“Zaten bu hikayenin en kötüsü Ferit. Herkes iyi, bi’ ben kötüyüm dimi?” Değilsin Ferit. Hele Seyran’ın seni suçladığı gibi “anlayışsız, bencil, kendinden başka kimseyi düşünmeyen herifin teki” hiç değilsin. (Yalı Çapkını önceki bölümler ışığında törpülenmesi gereken kötü özelliklerin var o ayrı!)
Ferit Seyran’ı kendinden başkalarının, onun gördüğü gibi ışıltı ile görmesine dair korkuları dile getirmiş biri (Defne’nin tespitini hatırlayalım; “Seyran’ın gözü açılırsa kendi ayakları üzerinde durursa ve hatta onu beğenen başkaları da olursa diye için içini yiyor” ama kıyafetlerini sorgulayarak “Sen Antep’teki kızdın, bunları nerede gördün?” diye çiğ bir sorgulama yapacak biri değil. Seyran da saçma sapan kıyafetler giyip, deli deli içip, masalara çıkıp dans edecek, bunu ‘mutluluk’a indirgeyecek biri değil. Eril bakış açısı ile yazmıyorum, Seyran’ın da sevdiklerinin yanında, sınırlar olmadan gülüp eğlenmeye tabii ki hakkı var, varsın Ferit Paşam kıskansın, onun sorunu; ama bu sahne özelinde öyle bir tablo çizildi ki, Seyran’ın dansı, içinden geldiği gibi dans etmesinden çok başka yerlere çekildi. Yapımın kaos yaratma isteğinin en çiğ örneği. Senarist Seyran’ı öyle bir kaleme alıyor ki, alt metin olarak bilinçli bir Seyran’dan nefret ettirme hedefi olduğunu hissettiriyor.
Bu gibi ortamlarda bulunma, gönlünce eğlenme şansı olan ne yazık ki sınırlı sayıdaki kadından biri olarak bunu tüm dürüstlüğüm ile yazıyorum: Alkol alınabilir, masaya çıkılabilir, dans edilebilir ama Seyran’ın dansında Ferit’i bu tepkiyi vermeye iten çok farklı anlamlar yüklüydü. Çok uzağa gitmeden Seyran’ı canlandıran Afra Saraçoğlu’nun aynı mekanda sevdikleri ile nasıl masanın üstünde keyifle dans etmesi ile Seyran’ın dansını yan yana getirin, farkı göreceksiniz. Dese ki “sadece seni kızdırmak için böyle dans ettim”; o zaman eline sağlık Seyran’cım diyebilirim ^^
Senarist tanıyamamış, oysaki biz Seyran’ı tanıdık sevdik. Yanlış anlaşılmasın; ‘Kendi olmak isteyen’ Seyran’ı da sevdik. Ama bizim tanıdığımız Seyran’ın ‘kendi’ bu değildi. “Seyran kocasıyla mutlu olup eğlenmek istiyor” imajını ancak bu kadar kötü anlatabilirdiniz. Seyran’ın mutlu olmak istemesini gidemediği tatillere içemediği içkilere, daha dekolte giyinmeye, erotik kapsama girebilecek dans edebilmesine indirgenmesi ne acı…
Bu hayatta benden başka kimseyi sevmeyeceksin dimi?
Çiftin yaşadığı büyük gerginlik ertesinde Ferit’in sorusu Seyran’ı kaybetmekten ne kadar korktuğunun kanıtı. Seyran hiç değişmesin, hep aynı ‘Seyran’ olarak kalsın. Bugün için Ferit’in en büyük korkusu ya Seyran bir gün onu terk eder de bir başkasını severse… Bu korku ona hatalar yaptırıyor, yaptıracak da… Bu hatalar silsilesindeki bir diğer hata da Ferit’in (belki biraz da Kazım Ağa etkisi ile, onun yörüngesinden çıkınca kendimi buldum dedi adam ^^) üslubu. Örneğin, Seyran kocasının bavulunu hazırlamaz mıydı? Seve seve hazırlardı. Ama ‘karımsın, tabii ki yapacaksın’ imaları – işte tam olarak Kazım Ağa etkisi, pek de şaka gibi değildi çünkü, hiç hoş değildi. Seyran’cığımın dediği gibi üslupta sorun var Ferit’cim. (Bavul demişken, Seyran başka bir şey dileseydin olacakmış. Balayı diledi – gerçi pek bal gibi geçmedi ama- gerçekleşti. Seyran’ın hem kendini hem de Ferit’i bu toksit ortamdan uzaklaştırma gayesini anlayabiliyorum.)
Kaya tam bir sinsirella… Ferit’in zayıf karnına, zaaflarına oynuyor.
İlk sezonda Ferit’in ‘sen de tam bir insan sarrafıymışsın be Seyran!’ tespiti vardı. Bu bölüm bir kez daha bunu kanıtladı. Gerçi, 20 yaşında babasının evi ve yalı haricinde kaç farklı karakterde insan ile muhatap oldu ki insan tanıyabilsin, gelin sayalım: Kazım Ağa, Hattuç Hala, annesi ve ablası, Yusuf, Korhanlar, yalı çalışanları, Defne ve Efe… Bu nedenle daha bir gün önce onu aile önünde satan Kaya’nın gerçek yüzünü görememesi mantıklı da Ferit Kaya hakkında bu kadar negatif konuşurken, ısrarla Ferit’i şımarıklıkla suçlamak yerine bi’ bakalım bu çocuk sadece kıskançlıktan mı böyle diyor diye düşünmemesi mantıksız. Daha bir bölüm önce Ferit’in fizyoterapiste Seyran’ı anlatması ne kadar saçma demiştik, peki ya Seyran’ın -Ferit’in Kaya hakkındaki düşüncelerini bile bile – Kaya’ya Ferit’i şikayet etmesine ne demeli? Bunu Ferit’ten beklerdim de ilk sezonda yaşı henüz 19 yaşında olmasına rağmen, nerede, ne hakkında, nasıl konuşması gerektiğini de bilen Seyran’dan beklemezdim. Bir gece önce, Kaya yanına geldiğinde onun kötü niyetli biri olduğunu anlayan hatta onun yanında durmasından bile rahatsızlık duyan Seyran’ın Ferit’le ilgili onunla konuşmasını, Ferit’in onu gaza getirmesine rağmen bile Kaya’nın ‘iyi’ yönleri hakkında yorumlar yapmasını anlayamıyorum. Ne değişti?
Oteldeki karı koca dedikodu saatinde belli oldu ki; Ferit Kaya’nın mütevazı davranışlarına rağmen tüm bu davranışları herhangi bir çıkarı olmadan yapmayacağını anlıyor. Adamın yüzünden samimiyetsizlik akarken bunu anlamak çok da zor değil aslında. Bu davranışların tamamen gerçek ve içten olduğuna inanmamız için annesi ile olan diyaloglarından başka şeylere de ihtiyacımız var. Bagaja oturmak, Abidin ile (Abidin niye Marmaris’te? ^^) odayı paylaşması beni tatmin etmedi. Unutmadan, Seyran’ın ‘sen odanı Abi ile paylaşır mıydın?’ sorusunun yanıtını ben vereyim, dağ evinde ona arabayı layık görmüştü ^^ Ferit’in empati konusunda hiç de iyi olmadığını hepimiz biliyoruz değil mi?
İngiltere’de doğmuş büyümüş, daha dün İngiltere’den gelmiş Kaya bırakın güzel sanatlar fakültesinin kayıt sürecini bilmeyi nasıl oluyor da Seyran adına başvuru yapabiliyor gibi mantıklı sorulara yanıt aramayı çoktan bıraktık, takılmıyoruz. “Sn. Seyran Korhan kayıt işlemleriniz için bekleniyorsunuz. Başvurunuz onaylanmıştır. Gerçi Seyran’ın Ferit’i suçladığı ‘sen uğraşma, ben halledicem’ de saçma. Kronolojiye bakalım. Ferit’in vurulması, ameliyatı, +2 gün kız isteme, + 1 hafta düğün hazırlıkları, düğün, Nüket ve Kaya’nın gelişi, Kazım Ağa’ların evine gidiş, yalıya dönüş, Marmaris… Toplam 10 gün. Okula kaydolmaya sıra gelmemesi bana pek doğal geldi. Ve ben, kendi işini kendi gören Ferit’ten, aileden bekleyen Seyran görmek istiyorum. Çok mu şey bekliyorum acaba? Hem Seyran bir ilkokul öğrencisi mi elinden tutularak okula yazdırılacak? Merak ediyorum, bu kız evlenmemiş olsaydı, onay da alsaydı Kazım Ağa ile mi gidecekti kayda? Komik…
Mağaza seçimi konusunda -ki senariste açık çekimdir, profesyonel olarak işim bu, teknik terimlere bedelsiz yardımcı olurum- söyleyecek sözüm var tabii… Halis Ağa, Orhan’a, şirkete yıllarını vermiş rahmetli Fuat’a, hatta markayı bilen, kolsuz usta tedrisatından geçen Ferit’e güvenmezken Kaya’ya mı emanet ediyor markasının imajını? Bu seçimde Seyran üzerinden çatışma yaratmaya ne gerek var? Ferit mağazayı Kaya beğendi diye değil, gerçekten de markaya uygun olmadığına inandım ben. (Manzaralı diye mağaza mı seçilir, ilahi…) Senariste küçük bir güzellik yapayım; Ferit’in “Doku diyorum doku… Doku ne demek biliyor musun?” cümlesinin doğru açıklaması mağazanın marka DNA’sına uygun olmaması, terim olarak bir daha bunu kullanın ^^
Ferit’in Seyran’ın Kaya’yı desteklemiş olmasına karşı tepkisinin çok daha büyüğünü Seyran Ferit’e gösterdi bence. Ben Ferit’in tavrında Seyran’ı yok sayma, bastırma, küçümseme hissetmedim. Kusura bakma Seyran’cıım ama büyük yükseldin ^^
Biraz da Suna… Seyran neden ablasının Ferit’i öpmesini 3.kişilere anlattı? Bu öpücük Seyran için alkol etkisi ile yapılan basit bir hata değil, aksine kapanmayacak bir yara… İçinde bir yerlerde ‘Ferit ablamı öpmüş olsa keşke’sinin yaşadığına eminim. Ki o gece ne kadar üstü kapatılsa da Suna alkolün verdiği cesaret ile Ferit’i öpmesinin yanı sıra kendi baskıladığı karakterine dair de neler neler anlatmadı ki… Yazılamamış olsa da hikaye ilk yola çıktığında Suna’nın bambaşka bir hikayesi vardı. Yazık oldu. Abidin ile olan ilişki adımları da çöp oldu (ki zaten hiç içime sinmiyordu). Peki bu karakter nasıl kendine yer bulacak? Kaya ile mi? Off… Hiç seyir keyfi yok.
Neden Orhan’a ‘sugar daddy’ rolü biçildi anlamadım. Bu konuyu direk pas geçiyorum, midemi bulandırıyor. Hele ki Sultan’ın -kendine bakmayıp- Dicle’ye saldırması, komik ^^ Hikayenin bu aksının bağlanabileceği tek nokta Dicle’nin annesine Ferit ile olan ilişkisini bildiğini söylemesi olabilir ki, efsane bir hamle! Olaylar, olaylar…
Kaç bölümdür sadece bir kez, o da gece sahilde Ferit’in üstünü çıkartmasına yardımcı olan Seyran gördük. Bu çocuk ayakkabılarını nasıl bağlıyor mesela? Her ne kadar çaktırmamaya çalışsa da kolundaki hissizlik nedeni ile hareketi bu kadar kısıtlı iken bu konu senaryoda sadece ‘kolun nasıl?’ sorusu ile yer alması sinirlerimi bozuyor. Ferit’in kolu ile ilgili acısını, hareket zorluğunu biz görüyoruz – bu bölümde birçok sahnede vardı – ama bu sahnelere şahit olan yok. Bu konu nereye, nasıl bağlanacak?
Sözün özü; bu sezonun temel hikayesinin olmadığını, bölümden bölüme anlamsız, tutarsız geçişler olduğunu düşüyorum. Afra Saraçoğlu, Mert Ramazan Demir’in halen tükenmeyen enerjisi olmasa bu dizi kendi adıma her hafta 150 dakika ayrılacak bir dizi değil, net. Yapım farkında değil belki ama hiçbir ‘dizi’ vazgeçilmez değildir. İlk sezonda #SeyFer neden sorunlarını konuşamıyor diyorduk, çiftimiz artık -zayıf repliklerle de olsa-konuşuyor, yüzleşiyor ama birbirini anlayamıyor. “İzin ver senin için değişmeye devam edeyim” diyen Ferit’ten “değişebilir miyim, bilmiyorum” diyen Ferit’e; dağ evi, hastane sahnelerinden de hatırlarsınız Ferit’in bugünlerde unutulan şeker hastalığı konusunda endişeli olan Seyran’dan, fonksiyonu kısıtlı kolu için yorum bile yapmayan Seyran’a… Ne izliyoruz biz? Oysaki en temel kurallardan biri; hikayedeki esas karakterler ile seyirci arasında özel bir bağ kurulmalıdır. O bağı canlı tutmak zirvede yer alabilmek için en önemli hedeftir arasındaki bağı koparırsan, hele bir de hikayedeki tutarsızlıklar arşa çıkarsa, sırası ile AB’i, yavaş yavaş da Total’i kaybetmek kaçınılmaz sondur.
Unutmadan; Korhan Ailesi’nden daha da çok nefret ediyorum. “Seyran’la kendi hayatımı kurabildiğimce kurar, kendi başımın çaresine bakarım.” Ferit’in Korhan olmanın avantajlarına alışık olması ile bunu söylediği gibi kolayca gerçekleştiremeyeceği belli idi, ama en azından biraz çaba beklerdim…