Yalı Çapkını 7. bölümünde Somera sosyal medya reytinglerine göre 31 Ekim – 7 Kasım program sıralamasında açık ara birinci. Kendi gününün reytinglerinde zirvedeki yerini korurken, her üç grupta reytinglerde bir önceki haftaya göre biraz gerilese de 7. bölüm youtubeda kendi rekorunu kırarak 2 gün gibi kısa bir sürede 10 milyondan fazla izlendi. Bölüm izlenimleri Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^
Geçtiğimiz bölümü Seyran ile Ferit’in Halis Ağa’nın odasında karşılarında Yusuf’u bulmalarıyla noktalamıştık. Neredeyse fandomdan hiç kimsenin, ben dahil, fragmanlara göre ürettiğimiz teoriler tutmadı. Fragmanları bu kadar karışık kurgularlarsa olacağı bu. ^^ Biz “Yusuf Halis Ağa’ya eskiden Suna’ya aşık olduğunu söyler.” gibi teoriler üretirken o sadece yalıya kapağı atmak için basit ama etkili acındırma yöntemini kullanmış. Yusuf aşkına sahip çıkmakta değil ama manipüle etme konusunda bir hayli becerikliymiş. Ondan ne kadar nefret etsem de kimseye daha büyük bir zararı dokunmadan tereyağından kıl çeker gibi bulduğu yalan için tebrik etmek lazım. Bu arada Halis, Yusuf’a inanmış görünüp onu işe alsa da yine de ben hala Halis’i şüpheci buluyorum. Bu kadar çabuk eski yavuklu diye duyduğu adamı yok uzak akrabaymış, yok anacığı hastaymış diye yalıda işe almaz insan.
Bakışlarından da anlaşıldığı üzere Yusuf yediği dayaktan sonra Ferit’e karşı bayağı hırslanmış. Yani bu kadar ileriye gitmesinin sebebi aşktan çok Ferit’i yenme arzusu. Eğer Seyran Yusuf’u ikna etmeyi başarabilmiş olsaydı belki de Yusuf’tan temelli kurtulmuştuk. Ferit’in Yusuf yalıda çalışmaya başlayacağı için öfkelenmesini anlıyorum ancak öfke bu işi çözecek şey değil. Ayrıca Seyran Ferit’in arkasından kendi kendine iş çevirmeseydi de Ferit Yusuf’u büyük ihtimalle döverdi ve biz bu sonuçla yine karşı karşıya kalırdık. Yusuf ancak Seyran’ın o evde isteyerek kaldığına ve artık Ferit’i sevdiğine ikna olursa yalıyı terk eder; tehdit, dayak şu an Yusuf’u vazgeçirebilecek şeyler değil. Çünkü Yusuf Seyran’ın Ferit ile aile baskısıyla evlendiği için onu sevemeyeceğini, kendisine olan aşkının bitemeyeceğine inanıyor. Korhanlar’dan zamanında kendisi korktuğu için Seyran’ın da şu an onlardan korkusundan kendi elini tutmadığına inanıyor. Ferit’in tek özelliğinin zengin piçi olmak olduğunu düşünüyor. Halbuki Seyran onun üzerini bir kalemde çizdi, Korhanlardan korksa da korkmasa da durum bu ve Yusuf bunu anlamıyor. Benim gözlemlerime göre de Korhanlar aile içinde çok kuralcı, katı olsalar da korkunç değiller. Yusuf’un eski yavuklusu olduğu ortaya çıksaydı ve Seyran’ın da hala ona hisleri olduğuna kanaat getirselerdi Yusuf’a bir şey yapmazlardı. Ya Seyran’ı baba evine gönderirlerdi ya da dışarıya çıkmasına kısıtlama gelirdi onlar tehlikenin geçtiğine ikna olana kadar. Ancak Seyran veya Yusuf’u öldürmek kadar ileriye gitmezlerdi.
