YALI ÇAPKINI – Hayatımızdan bir Yalı Çapkını Geçti

101 bölüm hayatımızda olan Yalı Çapkını’na özel bir yazı ile veda edelim.  Elif Dicle ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar…

Biz hiçbir şey izleyemedik diyoruz ya hep, ben de dahil… Aslında biz çok şey de izledik. Editçilerimizin editlerine her denk geldiğimizde geçirdiğimiz ataklar, güzelliklerinden sarhoş olmamız, son ana kadar burada olmamız, her seferinde Seyfer’e yenilmemiz… Boşuna değildi bunlar. Acılarını, mutluluklarını, aşklarını, nefretlerini, ayrılıklarını, kavuşmalarını, özlemlerini, eksikliklerini, travmalarını ve daha nicesini izledik. Kabul, eksik kaldı mı? Hem de çok! Hatta çoğu yeri kendimiz doldurduk.

 

 

Ama öyle bir oynadılar ki; öyle bir verdiler ki o aşkı, öfkeyi, kıskançlığı, hüznü, mutluluğu, şehveti, pişmanlığı ve daha nicesini… Öyle cesur sahneler gördük ki… Hepsi nimet.

 

Sorun şuydu; ileriye dönük, olumlu bir karakter gelişimi yerine; inişli çıkışlı, zikzak karakterler verildi hep. Derdimiz sürekli mutlu, mıç mıç seyfer izlemek değildi tabii. Tekdüze bir hikaye, hikaye de değildir zaten. Çatışman yoksa hikayen de yoktur. Hepsi kabul. Ama çatışma için sürekli 3. kişilere de ihtiyaç yoktu. Karakterlerin travmaları ve iyileşme süreçleri üstünkörü anlatılmayabilirdi. Bu karakterler acılarını da sevinçlerini de gayet güzel yaşarlardı. Ama o zikzaklık sürekli sadakatten verilince çoğu insanın bağı da koptu.

 

 

Ferit’in terapi sahneleri için 3 sezon bekleyen kitleye korumasından terapi alması en büyük ihanetlerden biriydi! En büyük korkusu aşık olduğu kadını kaybetmek olan bir adamın baldızını öpmesi hem izleyiciye hem karaktere hikaye boyunca yapılmış en büyük ihanet ve saygısızlıktı!

Paralelleriyle meşhur dizinin, karakterler üzerinde travma yaratan sahnelere yara bandı olacak sahneler görmek isterdik biz mesela.

“Çocuklarınıza üstünden kalkamayacakları sorumluluklar yüklememelisiniz.”

“Şiddet şiddeti doğurur.”

“Sevgi yukarıdan aşağıya akar.” ….

gibi ana fikirleri olan dizide, yapılan yanlışların doğrularıyla temizlendiğini de görmek isterdik. Ne yazık ki finalde bu ana fikirleri görmemiz gerekirken flashback gördük! Acıyı, kederi, ihaneti, şiddeti izledik de onların sevgiyle onarılmasını yeterince izleyemedik. Eksikliğimiz bu.

 

 

Flashbackler yerine, anne babalarının yanlış ebeveynliklerinin zıddını uygulayarak SeyFer’in doğru ebeveyn olma yollarını, birbirilerinin eksikliklerini iletişerek tamamlamalarını, en derin yaralarını görüp sevgiyle iyileştirmelerini, gerçek bir aile olmalarını izlemeyi çok isterdik.

 

 

Böyle birkaç sahne gördük tabii. Misal, Seyran işkence gördükten sonra Ferit’in Seyran’ın yaralarını sarması, Kazım zarar verir diye yaklaşmasına izin vermemeleri… Hepsi ince düşünülmüştü ama aynı adam karısının öleceğini öğrenince hayatından çıkmayı da kabul etmişti.

Sorun buydu zaten 3 ilerlediysek 5 geri gittik hep. Giriş vardı ama o gelişimi bir türlü koruyamadık.

Evet, castı muhteşem, izleyicisi kaliteli bir kitle, vaatleri de bol bir diziydi ama en büyük şanssızlığı da kalemleriydi. O kadar kalem değişikliği bu sonucu verecekti tabii.

Yine de hiçbir şey izlemedik demek haksızlık olur. İzledik ki bu kadar bağlandık.

 

 

Dünyanın en güzel ilk tanışmasına, en ateşli ilk birlikteliğine, en hararetli tartışmalarına, en dik duruşlu terk etmelerine, en ikonik karakterlerine ve en yakışan çiftine sahibiz mesela.

Öyle şarkılarımız var ki yıllar sonra bile duyduğumuzda, ince bir burukluk ve küçük bir tebessümle hatırlayacağız hepsiyle bütünleşen o sahneleri…

 

 

 

“Fırtınadayım”da Seyran’ın o dik duruşlu terk ediş gülüşü,

“Odalarda ışıksız” kaldığımızda imzalanan o boşanma kağıtları,

Sezen her “Sen Ağlama” dediğinde gecenin bir yarısı herkesin içinde birbirilerini koklayarak sarılan yeni boşanmış seyfer,

“Derinlerde”de aşkını kağıda ezbere çizen o adam,

“Lan”da yeniden kavuşan o puzzleın parçaları,

“Sarı Odalar”da ‘Ben senden gittim’ deyip giden Seyran…

Ve daha nicesi… Hepsi bizim!

 

Ha izleyemediğimiz çok şey kaldı evet, eksikleri sabaha kadar yazsam bir romanın giriş bölümü olur anca. Ama onları izleseydik de yetmeyecekti, hiçbir zaman doyamayacaktık ki zaten. Her şey bizim istediğimiz gibi gitseydi bile bitmesine yine üzülmeyecek miydik? Kahrolacaktık bence. Bu bağ değişik bir bağ, hiçbir şeyde olmayan… Şu bir gerçek ki yıllar sonra anıları hem üzülerek hem de aşkla hatırlanacak.

 

 

2 Yalı Çapkını vardı. 1. sezon hepimizim ortak Yalı Çapkını’sı. Sonra hikaye bambaşka bir yola saparken biz ilk hikayede kaldık. Onun vaat ettiklerini izlemeyi bekledik, ona sadık kalarak editler yapıp floodlar yazdık. Editlerin ve floodların şimdiki bölümlerden daha kaliteli olmasının sebebi de bu.

Çünkü bu hikayenin özüne izleyicisi daha hakimdi. Karakterlerini daha iyi tanıyor, neyi yapıp yapmayacaklarını daha iyi biliyordu. Olanları oturtamamamız, karşı çıkmamız hep bundandı. Anlaşılmadık, anlaşamadık ve maalesef yazık oldu. Yine de bu hikayeye tanık olmak harikaydı…

 

 

Her şeye rağmen iyi ki sana gönül vermişim Yalı Çapkını. Hayatımda ilk kez bir fandom da yer edindim. Hiç yüz yüze gelmediğim, gerçek ismini bile bilmediğim insanlarla aynı duyguda birleştim. Emre Altuğ Yalı Çapkını seti için “Böyle set çok zor gelir.” diyordu ya. Böyle fandom da zor gelir bir daha.

Bir duygusallık vurdu nedense… Öfke ve yarım kalmışlık hala içimde o ayrı! Ama manzaramı bardağın dolu tarafına çeviresim geldi. O dolu tarafta da bol bol SeyFer, acı tatlı geçmiş 3 sene, cuma gününün müthiş heyecanı, fandomun güzel, kaliteli insanları, beyin yakan floodlar…

Ağlatan güldüren editler, magazine röportaj vermelerimiz, MSGSÜ rektörünü bile araya sokmaya çalışmak gibi anılar, AfRam büyüsü ve daha nice güzellikler var.

Neyse duygusallaştım biraz ben.  Gerçi bakmayın, biraz sonra yine “neden yazmadınız lan!” diye tweetler atmaya gelirim.

 

 

Son olarak şöyle bitireyim: İzleyebilecek çok şeyimiz vardı evet. Her ne kadar izlemediysek de o sahnelerin hayalini hep kurduk ve işin gerçeğinde o yolun nereye varması gerektiğini hep biliyorduk. Onlar hepimizin zihninde.

Harry, hikayesinin sonlarına doğru, tam bitti dediği yerde, ölümle yaşamın arasında Dumbledore ile karşılaşır. Ve sorar:

– Profesör, tüm bunlar gerçek mi? Yoksa kafamın içinde mi gerçekleşiyor?

– Elbette kafanın içinde gerçekleşiyor Harry. Ama bu gerçek olmadığı anlamına gelmez.

 

 

Öyle ya da böyle hepimizin hayatından bir Yalı Çapkını geçti. Bu hikaye için konuşmak, yazmak, eleştirmek, övmek, gömmek, dertlenmek… Hepsi çok değerliydi.  Bu hikayeye bir şekilde emek veren herkese teşekkür…

Bizi seviyorum ve bizi unutmayacağım canım fandom

Başka bir evrende en güzel, en gerçek, en bizim halleriyle…

Bu hikayenin özü, gerçeği, ruhu, büyüsü hepimizin zihninde, kalbinde…

Always…

Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

EŞREF RÜYA – Bir Kalp Bir Kere Sever

Ana akımda yeni bir heyecan: Eşref Rüya. Bu yeni heyecana bölüm yorumları ile Gözde eşlik…

2 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – İçimizde Kalanlar

Yalı Çapkını finale birkaç kala içimizde kalanları öyle güzel özetlemiş ki  Svl ... Keyifli okumalar!

4 hafta Önce

DEHA – En Sevdiklerimizle Sınanmak

Deha 22. haftayı geride bıraktı. Bölüm analizi  Büke ‘nin kaleminden.

1 ay Önce

DEHA – O Zaman Perde

Yeni bölüm öncesinde iki bölümlük Deha analizi  Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 ay Önce

DEHA – İşime Yarayan Dostumdur, Yaramayan Düşmanım

Deha 19.bölümüyle ekrana yolculuğuna devam ediyor. Bölüm analizi  Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

2 ay Önce

DEHA – Devran Karan Ben

Deha bölüm yazıları uzun zamandır yoktu, özlemiştiniz değil mi? Yeni bölümün başlamasına saatler kala özel…

2 ay Önce