Yalı Çapkını 87. bölüme dair Svl in kaleminden… Keyifli okumalar!
Ya bölüm floodu gibi değil de şöyle iç dökme gibi bir şeyler yazarak format değiştiriyorum ben; umarım size uyar. Hadi başlayalım…
Bölümde en rahatsız olduğum, en eleştirdiğim şey Seyran’ımın söylenen yalanların sonuçlarını çok iyi tecrübe etmiş olduğu için Ferit’e bu derece tepkisel yaklaşırken, gidip içini açabildiği tek sahne yazılmamıştı. Ferit’le olsun demiyorum bakın sahne; yoksa anlıyorum bu dişli olma temasının hâlâ devam ettiğinin ve kendi ailelerini tüm hesapları kapatmadan tam manasıyla kuramayacaklarını. O yüzden tüm bunların kendi aralarında da bir yüzleşme zincirine dönüşeceğini tahmin ediyor ve istiyorum ama bu yüzleşmelerin etkisi beslenerek arttırılır. Seyran’ın bu derece korkmasının sebepleri var ama asla anlatılmıyor. Yetmiyor hastalık kısmında da Seyran basit iki cümleyle geçiştiriliyor; halbuki doktorun aramasından bile tetiklenen Seyran o zamanlar reddettiği desteğe muhtaçlığıyla, Ferit’e sığınmasıyla mükemmel sahneler izleyebilirdik. Peki bitti mi; asla bitmedi! Devamında Seyran’ın genç kızlık hayallerinden bahsediliyor ama o kadar üstünkörü ve saçma bir yerden ki ne alaka oluyorsun halbuki sağlam bir şekilde korkularından, heyecanlarından, eksikliklerinden konuşan Seyfer’e ihtiyaç var… 2 yılın özlemi, pişmanlığı, tutkusu… Hiçbir şeyle ilgili konuşmadan pat sahne bitiyor.
Seyran’ı çok iyi anlatan dizelere sığınıyorum mesela şu durumda. O deli dolu kız çocuğunu sevgiyi bilmeyişiyle oluşturduğu sert duvarları, kısacık ömründe yaşadığı yüz yıllık dertlerin onu dönüştürdüğü insanı da anlatın, içindeki o çatışmayı da, kaybettiğini sandıklarını da, kazandıklarını da…
Gelelim Ferit’e… Onu da dizelerle anlatmaya başlayalım;
“Tez canlı yaşadım
Koştura koştura…
Durmak nedir bilmedi yüreğim
Nefes nefese kaldım
Herkese her şeye yetişmeye çabalarken…
Fark ettim ki ömür azalıyor
Ruhum yorulup eksiliyor eskiyor…”
Her şeye koşarken kendini eksilten Ferit… Büyük sorumluluklar, kararlar ve kendi ipini sürekli biçimde o yalıya bağlamak… Özgür ve mutlu olmak isteyen Ferit… Herkes mutlu olsun, ben özgür olmasam da olur koduna girmiş; aman makinenin düzeni bozulmasın, aman hiçbir şey aksamasın diye her probleme koşar olmuş. Seyran ve SeyFer ne kadar anlatılamadıysa bu bölüm Ferit de o kadar iyi anlatılmıştı.
Korku imparatorluğundan mirası olan yalanları ve kendini ispat etmek adına dönüştüğü kişiyle asla tam manasıyla mutlu olmayacağının mesajlarıyla muazzam sahneler vardı.
“Onların yokluğu özgürlüğümü taçlandırırken varlıkları özgürlüğümü elimden alıyor… Ya onlarla korkunç ve yarım bir hayat ya da özgür ama özgürlüğümü kimseye gösteremediğim yalnız bir hayat.”
Ne kadar da Korhan yalısına ait bir söz değil mi? Ancak şu da bir gerçek ki Ferit’in bir yol arkadaşı var; yalnız değil. O ve Halis’in de dediği gibi yalnız değilsek ancak bu hayatı gerçekten yaşanmış sayarız…
Ancak Seyran ve Ferit üstünü örttükleri onlarca sorunla da boğuşuyor, bir yandan bir içlerini açabilseler birbirlerine her şey çok daha doğru ilerleyecek. Geç kalmışlığın ve öncüllemeyi bir türlü başaramadıkları kendilerinin acısını konuştuklarında yeni bir adım atabildiklerinde tam anlamıyla o engelli yolları rahatlıkla aşabilecekler.
Bölümdeki top sahnelerim Fuat sahnesi ile yüzük sahnesi oldu; o yüzden hemen onlardan bahsetmeliyim. İlk önce Fuat sahnesiyle başlayalım. Bakın Ferit’in ruha haline baştan sona çok güzel bir ayna bu sahne. Dedesinin ve Seyranın olmadığı 2 senede mecbur bırakıldığı sorumlulukların altında ezilip, insanlara verdiği sözler için kendini yalanlarla ve hatta gördüklerini uygulama noktasında da güç algısındaki bozukluklarla bir illüzyona sokan Ferit. Niyeti iyi ama yöntemi yanlış ve hatta bu yöntemin onu sürükleyebileceği nokta da yanlış. Kararlar alıp, herkesin uymasının beklenildiği o feodal evde Ferit de kararlar alıp “doğrusu bu” diyerek, herkesin kendisine uymasını bekliyor; bu da güç yanılgısını ve yalnızlığı doğuran yegane şey oluyor. Bu yüzden oturup düzgünce konuşarak, omuzlarına kaldırabildiğinden fazlasını yüklemeyerek, sorumluluğu bölüşerek doğru yol almayı öğrenen bir SeyFer gelecek. Seyran öfkesini Ferit yalanlarını törpüleyecek ki aile olabilsinler. Zaten ne dediler bu bölümde; gerçek bir elması su bile kirletemez. Bizim değerli taşlarımız da malum Seyran ve Ferit. O yüzden iyi niyetle yaptıkları yanlışlar yollarını asla kirletmeyecek bundan eminim.
“Senin hayatın hiçbir şey yapmadan dedeme kendini kanıtlamakla, benim hayatımsa bir şeyler yaparak dedeme kendimi kanıtlamamakla geçti.”
Ferit’e bilinçaltının yalvardığı iki üç nokta var. Bunlardan birisi: Kendin ol! Sen kendin oldukça sevilensin! Bu kocaman makineye aynı benim gibi bir parça olmaya çabaladıkça, bana dönüştükçe asıl hatayı yapacaksın ve hata yapmanın bu evdeki bedeli çok ağır; unutma bunu!
İkincisi; Neden herkesi mutlu etmek için bu yüklerin altına sokuyorsun kendini. ‘en mükemmel yalan bu, bu evdeki herkesin başka bir meşguliyeti var ve bana ihtiyaçları var’. Bu evdeki herkesin senin onlara ihtiyacın olduğunda da başka bir meşguliyeti vardı Ferit; sen neden bunu anlamıyorsun diye çırpınıyor resmen Fuat’ın ortaya çıktığı her an… Ferit’in gereksiz merhametinin ona tüm sorumlulukları yüklediği an. Bir insan önce kendine merhamet duyar Ferit ve bazı insanlar onca iyiliği hak etmez…
Üçüncüsü ise Ferit sevgiye karşı borçlu hissediyor; yetmiyor abisine ve babasına karşı da suçlu hissediyor.
“Bazı insanlar seni altında bırakmak için iyilik boca eder üstüne sen de boğulursun.”
Ne kadar da Halis Korhan bir söz değil mi? Halis’in sevgisi, hem beklentileriyle hem de sevgisinden muhtaç ettikleriyle Ferit’i boğan dibe çeken mahveden bir sevgi… Fuat her ortaya çıktığında resmen gözünü aç ve artık yüzleş diyor. Bakalım bu yüzleşme ne zaman ve nasıl gelecek?
Gelelim feodal düzenin tanrısallığın müthiş vurgulandığı tek kişinin de mutlu olmadığı yüzük sahnesine.
‘Senin sorumluluğun fırtınaları hafifletmek halkına güneşi göstermek.’
Tanrısal bir kudret yükü. Ne bu kadar büyük bir sorumluluğu sırtlamaya ne de birilerini halk olarak kendinden altta görmeye gerek var. Yüzük hak edene verilir yeniden bir sorumluluk yüklemesi üstelik babasını ezen türden. Ferit ne bu düzeni devam ettirebilir ne de aile olmayı gövde benim yaprakları sizsiniz olarak görebilir… Çünkü aile olmak bu değildir. Orhan’ın babasına yaranmak için yalan bir hayat sürmeyi göze alması bile yanlış aile düzeninin göstergesi. Önemli olan kendi doğruları ya da mutluluğu değil babasının takdiri.
Gelelim Suna’ya. Suna kaderciliğin ve kıskançlığın son kalesi Suna. Onun için oluşan her engel yanlış kaderin cilvesi. Ondan çalınan kaderin bedeli. Aşk, konum ne böylesi bir aşka ne de bu konuma sahip olamayacağını ama kendinin hak ettiğini düşünüyor tıpkı rüyası gibi çocuğunun ondan alınması gibi kaderinin de ondan alındığını bu sözlere nail olacak. Kadının kendisi olması gerektiğini içten içe asla susturamıyor.
Abidin ise soyadın değişmesiyle hiçbir şeyin değişmediğini ancak anlayabiliyor hatta daha da kötüleştiğine de az çok şahit olacak. Korhan olmak bir lanet gibi çünkü yalnızlık laneti, yetersizlik hissi halbuki dışardan yalnızca kudretti görünen. Kendini hâlâ Ferit’in dediklerini yapan bir kapıkulundan başka bir şey olarak görmüyor ve bunun için kendine değil Ferit’e hırslanıyor işte Korhan olmak ve 7 ölümcül günaha çekilmek Abidin sınavın zor. Zaten bu sınavdan geçebilen de nadir.
Kazım’ın sinsi kötülükleri kendine yediremeyişleri tam da karakter kodunda olan şeyler. O yüzden bölümde karakterlerin çok iyi anlaşıldığını düşünsem de odağımız kıymetlimiz Seyfer’deyken ondaki özensizlikle bu geminin yürümesi zor. Çiğ replikler, sönük tepkiler ve duygu eksikliği…
Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları