Yalı Çapkını 4. Bölümde de zirveyi kaptırmadı, üstelik bir önceki bölüme göre reytinglerini arttırarak… Sonuçlar Total’de 9,54, AB’de 7,58 ve ABC1’de 9,04. Bölüm izlenimleri Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
“İki düşmanı aynı odaya koysalar belli bir süre sonra kaynaşırlar, anlaşırlar.”
Geçtiğimiz bölümü Ferit’in Seyran ile tartışmaları sırasında onu dudağından öpmesiyle noktalamıştık. Aferin Seyran, Ferit bu okkalı Osmanlı tokadını hak etti. Bir kere ortada sadece kağıt üzerinde bir evlilik yok, bir de Ferit’in sevgilisi var. O yüzden onun bu yaptığının kabul edilebilir hiçbir yanı yoktu. Herhalde hayatında ilk kez bir kadın onu istemeyip bir de üstüne bu denli tepki göstermiş olmalı. Atalarımız ne demiş: “Her kuşun eti yenmez.” Açıkçası Ferit’in Pelin ile olan ilişkisi sona ermeden ben Seyran ile Ferit’in öpüşmesini görmek istemiyorum. Sonunda tekrar Pelin’e gidecekse, onu öpecekse Seyran’ın dudaklarından uzak dursun bir zahmet. Yalnız bu kadar bağırış çağırışa, cam sürahinin kırılmasına nasıl hiç kimse uyanıp da odaya gelmedi hayret ettim. “Her oda ayrı bir ev.” denildiği için mi kimse onların evinin iç işlerine karışmadı ha, ne dersiniz?
Ferit’in ertesi sabah Seyran ile arayı düzeltmek için onu uyandırma çabası çok komikti. Kabul, şirinlik yapınca çok sevimli oluyor hergele ama bu olaydan sonra Seyran’ın onu affetmesi için şirinlik yapması yetmemeliydi. Yaptığının ne kadar yanlış olduğunu anlaması lazımdı ki Seyran’a saygı duymaya başlayabilsin. Bu nedenle Seyran’ın bir süre devam eden kararlı duruşunu çok takdir ettim. Kendi tasarladığı bileklik de hiç fena bir özür hediyesi değildi ancak bana sorarsanız Ferit asıl Seyran’ı İfakat’in izin vermemesine rağmen ailesine götürdüğünde tam olarak özür dilemiş ve Seyran tarafından affedilmiş oldu. Çünkü her ne kadar evlenmiş de olsalar Seyran’ın hayatındaki önem sırasında annesi ve ablası açık ara ilk sırada geliyorlar.
Seyran ile Ferit’in arasındaki ilişkiyi şu an için evlilikten çok birbirlerine yavaş yavaş alışmaya başlayan iki oda arkadaşı gibi görüyorum ben. İlk bölümde iki yabancıydılar, şimdiyse ikisine özel bir dil geliştirdiklerini düşünüyorum. Bazen didişerek, bazen kavga ederek de olsa bir şekilde iletişim kuruyorlar. Birbirlerini anlıyorlar da. Henüz aşık değiller, karı koca da değiller ancak yakın arkadaş gibiler diyebiliriz bence. Aralarında zaman zaman fark ettikleri ve asla öyle olduğunu kabul edemedikleri bir çekim olduğu apaçık. Hem bu çekim hem de gittikçe birlikte yaşamaya alışmaları zamanla aralarındaki şeyin aşka evrilmesini sağlayacak. Onlar hem dost hem aşık olacaklar. Aşkları bir gün azalsa, hatta tükense dahi -ki umarım öyle olmaz- bu dostluk onları el ele, bir arada yaşatacak. Ferit Seyran’ın elindeki bilekliği almaya çalışırken yatağa düştüklerinde de aralarındaki o yeni yeni filizlenen kıvılcımı hissettik. Seyran o ana kadar Ferit’e hiç farklı bir gözle bakmamıştı, o an ilk defa ona başka bir gözle baktı. Ferit’in zaten kendisi bunun tam farkına varmamış olsa da Seyran’ı beğendiği ortada. Ancak bakın orada ne olursa olsun Ferit sadece Seyran’ın elinden bilekliği almaya çalıştı, hadsizlik edip onu yine dudaklarından öpmeye kalkışmadı. İki gün önce bunu yapardı ancak dersini almış olmalı ki ona doğru hamle yaptığını bile görmedik. Orada daha çok el detayından ikisinin savaşını gördük, Seyran’ın inadını gördük, Ferit’e yenilmediğini gördük, ondan biraz etkilense de gardını düşürmediğini gördük.
Ferit Seyran’a gerçekten değer vermeye başladı, bence bunu da en net yatağa düştükleri yakınlaşma sahnesinden ziyade ustasına yalan söyleyerek Seyran’ı ailesinin yanına götürmesiyle anladık. Sonuçta o yalan söylediği Halis tarafından anlaşılırsa olacakları çok iyi biliyordu ve yalan söylerken bunu göze almıştı. İsteseydi Seyran’ın dediğini yapar, işe geç gidip artık kendini daha iyi hissettiğini söylerdi.
Ferit’in masanın altından Seyran’ın elini tutmasından da Seyran elini çekince refleks olarak bacağını ellemiş olmasından hiç hoşlanmadım. Bu sahnede komik olan hiçbir şey yoktu. Seyran haklı, onun kendisine yaklaşmasını istemediğini öpücükten sonra hissettirmişken Ferit’in bu yaptığı düpedüz taciz. Seyran’dan uzak durması gerekirken resmen yangına körükle gidiyor hadsiz. Ama şaşırmamak lazım, kendisi her çiçekten bal almaya alışık bir arı olduğu için, önüne gelen kadına dokunduğu ve olumsuz bir tepkiyle karşılaşmadığı için bu davranışını normal sanıyor. Ama öğrenecek! Seyran’ın varlığı ona hayatı ve doğru davranmayı öğretecek. Ha yine de hakkını yemeyelim Ferit’in yerinde başkası olsaydı Pelin varken bile nasılsa nikahlı karım diye Seyran ile o istemediği halde birlikte olurdu ve Seyran bu evlilik içinde çok daha fazla mutsuz olurdu. Ayrıca dizide Seyran’ın ağzından yüksek sesle taciz denilmesi de yanlış bir davranışın üstüne basa basa dillendirilmesi de çok yerinde olmuş. Senarist seçtiği repliklerle dizide tacizin güzellenmediğini net bir şekilde hissettiriyor.
Ben Pelin ile Ferit ilişkisinde ilk kırılımın başladığını düşünüyorum. Pelin’in Ferit’in çalıştığı işe, göz zevkine, ilk tasarladığı bilekliğe hiç değer vermemesi, hatta alay etmesine Ferit’in ne kadar bozulduğunu gördük. Adam ilk defa kendini işe yarar, değerli hissetti, kadın hemen onun içine etti. Ama işte ne yazık ki Ferit Pelin’i ailesinden ve sorunlarından kaçma kapısı olarak gördüğü için bu ilişki devam eder ta ki Pelin’in Sacide ve kızını parayla ayarladığı ortaya çıkana kadar. Bu olay ortaya çıkana kadar Pelin’den kurtulamayız ancak bu ilişki bitmeden Ferit’in Seyran’a karşı duyguları filizlenmeye de başlar. Mesela Seyran ile şakalaşırken yatağa düştükleri anda Pelin’in habersiz gelmesinden de hiç hoşlanmadığını yüz ifadesinden anladık ve Seyran’a da birlikte film seyretmeyi teklif etmesi de aslında Pelin ile yalnız kalmak da istemediğindendi. Pelin de resmen Abidin’in söylediklerinden sonra onların yakınlaşmalarından korktuğu için odalarına damladı. Ancak Seyran, Ferit, Pelin üçlüsünün aynı odada olduğu sahneler başlı başına rezaletti kimse kusura bakmasın. “Ben, karım ve sevgilim, üçümüz kocaman bir aileyiz.” mi diyorsunuz? Nedir bu zırvalık! Ferit Pelin’in bir daha yalıya gelmesine asla izin vermemeli, tamam Seyran her şeyi biliyor ama bu ortam düpedüz ona saygısızlıktı. Seyran da zaten böyle olduğunu her sözüyle ve odadan gitmesiyle belli etmek için çabaladı ama ben Seyran olsam ilk geldiği anda Pelin’i direkt kovalardım. Çünkü ne Ferit ne Pelin ona yaptıkları saygısızlığı zerre anlamadı ve orası artık en az Ferit kadar Seyran’ın da odası.
Halis’in takı tasarlama ustalığının, yeteneğinin, gözünün Ferit’e geçeceğini hiç tahmin etmezdim doğrusu. Ben aile içinde sadece Seyran’ın yeteneği dikkat çekecek derken bizimkilerin karı koca yetenekleri dikkat çekecek gibi görünüyor. Bence Ferit de bu zamana kadar hiç kendinin bu yönünün farkında değildi, olsaydı ekonomi okumazdı herhalde. Ha bence o bölümü de üniversite bitirmek için okumuştur, çalışacak olsaydı çoktan bu yönde bir çabasını görürdük. Ferit’te ondaki bu ışığın görülmesinden ve takdir edilmesinden ne kadar mutlu oldu gördünüz mü? Çünkü onun bu hayatta en çok istediği şeylerden biri dedesi tarafından sevilmek ve beğenilmek.
Halis’in, Ferit’in ustasına yalan söylediğini öğrenince bunun acısını Ferit’ten misliyle çıkartacağı belliydi. Onun otoritesini bugüne kadar duysak bilsek de hiç bu kadar keskin kılıç misali olduğunu hissetmemiştik sanıyorum. Ferit’in evlenmesine karar verdiği anda bile ben Halis’ten bu denli korkmamıştım. Halis masaya yumruğunu vurup Ferit’e ve masadakilere kükredikçe özellikle Ferit’in duyduğu mahcubiyet, korku, üzüntüyü kalbimde hissettim. Halis’in bu tepkisini Korhan Ailesi’nin aile yapısı, aile dinamikleri içinde değerlendirmek gerekiyor. O ailede Halis’in sözü son sözdür, o bir karar verdiyse o karardan geri dönüş imkansızdır. Onun sözünün üstüne söz söylenmez, onun kararlarına itiraz edilemez, ona, aileye, soyadına ters bir şey yapılamaz, yapılırsa asla cezasız kalmaz. O yüzden de Halis’in Ferit’i herkesin içinde yerin dibine sokması o aile için normal. Bu tip durumlarla mutlaka daha önce de karşı karşıya kalınmıştır. Ancak genele vurursak, yani kendi ailelerimize göre değerlendirirsek böyle babasının, yengesinin, karısının yanında Halis’in Ferit’i çocuk gibi azarlanması çok aşağılayıcı, küçük düşürücü. Tam dedesi tarafından daha fazla sevilmişken, belki de ilk defa ondan takdir görmüşken her şey eskisinden de beter hale geldi. Ferit dediğim gibi dedesini o kadar seviyor, o kadar onun tarafından değerli görülmek istiyor ki Halis onu yerin dibine soktuğunda gözyaşlarına hakim olamadı, o yüzden de böyle darmadağın oldu, o yüzden de eve ön kapıdan girmeyip dedesi tarafından merak edilmek istendiği sayıklayıp durdu.
Ferit’in bu olay üzerine evden gitmek istemesi, odalara sığamaması, içip dağıtması beni şaşırtmadı ancak bu azarı aslen Seyran’ı sevindirmek için yemişken teselliyi Pelin’in kollarında araması sinir bozucu. Zaten Pelin’e de her zaman onu bir kaçış olarak gördüğü için gidiyor belli ki. Yoksa zaten Pelin ile sevgiliyken de istediği kızla birlikte olabiliyordu. Beni üzen Seyran onu merak ederken onun gidip de Pelin ile beraber olması. Bir de utanmaz dönünce Seyran’ın yardımına muhtaç olmaz mı? Kız onu yatağa taşırken saçlarını koklamaz mı? Hıyar ya. Sen önce sevgilisinden bir ayrıl, ondan sonra gelip karının saçlarını koklarsın. Yalnız kesinlikle sahne dengesi çok iyi kuruluyor. Ferit’e Pelin’e gittiği için söverken, kendimi beş dakika sonra sarhoş haliyle, yattığı yerden Seyran’a tavır yapan Ferit’e kahkaha atarken buluyorum. ^^
Seyran’ın İfakat ile Orhan’ı oynaşırken görmesi hiç iyi olmadı. Kızcağız devamlı diken üstünde dolaşacak yalıda. O gördüğü manzara hiç aklından çıkmayacak. Birine de gidip anlatamaz, öyle içinde büyüyecek bu sır. Ama bu sır bir gün Seyran’ın yalıdan birileriyle sırdaş, birileriyle düşman olmasına sebep olacaktır. Bu sır Seyran öğrendiği için bir şekilde mutlaka ortaya dökülecektir. Tahminimce Latif bunu yıllardır Halis’ten saklamış, ancak artık bu gerçeğin öğrenilme zamanı yaklaşıyor gibi hissediyorum.
İfakat’ın Seyran’ın üniversite hayallerine limon sıkmasına feci ayar oldum. Sen, Gülgün okuyamadınız diye bu kız da öyle mi olmak zorunda? Bir defolup gidin ya! Bu kız 18 yaşında eve kapanıp Ferit’ten çocuk doğurup anne olmak ve hayatını yalıya tıkmak zorunda değil. Peki Orhan’a ne demeli? Neden İfakat’e Seyran’a üniversiteye gitme vaadinde bulunduklarını belirtmedi de sessiz kaldı. Mis gibi karını aldattığın için sana uyuz oluyordum ama Seyran’a gösterdiğin bu sevgi için biraz yumuşamıştım, şimdi sadece uyuz oluyorum. Seyran sen sakın bunların senin eğitim hakkını elinden almalarına izin verme. Sen her şeyden önce bir bireysin güzel kızım. Önce git okulunu bitir, annelik kaçmıyor ya.
Seyran evlendi, baba evinden kurtuldu ama hala Kazım’ın adını duymak bile o evde yaşadığı günleri hatırlayıp o kıza dönüşmesine yetiyor. Artık evlenmiş olmasına rağmen hala Kazım’ı karşısında görünce sanki yine eskisi gibi ona zerre sevgi göstermeyecek hatta üstüne dövecekmiş gibi geriliyor ve fark ettiyseniz onun bu gerginliği Kazım’ın ziyareti bitene kadar da geçmedi. Kazım ne kadar az karşısına çıksa o kadar iyi, çünkü Seyran’ın baba evinde yaşadıklarının travması öyle kolay kolay geçebilecek gibi değil. Elinde olsa ona bu travmaları yaşatan o Kazım’ın ve Hattuç’un yüzünü bir daha asla görmek, seslerini bile duymak istemez. Umarım Seyran bir gün Kazım’ın ondan sevgi dilendiğini de görür ve ona karşı bu durumda bile yumuşamaz. Çünkü Kazım yaşlanıp hastalığında bile ilgi görmeyi asla hak etmiyor. Hiçbir evlat babasından şefkat yerine köle muamelesi görmeyi asla hak etmez. Seyran’ın Kazım geldiğindeki o halini İfakat de fark etti. Ama fark edilmeyecek gibi de değildi doğrusu. Seyran asla Kazım’a karşı olan duygularını bastıramıyor, gizleyemiyor. Adamın gözlerinin içine mecbur kalmadıkça bakmak istemiyor, devamlı elleriyle oynuyor, gerginlikten her an ağlayacakmış gibi. Seyran’ın Kazım’ın gözlerinin içine korkusuzca baktığı günleri görmek için sabırsızlanıyorum.
Kazım sen ne terbiyesiz, saygısız, görgüsüz, boşboğaz, numaracı herifin tekisin. O kadar siyah bir karakter ki zerre sevgim yok kendisine. Misal bu bölüm Seyran’a gösterdiği sevgi bile sahte, oyun, sırf Korhanların servetinden nemalanmak için. İstanbul’a da Suna’nın arkasından konuşulanları bahane ederek sırf açgözlülüğünden geldi. Yakındır Antep’teki malı mülkü de satması. Herif İstanbul’a geldi hala eve bir hizmetçi almak aklından geçmiyor, nasılsa Esme’yle Suna var tabii. Suna bir an önce bu evden kurtulsa da rahatlasa kız. Esme de mide kanseri gibi duruyor ama hamilelik ihtimali de hala benim aklımdan gitmedi. Bakalım bu Kazım İstanbul’da da karısıyla kızına yemeklerden artanları mı verecek? Sen onlardan esirge, kilitli dolaptaki her şey fakir fukaraya kalsın. İnşallah Suna da Seyran da senden paçalarını kurtarırlar, Korhanlar da beş kuruş koklatmaz, malı mülkü satıp yiyip bitirir sefalet içinde sürünürsün.
Beni asıl Hattuç’un İstanbul’a gelişi ilgilendiriyor. Alıştığı evi, çiçekleri bahane, onun derdi Halis. O yüzden de içten içe Kazım hemen onlara gitmesin de samimiyet kurulmasın istiyordu. Bunca yıl geçmiş üzerinden ama hala ona olan duyguları taze, baksanıza Gaziantep gibi bir yerde, o yıllarda evlenmemeyi bile başarmış aşkına sadık kalıp. Unutmadan, Hattuç ile Ferit’e daha çok sahne yazılmasını talep ediyorum. Aralarında kuşak, görgü, hayata bakış farkı o kadar iyi işleniyor ki ortaya inanılmaz bir sinerji çıkıyor. Bu bölümde en çok güldüğüm sahnenin net ikisinin sohbeti olduğunu söyleyebilirim.
Ferit’in boşboğazlık edip Suna’ya onu neden istemediklerini söylemesinin ardından Suna’nın tepkilerini fazla bulup onu yerin dibine sokanlar olduğunu gördükçe hayretler içinde kalıyorum. İlk 2 bölümde seyrettiklerimiz ışığında kimse hiç mi tanımadı Suna’yı? Suna iyi yetiştirilmiş olsa da Kazım ve Hattuç’tan gördüğü sevgisizlik ve hem psikolojik hem fizyolojik şiddet nedeniyle tek kurtuluşu evlilik bellemiş bir kız. Üstelik zengin olup evinde hizmetçilik yapan, bir sürü yiyecek içecek varken artık yemek zorunda kalan bir kız. Hep bir gün o evden, bu yaşadıklarından kurtulmanın umuduyla ayakta kalabilmiş bir kız. O yüzden onun için evlilik hayattaki en mühim şey haline gelmiş, onun dayanma motivasyonu olmuş. Derdi bir kocası olsun da onunla birlikte olsun değil yani. Suna kahveleri döktüğü için onu istemekten vazgeçtiklerini düşünüyor ve hem kendi hem Seyran’ın durumu için kendini suçluyordu. Üstelik de arkasından ahlaksız diye konuşuluyordu. Ancak Ferit’in söylediklerinden sonra öğrendiği kendisinin hiçbir suçu olmadığı ve kardeşinin de bir şeyleri sakladığı. Onun yerinde kim olsa bu durumu şu anki psikolojisiyle yanlış anlar, Ferit’in söylediği karşılaşmak kelimesini tanışmışlığa yorar ve bozulurdu. Kim olsa Yusuf’u aramak gibi bir hata yapabilirdi. Hem daha birkaç gün önce Yusuf’u sözleriyle döven Suna’nın mı kardeşini kıskandığını, ona kötülük yapmak istediğini düşünebildiniz? O sadece öfkesine yenik düştü. Bu onu kötü yapmaz, sadece insan olduğunu gösterir. İnsan dediğin doğru da yapar, yanlış da öyle değil mi?
Fuat’ın da tıpkı Suna gibi yanlış yorumlanmaya müsait bir karakter olduğunu düşünüyorum. Biz iki kardeşiz, söylenenlerden ailemin ağabeyim ile bana davranışlarının farklı olduğunu biliyorum. Genellikle de çoğu ailede küçük çocuk hep daha şanslı olmuştur. Özellikle de yaş farkı olduğunda bu durum daha belirgin olabiliyor. Fuat da ne yazık ki yetiştirilme farkının kurbanı. Üzerinde yıllardır öyle bir baskı oluşmuş ki o yüzden de Asuman’dan bir çocuğu olamayacak olmasına, baba olamayacak olmasını bu kadar dert edinmiş durumda… Ferit’e de laf sokması da bu yüzden, aslında kendinden beklenen şeydi o söyledikleri.
Ferit de Fuat ile dertleşmelerinden gördüğümüz üzere öyle bomboş bir çocuk değil. Dışarıdan öyle bir imaj çizse de aslında çevresindekilerden çok daha mantıklı düşünüyor. Fuat’a söyledikleriyle de bana yine vay be dedirtti. Evdekilerin hepsi onu hala çocuk sanıyor ama Ferit öyle olduğu hissettirilse büyüyecek.
Halis’in soy konusunda düşündükleri beni bir hayli şaşırttı. Aslında hiç de beklediğimiz gibi bakmıyormuş bu gelenekçi yaklaşıma. Asuman ile Fuat çocuk evlat edinmek istiyoruz deseler hiç itiraz etmez gibi geldi bana. Ancak tabii ki herkesi yöneten İfakat bu olaya da burnunu sokacağı için evlat edinme direkt gündem dışı olacak ve ihale Fuat’a kalacak ve adam aşık olduğu kadının gözyaşlarını arkasında bırakıp bir başkasının koynuna girip çocuk yapacak. Böyle aileler için soyadı, soy, kan bağı önemlidir biliyorum ancak bana bu anlayış o kadar gereksiz geliyor. Onlarca annesiz babasız bebek bir aile sıcaklığına muhtaçken neden böyle bir yavruya aile olunamasın ki?
Halis Ağa’nın başka bir kadından bir çocuğu olduğunu öğrendik. Konuşmalardan anladığım çocuğun annesi de hayatta ve özelikle Orhan bu duruma bayağı tepkili. Bu tepkisi bana bu ilişki yaşandığı sırada onun genç olduğunu ve kardeşinin de yaşça Orhan’dan küçük olduğunu düşündürüyor. Belki annesi de hala hayattayken yaşandığı için bu ilişkiye tepkili. O halde “Sen niye yengenle birlikte olarak karını aldatıyorsun?” diye sorarlar adama. Bence bu gayrı meşru kardeş erkek ve belki de Fuat ile yaşıt bile olabilir. O yüzden de eğer böyle çıkarsa bu kardeşin ileride Suna ile partner olabileceğini düşünüyorum. Tabii bu bir kız kardeş de olabilir. Bir diğer tahminimse boş olan yan yalıya bu kardeş ve annesinin taşınacağı. Bakalım kendileriyle ne zaman müşerref olacağız?
Eğer Seyran’ın Gülgün ve Asuman ile olan şu güzelim ilişkisini bozarsanız iki elim yakanızda bilesiniz. Gülgün öyle iyi bir kayınvalide ki nazar değecek diye korkuyorum. Sadece televizyonda değil, gerçek hayatta da böyle kayınvalideler sayılı olduğu için onu pamuklara sarasın geliyor. O gerçekten de Seyran’ın gazetede kendinden güzel çıkmasına asla takılmayıp böyle bir gelini olduğu için mutlu olan bir kadın. Seyran’ın güzel kalbini görüyor. Gülgün’ün yerinde başka biri olsa Asuman’ın yumurtalıkları alınınca onun için üzülmek yerine aksine gelinine düşman olup oğluna ondan boşanması için baskı yapardı. Ancak Gülgün aralarındaki aşkı hissediyor ve onların aralarındaki evliliğin sarsılmasını istemiyor. Burada resmen o kötü kaynanalık görevini İfakat almış gibi. Resmen her fırsatta yüksek sesle Asuman’ın fedakarlık yapması gerektiğini, Fuat’ın da başka bir kadından çocuk yapabileceğini dile getirip duruyor. Bu kadın bir şekilde Fuat’a uygun bir aday bulup zorla onları yatağa sokacak gibi duruyor. Maalesef de senaryo akışının bize hissettirdiği bu adayın Suna olacağı. Kazım’dan isterlerse Kazım da Suna’yı ayıla bayıla bu işe zorlayacaktır. Suna da Kazım’dan kurtulabilmek için bir anlık gafletle bu duruma razı gelecektir ama bu olaylar Suna’nın daha çok üzülmesine neden olacaktır.
Ferit ile Sultan’ın konuşmasından anladığım net bir şekilde aralarında bir şeylerin yaşandığı. Ancak Ferit’in Sultan’ın onu sevmesinden rahatsız olduğu da apaçık, yanağını sevmeye kalktığında irkilmesi sadece evlenmiş olmasıyla ilgili değildi. Sultan Ferit’i istismar etmiş olabilir. Ferit’in devamlı tırnak yemesi ve otururken bacağını sallaması onun sadece şeker hastası olması ve arada hastanelik olmasıyla açıklanamaz bence, sonuçta dikkat edince başına bir şey gelmeyeceğini biliyor, onlarca şeker hastası var ülkede. Daha ciddi bir psikolojik sorunu olduğu için bu davranışları sergilediğini düşünüyorum.
Seyran’ın Sultan’la özür dilemeye varan konuşması bana göre çok gereksiz bir hareketti, çünkü net bir şekilde Ferit haklıydı, Sultan Seyran’a karşı hadsizlik etmişti. Yine de bu nedenle Sultan’ın Seyran’a daha yumuşak davranmasından memnunum. Bu Seyran’ın Dicle ve İbrahim’le olan ilişkisini de bozan bir durumdu çünkü. Ama Seyran ona böylesine nezaket göstermişken üzerindeki kan lekesini görmediği bir çarşaf değiştirildi diye hemen birlikte oldular yaftası yapıştırması ve bunu İfakat’a yetiştirmesinden şikayetçiyim. Bu, birlikte olmuş olsalar da olmasalar da Seyran ile Ferit’in özeli çünkü. İfakat, bu Sultan’a çok yüz vermiş, Hattuç Hala eve yerleşse de Sultan’ın canına okusa hiç fena olmaz.
Yusuf sen yürek mi yedin oğlum? Ne kendi aklınla ne de Suna’nın söyledikleriyle yalının kapısına dayanman hiç akıl karı değil çünkü. Korhanlardan korkudan ödün kopuyordu, şimdi korkmuyor musun? Ben seni anladım oğlum, sen Suna’dan duyduklarınla aldatıldığını düşündün, hesap sormaya geldin. Mal mısın? Seyran’ın sana kaçmak için nasıl yalvardığını, sen reddedince nasıl üzüldüğünü de hatırlamıyorsan git bir hafızanı tazele. Demek ki Yusuf’un gelişi Ferit’in kıskançlığı ve fragmanda gördüğümüz üzere Seyran’ın kuralları çiğneyip Halis ile karşı karşıya gelmesi içinmiş.
Yalı Çapkını’nın bu haftaki bölümü baştan sona çok iyiydi, bölüm su gibi aktı. Ekran başına uykusuz ve yorgun geçmeme rağmen bitirmeden başından kalkmak istemedim. Öncelikle bunu sağlayabildikleri için tüm ekibi kutlarım. Dilerim ilerleyen bölümler de bu tempoda devam eder ve her hafta başından seyrettiğimiz şeyden memnuniyet duyarak ekran başından kalkarız. 5. Bölüm fragmanlarına yorumum ise şöyle: Bomba gibi bir bölüm bizleri bekliyor. Bu hafta 10+ reyting geleceğine inanıyorum.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
*Yalı Çapkını 4. Bölümde yer alan şarkılar:
- Dedublüman – Sakladığın Bir Şeyler Var
- Derinden – Barış Diri
- Antebin Kalesinde – Zekeriya Ünlü
Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları