Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…
Uzun zamandır bölüm floodu yapmıyorduk o yüzden hepiniz hoş geldiniz. Bölüme dair eleştirim yok; hayır yanlış duymadınız, cidden yok. Aksine eksik hissettiğim yerlerin tamamlanacağına dair teminatım var, bana verdiler yani o güvenceyi.
Neyse başlayalım bölümümüzün ana odak konuları üzerinden konuşmaya…
Başlangıçtaki ilk düğümümüz: Haklı olmak mı mutlu olmak mı? Çoğu kişisel gelişim kitabında bir bölümün banko ayrıldığı o müthiş sorgu.
Dalay Lama “mutluluğun formülü merhamettir.” der. İnsanların davranış biçimlerine ve kendinize karşı merhamet. ‘Ferit direkt bu mu?’ derseniz kendine karşı merhameti gelişmemiş olsa da evet insanlar mutlu olsun diye merhamet gösteren ancak bunu tekrarlanabilir formda sırtına gel buraya bir hançer eksik diye alan açan birisi…
Gelelim Seyran’a… Çünkü bu haklılık mutluluk denklemi benim için daha çok Seyran ile ilgili… Mutlu olmaktan korkuyorsun Seyran. Hatırladınız değil mi bu cümleleri? Hatta daha da öncesine gidelim. Seyran ve Ferit’in o odadaki ilk kavgalarına. Yusuf’un bir mesajı var: “Gittin oralara vicdanın rahat mı şimdi? Ablana ettiklerinin hesabını neden soramadın Korhanlara?” diye…
Seyran aslında tam da bu yüzden mutluluktan gerçekten korktu. Karşısındaki adamla mutlu olamazdı çünkü ablasına kendine yaptıkları yenilir yutulur değildi. Seyran mutlu olamazdı çünkü ablasının hayallerini çalmıştı vs.
Seyran birçok mutlu anında bu yükün ve Ferit’e kurduğu yarı haklı önyargılarının altında ezildi. Zaman geçtikçe ise Ferit’in de ailesinin bagajı olduğunu Ferit’e baktığında gördüğün hiçliğin bir ekim olduğunu anlamıştı. Önyargılarından kurtulsa da bu sefer bir ailenin bagajı bir makinenin çarklısı olmanın ne demek olduğuyla tanışmıştı. Görülmeyen sevilmeyen çocuklardı bazen de sevgiyle boğulan, iyiliklerin bir bedeli olduğu evlerdi onlarınki… Ferit dedesine demişti zamanında; “küçükken de benden ne zaman bir şey isteyecek olsan pahalı bir hediye alırdın” diye. Koşullara boğulmuşlardı. Suna daha yeni dedi: “Bu kez de sen fedakarlık yapacaksın ablacığım” diye… O yüzden Seyranın ne yaşanırsa yaşansın ablasını Ferit ile birlikte defalarca kurtarmaya çabalamış olsalar bile sırtında ‘onun hayallerini mi çaldım?’ yükü pek inmiyor, her mutluluğuna da sınır getiriyordu. Bu yüzden Ferit için unutulmaz olan çoğu olayda Seyran’ın burukluğu vardı. Neyse ki Ferit kırdığı her şeyi onarmaya söz vermişti. Günün sonunda Seyran’ı vicdanı rahat bir şekilde gülümseteceğine söz vermişti.
Gelelim Ferit’e. Ferit’i tek sahneyle tüylerimi diken diken ederek anlattılar. Oyunculuklar da işin tuzun biberi oldu. O arabadaki Fuat’ın “hadi beni de kurtar abicim, herkesi kurtarıyorsun ya…” demesi… Muazzamdı.
Şimdi arkadaşlar, zamanında defalarca bahsettik Ferit’in kahramanlık arzusu aslında çocukluğundaki kurtarılmayı bekleme ve bir türlü kurtarılmamadan geliyor. Fuat da zaten tam manasıyla Fuat değil; kendisinin de dediği gibi burada olmasının kendisiyle ilgisi yok. Ferit’le ilgili… Bu yüzden Fuat bir noktada Ferit; çocukluğuyla, affettiği failleriyle, kurtarılmayı beklemiş ama kurtarılmamış Ferit. Odasında en güvenli alanında bile güvende hissetmemiş, annesi anlasın diye gözleriyle konuşmuş ama suçlamasın diye sessiz kalmış Ferit…
Madem bu kadar herkesi kurtarabilecek kadar güçlüydün ‘kendine neden bir yararın dokunmadı’; ‘aynı kaderin kurbanı abine neden yararın dokunmadı’ diye kendine küskün olan Ferit…
Abisinin ölümü, yüzüne ‘katilsin’ diye, ‘senin yüzünden oğlumu kaybettim’ diye, ‘uçkurun elinde abinin katili oldun’ diye, ‘bir oğlum gitti geriye de hiçbir şey kalmadı’ diye diye sırtına yüklenen Ferit…
Gelelim annelere… Ferit zamanında benim annem de senin annenin farklı bir versiyonu işte demişti Seyran’a. Gülgün de Esme’ye aynısını dedi. Seni yanına beni kalbine yakıştıramadı… Vitrin gelini Gülgün, her yere yakıştırıldı ama Orhan hiçbir zaman sevemedi. ‘Peki neden?’ diye sorguladığımda ilk bölüme ışınlanıyorum.
“Hiç başka türlüsünü hayal ettin mi baba?”
“Ancak hayal edebiliriz oğlum… Sen karına iyi niyetlerle bak onu sevmeyi ona aşık olmayı dene.”
Orhan. Yok adam Orhan. Tuzluk Orhan. Babasının emirleri dışında nefes bile alamayan onu memnun etmek adına olduğu kişiyi tamamen değiştirebilecek olan Orhan. Tek isyanı var babasına onun seçtiği kişiye aşık olmamak onun kurduğu aileyi mutsuz etmek… Tek isyanı bu. “Sevgi yukardan aşağı akarmış.” demişti Ferit’e. Oğullar her zaman babalarını sevemeyebilir. Halis’in akmayan sevgisiyle ne çocuklarını ne karısını sevmeyi beceremeyen Orhan. Ve bunu bir noktada babasına içinde sürekli biriktirdiği farkında olmadığı kiniyle yapan Orhan…
Esme’ye gelirsek Esme hayatında ilk defa anne olmak istiyor. İlk defa siper olmak istiyor ama bunu yanlış yapıyor. Tıpkı Halis’in zaman zaman Ferit’e yaptığı iyilik kılıfındaki zorbalıklar gibi bu. Madem benim için bir şeyler yapıyorsun bir kere benim ne hissettiğimi sor anne…
Bu koca ailelerde kimse kimseye ne hissettiğini sormuyor. Hele ucu kendine dokunacaksa ya da istediği cevapları alamayacaklarsa… O yüzden Seyfer’in bu ailelerde bir çark olması imkansız; en başta o sanatçı kırılgan ruhlarına haksızlık bu. Düzen kabullenip devam ettirilmez aksine korku imparatorluğu yıkılır içindeki her kattan içlerindeki çocuğu artık mutlu etmek adına hesap sorulur ve sevgi imparatorluğu kurulur.
Absun ilk defa bu bölüm bana tanıdık hissettirdi bunu da söylemeden geçmeyeyim tabii ki hala Suna’nın fazla pasifize edildiğini düşünüyorum ama ilk böyle cidden konuştukları o anlara olan göndermeler çok hoşuma gitti.
‘İnsanın ailesine rağmen mutlu olması mümkün mü?’ Tam olarak bu çatışmayı izleyeceğimizi düşünüyorum aslında ailesine rağmen kendisini onlardan ve yüklerinden kurtarabilen Seyfer…
Seyran’ın ışığıyla renklenen tıpkı çizimi gibi kara düzen hayatına ahengi katmayı başaran Ferit ve Ferit’in aşkıyla sert duvarlarını eti kesen keskinliğini önyargılarını törpüleyen Seyran. Çocukluklarını iyileştirebilen bunu da birbirlerinden aldıkları güç ve cesaretle onları bu hale getirenlerden soracakları hesaplarla yapacak olan SeyFer. Ve ailelerinin yüklerini sırtlarından atmaya çabalarken ikinci aileleriyle de mutsuzlaşan AbSun… Ve belki sonradan bulacakları geç kalınmış mutlulukları…
Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…