Karakterleri, olayları derinlemesine masaya yatıran öyle çok yazı var ki, bu hafta biraz farklılık yapalım: Vatanım Sensin’i yanımıza alalım ve sanat konuşalım. Ezgi dünyaca ünlü eserleri Vatanım Sensin karakterleri ile buluşturmuş. İyi ki de buluşturmuş…
Günlerden Yakup ve Alexi’nin tavernasının açılış günü. Şehrin önde gelenleri, banka yöneticileri ve Yunan komutanlarına özel bir ‘şeref masası’ donatılmış. Tam da Leonardo Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği (İngilizce: The Last Supper, İtalyanca: Il Cenacolo or L’Ultima Cena) tablosu gibi değil mi?
Da Vinci’nin bu eseri 15. Yüzyılda Duke Lodovico Sforza’nın isteği üzerine yapılmış bir fresk (duvar resmi). Resim dini inanışa göre ise Hz. İsa’nın Romalı askerlerce tutuklanmasından bir gün önce (Pesah günü) havarileriyle yediği son akşam yemeğini ifade eder.
Da Vinci’nin Mona Lisa’dan sonraki en ünlü eseri olan bu resim Milano yakınlarındaki Santa Maria Dele Grazie’nin duvarına yapılmış ve bugün oldukça yıpranmış durumdadır.
[wp_ad_camp_1]
Hilal ve Leon’un sinema sahnesini hatırlıyor musunuz? Unutmak imkânsız değil mi? Leon’un Bolşevik harekatına katıldığını itiraf ettiği sahne…
“Bir an her şeyi unutsak… Savaş yokmuş gibi İzmir’de bir gece evimizden çıkmışız, sinemaya gelmişiz gibi filmi seyretsek…”
İşte bu sahne 1982 – 1967 yılları arasında yaşamış Amerikalı ressam Edward Hopper’ın New York Movie isimli eserine yerleştirilmiş. Hopper genellikle yağlı boya tabloları ile popüler olsa da suluboya ve gravür konusunda da en az yağlı boya resimlerde olduğu kadar uzman bir sanatçıdır. Ressam, çoğunlukla Amerikan yaşamının ortak özelliklerini kendine konu edinir. Bunlar arasında benzin istasyonları, oteller, demiryolları, boş sokaklar ve onların sakin havası sayılabilir.
Belçikalı, gerçek üstücü ressam René Magritte’in 1953’te yaptığı yağlıboya tablosu Golconde, Vatanım Sensin’den Filipos’un oğlu, Leon’un kuzeni Aleksi konuk ediyor. Bu eser şu anda Houston Teksas’taki Menil Koleksiyonu’nda sergilenmektedir.
Magritte, resimde, koyu pardösü giyip, fötr şapka takmış birbirine benzer erkeklerin, yağmur gibi gökten yağmasını ya da helyum balonları gibi havada yüzmesini (mizansende harekete dair hiçbir delil yoktur) görüntüledi. Manzaranın fonunda ise binalar ve mavi gökyüzü vardır. Eser, her ne kadar mizahi algılansa da aynı zamanda bireyselliğin geleneksel izole olmuşluğuna sert bir eleştiri de yöneltmektedir.
[wp_ad_camp_1]
Çığlık veya orijinal ismiyle Skrik, Norveçli ressam Edvard Munch tarafından yapılan 1893 tarihli tablodur. Bu eser birçok eleştirmene göre Munch’un en önemli çalışmasıdır. Resim orijinali 84 cm x 66 cm boyutlarındadır. Resimde ön planda ıstırap çeker gibi görünen bir figür, arka planda ise Ekeberg tepesinden Oslofiord’un görünümü yer alır; Oslofiord göğü kan kırmızısı rengindedir.
Ressamın günlüğü ele alınırsa bu resim Nice’ten etkilenerek yapılmıştır. Ressam günlüğünde anlattığına göre iki arkadaşıyla yürümektedir, bu sırada ise güneş batmaktadır ve kan kırmızısı rengindedir. Ressam kendini yorgun hissetmiş ve tırabzanlara yaslanmıştır. İki arkadaşı ise yürümeye devam etmiştir. Ressam bu sırada doğanın çığlığını hissettiğini günlüğünde dile getirir. Ressam bu resmi yaparken hastadır ve bu yorgunluğunun oradan geldiği düşünülür.
Kurtuluş Savaşı döneminde İzmir (Smyrna) bu çığlığa fon olsa…
Vatanım Sensin’de Yunan Konağında yemek eylemi savaş dönemi olmasına rağmen tam bir seremoni… Bu seremonilerden biri de Hollandalı ressam Vincent Van Gogh’un 1885 yılında Nuenen’de yaptığı 82 x 114 cm ölçülerindeki tablosu Patates Yiyenler’e konuk oldu.
Hollanda’daki Van Gogh Müzesinde sergilenen tual üzerine yağlı boya çalışması olan bu eser Nisan 1885’de tamamladı. Tabloda bir lamba altındaki masaya toplanmış beş kişi resmedilmektedir. İki erkek, iki kadın ve bir kız çocuğundan oluşan bu kişiler patates yiyip kahve içmektedirler. Tablo genel anlamda kendi ektikleri patatesleri yiyen köylüleri konu edinmektedir.
Bu yemek masasına Yunan Komutanı Vasili ve eşi yıllar önce ilk çocuğunu kaybettiği günden beri ruhunun bir yarısı eksik Veronika ve Albay Cevdet misafir olursa…
Hollanda’nın ünlü Barok dönem ressamı Vermeer (1632-1675), dönemin ev ve aile yaşamını eserlerine birçok kez konu etmiştir. Vatanım Sensin bir dönem dizisi. Savaş bile olsa ev ve aile yaşamı hala devam ediyor. Bir bakıyoruz ki Hilal ile Vermeer’in Sütçü Kız’ı (The Milkmaid) bir bütün oluvermiş. İşte size gündelik hayattan bir kesit…
[wp_ad_camp_1]
Gustav Klimt, 1862-1918 Avusturyalı ressam. Genç yaşlarda sembolizm ve art nouveau akımlarından ciddi derecede etkilenmiştir. Viyana Sezession grubunun önemli üyelerindendir. Tablolarının yanı sıra duvar resimleri, eskizleri ve diğer eserleriyle de tanınır.
Ünlü ressam Gustav Klimt’in muhteşem eserindeki Freya ya da Freyja adıyla da bilinen kadın, İskandinav mitolojisinde deniz tanrısı Niord’un kızı, Freyr’in kardeşi olan bereket ve doğurganlık tanrıçasıdır. Eski Nors dilinde ‘freyja’ hanımefendi, kadın yönetici veya efendi anlamına gelmekle beraber; aşkın, güzelliğin, seksin ve çekiciliğin olduğu kadar, aynı zamanda savaş, ölüm, sihir, kehanet ve varlığın da tanrıçası olduğu varsayılır. Snorri’nin Edda’sına göre Freyja’nın Odr isminde bir kocası vardır. Çoğunlukla uzun yolculuklara çıkar ve bu yüzden Freyja altın renginde gözyaşları döker.
Vatanım Sensin’de de en çok göz yaşı döken Hilal değil mi? O zaman bırakın Freya ile bir bütün olsun Cevdet’ten olma Azize’den doğma Hilal…
Amerikan resim ikonu olan Grant Wood, kırsal yaşantıdan temalar içeren Regionalism (Bölgeselcilik) akımının temsilcisidir. Hayatının ilk yıllarını küçük bir kasabada geçirmiştir ve ilk resimlerini burada yapmıştır. Chicago Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde eğitim görmüştür. Fransa ve Hollanda’ya gittiğinde resimlerini sonradan etkileyecek olan Rönesans üzerine çalışmalar yapmıştır. Bütün Amerika’yı kasıp kavuran büyük buhran zamanında kırsal bölgeleri gezerek gördüğü yerleri resmetmiştir. En ünlü eseri olan Amerikan Gotik, bir Amerikan ailesini konu almaktadır. Vatanım Sensin’den Selanikli Azize’de Şikago Sanat Enstitüsü’nün koleksiyonunda yer alan bu esere konuk olur…
[wp_ad_camp_1]
Michelangelo’nun Davut Heykeli Rönesans heykel sanatının bir başyapıtı kabul edilmektedir. 1501’de yapımına başlanan ve 1504’de tamamlanan bu mermer eser Davut’un Golyat’a saldırmaya karar verdiği anı simgelemektedir. 5,17 metre yüksekliğindeki mermer heykel Floransa’nın bir sembolü niteliğindedir.
Figürde neredeyse mükemmel ‘insan oranı’ betimlenmiştir. Heykel, erkek form bilgisi esas alınarak disegro sanatsal disiplini ile temellendirilmiştir. Michelangelo bu disipline olan bağlılığını şu davranış şekliyle ortaya koymuştur: Sanki Davut onun çalıştığı mermer bloğun zaten içindedir ve onu dışarıya çıkarmak ister. Aynen insan ruhunun bedenin derinliklerinde bulunduğuna olan genel inanç gibi…
Aynen Boran Kuzum’un derinliklerindeki Leon gibi…
Unutmadan, Vatanım Sensin dizisi ile diğer yazılar için blogdaki kategorisini ziyaret edebilirsiniz…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.