Hani Yalı Çapkını senaryosundaki tutarsızlıklara dair serzenişleri dile getiriyoruz ya, size sadece yakın iki bölümden iki replik vereceğim. Artık fazla söze gerek yok!
“Ne kadar güzelsin sen. Senin bir erkek arkadaşın olabilir, öyle mi? Sen beni unutabileceğini mi sandın Pelo? İlk öpüşmemizi, ilk el ele tutuşmamızı, ilk birlikte olduğumuz geceyi unutabileceğini mi sandın, sen tüm hücrelerine kadar benimsin.. Unutmuşsun bunu, belli. Sana bir hatırlatmam gerekiyordu bunu”
-ki hatırlatmak isterim bu replikteki ‚‘sen bana aitsin‘ cümlesi fragman ertesi tepkiler üzerine ‘sen tüm hücrelerine kadar benimsin.“ olarak değişmişti.
“Siz benim ailemsiniz. Seyran benim ailem, benim karım. Bak sana yemin ederim; sana, Suna’ya, Esme Anneme, Hattuç Hanım’a, Seyran‘ın tırnağına zarar gelsin, dünyayı yakarım. Yemin ederim“
-ki hatırlatmak isterim bu cümleler ağızdan çıktığında karısı ile paylaştığı odada kız arkadaşı (!), akşam yemeği sofrasında ise Ferit’in suçları yüzünden karısı Seyran’a had bildiren dedesi vardı.
Hikayemiz gerçek bir hikaye olabilir. Ferit aslına uygun şekilde yukarıdaki cümleleri neredeyse birkaç gün ara ile kurabilecek kadar dengesiz de olabilir. Ama tüm bu gerçekler, izlediğimiz bölümler ışığında gösteriyor ki, senaristimiz bu mevcut hikayeyi sahiplenip ekran karşısındaki izleyiciye aktarabilecek kadar ehil değil. Tipik bir Gülseren Buğdayıcıoğlu hikayesi deyip geçmeyin; Masumlar Apartmanı’ndan Kırmızı Oda’daki hikayelere ne başarılı kalemler gördü bu gözler.
Ama senaristimizin başarılı olduğu bazı konular da yok değil! İzleyicilerin taleplerine / sorularına dizi içine yerleştirdiği replikler / sahneler ile yanıt verme çabası takdir edilesi^^ Dizinin ilk bölümlerinde, bile isteye, Seyran – Ferit arasında tatlı, bazen elektrik yüklü atışmalar yazarak aşk kıvılcımları göstermek, izleyici Ferit karakterinin gelişimi, dönüşümü ile romcom tadında aşk itirafları beklediğinde de izleyici ile dalga geçebilme hakkını kendinde görmek de büyük başarı!
Bölümü izledim mi? Evet! Gelecek hafta izler miyim? Ona da evet, ama en ufak bir merak kırıntısı olmadan… Ferit’in vurulması ile Serter’in gerçekten tehlikeli bir adam olduğu vicdan azabı ile hastane odasında barışan bir SeyFer pek de sürprizli olmaz değil mi? Pelin’in yalının kapısından girip kendini sevgilisinin yatak odasına sokması, bir de sürekli bundan rahatsız olduğunu dile getirmesi nasıl olsa unutulur. Sahi izlemek kısmet olmadı ama; Ferit Kazım ile buluşmaya gitmeseydi koca yalıda Pelin’e oda açmadıklarına göre Ferit’in aklında nasıl bir uyku planı vardı acaba? (Gerçi karısı ve baldızı ile koyun koyuna uyumayı teklif etmişti, koltukta Seyran / yatakta Ferit +Pelo; koltukta Ferit / yatakta Seyro +Pelo ya da hepsi yatakta ^^ her türlü versiyona şaşırmamak lazım.) Ferit kurşun yedi, bak Allah’ın işine…
Ah be Serter, senin bu adı konulmamış saptaman bile unutulup gidecek…
“Adam evli be evli, nasıl görüşüyorsun hala onunla? Ya hiç mi kendine saygın yok senin? Nesin sen? Hadi onu da geçtim; hem benle görüşürken, onunla nasıl görüşüyorsun? Evine nasıl alıyorsun? Bunu kimler yapar biliyor musun sen?“
Korkarım ki bizi Gülgün, Asuman ve Suna’nın Ferit’in Pelin’i yalıya, hatta yatak odasına çıkartmasını sadece(!) kadına şiddete hayır olarak adlandırması, durumu Ferit seni seviyor ile destekleyip normalleştirilmesi neticesinde özel 14 Şubat bölümü ve Seyran’ın Ferit ile birlikte olması bekliyor. Bu sahte mutluğu bozacak çatışma da Pelo’nun hamileliği olursa hiç şaşırmam. (Her ne kadar Ferit’in Pelin’de kaldığı gecenin detayları gösterilmemiş olsa da dudak dudağa bir çift eğer sabah üzerlerinde farklı bir kıyafet ve neşe ile uyanıyorsa insan aklına sevişmiş olma ihtimallerinden başka bir şey gelmiyor.) Senaristin bu klişe çatışmayı duruma göre değerlendirmek üzere cebine koyduğuna adımın Aslı olduğu kadar eminim.
Defne Ferit’i çok az tanısa da analiz edebilmiş. Ferit çocukluk ve hatta gençlik dönemini hiç de sağlıklı bir şekilde geçirememiş. Zenginlik ve yalıdaki şatafatlı yaşam, soyadının getirdiği şöhretin içinde kendi benliğini kaybetmiş. Belki de tamamen psikolojik sebepler ile ortaya çıkan şeker hastalığı nedeni ile de el bebek gül bebek bir yaşam sürdüğü için sürekli ilgi istiyor. Kendinden başkası ile ilgilenilmesin, sadece O sevilsin…“ İstediği, beklediği kapsamda ilgi ve sevgiyi göremediğinde de hırçınlaşıyor, bastırılmış duyguların nasıl acı bir şekilde ortaya çıktığını Seyran’a sarf ettiği ama sonradan da pişman olduğu alaycı ve ağır sözlerde görüyoruz.
Ferit bugüne kadar ailesinden gördüğü ilgiye rağmen aslında ne kadar çok ihmal edilmiş. Düşünsenize Trendyol reklamı için babası ile birlikte sipariş vermek dışında kısacık bir duygu/durum paylaştığı tek bir an yok. Pek de haz etmediği Kazım Papa ile iletişi çok daha fazla..
Belki de Ferit’in bilinç altı yalı çapkını babasının izinden giderek çift eşliliği normalleştiriyor. Üstelik bunu normalleştiren sadece Ferit de değil, nur topu gibi bir de ablamız Suna var. Suna’nın ikili ilişki deneyimi izlediği filmler ile sınırlı iken Seyran’a akıl veriyor ya… Dayanamıyorum! ‘Kocanla yatmazsan çocuk yapmak için metresine gidebilir’ anlamına gelen cümleler kurabiliyor. Bu mu ablalık? Bu cümlenin bir ötesi ‘metresine gitmesinin suçlusu sensin!‘ değil mi?
Suna dahil bütün yalı “Ferit Seyran’ı seviyor” diyor. Hangi Ferit pardon? Pelin’i odaya getirdiğinde Seyran tepki ile odayı, evi terk ettiğinde nereye gittiğini bile merak etmeyen, hadi onu geçtim, Seyran tuvalette ağlarken, koltukta eski(!) kız arkadaşı ile adresini sadece onun bileceği bir ev seçmekte olan Ferit mi? Oldu paşam (Ferit ses konu ile okuyunuz!) Ama ‘Seyran benim ailem’ diye ne güzel ağlıyor, kıyamam… Zaten Ferit ota, boka, uçan kuşa ağlamıyor mu? Kazım ile konuşmasından bir gün önce de eski(!) sevgilisi ‘kopamıyorum senden.‘ derken ağlıyordu. İki tatlı cümle, birkaç damla göz yaşı ile Kazım’ın kalbini kazanmış mı oldu şimdi?
Kazım Ağa’ya dair de bir paragraf açmak lazım: Kazım Ağa‘nın hız kazanan değişimde karakteri sırtlanan Diren Polatoğulları’nın başarısı yadsınamaz. Gözlerinden düşen bir damla yaş kanmayın, Kazım Ağa örnek bir baba değil. Kendi doğruları ile yetiştirdiği, aslında yatırım yaptığı kızlarının bedenleri kadar, ruhlarında açtığı yaralar unutulmamalı. Ama canından kanından… Ailesini korumak için nasıl kaplan kesilebildiğini izledik gördük: “Sen Seyran’a ne yaptıysan gizli gizli köşelerde ağlıyor. Benden çok acıtmışsın canını.” – Alt metin, ben kızımın canını acıtmış olabilirim, ama SEN acıtamazsın!
Seyran sadece 19 yaşında ama babasının evinde yaşadıkları onu yaraladığı kadar olgunlaştırmış da… Bugünün Seyran’ı Ferit ile kavgasının etkisi ile babasının sözünü dinleyip Ferit’i terk edebilirken, odasına kadar giren metresi kabullenecek öyle mi? Ne için? Antep’e dönmemek, kendi ayaklarının üzerinde durup manken olmak için. Bu mudur güçlü Seyran? Halis Ağa daha dün ailesine ‘marabalaar’ diye bağırırken, bugün damızlık gelin olduğunun altını çizip, istediği gibi davranmazsa masada yeri olmadığı konusunda tehdit ederken, tüm fiziki ve sözlü tacizlere karşı ‘çok şükür’ demeye devam mı etsin?
Belki de en iyisi Şebnem Ferah’ın şarkısındaki gibi…
Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Her şeyi, unutmak
Göz atmanızı öneririz: Yalı Çapkını Bölüm Yorumları