Suna Yusuf’a haddini bildirse, onu tehdit etse ne fayda? Yusuf aklına koymuş bir kere yalıya kazık çakmayı, Ferit’in gözünün önünde olup onun bam teline basmayı. Suna, Seyran yerine Yusuf’la ben konuşayım, ona iyilik yapayım derken kendi başını yaktı maalesef. Ama yine de asla Kazım’dan dayak yeme noktasına gelmeyi hak etmedi. Ne var yani Antep’ten bir hemşerisiyle konuştuysa, sanırsın adamın koynuna girdi. Kazım bence Yusuf’un ona söylediği yalanlara inandı ancak onun küçük, içi saman dolu beynine ve zihniyetine göre Suna o izin vermeden bir erkekle asla konuşamaz. Kız yemekte Fuat’a cevap vermek için bile adamın onayını beklemişti hatırlarsınız.
İyi ki Abidin onun ve Kazım’ın arabadaki halini fark edip Ferit’e haber verdi de Suna yine dayak yemekten kurtuldu. Seyran da Suna da bu olayda Ferit’e minnet duydular, teşekkür ettiler ama bana göre Abidin’in hakkı yendi. O da büyük bir teşekkürü hak etmişti. Umarım Suna bir gün bunu öğrenip Abidin’e içten bir teşekkür eder, belki ilk yakınlaşma da böyle olur ha, neden olmasın?
Bu bölüm Ferit’i en çok Seyran ve Suna için Kazım ile konuştuğu sahnede sevdim. Seyran’ın babasının yanında ve konu babadan açılınca ne hale geldiğini gözlemliyordu, ne kadar korktuğunu görüyordu, ancak İlk defa Seyran’ın bu konudaki travmasını cidden önemsediğini hissettim. Daha önceki seferlerde sadece ona bakıyordu, söylediklerini dinliyordu ama görmüyordu, duymuyordu. Nihayet Seyran’ın ona gerçekten değer vermesini, farklı bir gözle bakmasını sağlayacak adımı atmış oldu. Ferit’in Seyran’a değer vermeye başladığını ara ara görsek de bu en belirgin olanıydı. Ustasına yalan söyleyip onu annesine götürmek, bu yüzden masada azarın alasını yemek, kahvaltı etsin diye simit almak, Yusuf kapıya geldiğinde onu tanımadıklarını söylemek gibi şeyler yapmıştı ama yıllarca çektikleri, ruhlarında yaralar açan, travmalarına sebep olan bir olaydan kurtarmıştı Suna’yı. Seyran için bu resmen bir mucizeydi. Ferit bu yaptığıyla onun, daha doğrusu onların kahramanı oluverdi. Bugüne kadar koskoca Hattuç’un, Esme’nin yapamadığını yaptı.
Ferit: “Eve geldiğimden beri Seyran ağlıyor. Soracağım bir Suna’ya sebebi neymiş.”
Kazım: “Biz ne bilelim damat. Yani o sabah hastalanmıştı ya, bir şeye alınmıştır ha, Suna ne bilecek.”
Ferit: “Kazım Bey siz ne zaman dönüyorsunuz Antep’e?”
Kazım: O nasıl söz damat? Niye gidelim? Ayıp ediyorsun ha.”
Ferit: “Karım sizi ne zaman görse korkuyor. Fark etmiyor muyum sanıyorsunuz? Şimdi de ablası için korkuyor. Nedir bunun sebebi?”
Kazım: “Babalarıyım ben onların. Sende baba olunca anlarsın oğlum. Yeri gelince sevecek, yeri gelince saygı duyacak, yeri gelince de korkacak ya.”
Ferit: “Peki bugün bilmem gereken bir şey oldu mu? Sizden korkmalarını gerektirecek bir şey. Hı?”
Kazım: “Ne olacak? Hem bir şey olsa ben sana derim damat. Yani için rahat edecekse yarın Fuat Bey oğlumun toplantısı mı ne karın ağrısı bir şey varmış ha. Buraya Suna da gidecek. Git Suna’nın yanına sor için rahat edecekse.”
Ferit: “Tamam. Sağ olun. Sonrasında bir abla kardeş yemeğe çıkaracağım onları izniniz olursa.”
Seyran Ferit’e sarıldığında Ferit’in her hareketini dikkatli incelemek lazım. Gözleri Seyran’a duymaya başladığı aşka teslim oldu. Resmen Seyran ona kendi isteğiyle ve içten gelerek sarıldı diye mest oldu, saçlarının kokusunda kayboldu. Ancak bir yandan da sarılmasına kollarıyla onu sararak karşılık veremedi, çok istedi ama yapamadı. Çünkü aşık olmayı kabul edecek kadar cesareti yok. Bu bugüne kadarki Ferit Korhan’a, onun ilkelerine ihanet gibi. Seyran’a aşık olmak hep çapkın Ferit Korhan’a, hem de Seyran’ı küçümseyen Ferit Korhan’a ters şu anda. Ancak o ne kadar kaçsa da yavaş yavaş Seyran’ın yörüngesine giriyor.
Ferit’in Gülgün’e söylediği gibi Yusuf’u sadece kıskandığını düşünmüyorum. Annesine “Kıskanıyorum.” diye böğürürken yüzünde, gözlerinde gördüğüm şey üzgünüm kıskanmaktan çok erkeklik egosuydu. Hiç kıskanmadığını düşünmüyorum ancak şu an onun için ön planda olan şey Ferit Korhan’ın karısının eski sevgilisi nasıl yalıda çalışmaya başlayabileceği. Bir de Seyran’ın Yusuf’a hala aşık olduğunu düşünüyor ve Seyran onunla kaçar mı diye içten içe tedirginlik duyuyor. Tüm bunlar da onun Korhan egosunu zedeliyor ne yazık ki ve bir yandan da Seyran’a değer verdiği için gitmesi ihtimali onu içten içe üzüyor. Gözlemim kahvaltı sahnesindeki konuşmalarından sonra net bir şekilde Seyran’ın artık Yusuf’u sevmediğine ikna oldu.
Ferit’in Yusuf’tan varlığından rahatsız olmasını nedeni ne olursa olsun ben normal karşılıyorum. Ben de eşimin daha yeni ayrıldığı eski sevgilisinin devamlı dibimde bitmesini istemezdim, hele ki bir tarafın severken ayrıldığı bilirken. Ancak kendisi Seyran’ın hem onunla konuşmamasını hem okula gitmemesini hem evde oturmasını isterken Pelin ile görüşemez, yok öyle yağma. Kendisi erkek veya doğumdan bugüne Korhan diye üstün değil. O yüzden de Seyran’ın yeniden ondan bunu talep etmeye hakkı vardı. Ayrıca ben Seyran’ın birazcık da olsa Pelin’i kıskanmaya başladığını düşünüyorum. Başta Pelin var, bana bulaşmayacak diye rahattı ama şimdi Ferit’e alıştıkça, onu yol arkadaşı gibi gördükçe kıskanmaya başladı.
Seyran ile Ferit’in herkesten uzakta, günü birlikte geçirmeleri -sonu nasıl biterse bitsin- her ikisi için de olumlu sonuçlar doğurdu bence. İlk defa kavgasız, gürültüsüz karşılıklı konuştular ve birbirlerini dinlediler. Yalıdaki odaları neticede Seyran için altın bir kafes, Ferit içinse kendi isteği dışında düzeni bozulan bir yaşam alanı. İkisi de o odada olmaktan şu anda mutlu değiller. Ayrıca evin ortamı da malum, “Zehir ettiniz” temalı yemek sofralarının biri bitiyor, biri başlıyor. O yüzden de Ferit’in Seyran’ı ondan önceki hayatına ortak etmesi çok değerli. Ferit kimsenin zoru olmadan Seyran’a kendi dünyasını açmak istedi. Ona “Ben buyum, bunları yaparım, bunlardan zevk alırım.” dedi. Seyran da elinden geldiğince ona ayak uydurdu ve birlikte bir hayatı paylaşabileceklerini, uyumlu olabileceklerini hissettiler. Açıkçası her sahneleri birbirinden özeldi. Seyran İstanbul’a geldiğinden beri ilk defa Korhanların teknesiyle denize açıldı ve anın tadını çıkardı. Tabii biz de o korktuğunda Ferit’in elini tutmasının tadını çıkardık. ^^ Bence Seyran bugüne kadar Ferit’e ilgi duyduğunu hissetmediyse de ilk defa orada hissetti. İlk defa gözlerinde başka bir ışıltı gördüm. SeyFer aşkı minik adımlarla “Geliyorum.” dedi. Kahvaltı ortamında Seyran’ın hayatında ilk defa bir kahvaltıyı sonuna kadar yediğini görmek güzeldi. Belki açık hava, belki de yedikleri acai bowl’un klasik kahvaltıya benzemeyişi hoşuna gitti ama kızım ilk defa güne karnı tok başladı ya, benden mutlusu yok. Ferit Bey seni de gördük Seyran iştahla bowl’unu yerken onu seyre dalmıştın, spor salonunda da bakışların gözümden kaçmadı. Fero Bey, sen yanmaya başlamışsın bile, Allah kurtarsın.
Açıkçası ben bölümün genelinde Seyran’ın okul meselesinde çok cıvıtıldığını düşünüyorum. Kızın en büyük hayali resmen çok basitleştirildi. Üniversiteye gitmesinin anlaşmalara, masa tenisinde galibiyete falan bağlanması bana çok itici geldi. Bir kız çocuğu için bu kadar değerli bir şey Ferit’in öfkesine, komik videolara malzeme olmamalı. Seyran’ın bu konudaki kararlılığına, ciddiyetine gölge düştüğünü hissettim. Aynı şekilde çocuk konusunda da durum böyle. Evet SeyFer’in böyle sahnelerinde gülüp eğleniyoruz, Seyran’ın taklitleri, birbirleriyle konuşma şekilleri falan çok eğlenceli ama böyle ciddi konular dizinin komedi ayağına malzeme edilmemeli. Unutmadan, Seyran ile Ferit’in iddia için çektikleri videonun boşa çekilmediğini düşünüyorum. Yakında senaristimiz o videoyu bize tekrar hatırlatır.
Ferit’in bu bölümde birden fazla beğendiğim davranışı oldu bu arada. Spor salonunda daha önce kendisine asılan kıza onu istemediği çok net ifade eden davranışı ve bunu gerçekten de evli olduğu için yapması, ayrıca Pelin’e toplum içinde birlikte görünmemeleri gerektiğini hatırlatması doğruydu. Keşke önceki bölümde de Pelin’e bu konuda daha doğru bir tepki verebilmiş olsaydı.
Seyran ve Suna… Benim yaralı kızlarım… Her ikisi de aynı evde aynı her türlü şiddete maruz kalarak büyümüşler ve benzer yaralara sahipler. Benim için her ikisinin de yaraları önemli ve birinden birininkini küçümsemem, birine üzülüp diğerine üzülmemem mümkün değil. Hayata bakış açıları, hayalleri, her ikisinin de şu an içinde bulundukları ortamlar farklı diye de onları birbirlerinden ayıramam. İkisi de aynı evde farklı hayallere tutunarak büyümüşler. Suna aldığı eğitimlerin amacına, çevirdikleri tiyatrolara uygun olarak, evlilik konusunda fazlasıyla beyni yıkandığı için evlendiğinde o evden kurtulacağına inanmış ve buna tutunmuş. Seyran gibi üniversite okumayı hiç düşündü mü bilmiyoruz ancak bunu istese dahi babasının izin vermeyeceğini de bildiği için hiç böyle bir hedefi olmamış olabilir. Bir yavuklusu da olmamış, belki nasılsa babam beni sevdiğime vermez diye bir erkeği alıcı gözle bile bakmamıştır. Her ikisi de o kadar maddi durumları iyiyken evlerinin hizmetçisi olmuşlar, babalarının artık yemeklerini ve bol bol dayağını yemişler, hiçbir deneyip beğendikleri kıyafetleri alamamışlar, bir restorana bile gitmemişler, yani resmen varlık içinde yokluk çekmişler. Evet biz seyirciler Korhan Yalısı’nın nasıl bir yer olduğunu biliyoruz, Seyran’ın yediği önünde yemediği arkasında, istediğini giyebiliyor, izin alabildiği sürece istediği yere de gidebiliyor ama bunlar onu mutlu edebilecek şeyler değil. Suna’nın bakış açısı da her şeyi bilemediği için bana anormal gelmiyor, onun gözünden baktığında Seyran’ın yakışıklı bir kocası var, arada onunla kavga etseler de dayak söz konusu bile değil, karnı asla aç kalmıyor, evinin hizmetçisi değil hanımı, yani senelerce yaşayamadıkları her şeye sahip. İster istemez de kardeşinin bu hayatına imreniyor. Bence Suna Seyran’ı kıskanmıyor, eğer kıskansa kardeşini hala koruyup kollamazdı, onun iyi olup olduğuyla ilgilenmezdi. Yusuf’u başına sardı ama ben insanları hatalarıyla da sevmek gerektiğini düşünenlerdenim. Yoksa ilerisi için Seyran ile Ferit aşkı da istemeliyim. Suna o kadar sevgi açlığı çeken bir kız ki şu an Seyran’ın sahip olduğu şeylerin bu açlığını doyurabileceğini sanıyor ne yazık ki… Tabii bunda muhakkak hala aynı babanın yanında yaşıyor olmanın, adının çıkmasının, hala hizmetçi muamelesi görmesinin etkisi de var. Ancak Suna’nın farkında olamadığı Seyran’ın hayata ondan daha farklı baktığı. Seyran da onunla aynı şeyleri yaşamış ancak onun için şu an sevgiden, hayat koşullarından daha önemli olan şey üniversite. Çünkü Seyran Suna’dan farklı olarak aşkı tanımış ve bu konuda bir beklentisi yok. Onun önceliği hep bir aile kurmaktan ziyade eğitim almak olmuş, o yüzden de önceliği okul. Şimdi de o evde mutlu olduğu düşünülürken, o aksine yine mutsuz. Evlenmeden önce üniversiteye gitme vaadi verilmişken bir anda kendini çocuk doğurması beklenen gelin olarak buldu. Üstelik de Yusuf belası başında. Kocası denen herif fiziki değil ama psikolojik şiddet uyguluyor. Yani her iki kızımız için de hayatları hala onları mutlu etmekten uzak. Ara ara küçük mutluluklara tutunuyoruz işte…
Suna’nın her kahveyi yere döktüğünde travmasının tetiklenmesinde ben bir anormallik, bir abartı görmüyorum. Aksine bu olayın bir süre daha devam edebileceğini düşünüyorum. Kahve dökmek onun için tekrardan kendisini beceriksiz, yetersiz, değersiz hissetmesine sebep oluyor. Kahve dökmek ona hayallerinin bir anda ters yüz olmasını, Seyran’ın istemediği bir evliliğe zorlanmasını, şehirde adının çıkmasını, Kazım’ın ona bu yüzden attığı dayağı, annesinin bir kez daha onu o dayaktan korumadığını hatırlatıyor. Tabii Asuman’ın da Suna ağlarken Fuat’ın ona çok yakın davranmasını şu anki psikolojisini de düşünürsek kıskanması çok doğal. Kahve dökülmesinin neden bu kadar drama yarattığını anlayamamasını da kocasını kıskanmasına ve ona Gaziantep’te olanların anlatılmamış olmasına bağlıyorum, yoksa Asuman empatiden yoksun biri değildi. Şu an Fuat’ı çocuk meselesi yüzünden kaybedeceğini düşündüğünden diken üstünde olsa gerek, o yüzden de ekstra hassas ve kıskanç. Bunun bize başka sahnelerde de gösterilmesi yerinde olur. Örneğin ben Ferit, Fuat, Seyran, Suna dördü yemeğe gittiğinde kendisine iş yemeği diye söylenmiş olsa bile Asuman’ın Fuat’ın yanında Suna da olabileceğini düşünüp bundan rahatsız olduğunu ve üzgün bir Asuman görmek isterdim. Bölümde onu ve duygularını çok geri plana attılar. Seyran’ın da Asuman neden onlarla değil diye bir kez olsun sorduğunu, hatta Suna ile Fuat’ın samimiyetinden rahatsız olduğunu görmek isterdim. Ancak Seyran da bu dörtlü buluşmada ortam çok normalmiş gibi davrandı. Halbuki Asuman ona ne kadar candan ne kadar içten yaklaşmıştı. Bir de Asuman, Suna ile Fuat’ı el ele gördüğünde elinde Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan isimli kitabı vardı. Bunun da Asuman ve Fuat’ın ileride yaşayacaklarına dair bir mesaj içeriyor olabileceğini düşünüyorum.
Suna ve Abidin, imkansız ship’im benim. Bu bölümde yan yana geldiğiniz her sahneden anladım ve emin oldum ki önünde sonunda siz birbirinizin kaderi olacaksınız. Ancak şimdilik Abidin platonik aşık olarak kalacak o belli. Suna da Abidin’den etkilendi, restorana girmeden önce onu görüp gözlerinin ışıldaması, saçını düzeltmesi boşa değildi ancak hem Suna Abidin’e karşı duygularının ilerlemesine izin vermez hem de Kazım Suna’yı asla Abidin’e vermez. Suna yıllarca çektiklerinden sonra onu evinin hanımı yapacak, elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayacak, özgürce istediğini yiyip giyebileceği tıpkı Seyran’ınki gibi bir evlilik hayal ediyor. Şu an bile yaşadığı hayata bakınca bunu anlıyorum, hak da veriyorum ama böyle bir hayatın her zaman mutluluk getirmediğini biliyoruz. Koskoca Sakıp Sabancı engelli bir oğlu olduğu için kim bilir ne üzüntüler yaşadı. O yüzden de Suna net bir şekilde ileride mutluluğu Abidin ile yakalayacak diye düşünüyorum.
Ferit ile Fuat’ın aralarında sanki çok büyük bir mesafe var gibiydi. Bunun sadece hastanedeyken kapandığını hissetmiştim. Fuat’ın da Ferit’e olan sevgisinden açıkçası şüpheliydim. Ancak Ferit otoparktaki kavgada dayak yiyecek diye içinden bir aslan çıkınca Fuat’ın Ferit’i ne kadar sevdiğini, ancak gösteremediğini anladım. Böyle kavgaya falan asla karışmayacak, klas iş adamı Fuat’a da bak sen, bilmediğimiz ne yönleri varmış. ^^ Yalnız Fuat’ın çocukluğunu oynayan minik oyuncu kendi oğlu olsa bu kadar benzer. Sefirin Kızı dizisinde de Doğukan Polat’ın çocukluğunu aynı çocuk canlandırmıştı.
Ferit’in Seyran ve Suna’yı sürpriz yemeğe götürmesi de çok ince bir davranıştı. Onun istediği zaman gayet düşünceli olabildiğini bu bölümde iyice vurguladılar. Yani Ferit bu ergence tavırları bırakıp pekala olgun bir erkeğe dönüşebilir. Ama onun da korkuları var, onun da psikolojik sorunları var. Seyran’ı kıyafetiyle, saçıyla, makyajıyla çok beğendiği, yanına yakıştırdığı belli, piyano çalarken onu hayranlıkla seyrettiği ortada, onun ne kadar yetenekli olduğunu, meziyetlerini de tek tek görüyor ama hala kalkmış kıza Allah’ın Anteplisi diyerek aşık olunamayacağını vurguluyor. Bu onun duygularından kaçış savunması, bahanesi. Ama kaç kaç nereye kadar? Önünde sonunda duygularından kaçamayıp aşka teslim olacak kendileri.
Fuat: “Oğlum sen yandın ben sana söyleyeyim.”
Ferit: “Niyeymiş o?”
Fuat: “Bu kız seni kendine körkütük aşık eder.”
Ferit: “Ya ağabey bırak. Beni bu zamana kadar hangi kız kendine aşık etmiş de Allah’ın Anteplisi mi aşık edecek?”
Fuat: “Göreceğiz aslanım, göreceğiz.”
Yemekte dikkatimi çeken bir diğer şey de Fuat’ın sanki hiç Asuman yokmuşçasına Suna ile yakınlığı ve Suna’nın ona kaderlerinin benzediğini söylemesi. Aslında bu söylediğinde haksız sayılmaz. İkisi de büyük çocuk oldukları için aileleri öncelikle onlardan daha fazla beklenti içine girmiş. Ferit şeker hastası olduğu için Fuat’tan daha çok ilgi görmüş belli. Seyran da Suna gibi babasından pek çok eziyet görmüş ama en azından annesi Suna’ya yapmadığı yaparak o dayak yemesin diye ona siper olmuş, yaşadıklarından birazcık daha az yara almasını sağlamış. Buradan Seyran’ın yaralarını küçümsediğim sonucu çıkmasın, sadece Suna’nın bu benzetmesinde doğruluk payı olduğunu ve bu kader ortaklığı ikisinin de canını çok yakacağını düşünüyorum. Fuat baba olsun diye yaşanacağını tahmin ettiğimiz şeyler ikisinin de hayatının daha kötüye gitmesine sebep olacak.
Kazım’ın hem Seyran hem de Suna üstünde yarattığı etkiden, kızların devamlı travmalarıyla yüzleşmelerinden gına geldi. Adamın adı bile travma sebebi. Seyran evlendi, artık başka bir evde yaşıyor, Kazım artık ona bir şey yapamaz ama yine de Seyran’ın ona karşı duyduğu korkuda evlenmeden öncesine göre hiç azalma yok. Tek şansı yalıdayken Kazım’ın ona bir şey yapamayacak olması. Ancak Suna için eskiye göre değişen hiçbir şey yok. O yüzden de Ferit’in babasından dayak yemesine engel olması onun için bu hayattaki en büyük nimet. Ferit onun resmen kurtarıcısı oldu. Onu dokuz ay karnında taşıyan, sütünü veren annesinin bile senelerce yapmadığı şeyi yaptı. Suna’nın Ferit’i öpmesinin sebebi de ilk defa içmesi ve aşırı sarhoş olması nedeniyle daha da fazla hissettiği bu nimet duygusu. Yani Suna Ferit’e karşı asla bir şey hissetmiyor. Eğer Abidin’in Ferit’e haber verdiğini bilse bu kişi pekala Abidin olabilirdi. (Yazarın notu: Keşke öyle olsaydı.) Kesinlikle bu öpücüğün ne olursa olsun kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Ben de çok rahatsızım bu yaşanan şeyden. Suna Ferit’e karşı minnet de duysa, kardeşi kağıt üstünde de evli olsa Ferit onun eniştesi. Her türlü istemeden de olsa Seyran’a saygısızlık, kardeşliklerine ihanet. Maalesef bu öpücük hem mantıklı değil hem de Suna’nın travmalarının seyirci tarafından anlaşılabilmesinin önüne geçti, seyirci empati yapabilecekken öfkeyle bu duygusunu yitirdi. Peki senarist böyle bir şeyi neden yazdı? Bana göre bu sahne hamam sahnesinde olduğu gibi konuşulma isteğiyle yazılmış olabilir. Ancak dizinin gördüğü ilgiye bakarsak buna zerre ihtiyacı yok. Ben senarist olsam konuşulmak için asla karakterime zarar verecek bir şeyi yazmazdım. Hikâye ve karakterler açısından baktığımızdaysa bu iki kardeşin arasını açarak onların yalnızlaştırmak hedeflenmiş olabilir. Seyran ile Ferit’in arasında duvarlar yeni yeni yıkılmaya başlamışken bu ilişkinin başlangıç sürecini ertelemek için bu bir bahane olarak kullanılabilir.
Kazım’ın Halis’e yeni ev konusunu açması bana yan yalıya taşınacaklarının sinyali gibi gelmeye başladı. Çünkü malum oranın boş olduğu birkaç kez vurgulandı. Ha bana kalsa istemediğim ot olduğu için Kazım dibimizde bitmesin ama Youtube admini de Kazım-Halis kısa sahnesinde bunu vurguladıysa bu bir spoiler’dır diyorum.
Hattuç ile Halis sahneleri beni gerçekten çok duygulandırıyor. İki dev oyuncu karşılıklı döktürürken, karakterlerin duygularını bize eksiksiz geçiriyorlar. Her yan yana geldiklerinde ayrılıklarına, kavuşamamış olmalarına üzülüyorum. Bu haftaki konuşmalarından sanki onları biri ayırmış gibi geldi bana, yani Halis Hatice’den bile isteye ayrılmamış gibi. Onun kendisini beklediğini hep bilmiş ve bunu önemsemiş, içine dert edinmiş çünkü. İkisinin de kimseye göstermedikleri yüzlerini bu sahnelerde görüyoruz. Keşke günahlarından, bugüne kadar ailelerindeki insanlara yanlış davranışlarından, çektirdiklerinden pişman olduklarını ve hatalarını telafi etmeye çalıştıklarını da görebilsek. Karakterlerde bir gelişim seyredebilsek. Özellikle Hattuç’un Esme, Suna ve Seyran onca şey yaşarken Kazım’a ses etmeyişlerinden pişman olduğunu duymayı, Kazım’ın yüzüne de bunu vurmasını çok isterim.
Burak resmen içimdekileri Pelin’in yüzüne teker teker söyledi. Pelin Ferit’i, Ferit’e duyduğu aşkı çok fazla abartıyor, dünyanın sonuymuş gibi yaklaşıyor, ancak hiçbir erkek kadının kendisinden daha değerli olamaz. Üstelik artık Ferit ona bir gelecek, arkasında durulacak, saklamadan yaşanacak bir ilişki de vaat etmiyor; hiçbir zaman da etmemiş. O yüzden bu ilişki bir bataklık Pelin için, kendisini çamura çeken bu ilişkiden, hastalıklı sevgiden Ferit’ten önce o vazgeçmeli. Lütfen Pelin’i bir kadın olarak böyle gurursuz yazmaya devam etmeyin. Onun durumunda olan, böyle sevdiğine bağımlı gibi davranan kadınlara olumlu bir örnek olsun.
Pelin ile Yusuf tam tencere kapak gibi değiller mi sizce de? Pelin de Ferit’i yalanlarıyla ne güzel manipüle etti. Ferit’in Seyran’a aşık olma ihtimalini duyunca bunu baltalamak için yalan söyledi ama yine bu dizide en sevdiğim şetlerden biri gerçekleşti ve yine bir yalan çarçabuk ortaya çıktı. Hayır ne bekliyordu ki Ferit’in Seyran hala Yusuf’a aşık diye ondan boşanacağını falan mı? Bu arada tabii sadece bunun için değil gerçek duyduklarını söylerse Ferit’in gözlerinde duyduklarının gerçekliğini görmekten, sesinin tonundan bunu hissetmekten korktu, yani yemedi. Şimdi Pelin çatıya çıkacakken Yusuf ile karşılaştı ya, Yusuf da ondan SeyFer’in yatak odasına gizlice girmenin yolunu mutlaka öğrenir. Pelin’in de bu işine gelir. Olan da yine Seyran’a olacak, tedirginlikler, Ferit bunu anlarsa anlamadan dinlemeden boşu boşuna sert tepkiler…
Ben her ne kadar Pelin’in Ferit’ten ayrılmasını arzu etsem de bu ayrılık Pelin’in büyük yalanı ortaya çıktığında olacak. Hem Ferit yalan sevmiyor hem de hayatının değişmesine o oyun neden oldu. O yüzden Pelin kendini paralasa da Ferit’in bu konuda affı olmaz. Pelin’in ağzından da bu konuda bir cümle duyduk bu hafta. Yani senarist diyor ki o konuyu unutmadım, merak etmeyin. Heyecanla bekliyoruz efendim.
“Her şey ters gitmemiş olsaydı bendim Ferit’le evli olan.”
Ferit Seyran ile anlaşma yaptıkları için Pelin’in telefonlarına cevap vermedi ama bunu gerçekten sürdürebileceğine inanmıyorum. Malum kendisi için duygulardan önce gelen şeyler var. Seyran ile bunu yaşayamadığı için de ona bunu sağlayan Pelin’e gitmekten vazgeçmesi de ütopik olur.
Bu bölümde beni rahatsız eden bir şeyden daha bahsetmek istiyorum. Seyran ve Ferit sahnelerini seyretmeyi çok sevsem de yalıdaki ortamı, aile sofrasını, Orhan’ı, İfakat’i, Gülgün’ü ve diğer yalı sakinlerini seyretmeyi çok seviyorum. Ancak bu bölüm onlara ayrılan sürenin diğer bölümlere nazaran daha az olduğu dikkatimi çekti. Hatta bir ara arkadaşlara “Orhan nerede?” diye sorduğumu hatırlıyorum. Evet, başroller ve onların hikayesi çok önemli ancak bir diziyi ayakta tutan şey bence her karakterin seyirciyi arkasından sürükleyecek hikayesinin olması. Çok sevilen dizilerde bu hep böyle olmuştur.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?
*Merak edenler için Yalı Çapkını 7. Bölümde Seyran’ın piyano çaldığı mekanın adı: Dada Salon Kabarett
*Yalı Çapkını 7. Bölümde çalan şarkı: Gökyüzünü Tutamam – Can Koç
*Kapak fotoğrafı için H a Ý a @HaYa_ButterFly ‘e teşekkürler.
Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları