Yalı Çapkını 81. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Uzun süreden sonra nefes aldığım bir bölümdü. Bir saniye bile gözümü kırpmadan izlediğim, sahnelerde derinlere daldığım bölümdü. Geçmişe gidip geldim…
Muazzam replikler eşliğinde kendilerini bulma sahneleri bir bir serildi önümüze… Yavaş yavaş açılan duygular, Seyran ve Ferit’in kaçtığı duygulardı aslında ama artık ikisi de kaçış yolu aramak yerine üstüne üstüne gitmeye karar vermişlerdi. Yeniden inşa etmek için yıkmak gerekmez mi ?
Okyanusta boğulmazsın da gider gider bir damla suda boğulursun…
Çaresizlik, kendini hiçbir yere ait hissetmeme, aklın ve kalbin arasındaki savaş ve kendini fazlalık olarak görmen hiçbir yere sığmaman; ah be Seyran kaçtığın bütün duygularla cebelleşip durdun bu bölüm. Gözlerin başka, kalbin başka konuştu… Ne çok sevdin sen Ferit’i, ne çok bedeller ödedin… İlk defa kendin için bir şey yaptın; Ferit’i istediğini, “olurum” demeni kaçmayarak, sığınmayarak tek başına yaptın. İlk defa aşkın herkesin önüne geçti!
Ferit’in mutluluğuna inanmış, kendini fazla gören, bu mutluluğu bozan olmamak için kendini siper eden Seyran, son ana kadar cebelleşti ve en sonunda pes ederek ‘senin olurum’ diyerek uzun süredir tuttuğu nefesi bıraktı. O Ferit’le nefes aldı, o yokken sadece yaşamak için nefes aldı oysaki…
Gitmek istedi Seyran… Kalması onun için büyük bir yıkımdı aslında. Ferit’i burnunun dibinde ama başkasının yanında görmek onu daha da güçsüz kılıyordu Ferit’e karşı. Kaçmak belki onun bildiği kaçış yoluydu çünkü; daha önce yine yapmıştı. Bazen bir şeylerle mücadele etmek yerine kaçıp görmemek isteriz; bu bizim için daha kolay bir yoldur. Peki ya sonrası?
“Dün bir şey olmadı Seyran.”
Yaşadığını inkar etmesi Seyran’ı daha çok incitmişti. “Yaşadık ve bu bize iyi gelmiyor.” diyerek Ferit’e yanlış yoldayız gitmek istiyorum, burada kalamam demesine sebep oldu. Ferit’in tepkisi ise Seyran’ın gitmek istediğini duyduğunu an; bir daha böyle bir şey yaşanmayacak, yeter ki gitme! oldu; peki bu mümkün müydü? Hayır, ilk fırsatta yine duygularınıza teslim oldunuz. Kaçmak sadece sığındığınız bir yoldu ve siz o yolu tamamlayamadınız.
Sinan yüzünden odaya hapsolması ve her yerde onu görüyor olması Seyran’ın korkularını iyice gün yüzüne çıkardı aslında. Denize bakamıyorum derken aslında Sinan’dan korktuğundan değil, deniz Ferit’i hatırlatırdı Seyran’a… Onunla yenmişti korkusunu; şimdi ise Sinan’a bağlanmasını Ferit’le kavuşmaya engel olarak görmesindendi. Denize bakamıyorum, denizden nefret ediyorum derken konu Sinan değildi aslında Ferit’ti; çünkü Ferit onun için imkansızdı…
Suna-Seyran konuşması çok güzeldi. Suna’nın ister istemez Seyran’ı cesaretlendirmesi onu ondan iyi tanıması; “inadına kulaç at, inadına mücadele et!” demesi Seyran’a ister istemez güç vermişti çünkü Ferit konusunda yüreklendirilmeye ihtiyacı vardı, o sıkışmışlık onu daha da dibe batırmıştı.
Gerçek Seyran’ı hatırlasan derken Seyran’ın duygularına korkusuz yaklaşması ve Seyran o kadar o duyguya uzağım dedikten sonra kendini direk havuza atması; bul kendini Seyran, suda kaybetmiştin kendini, yine suda bul Seyran.
Esme -Seyran sahnesi de benim için özel bir sahneydi.
Çocuğunu Seyran ve Suna’ya emanet etti gitmeden önce. Belki ilk defa Seyran’ı anladı, güç verdi zamanında sesi çıkmadı diye iki kızının hayatını kurtaramadı ve bu vicdanla çok boğuştu Esme. Yapması gereken anneliği Suna üstlenmişti bu yüzden Seyran annesine hep uzaktı. Seyran’ın gerçekten Ferit’i unutmadığını her zaman anladı, mutsuz olduğunu dile getirdi ama dinlenilmedi. Yepyeni bir hayat geliyor Seyran, çocuğunu Seyran’a benzetmesi; senin gibi cesur, akıllı, iyi kalpli bir kız olsun. Esme hep Seyran’a daha yakındı ve Suna bunu defalarca fark etmişti bu da içten içe Suna’nın Seyran’a karşı bir savaşıydı.
Şanlılar konusunda değinmek istediğim başka nokta ise Seyran’ın Kazım’a artıklarını yedirmekten çikolata yedirmeye olan gelişimini söylemesi… Seyran’ın o sitemi, ‘biz de böyle olabilirdik‘ deyişi ve hala babasını affetmediği ile yüzleşmesi benim için çok güzel bir sahneydi.
Kaybettiğini bir daha kaybeder mi insan?
Bu bölüm aklı ve kalbi arasında kalan Ferit değil vicdanı ve kalbi arasında kalan bir Ferit vardı. Aşkı için defalarca ölmeyi göze almış, o yaşasın diye aşkından bile vazgeçmiş bir Ferit.
“Bu hikayede kimse hak ettiğini yaşamıyor Seyran!”
Ne kadar kırgın, ne kadar boyun eğmek istemeyen bir Ferit. Ben hak ediyor muydum Seyran, sen söyle ? Ben seni kaybetmeyi hakkediyor muydum? O kadar haklı bir soruydu ki hala bilinmezlik içinde merak eden Ferit, içten içe hala Seyran’ın gittiğini kabul etmeyen ve buna kılıf uydurmak isteyen Ferit. Seyran yanı başında olsun diye her şeyi çiğnemeye hazır, onu sürekli en yakınında görmek isteyen ve gidişini içten içe asla kabul etmeyen bir Ferit vardı. Seyran’ı ilk gördüğü andan beri aklını kaybetmişti Ferit; sadece kalbiyle ayakta duruyordu şimdi tekrar onu kaybetme korkusu dört tarafını sarmıştı bir daha aklını kaybedemezdi ki…
Yalı içinde birbirini sürekli arayıp durdular, evliyken bazen aynı odada bile birbirlerini kaybetmişlerdi… Hala birbirini tam anlamıyla bulamayan Seyran ve Ferit vardı bu bölümde, ta ki son sahneye kadar…
Benim için dün gecenin en güzel sahnelerinden biri Halis-Ferit sahnesiydi. Halis bu defa Ferit’e istediğini yaptırmayı değil Ferit’in iradesiyle yanlışlarını görmesini tercih etti.
Ferit’in kaçtığı duygular ile birinin yardımıyla yüzleşmesi gerekiyordu, bu yardım da en sevdiklerinden, dedesi Halis’ten geldi. Onun karşısında savunmasız, filtresiz duruyordu; Halis bu noktaya çok iyi parmak basmıştı çünkü Ferit’i Ferit’ten iyi tanıyordu. Zaaflarına oynadı, gerçekle yüzleşsin diye en hassas noktasından girdi çünkü karşı koyamayacağını çok iyi biliyordu. Daha önce makine parçası olarak gördüğü Ferit’e sürekli emir veren Halis’i bu defa geçmişin aksine, yol gösteren empati yapan bir şekilde izledik. “Kalbinde çok insan var; sadece Seyran bütün hücrelerinde…” derken Seyran’ı ayrı kıldı; Seyran bir yana dünya bir yana. Başladı Halis Seyran’ın farkını anlatmaya: Kurşunların önüne atlayacak, nikah masasını terk edecek kadar… Ferit, ne anlatmak istiyorsun diye sordu çünkü o da dedesini hiç böyle görmemişti. Ona ilk defa duygularını sormuştu.
“Hattuç ile yaptığımız hatayı yapma!” diyerek yüzüne yüzüne çarptı Seyran’ı ebedi kaybetmek üzere olduğunu ve Halis sayesinde bir uyanış gerçekleşti.
Olgunlaşmış, büyümüş bir çift izledik… Kavga etmeyerek, dinleyerek sorunları aşmaya çalışan; o sorunların içinde boğulmak yerine buna gülen bir çift beni benden aldı mesela. Onca yaşanan şeyin üstesinden gelmek boşuna değilmiş, büyümenize yardımcı olmuş ve sizi gizli iplerle birbirinize daha çok bağlamış.
Bu yüzleşme Ferit’in Seyran’ı filtresiz yakaladığı bir an…
“Beynine suyun soğuk olmadığını söylüyorsun ve su soğuk gelmiyor.”
Burada Seyran’ın ‘beynime seni unuttum mesajı veriyorum ve seni unutuyorum!’ diye kullandığı bir kandırılışıydı… Tabii bu fikir uzaktan geçerli. Yan yana gelince kalp susmaz; beynini öyle bir bastırır ki o sesin nereden geldiğini bile anlayamazsın değil mi Seyran ?
Kaçan bir Ferit, ama duygularından değil Seyran’dan daha hızlı davranmak için kaçan Ferit…
Bilerek Seyran’ın duygularını kontrol etmek için üstüne üstüne gitmiş olması, sonra kaçtığı için kapıyı dinlemeye çalışması ‘benim kalbim yerinden çıkıyor şu an, acaba onun da öyle mi?’ tepkisiydi. Ah be Ferit, ne çok büyüdün sen.
Kaçmak istediğimiz anlar vardır ama kaçarsak bir daha yakalamayacağımız anlar da vardır… Bu da tam olarak böyle bir sahneydi.
Nefes almaya başladılar bu sahnede… Gerçekleri konuşarak, başkasını düşünmeyerek hareket ettiler bu yenilgi aşklarına karşıydı.
‘Biz burada bu çatı altında olamayız, başkası varken burada kalamam’ demekti bu. “Eğer kararın evlilik ise…” diye başladı Seyran… Ferit de o ışığı gördü ve üstüne doğru gitti Seyran’ın.
“Evlenmezsem ne olur?” … “Ben evlenmezsem… Mesela… Diyelim… Evlenmesem… Sen yine benim olur musun? Eskisi gibi… Bu odada… Eskisinden daha iyi… Cevap ver, gözünü aç bana bak Seyran. Benimle olur musun, olmaz mısın?
Eskisi gibi, sadece beni sever misin? Ferit, her zaman Seyran’dan emin olmak istiyordu. “Olmazsın.” dedi Ferit, çünkü Seyran’ın onu istemediğini, onunla yapamadığını bir kere daha teyit ettirdi ama yanıldı çünkü Seyran eski Seyran olmaya karar vermişti. Bu cevabı beklemiyordu Ferit… Kendisiyle aynı fikirde olduğunu görünce yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu “senin olurum” demek “Ferit ben zaten senindim, sen yokken bile…” demekti.
Bundan sonrası Seyran ve Ferit’in yarım kalmış duygularını izleme zamanı!
Ne sahneydi… Az replikle, duygu seline kapıldık.
Halis, gelince eski yalı havası gelir demiştim ve geldi yan karakterlerin çıkıp asıl eski yalı sahiplerini izlemeye başladık. Bu saatten sonra yalı içi savaş bekliyoruz; Abidin ve Suna dün bunu belli etti. İfakat eski kişiliğini bulmuştu bu bölüm, seyir zevki bambaşka benim için. Gülgün ve Orhan sinyalleri de verildi. Halis- Abidin çatışması beni heyecanlandırdı, arada kalan Ferit ile muazzam sahneler izleriz… Eski yalı havası geri döndü, ben emin oldum.
D*yar, geçen hafta söyledim, İfakat da bu bölüm anlattı: “ben iyi insan tanıyorum ama seni tanıyamadım” dedi. Çok iyi oynayan ama alttan kötü karakter sinyalleri geldi bana hiçbir zaman iyi halleri geçmedi geçmeyecek de…Sırf Ferit’i kaybetmemek için sadece şu an iyiyi oynuyor ama onun da gitmesi yakın; kendi silahıyla kendini patlatmasını bekliyorum.
Çok güzel bölüm izledik umarım daha güzel bölümler izleriz… Gerçek hikayeyi verdiğiniz sürece izleyici sizden vazgeçmeyecek, sadece uzatmayın yeterli.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine sev(nadoélo) 'in kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 81. bölüm üzerine Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar...
Yalı Çapkını ilk sezon ve ikinci sezonun çoğu bölümünü kaleme alan Mehmet Barış Günger, hikayesine,…
Yalı Çapkını 80. bölüm üzerine Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar. Evet, uzun zaman…
Yalı Çapkını 80. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.