İzledim

YALI ÇAPKINI – Beni Böyle Bırakıp Gidebilecek misin?

Yalı Çapkını 13. bölümünde Total’de 14,62 reyting ile rekor kırdı. Haftalık sıralamada en yakın takipçisinin 9,61 olduğunu hesaba katarsanız başarısının ne kadar büyük olduğunu ölçebilirsiniz. Bu oran son 2 senenin en yüksek reytingi. Bölüm reytinglerinde ise Total’de 14.62, AB’de 11.43, ABC1’de 13.09 reyting alarak kendi rekorunu tazeledi ve sezonun en yüksek izlenme oranlarına da ulaştı. Bölüm izlenimleri Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^

 

 

Geçtiğimiz bölümü Halis Ağa’nın Seyran’dan gazetedeki habere dair gerçekleri öğrenmesi ve bunun üzerine Ferit’e okkalı bir Osmanlı tokadı atması ve Ferit’in yere, hizmetçilerin ayağının dibine düşmesiyle noktalamıştık. Bugüne kadar hastalığı nedeniyle el bebek gül bebek büyütülmüş, zaman zaman evdekilerden psikolojik şiddet görmüş ama muhtemelen  hiç böyle bir fiziki şiddete maruz kalmamış olan bir adamın bu tokat sonrası olaya büyük bir tepki vermesi, şiddeti kanıksamış gibi davranmayışı normaldi. Ferit’in evden gitmesi evlendikten sonra gelişen olayların bütününü artık kaldıramadığının göstergesiydi. Zorla evlendirilen, aksi vaat edilmişken evlendiğinden beri tüm düzeni bozulan, dedesinden birkaç kez herkesin içinde azar yiyen, Seyran ile sık sık kavga eden, ondan hakaretler işiten, hayatında hiç bilmediği duygularla boğuşan, kalbinde yeşeren aşkın, kıskançlıkların etkisiyle sinir krizi geçiren bir adam bu. Sonunda bir yerde -zaman zaman kendi hataları olsa da- gururunun yerle bir olmasıyla bardağın taşması normaldi. Koskoca evli adam, hizmetçilerin ayağının dibine düştü ötesi var mı? Ferit’e göre bu durumun sebebi Seyran’ın kendisini okula gitme vaadi nedeniyle satmış olması ki o dahil herkesin böyle düşüneceğini de tahmin etmek zor değildi. Gerçeği öğrendiklerinde özellikle Ferit’in Seyran’a ne söyleyeceğini çok merak ediyorum. Ferit’in Seyran bunca zaman neleri sakladığı halde bunu saklamamasını Seyran’ın en büyük hayali olan üniversite okumak vaadine bağlasını da anormal bulmadığımı belirtmek isterim. Okul konusunda kaç kere ne kavgalar edildi, gözyaşları döküldü sonuçta, herkesin aklına ilk bu gelirdi.

Seyran’ın hiçbir suçu olmadığı halde sürekli “Benim yüzünden.” diyerek kendini suçlaması beni çok üzdü. Halbuki hatayı yapan, yalan söyleyen, herkesi yalanına ortak eden, dedesinin ona sunduğu açık çeki görmezden gelen Ferit. Yalanı başka türlü de ortaya çıksa da bu tokatı yiyebilirdi. Ailesini ve seni cezalandırmak için ortadan kaybolan da Ferit. Seyran’ım, neden onun yaptığı hatanın bedelini sen kendine ödetmek istiyorsun? Sen zaten Kazım tarafından yuvandan alınarak bedel ödemedin mi? Suna ile birlikte ondan haksız yere işittiğin onca hakaret, uğradığınız şiddet sana reva mı? Bunlar da senin suçun mu? Seyran ne olursun sen o evdeki en günahsız kişilerden biriyken herkesin günahını sırtlanma. Sen kaç kere Ferit’in arkasını topladın, ona her konuda yardım ettin, evliliğinizin gerçek olmadığını bile kimseye hissettirmedin, ama senin yaptığın tüm fedakarlıklar çöp öyle mi? Baban evden götürdü diye ailenin seni yok saymasından belli. Seyran nasıldır diye düşünmek, Ferit’i sormak için bile olsa seni aramak akıllarına gelmiyor bile. Sanki hala Ferit’in karısı değilmişsin de bir yabancı gibi. Halis Ağa Kazım’ın götürmesine karışmayın dese de insan bir merak eder ya. Onca zaman hiç mi ailenizden saymadınız bu kızı? Özellikle Asuman’ın tepkisizliği beni çok şaşırttı. Halbuki Seyran’a ne kadar sevecen yaklaşmıştı.

 

Bana göre Kazım’ın ne Suna’yı ne de Seyran’ı yalıdan götürme hakkı asla yoktu. Seyran onun kızı olabilir ancak o evli, soyadı Korhan, Ferit ile evliliğinin devam edip etmeyeceğine yalnızca o karar verebilir. Kazım’ın artık Seyran’ın üstünde bir söz hakkı yok, hatta Suna’nın üstünde bile yok. Suna desen Kazım ile aynı evde yaşıyor olsa da reşit. Açıkçası Halis Ağa’nın kızların Kazım ile gitmesine engel olması gerekirdi. Ancak sağlık durumu nedeniyle bu duruma engel olamadığını düşünüyorum. Ferit geri döndükten, ortam sakinleştikten sonra bu durumu çözebileceklerini düşünmüş de olabilir.

Kazım kızlarını evden götürürken Gülgün’ün Seyran’a ne kadar kırgın olsa da onun önünde siper olmasına ne demeli? Gülgün’e boşuna en iyi kayınvalide, kraliçe demiyoruz. Gülgün tam sevdiğim insan tipi, karşısındakini hatalarıyla bile kabul edenlerden. Sevdi mi tam sevip ona sahip çıkanlardan. O yüzden de Halis hariç herkes nasılsa Ferit geri gelir, ona bir şey olmamıştır kafasındayken onun endişesi bir an olsun dinmedi. Gülgün’ün başta Seyran’ı suçlayan tavrı da anneliğinden annelik içgüdüsüyle sağlıklı düşünemediğinden, gerçeği bilse böyle der mi hiç? Gülgün haklı Seyran o evin kızı, Kazım öyle alıp götüremez. Tavsiye verebilir, kızına isterse baba evine dönebileceğini söyleyebilir ama kolundan tutup sürükleyip götüremez.

Seyran 2. Bölümde ağlayarak ayrılmıştı baba evinden. Çünkü hiç hazır değildi evliliğe, hayallerinin yıkılmasına, Yusuf’tan gelen darbeye. Yalıya da merak duygusuyla, tedirginlik içinde ayak basmıştı. Şimdi ise ağlayarak ayrılıyordu yalıdan. Çünkü artık burası onun eviydi, yuvasıydı, alışmıştı, benimsemişti, Ferit’in yanlış davranışlarına rağmen değer gördüğünü hissetmişti, artık gerçekten o evin kızıydı. Gülgün’e Gülgün Anne demeye başlamış olması bile bunun bir göstergesi değil mi?

 

 

Kazım denen şerefsize yazılacak çok şey var. Ulan beş para etmez herif, o çocuktan ileride bir şey beklemek için çocuk doğurulmaz. Çocuk yaparsın çünkü evlat sahibi olmak istersin, senden bir parça dünyaya gelsin istersin, aileni genişletmek istersin. Seyran ve Suna’ya onca eğitimi kendilerini geliştirmeleri için aldırmış olmanı dilerdim ama senin derdin onları böylece daha pahalıya satmak ve ömür boyu çalışmadan zengin hayatı yaşamak. Oh ne ala memleket. Bu kızlar her türlü cefanı çekip bir de sana sefa sürdürecekler öyle mi? Nefret ediyorum kocanı elinde tutamadın diyen zihniyetten! Bir zahmet koca denilen şahıs adam olsun da karısını boynuzlamasın. Yeter artık aldatanın suçunu aldatılanlara attığınız! Bu olayların tek suçlusu evlendiği halde sevgilisi olan Ferit Efendi! Eğer birini suçlayacak, birine öfke kusacaksan o kişi Ferit, o günahsız kızların değil. Sen kızı Yalı Çapkını’na ver, sonra kız adamı elinde tutamadı diye ağzına et, yok öyle yağma. Bir de “Keşke doğduğunuzda öleydiniz.” dedi pislik herif. Asıl keşke sen bir an önce gebersen de çektirdiğin herkes kurtulsa senden veya Suna’nın Esme’ye dediği gibi elden ayaktan düşsen de onların eline baksan. Seyran ve Suna’nın bu şiddeti kanıksamış olmaları, direnmemeleri ne acı… Halbuki o evdeki dört tane kadın ‘Erkektir, ağadır, kocamızdır, babamızdır’ diye saygı kafasını bırakıp o adamın hakkından gelebilirlerdi. Yine de Esme ve Hattuç’taki değişim emareleri beni memnun ediyor. Eskiden olsa Esme asla Kazım’ın sözünden çıkamaz ve cesaret edip kızlarına yardımcı olamazdı. Kızlarım aç billaç geçirirlerdi geceyi. Hattuç da yüzde yüz gece gece Kazım’ı uyandırır, hepsini ispiyonlar, üçü de ağır bir dayak yerdi. Hattuç, Ferit’i sevmese de yine de bu evliliğin bitmesinden ve geri dönmekten yana değil, çünkü Antep’te bu olanlardan sonra eski itibarı göremezler. E Halis Ağa da var, yıllar sonra kavuşacaklar, hiç gitmek ister mi?

