YALI ÇAPKINI – Gece ile Gündüz Gibi

Yalı Çapkını 6. bölümünde tüm gruplarda yükselişine devam ederek bu sezonun en yüksek reytingine ulaştı. Reytingler Total’de 12,03, AB’de 9,98 ve ABC1’de 11,21 ile birincilik. Bölüm izlenimleri  Gözde‘den… Keyifli okumalar ^^

 

Geçtiğimiz bölümü Ferit’in Seyran’ı sahilde Yusuf ile konuşurken görmesi ve Yusuf ile kavga ederlerken Seyran’ın onları ayırmasıyla noktalamıştık. Ferit Seyran’ın “Bırak onu.” cümlesine bozuk bir şekilde oradan ayrıldı ancak geçen yazımda da belirttiğim gibi Seyran’ın derdi Yusuf olsaydı Ferit uzaklaşırken ona çok net sözler sarf ederek hemen yalıya dönmezdi. Seyran Yusuf’u tamamen silmiş, bu konuda asla şüpheye yer yok.

 

 

Yazı boyunca Ferit için sık sık olumsuz cümleler okuyacaksınız baştan uyarayım. Kendisi o kadar bencil bir mahlukat ki Seyran’ın bir gün önce olanlara rağmen Yusuf ile buluşmaya iten şeyi asla önemsemedi. Mesela ben Ferit olsam telefonunu ister bir tehdit mesajı var mı diye bakardım. Ah Seyran kuzum, Ferit’i yeterince tanımadığı için o da babası gibi hata yaptığında ona fiziki şiddet uygular gibi ne hale girdi adamın karşısında. Seyran ikinci kez buluşmakla yanlış yapmış bile olsa, Ferit’in ona bu şekilde yaklaşması hatalı. Bir önceki akşam insan gibi konuşmadığında bir yere varamadıkları aşikârken neden bir daha aynı yolu dener ki insan? Belki Ferit Seyran’a daha yumuşak davransa Seyran da ona güven duyar ve işler bu raddeye gelmezdi.

Ferit’in Seyran’ın travmalarını tetikleyen hareketlerinden nefret ediyorum. Bunu fark ettiği halde bu davranışlarını asla değiştirmiyor.  Sürekli “Babanın evi” vurgusunu da bilerek yaptığını düşünüyorum, onun yumuşak karnını buldu, devamlı buradan vuruyor kızı. Bir önceki kavgada onun bu haline, söylediklerine biraz üzülmüş olsa yine aynı şeyi vurgulamazdı. Yani onun bir önceki bölümdeki kavgada gözyaşları Seyran için değildi. Seyran’ın yalan söylediği için suçluluk duygusuyla Ferit’in karşısında başını eğmesini hiç istemezdim, o babasından korkan küçük kız çocuğuna dönmemeli, panik atak krizi geçirme noktasına gelmemeliydi. Seyran kocasına ihanet etmemişti ki, sadece sorunları kendi başına çözmeye çalışmıştı. O haldeyken bile Ferit’ten dikkat çeken bir ilgi hamlesinin çok geç ve yetersiz gelmesi de ayrıca üzücü oldu, böyle ufak nüanslar olsa bizler için Ferit’in ileride değişebileceğine inanmak daha da kolaylaşacak.

 

 

Bence Ferit, Halis Ağa onları yanına çağırıp Yusuf’u sorduğunda, Seyran’ın elini tutup sahte bir mutluluk sergilerken sadece kendini düşünüyordu. Eğer olan biteni kabul etseydi egosunun sarsıldığını kabul etmiş olacaktı. Seyran’ı babasının evine göndereceklerdi, yani oyuncağı elinden alınacaktı. Evliliğine bir şey olması da işine gelmez, çünkü bu Halis’in onun üzerine daha çok gitmeye başlaması anlamına gelir. Bir de Seyran’ın hiç gerçekten karı koca olmadıklarını ve Pelin’i söyleme ihtimali de var. O yüzden de Ferit orada dedesine karşı bir tiyatro sergiledi. Derdi Seyran’ın baba evine geri dönerse başına gelecekler asla değildi. Ayrıca Seyran’ın eski yavuklusu geldi diye neden olay oluyor? Adı üstünde eski, yani bitmiş gitmiş. Seyran’ın adamı istediği de yok. Neden kadının eskisi olunca bu kadar öfkelenme, dert edinme, sorgu sual? Nedir bu ailenin ataerkil tavırları, kadını sadece torun verince yüceltme sevdası? Eğer bir gün bunun bir benzeri Pelin yüzünden gerçekleşirse Halis Ağa’nın Ferit’e de böyle davranması gerekiyor. Seyran’ın bu yaşadıklarının aynısını yaşamayı Ferit Seyran’dan daha fazla hak ediyor.

Göz atmanızı öneririz:  Duygusal Olarak Arafta Kalan Ferit

 

Ferit şeker hastalığından bayılınca, Seyran öyle endişe içinde kıvranınca ikisi için de çok üzülmüştüm. Ferit yine hastanelik olacak duruma geldi diye tedirgin oldum. Ancak kendini iyi hissetmeye başladığı halde Seyran’ı kıvrandırmak için numara yaptığını duyunca Ferit’i eşek sudan gelene kadar dövmek istedim. Resmen kızdan Yusuf ile buluşmasının hıncını çıkartmaya kalktı. Kendi bu yüzden delirdi, kendinden nefret edecek hale geldi ya, Seyran da aynısını yaşasın istedi. Tabii biliyor Seyran’ın ne kadar merhametli olduğunu, mutlaka kendisiyle ilgileneceğinden emindi. Seyran’ın daha fazla suçluluk duymasından, onun kendisiyle böylesine ilgilenmesinden zevk aldı. Çünkü kendisinde ciddi bir ilgi açlığı mevcut. Duyduklarımız anne babası tarafından şımartıldığını, ancak sevgi ve ilginin eksik kaldığını düşündürüyor, yani sevgi vermekten daha çok istedikleri yerine getirilmiş. Halis’ten yana da gördüğü çoğunlukla onun sert, lafını esirgemeyen yüzü olmuş. O yüzden de biri kendisiyle ilgilendi mi bundan çocuk gibi mutlu oluyor. Seyran akşam yemek yemesi için ilgilendiğindeki tavırları da bu yüzdendi. Sanki o hasta olmuş küçük bir çocuk, Seyran da onunla özenle ilgilenen annesi gibiydi.

Ferit ona böyle davranırken Seyran’ın onun gece evden çıktığı anlaşılmasın diye yaptıklarını Ferit hiç ama hiç hak etmiyor. Öncesinde ne yaşanırsa yaşansın Ferit ona minnettar kalmalıydı. Seyran onun kıçının arkasını toplamak zorunda değil, onun hatalarını örtmek zorunda değil. Ha diyeceksiniz ki Ferit de bir önceki gün Seyran’ın arkasını topladı. Seyran ile Ferit bir mi? Seyran henüz 18 yaşında, daha tazecik bir Korhan, İstanbul’u bilmez, magazincileri bilmez, zaten evlilik de kağıt üstünde, ne yapacağını bilemeyip hata yapması çok daha olası. Ancak Ferit tahmini 24-26 yaşında ve bu hatasının nelere mal olabileceğine Seyran’dan kat be kat fazla hakim. Ayrıca Seyran onun balayı süitinde de arkasını toplamıştı. Ferit dürüstlük diye bir türkü tutturmuş, bu olanları hep hiçe sayıyor. Yalnız bu olayda bize yardım eden Sultan bu Ferit’in yakasını bırakmaz ben diyeyim. Pelin ve Yusuf’tan kurtulsak bile biz bu kadından kurtulamayız. Hatta aşk başladıktan sonra ilk ayrılık nedenimiz bile Sultan olabilir.

 

Oh be nihayet Seyran’ın çizim yeteneğinin birileri farkına vardı. Yalnız Ferit’in iskeletini tasarladığı yüzünün desenlerini Seyran’ın yapması ve Kolsuz Usta’nın yüzüğe bakınca söyledikleri tam da SeyFer’i anlatmıyor muydu? Onlar farkında değiller ancak nasıl yüzük tasarımını birlikte tamamlıyorlarsa ileride aşklarıyla da birbirlerini tamamlayacaklar ve bir bütün olacaklar. Tıpkı 2. Bölümde Gülgün’ün de söylediği gibi birbirlerinin boşluklarını tamamlayacaklar işte. Antep’te hep acıyla, babasının ve halasının şiddetiyle, gece gibi karanlık geçen Seyran’ın hayatı Ferit’in varlığıyla gündüz gibi aydınlık olacak. Her kadını yakan Ferit’in ateşini Seyran’ın aşkı su gibi söndürecek. Hani Kolsuz Usta dedi ya “İçinde kördüğüm var.” diye. İşte Ferit şu an hem içinde yeni yeni yeşeren aşk hem de bahsettiğimiz psikolojik rahatsızlıklarıyla boğuşuyor. O kördüğüm de kendi hislerini kabul etmesi ve iyileşmek için adım atmasıyla çözülmeye başlayacak.

“Garip. Hem başka bir el değmiş gibi hem de tek kalemden çıkmış gibi. Zıt ama bütün. Gece ile gündüz gibi, ateş ile su gibi. İnsan evladı eksiktir, bunu aklına yaz. Hepimizden bir şey eksik, hepimizde de o eksikten bir parça var. Bizim hayat gayemiz o eksikleri tamamlamak. Ama kara düzenle değil, ahenkle.”

“Gördüğüm şey karmaşa ve yarım kalmışlık. Bunun ahengi eksik.”

“İçinde kördüğüm var, onu çöz.”

 

 

Ben Pelin ve Ferit sahnelerinden rahatsızlık duymuyorum. Çünkü onların arasında olan bitenin çoğunlukla ciddiye alınabilir bir tarafı yok, o yüzden de takmıyorum ben. Ne Ferit ona söylediği süslü sözleri içinden gelerek söylüyor ne de ona aşkından sarılarak uyuyor. Koltukta uyuya kalmışlar, Ferit de uyku arkadaşı misali sarılmış kıza işte. ^^ İlişkilerinin üç yıldır devam ediyor olması da Ferit’in ona büyük bir aşk duymasından değil, her daim elinin altında biri bulunsun diye ve Pelin’in ölürüm biterim tehditlerinden. Bir de Ferit onu en yakın arkadaşı gibi görüyor, farkındaysanız o ve Abidin’den başka bir arkadaşı olduğunu ne gördük ne de duyduk. Eğer Pelin bu kadar yıldır sevgiliyken ilişkilerinden emin olsaydı ilk bölümdeki o kapıya polislerin dikildiği tezgahı ayarlamazdı. Ferit’in Pelin’in telefonundan şüphelenerek gece gece yalıdan kaçmayı göze alarak onun kapısına dayanması da Pelin’e aşkından ve onu deli gibi kıskanmasından değil, Ferit’in hem egosu hem de güven problemi olmasından kaynaklanıyor. Ferit’in bakış açısına göre ona ait olan bir kadın, karısı veya sevgilisi, ona asla ihanet edemez. İsterse bu ilişki kağıt üstünde olsun o kadının Ferit’in karısı veya Ferit’in sevgilisi sıfatını taşıması yeterli. Pelin’e güveniyor olsa onun kendisini aldatmayacağını bilir, Seyran’a gerçekten güveniyor olsa onun Yusuf ile mutlaka bir tehdit için görüştüğünü bilebilir. Düşünün Ferit’in bu aldatılma düşüncesinin onun psikolojisinde yarattığı sarsıntıyı, Halis gibi bir dedeye rağmen yalıdan gizlice kaçmayı göze alabildi. Tıpkı Seyran Yusuf ile buluştuğunda olduğu gibi kendini kaybetti.

