Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine sev(nadoélo) ‘in kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Her Peygamberin verdiği öğüt aynıdır: Sana ayna olacak insanı bul.
Hz. Mevlana
Birçok karakterin hem kendisi hem de karşısındaki ile yüzleşmeye başladığı muazzam bir bölüm izledik. Belki bazılarına göre tahmin edile bilir hikaye akışı, kolay yazım dene bilir. Ama zor olan o kolayı basitleştirmeden derinlerden işleyebilmektir bana göre.
Benim flood odağım hep #SeyFer olmuştur, okuyanlar bilir. Ama bu defa açılımını sevdiğim ve sevmediğim karakterlere de değinmek istiyorum.
Suna
İlk olarak gri Suna’nın maskesinden gerçekten sıkıldığımı belirtmek istiyorum. Yani oyuncu sözleşmesinde “benim karakterim melektir” şıkkı diye bir şey yoksa, bu karakterin artık iç zehrinin sızıntı verme zamanı geldi de geçiyor. Bunun en güzel yolu da sahip olduğu halde asla onun olamayan yalı ile verilmesini lazım artık. Seyran’ın da geçen bölüm Esme’ye dediği gibi “insanlar rol de yapıyorlarmış” Yani Seyran’a “senin yaşadığının bin katını yaşamaya razıyım” diyen Suna’yı kendini göstermeye çalıştığı gibi değil de olduğu gibi yazmanın son şansı bu.
Kazım
– Bu büyük şehir. Kızın gözünü 3 günde açarlar. Sonra hepten yok sayar Seyran bizi. Onun rengi belli.
Her kes dünden Kazım’ın neden yalıyı Seyran’dan Abidin’e geçmesini istediğini sorgularken aklıma gelen o sahne. Seyran’ı da Suna’yı da çok iyi tanıyor Kazım.
Gülgün – Esme
Yanlış adamları baba etmiş, kendileri de anneliği becerememiş iki kadın. Evlatlarına bilmeden yaptıkları iyilik: ‘nasıl anne’, ‘nasıl kadın’, ‘nasıl eş olunmaz’ ı göstermek… Kucaklarınıza alacağınız bebekler size sadece doğurmakla anne olunmadığını öğretir belki.
Halis Ağa
Dün gece birçok izleyiciye ekran karşısında İfakat gibi ‘Ağaaaaam’ diye çığlık attırdı yalı tanrısı. Ferit’in büyümesini görmenin ve Seyran’ı eskilerden bir yerden tanımanın verdiği eminlikle ellerinden tutup yürümeyi öğretiyor bizim aptal aşık çiftimize.
– O zaman bırak ellerimi.
– Beni sen tutuyorsun.
SeyFer yüzleşmelerine gözlerimiz dolu baktığımız, ‘biz neler izlemişiz’ diye sorguladığımız sahnelere nasıl da muhtaçmışız. Ferit’in annesine “başka biri ile” diye bağırarak gösterdiği öfkeli isyanını Seyran’a hüzünlü taraftan göstermesi. Seyran’ın “unutamam” diye artık susmaması…
Esra’nın tabiri ile Ferit’in kalbinde / handa Ferit’in dilinin çözülmesi. Yaralarını, o yaraları açana, kaçmadan anlatması. Karşı koyamaması. Sahnede hoşuma gitmeyen detaylar olsa dahi, yüzleşme anlamında güzel yazılmış. Etekteki taşları dökmeseler bile artık o taşların aşikara çıktığı bir sahne bana göre. Yaşanılan tüm acıları, akıtılan tüm gözyaşlarından pişmanlık duymamaları. Hepsini tekrar yaşayacak kadar bir birilerine olan aşklarına güvenmeleri. Birbirilerine güvendikleri yegane konu belki de.
Bu sahnede bence herkes aynı şeyi düşünmüştür.
– Kim istemez mutlu olmayı? Ama mutsuzluğa da var mısın?
Cemal Süreya (Fatoş’a selam)
Seyran ve ‘duyarlı karakterin’ kalite farkları. Antikacı bağırmaz, eskici bağırır misali: Beni biliyor, beni tanıyor, anlıyor, seviyor. Sen?
O kadar farkında ki, “eski toksik ilişkinize çekiliyorsun” dediğinin Seyran olsa da asıl çekilenin Ferit olduğundan. O yüzden Seyran’a “ben, ben” diyerek bölge işareti yapmaya çalışıyor. Benim olanı korumak? Neyse ki, az kaldı. ‘Winter is coming.’
Bu bakışın bir sesi var:
– Şimdi gidiyorum işte Ferit. Hem de kendi rızamla gidiyorum. Sen hala anlayamadın beni, tanıyamadın. Ben bu yaşıma kadar korkacağım kadar korktum zaten. Bundan sonra da Allahtan başka kimse korkutamaz beni.
Neydi o? Ha!
Çünkü, sen vedalaşmaya bile tenezzül etmedin…
Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları