seferinde belirttiğimi biliyorum ama dizi operasyonlar için “Avcı” kod adını kullanma konusunda ısrar ettiği sürece demeye de devam edeceğim. Fethi benim #Söz dizisi içinde en sevdiğim erkek karakterdi. Bu yüzden her “Avcı” ismini duyduğumda onun şehit edildiği sahneyi hatırlayıp bir fena oluyorum. Ayrıca Deniz Baysal’ın da o dizide oynamış olduğunu bilmek bana kendimi alacakaranlık kuşağı içindeymişim gibi hissettiriyor. Sonları benzemez inşallah. Serdar operasyonların Avcı’sı değil; gönül Avcı’sı olarak her daim #Teşkilat bünyesinde olsun. Bunu aradan çıkardıktan sonra dikkatimi çeken bir diğer detay “isabet aldım” cümlesinden sonra Zehra’nın verdiği tepki oldu. İşlerine duygularını karıştırmamak için duygusal bir ilişki yaşamaya hayır diyen biri için tepkisi çok kişiseldi. “Aynı durumda hangi ekip arkadaşı olsa mutlaka endişelenirdi” elbet lakin Serdar’ın durumunda olduğu gibi bu kadar hızlı duygusal bir tepki vermezdi. Ki bu tepkisi “sevdiği adama” özgüydü.

Artarda soruları o kadar hızlı saydırmaya başladı ki Serdar o sırada bir saldırının ortasında olmasaydı bile sorularını bu kadar çabuk cevaplandırmasının imkânı yoktu. Serdar ne durumda olduğunu bilememenin yanı sıra ona ihtiyaç duyduğu yanında olamama gerçeği Zehra’yı yiyip kemirmeye başlamıştı bile. Kendinden emin bir şekilde karargâhı yöneten o güçlü kadın gitmiş yerine korkudan titreyen küçük bir kız çocuğu gelmiş gibiydi. Ben normalde Zehra’nın konu ne olursa olsun soğukkanlığını ve özgüvenini koruyabilmesine hayranım ama söz konusu Serdar olduğunda en azından bu sahnede karşımda soğukkanlılığını koruyamadığını artarda sorduğu sorularla belli eden ve sesinin tonundaki titremeden alışkın olduğum özgüveninden çok uzak bir Zehra gördüm. Göz kapaklarının normalden çok daha fazla kapanıp açılması ayrıntısı da onun için endişelendiğinin göstergesiydi. O istediği kadar işine duygularını karıştırmayacağını söylesin, konu Serdar olduğunda duyguları hele de kalbi işin içine katılmanın bir yolunu buluyor.

Geçen bölümde hiç beklemediği bir anda Halit Başkan’ın önünde belirip “yaşamak istiyorsan benimle gel” tarzında bir araba macerasını başlatan Serdar’ın bu defa Halit Başkan’dan aynı şekilde yardım görmesi de çok güzel olmuş. Senaristlerin iki sahne arasında kurmuş oldukları paralelliklere kalbimi bıraktığımı söylememin çok doğru bir hamle olduğunu düşünüyorum ama ben bu paralellikleri Zehra’yla birbirlerinin hayatlarını karşılıklı kurtarmalarından ötürü alışmıştım. Keşke #ZehSer ayrı düşmemiş olsaydı da bu paralelliği onların sahnesinde görmüş olsaydım diyorum.

 

Şükürler Olsun

 

“Serdar cevap ver, lütfen. Serdar duyuyor musun beni, ses ver.

Çıkmayı başardık. Halit Başkan tam zamanında yetişti, sağ olsun.

Şükürler olsun. Sizden ses gelmeyince endişelendik. Terslik olduğunu sandık”.

 

Serdar’dan bir cevap alamadığı zaman uzadıkça Zehra’nın nefesinin de kesilmeye başladığının farkındaydım ama Serdar’ın Halit tarafından kurtarıldığını otuz saniye önce görmemiş olsam Zehra’yla empati kurma konusunda daha iyi bir iş çıkarabilirdim diye düşünmeden de edemedim. Keşke Halit’in onu kurtardığını Zehra’yla eş zamanlı şekilde öğrenseydik o zaman ekranı başındaki biz #ZehSer izleyicileri de onunla birlikte nefesimizi tutmaya başlardık. O “Serdar cevap ver” dedikçe Serdar’ın sessizliğini sürdürmesi onun için tam bir işkenceydi. Ona bir cevap vermediği zamanı ölçsek iki dakikayı geçmezdi ancak o iki dakika Zehra için hiç bitmeyecek bir sonsuzluk gibiydi. Cümlesinin sonuna eklediği o “lütfen” de bir rica değil; hayatta olduğuna dair bir işaret göndermesi için ettiği duaydı. Ömründen ömür gitti desem abartmış olmam. Kalbini verdiği adamın kalbinin hala atmakta olduğunu öğrenmeden o da nefes alamıyor gibiydi. Ki bu sahnedeki performansından ötürü Deniz’i tebrik etmek istiyorum. Zehra’yı çoğu zaman robot gibi duygusuz olmakla suçlayan seyircilerin aksine imkân tanınırsa Zehra’nın da bir insan olduğunu gösterdiği için.

Serdar’dan ses geldiği anda kalbi yeniden atmaya ve nefes almaya başlayan Zehra duaları kabul olduğu için ellerini yüzüne götürmüş gibiydi ama dürüst olmam gerekirse ben bu hamleyi orada herkesin gözünün önünde ağlamamak için yaptığını düşünüyorum. Zira Serdar konusunda istemsizce de olsa kalbinin sesini dinleyen bu mükemmel kadın Halit B. tarafından onun yokluğunda karargâha liderlik etmeye seçilmişti ve bunu önlerinde ağlayarak yapamazdı…

“Sizden ses gelmeyince endişelendik. Terslik olduğunu sandık” dese de asıl endişelendiği kişinin Serdar olduğunu ve “siz” kelimesinin aslında “sen” anlamına geldiğini onun kadar Serdar da biliyordu. Ekiptekiler yanındayken “senin için endişelendim” diyemeyeceği için herkes adına konuşmak zorunda kaldı. Söz konusu #ZehSer olduğunda satır aralarında saklanan anlamları madencilerin toprağı kazarak değerli taşları çıkartmak zorunda oldukları gibi çıkarma mecburiyetinde kalan #ZehSer çiftinin hayranlarının artık bu imaları anladıklarını düşünüyorum. Yoksa bu cümlenin asıl anlatmak istediği siz ve biz değil; “Senden ses gelmeyince endişelendim. Terslik olduğunu sandım” şeklindeki gibi sen ve bendi. Neyse ki Zehra açıkça söyleyemese de Serdar ne anlatmak istediğini anladı. Bu sayede içinde bulunduğu ciddi durumlarla dalga geçen o havalı cümlelerinden birini kullanarak hem söylemek istediğini anladığını ona belli etmiş oldu hem de kendisi için çok endişelenen Zehra’nın endişelerini sululuk yaparak dağıtmaya çalıştı.

Serdar içinde bulunduğu durumların ciddiyetiyle dalga geçen bir adam olsa da bazen tüm bunları Zehra’nın yüreğini sakinleştirmek için yaptığına inanıyorum. İşi şakaya vurup onu kızdırarak ortamın havasını değiştirmeye çalışıyor. Başarılı olmadığını da söyleyemeyeceğim. Zehra bir nebze olsun rahatlamış oldu. Serdar yanında olmadığı içindir -ki ışınlanma teknolojisi olsa anında yanında beliriverirdi- tam anlamıyla rahata eremedi ama tekrar nefes almaya başladı. Serdar’ın güvende olduğunu duyunca kendisine hediye ettiği yonca kolyesine tutmasının ne anlam geldiği hakkındaki düşüncemi daha önce de belirtmiştim ama tekrar söylemem gerekirse Zehra kolyesine dokunduğunda onun temsil ettiği hisse yani aşkına tutunmuş oluyor en önemlisi de Serdar’a sarılmayı temsil ediyor olması. Keşke aralarına mesafeler girmese de fiziksel olarak gerçek bir sarılma görebilsek o ana kadar kolyeye sarılmaya devam.

 

Buyur Zehra’m

 

“Serdar, güvenli eve giriş yaptınız mı? Bir sıkıntı var mı?

Güvenli eve girdik. Çevre kontrolü sağlandı. Takip edilmediğimizi doğruladık. Şimdilik bir sıkıntı görünmüyor.

Peki sen nasıl oldun? İyi misin?

İyiyim. Korktuğun kadar değil. Yarayı temizledim, gerekli pansumanı yaptım. İnce bir sızı var ama o kadar olur.

Kurşunu çıkardınız mı?

İyiyim dedim ya Zehra. Merak etme. Hem şu anda daha büyük bir problemimiz var. Kurşunun nasıl çıkacağı değil; bizim buradan nasıl çıkacağımızla ilgili.”

 

Serdar’ın gelen aramanın içeriğini tahmin ederek telefonu “Buyur, Zehra” diyerek açması benim epey hoşuma gitti. Bazı insanlar bunu yazdığımda bana kızıyorlar ama Serdar sevdiği kadına “biat” etmeye dünden razı bence. Kendi rızası varken bazı hayranlarının bunun bir erkek için küçültücü bir durum olduğunu düşünmelerini de hiç anlamıyor; kabul de etmiyorum. Bence böyle bir durumun yaşandığını düşünmek düpedüz cinsiyet ayrımı. Bunu ifade ettikten sonra diyaloğun içeriğini yorumlamaya geçecek olursak Zehra’nın saldırının ortasında olduğu gibi canı için endişe ettiği Serdar’a sorularını artarda sıralaması gerçekten çok tatlıydı. Sevdiği adam için endişelenen bu hallerini daha da önemlisi soğukkanlılığını kaybederek duygusallaşmasını izlemeye bayıldım. Serdar da sesinin tonundan onun için endişelendiğini ve mevzunun ciddi olduğunu anlamış olmalı ki sorduğu sorularının yanı sıra sormadıklarını ya da henüz sormaya fırsat bulamadıklarını da tek tek cevaplaması gerçekten büyük bir centilmenlik örneğiydi bence.

Serdar zaman zaman Zehra’yla dalga geçse de onda endişeye neden olan şeyleri hemen fark ediyor. Fark etmekle de kalmayıp onun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için elinden gelen her şeyi de yapmaya çalışıyor. Zehra’nın kurşunla ilgili endişelerini dağıtabilmek için tüm dikkatini operasyondaki mevcut soruna yönlendirmesi de bundandı bence…

Serdar’ın detaylı bütün açıklamalarına ve içini rahatlatma çabalarına rağmen Zehra’nın sevdiği adama isabet eden kurşunun kaygısını yaşaması robot olduğunu iddia eden bütün dizi fanlarına ne kadar yanıldıklarını anlatmanın en iyi yöntemiydi. Bir köşede gizlice aradığı Serdar’ın yarasına pansuman yapamadığı için kendini huzursuz hisseden    Zehra için üzülmekle birlikte iyi 1 #ZehSer pansuman sahnesi yazmadıkları için senaristlerimize de çok sinirlendim. Serdar yaralandığında Zehra o yarayı sarmak için yanında olmayacaksa ikisinden birinin yaralanmasının ne anlamı var. Onu öyle kendi kendine pansuman yaparken gördüğümde içim sızladı. Ki Zehra’nın sevdiği için evham yapan eşler gibi Serdar’ın tüm söylediklerine rağmen onun için endişelenmesi çok güzeldi. O yüzden sevdiğinin yarasına pansuman yapamasa da Serdar’ın kendisi için endişelenen Zehra’ya pansuman olması tek kelimeyle mükemmeldi.

 

Ankara’da Hesaplaşırız

 

“Vurulduğunu duyunca bir an şoka girdim. Sen de ses vermiyorsun. 1-2 dakikalığına kalbim durmuş olabilir.

Ben seni duyuyordum ama biraz gerilmeni istedim.

Siz karargâha geleceksiniz, Serdar Bey. Ankara’da hesaplaşırız artık. Yani kurşun sıyırmış olabilir ama benden kaçamazsınız. Onu söyleyeyim.

O zaman ben sahte bir kimlikle yeni bir hayata başlayayım.

Bence de. Yıldırım’ın sesi mi o?

Evet bağırıyor deli gibi…Kapatmam gerek şimdi.

Tamam. Dikkat et kendine de Halit Başkan’a da.”

 

Söz konusu duygular olduğunda hisleriyle yüzleşmekten kaçınabilmek için Zehra’nın konuyu değiştirmesine ve bu doğrultuda konuyu eğip bükerek operasyonlara getirmesine alışkınız ama Serdar’ın duygulardan bahsetmek yerine -ki yarasını bahane ederek Zehra’ya nazlanabilirdi- konuyu çıkış stratejilerine getirmesi benim için büyük bir sürpriz oldu. Bunu Zehra’nın yapmasını beklerdim ama Serdar’dan hiç beklenmeyen bir hareketti. Ama sahnenin bu kısmı bölümdeki favori #ZehSer sahnemdi. Bu sefer duygularını ve kaygılarını “Vurulduğunu duyunca bir an şoka girdim” diyerek ifade eden tarafın Zehra olması çok büyük bir gelişme. Dışarıdan bakıldığında elle tutulur büyük bir şeymiş gibi görünmüyor ama duygularını saklama konusunda Zehra’nın tabiatının ne kadar iyi olduğunu düşününce epey büyük bir adım olduğunu anlamak hiç zor olmuyor. Özellikle de “1-2 dakikalığına kalbim durmuş olabilir” dediğinde benim de kalbim duracak sandım. Neler oluyor, bu Zehra kim ve biz nereye gidiyoruz diyerek düşünmeye başladım.

1-2 dakikalığına kalbim durmuş olabilir” dediğinde onun bu itirafından ötürü Serdar’ın yüzünde oluşan gülümseme dünyaya bedeldi. Hislerimize göre hareket edemeyiz aramızda duygusal bir ilişki olamaz diyen Zehra’nın onun için endişelenmesi ona âşık olduğunun bir göstergesiydi. Serdar’ın gülümsemesine neden olan ilk neden buydu ikincisi de söylediği her şeye ve içini rahatlatma çabasına rağmen üzerine titremesiydi. Zehra’nın kendisini böylesine açık etmesi onun gururunu okşuyordu. Bunu anlamamak için kör olmak gerekiyor. O gururu “okşanan” Serdar’ın içinden de iyi tanıdığımız ve izlemekten büyük zevk aldığımız “fırsatçı” Serdar çıktı. Dürüst olayım en sevdiğim sahnelerinin bu olmasının bir nedeni Zehra’nın hislerinden bahsetmesiyse bir diğer nedeni de Serdar’ın fırsatçılığını sevmemdir. “Seni duyuyordum ama biraz gerilmeni istedim” dediğinde Zehra’nın aşağılık herif demesini bekliyordum. Üçüncü kere söylediğini işitemedim ama aklım duyduğum son sefere yani maskeli balodaki o meşhur aşk itirafına gidiverdi.

Hazır bir fırsatını bulmuşken Serdar’ın fırsatçılığı üzerinden de olsa Zehra ve Serdar çiftinin flört edişlerini izlemeye bayıldım. Öyle uzun bir zamandır ayrıydılar ki ne kadar güzel olduklarını anca bu sahneyi görünce hatırlayabildim. Konu “aşk” olduğunda aralarına duygusal anlamda aşılması güç bir duvar ören kızı bunu yaptığına pişman etmek olduğunda hiçbir fırsatı kaçırmadığını görmek güzeldi. Maskeli baloda olduğu gibi değerini anlaması için Zehra’yı korkutmaya çalıştığını anlasam da o esnada Zehra’nın çektiği nefes darlığı dikkate alındığında Serdar’ın yaptığının çok acımasızca olduğunu ve bu sohbetin de bir kavgaya dönüşeceğini düşünmüştüm. Ancak Zehra’nın ona kızmak yerine onunla flört etmeyi tercih etmesi şaşırtıcı olsa da sevdiği adamın hala hayatta oluşuna bir şükretme biçimiydi.

Yaptığı açıklamayla Serdar’ın onu bilerek endişelendirdiğini öğrenen Zehra’nın “Siz karargâha geleceksiniz, Serdar Bey. Ankara’da hesaplaşırız artık. Kurşun sıyırmış olabilir ama benden kaçamazsınız” dediğini ilk duyduğumda bu sözleri gerçek anlamlarını kastederek söylemediğini biliyordum ama yaptığı açıklamanın onu kızdırdığını ima eden Bey kelimesini kullanmasına kalbimi bıraktım. Karargâha dönmesini hesap sormak için değil; onu görmeyi özlediği için istiyordu. İlk cümlesinin alt metninde bir tehdit değil; temenni yatıyordu. Ki Zehra’ya bu konuda hak vermediğimi de söyleyemeyeceğim. Onunla duygusal anlamda bir ilişki yaşamayı ondan ayrı kalmamak için reddeden Zehra’nın yaptığı fedakarlığa rağmen ondan mahrum kalıyor olması büyük bir adaletsizlikti. Onunla bir ilişki yaşamayacaksa en azından onunla her gün karargâhta bir arada olabilmeli ve operasyonlarda sırt sırta vererek çarpışabilmeliydiler.

Onları bu sahnede flört ederlerken izlediğimde hemen aklıma paralel sahne olarak Serdar’ın beynini programlayan bilim adamını araştırmak için evine gelerek ona yardım ettiği bölümdeki Meksika’ya kaçma planını yaptıkları sahne geldi. Bir de güvenli evlerin birinde Serdar’a onun bir videosunu gördüğünü ilk açıkladığı sahnede Serdar’ın konuyu cıvıtıp sevgili olmalarına getirdiği sahne geldi. Kıymetini bilemediğimiz o güzel zamanlarda Serdar sahte bir kimlikle yeni bir hayata başlama hayali kurarken Zehra ve Yağmur’u da yanında götürmeyi planlıyordu. Şimdi ise flörtlerinin dozu hoşuma gitse de tek başına yeni bir hayat kurması ihtimali hoşuma gitmedi. Tek tesellim “bence de” cevabının “flörtün” bir parçası olarak değerlendirilebilecek olmasıydı. Ki “Kurşun sıyırmış olabilir ama benden kaçamazsınız” sözünün “karargâha dönünce elimden çok çekeceğin var; benimle kıyaslandığında kurşun ne ki” anlamına geldiğini ve durumu şaka yaparak karşılayan Serdar için Zehra’nın da başının tatlı belası olduğunu söyleyebiliriz bence.

Serdar’ın yüzündeki o güzel gülümsemeyi çok daha uzun bir süre izleyebilmeyi isterdim zira çocuk babasının hala hayatta olduğunu ve ailesini öldürenin kim olduğunu öğrendiğinden beri bir kez bile gülmedi. Yaşadıklarından sonra yüzünün aydınlanmasını sağlayan ve hayatına neşelendiren tek şey onun hayatındaki varlığıydı. Bir insanın adının anlamı karakteriyle ancak bu kadar uyumlu olabilirdi. Ailesini çok erken bir yaşta kaybetmesinin sonucunda kararan hayatına ışığı tekrar getiren ve kaybolduğunda yolunu bulmasını sağlayan bir ay parçasıydı. O yüzden ister istemez senaristlerin ona “Zehra” ismini vermelerinin kasıtlı yapılan bir eylem olup olmadığını merak ettim. Yola çıkarlarken bu noktaya geleceklerini tahmin ederek mi ona Zehra adını verdiler yoksa isimlendirme durumu tesadüfi mi gelişti?

46. Bölüm #ZehSer Sahneleri

 

 

“Nasıl olayım, Zehra? Hastanedeyiz ve teşhis edemeyeceğimiz bir naaşı bekliyoruz.

Ve o naaş Hakkı Dayı’ya ait.

Evet, arkama bakmadan kaçmak istiyorum. Nasıl yapacağım bilmiyorum.

Atlatacağız. Hep beraber bunu da atlatacağız.

Karargâhta durumlar nasıl?

Herkes perişan… Serdar. Serdar.”

 

#ZehSer çiftimizin kırk altıncı bölüme de bir telefon görüşmesiyle başlamalarının canımı sıkmasını geçtim; yaşanan acının karargâhta hep birlikte kurmuş oldukları ailenin bir ferdini kaybetmekten kaynaklandığını düşünecek olursak bu sahnede yan yana olmalarını tercih ederdim. Daha ilk bölümlerde sahip olduğu tek ailenin ekip olduğunu belirten Serdar için Hakkı’nın ölümünü kabullenmenin çok zor olacağını biliyordum ama patlamadan dolayı kimliğini teşhis etmenin neredeyse imkânsız olduğu na’şını teslim almanın bu denli yıpratıcı olacağını hiç düşünmemiştim. Fiziksel bağlamda hala ayakta duruyormuş gibi görünse de duygusal anlamda büyük bir çöküşün eşiğinde duran Serdar’a destek olması için Zehra’nın orada olmasını çok isterdim. Zira sevdiği kadının omuzunda ağladığı bir sahne görmek bu ikilinin daha önce birlikte oynadıkları #FHVK dizisindeki karakterlerine özellikle de #YağHaz fandomuna selam çakan paralel bir sahne yaratmış olacaktı. Biz de bu paralelliğin ne kadar hoş bir ayrıntı olduğundan söz edecektik.

#Teşkilat senaristleri zamanında kesin #FHVK’ı izlemişler ve #YağHaz fanatiği olup çıkmışlar dediğimiz zamanlara ne oldu acaba? Sezonun başlarında sürekli bu iki dizi arasındaki paralel sahnelerden bahsedip durmuyor muyduk?

Mevcut sahneyi yorumlamaya geçecek olursak eğer benim dikkatimi çeken ilk detay Hakkı Dayı’nın bindiği aracın gözlerinin önünde patladığını izlemek zorunda kalan Zehra’nın bu anı beynine kazınmışken önceliği sevdiği adama vermiş olmasıydı. Hakkı’yı kaybettikleri için o da acı çekiyor olduğu halde o haliyle bile önce Serdar nasıl olduğuyla ilgileniyordu. Sesinden ağlamamak için kendini çok zor tuttuğu anlaşılan Zehra, tüm gücüyle kendine hâkim olarak önce onun iyi olduğundan emin olmaya çalıştı. Aşk sevdiğini kendinden çok düşünmek ve ona öncelik tanımaksa eğer Zehra’nın bu jesti aşkının büyüklüğünü anlatmaya yetiyordu bence. Aralarında duygusal bir şey yaşanmasının imkânsız olduğunu söylese de ve her seferinde Serdar’ın romantik girişimlerini engellemeye çalışsa da eylemleriyle söylediklerinin birbirleriyle uyuşmadıklarını söylemek doğru olacaktır. Onu yüzeysel bir bakış açısıyla yorumlamaya çalışanlar hislerini dillendirmediği için onu duygusuz biri olmakla suçlayabilirler ama Zehra’nın söylediklerinden çok yaptıklarına bakmayı tercih eden birileri dile dökmese de her seferinde Serdar’ı ne kadar çok sevdiğini kanıtladığını anlayabilirler. Zehra ne kadar öyle görünmeye çalışırsa çalışsın; duygusuz bir robot olmaktan çok daha fazlasıydı.

Belki de tökezlememek için sırtını dayadığı duvardan güç almaya çalışan Serdar ise bu boynu bükük haliyle kalbimi parçalıyordu. Hakkı’yı kaybetmenin acısı başlı başına 1 travmayken cesedinin teşhis edilemeyecek halde olduğunu bilmek yüreklerinde daha da büyük bir acıya sebep oluyordu. Serdar’ın iyi olmadığını sesinden anlayan Zehra onun yanında olamasa da telefon sayesinde ona destek olmaya çalışıyordu ama Serdar’ın teselli edilemeyecek bir halde olduğu Zehra’yla konuşurken bacağının titremesinin hiç durmamasından anlaşılıyordu. Bu hareket genellikle yoğun stres altındaki insanların ve şok geçirenlerin dış dünyaya alarm verme şeklidir. Zehra eğer yanında olsaydı bunu fark edip bacağının titremesi dursun diye fiziksel temasta bulunabilirdi ama yanında olamadığından “hep beraber bunu atlatacağız” demekle yetinmek zorunda kaldı. Ki oradaki “hep beraber” kelimeleri aslında “ben daima yanında olacağım, bunu beraber atlatacağız” anlamına gelmekteydi. Serdar da telefon üzerinden vermeye çalıştığı desteğin samimiyetine inanmış olacak ki normalde başka biri sorsa asla söylemeyeceği hislerini Zehra’ya açıkça itiraf etti…

Sahnede bayıldığım o kadar çok #ZehSer detayı var ki hepsini eksiksiz olarak dile getirebilmek için elimden geleni yapıyorum. Sahnede özellikle Serdar’ın Hakkı’nın ölümüne verdiği tepkiye, Zehra’nın bu durumdayken bile önceliği Serdar’a ve onu anlamaya verdiğine, Serdar’ın onun verdiği güvene bağlı olarak normalde asla söylemeye cesaret edemeyeceği duygularını dile getirmesine ve Zehra’nın ona “daima yanında” olacağını ima etmesine odaklandım…

Zehra’nın onunla konuşurken ağlamamak için verdiği olağanüstü savaşa, “naaş ve Hakkı D.” kelimelerini söylerken aralarında vermiş olduğu duraklamaya ve sonrasında sesinin titrediğini anlayarak derin bir sessizliğe gömülmesine de dikkat çekmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Çok küçük yaşta ailesini kaybettiği için 1 yanı hiç büyüyemeyen Serdar’ın söz konusu sorumluluk almak ve onu büyümeye zorlayacak acılarla yüzleşmek olduğunda arkasına bile bakmadan kaçmak istediğini başka bir deyişle çocuk kalmak istediğini Zehra’dan başkasına söyleyemeyecek olma durumunun #ZehSer adına özel sahnelerden biri olduğunu düşünüyorum. Zehra’nın desteğiyle sahne biraz daha devam ettirilebilseydi o sahne duygusal açıdan daha derinlikli bir ana dönüşebilirdi ama ne yazık ki Serdar’ın cesedi görünce dikkati dağıldı ve istemsizce de olsa telefonu kızın yüzüne kapatmış bulundu. Ki bu sahneyle alakalı olarak sevemediğim tek şey de buydu. Serdar’ın açık bir şekilde acı çeken Zehra’nın yüzüne telefonu kapatması hiç doğru olmadı. Zehra’nın güçlü bir kadın olduğunu biliyoruz ama onun da ara sıra birilerinin desteğine ihtiyacı olabiliyordu.

 

Süper Kahraman Değilsin

 

“Kafan karışık, değil mi?

Evet ve bu karışıklık ne zaman geçecek bilmiyorum. Önce baba bildiğim adamı kaybettim. Sonra öldüğü bildiğim babamın hayatta olduğunu öğrendim. Hala inanamıyorum. Sonra da Hakkı Dayı.

 Haklısın ama yapacak bir şey yok, odaklanmamız lazım.

Evet, doğru diyorsun. İşte odaklanabilseydim babamın nerede olduğunu bir kenara bırakıp Yıldırım’ın peşine düşmeseydim belki de Hakkı Dayı hala hayatta olacaktı.

Serdar sen süper kahraman değilsin. Hiçbirimiz değiliz. Herkesin hayatını kurtaramazsın.”

Arabada dertleşme sahnelerinin güzelliğini özlemiş biri olarak araba sahnelerinin geri dönmesine sevindim. Serdar ailesinin katilinin peşinden gittiğinden beri Zehra’sıyla aynı operasyonlarda yer almamaya başlamıştı üstelik bu da yetmezmiş gibi Ceren öldükten sonra Müsteşar’ın direkt emriyle Halit’in peşinden Paris’e gittiğinden beridir de aynı ülkede olmamışlardı. O yüzden görev için de olsa arabada baş başa kaldıklarını gördüğüme sevindim. Sonrasında Serdar’ın sadece izleme pozisyonundayken bu yalnızlıklarını fırsat bilip hislerini dile getirmesi detayına ise kalbimi bıraktım. Birlikte olamasalar bile hissettikleri iyi kötü tüm duyguları birbirleriyle paylaşabilmeleri detayını seviyorum.

Serdar’ın bir süredir dizinin senaristler yüzünden peş peşe yaşamakta olduğu travmaları 3 cümleyle özetleyebilmiş olmasına bayılmış olsam da durumunun şaka kaldıramayacak kadar ciddi olduğunu düşünüyorum. Serdar’ın bütün hayatına sirayet eden ve son nefesini vereceği gün bile atlatabilmesinin asla mümkün olmadığı büyük bir travması vardı zaten: Ailesinin gözlerinin önünde yanması. Sonra buna sezon başında kaçırılması ve hafıza kaybı yaşaması dolayısıyla PTSD eklendi. O da yetmedi ailesi öldüğü günden beri elinden tutan ve bir nevi “babası” olarak gördüğü Mete Başkan’ı kaybetti. Onun ölümüyle birlikte artık tutunabilecek hiçbir dalı kalmadığını düşünürken bir anda hem ailesinin katilinin kimliğini hem de babasının hala hayatta olduğunu öğrendi. Tüm bunlar bile tek başına yetişkin bir adamı ağlatabilecek güçteyken Serdar’ın önce alması gereken intikama sonra da babasının neden onunla iletişim kurmadığına odaklanması gerekti. Hangi açıdan bakarsanız bakın bu kadar travmayla hala ayakta duruyor olması bile büyük mucize. Kaldı ki Serdar hala kendi gerçeklerinin acımasızlığını göz ardı ederek başkaları için dertleniyor.

Hakkı’nın ölümünde hiçbir payı olmadığı halde yanında olamadığı için kendini suçlu hisseden Serdar’a ve suçluluk duygusuna ayrı bir parantez açmak istedim. Serdar daha küçük bir çocukken etrafındaki insanları kaybetmeye öyle alıştı ki bu duygunun en iyi bildiği his olduğunu düşünüyorum. Ailesi ölürken onun neden hayatta kaldığını çok sık düşündüğüne eminim. Travmatik olaylarda hayatta kalanların ölenlerin ardından hissettikleri “survivor guilt” denen duygu tam da bunu anlatıyordu. Ancak son zamanlarda çevresinde yaşanan kayıplar bu hissi daha yoğun biçimde hissetmesine neden oldu. Bu saatten sonra Serdar’ın aklını kaybetmeden bir kaybı daha kaldırabilecek gücü içinde bulabileceğine inanmıyorum. Bu yüzden etrafında meydana gelen yıkımlara rağmen daima ayakta kalan olmaktan duyduğu ıstırabı Hakkı’yı kurtarmak için orada olmamasına bağlayarak suçluluk hissine dönüştürmüş durumda. Ki bu durumda Zehra’nın ona bir süper kahraman olmadığını ve herkese aynı anda yetişemeyeceğini hatırlatmasına çok sevindim. Serdar’ın kontrolünde olmayan bir durum için kendini suçlamasını bir nebze de olsa engellemiş oldu.

 

 

Bizim Hikayemiz De Böyle Yazılmış

 

“…Bu kadar canımızı yakan olay hiçbirini düşünemeden duygusunu bile yaşayamadan işimize devam etmek zorundayız. Kural bu biliyorum ama zor işte. Sen becerebiliyor musun?

Evet. Nasıl yapıyorum, biliyor musun? (NASIL?) Çünkü zaten ölüyüm. Hayatımı geride bıraktım. Hepimiz öyle yaptık. Ayrıca bütün bu yaşananlar beni daha da hırslandırıyor. Bizim hikayemiz de böyle yazılmış. Başkaları sevdiklerini kaybetmesin diye her güçlükle daha da kenetlenip işimizi yapmak zorundayız.”    

 

Erken yaşta sırtına yüklenen yükten olacak ki herkese ve her şeye yetişebilmesi gerektiğini düşünen Serdar aslında kendine hiç hak etmediği halde çok yükleniyor. Halbuki Hakkı Dayı’nın yanında olmamasının en büyük nedeni Halit Başkan’ın peşinden gitmiş olmasıydı. Evet, söz konusu Fransa macerasında Yıldırım’ın varlığı da mevcuttu ancak Hakkı’nın şehadetinden sonra ölümünde parmağı olan herkesin peşine nasıl düştülerse niyetleri o olmasa da Mete Başkan’ın katilinin de peşine düşmeleri normaldi. Yıldırım’ı Fransa’dan çıkarmayı başarabilselerdi Mete Başkan’ın öcünü almış olacaklardı. İçinizde mevzunun Başkan’la ilgisi yoktu diyenler olacaktır; muhtemelen haklılar da. Ama senelerdir ölü bildiğin babanın bir gün yaşadığını öğrenirsen onun nerede olduğunu öğrenmek istemenin de bunun için gözünü karartıp her şeyi yapabilecek motivasyonda olmanın da gayet normal bir tepki olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca yanındaki arkadaşları bile Hakkı’yı ölüme gitmekten kurtaramamışken Serdar’a onlarla olmasının bir şeyleri değiştirebileceğini düşündürtenin ne olduğunu bilmiyorum ancak insanı ölümünden sadece ecelinin koruyabildiğini çok iyi biliyorum. Orada olsa bile değiştirememe ihtimali olan bir gerçek için kendisini suçlamasının büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum. İnsanı ecelinin elinden almak biz kulların elinde olmayan bir güç. O yüzden Zehra’nın tam zamanında Serdar’ın elini tutup gözlerinin içine bakarak sadece bir insan olduğunu hatırlatmasına bayıldım. Ellerin birbirine değmesini özlemişim. Sanırım en son Halit’in peşinden Paris’e gitmeden önce elleri birbirine değmişti. Bir el ele tutuşma deyip de geçmeyin. Zehra her dokunuşuyla Serdar’ı iyileştiriyor. Çünkü sevginin iyileştiremeyeceği hiçbir hastalık yoktur. Zehra da her dokunuşuyla “yanındayım” mesajını vererek Serdar’ını iyileştiriyor. Bunu bazen anında yapıyor bazen de yavaş yavaş. Bazen hiç konuşmadan sadece dokunarak bazen de doğru kelimeleri seçip kullanarak yapıyor bunu ki değişmeyen tek şey Zehra’nın Serdar’ın ruhuna da kalbine de iyi geldiği gerçeği oluyor.

Zehra’nın bu sahnedeki diyaloğunun özellikle de canlarını yakan olayları düşünmeden ve hissetmeden işine devam edebildiğini belirttiği kısmın ona atfedilen soğukkanlı ve duygusuz imajını pekiştirdiğini biliyorum ama ben söylediği her şeye başka bir gözle bakmayı tercih ediyorum. Yaşadığı tüm acı deneyimlere rağmen duygusallığın pençesine düşmeden kendinde ayağa kalkabilecek gücü bulabilen zorlukların ve kayıpların yıldıramadığı bir kadın görüyorum. Zehra eğitimini birincilikle bitirdiği için her şeyi kitabına uygun yapmaya inanıyor olsa da bunu kurallar öyle olduğu için değil; risklerin farkında olduğu için yapıyor. Zehra diğerlerinden farklı olarak Vatan’a borcunu ödeme niyetiyle kızını ve beraber yaşadıkları hayatı bırakarak bu görevi kabul etti. Bu yüzden sırtlandığı sorumluluğu Hakkı dışında hiçbiri anlayamazdı. Onun gibi kız çocukları bu topraklarda özgürce yaşayabilsinler diye kendi kızını yetiştirmekten vazgeçti. En kıymetli hazinesi olan Yağmur’dan feragat ettiği için de yaptığı fedakarlığa değmesini istemekte haklı.

Zehra resmi anlamda bir “ölü” dolayısıyla operasyon bittikten sonra dönecek bir hayatı yok. O da bunun bilinciyle iddia edildiği gibi duygusuz biri olduğundan değil; uğruna savaşmaya değecek çok şeyi olduğundan yaşadıkları bu üzücü olayların onu etkilemesine izin vermiyor ancak bu o duyguları hissetmediği anlamına da gelmiyor. Hakkı için karargahtakiler ne kadar üzüldüyse o da o kadar üzüldü ama “Başkaları sevdiklerini kaybetmesin diye her güçlükle daha da kenetlenip işimizi yapmak zorundayız” diyerek hem kendini hem de Serdar’ı motive etti. Duygusal açıdan ebeveynlerine aç olarak büyüyen Serdar’ın en büyük zaafının duyguları olduğunu bildiğinden sevdiği adamı ayağa kaldırabilmek için ayakları üzerinde duran çok güçlü bir kadın o. Ki Serdar da söz konusu Zehra olduğunda yardıma en çok ihtiyaç duyduğu anlarda daima sevdiğinin yanında olan kişi değil mi? Biri düştüğünde ötekinin onu ayağa kaldıracak gücü kendinde bulduğu #ZehSer dinamiğine aşığım. Biri düştüğünde öteki mutlaka düşenin hem fiziksel hem de duygusal anlamda elini tutan taraf oluyor. Kısacası bu çift güçlerini birbirlerine duydukları aşktan alıyorlar…

 

Kıskançlık

Serdar’ın arabada Zehra’yla birlikte gözlem yaparken hedefe ulaşmalarını sağlayacak zayıf halkayı nasıl seçtiğine dair yaptığı açıklamada #ZehSer çiftinin ilişkisiyle ilgili duygusal bir içerik bulunmadığından o sahneyi yorumlamaya değer bulmadım ama Serdar’ın adamı hal ve hareketlerinden özellikle de çevresindeki insanların ona yaklaşımdan hareketle “zayıf halka” olarak etiketlemesine Zehra’nın verdiği tepkiye bayıldım. “Uzay’ın işine göz diktin herhalde” diyerek yapmış olduğu şaka biraz önce konuştukları konunun neden olduğu ciddi havanın da dağılmasına yardımcı oldu. Vücut dili okuma ve analiz etme konusunda hepsi aynı MİT eğitimini almış olsalar da kusura bakmasınlar; bu konuda Uzay’ın seviyesine ulaşamazlar. Analiz konusunda Uzay hepsine nal toplatır; hakkını kimselere yedirmem.

Serdar bu adamın sırtına “hedef tahtasını” yerleştirirken onun Zehra’nın elini tutacak kişi olduğunu bilseydi yine de onu seçer miydi acaba çok merak ediyorum. Serdar farkında olmadan Zehra’nın flört edeceği kişiyi kendi özgür iradesiyle seçmiş oldu. Bunu anladığım anda ne kadar güldüğümü kelimelerle anlatmam mümkün değil. Serdar’ın içine düştüğü bu durumun karması olduğunu bile düşündüm. Senaristlerin farkında olmadan geçen haftaki çatışma anında sesini çıkarmayarak Zehra’nın ödünü koparan “pis fırsatçı” Serdar’dan intikam alması için Zehra’ya ödeşme fırsatı tanıdıklarını düşündüm. Serdar zayıf halka olarak onu mimlemeseydi Zehra o operasyona gitmeyecek hatta böyle bir operasyon yaşanmayacaktı bile. Şimdi ise Zehra’nın bir başkasının elini tutmasını izlemek zorunda kaldı.

 

“Zayıf noktası nedir?

Senin olacağını düşünüyorum.

Sen derken…” 

 

Zehra’ya sadece güzel diyen adama bile operasyondayken kafa atmak isteyen Serdar’ın onu Rus iş adamına yem etmemek için kendisine ihanet edeceğini bildiği Ceren’i bavul gibi yanında taşıma çözümünü bulmuşken bu görevi Pınar üstlensin diye bir öneri ortaya atmamasına çok şaşırdım. Sonuçta Pınar da çok güzel bir kadın ve o da ilgisini çekebilirdi. Neyse ki bunu yapmaya çalışmadı da biz de uzunca bir süredir birbirinden ayrı düşen #ZehSer çiftimizin kıskançlık sahnesini izleyerek keyiflenme fırsatı bulmuş olduk. Ki kafede gerçekleşen bu operasyonunun her anının bu vakte kadar beklediğimize değdiğini yorumlamaya geçmeden önce sahnede dikkatimi çeken 1-2 detaydan söz etmek istiyorum. İlki adamın zayıf noktasının ne olduğunu sorulduğunda “Senin olacağını düşünüyorum” cevabını veren Uzay’ın karşısında kendini tutamayıp “Sen derken’e” yapmış olduğu vurguya bir açıklama getirmesini isteyen Serdar oldu. Ona ulaşmak için Zehra’yı kullanacaklarını anladığında mimikleri değişti. Uzay ciddi bir operasyondan bahsetmiyormuş gibi yüzünde söylenenleri ciddiye almak istemeyen bir ifade belirdi. Üstelik yüzünün bin bir şekle girdiği ve kaşlarının da çatıklaştığı detayından bahsetmiyorum bile. Serdar bu operasyon fikrine hiç sıcak bakmadı.

Ayrıca o zamana kadar Uzay’la göz teması kuran Zehra’nın “sen derken” sözcükleriyle bu planı sevmediğini açıkça belli eden Serdar’dan sonra kafasını yana doğru çevirmesi de dikkatimi çeken bir başka detay oldu. Gözlerini başka bir yere odaklamasının altında iki nedenden dolayı Serdar’a gösteremediği tepkisinin olduğunu düşünüyorum. İlki aralarındaki duygusal ilişkiyi belli etmeden kıskanılmanın çok hoşuna gittiğini belli edecek bir yolunun olmamasıydı.  Buna rağmen Uzay Zehra’nın adamı kolaylıkla etkileyebileceğini anlatırken Hulki’nin yüzünün aldığı şekil ve 2 defa dönüp Serdar’a bakması Hakkı Dayı’dan boşalan koltuğu Hulki’nin dolduracağını düşünmeme neden oldu. Sanırım Zehra ve Serdar arasındaki duygusal ilişki hakkında karargâhta konuşulmasa da birileri bir şeylerin daima farkında.

Operasyon: Bir Avcı Bir Kuzgun

 

“Operatör hedef konuma giriş yaptı.

Avcı anlaşıldı. Kuzgun ne durumdasın?

Kuzgun hazır. Beklemedeyim.

Garson kızın yüzüne hiç bakamadı. Bu iş hızlı bitecek gibi duruyor. İşin kolay, Kuzgun

 

Bölümün en sevdiğim #ZehSer sahnesini yorumlamaya ilk nereden başlayayım diye çok kafa patlattım. Zehra işini yapmaya çalışırken Serdar’ın yaptığı kıskançlıktan mı yoksa Zehra kapıdan içeri girdiğinde kendine engel olamayıp Zehra’yı tepeden aşağıya süzmesinden mi bilemedim. Tam o anda dikkatimi çeken öyle bir detay oldu ki yorumuma o detaydan başlamaya karar verdim. Bunu daha önce de belirttiğimi biliyorum ama dizi operasyonlarda “Avcı” kod adını her kullandığında aklıma #Söz’deki Fethi geliyor ve şehit edildiği sahneyi hatırlayıp bir fena oluyorum ancak Serdar’ın operasyonların Avcı’sı değil; gönüllerin Avcı’sı olduğunu bilmek bir nebze de olsa yüreğimi rahatlatıyor. Bununla birlikte Zehra’nın da” Kuzgun” olarak adlandırılmasının altında gözlerinin yattığını düşünüyorum. Herhangi bir peruk ve lens kullanmadan kendi olarak katıldığı operasyonları seviyorum. Zira Zehra dolayısıyla da Deniz çok güzel bir kadın ve o gözler onda olduğu sürece Serdar’ın ona neden bu kadar âşık olduğunu anlamak hiç zor değil.

Deniz’in gözlerinin kuzgun karası olması dışında kuşlar aleminin en zeki kuşunun adının kod ad olarak kullanılması detayı da beni benden alıyor. Senaristlerimiz bazı nüansları çok güzel kuruyorlar da romantik sahne yazamıyorlar.

Serdar’ın söylediği “Garson kızın yüzüne hiç bakamadı. Bu iş hızlı bitecek gibi duruyor. İşin kolay, Kuzgun” sözlerini yorumlamaya geçersek asosyal mühendisin kadınlarla konuşma becerisinin hiç olmaması dışında Serdar’ın “bu iş hızlı bitecek gibi duruyor” cümlesini söylediğinde gerçeği değil; temennisini ifade ettiğini düşünüyorum. Serdar işin ucunda Zehra’nın o adamla flört etmesi olduğundan bu işin bir an önce bitebileceğine kendini ikna etmeye çalışıyor; göz açıp kapanıncaya kadar biteceğine inandığı için de dişini sıkıyor diye yorumladım ama sizler ne düşünürsünüz ya da nasıl yorumlarsınız bilmiyorum. Ancak karşısındaki kadınlarla konuşmak konusunda çok beceriksiz bir adam olduğu halde Serdar’ın operasyonda sinirlerine hâkim olamayıp ona saldırabileceğini düşündüğüm bir an bile oldu. Özellikle de Zehra beyazlar içinde salına salına içeri girip hedefin onu görebileceği bir yere oturunca Serdar elindeki bardağı öyle sıktı ki yerinden kalkıp adamın “boğazına” dalmamak için kendine böyle hâkim oluyor herhalde dedim.

Zehra sandalyesine oturur oturmaz onunla göz teması kurabilmek için öyle bir baktı ki bizim kadınlarla göz teması kurmayı beceremeyen asosyal mühendisimiz ona bakmamak için kendine engel olmaya çalışmakla gözlerini onun güzelliğinden alamamak arasında kaldı. Bu ikilemin ortasında adamın beyninin patlamak üzere olduğunu da ancak onun güzelliğinin erkekler üzerindeki gerçek etkisini bilen Serdar anlayabilirdi. Serdar ona sadece aşık değil; onun gözlerinde kendini kaybedebilecek kadar bağımlısı. Zehra’nın yeni operasyondan çıkmış haline bile hayran hayran bakan Serdar’ın bu halini görünce çarpılmadığını düşünmek aptallık olur. O yüzden adamın onunla konuşamaması Serdar’ı eğlendiriyor olsa da yüzüne bakarak bu operasyondan zevk aldığını sakın düşünmeyin. Zira bu iş ne kadar uzarsa Serdar’ı o kadar rahatsız edecekmiş gibi his vardı içimde. Serdar’ın kıskançlıktan kıvrandığı anları izlemek -egosunun tavan yaptığı fırsatçı hallerini düşününce- benim gibi birçok #ZehSer hayranının hoşuna gitmiştir bence.

 

Abartma İstersen O Kadar Kuzgun

 

Aynı lisede okudukları bahanesiyle gidip adamın yanına oturduğunda Serdar’ın kıskançlık seviyesinin gözle görülür derece arttığını fark etmeden edemedim. Kendi kendine operasyonda olduklarını ve ekibin aralarındaki “duygusal” münasebeti anlamaması gerektiğini hatırlattığı halde adamın dikkatini üstüne çekebilmek için flörtleşme anlamında vites yükseltmeye başlayan Zehra karşısında kendine hâkim olma becerisini yavaş yavaş kaybetmeye başlıyordu. Noah Zehra’nın karşısında heyecanlanmaya ve neredeyse ruhunu teslim edecek noktaya geldikçe Serdar da onları izlemenin eziyetine operasyonun kısa bir süre sonra biteceğini düşünerek katlanmaya çalışıyordu. Adama gelince Zehra gibi güzel 1 kadının değil yanına oturmasına onunla konuşmasına bile alışkın olmadığından kendisini neden hatırlayamadığını sorgulamadı d. Onun gibi bir adam için Zehra’nın tanrıça olduğunu düşününce motivasyonunun ne olduğunu anlamak benim için zor olmadı. Aklıyla değil; hormonlarıyla hareket ettiği her halinden belli oluyordu.

Zehra adamın gözlerinin içine bakmaya çabalarken elindeki fincanla “bu işi hiç sevmedim” der gibi bakan Serdar’ın yüzünün aldığı bin bir türlü şeklin beni eğlendirmediğini söyleyemem. Açıkçası sahnenin içeriğine hâkim olabilmek için defalarca izlemek zorunda kaldım. Zira Serdar’ın yüzünün aldığı şekilleri izlemekten sahneye odaklanamadım. Serdar “eskiden Ceren’e aşıktı” diyenlere bir sormak lazım acaba Serdar Ceren’i de bu şekilde kıskanıyor muydu? Çünkü mevzu bahis olan Zehra’sı olduğunda Serdar’ın ne profesyonelliği ne eğitimi ne de MİT ajanlığı kalıyordu…

 

“Çok utanıyorum şu an. O kadar çirkin miydim hatırlanmayacak kadar?

A…abartma istersen o kadar, Kuzgun.”

 

Zehra onun sempatisini kazanmaya çalışırken “o kadar çirkin miydim hatırlanmayacak kadar?” dediğinde Serdar’ın verdiği tepki bu noktaya kadar söylediğim her şeyi onaylar nitelikteydi. Zehra’nın öyle güzel olduğunu düşünüyordu ki kendisine “çirkin” dediği anda bu söylediğine hemen müdahale etme gereği duydu. “Abartma istersen” demesinin en büyük nedeni de kendisine çirkin demesinin yüzyılın en büyük yalanı olmasıdır. Bu iki kelimeyi söylerken sesinin titremesini geçtim cümlenin sonunda “Kuzgun” deyişindeki o tatlı tonlamasına kadar güzelliğini onaylayan Serdar’ın söylediklerini duyduğunda Zehra’nın yüzünde beliren gülümseme sahiden de iyi düşünülmüş bir ayrıntıydı. Teşkilat senaristlerimiz #ZehSer yazmayı başarabildiklerinde Çağlar ve Deniz ortaya mükemmel bir uyum çıkarıyorlar ama senaristlerimiz inatla Serdar ve Zehra’yı farklı operasyonlara göndererek bu uyumu ziyan ediyorlar. Umarım sezon sonunda bu hatalarından dönerler de bu sezon olmasa bile önümüzdeki sezonda doya doya #ZehSer izleyebiliriz…

Bölümün en sevdiğim anı bilgisayarına virüs yükleyebilmek için hedefinin elini tuttuğu sahneydi. Onun elini dikkatini dağıtmak amacıyla tuttuğu belliydi ama adamın yüzüne bakarak söylediği her şey onları dinlediğini bildiği Serdar’a atfedilmişti. Geçen haftaki bölümde girdiği çatışmada yaralanmış olabilir diye onun için endişelendiğinde kendisine ses vermeyen Serdar’dan bunun rövanşını almaya çalışır gibi konuşan Zehra’nın söylediği her şey Serdar’ın kalbini on ikiden vurdu. Zehra’nın intikamını kelimelerle almasına bayıldım özellikle de Serdar’ın onu endişelendirirken hiç konuşmamayı seçtiğini düşünecek olursak Serdar ve Zehra arasında bu iki bölümde yaratılan “kontrasta” bayıldım.

 

 

O Ilık Paris Gecesinde

 

“Yaklaşık otuz saniye lazım.

Değil otuz saniye otuz dakika bu şekilde durur bu adam.

Sadece otuz saniye. Sadece otuz saniye gözlerinin içine bakmak isterdim. Hatırlamadığını söyleme. O ılık Paris gecesinde mezuniyet balosunun yapıldığı yerin önünde yine ellerini böyle tutmuştum. Sadece otuz saniye gözlerinin içine bakmak istemiştim ama sen izin vermedin. O gözlükler o gözlüklerin bir dili olsa da konuşsa.

Kusura bakmayın bu anı bölmek istemezdim ama sinirim bozuldu.”

 

Zehra adamın elini tutunca aklıma bir Almanya operasyonu esnasında sevgiliymiş gibi davranarak el ele restorana girdikleri bölüm geldi. Onu kandırarak da olsa aşk itirafını koparan Serdar’ın ilişki yaşamaya itiraz etmesinden ötürü Zehra’ya kızıp tavır aldığı bölümlerden biriydi. Almanca da olsa Zehra’sına “sevgilim” dediğini duymak çok hoşuma gitmişti. Bu defa Paris’te bir kafede üstelik de Serdar’ın gözlerinin önünde başka bir adamın elini tuttuğunu görünce ne düşüneceğimi bilemedim. Sadece elini tutmakla kalsa yine iyiydi adeta adamın elini okşuyordu. Zehra’nın bunu operasyon amacıyla yaptığını bildiğim halde ben bile bu durumdan rahatsız oluyorken Serdar kim bilir nasıl hissetti diye düşündüm. Zehra ona dokunduğunda heyecanlanan ve karşılık veren adamın dolma gibi parmaklarını kırmak istediğine yemin edebilirdim ama ne yazık ki kanıtlayamazdım. Hele de içinde kopan fırtınayı operasyonun selameti için geri plana itip yüzüne ve vücut diline yansıtmadığını görünce yaptığım çıkarımın doğruluğundan şüphe etmeye başladım. Acaba ben yanılıyor olabilir miyim belki de Serdar onu kıskanmamıştır diyordum ki Serdar kıskançlığını kanıtlayan bir şey yaptı. Dudaklarını “uf” der gibi bükmesi de bir işaretti ancak gözlerini kaçırması kesin kanıtı oldu.

Zehra’nın adamı avucuna aldığını ve adamın da onun eli bırakmaya hiç niyeti olmadığını anlatan “Değil otuz saniye 30 dakika bu şekilde durur bu adam” cümlesinin meali Zehra’nın dokunuşunun adamın üzerindeki ömürlük etkisinin yanı sıra Serdar’ın da kalbinden geçendi. Halit Başkan kendilerini veto ettiğinden beri pek fazla yalnız kalma fırsatı bulamayan #ZehSer çiftinin son zamanda yaşadıkları ayrılıkları ve el ele tutuşmalarının da yas sürecinin bir parçası haline getirilmelerini düşünecek olursak eğer otuz saniyeyi geçmeyen el ele tutuşmalardan sonra Serdar’ın onunla otuz dakika el ele tutuşmaya bile razı olacak konuma geldiğini çıkarmak yanlış olmayacaktır. Hedefin ona yapışıp kalacağını söyleyip dalga geçerken bir yandan da onun yerinde olup Zehra’yla rahat rahat el ele tutuşabilmeyi diler hale geldiğini anlamak benim için hiç zor olmadı. Serdar’a kalsa Zehra bu dünyadaki en güzel kadın. Bundandır ki avucunun içine alamayacağı ve onun kulu kölesi haline gelmeyecek hiçbir adam olmadığını düşünüyor ve inanıyor. 

Gelelim Serdar’dan geçen bölümün intikamını almak adına dile getirdiği cümlelere. #ZehSer çifti daha önce birlikte Paris’te bulunmuş olsalar da birbirlerinin gözlerinin içine bakıp el ele tutuşacak fırsatı hiç bulamamışlardı. O yüzden Zehra’nın ona ulaştırmak istediği mesajı adamla yaptığı konuşmaya uyarladığını anlamam uzun sürmedi. “Ilık Paris gecesinde mezuniyet balosunun yapıldığı yerin önünde yine ellerini böyle tutmuştum” dediğinde aklıma Paris’teki değil de Almanya’daki maskeli balo esnasında Zehra’nın öleceklerini zannedip Serdar’ın elini sımsıkı tuttuğu sahne geldi. Serdar’ın onu zehirli gazdan ötürü öleceklerine inandırıp aşk itirafını almayı başardığı o büyülü geceden söz ediyorum. Sonrasında hiçbir şey #ZehSer sevenler için aynı olmamıştı. Bölüm öncesi gelen #ZehSer fotoğraflarıyla yaptıkları dans sayesinde umutlanmış ve bundan sonra her şeyin daha iyi olacağına inanmıştık. Sahne benim bile içime işlemişken onun “sana çok aşığım” dedirtmeyi başardığı sahneye yapılan atfı anlamaması mümkün değildi. O yüzden sahne ilerledikçe Serdar’ın kızmaya başlamasının nedeninin bu anıyı kullanması olduğunu düşündüm…

“Sadece 30 saniye gözlerinin içine bakmak istemiştim ama sen izin vermedin” cümlesinin meali de gözlerinin içine bakarak kendisine yaptırılan itirafla ilgiliydi. Serdar’ın mevcut durumdan faydalanarak geriye doğru sayım sırasında fırsatçılık yaparak Zehra’dan öpücük koparmaya çalıştığı ama başarılı olamadığını hatırlıyorum da kızın gözlerinin içine baka baka yalan söylemişti. Birlikte yaşadıkları o romantik anı bir düşününce kendi hikayelerinin başka birine uyarlanmasından rahatsız olduğu söylenebilirdi. Hal böyleyken Zehra’nın kıskandığını bile bile onunla yaşadıkları bir anıyı kullanması ondan bugüne kadar yaptığı tüm fırsatçılıkların intikamını almak istemesindendi. Kıskançlıktan kıvrandığını görmeyi sevmesem de Zehra’nın onunla ödeşmesine ve onu kıskançlıktan delirtecek noktaya getirene kadar flörtte vites yükseltmesine âşık oldum. Meğer Zehra isteyince ateşten bir gömlek olabiliyormuş. Elini tuttuğu başka biri olduğu halde o masadaki ateşle Serdar’ın kalbini yakmayı başardı. Özellikle de “o gözlüklerin bir dili olsa da konuşsa” dediği anda ortamın ateşini öyle yükseltti ki Serdar bilerek anı bozdu. Sinirlerinin bozulduğunu söyleyip durumu geçiştirmeye çalıştı ama söylediği cümleye verdiği tepki sinirlerinin bozulmasından değil; kıskançlığındandı

Zehra telefondaki virüsü bilgisayarına bulaştırmayı başardıktan sonra adamla birkaç dakika daha el ele takılsaydı Serdar ne tepki verirdi çok merak ettim. O zamana kadar Zehra’nın onu fazla zorladığının farkındayım ama görev için kendine hâkim olan Serdar’ın görev tamamlandıktan sonra da kendine hâkim olup olamayacağını görmeyi çok isterdim. Tabi bir de görev tamamlandıktan sonra Zehra’nın “Aynı gözlükler aynı donuk bakışlar iyi ki o gece ellerimi bırakmışsın. Senden 1 halt olmazmış odun” diyerek adamın yanından ayrılışına ne tepki verdiğini görmeyi isterdim. Zehra’yı onun yanında görüp bariz bir şekilde kıskandıktan sonra adamı terslediğini kesin sırıtarak izlemiştir bence.

 

Dar Alanlarda Operasyon

 

İhtiyaç duydukları binaya giriş imkanını elde ettikten sonra Fransız’ın şirketindeki sunucuya birlikte müdahale edip hedeflerine ulaştıkları sahnedeki #ZehSer hakkında da fazla uzun bir incelemeye gerek duymadan bir iki şey yazıp yazımı tamamlamak istiyorum. Öncelik olarak minibüste bir türlü yan yana oturmamalarının nedenini anlamamakla beraber şirketteki sunucu odasına yürürlerken Zehra’nın önden Serdar’ın ise onun arkasından gitmesine bayıldım. Sahneyi dikkatlice incelediğimde de bu durumun iki şekilde yorumlanabileceğini düşündüm. İlki Serdar’ın kadınlara öncelik veren bir centilmen olduğuydu. Hele de söz konusu Zehra olduğunda bunu istemli ya da istemsiz bir şekilde operasyonlarda defalarca yaptığına şahit olduk. İkincisi de mevzu bahis Zehra olduğunda Serdar’ın sevdiği kadının liderliğini tanıdığı hatta daha da ileriye gidecek olursak Zehra dünyanın bir ucuna gidecek olsa da daima onu takip edip gerektiğinde yanında gerektiğinde ise arkasında olacağı anlamına geliyordu. Biat kelimesini kullandığımda bir grup insan üstüme çullanıyor ama Serdar her seferinde sevdiği kadına kendi rızasıyla biat ettiğini bize kanıtlıyor…

Zehra’nın koridorda diğerlerinin önünden yürümesi bir çeşit algı operasyonu değilse ben de hiçbir şey bilmiyorum diyeceğim ama insanlar olanı yorumladığımda bana çok kızıyorlar. Halbuki ben ne görüyorsam onu yorumluyorum. Senaristler son zamanlarda yazılarımı okumuş da beni haklı çıkarmaya çalışıyorlarmış gibi hareket ediyorlarsa bu konuda ben ne yapabilirim? Demek ki benzer şekillerde düşünüyoruz. Anticilere inat Deniz diyorlar ya helal olsun.

Sunucu odasındaki maceraya değinecek olursak #ZehSer çiftinin hiç beklemedikleri bir anda içeriye giren güvenliği etkisiz hale getirdikten sonra diğer iki güvenlik görevlisi tarafından sunucu odasında sıkıştırılmalarına bayıldım öyle ki keşke #ZehSer çifti operasyonlar esnasında daha sık dar alanlarda saklansalar dedim. Zira dar alanlarda birlikte saklanmak demek alan dar olduğu için vücutlarının birbirine değmesi nefeslerinin de birbirlerine öpüşme mesafesi uzaklıkta olması demek. O yüzden #ZehSer’in ileride dar bir alanda saklanmak zorunda kaldıkları başka bir karenin daha senaristlerimiz tarafından yazılmasını istiyorum. Tabi şimdikinden biraz daha uzun olması şartıyla. Zehra’nın operasyonlar sırasında karşılaştığı insanlara gösterdiği tavrın “özgüvenine yaraşır” cinste olması dışında Serdar’ın güvenlik görevlisini Zehra kafasıyla işaret ettikten sonra bayıltması da onun önderliğinde hareket ettiğini gösteriyor.

Görevli adama elektrik verdikten sonra ölüp ölmediğini konuştukları sahnenin bölümün en komik sahnesi olduğunu düşünüyorum. Türk olmaktan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama bizimkilerin operasyonlar esnasında kafaları bir acayip oluyor. Aksiyonun göbeğindeyken kendimizi komediye yelken açarken bulabiliyoruz ama ne yaptılar ettiler yapmak için geldikleri görevi tamamlamayı başardılar dedikten sonra yazımı noktalamadan önce Hakkı’nın ölümünde Milli Savunma Sistemleri’ne yaptırdığı saldırılar dolayısıyla büyük bir payı olan Fransız’ı aldıklarında onu Türkiye’ye götürmeye niyetlendikleri halde arkalarını döndükleri anda Zehra’sına saldıracağını fark eden Serdar’ın kraliçesini korumak için hiç düşünmeden adamı vurduğu  detayının da gözümden kaçmadığını ve güzel bir #ZehSer sahnesi olduğunu söyleyerek yazımı burada noktalıyorum.

Haftaya Görüşmek Üzere… Hoşça Kalın…

 

Yazıdaki fotoğraflar için  @mariamtarekviv , @Happysm33, @Candy__Bahar , @28Robersy , @CatDoctor_ ,  ve kapak resmi için @orili_sa ‘a teşekkürler…

 

Göz atmanızı öneririz: Teşkilat Bölüm Yorumları

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce