Yalı Çapkını 55. bölümün analizi Svl‘in kaleminden. Keyifli okumalar.
Bölüm üzerine konuşulacak detayları olsa da son derece ruhsuz bir bölüm olmuştu. Anlatılan ebeveyn bağımlılıklarında sağlanamayan denge, oyuncuların bile performansını etkiliyor bence.
Bölüm bizim üç yaralı çocuğumuzun suçluluk psikolojisiyle başlıyor.
Ferit tıpkı zamanında abisinin ölümünde kendini suçlaması gibi Kazım’ın yaralanmasında da suçu sadece kendinde buluyor. : ‘Daha erken getirebilseydim bir şey olmazdı.’
Seyran röportajda söylediklerinin ağırlığını yaşıyor: ‘Benim yüzümden mi oldu bütün bunlar.’
Suna ise evden attırmasının suçluluğuna kapılıyor, ‘Benim onunla hesaplaşmam bitmedi.’ diyor.
Gelelim bölümün en vurucu sahnelerinden olan Ferit’in yağmurla gelen korkularına. Cidden o kötü haber korkusu ve Seyran’ın desteğini anımsama bu ruhsuz bölümde beni en derinden etkileyen yerlerden biriydi. Ferit inkar etmeye çok çabalasa da içten içe abisinin ölümünden hep kendini sorumlu tuttu şimdi aynı şeyin tekrarlanma ihtimaline dair yaşadığı korku da en kötü anında gelen desteği hatırlayıp Seyran’ın neler hissedeceğini anlama çabası da empatik yönü eksik olan karakterimiz için değerli bir noktaydı. Devamındaki SeyFer sahnemizde bence ruhu olan bir sahneydi. Abisinin ölümünde herkesten katilsin suçlaması alan bunun ağırlığını bilen Ferit, Seyran’a ‘Senin hiçbir suçun yok.’ diyerek kendince desteğini verdi. Ama asıl yürek burkan detay Seyran’ın geleceğe olan ümidiydi…
Öfke…
Seyran’ın geçen bölümlerde içindeki dinmeyen öfkeye olan vurgusu bu bölüm çözüme ermişti. Seyran yaşayamadığı şeylere öfkeleniyor ve bağını koparmamak için o öfkenin ardına sığınıyor. Bazen öfke de güçlü bir bağdır. Seyran babasına olan bağını o öfkeyle güçlendiriyor ve ümidiyle süslüyor: Bana borçlu.
Seyran hem Kazım’a hem Ferit’e karşı aynı duyguya sığınıyor, öfkeye.
“Çoğu insan için öfke kurtarıcı duygudur çünkü dışarı dönüktür; öfkeyle başkalarını suçlamak hoş bir şekilde kibirlice gelebilir. Ama genellikle yalnızca buzdağının görünen kısmıdır ve yüzeyin altına bakacak olursanız, su altında ya farkında olmadığınız ya da görünmesini istemediğiniz duyguları görüverirsiniz: korku, çaresizlik, kıskançlık, yalnızlık, güvensizlik.” demiş Lori Gottlieb.
Asıl öfke sebebi seni kanırtan ve karşılanmayan beklentilerin. Hala içinde beslediğin duyguların. Seyran bunu aynı zamanda hissizliğe de sığınarak yapıyor yine aynı kitapta şu cümle geçiyor:
“İnsanlar genellikle hissizliği ‘hiçlik’ ile karıştırırlar, fakat ‘hissizlik’ hislerin yokluğu değildir, çok fazla hissin altında ezilmeye verilen tepkidir.”
Yani Seyran içindeki karmaşık duyguların o kadar esiri ki aslında o yüzden bu maskeleme yöntemleri…
Bu dizideki Tanrı anlatısı ve Tanrının yanılgısı bana her zaman müthiş geliyor.
‘Ben Halis Korhan’ım istesem altlarındaki yeri üstlerindeki göğü o gece çekmesini bilirdim.’
Ciddi manada müthiş bir ego ve müthiş bir kudret yanılgısı. Yönetemediği her piyon onun için sadece ayak bağı… Şimdiki ayak bağı kendi otoritesini kendi gücünü göstermek için Halis’i önemsemeyip hamlesini yapan Orhan. İyi gözlemlerseniz satranç anlatısının burada sürdürüldüğünü görebilirsiniz. Zaten bu satranç turnuvasında gözü açılan ve asıl safını fark eden bir Ferit var.
Zamanında dediği gibi ‘Bizi bir piyon gibi oynatmaktan zevk alıyorsun.‘ Halis için o evdeki tek bir piyonun otoriteye karşı otorite oluşturması demek en büyük sorun demek. Ne olursa olsun benim kontrolümde ve arzumda olmalı diyor. Ama öyle bir yanılgıdaki o fanusun içinde her piyonu tarafından bir şekilde ihanete uğramış bir şah var…. Eee mat ne zaman?
Gelelim Ferit’e…
Ferit’in kahramanlık dürtüsünü çok iyi anlıyorum hatta bunun üstüne yazmışlığım da var ama arsızlığını asla anlamlandıramıyorum. Seyran’a yalan söylerken o kadar yüksekten ve arsızca yalan söylüyor ki hani insan bari yüzün kızarsaydı diyor. Evet, sen öfkeli kindar bir çocuk olmayabilirsin ama ailenin gayet öfkeli olduğunu biliyorsun, bunu yaptıran baban nasıl yüzlü yüzlü bizim içimizde senin kadar öfke yok diyebiliyorsun. Buna inanılmaz sinirliyim. Neyse gelelim Ferit’in bu kurtarma aşkına…
“Büyürken yalnız ve çaresiz hissederek travmatize olan kişi, herkesin yardımına koşarak çocukluğunu İyileştirmeye çalışır. Çünkü insan ilişkilerinde alma verme dengesini bozduğu için, desteğe ihtiyaç duyduğunda yine çocukluğundaki yalnızlığı yaşayacaktır.”
Bu tam olarak Ferit’i en net anlatan cümle. O kadar çok kendisini kurtaracak bir kahraman beklemiş ve asla o kahramana ulaşamamış ki şimdi yardıma ihtiyacı olan kişi için direkt bir koşma halinde…Ki Kazım, Orhan, Halis hepsi içinde çok iyi duygusal manipülatörleri besleyen canavarlar. Yetiştirdikleri çocukların bam tellerini o kadar iyi biliyorlar ki onları beş dakika içinde kurmalı oyuncaklara çeviriyorlar. Birçok evladın babasının boynuna sarılıp yardım et dediğini görmüşsünüzdür ama bir baba evladının boynuna yardım et kurtar beni diyerek sarılırsa işte evladı için en büyük yüktür. Orhan yapamadığı babalığı Ferit’in boynuna yüklüyor.
‘Sen bizi sevmeyi beceremedin çünkü sevgi nedir bilmiyorsun.’ diyen Ferit’e sen sevgiyi biliyorsan kurtar beni demek…
Babalık göreviyle evlatlık görevi aynı değildir. Orhan’ın dediği gibi sevgi normal şartlarda yukarıdan aşağıya akar aynı şekilde sorumluluk da…
Gülgün benim en büyük hayal kırıklığım galiba. Kendi öz oğlunu dinlemeden kovan kulağını ona tıkayan Gülgün, Orhan’ı hemen kabul etti. Kendi oğlunu tanıyamayışı ama Orhan’ı tanıyor olması cidden üzüyor beni. Zamanında Orhan’a dediği “Ben hayatım boyunca seninle uğraşmaktan çocuklarımla uğraşamadım.” sözünü her seferinde tescilliyor. Gülgün önceliğini Orhan yapmış ve çocuklarına bir şekilde hep üç maymun olmuş.
“Her gün aynada olmak istemediğin birine bakmak çok zor.”
Orhan üzerinden yansıtılan Ferit’in o evden kurtulmazsa dönüşeceği kişilik yansıtmasını seviyorum. İyi bir insan eğer özünü koruyamaz ve ona dayatılanları yaşarsa böyle kötü bir baba, eş, evlat olur. Özünü koruyabilmek, ben olabilmek ve kendi değer yargılarını bulabilmek çok önemli. Adından önce gelen soyad ve sana yüklediği o profil değil öz benlik önemli olan. Ferit bunları bulduğu gün kazanacak.
Gelelim Suna’ya tek cümleyle hem bölümü hem de kendini çok güzel açıklamış Suna.
“İnsan sadece yaşadıklarına değil bazen de yaşayamadıklarına ağlar. Şimdi babama bir şey olursa ben ona hiç sahip olamadan kaybetmiş olacağım.”
Evet ilk bölümü özetlemiş yaşayamadıklarına ağlayan ihtimalleri kurtarmak isteyen üç çocuk. Ve kendini özetlemiş yaşayamadığı her şey için beklentisi oluşan ve orayı kaşıyan Suna. Yaşayamadığı hayat, aşk ve sahip olmam gereken bunlardı hırsı… Suna’nın kötülük anahtarları bunlar. Zaten halihazırda aileni seç baskısı da üstünde…
Kapanışı SeyFer ile yapalım,
“Hep yaptıklarımın altında başka bir şey aradın çünkü oysa ben dümdüz biriyim.”
Evet Ferit ne yapıyorsa düz yapıyor ama bunu yaparken her yol mübah. Misal babasını kurtarmak dümdüz bir eylem ve bu yolda yalanlar söylemek mübah. Ayrıca Seyran’ın senin her yaptığında bir şey araması kadar normal bir kod yok. Yaşattıklarına hâlâ dıştan bakıp, ‘ben bu kıza önyargı duvarları oluşturdum.’ diyemiyorsun Ferit. En büyük sorunun bu.
Seyran iki kez daha kırıldı Ferit’e. Dürüst olması için attığı adımlara verilen yanlış dönüşle ve hastanede Nevra’yı görmesiyle. Ama bu kırgınlıklar duygularına baskı yapıp gizlendikleri yerden taşmalarına sebep oldu. Son sahnede kin değil kırgınlık vardı üstlerinde. Bir bedel değildi görevdi onlarınki…
“Sen baban için yapman gerekeni yaptın, ben de kendi babam için yapmam gerekeni yapıyorum.”
Bunun için suçlamadı Seyran Ferit’i.
Bölümde sevdiğim detaylardan biri de Şanlıların gücünün hatırlanması oldu. Defalarca başrol karakterin ailesinin ve ana hikayenin öneminin altını çizdik bu gereksiz uzatmalar yerine sağlam bir hikayeyle çok daha akıcı konulara girilirse eski kalite yakalanabilir ancak… Şu an maalesef konular ağda kıvamında ve ana hikayeden fersah fersah uzak seyirci de haliyle yorgun. Eski kaliteli günlere hasarı minimize ederek dönebilmek dileğiyle.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.