YALI ÇAPKINI – Değişimin Sancısı

Yalı Çapkını 50. bölümde Ferit Halis Ağa’ya “Neyin eksik olduğunu biliyorum aslında, düzeltmeye çalışacağım.” dediğinde, tam olarak geçmişi (nasıl olacaksa ^^) , bir gece önce kırıp döktüklerini toparlayacak diye düşünmüştüm ama ilerleyen sahneler yine hüsran…  Ama bölüm analizi ile izlediğim sahneler daha anlam kazandı.   Svl‘in kaleminden. Keyifli okumalar.

 

Açıkçası bölümün ilk yarısını pek beğenmemem ve bu saçma konunun bu derece uzatılması hâlâ seyirciye tutunmak için done verilmemesinden dolayı bölüm floodu yapmaya pek hevesim yoktu. Ama yazmak bir hobi benim için taymın şu karmaşasından kaçmak için kendimi yine yazarken buldum. Ben bu diziyi kendi penceremden izliyorum ve anlattığımda benim penceremden anlatılmak istenen bunu belirtmek isterim. Bölümün ilk yarısı benim gözümde ikinci yarıyla anlam kazandı.

Yıllar önce şöyle bir paragraf yazmıştım:

‘Ben boyanmayı bekleyen ama bir köşede unutulmuş bir boyama kitabıydım ve o beni fark eden bir çocuktu. Ben onun beni renklendirmesini dört gözle bekliyordum ama biliyordum ki beni boyamaya başladığında bir daha eski ben olamayacaktım. Beni renklendirip anlamlandırırken aynı zamanda da değiştirecekti. Bunun bir felaket mi yoksa yeniden başlamak için bir şans mı olduğunu anlamam içinse onun işini bitirmesi gerekiyordu. Eğer işi bittiğinde değişmek benim için felaket olursa ne yapardım bilmiyordum.’

 

Değişimin sancısı benliğini bulamayan insan için ne demekti hatırladım. Kendin için değil başkası için iyi biri olmaya değişmeye çabalamak, öncülünün kendine layık değil herhangi birine layık bir insan olmak olması insanın değişimi için bir kettir. Kendine öz saygısı, öz sevgisi ve benliği olmayan insanın çevresine de düzgün bir saygı veya sevgisi olmaz. Bu bölüm Ferit’i, bunu benim yüzüme çok güzel vurdu.

Ferit bu değişimi kendi için yaşamalıydı ki kalıcı olsun. Seyran için değişmek demek bağımlılık demekti. Sadece boyanmak işlenmemek demekti. Ferit, bu bölüm bunun sorgusunu yaşadı; ‘beni değiştirebildiği kadar sevdi.’ dedi ama hatalıydı. Seyran Ferit’in özünü gördüğü için sevmiş, özünü değiştirmeden bir mücevheri kayanın maskelerin kötülüklerin içinden çıkartmak için çabalamıştı, özünü değiştirmek değildi amacı, özüne ulaşabilmekti. Beklentisi vardı çünkü onun kendinde gördüğünden fazlasını görüyordu. Tıpkı Halis ve Latif gibi… Gerçek Ferit’i gören üç kişi vardı o evde: Seyran, Halis Ağa ve Latif Efendi. O yüzden Ferit’ten bir beklentisi olan da sadece o üçüydü. Diğerleri bu çocuktan adam olmaz deyip geçmiş bu hâlini kabullenmişti işte. Bu yüzden birebir aynı cümleleri kursalar bile bazıları Ferit’e işleyebilen kişiler de bu üç kişi.

Aynı zamanda sevilmeye layık görmüyorsun sen kendini. Kendini hiçbir şeye layık görmüyorsun. Öz benlik sahibi değilsin. Kendine saygın yok bir kere. Herkesten gizli çizim yapıyorsun çünkü dalga geçmelerinden korkuyorsun mesela. İyi bir şey yapmak istediğinde bile bahanelere sığınıyorsun. Beceriksiz, yeteneksiz, kötü görüyorsun kendini ve böyle manipüle ediliyorsun. Zamanında Sultan sana ‘istediğin kadını elde ederdin n’oldu şimdi koca olmayı mı beceremedin’ dedi ve bana kalırsa o yalıda baban, deden, İfakat veya Sultan tam da seni bu noktadan yakalayıp istismar edebildi.

 

 

Beceriksiz misin? Beceriksiz diyecekler sana!

Peki Ferit, eski Ferit olma çabanla kimden intikam aldın? Seni evlendirerek değiştirmeye çalışan dedenden mi? Yoksa benimle bir yol yürümek istiyorsan değişmelisin diyen Seyran’dan mı?

İkisinden de intikam alamadın çünkü öfken kendine. Unutma tek başınasın…

Kim olursan ol
Ne istersen yap
Sen de bu dünyada tek başınasın
Anne kolunda
Baba yolunda
Kardeş yanında tek başınasın

Tek başımıza, tek başımıza
Hep tek başımıza
Tek başımıza, tek başımıza
Hep tek başımıza

Sözler altında
Gözler altında
Yaşam kavganda tek başınasın
Nefes alırken, nefes verirken
Gülüp ağlarken tek başınasın

* Erkin Koray – Tek Başınasın

 

 

“Haklı çıktın kızım. Haklı çıktın!”

Derdin buydu işte. Kendini de etrafındakileri de sadece ‘ben kötüyüm, ben böyle rezil biriyim’e ikna etmek. Ancak böyle acın hırsın diner sanıyorsun. Ama senin hırsının sebebi kendinsin çünkü sen de çok iyi biliyorsun ki ‘ben buyum’ diye bağırırken de birileri en azından mutlu oldu diye teselli olmaya çalışırken de boğuluyorsun.

Ama bu sen bu değilsin, sen bu olmak istemiyorsun. Sen babanla dedene benzemek, bu evdeki sistemin bir çarkı olmak istemiyorsun.

 

 

Halis bir şah ve o yalı içindeki herkes her karar her şey ona ait olsun istiyor. Kimi oyuna dahil edip kimi çıkartacağına o karar veriyor. Orhan’da kaderini kabullenmiş bir piyon. Oyun dışı kalmamak için yapamayacağı kötülük yok.

 

 

Gülgün… Ah Gülgün… Senelerce sesin duyulmadı demek o evde. ‘Fısıltıyla da konuşsam çığlık da atsam insanların üstündeki etkisi aynı.’ Yıllarca susan birisinin sesinin ne kadar çıkacağını düşünebilirdi ki o yalı.

Kalıplardı bahsedilen bu bölümde.

Ferit’in ‘kötü’ kalıbı.

Seyran’ın ‘güçlü’ kalıbı.

Gülgün’ün ‘kabullenen’ kalıbı.

Ama duygular, yaşanmışlıklar, tecrübeler o kalıpların çok daha ötesindeydi. Bu kalıplara sıkışmış insanlar kalıplarına sığmıyor taşmak o kalıpları kırmak istiyordu. Herkesin sabrının da gücünün de bir sınırı vardı.

Her zaman dedim, Halis en çok gelinlerini sever çünkü en kolay onları yönetir ve onlardan vazgeçebilir. Gülgün de diyor: ‘Halis ağaya uygun gelin demek olan bitene gözünü kapatan otoritesini sarsmayan gelin demektir.’ Şimdi anladınız mı Seyran’ı neden sevmez Halis Ağa.

Hangi şah, kurallarını kabullenmeyen, kendi özsaygısı ve değerleri olan ve bunu göstermekten de karşısında kim olursa olsun çekinmeyen bir idealisti sever ki…

 

Evet, sen farklısın Seyran. ‘Senin sesin çıktı mı fırtına gibi oluyor.’ Gücü o kadar derin ki Seyran’ın ne dağ ne okyanus fark etmez herkesi etkileyebilir. Halis Korhan bile kaybedecek bu savaşta. Peki kim kazanacak?

Bence şarkımız bize cevap niteliğinde;

“İçimde bir fırtına var, yakar yıkar.

Senle ben savaşır mıyız?

Senle ben kazanır mıyız?”

 

 

İlk olarak ‘sen ve ben’i bulan SeyFer akabinde ‘biz’ olup kazanacak. İşte tam da bu yüzden,

Bu yol uzun sonu varsın sana…

 

 

Seyran’ın ve Ferit’in ben olma yolunu izlemek güzel ama bunu bu kadar kirletiyor olmanız da adice; bunu da söylemeden geçmeyeyim. İlk kez kendi iradeleriyle bir şeyler yapıyorlar ama biz buna odaklanamıyoruz. Neden çünkü siz saçma sapan bir karakteri ve olmadığını bize bölümlerce anlattığınız bir aldatmayı göze sokuyorsunuz. Bunu bu çifte daha fazla yapmayın ve şu konuyu artık en az hasarla bitirin. İyice un ufak olmadan halledin.

 

 

Gelelim Suna’ya… Suna’nın bu kadar gözü dönmüş bir hâlde etrafına saldırması açıkçası beni üzüyor. Kardeşini bu kadar rakip olarak görebilmesi, İfakat’i bu kadar benimseyebilmesi, onun lafıyla hareket etmesi beklediğim şeyler olsa da üzülmekten alıkoyamıyorum kendimi. Ferit’e söylediği laflar Ferit için tam bir kafa vuruşu olsa da Suna’nın kendi bencilliğine dair de izler taşıyor. İkisi birbiriyle konuşurken resmen kendileriyle aynada yüzleşiyorlar.

‘Ben vardım Suna dedin, neredeydin?’ diyor ama Ferit’in abisinin öldüğünü unutuyor. Hem de bu ölümün dolaylı yoldan sebebi olduğunu da unutuyor…

“Kalp kırmak ve gayri meşru çocuk yapmak dışında yapabildiğin bir şey yok.”

 

Çok yerinde bir cümle bunun Ferit’in yüzüne vurulması gerekiyordu. Cidden şu an ne başarabildi Ferit bunlar dışında. Ama Suna da farksızdı. N’aptı son zamanlarda Seyrana kalbini kırmak dışında. ‘Neredesin? Nasılsın? Bir şeye ihtiyacın var mı?’ bile demedi… Hadi diyelim yüzüne kırgınlıktan demedi, peki ya arkasından yaptıkları neydi?

 

 

Gelelim tasarım plotuna. Benim yuvama…

Sıradan bir tasarımcı olmamak. Tılsımı bulmak. Tasarım işi duygu işidir. Yaratıcılık yetenek bunlar duygunun beslemesiyle çağlayan şelalelerdir. Eğer o kaynağı bulamazsan küçük bir gölet olarak kalır sıradanlaşır. O yüzden bizim yüzüğümüz tılsımlıydı. Duygu vardı, tamamlanma vardı, iki zıt parçanın ahengi vardı…

Eksiği biliyorsun Ferit, tıpkı sende olan eksikleri de bildiğin gibi…

 

 

Ne demişti kolsuz ustam: ‘Hepimizde bir şey eksik hepimizde de o eksikten bir parça var. Bizim hayat gayemiz o eksikleri tamamlamak.’ Sen o eksiği gördün, şimdi gayen tamamlanmak olmalı. Kara düzenine ve ‘yetenek lanet’ine ahenk katan Seyran’dı.

Şimdi kaybettiğin yerden kazan Ferit Korhan. Yoksa kaybolup gideceksin!

 

Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce