Yalı Çapkını 57. bölümün analizi Svl‘in kaleminden. Keyifli okumalar.
Evet uzun zaman sonra genel olarak keyif aldığım bir bölümdü. Mesajların net duyguların incelikle hissettirildiği bir bölüm izledik. Bölüm resmen Ferit’in bebeği ilk öğrendiği sekansla çok benzer bir açılış yaptı.
Kazım tarafından Seyranı koruyamadığı söylenen, yengesi tarafından istismar gerçeğiyle yüzleşen Ferit o kafa bulanıklığıyla öğrenmişti bebeği. Şimdi ise yine Kazım tarafından Seyrana yaşattıklarıyla onu nasıl yıprattığıyla yüzleşen Ferit babasının olayını kafasından atamamışken Serter geldi. Bu delilik hali çok benzer o yüzden. Neye inansa, neyi sorgulasa çıkarına uygun çıkacak anlamlandıramıyor bile. Seyran ise olaya bir şekilde çekiliyor ve devamında ise Pelin’in manipülasyonları başlıyor. Pelin herkese ayrı ayrı, en bam noktasından bir manipüle sürecinde. Oyunu bitmesin diyen elinden geleni yapıyor kısaca. Bölümde en zeki karakterimiz Pelin ile duygusal bağı olmayan ve ona yumuşak karnını göstermemiş olan Serter oluyor yani böylece. Adam net bir ihtimal var ve bunun peşinde.
Neyse gelelim benim teminatlarım olan sahnelere; vallahi bozmazlarsa seviyorum böyle önce mesajları teminatları.
Bir gün Ferit kendisinin ‘sevilmediğini’ düşündüğü için yurtdışına gitmek ister Pelin onu durduramaz ve Seyran’a ‘onu ancak sen durdurabilirsin’ der. Seyran gelir ve onu, sevgisine teminat olarak verdiği öpücükle durdurur. Tabii ikisi de bu aşktan kaçmak için uzun süre reddederler ama duyguları peşlerini bırakmadığı için ikisi de ayrı ayrı itiraf ederler. Seyran ‘beni o havalimanına çağırdığında, onu çoktan kaybetmiştin.’ der. Ferit ‘durdurmasaydı o zaman havalimanında, ben de çekip gitseydim.’ der.
Peki bu replikler bizi nereye götürür, Ferit’in ‘o zamanlar senin beni sevdiğini bilmiyordum’ demesine ve Pelinin ‘siz başladığınızdan beri bizim aramızda bir şey olmadı’ sözüne. Havalimanındaki aşk öpücüğü teminatmış yani üç karakter için de. Hatta bunun öncesinde de birbirlerine Antep’te sadakat yemini etmiş iki insan mesajı vardı bölümde. Bilinçli bir yeminle Seyran, bilinçsiz bir yeminle Ferit!
Seyran kendisini seven Ferit’in kendisine karşı sadık olduğuna içten içe iknaaymış. Sevginin ön koşulunun güven ve sadakat olduğunu hissediyormuş. Ve Pelin hamile gelince kafasındaki sadakat, Ferit yalan üstüne yalan söyleyince güven, bu önkoşullar yıkılınca da sevgi duvarı çökmüş. Seyran’ın o duvarın enkazını kaldırabilecek tek koşul ise o sevginin farkında bile olmadan Ferit’e getirdiği sadakatmiş. Ve tabii ki yeniden bir güven inşası. Sevgi bitmedi ama yetmedi de…
O güven bitince her şey bitiyormuş diyen Seyran yok ama aşk her şeyi affeder diyen bir Seyran da hiç var olmadı…
Gelelim Ferit’e… Ferit cidden artık baş edemiyor. Ne yaptığını, kimi koruduğunu, kiminle yürüdüğünü bile şaşırdı. Her seçeneğin sonucu bir şekilde Ferit için koskocaman sorumluluklar, hayal kırıklıkları… Güç alabildiği akıl alabildiği tek bir kişi var o da Seyran. Ama onu bu olaya müdahil etmek asla istemiyor. İlk defa bu kadar empatik Kazım’ın cümleleri işe yaramışa benziyor. O hastane odasından mahcubiyet paltosunu giyip çıkıyor Seyrana karşı… Ama Seyran’a olan inanılmaz bağımlılığı var bir yandan da. Ondan vazgeçemiyor da…
Seyranın tavsiyesiyle ilerlemeye çalışıyor, pişman olacağı şeyler yapmamak istiyor ama her şeyin bir hiç uğruna olması onun için inanılmaz bir boşluk hissi. Bir hiç uğruna her şeyini kaybetmek…
Uzun süre sonra Seyran da Ferit de ultra filtresizdi. Yüzleştiler, geçiştirmediler.
