YALI ÇAPKINI – Kıran da Olsa Kırıl, Düş; Fakat Eğilme Sakın

Yalı Çapkını 67. Bölüm için tek analiz yetmez.  Svl‘in kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

 

Bölüm baştan sona olaya bağlı bir durum hikayesini anlattı bize. Olay Seyran’ın kaçırılmasıydı ama bundan ibaret değildi hiçbir aktarım. Büyüdüğümüz evin bize miras bıraktıklarını korkularımızı, yanlışlarımızı, yalnızlıklarımızı anlattı…

İlk sahneyle başladı bunu anlatmaya Seyran ve Ferit yalnızdı, kimse yardımlarına yetişemedi evet yine ve yeniden o iki çocuğa herkes geç kaldı, gecenin karanlığında birbirlerine güç verme çabalarından başka sırtlarını yaslayabilecekleri tek kişi yoktu.

Yine o yalnızlık lanetini birbirlerini bulup iyileştirme motivasyonuyla kırdılar.

Ferit’in isyanıyla devam etti: Siz neden geldiniz biriniz bile bana yardım etmezken beni görmezken gönül bağının tüm imkanlardan daha güçlü olduğunu bilmezken neden buradasınız…

Her zamanki geleneksel kodlarla ve asıl kötülerle cilalarla ve ismini yüceltenlerle devam etti. Mahkum ettikleri acıları güçle parayla silebileceklerini sanan hikayenin asıl kötüleriyle. Yarım bıraktıklarının ahları canavarlaştırdıklarının yarattıkları yaralarla oradan oraya sürüklenen üç çocuğu görmeyen Halis ve Hattuç ile.

 

 

“Özgür bir birey olamayan kişilik, birilerine ya da bir şeylere sığınarak var olmaya, ayakta kalmaya çalışır. Ama böylelikle kendi özgün kişiliğini açığa çıkaramaz, tam tersine onu bastırarak başka bir kişiliğe bürünür. Hatta öyle ki kendi çıkarlarıyla sığındığı güçlü gördüğü iktidar sahibi kişinin çıkarlarını özdeşleştirir ve kendisini onun çıkarlarını korumaya adar. İktidar sahibinin önünde eğilirken, ondan bir tanrıymış gibi korkar. Eğildikçe eğilir, eğildikçe insanlıktan çıkar. Ama ne kadar eğilirse o kadar küçülür ve en sonunda önünde eğildiği kişi tarafından çöpe atılır.”

 

 

Bu üç çocuğu en iyi özetleyen cümleler bunlardı belki de özgür olamadıkça düştükleri hatalar onları büyütenlere olan benzeme çabalarıyla kendileri olmaktan çıkmış kimi zaman onların birer kopyasına dönüşmüş kimi zaman önceliklerini o iktidar figürleriyle birebir özdeşleştirmiş kendi duygularının saklanma eşiğinde kaybolmuşlardı. Ama artık acılar somuttu, o tanrıların verdiği zarar somuttu.

O yüzden de artık kıran olsa da kırılacak, düşecek ama o figürlerin önünde eğilip kendilerini bir çöpe dönüştürmeyeceklerdi.

“Saygı ancak özgürlüğün bulunduğu yerde vardır… Sevgi, özgürlüğün çocuğudur hiçbir zaman zorbalığın çocuğu olmamıştır.”

Onları hapsedenlere artık ne saygıları ne sevgileri kalmıştı…

Seyran’ın duygu durumu o kadar gerçek bir noktadaydı ki. Her detayı tüylerimi diken diken etti. O acıya hapsolma hissi de sadece onu gerçek seven ve anlayanlara sığınma hâli de çok gerçekti. Yaralarını kendini filtresiz gösterebildiği tek insan olan ablasına gösterme arzusu da. Halis’e olan öfkesi de… Hattuç’u görmek dahi istemeyişi de…

Ama tabii ki Seyran’ın bu ben güçlüyüm yıkılmam tavırları kendine zarar veriyordu öfkeyle, duvarlarla örtmeye çalıştığı yara kanıyordu görmezden gelinebilecek derinliği çoktan aşmıştı.

 

Seyfer sahneleri o kadar nahif ve derindi ki hepsine ayrı ayrı binlerce kelime yazarım. Ama özetle birbirlerinde derman bulmak büyümek temasını içeriyordu. Görmedikleri sevginin, merhametin ve şefkatin izdüşümünü ilişkilerinde kullandılar. Yaraları birdi ve artık yalnız değillerdi. Seyran’ın Ferit’i, Ferit’in Seyran’ı vardı.

Üstlerindeki tüm o acıları silkeleyebilecekleri asıl güç de buydu. Birbirleri için, sevgileri için, bağları için savaştılar. Her zaman derim evet sevgi, iyileştirmez ama çok derin bir motivasyon kaynağıdır.

 

67. Bölüme dair diğer yazıyı okudunuz mu? YALI ÇAPKINI – Sana İhtiyacım Var Çünkü Seni Seviyorum

 

“Sevgi insanlarda etken bir güçtür; kişiyi öbür insanlardan ayıran, duvarları yıkan, onu öbür insanlarla birleştiren bir güç. Sevgi, insanın ayrılık, yalnızlık duygularını yenmeye yardım eder, yine de kendisi olarak kalmasını sağlar, bütünlüğünü yitirmemesini sağlar.”

Seyran Ferit’i o suçluluk denizinde iyi gelmiyorum suçlanmasında, Ferit Seyranı o kabusların arasında yalnız bırakmadı. Ve hem geçmiş yaraları hem şimdiki yaraları sarmaya başladılar. Tıpkı Ferit’in dediği gibi senin yaralarınla beraber biz de iyileşeceğiz.

 

Seyran ve Suna Hattuç yüzünden, Kazım yüzünden yaşadıklarını yaralarını bu bölüm o kadar somut gördüler ki acımasızlıkla tanıştılar bir kez daha, çıktılar o iyi aile yanılsamalarından. Suna zamanında tutamadığı o eli geçte olsa tuttu suskunluk mirasını az da olsa yendi. Ve Kazım ve Hattuç’un ikiyüzlülüklerinden bir kez daha mideleri bulandı Seyran ve Suna’nın. Sevginin yara sarmanın yanı sıra yara açmamak da olduğunu biliyorlardı çünkü…

Ve Ferit de Kazım’ın soğukkanlı acımasızlığıyla, Hattuç’un kararmış vicdanıyla, yalıdakilerin umursamazlıklarıyla boş vermişlikleriyle tanışmıştı bu süreçte.

Asuman genelde doğruları gören bir karakter ama pek de umursayan sorunları çözme motivasyonuna giren birisi değil. Ki o yalıdaki herkes gibi zaman zaman güç yanılgısı ve bencillikle bezeli. O yüzden hastanedeki doğru sözlerine şaşırmıyorum ama yalıda Ferit’in özrüne karşı verdiği cevap bir kez daha ne kadar bencil olduğunu kanıtlar nitelikte. Ferit’ten doğru bir sevgi saygı beklerken kendisinin birçok kez duyarsız kaldığı durumları da Ferit’e hiç destek olmayışını da unutuyor.

İfakat nasıl da mükemmel bir manipülasyon ustası. O evdeki herkesi bir zayıflığından tutmuş. Halis’i en zayıf yerinden o kudretinin arkasındaki güçsüzlüğünden vurdu. Sen kendini tanrı zannederken kimler arkandan ne işler çeviriyor diyerek kendini dinletti…

Bölümde Gülgün birçok kez Ferit’i teselli etti Seyran için endişelenmiş gibi göründü ama bu sahici miydi? Asla değildi! Buna direkt bir vicdan muhasebesi derdim. Yaptıklarının söylemediklerinin vicdanında boğuldu.

 

 

Sahici endişe ve mağdurluk kelimesi bu bölümün Esme’sini direkt tanımlıyor. Esme hiçbir zaman kötü değil eksik bir ebeveyn oldu. Sustu, suskunluğunu miras bıraktı evet. Ama sebepleri sağlamdı hep. Şartları hep zorluydu. Sonunda yüklerinden arındı ve adanışını evlatlarına yaptı. Onun sırtına bu coğrafyanın bıraktığı yükleri sonunda silkeledi böylece hâlâ büyümeye çalışan çocuklarının sırtından belki de birkaç yük almayı başardı.

 

 

Bölümdeki en en sevdiğim odak sessizliklerinde bile birbirlerinin yaralarını ihtiyaçlarını görebilen Seyfer’di. O derinden bağlarını o kadar iyi hissettim ki. Seyran’ın onca yarasına rağmen Ferit’e ışık oluşu da Ferit’in Seyran’ın belki bebekliğinden beri bir umut beklediği sıcak ve güvenli ana kucağı ortamını yaralarını başkasına gösterdiğinde o yaralardan vurulacağını değil iyileşip eskisinden de daha güçlü ayağa kalkabileceğini hissedebileceği bir alan oluşturmasını. Ve odamızın yalıdan soyutlanıp nasıl da yuva olduğunu.

İçine her girişimizde dışımızdaki kabuğun nasıl yok olduğuna…

 

Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları

 

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

YALI ÇAPKINI – Sanki Yeniden Doğar Gibi

Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen  Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…

2 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Taze Başlangıçlar

Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

3 gün Önce

DEHA – Hayal Kırıklıkları

Deha 10.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

3 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Başka Bir Yalnızlık

Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı?  Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…

1 hafta Önce

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

2 hafta Önce