Yargı 21 Bölümünde sıralamadaki yerini bir önceki haftaya göre korudu ve AB’de 10,05 reyting, ABC1’de 9,69 reyting ile günün 1.si iken, Total’de sıralamada 1 kademe yükseldi ve 7,69 reyting ile ikinci oldu. Bölüm değerlendirme yazısı Gülsüm ‘den… Keyifli okumalar…
Bir şeyi görme biçimim aslında çok komplike yapılara dayanmıyor. Esasında çok basit şeylerden daha fazla zevk aldığım bile söylenebilir. Yani ‘Less is more’ diyen Mies van der Rohe’nin görüşlerine katılmamak mümkün değil bu açıdan. Bunun da yanında bir izlence sırasında Amerika’yı yeniden keşfetmeye de çalışmam. Özetle büyük beklentilerle yola çıkmıyorum. Bir bilmecemiz var diyen bir dizi izliyorsam, her hafta o bilmecenin bir ucundan tutup oradan gitmeyi severim. Bir matematiksel denklemde, atıyorum beş adımlık bir işlemin üçüncü adımında kullandığım veriyi, aynı denklemin esasında gizli altıncı adımında tekrar görmekten zevk alırım. Ve bence bu ters köşe sayılabilir. Aynı matematiksel denklemin üçüncü adımını, bambaşka bir felsefe sorusunun içerisinde kasıntı gibi görürsek afallarız. Yargı dizisi genel anlamda bu afallatma teorisi üstüne gidip, kendi içinde kurduğu mantığı baltalamasıyla inanılmaz gözlerle izlediğim bir yapım. Kendi senaryo matematiklerine uyum sağlayarak izlesem bile, gözün üstündeki kaşı sanki şapkadan çıkarmaya çalışıyor, bir nevi zekâma hakaret ediyor, karakterleri üstünden izleyicisiyle dalga geçiyor, kuklasını da Yekta belliyor. Bu kasıntılık ise genel anlamda benim o seyirlikteki fazlalıkları daha fazla hissedip, ondan keyif almamın önüne geçiyor, verilen bölümü daha derin uçurumlarla izlememi sağlarken karakterlerle bağ kurmamı engelliyor. Bu haftaki Yargı 21’in bölüm fragmanlarını, özetini ve karelerini görür görmez, bir ölçüde yazı yazmakta isteksiz olmam bununla ilgiliydi. Herhangi bir Türk yapımına karşı geliştirdiğim ön yargıların, Yargı özelinde bir süredir yıkıldığını hissediyordum ama aslında iki saatlik uzun uzadıya anlatılan bir projenin odağını kaybettiğini, eklemlendirilmeye çalışılan detayların fazlalığı ile birlikte bu bölümle daha fazla hissedebildim. Geçen hafta detay aktarımıyla hoşuma gitmeyen her öğe, itinayla ana konuya da taşındı ve bu sefer bölümden topyekûn memnuniyetsiz kalktım. Tam anlamıyla duraklama dönemine girdiğimizi düşünmek de yersiz değil. Bu kendinden geçmişliğin sebebini ise bulamıyorum. Yeterince bekletildiğimiz düşünülmüyor sanırım.
Gelelim Yargı 21’in ana konularına o zaman. Genel anlamda Yekta’nın bayrağını taşıdığı, oğlu Engin’in öldürülmesi konusuna yani. Yekta elinde olsa, yasama, yürütme ve yargı organlarının tümüne egemen olabilirmiş bu zekâsıyla. Adama bence yazık edilmiş sadece yargı organında. Canı istediği için yaptıklarıyla daha az eğlense bence oldukça ilgi çekici bir karakter bile olabilirdi. Bir satranç oyuncusu misali hamlelerini üç adım önceden belirlemesi, buna bağlı olarak rakiplerinin elini zayıflatması esasında hayranlık duymam gereken bir şeyken, sözde klişeden kaçınmak isteyen bir dizi için aşırı klişe sayılabilecek bir patlama sahnesi ve kötü adam kahkahaları izlememiz gerekir miydi diye kendimi sorgulayıp durdum. Genel tepkilerim tiksinmeye eşlik eden bir karın ağrısı, beynimin ütülenmesine eşlik eden bir baş ağrısı oldu.
Yekta’nın zekâsını gerçekten takdir ediyorum. Rakibin düşünebileceği her karşı hamleyi bu kadar erken ekarte etmek büyük bir başarı ve zekâ örneği sayılabilir. Ancak patlama yerine oradaki insanlar da satın alınabilirdi, Ilgaz’ın ve Ceylin’in bu diplomasızlık verisine ulaşabilecekleri kesin bile değildi. Manidar zamanlaması nedeniyle bu patlama daha dikkat çekici oldu. Bu adam egosunun esiri olmasaydı gerçekten suç dehası tanımına epey yaklaşabilirdi. Bir suç ağının ortasındaki böcek gibi takıldığını hayal ediyorum da bu kaypaklığı olmadan, mükemmel olabilirdi. Yani zorlama suçlamalarına inanasım gelse baya müridi falan olurdum, zaten şirketindeki avukatların da bundan bir farkı yok. Cüneyt’in yersiz Ceylin düşmanlığına bu gözle bakasım gelirdi de neyse ki Cüneyt’in kendi ajandası var.
Ana konu özelinde bölüm içinde Niyazi’nin katil çıkması ihtimali münasebetiyle Yekta’nın saçma sapan suçlamalarından kısa bir süreliğine kurtulacağımızı bekliyordum. En azından şimdilik Ceylin’den tırpanlarını çekebilirdi diye düşünüyordum ama Yekta o kadar tatminsiz ki, aktarılan verilere güvenmek yerine Niyazi’nin katil olduğu kanıtlansa dahi, Ceylin’in üstüne gitmekten kendisini alamayacak gibi görünüyor. Her öfkesine sahip çıkamayan demek ki Yekta’nın radarına katil olarak girebiliyormuş. Bu zorlama senaryonun hiçbir yerinden öyle bir tutamıyorum ki, Yekta suçlu olmalı dedirtmekten başka hiçbir amaç güdülmediği de ortada. Derya’ya zevkten dört köşe olmuş şekilde bıraktığı Ilgaz aleyhtarı belgeleri sunarken, avukatlık dışında her şey yaptığını da gördük. Yekta ve genel tavırları, geçen bölüm kurgusunda ve dengesinde de bozuktu ve ayarsızdı ama açıkçası Yekta zehirlenmesini bu bölümde daha az yaşamayı bekliyordum. Bence Yekta dozajını düşürmekte bir sıkıntı artık çıkmaz, çünkü tüm izleyenlerce ana temayı yeterince anladık. Fazla sündürmenin bir âlemi yok. Belli ki sürekli kazanan Karadayı Turgut savcı reloaded isteniyor ama Turgut savcının en azından bir albenisi vardı. Flaş TV oyunculuğu yapardı, kendi kurduğu senaryolara öyle bir inanırdı ki gerçekten bundan aşırı tatmin olurdu, kafasındaki tilkileri gözlerinden anlardım. Eğlenceliydi. Burada kulağımıza kar suyu kaçtığı için eğlenmekten ziyade üç haftadır kendimi teskin etmenin yollarını arar oldum.
Ana konuda Yekta muhabbetinin ayarsızlığı da aynı zamanda asıl başkarakterleri göremeyişimize yarıyor zaten. Ana karakterlere ulaşımdaki sıkıntılar, haliyle bölüm içinde aşağı yukarı 2-5 saniyeyi aşmayan minnoş sahnelerinin önemsizleşmesine de yol açıyor. Kaldı ki ne kadar tatlılar demek yerine, sık sık sinirlenerek ve söylenerek bölümü tamamladım. Başrollere reva görülenler biraz yazıma bağlıysa, çoğunlukla kurgu ve montajla ilgili. Ben yorumlarken de haliyle dikkatimin dağılmaması için bu iki saniyeyi kendi kurgumdan kestim.
Ceylin ve Ilgaz’ın dolaylı olarak Niyazi’nin ölümüne sebep olmalarının ve her şeyi mahvetmelerinin, en azından Ceylin’in duraksız tavırlarına bir set çekmesini isterdim. Yani mal oldukları şey bir insan hayatı ya neticede. Bu konuda Ceylin, Pars ile şüphelerini paylaşmayıp, kendi kafasına estiğini yaptığı için bu hale getirdiler olayı. Pars’ın sürekli kapı dışarı edilmesi konusundaki kırılmışlığını anlıyorum ve adama büyük hak veriyorum. Ceylin Pars’ın desteği konusunda oldukça nankör bir profil çiziyor ve bu gerçekten dostlukları anlamında Ceylin’i olduğundan çok daha itici yapıyor. Dostluk veya gönül ilişkisi fark etmeksizin, Ceylin’in bu bencilce, fütursuz halleri ve hareketleri onu gerçekten çekilmez, itici, dengesiz ve nankör gösteriyor. Güçlü ve atılgan kadın olgusunun en kötü örneği gibi oldu Ceylin bu bölümde. Yazılması istenen güçlü kadının, Ceylin’in dengesizliklerine ve fevriliklerine bağlı çehresi değil, zekâsından doğan bir tür seksilik olduğunu düşünüyordum. Bununla dengesizlik, kuralsızlık ve yalancılık yoluyla zıtlaşmak, Sema Hanım’ın bana kalırsa hatalarından birisi. Kadının ne yalancılığı kaldı ne zeytinyağı gibi üste çıkması. Özetle Ceylin’i olduğu gibi kabul ediyorum. Buraya kadar bir sorunum yok ama söylemeliyim ki çift tartışmalarından Ilgaz’ın sessizliği yüzünden kendince yüksek sesiyle sıyrılıp, ilişki dinamiklerini sürekli kendisinin yönlendirebileceğini sanması, ayrılık sinyallerinin yakın olduğunu gösterir. Tabi ki Ceylin’in Ilgaz’a duyduğu aşk, Ilgaz’ın karalandığını duyarak silkelenip kendisine gelmesiyle harekete geçiyor. Buraya kadar çok güzel ama bunun maalesef bir yerden sonra yetmeyeceği de ortada. İlişkide birbirlerine tanıdıkları boşlukları Ceylin sürekli yalanlarla karalar hale geldi çünkü. Ceylin’i gerçekten yaptıkları için değil, gidiş yolları yüzünden yargılıyorum yani.
İlişki dinamikleri açısından Ceylin ne yazık ki, bencilliğinin ve hep ben bilirimci diyen kestirme giden zekâsının egosunu beslemesine izin vermesiyle Ilgaz tarafından cezalandırılmayı hak ettiği bir noktaya getirdi kendisini. Ilgaz’ı çantada keklik gibi görmesinden hoşlanmıyorum. Bölümler boyunca Ceylin’in ele avuca gelmez kuralsız halleri ve yalanları da çift arası güvensizliğe neden olup, çiftin gerilmesine, dolayısıyla ayrılmalarına neden olacak bence. Buna dayalı bahanelerden oluşan bölüm yumakları izledik. Ceylin’in aslında Merdan’dan bilgi almasına normalde olumlu yaklaşabilirdim. Kendisine istihbarat sağlayabilmek adına gittiği dolambaçlı yollarının olacağının güzel bir göstergesiydi. Esasında bu yolları birbirlerine entegre ederek güzel bir iletişim yakalayacaklarını düşünüyordum, buna rağmen Laçin yoluyla yalanı ortaya çıktığında Merdan’dan bu bilgiyi sağladığını açık etmeyişi bu iletişime ket vurdu. Yanlışının farkında olması, Ilgaz’ın toleransını suiistimal ettiğinin de farkında olduğunu gösterir. Kendisi de tehlikeli sularda yüzüyor yani. Ceylin’in 30 yıllık hayat tecrübesinin onu getirdiği yeri anlıyorum ama bu, yalanlarıyla Ilgaz’ı, güvenini, desteğini harcamak demek asla olmamalıydı.
Ilgaz: ‘‘Cevaplanması gereken daha önemli bir soru var önce. Bu müvekkilim dediğin şu Ayla, elinde yazan. Ne yapıyorsun sen? Ben seni anlamaya çalışıyorum. Bir anlayış geliştirmeye çalışıyorum. Seni olduğun gibi kabul etmeye çalışıyorum. Sen gene ve hala arkamdan iş çeviriyorsun. Kimden aldın o ismi?’’
Ceylin: ‘‘Çünkü seninle aynı fikirde ya da aynı anlayışta değiliz. Tamam? Ya ben senin gibi ince, düşünceli, böyle kefeye koyduğunda hangisi adil hangisi değil diye düşünemiyorum. Allah Allah ya! 30 yıldır da böyle bu, anladın mı?’’
…
Ceylin: ‘‘İster huy de ister alışkanlık de. İstersen aptallık de. Ama böyle.’’
Ilgaz: Nereden buldun o adı?’’
Ceylin: ‘‘Engin’in eski notlarına bakarken buldum. Sen de Yekta’yı bel altı vurmayalım dediğin için söylemedim. Oldu mu? Tamam mı?’’
Ilgaz yönünden ise adam o kadar dürüst veya şanslı ki, her zaman dürüst yollarla bilgi edinebiliyor. Neva ve Laçin hakkındaki bilgiler adamın ayağına yürüyerek geldi resmen. Yani bölüm, çiftin ayrı sahnelerindeki yöntem farklılıklarının anlamlı bir gösterimiydi. Bu açıdan çift çatışmasının büyümesini bekliyorum. Zaten bu anlamda değişmeme temasında tartışıyorlar. Ilgaz’ın kendisinden daha fazla ödün verdiği ayyuka çıktığı için, sıranın hala Ceylin’de olduğunu düşünüyorum. Ceylin ile, bu hafta gerçekten sesini yükselttiğinde Ilgaz’ı sindirdiğini sanması yüzünden çok bozuldum. Kendisine çekidüzen mi veriyor ne yapıyorsa yapsın, ben bunlarla uğraşamıyorum. Pars’a çevirdiler beni.
Ceylin, Ilgaz’ı hak etmiyor meselesine gelmek istemiyorum ama Ilgaz’ın kaybetmemek için söylemediği gerçekleri duyunca ortalığı karıştıran, Ilgaz’ı kasten üzen yenge tavırlı arkadaş da kendisiydi. Ilgaz’ın sessizliğini, Ceylin’e hak vermesine değil de, şimdilik çözüm odaklı olmasına bağlıyorum. Çözüm odaklı deyişim de sanırım biraz kandırıkçı çünkü Ceylin’in direktiflerine olduğundan daha fazla boyun eğiyor gibime de geliyor. Ilgaz’ın bu ilişkide sindirilmiş gibi görünen halleri de hoş değil. Buna bir dengenin getirilmesi bence şart. Ilgaz’ın sabır eşiği aşıldığında Ceylin’e bu halleri için katlanamayacağı belli. Ancak en azından, bu bölüm sonunda Ilgaz’ın Ceylin’in aksine Pars’ı bilgilendirmeye çalışarak ve Yekta’dan bahsederek sekreterliğe gitmesini beklerdim. Pars’ı tekrar bu kadar dışarıda tutmanın bir anlamı yoktu. Bunun zararı yine kendilerine dokundu. Şimdi Pars’a sekreterlik patladı deseler de hiçbir şey değişemeyecek. Pars’ı patlamadan önce şüphelere dâhil edebilmek vardı.
Laçin’in Murat kaynaklı olarak Yekta hakkındaki en büyük açığını, Engin’i öldürmediğini düşündüğü Ceylin’e sızdırması, yapabileceği en büyük yardımlardan birisiydi. Hatırı sayılır etkisizliğinin diyetini ödemeliydi. Her ne kadar bu bilgiyi Seda’nın açık edeceğini düşünsem de aşk bir şeyleri harekete geçirebilen önemli bir unsur olabiliyor. Bu açıdan bilginin Laçin’den gelmesi bir bakıma anlamlı bile sayılır. Sonucunda bir yere varamadıysalar bile o patlama çift için çok daha ilgi çekici oldu bence. Bu büyük düzenbazlığın açığa çıkmasını dört gözle bekliyorum. Ben patlama zamanlaması sebebiyle doğrudan Yekta’nın bunun arkasında olduğundan şüphe ederdim. Yekta bu hamlenin arkasına gizlense dahi, Niyazi gibi kartlarını daha çok belli etmiş bile olabilir. Bilgilerin kaybolma tehlikesi beni nedense kaygılandırmadı, sonuçta bu sekreterlik bilgilerinin bir yedeği vardır, Cüneyt kopyalamıştır, yani köstebek deliği her zaman bulunabilir. Bu bilginin kanıtlarına ise Merdan sahip zaten. Sanırım bu bölümün sevdiğim en ufak bir yanı varsa, o da karakterlerin birbirleri içine geçmişliği diyebilirim.
Pars ise bu bölüm başından sonuna haklıydı. Nerede bir olay var, fonda bu IlCey ikilisi. Sürekli adamı hazırlıksız yakalayıp desteğini sürdürmesini bekliyorlar. Yok, öyle yağma. Ilgaz’ın bir suçu yok, adam aracı ama Ceylin baş şüpheli olduğu soruşturmada kendisine taraf dava savcısından kendisini itinayla itmeyi başardı. Bunu da çerçeveletip assın uygun bir yerine. Adam her bilgiyi neredeyse koştura koştura Ilgaz’a ve Ceylin’e yetiştirdi. Ceylin iki şüphesinden bahsetseydi incileri dökülürmüş gibi yaklaştı. Pars’ın da iyi niyetini gayet kullanmış oldu. Pars’ın dengesizliği yüzünden güvensizlik duyulmasını anlıyorum ama şüphelerin paylaşılmasında hiçbir beis yok ki. Pars’tan bu siniriyle bir şey çıkmaz diye çift yine kendisi iş görmeye kalktı, bak üniversite sekreterliğini havaya uçurdular. Yani Pars ile ortak zemin konusunda biraz daha yüzsüz olsaydılar, af dilemeyi bilseydiler, Pars belki o belgeleri çok daha erken doğrudan ayağına istetecekti. Özetle yine Ceylin yönetimindeki fütursuz, düşüncesiz çiftimiz sahalardaydı. Pars’ın bundan sonra işine olması gerektiği gibi bakmasını isterim. Yekta ağzıyla konuşmaması benim için kâfi aslında.
Pars ve ilişkilerine de bir göz atalım. Derya ile ilişkilerinin derinleşeceğinin göstergesi, kadının odasına girip, keskin koku duyusunu Derya’nın parfümü üstüne kullanması. Birlikte Ilgaz dosyasıyla ilgilenirken, Ilgaz aleyhine belgelere dayanarak Derya’nın kafa karışıklığının giderilmesini beklerken bulduk kendimizi. Pars’ın bundan hoşlanır bir tavrı vardı. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Ilgaz ile bozuşsa da hakkını savunması da çok klas bir hareketti. Genel anlamda Pars & Derya ilişkisinin pek ilgimi çekmediğini söylemiştim. Bende bir duygu uyandırmıyorlar. Seda’nın çıkışının yakınlığı sebebiyle böyle yazılan bir detayı ancak ilgisiz gözlerle takip edebilirim. Seda’nın iki gün önceki tatlı bakışlarıyla şimdiki duygusuz hallerini görünce bu çift değişiminden daha çok hoşlanamadığımı bile hissettim.
Neva ve Cüneyt’in de sonunda Pars’a yakalanmalarına sevindim. Önünü alamayıp Ceylin’e bile yakalandılar. Pars ne kadar kızıp trip atsa da Eren’den bilgi isterken sevimliydi. Neva’nın ilişkisini öğrendikten sonra Pars’ın nasıl bir reaksiyon vereceğini ise gerçekten merak ediyorum. Adam şu anda sessiz tanıklığa bağladı. Neva’nın iki gün sonra çıkması hayli muhtemel Ankara’daki ev satış davasıyla birleştirilebilir sanırım. Pars’ın abiliğine bile ihanet edecekler. Pars’a gerçekten çok üzüldüm ve üzülüyorum. Çevresi böceklerle dolu. Pars’ın şüphelerinden Neva’ya bahsetmesi ve Neva’nın bundan rahatsız gibi görünmesi her bölümde yerleştirilen ama sonuca varamayan bir olay. Neva bu dava hakkında içeriden bilgi alıp Cüneyt’e yetiştiriyordur muhtemelen.
Cüneyt’in ajandasının nelerle dolu olduğunu şu anda pek kestiremiyorum. Birden kara kutuya bağladı velet. Yekta’nın dedikleri doğrultusunda Ceylin aleyhine şiddet ifadesi verecek olması bana çok abes geldi. Davanın bir tarafı olduğu için tarafsızlık diyeceğim de Sema Hanım için bu boş bir laftı, doğru. Özellikle Ceylin, onları yakalasa dahi, karşısında olsa bile, ilişkileri konusunda oldukça samimi bir tepki vermişti. Bu nefretinin ve onun ötesinde düşmanlığının altı çok boş. Ceylin, nikâh masasında bırakmış veya kodese tıkmış gibi abartılı bir düşmanlık gördük. Niyazi’nin ipini tutan oysa başka tabi. Yekta da artık Ceylin’e harcadığı tüm salyalarını, ilerleyen bölümlerde koynundaki yılana saklar öyleyse. Yekta konusundaki sağ kolluk vazifesini layıkıyla yerine getirirken, Cüneyt Yekta’nın diplomasız olduğunun gayet idrakinde gibime geldi. Cüneyt’in sahibi olduğu bilgiler de bir ölçüde umut vaat ediyor. Neva ile adliye içinden bilgi sızdırıyor, Neva’nın özel işlerini bile temizleyebiliyor, Yekta’nın kirli çamaşırlarının farkında. Yani birisinin ajanı falan olsa ancak bu kadar işlevsel olabilir derdim. Bu gidişle Engin’in katili geçen haftalarda saydığımız şüphelilerin hepsi çıkacak. Johnny Deep’in başrolünde yer aldığı Doğu Ekspresi’nde Cinayet filmindeki gibi, katili bütün azmettiriciler üstünden götürmüşlerse bir noktada güzel bir çerçeve yakalayabiliriz. Bu senaryo da fena olmazdı ama Sema Hanım yine şaşırtayım derken muhtemelen ayarını kaçıracaktır. Kendi senaryomu kendime saklayayım en temizi.
Ilgaz ve Ceylin’in aileleri de her hafta sektirmeden baş belası olabilmeleriyle gönlümdeki tahtlarından hiç inemiyorlar. Bölüm açılışının Metin ile yapılması ve aşırı sinirli ifade alınması sahnelerinde Metin açısından oldukça hayal kırıklığına uğradım. Bu adamın tam anlamıyla sinirlerini işe karıştırmadan işini yapacağı günleri hasretle bekliyorum. Belli ki bir dönemler yapabiliyormuş. Ilgaz’ın hayal kırıklığının büyük olduğunu hissederken, kendisinin bir gün o aşamaya gelmeyeceğini düşünmesi de büyük bir genişlik yalnız. Önce çuvaldızını kendisine batırmalı insan sonuçta. Ilgaz ailesinin haplara, torbacılara, uyuşturuculara, cinayetlere karıştığını öğrenince hepsine eminim kucak açacaktır(!) Yani Metin’deki bu sersemliği bir yere koyamıyorum. Oğluna kızıyorsa da, olayla ilgili işgüzarlığına kızsın, gerisine yorum gerekmez. Ilgaz bir yola baş koymuş, desteğini bu kadar esirgemesi çok yanlış. Çınar’ın öldürdüğü adamın cesedini bir yerlere taşıyordu daha geçen gün. Ceylin büyük bir hataymış gibi nefretle süzüp, hala gerginliğini taşıması çok anlamsız. Bence bu abartılı Metin yazımından da kurtulmalıyız. Kabul oğlunun mesleğini, ünvanını falan oğlundan daha çok seviyordu da artık bu mesele fazla uzadı.
Merdan’ı bu hafta Ceylin’e bilgi sağlaması dışında Seda ile gördük. Seda açıkçası bulamayacağı bilgiler üstünden gitmek yerine, kendisinin bizzat tehdit ettiği Çınar’ı tekrar tehdit etse ve Merdan’a bunu belli etse, Merdan’ın tehditlerinden de kurtulabilirdi. Kadın gerçekten Zafer’in cesedi konusunda mutlu bir cahil. Yekta da bundan haberdar değil. O ceset gerçekten de şimdilik Engin ile gömüldü. Serdar’a konunun ne zaman geleceği belli değil. Serdar da pek sağlam pabuç değil. Aç gözlülüğü yüzünden mafyalar adamın topuğuna sıkabilir. Seda’nın diziden çıkmasının yolu şimdilik bu tehdidi atlatmasıyla mümkün. Bunun yolunu Çınar’da buldum. Kadını değersiz bir mahlûkat gibi gördükleri için de bu tehdit ve cici kız konusunun çok uzayacağını sanmıyorum. Zaten Seda mevzusunun uzamasını gerçekten isteselerdi, Pars’ın iddianamesi hakkındaki görüşlerinde biraz daha kafa karıştırıcı olurdu, Ilgaz ve Ceylin’e de Yekta’nın diploması olmadığını Laçin yerine kendisi söylerdi. Bunları yapmayarak gayet bilinçli bir şekilde Seda’yı denklemden çıkarmaya çalışıyorlar ve bu çaba çok hissedilir görünüyor. Belki de zaten Seda da ölerek çıkar diziden. Sürekli bir cinayet çözme aşamasına girip çıktığımız için de garipsemem zaten.
Merdan’ın bir diğer ilişkisi zaten şu torbacı ergenlerleydi. Çınar ve Serdar’ın bu haftaki ağır abilerden kurtuluşu oldukça zararsız ve merhametli oldu bence. Merdan onları ve borcunu satın alıp emrinde çalıştırıyor olabilir. Başka türlü o uyumsuz ergenleri şimdiye kadar izleyip bir hareket alamayışını açıklayamadım. Dediğim gibi bu ergen dramı ilgi çekicilikten uzak. Ekran süreleri de bence uzun. Daha fazla merak uyandıran birçok karakter var. Uyuşturucu patronuna ulaşamayacaksak bu ergenleri on dakikadan uzun görmenin bir anlamı yok, çünkü Parla’nın ara ara parlamalarından, Tuğçe’nin çıkarcılığından, Serdar’ın cingözlüğünden, Çınar’ın aptallığından gına geldi. Çınar’ın Ilgaz ile abi kardeş ilişkisinin daha şimdiden bu kadar yorulması da çok üzücü(¿) Malum önümüzde Çınar yurt dışına çıkmayı beklerken abisinin onu savunmak zorunda kalacağı günler var.
Gül teyze Erguvan ailesinin merkezinde yer almadığı sürece gayet rahat geçebiliyoruz bence aile dramlarını sanki. Bu etkisizlik bana çok iyi geldi. Hep böyle devam etse şikâyet etmem. Ceylin’e haber taşıma noktasında güzel bir ara yapıcı olabilir. Kindarlığım baki ama zaten sahneleri olmadığı için kafam serin izliyorum. Ceylin’in Parla sebebiyle şüphelerinin peşine düşüp Parla ile bağır çağır kavga etmesine de hak verdim. Ceylin, İnci’nin hatalarını Parla’nın yapmasından korkuyor. Aylin de bu açıdan mantıklı bir şekilde yaklaştı. Okulu asmasını buna bağlaması Aylin’in de biraz saksısını çalıştırmaya başladığını gösterir. Ceylin kadar olmasa da Aylin de bence mantığının sesini dinleyerek iyi bir noktaya gelebilir. Aylin ilginç bir şekilde beni şu anlık rahatsız etmeyen bir Erguvan. Nazar değmesin İnşallah. Aylin ve ahlaksız enişte Osman dramında ise Parla yüzünden Osman’ın ailesini terk edememesine çok şaşırdım. Açıkçası Zümrüt elindeki her şeyi çıkarıp, Osman’ı rezil ederse pek şaşırmam. En azından Osman, Aylin’i de kaybeder ve biraz olsun rahatlarım. Bu aldatma hikâyesi ilgi çekici değil. En azından çözüme yaklaşalım istiyorum.
Bu haftaki keyifsiz bölümden arda kalanları bu kadar toplayabildim. Bu haftalık benden bu kadar. Emeklere sağlık. Herkese mutlu ve sağlıklı günler.
Yalı Çapkını 85. bölümde özlenen Svl analizleri geri döndü. Keyifli okumalar…
Yalı Çapkını 85. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını hep konuşuyoruz, biraz da Ferit'i konuşalım mı? Özge (OZZY)‘nin kaleminden, keyifli okumalar…
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…