Haftalar sonra bölüm analizi yapılabilecek bir bölüm geldi Yalı Çapkını’ndan. Hem böyle bir bölüm izlemeyi, hem de analizleri, sahnelerden yapılan ve sosyal medyada paylaşılan editleri özlemiştik. İkinci sezonun en güzel bölümlerinden biri olan 62. bölümün analizi Svl‘in kaleminden. Keyifli okumalar.
Mükemmel bir bölüm izledik ve dolayısıyla çok heyecanlıyım her şeyi anlatmak istiyorum. Bu bölümde inanılmaz bir puzzle’a benzeyen repliklerle döngü kapama vardı. Neyse, Orhan’la başlayalım o çarkların arasında kaybolan Orhan… Yok adam Orhan…
Orhan hayatında ilk kez düzeni devam ettiren arzusunu nefretini sevincini saklayan maskesinden sıyrılıp, babasına gücünü göstermek adına yaptıkları yüzünden ‘gerçek duyguları ve benliğiyle’ babası tarafından asla sevilmeyeceğini de yeterli görülmeyeceğini de anladı. O yüzden ne o Halis Korhan’ın kuklası Orhan ne de kendisi olup güç gösterisinde bulunarak göz boyamaya çalışan Orhan olmak istemedi. Tek arzusu Halis Korhan’dan uzakta büyüyerek kendi olarak yaşayabilmiş olabilmekti. Nükhet’le olan mini yüzleşmesi kıymetliydi bu yüzden. Birisi babasının dizinin dibinde babasız büyümüşken diğeri uzakta tatmıştı babasızlığı…
Ferit’in ‘hiç başka türlüsünü hayal etmedin mi’ sorusuna ‘anca hayal edebiliriz’ diyen Orhan ilk defa başka türlüsünü gerçekleştirmek ve gerçek aile kavramına sığınmak istedi. Şeytanıyla yüzleşti ama bu şeytan Ökkeş değildi, babasızlığıydı… Ve babasızlığı tattırdığı oğluna, bu sefer sahip çıktı.
Gelelim Suna’ya ve Kaya’ya. Kaya yetersizlik hissine bulandıkça Ferit’e bilendi. Çalınan çocukluğunun yükünü bir başka çocukluğu çalınmış kişiye yüklemesi çok acı. Tıpkı Nükhet ve Orhan gibi günün sonunda, birisinin çark dışında mahvolduğunu diğerinin çark içinde mahvolup ikisinin de yalnızca yaralanmış ve yolunu doğru veya yanlış seçmiş, iyi veya kötü olmuş iki çocuk olduklarını anlayacakları gün gelecektir.
Kaya’nın öfkesi Suna’ya değil; yine Ferit’in tercih edilme ihtimaline ki bu noktada Suna’yla benzer bir kıskançlık perdesindeler. Suna’nın derdi de Ferit değil; Seyran’ın kendinin olanları çalarak yazgıyı bozduğunu düşünmesi. Tüm öfkesi buna.
Seyran ve Suna aynı olaylara verdikleri farklı tepkilerle anlatılıyor ve paralel şekilde işleniyor. El kaldırma konusunda ‘keşke annem de ilk tokadında abartsaymış’ diyerek şiddet farkındalığını geliştiren ve bunu da Ferit’e de oturtmuş olan bir Seyran varken ‘Abartma biz kavga ettik’ diyen bir Suna var.
Bazı olayları dışardan gözlemlemenin kendinle yüzleşmenin en iyi adımı olduğunu söylerler. Ferit tam da bu noktada hem ‘kardeşim’ dediği birinin canının yanma ihtimaline verdiği tepkiyle hem de o inkar mekanizmasının dışarıdan nasıl göründüğüyle yüzleşti.
Seyran açısından ise konu olayın ne kadar büyük bir yara olduğuyla ilgiliydi. Seyran Ferit’in bu konudaki hatasının tekrarının gelmeyeceğinden emin oldu ama yara yaraydı ve izi geçmiyordu. Zaten Ferit’le olan ilişkilerinde maalesef bir şekilde aile yaralarını döngüleri, zincirleri kırsalar iyileştirseler de birbirlerine açtıkları yaralar ve izleri kendini böyle hissettiriyordu.
Seyran kendini sürekli kafeslerde bulan bir kuştu. Genelde de cilalı altın kafeslerdi bunlar. Yuva diyebildiği tek zaman Ferit’in yanıydı. Döngülere hapsolmuş, yorulmuş, bitti dediklerinin içinde bulmuştu kendini. Babasının değişme ihtimaline tutunmalıydı çünkü içten içe hayalini kurduğu bir ilişkinin içinde bulmuştu kendini. Ve ikilemi bitmiyordu çünkü Suna’nın dediği gibi Kazım taktik değiştirmişti.
Tanıdık yaraları tanımlamak daha kolaydı ama fiziksel şiddet psikolojik şiddete, tehdit manipülasyona dönüşünce tanımak daha zor oluyordu. Yalıya gelişinde Suna’nın tıpkı kendisi gibi kilitlenmiş olduğunu bile düşündü Suna’nın isteğiyle kalmış olma ihtimali ona uzaktı. Ama işte bu noktada şeytanı güç olan Suna ile bir kez daha tanıştı…
Suna hem hâlâ Kazım’dan ve potansiyelinden korkuyordu hem de bu güçten vazgeçmek istemiyordu. Böylelikle Suna sahnesiyle iki paralel kapanmıştı. Birincisi el kaldırmaya verilen farklı tepkiler, ikincisi ise ‘babamın kararına saygılıyım.’ sahnesi. Seyran ailesini silmedi ama Suna sildi. Seçimini Halis’in himayesinde kalarak yaptı. Sadece Ferit’in gözünü açmış oldu Kazım konusunda. Ferit Suna’dan aldığı Kazım değişmedi vurgusuyla iyice emin oldu Seyran’ın içinde olduğu cendereden.
Seyran ilkeleri olan birisiydi ve her defasında ‘bu konunun dışındayım’ diyerek ailesinin ahlaksızlıklarının içine dahil olmayacağını vurguluyordu. Bu yüzden Ferit’le evliyken başkasıyla nişanlanmanın Seyran için imkansız olduğunu en iyi Ferit biliyordu. Ve bundan sonrası tufandı.
Bu Ferit Antep sokağında Seyranı bırakmamak için vurulan, hastanede gözünü ilk açtığı an ‘Seyran güvende mi?’ diye soran, o koridorda verdiği sözlerden güç alarak ailesine rest çeken Ferit’ti. Bu işin içinde bir iş vardı ve bunu çözmek için gerekirse canını verirdi.
Tabii ki bu derece yüksek perdelerin sıkıntılı olduğunu kabul ediyorum ancak olayın ciddiyet parametresi işi değiştiriyordu. Daha hassas bir sahne çekilebilirdi tabii ki ama ben deli bir rahatsızlık da duymadım sahneden.
Ferit bu sefer işlerin kontrolden çıkmasına göz yummak istemedi ve herkese ‘hodri meydan’ dedi. Ferit’in korku imparatorluğunu alaşağı edişi de bu sahneyle oldu. Dedesine resti ‘beni ya bu şekilde kabul et ya da ben yokum’ oldu. Bu veda ederken bile geri geri çıkan, görse de uygulamada sıkıntı yaşayan Ferit için baya iyi bir adımdı. Bu adımın Halis’te de karşılığı vardı; zamanında ‘Seyran bu yalıya layık bir hanım olur da Ferit koltuğuma layık olacak mı sınamak lazım.’ diyen Halis’e Seyran için o koltuğa layık birisine dönüşen bir Ferit güzel cevaptı.
Ferit, Seyran, Suna ve kader anlatısı müthiş. Suna için kaderin değiştiği nokta kahvelerin dökülmesi ama atladığı nokta asıl kaderin düğümü Halis’in zamanında dediği gibi ‘nasip işi’ olan aşkın doğuşu o fıstıkçıdaydı. Seyran ve Ferit kaderi zorlamadılar; sadece onlara biçilen yolları kabul etmediler ve birlikte yepyeni yollar açtılar. Halis ve Hattuç’un yarım bıraktıklarının lanetini de temizlediler, defaatle önlerine çıkan oyun kurucuların oyunlarını da…
Ferit’in Seyran’a yaklaşımları doğru noktadandı: ‘sevgini hak etmiyorum ama telafi edebilirim.’ Bu sefer inkar ya da üste çıkma ‘ama sen de’ diye başlayan cümleler yoktu. Bu sefer ‘ben hatalar yaptım, tekrarlamayacağım’, ‘aile olacağız’ teminatlı cümleler vardı… Seyran’ın olmadığı bir dünyada Ferit korkuyordu, eksikti, mutsuzdu. Ki şu bir gerçekti ki Seyran ve Ferit yalnızken çözemedikleri kader düğümlerinden birlikte kurtuluyordu. Birisi ‘yazgı diyeceğiz’ dediğinde öteki koy vermiyordu…
Hattuç Ferit sahnelerini anlatmaya gerek yok; mükemmel bir dinamik bayılıyorum. Seyfer kendi yazgılarının düğümlerini çözmeyi bırakıp bir de HatHal’in de düğümlerini çözüyordu.
Bölümdeki aksiyon sahneleri de tadındaydı sevdim ben. Atmosfer ve oyunculuklar süperdi.
Orhan’ın Seyran’a karşı pişmanlığı da ‘Ferit için Ferit’ten vazgeçmelisin.’ deyişinin yerini ‘Ferit’ten asla vazgeçme.’ nin alması da çok güzeldi.
Orhan Ferit’e bu soyadının lanetinin yalnızlık olduğunu söylemişti. Şimdi Seyran’a ise telafisi olmayan yalnızlıklar yaşamayın ve bu laneti kırın öğüdünü verdi. Korhan soyadının gerektirdiği o fedakarlığı reddeden Seyran ve Ferit. Biz olarak kazanan SeyFer…
Bölümde bir diğer vurgu ise Ferit’in ve Korhanların Seyran’a olan minnet ve can borcuydu. Yani bu noktada Seyran aileye bu girişinde diğer girişlerinden çok farklı bir statüdeydi. Eyvallahı yoktu. O kimseden çekinmeyecekti herkes ondan çekinecekti.
Hattuç ve Halis bu dizinin bel kemiği onların dinamikleri hem geçmiş hem gelecek hakkında aslında. Halis’in yarım bıraktıklarının kıvılcımı Seyfer’i yakıyor…
Ve Hattuç’tan epik bir replik geliyor. Dizideki kuş vurgusu gerek sözlü gerek metaforsal çok büyük yer kaplıyor. Hattuç da bu ağa bir düğüm atıyor.
‘Madem o kadar büyüktü sevgin neden beni bir kuş gibi senelerce cam kenarında beklettin?’
Dizinin tanıtımında pencere kenarında olan Seyfer geliyor aklıma bu replikle her özlemlerinde aynı göğe bakan Seyfer… Kafeslerden kurtulup birbirine yuva olan Seyfer… Hattuç yine ‘iş yürekte bitiyor.’ diyor. ‘Bende o yürek vardı ama sen de yoktu Halis’ diyor. Zamanında dediği ‘sende olmayan yürek torununda varmış’ da burada bağlanıyor
Ve koskoca bir döngüyü kapatan o cümle geliyor.
‘Biz geri gitmezsek eğer güneş üstümüze üstümüze doğacak.’
Halis ilk bölümden itibaren zamanı durdurmak isteyen, geçmişe dönmek isteyen, yarım bıraktıklarını ancak geriye dönebilirse düzeltebileceğini düşünen bir karakterken ilk defa zamanı geriye çekmek değil ileriye sağlam adımlar atmak istiyor.
Seyfer ile kapanışı yapalım. Ferit’in ‘hatalarımı telafi etmeme izin ver.’ cümlesine Seyran’ın ‘sen beni aldattın.’ demesi tam da haftalarca konuştuğumuz aldatma bir hata değildir telafi edilmez konusuna nokta atışı bir dokunuş oldu.
Bu 19 mevzusunun en doğru şekilde kapatılması beni çok mutlu etti. Hem olayın Ferit için Pelin hamile dönene kadar nasıl bir eminlik içinde olduğuna olan vurgusu hem de kullanılan anlatım açısıyla Ferit’in maruz kaldığı durumun korkunçluğuna olan vurgu harikaydı.
İstismarının ailesinin kontrolünde olduğu gerçeğiyle yüzleştiği gün bir başka istismarla yüz yüze kalmış Ferit aslında; ondan kaçmış bu kadar.
‘Kusursuz biri değilim ben, kusurlarla dolu bir çocuğum senin sevgini de hiç hak etmiyorum ama seni çok seviyorum.’
O kusurlu çocuk, Seyranla ve Seyranın sevgisiyle kusurlarından az çok sıyrılmaya başladı. Çünkü kusurları da o kusurları ona monteleyenler de özünü kirletememişti…
Ve o özü gören sarrafımız Seyran bir kez daha ‘bu ilişki için çok çabalayacaksın, kırdıklarını döktüklerini onaracaksın.’ dedi.
Her zaman derim bu hikaye sarrafların hikayesi diye özlerini gören ve iyileştiren, geliştiren, mücevhere dönüştüren iki sarrafın hikayesi…
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.