YALI ÇAPKINI – Evcilik Oyunu

Yalı Çapkını zirveyi kaptırmaya niyeti yok. Olmasın da <3  3. Bölüm reytingler Total’de 8,60, AB’de 7,71 ve 20+ABC1’de 8,41. Bölüm izlenimleri  Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^

 

 

Geçtiğimiz bölümü Seyran’ın balayı süitinde karşısında Pelin’i görmesiyle noktalamıştık. O an Ferit’in ve Pelin’in pişkinlikleri o kadar sinir bozucuydu ki Seyran’ın yerinde kim olsa kendini tutamaz, Ferit’e o tokadı atardı. Hatta ben olsam kendimi banyoya kilitlemek yerine o ikisini odadan kovar, “Ne haliniz varsa görün.” derdim ancak Seyran nasıl davranacağını tam bilemiyor olmaktan o an çareyi bunda buluverdi. Ama ne olursa olsun bu evliliği istemese dahi ona reva görülen küvette gelinliğiyle ağlayarak uyuya kalmak olmamalıydı. Ferit Efendi kabul, ikinizde bu evliliği istemiyorsunuz ve durumu bir anlaşmaya bağlamak da mantıklı, neticede bu sizin için evcilik oyunu olacak. Ancak yine de soyadını taşıyan, ailene giren, seninle aynı evde yaşayacak kişiye biraz saygın olur be adam. Pelin’den usulünce bahsedebilirsin ama onu Seyran ile tanıştıramazsın, hele hele balayı odasında hiç tanıştıramazsın. Çünkü bu onunla anlaşmak istemekten ziyade, alay etmek anlamına gelir. Ama sen o kadar duygusuz bir gevşeksin ki nereden düşüneceksin seni istemeyen bir kadının da duyguları, onuru, gururu olabileceğini.

İşte ilahi adalet de böyle bir şey, o karını aşağılamana neden olan Pelin senin şeker hastası olduğunu bildiği halde senin sağlını umursamayıp o kadar içmene izin verir, sonra kıçını devirip ayı ölüsü gibi uyur, sen bayılır ölümle burun buruna kalırsın senin hayatını o “alay ettiğin” merhametli karın kurtarır. Ben Ferit olsaydım bu olay üzerine Seyran’ı pamuklara sarar, Pelin’i de hayatımdan defederdim ama bizimkinde bu kafa ne gezer. Neyse en azından Seyran’dan bu olanlar için özür dilemesi gerektiğini bilecek kadar içinde duygu kırıntısı taşıyormuş, buna da şükür.

 

Ah Seyran, benim yaralı kuşum… Kefen gibi üzerine giydiği gelinliğini çıkartamadığında yardım alacak hiç kimsesi yoktu etrafında… Ferit hastaneye giderken kimse “Sen de gel.” demedi ona, o da yanlarında gitmesi gerektiğini düşünmedi, çünkü kendini hiç Ferit Korhan’ın karısı gibi hissetmiyordu. Öylece kalakaldı kapıda… Aklından neler geçiyordu kim bilir? Bu evlilikten hiç olmadığı kadar nefret ediyordu, oradan gidebilmek, kaçabilmek için neler vermezdi eminim. Düşünebiliyor musunuz evliliğinin ilk gecesinde kağıt üzerinde de olsa kocası veya kayınvalidesi değil, bir kat görevlisi açtı gelinliğini. Normalde annemizden kalan gelinlik diye kıymet veririz değil mi? Asla bir yerine zarar gelsin istemeyiz. Ama Seyran o gelinlikten kurtulmak için kesilse, yırtılsa umursamayacak haldeydi. Seyran’ın gelinliğin fermuarı sıkıştığındaki o haline ağladım ben biliyor musunuz? Bir genç kızın dolu dolu gülmesi gereken yaşında, sevinçle giymesi gereken gelinliğinden kurtulamadığı için ağlarkenki haline ağladım ben. Annesi, ablası veya kayınvalidesinin değil adını bile bilmediği bir yabancının kollarında teselli bulmak zorunda kalmasına ağladım ben. Afra Saraçoğlu sen o kadar güzel bir Seyran yarattın ki hastalık ve ölüm dışındaki çoğu şeye ağlamayan ben hem bu sahnede hem de bölüm boyunca seninle duygulanıp gözlerimden yaşlar akıttım. Yolun açık olsun güzelliğim.

 

 

Seyran İstanbul’u ve yalının manzarasını, kalacakları odayı ilk andan çok sevdi, çünkü o ilk defa gerçekten nefes aldı. Bugüne kadar yaşadığı konakta hiç gerçekten nefes almamıştı ki. Hep boğuluyor gibi hissediyor ve oradan kurtulmak için tıpkı Suna gibi gün sayıyordu. Şimdi ilk defa gerçekten özgür ve özgürlüğün nefesini doya doya içine çekme zamanı. Ancak yine de o yalı o kadar da özgürlükçü bir ortam değil tabii, baksanıza ev değil sanki askeri okul, kuraldan bol bir şey yok.

Seyran’ın istemediği bir evliliğe aile zoruyla mecbur bırakılmasını temelde desteklemesem de Gaziantep’te yaşadığı konaktaki hayatı düşününce “İyi ki Korhanlar’ın gelini oldu.” diyebiliyorum. Konakta bir kere bile ailecek masada taze yemek yemeyen, devamlı babasıyla halasının artıklarını yemek zorunda kalan Seyran, bu bölümde tam beş kez aile sofrasında taze yemeklerden canı hangisini yemek istiyorsa ondan dilediği kadar yeme lüksüne erişti, hatta neyi sevip sevmediği bile soruldu. Sofraya ilk defa geldiğinde yeni bir evde olduğu için değil, hayatında ilk defa aile sofrasında yemek yiyeceği için çekingen ve ürkekti, yemek masasına bu şekilde yaklaşmak bile onun için yepyeni bir deneyimdi. Babası onu sofrasında oturmaya layık görmezken kağıt üzerinde evli olduğu kocası sandalyesine oturmasına yardım etti. Evet, bu aile sofrasının belki bize göre abartılı saygı kuralları olabilir, ama orada Seyran ilk defa ailecek yemek yemenin mutluluğuna eriştiyse gerisi boş. Seyran belki o yalıda yalnız kalacağını, onu bu kadar hızlı aralarına almayacaklarını düşünüyordu ancak ilk aile sofrasında anladı ki bu yalıda en azından günde iki kere tüm aile bir araya geliyor ve aile olduklarını yeniden hissediyor. Seyran bugüne kadar hiç aile olmayı hissedememiş ki, onun için aile sadece annesi ve ablasından ibaretmiş. Hatta belki de aile kavramını hep içi boş olarak gördüğü için de onun için sevdiği çocuk olan Yusuf ile evlenmekten önce üniversite okumak geliyordu.

 

 

Seyran ile Halis Ağa’nın ilk kez tanıştıkları sahnede Halis Ağa bu gencecik, çekingen kıza ne kadar sevecen yaklaştı. Ona nasıl da ailenin yeni bir ferdi, yeni bir torunuymuşçasına şefkat gösterdi, ürkekliğini üzerinden atması için yardımcı olmaya çalıştı. Seyran yalıya ilk ayak bastığında camda gudubet gibi duran korkutucu bir adam görmüştü, belki de bu denli tedirginliği ondandı ama Halis Ağa daha camdan bakarken Seyran’ın sevilmeye layık bir kız olduğunu anladı ve ona da bunu hissettirmek için elinden geleni yaptı. Hattuç’un bugüne kadar Seyran’dan esirgediği, göstermediği sevgiyi yalıda Halis ona gösterecek şimdiden belli oldu. Yalnız Halis Ağa’nın söylediği gibi Seyran Ferit’i sevgisiyle adam etmek zorunda değil, bu kafadan artık çıkılması gerekiyor. Bir kere Ferit bugüne kadar adam olamadıysa bunda sizlerin payı var, onu şeker hastası diye şımartan, bir dediğini iki etmeyen sizlersiniz. Evet elbette ona bambaşka davranacak yeni bir kadın, bir eş Ferit’e iyi gelecektir ama önce çuvaldızı kendinize batırmalısınız. Örneğin Ferit’i işe göndermek için çok geç kalmışsınız.

 

 

Yalıda her aile ferdinin Seyran’a karşı tutumu oldukça sevecendi, herkes ona değer verdiğini bir şekilde hissettirdi ancak ben en çok pek alışık olmadığımız şekilde gelinine iyi davranan kayınvalidemiz Gülgün ile Seyran’a eltiden çok abla gibi yaklaşan Asuman’ı sevdim. Seyran ile onların arasında temelleri atılan bu iki güzel ilişkiyi lütfen bozmayın. O zaten sevgiden çok sevgisizliğin hüküm sürdüğü bir konaktan geliyor. Zaten İfakat’ın bir süre sonra Seyran’a karşı tutumunun değişebileceği aşikar ve o fark ettiyseniz şimdi de biraz Seyran’a karşı mesafeli, o yüzden bir tane kötü aile üyesi yeterli.

 

 

“İnsan karşısında kalbinin aynasını görürmüş.”

Seyran’a çok değerli ve nadide takılar, araba, yepyeni kıyafetler alınması elbette çok güzel ancak Seyran’ın da belirttiği gibi bunlar onun için önemi olan şeyler değil. Eminim ki bugüne kadar özel günlerde bile hiç babasından, Hattuç’tan böyle bir hediye almamış. Gördünüz güzel elbiselerini bile sadece belirli zamanlarda izinle giyebiliyordu, annesi de Suna da o da evde hep neredeyse birebir üniforma havasında diyebileceğimiz elbiseler giyiyorlardı. Çünkü Seyran o evde sadece babasının doğduğu için mecburi katlandığı, hizmetçiliğini yapan ve üzerinden para kazanabileceği bir varlıktı. Düğününde bile koskoca ağa babası ona 3 tane burma bilezik takmış işte… O yüzden de Seyran ona bu koşulsuz sunulanlar ve daha onu birkaç gündür tanıyanların öz babasıyla öz halasının hiç hissettirmediği sevgiyi hissettirmeleri karşısında hem çok şaşkın hem de tarifsiz bir mutluluk içindeydi. Seyran’ın yalıdaki tüm sahnelerde duygusu öyle güzel yansıtılmıştı ki bize bütün o sahnelerde Seyran için mutluluk gözyaşlarıma engel olamadım. O yüzden bir kez daha iyi ki Seyran’ı sen canlandırıyorsun Afra Saraçoğlu demek istiyorum.

 

 

“Birazdan aşağıda anlayacaksın zaten Ferit Korhan’ın karısı olmak neymiş.”

 

Dizi aslında temelde içinde birden çok dramı barındırsa da Ferit karakteriyle biz seyircilere nefes aldıran bir alan açılmış olması çok başarılı bir yazım şekli. Düşünsenize Ferit’in kasıntı, huysuz, ağır ağabey tadında olduğunu, herhalde dizi böyle çok boğucu olurdu ve içimiz şişerdi. O yüzden de ben Ferit’in hayatla alay etmesine, yerli yersiz esprilerine, gençliğinin bize hissettirilmesine bayılıyorum. Ve Mert Ramazan Demir kesinlikle Ferit Korhan’ı oynamak için doğmuş. Kesinlikle rolünü o kadar doğru canlandırıyor ki, o kadar doğal oynuyor ki onu hem evire çevire dövüp hem de çok sevme isteğim bundan kaynaklanıyor olmalı. ^^

Seyran ile Ferit arasındaki iletişim şekline bayılıyorum. Her yerde ve her durumda didişebilmeleri şahane değil mi sizce de? Aile büyüklerinin yanında bile didişebilmelerine on puan. Çünkü ailenin gerisi o kadar ciddi ki bu iki genç, özellikle Ferit tabii, ortamı şenlendiriyorlar. Seyran’ın hiçbir koşulda bu ilişkide altta kalmaması, kendini ezdirmemesi çok iyi, üstelik Ferit’ten ilk etkilenmeyen kadın olması da. ^^ Ferit’i kaç kere üstü çıplak gördü ama zerre oralı olmadı ya hastasıyım Seyran’ın. Yalnız Ferit’inki de aşırı rahatlık, git ya banyoda ya Seyran’ın arkası sana dönükken giyin, ne diye devamlı kızın önünde soyunup duruyorsun? O oda artık sadece senin değil, Seyran da senin “gerçek” karın değil. Ferit’in Seyran’ı sinir etmek için kullandığı hitaplara da bayılıyorum, hele gerçekten evlilermiş gibi “Karıcığım.” demiyor mu, en çok ona. Çok tatlı tonluyor be kerata. ^^ Resmen ikonik bir karakter. Komedi türünde bir diziden gelme gibi ama çok doğal. Bu arada şu yatak konusunda Ferit’e uyuz oldum. İnsan azıcık centilmen olur da yatağı Seyran’a bırakıp kendisi koltukta yatar, öküz. Bakarsınız büyük kavgadan sonra böyle olur ha. Bir de konaktaki yabancı hizmetlinin Carlos’un Fransız olduğunu öğrendik, acilinden Carlos ile Fransızca konuşan Seyran ve onları görüp suratı şekilden şekle giren Ferit sahnesi talep ediyorum.

 

 

Menderes Samancılar dizimize hoş gelmiş, sefalar getirmiş. Kendisini çok severim, Halis Ağa’nın yakın dostu, Kolsuz Usta rolüne de çok yakışmış. Ustam Ferit’i bir güzel süründür. Ömrünce bir kere kendi odasını bile temizlememiştir, öğrensin. Yan gelip yatarak para yemekle ömür geçmez. Ferit çıraklık ederken de Halis Ağa’nın istediği çizimle cebelleşirken de aynı Seyran gibi çok eğlendim. Seyran ömrü boyunca ev işi yapmış, biraz eşitlenirler böylece. İyi ki çizim yaparken de yardım etmedi Seyran. Kızımız kendi yeteneğiyle Halis Ağa’nın tasarımcısı olmalı, olacak, inanıyorum.

 

Ben Ferit’in sadece çapkın, bencil ve gevşek olduğunu düşünmüyorum. Bu bölümde de birkaç kez fark ettik ki Ferit’in özü kötü değil ve gerektiğinde çevresindekilerle empati yapmayı da bilen biri o. Üstelik en önemlisi gerektiğinde özür dilemeyi bilen, bundan asla gocunmayan biri olması da çok önemli. Tamamıyla egolu biri olsaydı Seyran’dan asla özür dilemezdi. Düşüncesiz olsaydı ilk fırsatta Seyran’ın telefon sorununu çözmezdi, nasılsa aileden birine durumu iletir diye umursamazdı bile. Seyran üzeri açık uyurken örtü örtmezdi. Mesela herkes Asuman’ın yumurtalıkları alınacak, çocuğu olmayacak diye üzülürken, Ferit bunu sallamayıp duygusuz gibi görünürken aslında o bu olayın olumlu tarafını görüp öncelikli olan şeyin Asuman’ın hayatı olduğuna odaklanmıştı. Seyran bile bunu duyunca kendisi duruma hiç bu açıdan bakmadığı için nasıl da şaşırdı. Ve Ferit’in Sultan’ın Seyran ile konuşma şeklinden dolayı ona söylediklerine gelirsek bu da asla onun egosuyla alakalı değil. Ferit orada karısının onun karısı olduğu için değer görmeyişini, ona saygısızlık edildiğini gördü ve buna tepki gösterdi. Ferit ailenin en küçüğü olabilir, çocuk gibi görülüyor da olabilir ama Seyran bu ailenin biricik yeni gelini, onun temelde ne farkı var Asuman’dan? Ayrıca Sultan besbelli Ferit ile olan özel durumlarından dolayı Seyran’a kin beslediği için de ona saygısızlık içindeydi. Büyük ihtimalle Ferit ile Sultan arasında geçmişte bir şeyler yaşanmış. Yaşandıysa da tek gecelik, belki de Ferit sarhoşken gerçekleşmiş gibi görünüyor. Ferit’in bu durumdan rahatsız olduğu ve unutmak istediği de belli, ancak Sultan için durum tam tersi, baksanıza oğluna bile Ferit’e benzeyen Fırat ismini koymuş. Ancak Fırat Ferit’in oğlu değil bence, olsaydı çocuğa aile tarafından değer verildiğini görürdük, çünkü mutlaka birileri -mesela İfakat- bu durumu bilirdi. Fırat’ın konuşmuyor olmasının sebebi de İfakat ile Orhan’ı görüp korkutulup susturulmasından kaynaklı olmalı. Annesini o durumda görse mantıken ondan da kaçardı.

 

,

Asuman çocuğu olamayacağı için üzüntüden kahrolurken Fuat’ın ona nazaran oldukça duygusuz görünmesi dikkat çekiciydi. Bir kere Fuat’ın üzerinde psikolojik baskı var. Tüm aile ondan Korhanların soyunu devam ettirecek bir evlat bekliyor, mümkünse de erkek. Bir de hem büyük çocuk olduğu için hem hastalığı nedeniyle Ferit’e devamlı ilgi alaka, ihtimam gösterildiği için onun gölgesinde kalmış belli ki. Ağabey olduğu için muhtemelen onun da çocuk olduğu unutulmuş, daha az ilgi görmüş ve çabuk olgunlaşmış. Asuman sadece anne olamayacağı için ağlarken Fuat’ın sevdiği kadından çocuğu olamayacak olmasının yanı sıra bu beklentileri karşılayamamanın getirdiği duyguyla baş ediyordu. Ve muhtemelen başına gelecekleri de çok iyi biliyordu.

 

 

Hep Seyran istemediği bir evlilik yaptı diye ona üzülüyoruz ya, en az Seyran kadar üzülmemiz gereken bir kişi daha var: Suna. Seyran’ın evlenmesi Seyran’dan ziyade asıl Suna’nın hayatını mahvetti. Suna’nın o evden kurtulma hayalleri, daha iyi bir hayat yaşama hayalleri, nasıl biri olduğunu bilmediği için Ferit’i beğenip onunla kurduğu hayaller ve daha nice hayalleri mahvoldu. Üstüne bir de şimdi uğradığı iftiralar ve onun da iyi bir kısmet hakkıyken ilk isteyene verilmesi muhabbetleri yok mu… Görücüler Suna’yı değil de Seyran’ı seçtiler diye bu kıza edilen laflar reva mı? Ne kadar kolay değil mi bir insana hemencecik “İstenmedi, bir kusuru var herhalde. Kesin namussuz.” diye iftira atmak, adını lekelemek? Evet Suna o evden kurtulmayı, evlenmeyi her şeyden çok istiyor olabilir ama o da pırlanta gibi bir kız, çok iyi yetişmiş, hiç hak ediyor mu kendine denk olmayan birini? O belki de büyük evlat olduğu için Seyran’dan daha çok çekmiş o evde, o da hak ediyor Korhanlar gibi bir aileye gelin olmayı. Ve şunu da belirtmeden edemeyeceğim bu kız evlilik delisi değil, bu kız sadece evliliğin kurtuluş bileti olduğuna inandığı için evlenmeye takıntılı hale gelmiş. Onun durumunu değerlendirirken böyle düşünmeliyiz.

 

 

Peki Kazım’a ne demeli? Bu kız o tokadı, o dayağı hak edecek ne yaptı? O kıza attığın bu dayakların acısı senin burnundan fitil fitil gelmeli Kazım Efendi, o tokatlar cezasız kalmamalı. Kazım resmen Suna’nın adının çıkmasını İstanbul’a gitmek için bahane olarak kullanıyor. Valla İstanbul’a gelmesi hiç hoşuma gitmiyor bu adamın, ne güzel Seyran kurtulmuştu varlığından, o bet suratından. Şimdi başına yeniden bela olacak, huzur kaçıracak. Bir an önce geberip gider inşallah.

Yusuf denen karaktersiz muhteris istediğin kadar acı çek, ağla, dövün umurumda bile değilsin. Şimdi mi geldi aklın başına, geçmiş olsun. Atı alan Üsküdar’ı geçti, Seyran Ferit’i sevmese de bir daha senin gibi karaktersize bakar mı? Hele o attığın mesaj ne? Ben bu mesajı atan adamın aşkına maşkına inanmam. Bir de utanmadan Suna’ya dil uzatmış. Yusuf şu an benim için Ferit’ten daha fazla evire çevire dövme isteği uyandıran bir karakter. İstanbul’da başımıza ne belalar açacak bakalım… Kesin köşke çalışmak için girip bir de Dicle’ye musallat olur bu.

 

 

Ferit bugüne kadar Seyran’ın Gaziantep’te nasıl bir hayat yaşadığına, içindeki gizlediği o yaralı genç kıza, babasının nasıl bir adam olduğuna dair fikre sahip değildi. O yüzden de Seyran’ın Korhan olduktan sonra değer görmekten dolayı hissettiklerini anlayamıyordu, bunu zenginliğin getirilerine sevinmek olarak yorumluyordu. Ablasıyla evlenmemiş olmasının ablası için ne ifade ettiğini anlayamamıştı. Ferit Seyran’ın babasından çekindiğini fark etmişti ancak bunun nedeninin şiddet olduğunu akıl edememişti. Bunu Seyran’ın ağzından duyunca Seyran’ın gerçeğiyle yüzleşti. Son sahnedeki tartışma aslında ikilinin yüzleşmesiydi bana göre. Ferit, Seyran yüzüne yüzüne gerçekleri haykırdıkça anladı aslında ikisinin şartlarının hem eşit hem de Seyran için bambaşka olduğunu. Gözlerinde gördüm ben Seyran’ın acısını hissetti bu adam. Tabii kalkıp bu cümlelerin üzerine onu susturmak için dudaklarından öpmesi çok yanlıştı ancak ben bunun sadece susturmak için değil, ona olan hislerinin etkisiyle olduğunu düşünüyorum. Ferit Seyran’a henüz aşık olmasa da ondan hoşlanıyor, onu içten içe beğeniyor ve duydukları onun Seyran’a karşı olan duygularının bir anlık harekete geçmesine neden oldu. Ancak yine de bu duygularını kabul etmesi zaman alacak o çok belli. Ve muhtemelen Ferit en az 10 bölüm Seyran’a bu şekilde asla yaklaşamaz, ödü kopar. Kopsun, çünkü bu öpücük aralarında bir şey olmadığı için şu anlık tacize giriyor. Yalnız keşke Seyran’ın bu öpücüğe cevap olan tokatlarını bölümden kesmeseydiniz. Haftaya kalması hiç hoş olmadı. Çünkü Ferit’in yiyeceği Osmanlı tokadına kendimi çok hazırlamıştım. Lütfen fragmanlarda bölümde olmayan planları kullanmayın, sonra bölümde göremeyince sinirleniyoruz. Yeni bölüm fragmanlarını ben çok beğendim. Tansiyon yükseliyor. Bakalım ailesinin ve Yusuf’un İstanbul’a gelmesi Seyran’ın hayatını nasıl etkileyecek?

Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?

 

 

Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce