Yalı Çapkını reytinglerde büyük sıçrama yaparak AB, Total ve 20+ABC1 gruplarında ilk sıraya yerleşti. Üstelik YouTube izlemeleri ve tekrar reytinglerine bakılırsa Yalı Çapkını gelecek bölümde reytinglerini çok daha yükseltecek. (Maşallah!) İkinci bölüm izlenimleri Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Geçtiğimiz bölümü Seyran ile Ferit’in nişan yüzükleri takılacakken noktalamıştık. Bölümü yüzük merasiminin ardından Korhanların konaktan ayrıldıkları sahneyle açtık. Seyran’ın bir anlık şaşkınlıkla bu halkanın parmağına takılmasına ses edemediği aşikardı. O şu an sadece kendi için değil, kendinden daha çok Suna için şaşkın, üzgün ve kızgındı. Esme hariç herkes mutluluktan gülerken Seyran hayattaki en zor şeylerden birini yapıyordu, içi kan ağlarken yüzlerine gülmeye çabalıyordu ve onun bu halini sadece Esme umursuyordu.
Zaten Yusuf hayatında olmasa bile Seyran’ın bu evliliği Suna gibi hemencecik kabullenmesini beklenemezdi. Suna o kadar iyi yetiştirilmiş ve bilgili olmasına rağmen kurtuluşu evlilik olarak görüyor ama Seyran tam tersi kurtuluşu güçlü bir birey olmakta görüyor. Üstelik bir de Seyran, Suna’yı beğenmedikleri için kendisini istediklerini düşünüyordu. Ablasının beğenilmemiş olmasının acısını çekiyordu. Bence kahveler devrilmese bile Ferit bir yolunu bulur annesinin kulağına yine aynı şeyleri fısıldar ve bu işi bozardı. Daha Seyran’ı kapıda görür görmez Ferit’in aklı Seyran’a kaymıştı.
Seyran istediği kadar bu evliliği istemediği haykırsın ne fayda… O evde onun hangi konuda söz hakkı var ki? Keşke olabilse ama Kazım gibi sadece erkeği değerli gören zihniyetlerle imkansız. Seyhan, öğretmeni gelip de babasıyla konuşmasa üniversite sınavına bile giremezmiş ki bence iyi puan alsa bile üniversiteye gönderilmeyecekti. O evde Kazım ne derse o oluyor, Hattuç bile onu verdiği kararlardan döndüremez. Kazım’a baba denemez zaten, evlenmeyi istemiyor diye kızını odalara kilitleyerek, aç susuz bırakacak ceza veren bir adam bu. Keşke annesi veya Suna bu adamdan bu kadar korkmasalardı da Seyran’a gizlice bir şeyler verselerdi. Yalnız Kazım Seyran’ın isyanını duyup öfkeyle odaya daldığında cidden bir ürktüm, Diren Polatoğulları Kazım rolünde döktürüyor. Ve Seyran’ın da bu yönden babasına çektiğini düşünüyorum, ikisinin de öfkelendiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyor. Suna ise annesi gibi mülayim.
Seyran, Yusuf’un bu işi engelleyecek bir adım atacağına çok emindi, nikah işlemleri için oradan oraya giderken onu ayakta tutan hep bu umuttu. Ama ne yazık ki Yusuf, Seyran için bu kadar fedakarlığı yapabilecek biri değilmiş. Onu seviyordu ama bu kadar zorluklarla baş edebilecek kadar güçlü değilmiş. Yusuf’a korkak denebilir ama o korkaktan ziyade toy ve aslında söylediklerinde gerçek payı var. Yusuf ne Kazım ne Korhanlarla baş edemez, çocuğun eti ne budu ne. Evet Yusuf şimdi Seyran’ın evlenmesine göz yumdu ama pişman olup bir şekilde İstanbul’a gelip kendini affettirmeye çalışacaktır. Gelsin, havasını alır. Ben Seyran için acaba Yusuf’a aşkı gençlik heyecanı mı diyordum ama Seyran gerçekten aşıkmış bu çocuğa, onunla her şeye razıydı. Ne yazık ki son umudu da söndü ve aşka olan inancı, erkeklere güveni de sarsıldı şimdi. O yüzden Ferit’e güvenmesi, aşık olması da uzun sürecek. Sürsün, bu daha gerçekçi olur açıkçası.
Seyran ve Ferit’in bölüm boyunca bir araya geldikleri her sahne bu iki gencin birbirinden ne kadar farklı oldukları vurguladı. Sadece yetiştirilme şekilleri, yaşantıları değil düşünce yapıları, hayata bakış açıları da çok farklı iki genç onlar. Ancak Gülgün’ün de yemekte söylediği cümle gibi bu iki farklı insan birbirini dengeleyerek, tamamlayarak günü geldiğinde bir bütünü oluşturabilirler. Seyran’ın hayata bakışı yaşından olgunken, Ferit’in hayata bakışı ise hala ergenlikten kalma. Ferit istisnasız her şeyi alaya alıyor, hiçbir şeyi ciddiye almıyor. Bu onun olumsuzluklarla baş etme şeklinden ziyade yaşam biçimi. Ve hem inanılmaz bencil hem müthiş bir egosu var, resmen Ferit Korhan olduğu için küçük dağları ben yarattım edasında dolanıyor. Halbuki soyadını aldığınızda geriye ne kalıyor, Seyran için önemli olan o. Seyran soyadı, para, pul gibi şeylere değer verseydi Yusuf’u sevmezdi, üniversiteye hazırlanırken resim veya heykel isteyeceğine daha çok para kazandıran bir mesleği seçerdi. Ferit Seyran’ı anlamaya da çalışmıyor. Onun duygularının, ne istediğinin bir önemi yok. Daha doğrusu kendini Seyran’ın bu durumdan memnun olduğuna kodlamış durumda, aksine ihtimal bile vermiyor. Ve bazı şeylere o kadar uzak ki Seyran istemediğinde, babasına bunu söylediğinde evlilikten kurtulabileceğini düşünebiliyor. Peki kendisi dedesinin bu evlilik kararından kurtulabiliyor mu? Aslında ikisi de aynı durumun içindeler, ikisinin de büyüklerinin kararlarına karşı gelme hakkı yok ve hal böyleyken şu an birlikte evcilik oyunu oynayacakken; iyi birer oyun arkadaşı olmak, birbirlerine yardımcı olmak varken özellikle Ferit bunu yapabilmekten çok uzak.
Seyran: “Bak, başlamadan bitirmek senin elinde tamam mı? Vazgeçtim, istemiyorum dersin, olur biter.”
Ferit: “Bence ilişkimize bir şans daha verelim.”
Seyran: “Değil mi? Kim bilir ne kadar para döktünüz babama? Boşa gitmesin.”
Ferit: “Ya Seyran, sanki benimle evlenmek istemiyormuşsun gibi konuşma.”
Seyran: “İstemiyorum!”
Ferit: “Olsun. Ben istiyorum.”
Seyran: “Ya sen nasıl bir insansın? Karşına geçmiş burada seninle evlenmek istemediğimi söylüyorum ya.”
Ferit: “Neden senin istediklerin benimkilerden daha önemli olsun ki?”
Seyran: “Ay delireceğim ya! Kafayı yiyeceğim! Aynı şey çünkü, aynı şey!”
Ferit: “Değil tabii. Bu evlilikte kazançlı olan taraf sensin.”
Seyran: “Neymiş benim kazancım?”
Ferit: “Sen en azından Korhanların gelini oluyorsun. Bu evliliğin bana kattığı hiçbir şey yok ki. O yüzden şikayet etme artık.”
Seyran: “Belki benim hayatımda birisi var, ha. Belki benim hayata dair başka planlarım var. Yani bunlar hiç umurunda değil mi senin ya?”
Ferit: “Neden umurumda olsun ki? Bu kadar önemli bir şey varsa bana değil, gider babana söylersin evlenmek istemediğini.”
Seyran: …
Ferit: “Saçmalıyorsun şu an. Seyran, senin yerinde olmak için can atan kaç tane kız var şu an farkındasın değil mi?”
Seyran: “Niye gidip onlarla evlenmedin o zaman? Niye ablamdan vazgeçtin ya sırf kahveyi döktü diye?”
Ferit: “Bir dakika, bir dakika. Ne alakası var ya? Kahveyle ne alakası var onun Seyran? Seyran. Seyran kahveyle bir alakası yoktu onun.”
Şu an için ikilinin sahnelerindeki yoğun didişme halini çok sevdim. Seyran’ın Ferit’in her söylediğine bir karşılık verebilmesine, güçlü duruşundan ödün vermemesine, onun egosunu alaşağı eden tavırlarına, açık sözlülüğüne bayılmış durumdayım. Evet, Ferit inanılmaz bencil, inanılmaz düşüncesiz ama ben bölüm boyunca şeytan tüyü olan bu çocuğa bir yandan söverken bir yandan da gülerken buldum kendimi. Seyran ondan lafını esirgemedikçe nasıl keyiften dört köşe oldum anlatamam. Ama Seyran’a kedi taklidi yapıp miyavladığındaysa Ferit’in yanaklarını mıncıklayasım geldi. Bu çelişkili duygular da aslında 2. Bölümden inanılmaz keyif almamı sağladı.
Ferit’i yerip duruyorum ama bir yandan da söyledikleri gibi özünde iyi biri olabilme ihtimalini sorguluyorum. Ferit aslında çok da merhametsiz bir çocuk değil. Seyran sağlık ocağından çıkışta başı dönüp bayılacak gibi olunca onun için samimi bir endişe duydu ve ona arabaya binene kadar refakat etti. Ama tam “İçinde düzgün bir insan olabilir, Seyran’ın varlığıyla bu adam yavaş yavaş ortaya çıkabilir.” dedim, yine kendini beğenmiş züppeye bağladı. Şaşırdım mı? Tabii ki hayır. Bu kadar şımartılmış, aşktan falan anlamayan, kadınlara sadece seks amaçlı yaklaşan birinden bir anda bir kızı beğenip de evrimleşme beklemiyorum. Bu çok ütopik bir hayal olur. Ancak tahmini 24 yaşındaki bir gencin de asla değişmeyeceğini söyleyemem. Erkeklerin hayata bakış açılarının oturması, olgunlaşmaları kadınlara göre çok daha gecikmeli bir süreç. Değişmeyenler, hep bebek gibi kalanlar da vardır, kabul ancak ben çoğu erkeğin otuzlu yaşlarına kadar tam anlamıyla olgunlaştığına tanık olmadım. Ayrıca Ferit gibi yetiştirilen, çok fazla korumacı yaklaşılan çocukların da kız erkek fark etmeksizin büyüyemediği de bir gerçek. Ferit de şeker hastası olmasının da etkisiyle aşırı el bebek gül bebek yetiştirilmiş. O belki evlendiği için ailesi üzerinden kanatlarını çekmeye başladığında tam anlamıyla büyümeye başlayacaktır. Ha unutmadan Seyran, sakın şeker hastası diye Ferit’e yumuşama ve bu hastalığını sana kendini acındırmak için kullanmasına da izin verme. Ben seni hep böyle güçlü bir genç kız olarak seyretmek istiyorum. Ekranda güçlü kadın karakter görmeye ihtiyacımız var.
Seyran’ın Ferit, Gülgün ve Orhan ile birlikte yemek yiyip ilk kez sohbet ettikleri sahne o kadar dolu doluydu ki. Seyran’ın ilk defa artık olmayan, onun için getirilen taze bir yemeği ağzına attığındaki haline dikkat ettiniz mi? Yüzünde tarif edilemez bir mutluluk vardı, önüne konan yemeği o kadar keyifle yiyordu ki açıkçası yemek yarım kalınca Seyran için üzüldüm. Sanırım bu evlilik için de şu an en sevindiğim nokta bu. Onun o yalıda özgürce istediğini, istediği zaman taze taze yiyebilecek olması. Tabii evin hizmetçisi değil, hanımlarından biri olacak olmasına da seviniyorum.
Seyran bu evliliğin onun hayallerinin önünde duvar gibi bir engel olduğunu düşünürken aksine hayallerine giden yol olduğunu görmesiyle ilk defa bu evlilik fikrine birazcık ısındığını ve sevindiğini gördüm. Gülgün ve Orhan’ın okumak isterse onu destekleyecek olmaları bu evliliğe dair duyduğu ilk iyi şeydi. Ayrıca Gülgün’ün hem bunları söylerken hem de sonrasında Seyran’a karşı tavırlarını oldukça samimi buldum ben. Sanki iki bölümdür oğluna hayatındaki hiçbir şeyin değişmeyeceğini garanti eden kadın, bu kadın değilmiş gibiydi. Zaten kendi de aynı dertten mustarip bir kadının oğluna da bunu tavsiye etmesi bana çok anlamsız gelmişti. Bence Gülgün, Ferit bu evlilik meselesine daha fazla ses edip durmasın diye onu kandırmak için böyle konuştu. Ferit’in Pelin ile olan ilişkisine devam ettiğini anladığında Ferit’in beklediğinin aksine Seyran’ın tarafında olacağını düşünüyorum.
Ferit’in arkasından Allah’ın Anteplisi diye dalga geçtiği Seyran’ın İngilizce ve Fransızca bilmesine ne demeli? İstanbul’u haritada bile bulamaz dediği kız en az kendisi kadar görgülü, bilgili, eğitimli bir kere. Seyran çalışkanlığı sınıfında başarılı notlar alırken, Ferit çalışkan olmasa bile aile torpiliyle iyi notlar alıyordu eminim. Keşke Ferit’in yabancı dilleri duyunca dalga geçmesine karşılık Seyran da birkaç cümleyle onu mat etseydi. Ama nasılsa İstanbul’da kulaklarına inanamayacağı zamanlar mutlaka gelecektir, bekleyin.
Abidin’i ilk bölümde Ferit’e söyledikleri için, gelin adayını hiç düşünmeyen, bu evliliği dalgaya alan, iğrenç zihniyetli bir adam olduğu için hiç sevmemiştim ancak bu bölüm Seyran’ın ne kadar başka biri olduğunu anlayıp ona gerçekten değer vermeye başladığını görünce pek sevdim. Şimdilik İstanbul’daki hayatında Seyran’a destek olacak isimlerden biri olacağını ve Ferit’e Seyran konusunda doğru tavsiyeler vereceğini, doğru yönlendirmeler yapacağını hissettirdi. Hatta Ferit’i de iyi tanıyan biri olarak bu aşkın gümbür gümbür geleceğini de ilk gören o. “Büyük aşklar kavgayla başlar.” derken bence işin esprisinde değil, gayet ciddiydi.
Seyran gelinliğin içinde o kadar güzeldi ki tıpkı bir prenses gibiydi. Sanki böyle doğu masalları vardır ya oralardan çıkmış bir prenses gibiydi. Gülgün’ün hayranlıkla, Ferit’in de devamlı ayran budalası gibi ona bakmasına şaşırmamak gerek. Ama ne kadar masal prensesi gibi olursa olsun, en güzel günlerinden biri olması gereken o nikah Seyran için hayatının en kötü günlerinden biri oldu. Yüzünün tüm nikah sahnelerinde bir an olsun güldüğünü görmedik. Sanki gelinlik değil kefen giymiş gibiydi. Gülseren Budayıcıoğlu’nun hikayelerinden uyarlanan dizilerde benim en çok sevdiğim şeylerden biri karakterlerin durumlar karşısındaki psikolojilerinin çok etkili bir şekilde yansıtılması. Seyran’ın da nikah nedeniyle yaşadığı psikolojik gerilimin hem Afra Saraçoğlu oyunculuğu hem de rejiyle çok iyi yansıtıldığını düşünüyorum. Göz bebeklerinin içindeki acıyı bile hissettik. Öyle sadece nikahtaki acıyla da yetinilmemesi, Seyran’ın otelin tuvaletinde panik atak krizi geçirmesi de etkiyi katlamış. Seyran’ın orada gerdek odasında ben bu adamla ne yapacağım diye gerilmesi, hiç sevmediği bir adamla nasıl birlikte olabileceğine dair endişelerinin olması da çok doğal. Sonuçta bizim ülkemizde çoğu kadın için cinsellik ürkütücü bir şey, bu konuda oldukça cahiliz ve sevdiğimiz adamla birlikte olma fikri bile korkunç gelebiliyor. Yalnız nikah sürecinde bir kişinin bile Seyran’ın o halinden hiçbir şey anlamamış olması da çok acı değil mi? Hiç kimsenin yüzünde bu kızın neden yüzü asık diye bir soru işareti görmedik. Esme’nin yüzünde gördüğümüz şey de kızından ayrılan bir annenin üzüntüsünden ibaretti…
Valla bu Pelin’den çekeceğimiz var. Baksanıza yanında çalışan Sacide ve kızını da Ferit’in koynuna girilmesi için o ayarlamış. Bir de haspam numara çekiyordu. Pelin muhakkak Ferit’in kendisiyle evlenmeyeceğini ve ciddi bir ilişkileri olmadığının farkındaydı. Bu oyunla Ferit’in ailesine karşı zorda kalıp kendisiyle evleneceğini sandı. Çünkü ya onların geleneksel aile yapısından haberdar değildi, ailesinin evlendirmek isterse memleketten kız isteyeceklerini akıl edemedi ya da ettiyse bile her türlü Ferit’in kendisiyle evlenmek için ısrarcı olabileceğini sandı. Ama işte işler onun planladığı gibi gitmedi. Ördüğü çorap kendi başına geçti. Pelin, Sacide’ye anlaştıkları parayı kesinlikle ödeyemeyecek ve Sacide bunun üzerine her şeyi Ferit’e yumurtlayacaktır.
Sacide: “Ha Pelin Hanım bir de biz hafta sonuna ayarladık her şeyi.”
Pelin: “Neyi?”
Sacide: “Memlekete gidiyoruz ya.”
Pelin: “Yani Sacide Abla? Tamam, ya babamdan o kadar parayı öyle isteyemiyorum yani. Ne yapayım senet mi imzalayayım, onu mu istiyorsun?”
Sacide: “Yok, siz yanlış anladınız. Ben size güvenmediğim için değil, tamamen ihtiyaçtan dolayı söyledim.”
Pelin: “Tamam, ben onu haftaya ayarlayacağım. Yalnız bak, bundan sonra ne sen beni ne ben seni.”
Sacide: “Yok, biz dönmeyi düşünmüyoruz zaten.”
Bu Pelin gördüğüm en yapışkan karakterlerden biri. Kalkıp Gaziantep’e gelmeye ne gerek vardı? Adam seni üç gün görmeyince unutur diye mi korktun haspam? Bir de ne yediği hakkında bile yalan söylemiyor mu? Ne o lahmacun yiyince havan mı sönecek? Hiç sevmem böyle olduğundan farklı görünmeye çalışan insanları. Ben Pelin olsam kapın üzerinde dahi başkasıyla evli bir adamın gizli sevgilisi olmak istemem. Aşktan ölsem de gururum önce gelir. Pelin bir de güzel kız halbuki, elini sallasa ellisi ama takıntılı bir tip ne yazık ki.
Ferit de ayrı hayvan. İnsan bari evleniyorken Pelin yanına gelse bile onunla bir şeyler yaşamaz, ayıp ya. Damat tıraşını bile Pelin yaptı ya, yuh dedim. Tamam evliliği istemiyor olabilirsin de bari karşındaki kıza “biraz” saygın olsun. Ama senin dedene bile saygı duyduğun meçhul. Ferit’in yapacağı şey ilk uçakla Pelin’i İstanbul’a geri göndermekti. Ama bizimki ne yaptı, sevgilisini resmi nikahlı karısıyla kendisi için hazırlanan gelin damat odasına soktu. Bu Ferit annesinin “Eşine hayatın boyunca açık sözlü ol.” tavsiyesini başka tarafıyla anlamış belli. Seyran’a Pelin’den, yani aslında bir ilişkisi olduğundan bahsetse bile onu gerdek odasına getirmek nedir? Ne yani sen şimdi Seyran’a Pelin’i göstererek onu üzeceğini mi sanıyorsun? Seyran’ı bundan sonra daha fazla nasıl üzebilirsin acaba? Seyran üzülmez, sadece senin karaktersizliği görüp sana ısınacağı varsa da buz gibi soğur. Hayır gerçekten hangi kadın formaliteden evli olduğu adamın sevgisiyle arkadaşlık eder? Bunu hangi beyinsiz koca ve sevgilisi ciddi ciddi düşünebilir aklım almıyor.
Ah canım Suna’m… Ne kadar güzel bir ablasın sen… Kısmetini elinden aldığını düşünüp kız kardeşine sırtını dönmedin, kalbini sevgi yerine zehirle doldurmadın, aksine onun hep yanında olup desteğini esirgemedin. Güzel kalbinden öperim. Seyran senin gibi bir ablaya sahip olduğu için çok şanslı. Eğer sen onun yanında olacağına, ona düşman olsaydın Seyran için hayatının bu en zor günlerinde her şey çok daha zor olacaktı. Ama sen onun yanında gözyaşlarını içine içine akıttın, Seyran’ın bu özel gününün en iyi şekilde olması için çabaladın. Yıllarca giymenin hayalini kurduğun gelinliği bile kendi ellerinle kardeşine verdin. Seyran’ın nikahı kıyılırken ve evden ayrılırken kana kana ağladın ya gelip gözyaşlarını silmek istedim. İnanıyorum sen Ferit gibi seni üzecek, umursamayacak bir adama değil; seni kalpten seven bir adama aşık olacaksın. Beril Pozam iyi ki sen Suna olmuşsun, Suna’nın duygularını o kadar doğru yansıtıyorsun ki iki haftadır sana hayran bırakıyorsun beni.
Hattuç ile Halis arasında geçmişte bir aşk olduğunu ilk bölümde Hattuç’un bakışlarından anlamıştım. Bu bölümde de flashback sahnesiyle bu kesinleşti. Peki ne oldu da bu aşk sona erdi? Hattuç kimseyle evlenmediğine göre kalbinde hep Halis’i saklamış olmalı. Halis Hattuç’u severken ailesi gidip başka bir kızı mı ona istedi? Ben aslında bunun cevabından daha çok kimseyle evlenmek istemeyen Hattuç’a ailesinin nasıl karşı çıkmadığını merak ediyorum. Günümüzde bile Seyran’a bir genç kız olarak söz hakkı tanınmazken Hattuç’a nasıl tanındı?
Hattuç Seyran’a zamanında Halis’in ona hediye ettiği kolyeyi verdi. Demek ki Halis ile kötü bir ayrılık yaşamadılar ve Halis kolyeyi görürse, onun kıymetlisi diye düşündüğü Seyran’a da kötü davranmaz, aksine koruyup kollar. Ancak ben bunun için kolyeye bile gerek olmadığını düşünüyorum, zaten Halis de bu pırlanta gibi kızı Gülgün ve Orhan gibi sevecektir.
İlk bölümde Hattuç’tan nefret etmiştim, hala ona kızgınlığım geçmiş değil ancak bu hafta Seyran ile konuştuğu iki sahnede de onun içinde bir yerde göstermediği bir merhamet kırıntısı varmış gibi hissettim. E madem öyleydi Kazım bu kızlara onca şey ederken onun yanında ses etmesen de gizliden gizliye onları koruyup kollasaydın ya? Ancak ben bir konuda Hattuç’a asla katılmıyorum, Kazım kızlarını ne seviyor ne de mutlu olmalarını istiyor. O sadece kızları vasıtasıyla kendi mutluluğunu önemsiyor. Yani o “Her baba kızlarının mutlu olmasını ister.” genellemesine Kazım dahil değil. Onun babalığı batsın! Yaptığı tek düzgün şey Seyran ve Suna’yı özel hocalarla büyütmüş olması.
Bu bölümde Çetin Tekindor’u sadece bir sahnede görmek üzdü. Ancak tek bir sahnesiyle, okuduğu tek bir şiirle, o ses tonuyla beni mest etmeyi başardı büyük usta. Ferit için yazdığı satırların sonunda okuduğu “Toz Duman” şiiri bana Halis de hala gönlünün bir yerinde Hattuç’un aşkını saklıyor dedirtti. Onlarınki yarım kalan bir sevda ve bu yarım kalan sevda SeyFer evliliğini sayesinde tamamlanacak. Birbirlerini yeniden görüp de hislerine karşı koyamayacakları aşikar. Ama bu sevdaya başta İfakat olmak üzere taş koymak isteyenler olacaktır. Halis anladığım kadarıyla anılarını kaleme alıyor, dizinin finalinde bu yazılanların kitap haline geldiğini göreceğimizi düşünüyorum.
İfakat’ın kendisine bilgi verilmeden Suna yerine Seyran’ın istenmesine tepkisini bir şekilde göstereceği belliydi. İlk icraatı da Orhan’ı kendi odasından bir şey yaşamadan Gülgün’ün yanına göndermek oldu. Bu ilişkinin geçmişinde iki evlilikten de önce bir aşk olduğunu sanmıyorum, aralarında bu iğrenç ilişkide duygusallık yok. Bana daha çok İfakat evin hanımlığında ve de ileride mirasta kocası öldükten sonra söz sahibi olabilmek için Orhan’ı ayartmış gibi geldi. Halis’i de aynı sebeple etkilemeye çalışıyor. Sırf Gülgün’e ters gitmek için Seyran’ı sevmez ve ona iyi davranmazsa şaşırmayacağım. Unutmadan, Ferit’in İfakat’i sevmeyişinin nedeni acaba babası ile ilişkisini biliyor olması olabilir mi? Her şeye fazla karışıyor olmasından daha etkili bir sebep olur.
Sultan’ın Ferit ile bir ilişkisinin olduğunu asla düşünmüyorum. Ancak annesi olmadığından da eminim. Annesi olsa gidip de adamın havuçlu donlarına mı üzgün üzgün bakar? Sultan şu an Ferit’e platonik aşık havasında. Onu öyle üstü çıplak falan görüp etkilenmiş herhalde. Ancak ufak oğlunun da bir sarhoşluk esnasında girilen ilişkiyle Ferit’ten olduğunu da düşünmüyorum. Sultan biraz daha yaşça yakın olsa bu göze batmazdı ancak böyle iğrenç olur.
Kazım’ın Korhanlardan ev istediğini öğrendik. Esme’nin de karnına sancı girdiğine tanık olduk. Büyük ihtimalle de bu Kazım birkaç bölüme bütün tarlalarını satıp ya biraz birikmişle ya da beş parasız o istediği eve yerleşecek. Esma’nın da ya ciddi bir hastalığı çıkacak ya da yıllar sonra erkek bir bebeğe hamile kalacak. Esma’ya giren sancı üzerine Kazım’ın “Covid misin?” demesini, güncel bir konunun en azından adının anılmasını da sevdim doğrusu. Keşke Kazım İstanbul’a gelme niyetiyle başımıza musallat olmasaydı ancak Seyran için Suna ve Esme’nin İstanbul’a gelmesini, orada böylece daha az yabancılık çekmesini de istiyorum.
Yalı Çapkını aslen klişe bir konuyu o kadar güzel bir anlatımla sunuyor ki bu haftaki bölümü beğenmemek imkansızdı. Çift uyumu da eklenince seyrettiğim şey beni tam anlamıyla memnun etti. Rejiyi çok beğendiğimi söylemiştim, Burcu Alptekin hangi sahnede hangi açıları nerede sunması gerektiğini iyi bilen ve oyuncu yönetiminde de oldukça başarılı bir yönetmen. Son olarak dizinin müziklerine imza atan Güldiyar Tanrıdağlı’yı da tebrik etmek isterim. Dizinin soundtrack albümü umarım bir an önce yayınlanır da doya doya dinleriz bu güzel müzikleri.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?