 

 

Ben Pelin kadar gurursuz bir varlık daha görmedim. Yusuf’a yürek yemiş, hasta ruhlu, saplantılı diyoruz ama Pelin’in de ondan aşağı kalır yanı yok, al birini vur ötekine. Biri yalının kapısına dayanır, hatta Halis’in odasına kadar çıkıp bir şeyler anlatır; diğeri aile yemeğinin olduğu yere gelmekle kalmaz, masaya gelip selam verir. Yalnız Pelin daha kimlerle dans ettiğinin farkında değil; Gülgün, Seyran, Suna sırayla ne de güzel hakkından geldiler, kendisi onlara rahatsızlık verip gecenin bütün puanlarını toplamayı planlarken 3-0 yenilen taraf oldu. ^^ Pelin’in suratı şekilden şekile girdikçe, bal kabağına dönüştükçe ne kadar haz duyduğumu anlatamam. Pelin o gece kabul etmemek için dirense de ailenin Seyran’ın ne kadar sevdiğini ve benimsediğini çok net bir şekilde anladı. Belki o güne kadar Seyran’ı Ferit’in eşi olarak ciddiye almıyordu ancak o geceden sonra Pelin’in daha sert hamleler yaptığını görürsek şaşırmayacağım. Bu sadece onu mat ettikleri için değil, tuvalette kulak misafiri oldukları için de olacak. Çünkü Ferit’in Seyran’a aşık olmaya başladığını duydu ve Seyran’ın ciddiye almadığı, önemsemediği şeyi Pelin fazlasıyla ciddiye aldı. Bu şüphe onu öyle bir kemirecek ki 7. Bölümde Ferit’e duyduklarını mutlaka soracaktır. Unutmadan Seyran’a varoş diyen Pelin’in Ferit’e aldığı kolyenin varoşluk seviyesi gözlerimi kanattı. Gurursuz bacım sevgilim dediği adam evli değilmiş gibi ergence bir hediye almış. Bu kadınla hiç empati yapamıyor, ona hiç üzülemiyorum kimse kusura bakmasın. Ayrıca Gülgün’ün yemekte Seyran’ın Pelin ile tanıştıklarını söylemesine dair Seyran veya Ferit ile konuştuğunu bölümde görmedik, 7. Bölümde bu konuşmanın gerçekleşeceğini düşünüyorum.

 

 

Canım Suna. Ben bugüne kadar senin ablalığından asla şüphe etmedim ve Seyran için neler yapabileceğini, ona ne kadar büyük bir sevgiyle bağlı olduğunu bir kez daha gösterdin bize. Suna’nın sevdiklerine bulaşan yanar. Suna Pelin’e göz dağı verirken ondan Camdaki Kız Feride İpekoğlu havası aldım. Yusuf’a tavırlarında da o hava var zaten. Konu Seyran olduğunda o kedi gibi sessiz, sakin kızın içinden kaplan çıkıyor. O yüzden Suna’ya tıpkı Abidin gibi yine kendi gibi sevdikleri için her şeyi göze alabilecek, korkusuz bir adam layık, Fuat değil.

Pelin: “Ne oluyor ya?”

Suna: “Bana bak. Sen benim kardeşime varoş mu dedin, ha?” 

Pelin: “Ne yapıyorsun? Bırak.”

Suna: “Cevap ver bana.”

Pelin: “Ya bıraksana canımı yakıyorsun.”

Suna: “Bak. Seyran nazik kızdır. Ama ben hiç değilim. Onun değil ama benim ruhum varoş. Seni öyle bir döverim ki babanın bütün servetini estetik operasyonlara harcarsın, tamam mı?”

Pelin: “Bak bağıracağım.”

Suna: “Bağır. Bağır. Bana bak. Bir daha benim kardeşime sakın ama sakın laf edeyim, ilişeyim deme. Yoksa seni mahvederim. Bu seni son uyarım.”

 

 

Ta ilk karakter tanıtımları geldiğinden beri Suna ile Abidin’i yakıştırıyorum. Nihayet onlara dair bir ışık gördük ya çocuklar gibi şenim. Henüz Suna cephesinden bir his yok, hatta maalesef onun ilgisi şu an Fuat’ın üzerinde ancak Abidin’in Suna’dan etkilendiği kesin. Tahminim Abidin’in uzun bir süre platonik olarak içinde aşkını büyüteceği ve Suna ile dostluk kuracakları. Suna’nın Fuat nedeniyle yaşayacağı acı sonrasında Abidin’e aşık olacağını düşünüyorum. Yani bu aşkın yolu meşakkatli, sancılı, şu an için imkansız aşk.

Suna ve Fuat hakkında hiçbir şey yazmama hakkımı kullanmak istiyorum. Yalının bir diğer çapkını Fuat’ın yürüdüğü yol midemi bulandırıyor. Sadece Suna ve Seyran’ın öğrenmesi oldukça zor bir dil olan Fransızca konuştuklarını aile üyelerinin görmesiyle onlara duyulan hayranlığın sağlanmasına vesile olduğu için Fuat’a teşekkür edebilirim. Sayesinde kızlarımın ne kadar donanımlı olduğunu gören Ferit’in yüzünün aldığı şekli görmek paha biçilemezdi. ^^ Seyran evde Carlos ile ne zaman Fransızca konuşursun acaba? ^^

Yalnız bu Fransızca konuşmanın da Seyran ile Suna’nın çocukluk travmalarını hatırlamalarına yol açmasını hiç tercih etmezdim. Küçücük iki kız, öğrenilmesi en zor dili konuşmayı beceremiyorlar diye o acıları çekmek zorundalar mıydı? Kazım’ın onları pazarlama sevdasına çocuklukları, gençlikleri heba olmuş. Bir an önce Suna da bu adamdan kurtulsa diye her bölüm dua ediyorum. Yaşayacağı hiçbir şey bu adamın yaşatacaklarından daha beter olamaz. Bu arada Seyran ve Suna’nın çocukluklarını canlandıran çocuk oyuncularımızı tebrik etmek isterim. Her ikisinin de çektiği acıları, korkularını, abla kardeş sevgilerini çok doğru yansıtıyorlar bizlere. Miniklerimizin yolları açık olsun.

 

 

Kazım hem çok siyah hem de istemsizce çok güldüren bir karakter ancak rica ediyorum en kısa zamanda biri şu herife haddini bildirsin. Adamın faul olmayan tek bir hareketi olmamış hayatı boyunca. Seyran’a, Suna’ya, Esme’ye kalkan ellerin kırılsın. Esme’ye gözünün içine bak baka hakaret eden, onu hor gören dilin kopsun emi Kazım iti. Hattuç’a da yazıklar olsun bu adama bir gün olsun sesini çıkarmadığı için. Bir de kalkıp aşkını yaşayamadı diye ona üzülmüştüm. Ah zavallı Esme, sen bu adam için onca şey yap ama o seni yok saysın, eşi olarak görmesin, hizmetçilik yaptırsın. Onun gibi kadınlardan bu ülkede o kadar çok var ki… Dilerim bu ülkede bir gün hiçbir kadın kocası ve diğer tüm erkek akrabalarından böyle muamelelere maruz kalmaz, kadınlar kıymetlerini bilenlerle karşılaşır. Esme’yi oynayan oyuncumuzu da ilk defa seyrediyorum ancak performansı o kadar başarılı ki içine içine ağladığını tek bir bakışıyla bile bize hissettirebiliyor.

 

 

Halis Ferit’e ustası çizimini beğendi diye sarıldı ya, o an Ferit’in dedesine uzun zamandır ilk defa sarılmış olduğunu düşündüm. Ferit’in yüzünde öylesine büyük bir mutluluk ve şaşkınlık gördüm ki yıllardır hep bu anın hayaliyle yaşamış gibiydi. Halis Ağa keşke Ferit’i sadece bir şeyleri başardığı için değil, öylesine de kucaklayıp sevgini gösterebilmiş olsaydın. Belki o zaman senden duyduğu korkuyla yaptığı hataları yapmazdı. Bu sahnede Ferit’in çizimi birlikte yapmış oldukları için ikide bir Seyran’a bakıp durması da çok tatlıydı. Bu övgünün onun sayesinde geldiğinin farkında olması kıymetli. Yine de ben bunun çok daha fazla farkında olmasını ve Ferit Korhan adını çığırarak havalı havalı ortalıklarda gezmemesini tercih ederdim. Seyran’a teşekkür edip onu sarılarak kucaklasa çok daha hoş bir mizansen yakalanabilirdi. Ama bizim kendi beğenmiş kıza kuru kuru bir teşekkürü layık gördü.

Yalnız Fuat da belli ki dedesi tarafından hiç övgüye değer bulunmamış olmalı ki kardeşini deli gibi kıskandı. Ancak yine de ona kızamadım, onu anlamaya çalıştım. Ferit doğalı beri gölgede kalmış, özellikle şeker hastalığı ortaya çıkalı beri ona gösterilen ilgi azalmış, ne yapsa aileye yaranamamış, takı tasarım yeteneği yok diye yaptığı işte takdire layık görülmemiş, soyun devamı etmesi için bir torun veremediği için kendini iyice yetersiz hissetmiş ve üstüne bu olayla ezildikçe ezilen bir adam. Korkarım bütün bunlar onu hırsla büyük yanlışlara itecek.

Bu tebrik sahnesi o kadar dolu dolu bir sahneydi ki. Her karakter için ayrı ayrı tahlil yapmak mümkün. Orhan’ın da oğlunun aldığı övgüye bir yandan sevinirken, gururlanırken bir yandan da düşünceli tavrı çok dikkat çekiciydi. Haklı adam, Halis Ferit’i şimdi över, ilk yanlışındaysa sanki bu olay hiç yaşanmamış gibi yerin dibine sokabilir. Bir de Orhan’ın da Fuat gibi tasarım konusunda yeteneği olmadığını biliyoruz, şirket işlerinde ne kadar başarılı olursa olsun bir kez bile böyle bir övgü almamış olduğu aşikâr. Çünkü Ferit’e bir yandan da imrenerek bakıyordu. Neden çocuklarımız kendi istediğimiz kalıba uymadığında onlara sevgimizi göstermiyoruz ki? Neden onları oldukları gibi kabul edemiyoruz? Neden böyle yaparak mutsuz, kendine güvensiz, başarılarının bile farkına varamayan çocuklar yetiştiriyoruz? Dizideki karakterlerin bu konuda bir gelişim göstermesini görürsek ne iyi olur.

Seyran’ın aile yemeğinde olanlardan sonra Ferit’ten istediği şey bana göre gayet yerindeydi. Devamlı kadınlık gururu ayaklar altına alınıyor, ailesinin yanında bile küçük düşürülüyor. Bu isteğiyle evliliğini gerçek kılmaya falan çalışmıyordu, sadece kendisinin göstermeye çalıştığı ve ondan beklenen saygıyı karşı taraftan talep ediyordu. Çünkü Ferit her ne kadar dürüstüm şöyleyim böyleyim dese bu evliliğe zerre saygısı yok. Eğer olsaydı Pelin’e oraya geldiği için bir hayli kızar ve ağzının payını verirdi. Pelin Seyran’a hakaret ederken onu engellerdi. Ferit, Seyran’ın giydiği kıyafetlerin ona yakışıp yakışmadığıyla değil, biraz kızın duygularıyla ilgilense bunları Seyran söylemeden de anlayabilirdi ama nerede…

 

Bölüm boyunda yaptıkları ve söyledikleriyle beni zıvanadan çıkartan Ferit’i sadece İfakat’e baş başayken Seyran hakkında söyledikleri için sevdim. Ona söyledikleri onun gerçek düşünceleriydi, ilk defa kendi menfaatleri için değil doğru olduğuna inandığı şeyler için Seyran’ın arkasında durdu. Keşke bu konuşmayı yaparak gözümde kazandığı değeri hemen çar çur etmeseydi. Bir insan nasıl böyle kendi çıkarları söz konusu olduğunda karşısındakini hiçe sayarak, onun duygularının, hayallerinin üstünde tepinebilir? Bir insan nasıl olur da kağıt üstünde dahi olsa karım dediği insanın acı çekmesinden, delirmesinden, kendisine yalvarmasından bu denli zevk alabilir? Üstelik karşısındaki insanın söylediklerinden zerre duygulanmaz, yine alaycı bir kimliğe bürünür. Biz seyirciler olarak böyle bir adamın nesini sevebiliriz? Seyran bu adamın nesine aşık olabilir? Bizler Ferit’in ne zaman karşısındakini gerçekten önemsediğini, ona söylenenlerin bir kulağından girip öbüründen çıkmadığını göreceğiz? Resmen Seyran’ın hayatındaki en mutlu gününü en berbat günlerinden birine çevirdi. O kızın en büyük hayalinin ilk adımı gerçekleştirmesinin sevincini yaşamasına engel olup gününü kabusa çevirmeye çalıştı. Geri zekâlı herif, Seyran’ın okul için kendisine yalvarmayı göze alacağını, okulun gururundan bile daha önemli olduğunu da biliyordu. Ferit, sadece Yusuf’tan sesli mesaj geldiği için Seyran’ın üniversiteye gitmeyeceğini ve çocuk yapmaya öncelik verdiklerini söylemedi ailesine. Onun burada asıl derdi asla Pelin’le görüşemeyecek olması değildi, Pelin üzerinden gidecek olan özgürlüğüydü. Çünkü Pelin onun özgürlük alanı, ailenin kurallarının dışına çıkabildiği, kendi gibi olabildiği yerlerin başında geliyor. Her canı sıkıldığında, morali bozulduğunda teselli bulduğu yer onun yanı. Tabii Yusuf’un mesajlarının Ferit’i tetiklediği de bir gerçek, çünkü “Ben özgürlüğümü kaybedecekken Seyran kendi istediği anlaşmaya uymayacak.” diye düşündü. Tüm bu yaptıkları ne yazık ki Ferit’in narsist, egoist, bencil bir adam olduğunu gösteriyor. O kadar bencil ki o konuşmayı yaparken sadece Seyran değil, Asuman ve ağabeyim ne hisseder diye düşünmedi bile. Onların da acısının üstüne basıp çiğnediğinin farkında bile değildi empatiden yoksun hıyar. Boyun devrilsin emi!

 

 

Ferit’in çocuk yapacağız demesi üstüne Halis’in sözleriyse tam bir geri kafalılık örneği. Bu zihniyetler yüzünden kadınlar erkeklerin gölgesinde kaldı. Bir kadının çocuk doğurması, bunun için eğitim veya kariyerinden vazgeçebilmesi, isterse ev kadını olması yalnızca kadının kendi tercihi olmalı, bir kadın kimsenin dayatmasıyla hayatına yön vermemeli. Bıktım ben bu çevrenin, akrabaların mahalle baskısı dediğimiz bilumum baskılarından. Mesela normalde evli bir çifte çocuk konusunu sormak bile ayıptır. Ya çiftlerden birinin çocuğu olamıyorsa, kendi merak duygumuzu tatmin etmek için onu üzmek ne kadar doğru?

 

 

O yüzden her çocuk lafı ettiğinde İfakat’in gagasını koparmak istiyorum. İfakat günümüzde sıkça karşılaştığımız insan tipinin dizideki temsilcisi işte. Asuman’ın acısının üstünde tepinip durmak, Seyran’ı daha bu yaşında damızlık inek gibi görüp devamlı mahalle baskısı kurmak ve bunu soyun devamına bağlayarak üste çıkmak bana sanki kendi çocuğunu olmamış bir kadının çevresinden intikam alma şekli gibi geliyor. O yüzden de bu konuda en doğru yorumları yapan, gelinlerinin kararlarını sonuna kadar destekleyen, onların her daim arkasında duran Gülgün favorim. Allah her kadına Gülgün gibi bir kayınvalide nasip etsin. Yalnız Gülgün’ün çocuk sahibi olamadığı için bunu İfakat’in yüzüne vurması çok yanlıştı. İfakat bile yarasıyla vurulmayı hak etmez. Gülgün’ün de bunu yaparken Orhan ile ilişkisini bildiği/hissettiği için ondan hıncını bu yolla çıkardığını düşünüyorum. Sonuç olarak Halis’e, İfakat’e inat, diziyi seyreden tüm kızlarımıza da örnek olması için Seyran’ın okula gitmesini çok ama çok istiyorum.

Bölümü Seyran ile Ferit’in Halis Ağa’nın odasında Yusuf ile karşılaşmalarıyla noktaladık. Merak ettiğim Yusuf’un kendi kendine mi karar verip geldiği yoksa onu Halis Ağa’nın mı çağırttığı? Taksiyle gelmesi Halis’in onu çağırttığı fikrinin bende daha ağır basmasına neden oldu nedense. Bu Yusuf’un kesin bir planı var, onun kolay kolay yakamızdan düşeceğini sanmıyorum. Düşecek adam çoktan giderdi, Suna’nın kaldığı rezidansı bulacak kadar hırs yapmış bu ruh hastası. Ve Ferit’in Yusuf’un varlığına rağmen Seyran’ın yalan söylemediğine inanmasını, onun yanında olmasını arzu ediyorum.

Son olarak şunu söylemek isterim. İki üç yazı boyunca sık sık Ferit’i eleştiriyorum diye sanmayın ki ileride SeyFer arasında bir aşk hiç başlamayacak diye düşünüyorum. Bu hikâye en başından beri bize dikensiz gül bahçesi vaat etmedi ki. Aksine bu aşka giden yolun ne kadar zorlu, ona giden yolların ne kadar engebeli olduğu vurgulandı. Seyran’ın travmatik bozukluğu ve Ferit’in psikolojik rahatsızlıkları yavaş yavaş iyileşecek ve karşımıza çok güzel bir aşk hikâyesi çıkacak. O yüzden biraz sabırlı olmalı ve her iki karakterle de empati yaparak onları anlamaya çalışmalıyız. Unutmayalım bu dizinin senaryosu bir psikiyatristin hastasının hikâyesinden yola çıkılarak yazılıyor.

Fragmanlara yorum yapmak istemiyorum, çünkü fragmanlar çok karışık ve ters köşeli hazırlanıyor. Fragmanları hazırlayan kişiyi tebrik etmeli, uzun zamandır gördüğüm en iyi fragmanlar Yalı Çapkını’na ait. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık. Peki sizler bu bölümü nasıl buldunuz?

*Merak edenler için Yalı Çapkını’nda Ferit ve Seyran’ın çizimleri / takı tasarımları Fatih Çetinkaya’ya ait.

 

 

Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

5 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Özünü Görmek İsteyen

Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

2 hafta Önce