“Sen baba oluyorsun diye değil beni aldattığın, bana sürekli yalanlar söylediğin için ayrıldık.”
Seyran için mevzu buydu, ilişkiye yetmeyen şeyler vardı. Güven, sadakat… Bunu açık açık söyledi. Güvenim kırıldı, sevgim altında kaldı. Bana olan sevgin de şüpheli gelmeye başladı.
Ferit’in ise kendini savunabilecek tek cümlesi yoktu. Tek teminatı sevgisiydi. Ve yalanlar söylemesine sebep gördüğü korkusu.
“Hissedebiliyor musun? Senin olmadığın bir dünyadan nasıl korktuğumu?”
Ferit, acısının körlüğüyle göremediği sevgiyi yeniden görünce o ‘Seyransız ben hiç iyi değilim’ ya da ‘biz bizsiz yaşayamayız’ noktasına geri dönmüştü. Ancak Seyran’ın ışığıyla bulduğu benliğini tekrar üstüne geçirmiş o yanlış öğretilerin robotik kodların dışına çıkmıştı. Kolsuz Usta’nın dediği gibi yok etmek çok kolaydı asıl olan uğruna savaşılabilecek şeyi var edebilmekteydi… Biz yok etme faslını geçmiş yeniden sevgimizi, güvenimizi ve en önemlisi sadakat yeminimizi var etmeye başlamıştık.
Yeminimiz ise ‘Her ne yaşarsak yaşayalım, sen yanımda olmadan bu gözler kapanmayacak.” repliğiydi. Bu bir sözdü bir nevi ben sana layık olacağım, böylelikle sen yanımda olacaksın bunu başarmadan ölmeyeceğim.
Seyran bu ilişkinin ağırlığının farkında olsa da sevdiği tarafından sevilmek onu mutlu ediyor. Yani onun için affedilmez şeyler şu an yaşananlar ama ‘Ferit beni seviyor ve benden vazgeçmiyor’ düşüncesi onun için kıymetli. Bu da tamamen yetiştiği evle alakalı hayatı boyunca vazgeçilen olmakla alakalı işte… Hor görülen çocuklukla alakalı bir iyileştirme çabası. SeyFer’in en sevdiğim özelliği bu zaten bir şekilde gerçekten birbirlerinin çocukluklarını iyileştirmeleri.
Gelelim Suna’ya, Suna içinde tutmaya çalıştığı hasetiyle sınavda. Seyran’ın olan her şeye bir şekilde hasetleniyor. Yaşanan onca şey bile onu ikna edemez durumda hâlâ acabaların peşinde. İşte bu da tüm gerçek hayal algısını şaşırtıyor. Hayali tamamen kendini Seyran yerine koymak üstüne kurulu. Ferit’in tavırları, ona yaklaşımı, cümleleri, bir iş sahibi olması…
Ancak iki kırmızı çizgi var hayalde birisi hâlâ korktuğu İfakat ve Halis diğeri ise içinde bir türlü dindiremediği arzusu olan yalının hanımı olmak.
Korku ve arzu… Hataya sürüklenme sebepleri.
“Yazgı diyeceğiz, kader diyeceğiz, yukarıdakinin bir bildiği vardır diyeceğiz…”
Suna’nın kaderciliği… Bir noktada fala tövbe etmesine sebepken bir noktada başına gelen her şeyi yorumlamasına sebep. ‘Falcı kaderimde olanı söyledi’ demesine… Kaçtığı şeyin bile peşinde asla ne istediğini bilmiyor. O kadar yönlendirmeye açık ki yanlışlara sürüklenip duruyor ve bunlardan ders çıkartıp kendini sorumlu tutmuyor hep başkalarına atıyor suçu.
Suna Ferit sahnesine gelirsek Ferit’i aslında en iyi anlayan hep Suna’ydı çünkü birbirlerine benziyorlardı. İkisi de manipüleye açık, hayal hedef kurmayan, kaderci bireyler. O yüzden Ferit yeni yıkılan yuvasını toplama motivasyonuyla ilk baldızına gitti. Hem o evin laneti olan yalnızlıklarından kurtulma arzusuyla hem de belki Seyran’ın kulağına gider diye kendini biraz olsun açıklayabilmek isteğiyle. Suna’ya her zamanki desteğini gösterdi, hiçbir yol çıkılmaz değildir her zaman başka bir yol vardır. Tabii Suna da bunun karşılığı bambaşka orası ayrı…
Şanlılar hikayede eksik bırakıldığı an hikayenin çöküşe geçtiği güçlü bir kale. Ökkeş’le sağlanan Şanlılar’ın ayaklanışı çok yerinde olmuş. Hikayede İhsanlılar’ın tamamlanmayan hikayesine de yer yer atıfların bulunduğu yeni bir açılım. Hattuç’un geçmiş düğümlerinden biri belli ki. Ökkeş Ağanın aklı hâlâ Hattuç’ta o da belli. Bu tür düğümler hikayeyi canlandırıyor bence.
Kazım ise aynı Kazım. Hatta daha da tehlikeli bir Kazım. Tıpkı Korhanlar gibi cilalı bir Kazım. İyi görünen ümit vaad eden ama asla değişemeyen. Bir altın kafesten diğerine uçan kuşumuz Seyran.
O yüzden şu anki ‘ev’ olarak kaldı yalı ‘altın kafes’ olarak lanetlendi ‘yuva’ ise yıkıldı. Yuva sadece Seyran ve Ferit’ti. Seyran için ‘Ferit’in olmadığı yer evim gibi gelmez’ sözüne bir kez daha geldik aslında. Ama yuvaları yıkıldı tekrar inşa etmek ise Ferit’in elinde bu şansı umarım iyi değerlendirir.
Halis Ferit sahnesi mükemmeldi. Halis’in duyguları itaat kadardı. Orhan ise istediği itaatkarlıkta değildi. Yani duygusuz olması çok normal Ferit oğlu olarak görmüyor ki Orhan’ı ve hatta o yalıdaki kimseyi insan olarak görmüyor. O hükümdar diğerleri köle, o efendi diğerleri sinek…
“Ben küçükken de beni hep böyle pahalı janjanlı oyuncaklarla kandırır sonrasında bir şey isterdin.”
Ferit’in sevgiyi öğrenme şekillerine bakın tamamen koşul üstüne. Zamanında annesine de ‘sizin canınız yanıyor diye benimkini çok yaktınız’ demişti benzer şekilde sevgi de ceza da acı da hepsi koşullu.
Üstüne konuşmaktan hiç hoşlanmasam da Pelin hakkında da bir iki kelam etmek zorundayım. Kendi ağzıyla güzel itiraflarda bulundu çünkü.
‘Takıntılı’, ‘hasta’, ‘kendini bir yalana inandırmış ve ona sıkı sıkı tutunmuş’ annesinin zamanındaki ‘bir yalana yeterince inanırsan o yalan gerçek olur’ sözünü uygulamaya koymuş kısaca. Şüphesi bile yok o kadar iyi biliyor ki Serter’den olduğunu çocuğun derdi nasıl kamufle edip oyunda kalırım.
Ama yine kendi ağzıyla ‘oyun bitti’ dedi… Evet, bitti oyun.
Bölüm sonunda verilen temayı anladım, okey bir can sonuçta ya da eğer ihtimali tabii ki anladım ama geçmiyor işte o kızla dolayısıyla inatla plastik çıkması gereken bir bebekle mantıksız ve komik bir aksla ilgili hiçbir şey geçmiyor; dramı komedisi veya herhangi başka bir şeyi…
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.