“Hazır mısın?” diye sordular bölüm başında. Bir önceki bölümün kapanışıyla Vartolu Saadettin ile Yamaç arasındaki büyük yüzleşmeye hazırdım. Yüzleşme olmadı, bir başka bahara ama keyifli bir karşılaşma gerçekleşti bu bölüm. Bebek adımları… Belki de bu nedenle ilk yarısı oldukça durağan, 90. dakikadan sonrası heyecan verici bir bölüm izledik. İşte bölüm yazısı, keyifli okumalar ^^
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını bilirsiniz… Kötü kalpli kraliçe Avcı’dan üvey kızı Pamuk Prensesi ormana götürüp öldürmesini ister. Ölümüne kanıt olarak avcı prensesin kalbini getirecektir. Avcı gerçekten de Pamuk Prenses’i ormana götürür. Ama öldürmeye kıyamaz. Onu ormanda serbest bırakır ve kraliçeye kanıt olarak da dönüş yolunda öldürdüğü geyiğin kalbini teslim eder. Kraliçe Pamuk Prenses’in öldüğüne inanır.
Çukur’un kötü kalpli kraliçesi de Sultan Hanım. Bakmayın birkaç bölümdür süt dökmüş kedi gibi durduğuna… Gerçi empati yapmak gerekirse hangi kadın kocasının kendi koynundan çıkıp başka bir kadına gittiğinin (Selim ve Salih’in yaşlarının yakınlığı) kanıtını yanı başında ister? Hemcinslerim adına gönül rahatlığı ile cevap verebilirim, hiçbirimiz. Fakat hangi ‘anne’ bir çocuğun, öksüz bir çocuğun, annesi babası tarafından öldürülmüş bir çocuğun zebanilere (Vartolu’nun betimlemesiyle) teslim edilmesini onaylar. Tüm bunlardan öte ‘kardeşiz, canız, tekiz’ diyen Paşa nasıl olup da masalın avcısı kadar olamaz ve kötü kalpli kraliçenin isteğine boyun eğer? Bu eylemin açıklaması “Ailemi korumak için yaptım.” olamaz, olmamalı!
Açıklama beni de İdris’i olduğu kadar tatmin etmeyince Paşa’nın cezası ‘sürgün’ oldu. Bu sürgünde dava arkadaşını yalnız bırakmayan Mücahit ‘adam’dır. Gerçi konunun ucunun nereye dayandığını bilse yine de dengeyi sağlamak uğruna ‘Paşa yoksa Emmi de yoktur’ der miydi? Bilemiyorum… Tüm bunlara karşın, İdris’e söylenecek en ağır sözlerden biriydi “Vartolu oğlunu öldürdü, o otursun Çukur’da biz gideriz”
Sürgün gerçekleşemeden ‘kötü kalpli vezirler’ Vartolu’nun eline düşüverdi. Adana mı, Urfa mı? Acılı mı, acısız mı? Artık mesele kötü kalpli vezirler Paşa ile Emmi’nin nasıl öleceği? Paşa’ya inen sopalarda gram içim acımadı, ama ya Emmi? Bizim romantik aşık Emmi? Bunca dayağı hak etti mi?
Ve Çukur’un en sevdiğim repliklerinden biri tekrarlandı. Bir yazımda daha kullanmıştım. Bu yazıma da eklemekten keyif alıyorum:
“Aile her şeydir. Aile, her şeydir… Ailen yanında değilse sıfırsın, yoksun. Hiç kimsesin. Ailen arkanda değilse, hiçbir şeysin. Onlar senin ellerin. Bak; kolların, bacakların. Onlar vurur tekmeyi, tetiği onlar çeker; sen sanırsın ben çektim, ben vurdum. Ailen korur seni gerektiğinde. Sen de aileni korursun. Bunu en iyi sen bilirsin. Aile her şeydir.”
Bu ‘aile’ kavramı nedeniyle İdris silahları kuşanıp Vartolu’nun elindeki Emmi ve Paşa’yı kurtarmaya gitti. Bölüm tam da bu heyecanlı sahnede “Durun siz baba-oğul’sunuz!” cümlesini duyamadan bitti…
Bu cümleyi kurabilecek tek kişi Yamaç. Salih/Vartolu’nun kimliği hakkında gerçeği keşfeden Yamaç’ın Vartolu ile ilk karşılaşmasını merakla bekliyordum. Göz göze gelemedi, konuşurken sesi titredi. “Yapma!” Sonu ünlemli ama bir tehdit değil, dilek… Çok güzel detaylardı, çok… Hayat bu ya, Vartolu abisini öldürmüş olsa bile bu abi-kardeş oldukları gerçeğini değiştirmez, farklı davaları uğruna karşı karşıya gelmeleri de kaçınılmaz…
Yine de Saadet ile konuşmamış olsaydı bile, Yamaç da biliyor Vartolu Saadettin’in içinde çok yaralı, çok kızgın bir çocuk olduğunu. Ama günün sonunda ‘Ben ne b.k yiycem?’ sorusu durumun güzel bir özeti. Yeri gelmişken bölümün bana göre tartışmasız en etkili sahnesi Yamaç’ın Sena’nın kapısı önünde geçirdiği krizdi.
Kabul etmeliyim ki Sena Yamaç’ın hayatındaki ‘en gerçek’ şey. Çukur, dibi olmayan bu ‘dev’ çukur Yamaç için gerçekten ‘dev’ bir hayal kırıklığı ve bu hayal kırıklığı içinde ‘Delir miyim di mi ben?’ isyanı o kadar haklı bir isyan ki… Günün sonunda herkes fırtınasını içinde yaşar, içine içine yanar…
Saadettin’in intikam için Çukur’a gelmesi, Kahraman’ın ölmesi, Yamaç’ın Çukur’a dönmesi ve Yamaç ile Saadettin kalıbındaki Salih’in karşı karşıya gelmesi… Asıl çukur bu. Hem de dibinde hiç ışık olmayan bir çukur.
Karşılaşma sonrası Yamaç Koçovalı Vartolu’nun tüm adamlarını birer birer indirirken (Burada Aras Bulut İynemli’yi, koreografiyi hazırlayanları ve rejiyi tebrik etmek lazım, dövüş sahnelerini çok güzel kotarıyorlar. Hollywood ayarında bir beklentimiz olmamalı, her hafta standart bir filmden daha uzun 140 dakikalık iş yapılıyor) Salih’in Rock’n Roll’cu kardeşiyle gurur duyduğunu gözlerinden görebilen bir ben değilimdir herhalde? Ki bu ifadeyi ne ilk gördük, anlaşılan ne de son görüşümüz olacak…
[wp_ad_camp_1]
Vartolu’nun kimliğini tek öğrenen Yamaç değil. Beyefendi de saklanan gerçeğin bir bölümünü öğrendi. Üstelik seçip tartıp ekibine almış olsa da hakkında pek bir şey bilmediği Vartolu’nun kimliğini adım adım çözerken bize önemli bir detay verdi, elinin sandığımızdan uzun olduğu gerçeğini: Özel tim, sorgu odası, ölüm kafesi… Nasıl bir organizasyon öyle…
Saadettin içindeki Salih’i tüm detayları ile gördük Beyefendi ile konuşurken. Cümleye Vartolu olarak başlayıp Salih olarak bitirme, Salih olarak başlayıp Vartolu olarak sona erdirme, Çukur konusundaki gerçek hisleri: “Ot bitmesin istiyorum, dümdüz olsun istiyorum, şimdi de ben onlar sürünsün istiyorum…”
Ölüm kafesinde böcek gibi son nefesini vermek Vartolu Saadettin’e yakışmazdı. Geçmişine dair anlattığı her küçük kesit onun hangi şartlarda ayakta kalmayı başardığının bir kanıtı. Ayakta kalmanın yolunu bulmak, mesleği bu. Karşısında duranı ezer geçer… Beyefendi bunca gücüne karşın bir ‘deli’yi karşısına almak istemeyecek kadar akıllı bir adam. Çünkü Vartolu her zaman bir yolunu bulur.
Resti çeken Salih’in restinin kabul görmesi için ettiği dua dikkatinizi çekti mi? Seviyorum bu adamı…
Beyefendi’nin eli diğer adamı için de güçlü. Selim eşcinsel kimliğinin açığa çıktığı kanıtlardan çok daha fazlasını elleriyle teslim etti Beyefendi’ye. Katil olduğuna dair kanıtlar artık Baykal Beyefendi’nin elinde…
Selim demişken; Çukur da onca olay oluyor, Selim ortalarda yok. Daha da enteresanı ‘Selim nerede?’ diye soran yok. Sahi soran olsa alacağı cevabın ‘Pretty Womancılık oynuyor.’ olduğunu düşünebiliyor musunuz? Boşanma kararı alan Ayşe’ye tam destek!…
Kadın – erkek ilişkileri konusunda bir desteğim de Kemal’e ^^ Yamaç’ın Sena’dan vazgeçmesinin olası olmamasını kabullenmem ile Yamaç – Doktor Aylin birlikteliği totemimi Kemal – Doktor Aylin olarak değiştiriyorum.
Kasım ve oğlu(!) Salih’in kavuşması biraz meşakkatli oldu ama sonuçta gerçekleşti. ‘Kavuştuğumuz için çok mutluyum’ derken empati kurabiliyoruz değil mi Salih ile… ‘Geldi gönlümün efendisi’ diyecek kadar onca yıl beklemiş intikam için, bu nedenle ne ‘Allah’a yalvaracaksın benim canımı al diye’ demesini garipseyemiyorum, ne de yaralarına bastığında Kasım acıyla kıvranırken ‘Nefis, nefis acısın…’ yorumunu. Ama bir gerçek daha var ki; bu hikâyede katil bile olsa Kasım Helvacı’da kurban. Her ne kadar “Allah’a yalvaracaksın benim canımı al diye” desen de belki insafa gelirsin be Vartolu…
Peki ya Celasun Vartolu’nun gözlerini kırpmadan adam öldürmesine gözleri ile şahit olduğu halde hala Medet’e ‘Öldürmeyeceğiz değil mi?’ diye sormasına ne demeli? Münir’i ne çabuk unuttu? Gerçi haklı da olabilir, hastane konforunu sağlaması (‘doktor getirin, baytar da olur’ a nasıl güldüm ^^) bir işaret olabilir mi?
Ve gizlenen kimlik birer birer ortaya çıkarken, Celasun da Vartolu’nun dövmesini gördü. Bu duruma dün akşam çok güldüğüm bir yorum geldi: ‘Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılacak’ … (İlahi Zeynep <3)
Dizi ile ilgili diğer yazılara göz atmak isterseniz Çukur kategorisini ziyaret edebilirsiniz.
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.