Yalı Çapkını 88. Bölüme dair 3.analiz de Elif Dicle ‘den . Keyifli okumalar…
Önce Yerelim Sonra Övelim köşemizde bu hafta karışık ilerliyorum. Överken yerip, yererken övmeye geldim bu kez…
Bölümün ana teması taşların sahte çıkması, Ferit’in “Evrendeki her şey benim suçum, ben halledeceğim.” takıntısı, Seyran’ın riskli hamilelik sürecini başlatması ve Abidin’in güven problemi ve taraf değiştirme süreciydi.
Allah var 3. kişiler kaosundansa ana casttaki Abidin kaynaklı kaosa daha okeyim ben. Ama dozunu iyi ayarlamak gerek bence. Ortalıkta Ferit’in öfkelenmelerine benzer şekilde bağıran Abidin sahneleri çok fazlaydı. Diğer bölümlere göre temposu daha yüksekti bölümün ama sahne geçişleri maalesef yine kopuk.
Neyse…
Korhanların yüzsüzlüğüyle başlamak istiyorum. Her şey tıkırındayken ağam Ferit, Paşam Ferit. İşler tersine dönünce Aptal Ferit, Salak Ferit! Kimse de demiyor ki “Yahu biz ne yaptık, bu çocuğa böyle bir görev verdik ama hiç sorgulamadık, kontrol etmedik.” Bu kadar büyük bir iş… “2 milyar, milyon, milyar, sen bu parayı ne yaptın, nereden buldun?” diyen yok. Bir Melek Subaşı kadar olamadınız Korhanlar yazıktır be!
Halis Ağa insanı överken o kadar yükseğe çıkarıyor ki bıraktığında da düşüş kaçınılmaz bir şekilde çok sert oluyor. Ağalık yüzüğünü babasından önce alabilen ama sonrasında dedesi tarafından saf dışı bırakılan Ferit’in yaşadığı düşüş de bu düşüş tam olarak.
Yetmiyor, Seyro’dan da bir azar işitiyor. Ama Seyran’ı burada Korhanların safına katamıyorum. Çünkü Ferit’in bu hallerini sorgulayan tek kişiydi. Ayrıca haklıydı da her şeyi düşünen Ferit, zafer sarhoşluğuyla bir güvenlik zafiyeti vermiş ve nakliye için önlem almayı es geçmişti.
Vallahi kim ne derse desin, ben bu çiftin kavgalarını da seviyorum. En büyük tutkuyu hep o kavgalarında görmedik mi zaten… Hem Nevra Serezli’nin bir sözünü hatırlattı bana bu halleri. Kocasıyla ilişkisi için “Kavga etmeyi çok severdim. Hatta bilerek kavga çıkarırdım. Çünkü barışması çok güzel olurdu.” diyordu bir demecinde. Bu yüzden ben kavgalarını da seviyorum #SeyFer in. Çünkü barışmaları da ayrı bir güzel… Daha fütursuzlarını da gördük bu kavgaların ayrıca. Neyse ki artık Ferit, Seyro’sunun kalbini kırmamak için kendini frenleyebiliyor ve Seyran da fazla ileri gittiğini, onu kırdığını anlayabiliyor. Tabii barışma da yine çok tatlı oluyor.
O kadar değişik bir kimyaları var ki… “Neden bu diziyi hala bu kadar severek izliyorum?” sorusunun cevabı oluyorlar, her yan yana gelişlerinde. Rabbim tüm evrenlerde hep yan yana yazsın bu çocukları…
“Benim hiçbir zaman bir kuzum olmayacakmış.”
Ah Seyrom olacak kız, olacak!
Off 2 sezondur bir hastalık var ortada. Ama devlet sırrı, kimse dillendirmiyor ismini. Arkadaş biraz bilimsellik, biraz rasyonellik yahu… Verin ne olduğunu açıkça, bize de geçsin. Afra duyguyu çok iyi geçirebiliyor evet. Hatta hastane sahnesinde herkesin içinde gözüm doldu onunla birlikte. Tamam ama biraz bilimsel ifadeler de duymak istiyor insan.
Seyran herkesten gizli veriyor kararını. Bu karara Ferit’in ‘full çek babalık’ hayalleri etken oluyor tabii. “Onlara kaldırmayacakları kadar sorumluluk yüklemeyeceğim.” sözünde Ferit’e sarılasım geldi. Bu sözü, aslında ne kadar büyük bir sorumluluk altında olduğunun göstergesi.
Seyran, Ferit’in baba olmayı çok istediğini biliyor ama ondan başka kimseden çocuk yapmayacağını da biliyor.
“Çocuk istiyordun?..
Çocuk… Senden istiyordum”
Bu yüzden canı pahasına en çok istediği şeyi ona vermek için tedaviyi gizli kapaklı başlatıyor.
Ama bu kez onu istiyor yanında. Güç almak için başkalarına değil, ona ihtiyacı olduğunu biliyor. Ah! Bunlar güzel acılar, güzel dramlar da yine aynı yere geliyorum. Niye 3. sezon başında bu konularla devam etmedik biz ?
Şimdiye belki de hamile Seyran’ı, doğum yapmış Seyran’ı izliyor olacaktık. 11 bölümlük bir kayıp var adeta. Değdi mi 3. kişiler hikayesi uğruna kaybettiğimiz onca izleyiciye?…
Neyse, serzenişlerimi bir kenara bırakıyorum ve devam ediyorum…
Mekanlar yine çok iyiydi. İstanbul gibi bir nimetin tarihi mekanlarını kullanmak bu diziye hem ayrı bir hava hem bir derinlik hem de kalite katıyor. Sarı duvarlarda o kadar güzel bir kontrast sağlanmış ki…
Abidin Ferit tartışması için bu mekan, açılar vs. müko…
Abidin’in ipotek konusunu öğrendikten sonraki tavrı önce çok yüksek geldi bana. Tamam sinirlenirsin kızarsın da olayı nereden nereye getirdi. Ferit’e hak etmediği imalarda bulundu. Bir de bayıl istersen Abidin! Abidin’in Ferit’e yaptığı meydan okumayı Seyran Suna’ya yapsaydı daha yerinde olurdu diye düşünürken, #AbSun tartışmasında “Bir insan neden kardeşinin kocasını öper?” çıkışı geldi. Dedim ki tamam işte şimdi bu öfke doğru bir zemine oturdu. Mesele ipotek falan değil. En başından beri Abidin’in eziklik kompleksi. E haklı da… Zaten çocukluğundan gelen bir terk edilmişlik duygusu var. Köksüz büyümüş biri. Ailesini Korhanlar almış, aşık olduğu kadını da bir Korhan’a kaybedecek diye ödü kopuyor. Ferit her ne kadar bu hikayenin en masumu olsa da bu hastalıklı düşünceyi ona Suna veriyor. Yıllar önce bilinçaltını dışa vururcasına eniştesini öpmüştü bu kız. Meğer adamın korkulu rüyası buymuş. Meğer içinde bastırdığı travmaymış. Ufacık bir kıvılcım bütün zihnini, bütün güven duygusunu ateşe verdi. Yakıp yıkmaya başladı.
Beraberinde hiçbir zaman Ferit kadar değerli olmayacağını da anladı. Ve böylece Fuat’ın Ferit’e karşı ‘Altın Çocuk’ kompleksi Abi’ye sirayet etti. Bir yandan annesinin de ona vaat ettiği güç, onu sadakati ve öfkesi arasında bir seçim yapmaya yöneltti. O da öfkesiyle kalkıp gücü seçti. Zararla oturacaksın Abidiiiin. Ayrıca tesbih sahnesi bir taç giyme töreni gibiydi. Bir eline krallık bir eline güç verildi.
Gelelim Suna’ya. Suna’nın Seyrandan gizlediği iki konu vardı.
Seyran belli ki ipotekten şüphelenmişti. Ama Suna da bunun farkında olmasına rağmen Seyran sıkıştırınca ilk söyleyebildiği Seyran’ın riskli hamilelik meselesiydi. İpotek konusunu riskli hamilelik haberiyle gölgeleyerek neyden daha çok korktuğunu mu gösterdi bilemedim…
Suna’nın bazı kırılganlıklarını, eksikliklerini ve fedakarlıklarını da anlıyorum aslında. Büyük kardeşler ailede en çok sorumluluk yüklenen, kardeşleri doğduğunda ne kadar küçük kardeşler ise hep küçük kalır ve ilgi en çok onda toplanır. Çünkü büyük kardeş nasıl olsa halleder, nasıl olsa toparlar hayatını. Hatta kendi hayatına yettiği gibi kardeşine de ‘küçük annelik’ eder. Ama ablaların da insan olduğunu, onların da bazen yetmeyebilme, aciz kalabilme opsiyonunun olması gerektiğini hatta acılarını paylaşabilme, görülebilme ihtiyaçları olduğunu unutuyoruz bazen. Her ne kadar Suna da bazen görülmek, ilgi odağında olmak istese de yine dayanamıyor ve hem kardeşine hem de annesine annelik ediyor. Ama bu içinde bir yerde kalan o sevgi ve takdir edilme eksikliğini doldurmuyor. Bu yüzden kendisine de annelik etmesi gerekiyor bazen. Ah Suna belki de bu kızı yeniden büyütmelisin, kor ateşlerde yürütmelisin…
Bu arada Antepli bir ailenin, daha ortada nikah mikah yokken bebek yapma meselesine bu kadar okey olmaları da bir tuhaf geliyor açıkçası. En azından Esme “dur bakalım daha nikahınız yok sizin” demesi gerekirdi diyeceğim de Esme…Kendisi daha önce yaptı çocuğu, bu aile yordu beni vallahi. Ayrıca Esme de maşallah yani. Tüm aile sırlarını anlatmak için yıllarca Abidin’in anasını beklemiş. Bu kadının alıklığı beni öldürecek…
Esme’nin alıklığından Gülgün’ün zekasına geçiyorum. Gülgo bu sezon sana güveniyorum kız. Orhan malının seni kovması o sessiz ağlayışın vallahi içime oturdu. Sen bu oyunu bozarsın hadi göreyim seni. Tahtını al geri.
Gelelim Çukur sahnesine. Ferit ve Abidin adeta Çukur’a girmiş gibiydi. Bir an bir yerden Yamaç Koçovalı çıkacak sandım. Tam yolun sonu derken Seyro’nun “Hayatına böyle girsem ne yapabilirsin ki!” der gibi ortama dalışı da “Ohaa!” dedirtti. Seyro’m o ne kurtarıştı bee. Gerçekten büyük şok yaşadığım tek sahneydi. eModitor‘un bunu fragmanlara koymaması çok doğru hareketti bence. Arada yap böyle sürprizler kral!
Ve Ferit’in sessiz vedası… Gözünün önünden geçti yaşadığı tüm önemli anılar. Her anının arasında Seyran’ın çizgileri… Bütün hayatı Seyran olmuş, aşk olmuş adeta. Her biri için şükretti. Onunla birlikte ben de ettim.
Ne güzel bölümler izlemişiz. Kabul edelim, eModitor bu sahneyi de çok güzel kurgulamış. Ferit’le kopma anlarında kardeşimle aynı anda “Bu zamanlar ne güzeldi bee” dedik. Eminim koca bir fandom aynı anda aynı cümleyi söylemişizdir. Ahh öyle böyle yazık olmadı bize.
Bölüm boyunca herkes “Kafana göre iş yapma Ferit!” diye bağırıyordu adeta. Bir belediyeden anons geçmedikleri kaldı. Ama Ferit burnunun dikine gitmekte kararlıydı. Vee bir nevi kamikaze dalışı yapıyor. Önünü ardını gözetmeksizin dalıyor tehlikenin, hatta ölümün içine. Tüm ailesi ona bu kadar güvenmişken, üstelik dedesi gibi büyük bir otoriteden yüzükle birlikte tam yetki almışken işleri batırmayı yediremiyor kendisine. Ailesinin, sevdiklerinin yüzünü kara çıkarmaktansa ölmeyi bile göze alıyor.
Naci’nin boğazına sarıldığındaki deli cesaretini, öfkesini, nefretini görüyorsunuz değil mi? Sahnede verilen Halis Ağanın sesi… Sanki o yüzükle birlikte bir sürü sorumluluk, tüm sevdiklerinin geleceği, hayattaki bütün olumsuzlukların nedeni, hatta geçmişteki hatalar, görülmemiş hesaplar da Ferit’in ellerine yüklenmiş gibiydi. Ve o eller bir ip olmuş başkasının değil de kendi boğazına dolanmış…
Sanki Ferit o an dedesinin üstüne yüklediği sorumlulukları, otoriteyi, o baskıyı boğazlıyormuş gibiydi. Onunla birlikte aslında kendi eliyle kendini boğup öldürüyormuş gibi…
Abisiyle konuşması sırasında yorgunluğunu görüyoruz.
“Geliyorum yanına.”
“Bence şimdi.”
Halis’ciğim biraz aklın varsa artık bu çocuğun peşine birilerini takmış olursun. Görüyorsun ki sana yaranacağım diye kendini öldürtesi var.
Ferit’in ölmeyeceğini biliyoruz tabii. Ama kimse de ölüme böyle koşmaz. O yüzden acilen terapi alması gereken konular var. Ahh! O terapi sahnelerini görmek için yaşıyorum resmen. Ferit’in acılarını, travmalarını, incinmişliğini onun kelimeleriyle duymaya o kadar ihtiyacımız var.
Umarım hikayenin sonlarına doğru yaklaşırken terapi, hamilelik, doğum, anne baba #SeyFer , şirketi büyütme, yalı ahalisinin karakter gelişimi gibi konular es geçilmez. Son demişken hani bir kitabı okurken hem bir an öce okumak istersin hem de hiç bitmesin istersin ya işte öyle bir hikaye bu
Sabırla okuyanlara selam olsun…
Yalı Çapkını 88. Bölüme dair yeni bir bakış açısı. Hem de burada görmeyi özlediğiniz bir…
Yalı Çapkını 88. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Önce yerelim sonra övelim diyor Elif Dicle Yalı Çapkını 87.Bölüm Analizi için... Keyifli okumalar...
Yalı Çapkını 87. bölüme dair Svl in kaleminden... Keyifli okumalar!
Yalı Çapkını 86. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 11.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.