 

Seyran: “Şimdi ne olacak abla?”

Suna: “Bir bilsem.”

Seyran: “Ferit beni asla affetmeyecek. Asla.”

Suna: “Keşke herkesin içinde vurmasaydı Halis Ağa ya.”

Seyran: “Her şey benim yüzümden oldu. Mahvettim her şeyi.”

Suna: “Ablacığım bence kendine bu kadar yüklenme. Yani onun yediği bir tane tokat. Ya biz? Bugüne kadar yediğimiz dayağın haddi hesabı yok.”

Seyran: “Emin ol öylesini biz de bugüne kadar yememişizdir abla. Hem Ferit bizim gibi değil ki. Görmedin mi o andaki o halini? Çok gücüne gitti. Çocuk gibi o hala. Deliliği, öfkesi, kıskançlığı. Yoksa kalbi tertemiz.”

Suna: “Sen şu an bu durumdayken kendini değil de onu mu düşünüyorsun?”

Suna: “Bana bak yoksa sen Ferit’e…”

Seyran: Hayır abla. Üzülüyorum sadece.”

Suna: “Bence ona değil kendine üzül ablacığım biraz.”

 

Seyran’ın Ferit dayak yedi diye ona kendi durumundan daha fazla üzülmesine başta şaşırdım. Ancak baktığınızda Suna, Seyran ve Esme yıllardır şiddet gören insanlar. Ne yazık ki acı çekseler de kendilerine uygulanan şiddeti kanıksamış durumdalar. Dayak yemek değil yememek onlar için anormal hale gelmiş. Maalesef ülkemizde bu durumda olan onlarca kadın var. Kocalarından dayak yiyip “Kocamdır, hem sever hem döver.” deyip uğradığı şiddeti sineye çeken kadınlar… İşte bu yüzden de Ferit dayağa alışkın olmadığı için onun bu durumda hissettiklerinin kendilerinin tam zıttı olduğunu düşünüp üzüldü Seyran. Keşke bu üç kadın şiddeti bu kadar normalleştirmeseler de Kazım’a karşı gelseler. Ben Kazım’ın onlara dayak atmasını değil, bu üç kadının onunla mücadelesini görmek istiyorum. Ferit’in yediği tokatla dudağı patlarken kızların yüzlerinde bir iz kalmaması da dikkat çekici. Kazım’ın bilinçli olarak senelerdir çoğunlukla yüzlerine vurmadığını düşünüyorum. Ne de olsa onlar onun vitrin mankenleri, sonra nasıl insan içine çıkartacaktı onları… Bunları yazarken bir kez daha Kazım’a küfrediyorum. Keşke bir yandan da şivesiyle komik yazılmasaydı da bu leş adama gülmeseydik.

 

 

Seyran Ferit’i kısacık zamanda ne kadar iyi tanımış. Haklı, Ferit hala ergen gibi davranıyor. O yüzden de anı anını tutmuyor, ne istediğini bilmiyor, ne yaptığını, karşısındakine ne zarar verdiğini göremiyor, anlamıyor. Karşısındakinin duygularını fark edemiyor. Seyran tarafından sevildiğinin bile farkında değildi. Aslında “Seni istemiyorum.” derken sevgilisi olan bir adamı istemediğinin de farkında değildi. Ferit’in yaşı büyümüş ancak ailesinin etkisiyle şımartıldığı için ruhu, duyguları hala büyüyememiş. O yüzden de adam olmak zorunda kalmak onu çok zorladı, nerede nasıl davranacağını bilemedi, sendeledi.

Ferit Halis Ağa’nın ona attığı tokatla dedesinin onu bir daha asla sevmeyeceğine, güzel takılar tasarlasa, başarılı bir evlilik yürütse bile takdir etmeyeceğini zannetti. O dedesinin bir şey yapmasa dahi onu ne kadar çok sevdiğinin farkında değil çünkü Halis Ağa sevgisini göstermeyi hep erteliyor, bir şeyler başarmadıkça, durduk yere sevdiğini göstermiyor. Halbuki bu yanlış, o yüzden de ailesi ona kendilerini sevdirmek için çırpınıp duruyorlar. Sevgi menfaatlere bağlı bir duygu haline gelmemeli.

Ferit’in telefonu kapatıp insanları böyle merakta bırakması, resmen cezalandırması bence bencillik. Dedesine ve Seyran’a kırılmış olabilir de o masadaki diğerlerinin ne suçu var? Ferit’e göre onu evlendirdikleri için suçlular. Gülgün’ün ona vaat ettiği gibi evlenince eski hayatına devam etmesine ses çıkardıkları için suçlular. Oldu paşam, Seyran da süs bitkisiydi zaten, öyle bir köşede duracaktı. Dünya sadece senin etrafında dönemez, bunu öğrenmen lazım. Ferit bugüne kadar hep kendi duygularını önemsemiş, o yüzden de karşısındakilerle empati yapmayı bilmiyor. Ama yavaş yavaş değişecek, çünkü Seyran’ın dediği gibi kalbi temiz. Eğer temiz olmasaydı değişebileceğine asla inanmazdım. Ferit’in alyansını çıkartamayacağını da biliyordum. O aslında bu evliliği bitirmek istemiyor ki, karşısındaki tarafından sevilmediğine inanıyor sadece.

 

Pelin ve Ferit sahnelerinin bu denli uzun olmasına, birtakım detaylara boğulmuş olmasına, vedalaşmalarındaki şarkı seçimine çok büyük tepki verebilirdim ancak ilişkilerinin geri dönülmez şekilde bitmiş olması nedeniyle bu sahneler ve içerdiği detaylara yoğunlaşmayı tercih edeceğim. Pelin’in Ferit’in insülin iğnelerini almayı unutmamış olması bence net bir Pelin güzellemesiydi ancak bir yandan da Ferit’in Pelin’in evinde ne kadar sık bulunduğunu ve ikinci evi gibi olduğunu gösteriyordu tıpkı orada pek çok kıyafetinin bulunuyor olması gibi. Zaten dikkat ettiyseniz Ferit Pelin’den kendisine ait her şeyi çantayı koymasını istedi. Yani o anda bile Pelin’i hayatından çıkartmaya karar vermişti. Pelin’e gitmesinin nedeni Pelin’in onun güvenli alanı olması, alışkanlık, evden paldır küldür çıktığı için onun imkanlarından faydalanmak ve bu ilişkiyi oturup doğru dürüst bir konuşmayla bitirmek içindi. Yoksa Pelin’in ilk bölümden beri yaptığı hiçbir şeyi unutmuş değilim, listesi o kadar kabarık ki.

Gittikleri çiftlik evinde Pelin’in çerçeve içinde fotoğraflarını gördük. Ama bir şeyi daha gördük: Ferit’in Pelin’in çocukluk halini hiç görmemiş gibi tepki verdiğini. Ferit Pelin’den ona ilk yaptığı yemeği yapmasını istedi. Ama burada da önemli olan şey fırın makarna değil, Pelin’in Ferit’e “İlkler o kadar unutulmuyor.” demesi üzerine Ferit’in gözlerinde gördüğümdü. Ferit’in aklına Seyran’ın da ilk sevdiği, ilk beraberliği olan Yusuf’u unutmadığı geldi kesin. Geri zekalı ya, ilkler her daim hafızamızdaki bir köşede dursa da önemli olan son aşkındır. Açıkçası Ferit’in çiftlik evinde Pelin’e devamlı Seyran’dan bahsetmesinden bayağı memnunum. Zaten anlaşılan evlilik sonrası ilişkileri hep böyle ilerlemiş. Ancak beni en çok memnun eden şey Ferit’in geri dönülmez bir şekilde Pelin’den ayrılma kararı almış olması. Pelin’in onunla belirsizliğe bile razı olacağını çok iyi biliyordu ancak bunu ısrarla istemedi. Çünkü artık hayatında Seyran’dan başkasına yer yok. Ondan kilometrelerce uzakta olsa dahi yok. Zaten Seyran’a duyduğu hisler yüzünden ona bu denli kırılması, hayal kırıklığına uğraması, sevilmiyormuş gibi hissetmesi.

 

“Seni istemeyen biriyle evlensen sen ne hissederdin?”

 

Ferit evliliği istememişti ama Seyran ile evlenmeyi kendisi istemişti. O yüzden de Seyran’ın istemeyerek evlenmesine çok takılmış durumda. Pelin’in soruları ışığında yanıt verirsek Ferit için başta bir kızın Ferit Korhan’ı istememiş olmasıydı onu rahatsız eden, ancak Seyran’a hisleri oluşmaya başladıkça karısının onunla evlenmek istememiş olması onu incitmeye başladı. Peki sen Pelin, madem istenmediğin bir ilişki olduğunun bu kadar bilincindeydin, neden yıllarca Ferit’ten ayrılmadın? Neden bu kadar gurursuz davrandın? Kusura bakmayın ama ben gurursuz biri için üzülemem. Gayet seçkin bir ailenin, eğitimli, donanımlı, yalnız başına yaşayabilen kızısın, demek ki kendi ayaklarının üzerinde durabilme becerin var. Pekala Ferit’siz de hayatına devam edebilirdin.

Ferit ile Pelin’in beni çok rahatsız eden sahnesi havaalanındaki vedalaşma sahnesi oldu. Sanırsın dizinin esas çifti ayrılıyor. Bu nasıl bir müzik seçimi, kamera hareketleri, duygusal bir ortam. Adam sevmediği kadınla vedalaştı diye göz yaşını sildi ya, pes. Alışkanlık da olsa onu en yakın arkadaşı gibi de görse yanlış anlaşılmaya çok müsait bir davranış bu. Açıkçası bu sahneye diziden bir melodi konulması yeterliydi, özel bir müziğe hiç gerek yoktu. Ferit’in tavrı da duygusaldan ziyade ‘Behlül kaçar.’ havasında olabilirdi.

 

 

Ferit gece yalıya girdiğinde Seyran’ı odada göremediği için daha fazla merak etmesini beklerdim. Daha bir gün önce Kazım Seyran’ı almaya gelmiş, ortalığı ayağa kaldırmışken bunun tekrarlanmış olabileceğini, Kazım’ın Seyran’ı götürdüğünü bir an olsun düşünebilirdi. Ancak tabii ki bölüm boyu kendi duygularına odaklı olduğu için bunu aklına getirmedi bile. Ferit’in Seyran’ın çok sevdiği elbisesine bakması, çekmecede ona yaptığı bilekliği bulması da güzel anlardı ancak kesinlikle bu anlarda araya flashback girmeliydi ki Ferit’in o andaki hisleri seyirciye tam anlamıyla geçebilsin.

 

 

Suna olmasaydı Seyran’ın gözünü kim açabilecekti? Seyran kendi hislerinin dillendirmese de farkındaydı ancak Ferit’in hislerini göremiyordu. Belki de onun hayatında Pelin olduğu için kendisine aşık olabileceğine inanmıyordu. Gözünün önünde Pelin Ferit’i öpmesi gibi şeylerle karşılaştığı için böyle sanması normal tabii. Ancak öyleyse Ferit’in gece yarısı kendisini öpmek istemesine ne anlam yükledi Seyran? Çapkınlıktan mıdır dedi? Kendine bakışlarının zamanla değiştiğini göremedi mi? Yusuf’u sadece egosundan değil, aşkından kıskandığını göremedi mi? Kendisiyle cilveleştiğini fark edemedi mi? Belki de her şeyi fark etti ama Pelin faktörü nedeniyle inanmak istemedi. Ayrıca yanılıyorsun Seyran, Ferit senden nefret etmiyor, sadece yeni yanlış anladığı için sana kırgın. Gerçeği öğrendiğinde seni anlamamasına imkan yok. Eskiden olsa Seyran hangi durumda olurlarsa olsun kapatıldığı kuleden kaçmaya cesaret edemezdi. Artık Kazım’a rağmen bu cesareti gösterebilmesi onun için birçok şeyin değiştiğinin göstergesi. Evet alışılmış bir şiddet, babadan korku var ama Suna’yı evden kaçırabildikleri günden ve Suna Seyran’ı Kazım onu boğarken kurtardığı akşamdan beri onlar için cesur olursak, birlik olursak başarabiliriz eminliği de var.

Eridik güzelliğinizden <3

 

Bölüm boyunca SeyFer’e hasret bünyeme havaalanı sahnesi nasıl iyi geldi anlatamam. Onların böyle didişmelerini o kadar özlemiştim ki. Ferit bencillik edip haber bile vermeden gitmeye kalktığı halde Seyran’ın onu durdurmaya gitmesine kızmıyorum ben. Eğer ki aşk karşılıklıysa aşkta gurur olmaz diyenlerdenim. Seyran gurur yapıp Ferit’i durdurmaya gitmemiş olsaydı ömür boyu bunun pişmanlığını yaşayacaktı. Aklında hep bir keşke, hep bir soru işareti olacaktı. Seyran Ferit gitmesine engel olmak için nasıl da kararlıydı. Cümleleri, ses tonu da hep o havadaydı. Ancak Ferit konuştukça, onu ikna edemedikçe nasıl yıkıldığını gördüm. Ne yapacağını bilemez hale gelişini gördüm. Resmen gardı düştü kızın. Yalnız şunu da fark ettim onca şey söyledi ama ısrarla seni seviyorum, sana aşığım gibi aşk cümleleri kuramadı. En fazla “Gitmeni istemiyorum.” diyebildi. Ferit’in onca yaptığından sonra aşkını haykırmak zordu tabii. Ama duyguları onu esir almıştı, söyleyemedi ama gösterebildi. Zaten Ferit’i öpmek istediğini geçtiğimiz bölümde yüzünü inceleyişinden anlamıştık. İkinci öpücüğün Seyran’dan gelmesi de bence olması gerekendi. Seyran’ı öptüğü için ondan tokat yiyen, devamlı “Seni istemiyorum, senden nefret ediyorum.” gibi cümleler duyan Ferit’in Seyran’ı tekrar öpmeye cesareti yoktu.

Ben öpüşmelerini beğendim. Aralarındaki aşkı ve tutkuyu hissettirebildiler. Abartısızdı, tam kararındaydı, ne eksik ne fazla. Olması gerektiği gibi çok vıcık vıcık değildi, nahife yakındı. Seyran’ın ilk öpüşmesi olduğunu da hissettik. Öpüşmenin sonlarında hayat akarken onlar için zamanın durduğu, o saniyelerin yalnızca birbirlerinden ibaret olduğu da efektle güzel ifade edilmiş. Keşke sondaki o sarılma anını birazcık daha uzun görseydik de bölüm öyle sonlansaydı. Bir de bence Sezen Aksu’nun Git şarkısı gibi slow bir şarkı tercih edilse daha iyi olabilirdi. Bu sahneye çok yakışırdı.

 

Ne umduk ne bulduk ^^

 

Pelin Ferit’in gideceğini Seyran’a sadece kendi için haber verdi. Ferit İstanbul’da kalırsa ilişkilerinin bitmeyeceğine inanıyordu saf. Ama bir yandan da belli ki birbirlerini sevdiklerini kabul etmiş olacak ki Seyran’ın Ferit’i ikna edebileceğini düşünüyor. E aşıklarsa, bu ikna aşkla olacaksa sen nasıl metresliğine devam edebileceksin? İstanbul’da kaldığında Ferit’e yalvarman bir şey değiştirecek olsaydı zaten sana birlikte gitmek için yalvardığında evet derdi.

Ben Yusuf’un Seyran ile kaçtıklarını zannederken uğradığı hayal kırıklığına hiç üzülmedim. Yusuf bunların hepsini misliyle hak etti. Hataları, şerefsizlikleri say say bitmez. Seyran onunla buluşsun diye tehdit, yalıya yerleşmek için Halis Ağa’ya yalan söyleme, Pelin ile iş birliği, izinsiz Seyran ile Ferit’in odasının terasına çıkmak, Seyran’a iftira atarak namusunu lekelemeye çalışmak, Kazım’a haber uçurmak, eksiğim var mı? O yüzden Yusuf’un o neşesinin bir anda kaçması ona müstahak arkadaşlar. Bu yaptıklarının fitil fitil burnundan gelmesi şart. Seyran’a gerçekten aşıksa, alır çantasını çeker gider. Böyle arkadan dolanıp mutluluğuna gölge düşürmez.

Pelin ve Yusuf’un SeyFer’in öpüşmesini gördüklerindeki surat ifadeleri Küçük Emrah ve kız kardeşi gibi değil mi? Özür dilerim ama çok güldüm. ^^ Resmen elleriyle sevdiklerini birleştirmiş oldular. E zaten aylar öncesinde bu evliliği de Ferit’e oyun kurup o kızı yatağına sokan Pelin ve Seyran ile kaçmayı reddeden Yusuf sağlamamış mıydı?

 

 

Halis Ağa’nın hem Ferit’e tokat atıp hem arkasından acı çekmesi aynı Ferit’in davranış şekline benzemiyor mu? Halis Ağa aslında Ferit’i çok seviyor ama bir anlık öfkesine hakim olamadı, yaptığının Ferit için ne kadar gurur kırıcı olduğunu anladı ve pişmanlıktan yana yakıla Ferit’i bulmalarını istedi. O halde ne karar sinirlenirse sinirlensin kendine hakim olmayı öğrenecek. Şiddetin bir çözüm olmadığını öğrenecek. Kendisine topluca yalan söylenildiği için tepki göstermekte sonuna kadar haklı ancak bunu dile getirirken gerekli kelimeleri kullanması yeterli. Tokat atınca Ferit haksızken kendini haklı görmeye başladı mesela. Yalnız Halis Ağa’nın pişmanlığını sadece Şefika’yla paylaşabilmesi de dikkat çekici. Besbelli Şefika’dan asla laf çıkmayacağını iyi biliyor. Demek ki Şefika’da bizim bilmediğimiz pek çok sır olabilir. Bu sırları biz de öğrensek mi artık? Ayrıca aralarındaki samimiyet de çok beklenmedikti. Ben aşk içerikli bir yakınlık olduğunu düşünmüyorum ama ağabey kardeş gibi bir yakınlık oluşmuş olabilir tıpkı Ferit ile Abidin gibi.

 

 

Açıkçası bu hafta Suna ve Abidin’e dair en ufak bir etkileşim bile göremeyeceğime o kadar emindim ki gelen o kısacık an beni mest etti. Yalnız birbirinin gözünün içine bakmaya başlayan çiftime ne oldu benim? Abidin, Fuat yüzünden neden gözlerini kaçırıyorsun Suna’dan, onun ne suçu var? İfakat ve hem evli hem çapkın Fuat’ın tavırları yüzünden Suna’ya sırtını dönmemelisin. Umarım Suna sana seslenip “Dikkatli olun ne olur.” dediğinde anlamışsındır onun kalbinden geçenleri. Umarım senin için endişelendiğini görebilmişsindir. Unutmadan bu Suna’nın ona ilk kez Abidin diye seslenişiydi, sonradan Bey diye düzeltmesi umurumda bile değil. Göz göze bakabilmeden sonra bir eşiği daha geçtik, sırada ne var? Abidin Taylan’ı darp etmekten nezarethaneye düştüğüne göre, Suna onu gizlice ziyaret etse ne kadar romantik olur. Ama eminim sadece Suna onun nezarethanede olduğunu öğrendiğinde onun için bayağı endişelenecektir.

Bu bölümde Abidin’in öteki yüzünü ilk defa gördük. Halis Ağa, Ferit ile Fuat kavga ettikleri zaman Abidin için bir şeyler söylemişti ancak görmemiştik. Şimdi ilk defa gözünün nasıl döndüğüne, o deli bakışlarına, kuvvetine tanık olduk. Vallahi ben bu haline de ayrı hayran oldum. Yalnız madem böyle bir gücü vardı, neden en başından bunu kullanmadı? Taylan’ın telefonunu resetlemeye kadar yapmadığı şey kalmadı çünkü, o ilk haberin de çıkmasına pekala böyle engel olabilirdi. İlk haberde durum daha az tehlikeli olduğu ve ucunda şimdiki gibi polisler olduğu için sakin kaldığını ve bunu da Seyran’ın o halini görüp onu daha fazla üzmemek, endişelendirmemek için Ferit’i de hapisten kurtarma amacıyla yaptığını düşünüyorum. Unutmadan, Abidin bir posta da Kazım’ı böyle dövebilir misin lütfen? İstek değil ihtiyaç.

 

 

Ben bu bölüm Orhan’a çok üzüldüm ya. Koskoca adam Ferit’in yediği haltların sorumlusu ilan edildi resmen. O yaşta babadan tokat yemekten son anda kurtulmak nedir? Kabul Ferit’i şeker hastası diye çok şımarık yetiştirmişler ama bebek bakıcısı mı bu adam? Ferit 24 yaşında koskoca bir adam, isterse gider, isterse döner yani. Gülgün evdeki korku imparatorluğunu suçladı ama sadece evdekiler mi suçlu? Kendisinin hiç mi suçu yok bu olanlarda? O da Ferit’i çok şımartmış. O da Ferit’in yalanına ortak olanlardan biri. İfakat “Fuat niye böyle değil?” diye sorarken haksız mı? Halis Ağa da doğru söylüyor anne baba olarak Ferit’i iyi yetiştirememişler, hastalığı yüzünden aşırı sevgi, aşırı ihtimam göstermişler, hatta muhtemelen bu yüzden Fuat’ı ihmal etmişler. Çapkınlıklarına da göz yummuşlar, evlenirken bile Gülgün hayatın değişmeyecek demiyor muydu? O yüzden Ferit’in bu bölüm yaptıklarından onlar da sorumlular. İfakat ile Orhan’ın arasındaki ilişkinin de ne kadar derin olduğunu bir kez daha anladım. Onlarınki sadece cinsellik odaklı bir macera ilişkisi değil. Geçmişlerinde neler olduğunu öğrenmeliyiz. Aralarındaki yakınlaşma acaba ne zaman başladı? Orhan, İfakat’i severken mi Gülgün ile evlendirildi? Onlara dair cevabını merak ettiğim çok soru var. Yalnız olan bitenden dolayı o kadar gözyaşı dökse de İfakat için üzülemiyorum. Resmen Seyran’ı evden gider gitmez bir çırpıda yok sayabildi, onu aileden saymadığını hissettirdi.

Sultan sen Kazım Seyran’ı alıp götürdü diye zil takıp oynadın, bu evlilik bitti diye düşünüyorsun ama Ferit’i sana yedirmezler. Kocan gitti, yatağın buz gibiyse seni ısıtacak kişi Ferit değil. Haydi başka kapıya gülüm. Abidin’den de uzak dur, onun da Suna’sı var bilesin. İbo’nun diziden ayrılışını da köydeki hasta babasına bağlamak mantıklı olmuş. Haberi bilenleriniz vardır İbo’yu oynayan Cansu Fırıncı diziden ayrılmıştı. Muhtemelen bir şekilde İbo’nun köyde kalması uzatılır, en kötü yeni bir oyuncuyla anlaşılır.

Bu arada Necip Usta’nın diziden ayrılması da çok yanlış bir karar. Bu açığı kapatacak bir adım atılmalı. Belki Ferit ve Halis Ağa’nın birlikte takı yaptıklarını görebiliriz. Hem yeniden yakınlaşmış da olurlar böylece. Bence çok güzel olur. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?

*Yalı Çapkını 13. Bölümde çalan şarkılar:

Hangimiz Sevmedik – Müslüm Gürses

Antidepresan – Mert Demir Feat. Mabel Matiz

Keskin – Cem Adrian

 

YORUM

 

Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları

Noel Pazarları
AVRUPA – En Güzel Noel Pazarları
sığacık ada masalı
SIĞACIK SEFERİHİSAR – Ada Masalı’nın Çekildiği Yer, Nam-ı Diğer Kırlangıç Adası
Alaçatı Tatil
ALAÇATI – Sanki Ege’de bir Vaha
gezdim gördüm san diego
AMERİKA – San Diego
Mekanlar Tarifler
Sütlü Tatlı
Yılbaşında Yapabileceğiniz 5 Şahane Sütlü Tatlı
LONDRA – Londra’da Öğleden Sonra Çayı
künefe
Bir Değil İki Değil Çok Çeşitli Künefe
BRIDGERTONE
BRIDGERTONE – Gölge Oyunları
BRIDGERTONE – Dearest Gentle Reader
Şimdiki Aklım Olsaydı (Si lo Hubiera Sabido)
ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI (Si lo Hubiera Sabido) – Ne Dilediğine Dikkat Et!
Poldark
POLDARK – Korkunun, Umutsuzluğun ve Sevginin Derinliklerinde
bergen
BERGEN – Bir Tek Şarkı Söylerken Utanmadım Ben
romantik komedi filmler
Latte Kıvamında Romantik Komedi Filmleri
Yarına Tek Bilet Elle Çekim
YARINA TEK BİLET – Belki de Karşılaşmalar Tesadüf Değil Kaderdir
BİZ BÖYLEYİZ – Olsaydı Nasıl Olurdu?
Deli Bayramı
DELİ BAYRAMI – Kim Akıllı Kim Deli, Nasıl Ayırt Etmeli?
evlat oyunu
EVLAT – Her Şey Çok Zor
übü hep übü
ÜBÜ HEP ÜBÜ – Übülük Müessesesi Üzerine
yaşamaya dair
YAŞAMAYA DAİR – Yaşamayı Ciddiye Alacaksın
Copy link
Powered by Social Snap