Yargı 23 Bölümünde tüm kategorilerde zirvede. Total’de 8,14 reyting, AB’de 10,61 reyting ve ABC1’de 10,27 reyting ile hem bir önceki haftaya göre reytinglerini yükseltti hem de günün 1.si oldu. Bölüm değerlendirme yazısı Gülsüm ‘den… Keyifli okumalar…
Yorumumu bu sefer bir öz eleştiriyle açıyorum sayın Yargı severler. Benim sanırım en büyük hatam izlediğim herhangi bir şeyi değerlendirirken ona sanat ve orijinallik payeleri yüklemeye çalışmak. Bir seyirliğe tamamen eğlence gözüyle bakamıyorum. Ondan para ve menfaat sağlandığını unutuyorum. Sanırım o izlence gerçekten ilgimi çektiyse o yönde izlediğim, deneyimlediğim, gözlemlediğim veya dinlediğim her türlü kültürel birikimi o projeye aktarıyorum. Bir izlence bana en ufak bir şey vaat ediyorsa, normal olarak bir beklenti kuruyorum. Burada atladığım nokta Yargı’nın 2 saatlik bir Türk yapımı olması. Son dönemlerde Türk adı geçen her türlü proje hakkındaki ön yargılarımın ne kadar haklı olduğunu bana tekrar hatırlattığı için sanırım teşekkür etmeliyim. Hatamdan çok geçmeden geri döndürdüler.
Geçen yorumlarda da dediğim gibi öncelikle karakterlerle ve değişimle ilgilenirim. İmajlar üçüncü boyuta kavuştuğunda benim için bir gerçekliği ifade eder. Gerçeklik, bir kurguda gerçeğe en uygun şekilde ve o kurgunun kendisine özgü tarzıyla ifade edildiğinde orijinallik payesine kavuşabilir. Burada devamlılık ve tutarlılık çok önemlidir. Ardından elden gelen tüm sadeleştirmeler o yapıma bir sanat payesi katabilir. Tüm izleme kriterlerim aslında bu iki ölçütle sınırlı. Elimden gelmeden bunu yapıyorum. Bir şeyi basitçe kritik etme mantığım ile izlediğim şeyin mantığı çeliştiğinde, elimden gelen hiçbir şey olmuyor. Basit beklentilerimin geçen hafta da başkarakterler bazında artık karşılanacağını zaten düşünmüyordum. Ilgaz’ın ardından merak unsurlarımın beni yorum yazmaya şevklendirmeye yetmeyişi sebebiyle sevgili okurlar, bu size şimdilik son seslenişim. Bu yüzden şimdiden sürçü lisan ettiysem lütfen kusuruma bakmayınız.
House MD diye bir dizi var. Tavsiye ederim. Türk televizyonlarında Hekimoğlu diye bilinir. Oradaki bir replik iki haftadır Ilgaz sebepli aklımı kurcalıyordu. Replik ise şu: ‘Değişime gitmesine sebep olan şey, yani değişimin kendisi gitti.’ House’da mantıklı olan durum, değişimin ortadan kaybolmasının bir hastalığa bağlanmış olmasıydı. Hastanın karakterini derinlemesine etkileyen önemli bir olayın, bir hastalıkla hastanın elinden alınmış olması yani. Bu basitlikle düşündüğümde başkarakter Ilgaz’ın değişiminin elimizden alınmasının altındaki yüksek motivasyonu gerçekten okuyamıyorum ve anlayamıyorum. Bu bölümü izlerken boşa düştüm haliyle. Sözde yüksek motivasyon adalet elçisi olmasıysa, adalet neferliği sadece savcılık kurumunun elinde değil. Bu bahsi geçen makam da zaten gerçeklikle bağımızı kuran bir kurum. Bu kurumla dalga geçer gibi bir yazım söz konusu. 657’ye tabi devlet memurları kanunu bu açıdan sanırım benim hayal gücümmüş. 6 aylık zaman dilimini senaryo planında bir yerlere koyabilmiştim ama Ilgaz’a bıraktığı makamını altın tepsiyle sunarlar derken de gerçekten ironi yapmıştım. Bu avukatlık ve savcılık git gelini ve bu medcezirin hızını gerçeklik düzleminde tam anlamıyla kafamda bir yere oturtamadım. Bu kurgu gerçeklikten beslendiği için eleştirilerim de bu yönlü oluyor haliyle.
Bir kurguda karakter oluşumu, gelişimi ve dönüşümü izleyemeyeceksek, bir dizi olayı izlememizin hiçbir anlamı yok. Üç boyuta getirilen karakterleri tekrar karikatürize etmek, benim analitik dünyamda karşılığı olan bir şey değil.
Ilgaz tüm değerleriyle merceğe aldığım bir karakterdi. Değerli etiği insani hatalarıyla birleştiğinde mesleğini kendi yararına ne kadar ileri gidip kullanabileceğini merak ediyordum ve bu arada kendisini Ceylin ile tamamlayacağını düşünüyordum. Bahsettiğim bu değişimin Ceylin’in siyahının Ilgaz’ın beyazını tamamen yutması olduğu zannedilmesin. Kastım kısmi bir değişim. Ceylin sebepli usulsüzlüklerine kılıflar uydurabilen bir adamın zaten savcılık mesleğini yararına kullanabildiğini görmüştük. Avukatlığında bir ilerisine giderek vicdanıyla birlikte bir ölçüde mesleğini kötüye kullanabileceğini beklemiştim. Tereddütleri dahi benim için kâfi olurdu. Beni çeken de Ilgaz’ın bu karakter potansiyeliydi. Bunun kapak fotoğrafında göndermesi mevcut. Ceylin’e kendisini ne olursa olsun bağlayan o bağ ve kendi içinde bulunan bir adet Ceylin. Ucundan verilen değişimlerin şimdi geri alınma çabası, haddinden ileri giden yüksek replikler karakterleri ve inandırıcılığı baltalıyor gibime geliyor. Bu değişim minvalinde avukatlığındaki ilk vakalarının kendisini sorgulamasına yarayan bir yapısı vardı. Geçirdiği deneyimlerle daha gözü kara bir savcı olarak makamına geri dönüşü benim asıl beklentimdi. Bakış açısının sadece sabit ve idealize doğruluklar üzerinden ilerlemesini tercih etmezdim. Şimdi her şeyi birinci bölümdeki haline getirmek ve bir arpa boyu yol alamamak 23 bölümlük hikâyenin beni en ikna edemeyen tarafı. Kurgusal gerçekliğin ikna etmesi gerekir, sürekli çelişkileri beraberinde getirmesi değil.
Bunun yanında Ceylin var. Gerçek bir karakter. Temsil ettiği şeyden, hatalarından, fevriliklerinden, vicdanından, intikamcılığından, insan hayatındaki yırtıcılardan birisi olmasından bir ölçüde rahatsız değildim. Nedense dipsiz kuyuda çırpınan da ondan ziyade ben oldum sanırım. Ilgaz’ın da yüzde yüzüyle değişmesini istemediğim gibi, Ceylin’in tamamen dönüşmesinden ziyade törpülenmesini istiyordum. Bu da sanırım çok normal. Onun için şu görüşümde de hep sabit kaldım: Yazılması istenen güçlü kadının, Ceylin’in dengesizliklerine ve fevriliklerine bağlı çehresi değil, zekâsından doğan bir tür seksilik olduğunu düşünüyordum. Bununla dengesizlik, kuralsızlık ve yalancılık yoluyla zıtlaşmak, Sema Hanım’ın bana kalırsa hatalarından birisi. Sanırım dizi dışı faktörler düşünüldüğünde, reytingleri tamamen kazanabilmenin yolunu, Ceylin’in intikam ile adaleti birbirine karıştırarak onu tamamen karalanmakta bulmuşlar. Reklamlar arasında izleyiciyi ekranda tutacak hikâyenin bu kadar umursanmadığını bu dizi özelinde daha önce bu kadar keskin bir şekilde hissetmemiştim. Sözde cinsiyetçilik kamu spotlarının gösterişi total reytinglerine yansırken, meğerse Ceylin elimizden kayıvermiş. Herkesin kazancı bol olsun.
Öncelikle çift çatışmasının üstünden geçelim. Bölüm başlığını atarken aklımda, sadece Ilgaz’ın yerinde şüpheleri, Ceylin’in bir şeyler sakladığını hemen anlayabilmesi ve beden dilini çok iyi çözebilmesi vardı. Ceylin’in onun tasvip etmeyeceğini bilerek sakladığı şeyleri anlaması Ilgaz’ın ilişki içerisinde kendisinin yok sayıldığını hissetmesine yaradı. Son anda ofisten ayrılırken de Ilgaz’ın büyük bir ümitle beklediğini gördüğümde içim parçalandı. Kısa bir sahne de olsa, iki karakterin tereddütlerinin ve beklentilerinin güzel bir aktarımıydı. Ilgaz bu konuyu Eren’e açtığında aslında gül bahçeleriyle karşılanacağını elbette düşünmüyordu ama yalan başka şey azizim.
Başkarakterlerin metot farklılıklarının ilişkilerini zorlamasını tabi ki anlıyorum. En başından izlemek istediğim şey de buydu. Bu yöntem farklılıklarının birbirlerini geliştirip asıl çiftin dosta düşmana daha büyük bir tehlike arz etmesini ummuştum, birbirlerine tehlike arz etmesini değil. Bir noktada karşılıklı fedakârlıklar da beklemiştim. Ceylin ile fikir ayrımlarında Ilgaz’ın değişmez ve mutlak doğruluklarını dayatması yerine empatiyle yaklaşıp müvekkilini doğru yapmaya ikna çabası bir seçenek olabilirdi. Ilgaz’ın Yekta için bile olsa mutlak doğruyu yapma çabası elbette takdire şayan ancak bu noktada da Ilgaz ile mesafelerim açılıyor çünkü Yekta salıverildikten sonra Ceylin’e saldırabileceği noktasında Ceylin’in hak payı var. Özellikle Ceylin’den ilk şüphe edildiğinde Yekta’nın bel altı saldırılarını savuşturmaktaki etkisizliğini düşününce Ceylin’in Yekta’ya yem edilebileceğini bile hissettim. Tüm bunlara rağmen Ilgaz’ın Ceylin’in öfkesini yönetemeyişi ve önünü arkasını pek düşünmeden doğru yapma motivasyonu ve buna bağlı kendisini haklı görmesi hala nedense aynı sayfada bulunamayan iki karakterin birbirinden daha çok uzaklaşmasına yarıyor. Ceylin’in değişmezliğinin yanında karakterinin çok daha siyaha çalarak her şeyi kendisine saklar ve yalancı yapısı da çiftin büyüsünü olumsuz yönde etkiliyor. Burada çiftin iki yönlü hatalarının olduğunu düşünüyorum. Elbette senaristin zorlayanı makbul, düşündüreni makbul ancak çiftimizin öncelikle güven ile inşa ettikleri her şeyi yalanlarla dinamitlemenin altındaki yüksek ülküyü ben anlayamıyorum.
Yekta’nın ağzından alabildiği laflarıyla Ilgaz yüceltilirken Ceylin’in intikamcı kalakalmasını, kendisini bölüm genelinde Ilgaz’a anlatmayışını, yalan söylemesini, ondan kaçınmasını, düşünme biçimini tam olarak ifade edemeyişini, Ilgaz’ı ikna edemeyişini ve hatta ikna etmeye çalışmamasını bile hiçbir yere koyamadım. Bence de Yekta’nın plancı birisi oluşu, başka türlü ceza almasının imkânsız görünmesi ve sonunda kendisinin kazığa oturtulacağını düşünmesi yüzünden Ceylin haklı gibiydi. Yine de Ceylin bu videoyu ofiste Ilgaz’a bahsedip, iki karakteri de bir tür vicdan muhasebesine sürükleselerdi bu sanırım karakterlerin doğasına çok daha uygun olacaktı. Bunca yaşadıklarının ardından böylesi önemli bir kanıtta Ceylin kadar Ilgaz’ın da hakkı vardı. Tersine karakterleri nedensizce birbirlerinin hayatlarından itmeyi tercih ettiler. Yöntem ve dünyayı algılayış farklarını kesinlikle anlıyorum ancak her şeyi birlikte atlatan güven temeliyle yükselen favori ikilimizin böylesi önemli bir kanıt söz konusu olduğunda sadece Ceylin’in o kanıtta tahakkümü olmasını anlayamadım. Yekta üstünden adalet ve vicdan muhasebesine girmeyerek bana Ceylin’in başka ajandası var gibi hissettirdiler. Maalesef Ceylin iki dakika kendisini anlatabilme şansı bulduğunda da Ilgaz ile yüzleşti.
Ilgaz: ‘Engin’den gelen videoyu izledim.’
Ceylin: ‘Pardon? Ne hakla izliyorsun? Benim şahsi bir eşyam o. Ayrıca nereden buldun da nasıl izledin?’
Ilgaz: ‘Sen kendin verdin al bak diye. Ayrıca konumuz bu mu ya? Bu mu hakikaten konumuz? Yalan söylemeni değil de bunu mu tartışacağız? Bırak yalan söylemeyi, adaleti yanıltmak bu ya. Adamın Engin’i öldürmediğini bile bile, cinayet zanlısı olarak tutuklu yargılanmasını izledin. Beni de alet ettin. Bir güzel yalan söyledin, kandırdın. Hüküm giyse ne yapacaksın? Güzelce seyredecek misin? Nasıl izin verebilirsin ya sen böyle bir şeye? Haydi, seni geçtim benim böyle bir şeye izin vereceğime nasıl inanırsın?’
Ceylin: ‘Bir dakika ya. Sen şu anda bana Yekta’yı mı savunuyorsun gerçekten? Ya adam beni katil diye içeriye tıkmaya çalıştı. Seni, beni rezil etmek için günlerce manyak gibi uğraşıyor. Evet! Hüküm giysin istiyorum. Çünkü en az Engin kadar kardeşimin ölmesinde onun da suçu var. Ya dünyanın en kötü insanından bahsediyoruz ya. Bir sürü suçu var adamın. Diploması sahte ama biz ispatlayamadığımız için adam elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Evet, hüküm giysin istiyorum! İçeride olsun, cezasını çeksin, yargılansın istiyorum. Çünkü o dışarıda oldukça insanların canı daha da fazla yanacak. Ve hep arkasını temiz tuttuğu için hiçbir zaman adalet yerini bulmayacak.’
Ilgaz: ‘Ben iyi biri mi dedim Yekta? Sence ben Yekta’nın iyi biri olduğunu mu düşünüyorum? Kötü biri olduğunu bilmiyor muyum sanki ben Yekta’nın? Ama yolu bu değil. Bunu yapamazsın Ceylin. Doğru olan bu değil.’
Ceylin: ‘Kime göre? Neye göre? Neden senin doğruların hep en doğru? Nereden biliyoruz bunu? Ya sen ne yaptığının farkında mısın gerçekten? Adam oradan bir canavar olarak çıkacak ve ilk hedefi ben olacağım. Benden intikam almak isteyecek. Bu mu yani adalet? Gerçekten bu mu ya adalet?!’
Ceylin’in hukukçuluğu, geçen kavgalarını referans alırsam, kefeye konulduğunda neyin adil olup olmadığını sorgulamasıyla bile tartışılır gibiydi ama Ilgaz onun için bir bakıma pusulaydı. Pusulanın doğruyu göstermesini istemediği için de Yekta’nın adalet yoluyla acı çekmesini izlemeyi seçti. Laçin’i de böyle manipüle etti. Engin’den gelen videodan aldığı notların olması Ceylin’in ne yazık ki Engin’in talimatları doğrultusunda bir plana tabi olduğunu bana düşündürdü. Tek bir videonun olduğunu nedense hissedemedim. Ceylin sanırım böyle yaparak Engin’in tehdit listesinin çoğunun bir ölçüde yara almasına bile ön ayak oldu. Laçin’i manipüle ettiğinde yeni ölmüş oğlunun kabuk bağlamamış yaralarını kendi intikamına kullandı. Yekta böylelikle hapse atıldı ve acı çekti. Ilgaz ile intikam meleği gibi tartışarak ve ona yalanlar söyleyerek canını yaktı. Cüneyt’in Yekta’yı savunurken Neva taraflı çektiği acıyı da hesaba katalım. Özetle tehdit listesinin çoğunun canı bir şekilde yanmış oldu.
En başından dediğim gibi Ceylin’in kendisine zarar veren bir karakteri ve yolundan şaşmayan bir yapısı var. Kendisine gelen bir videoyla, Ceylin yoluyla Yekta’nın salıverilmesi de, Yekta ile daha ağır bir savaşa girebileceğimizi bana hissettirdi. Bu Ilgaz zoruyla da olsa Ceylin’in inisiyatifiyle Yekta’ya özgürlüğün lütfedilmesi gibi bile göründü. Yekta bunun altında kalmayıp öfkesiyle çok daha dengesiz bir şekilde ve kalleşçe Ceylin’e saldırmaya kalkarsa arka bahçelerini temizlemeyi ihmal edebilir. Malum hapse girmeden önce bu video kanıt olarak öne sürülseydi, Yekta hiç hapse girmeden kurtulacaktı. Bu zamanlama hatasının Yekta’nın dikkatini çekeceği bariz. Bu hatta Yekta’nın Ceylin’e karşı açacağı savaşın en basit tetikleyicisi bile olabilir. Engin’in verdiği talimatlar da, Ceylin’in notlar almaya değer bulduğu videolar da bunun için bir karşı plan içerebilir.
Ceylin’in hemen idealize edilmiş şekilde davranmasını, Yekta’yı kurtarmasını beklemek elbette imkânsız. Malum insan olduğu için adaletten ziyade kindarlığının ön plana çıkması tuhaf değil. Ancak Ceylin, hatalar yapsa da, sonunda yolunu bulabiliyordu. Ceylin’e olayları sindirmesi için kısa bir zaman verilmesini, bir süre bocaladıktan sonra Ceylin’in düşüncelerini toplayıp doğruyu bulmasını ve ardından Ilgaz ile konuşmasını beklemiştim. Bu yüzden bu hafta çift sahneleri kesinlikle 5 dakikadan uzun ve bölüme dağılabilmiş bir mecburiyet içeriyordu. İnatla yine bundan kaçınılması da Dyson reklamlarına yaramış galiba.
Ilgaz ile tartışmasında kindarlığını ve intikamcılığını adalet ile bir tutması, karakterin değişmezliğinden bağımsız olarak Ceylin’in bir bakıma kendisinden çıktığını ve adaleti yanıltır hale geldiğini gösterir. Dizinin adalet, vicdan, hak, sorumluluk, yetkiler gibi temalarda insanları düşündüren bir hali vardı. Bu noktada IlCey’in düşünce farklılıklarının bir tür mesaj taşıdığını düşünüyordum ancak bana vaat edilenin, en sonunda fırsatını bulduğunda adaletten sapabilecek bir Ceylin olduğunu veya doğrularını mutlak surette dayatan bir Ilgaz olduğunu düşünmüyorum. Suyu taşıran son damlanın Ceylin’in intikamcılığını adalet gibi kaktırıp, bunu Ilgaz’ın anlaması olduğunu da sanmıyorum. İşte tam bu noktada hikâyeyle bağımın artık yok olduğunu ve yorumlarımı çekmeye karar verdiğimi söyleyebilirim.
Geçen haftadan bu bölüme kalan temelde 3-4 konumuz vardı. Engin’in klibinin ana karakterlere etkilerinden bahsettiğime göre kalanlarını da gözden geçirelim.
Engin’in kendisini öldürmesini ve böylesi planlar kurmasını geçen hafta da biraz zayıf bulmuştum. Olay açısından göndermesi olduğunu hissettiğim Moriarty ile Engin’in maalesef karakter olarak büyük bir ortak yönü yok. Engin, kötü karakter olarak çapsız birisiydi ve benim için hep öyle kalacak. Tehditlerini savururken bilgileri elde etme şekli açısından sözde zekâsının İnci davasında kolaylıkla ve hızlıca alt edilmesi bana böyle dedirtiyor. Altı doldurulması halinde Engin’in kötü adamlığına heyecan ve saygı duyabilirdim. Ne yazık ki zorda kalındığında, Engin sadece yedek bir plan ve zorlama bir ters köşe hamlesi olarak yazılabiliyor ve dengeleri değiştirmesi amaç ediliyor. En başından kaçarken de ölmeyi hesap ettiğini karakteriyle bağdaştıramamıştım. Bu sebeple Engin’in muhteviyatı IlCey’in başarılmamış karakter dönüşümünün ardından içime sinmeyen bir diğer nokta sanırım.
Merdan’ın evlatlığı konusunda kandırmacalar olabilir. Aceleyle o çocuğu hemen Ilgaz’ın amcası tayin etmeyeceğim. Sonuçta Merdan’ın gizli bir hayatı olmuş. Para ile dinin kimde olduğu belli olmaz malum. Merdan’ın iyi gününe denk gelen başka bir çocuk olması da muhtemel. Bu çocuğu kafa karıştırmak için attıklarını düşünüyor gibiyim. Zayıf ihtimaller sunduğumu kabul ediyorum ama varsayımlarımda Cüneyt ve Derya kalmaya devam edecek yani.
Cüneyt tam anlamıyla beklediğim sinsiliğe sahip değil. Başka bir nöbetçi yargıç asla bulamadığımız adliye koridorlarımızda, Cüneyt Neva’dan doğrudan doğruya yardım istediğinde Cüneyt açısından biraz üzüldüm sanırım. Gerçekten işini kaybetmekle yüz yüze kalacaktır. Cüneyt’i nöbetçi mahkemede pek etkili, konuşkan ve girişken de bulmadım. Yekta ideal bir patron değil. Yekta Cüneyt’in hangi meziyetine dayanarak bu adamı sağ kolu yapmış, anlayamadım. Bu nöbetçi mahkemenin neden tam anlamıyla bir nöbetçi mahkemeye benzediğini de anlamadım. Dimağlarımıza ilham veren Ceylin’in nöbetçi mahkemesinde yok yoktu. Yekta hapse gidecekken de herkesi orada görmek isterdim. Sadece Ilgaz’ın orada olması beni kesmedi.
Ilgaz da zaten daha ziyade bir denetçi gibi oradaydı. Ilgaz’ın Neva hakkındaki görüşlerinden bir nevi utanıyor olması ve yumuşaması bana biraz tuhaf geldi. Geçen bölümde adaletin bir el kişisine sağlanamaması nedeniyle keskin ifadeleriyle birlikte savcılığa dönen kendisiydi. Ilgaz’ın tutarlılık sorunu burada. Yumuşamasında Ceylin etkili olsaydı tamam deyip geçecektim ama Yekta’nın hak ettiğini aldığını düşündüğünde o diğer el kişisine sağlanamayan adalet birden gözden kaybolur oldu. Üstüne üstlük Neva da birden gurur duyulan bir elemana çevrildi. Burada dizinin kendi içinde hak yediği ortada. Ceylin’e olayları sindirmesi için verilmeyen zaman ve hemen doğruyu yapması talebi bende pek karşılık bulmuyor. Özellikle Ceylin’in her şeyin içinde bu kadar bulunması, tarafsızlığını kaybetmesi göz önüne alınırsa. Neva Ceylin’in yaşadıklarının onda biriyle yüzleşse, damarlarını muhtemelen dikine dikine keserdi. Ceylin’in bu bölüm özelinde kıyaslanarak bakıldığında bir Neva kadar kayırılamadığını bile hissettim. Neva’nın doğruyu yapması beklenmezken Ceylin’i tam anlamıyla dinlemeden onu yargılayan Ilgaz da en az Neva’ya yumuşayan Ilgaz kadar tuhaf.
Pars’ın ise akrabası olsa dahi kimsenin hatasına dokunabilir yapıda olmadığını kabul etmesi de değerliydi. Ilgaz’ın yumuşaması yüzünden Pars ile sürtüşmesinin derinleşeceğini pek sanmıyorum galiba. Ilgaz’ın Neva’yı ihbar etmesi halinde bile Pars’ın tepkisinin artık eskisi kadar yüksek olacağını da sanmıyorum. Hata demeyi bildi sonuçta. Belli de olmaz gerçi. Dengesizliğin Pars ile karakterize olduğunu düşünüyorum. Ilgaz’ın savcılık kararları üzerine görüşlerindeki zıtlığın senaristin kendisine bir çeşit laf sokma olduğunu hissetmek üzereyim. Başka türlü bu dengesizliği açıklayamıyorum.
Pars açısından bu bölümdeki tavırlarının genel anlamda korumacı olmasını anlıyorum lakin bu bölüm insanların sınırlarına ve mesleklerine saygı duymaz hallerinin ortadan kaldırılması açısından önemliydi. Heybemize Pars’ın karakter gelişimini aldık. Daha fazla savunamayacağı ve kontrol edemeyeceği şeylerde kendisiyle olay arasına set kurması gerektiğini anladı sanırım. İşini gerektiği gibi yaptığı sürece Pars ile bir sorun yaşayacağımı sanmıyorum.
Hızlıca aile dramlarına bakalım. Aylin’in domestik mutsuzluğunun bir boşanmayla sonuçlanması onun akıl sağlığını bence yerine getirecektir. Kadının Osman’ı affetmesini en başından istememiştim zaten. Umarım sağlıklı bir boşanma süreci geçirir. Tabi Parla’nın davası sebebiyle sekteye uğrayacaktır ama kendisini kurtarmasını yine de istiyorum. Osman iki gün önceye Zümrüt ile kaçma planları yapan sadakatsizin tekiydi. Döktüğü timsah gözyaşlarının ve pişmanlık martavallarının nazarımda hiçbir değeri yok. Gül hanım istediği kadar damat taraflısı olsun. Gül hanım zaten kızının mental sağlığının mahvolduğunu görebilseydi, mahalle baskısından en son sırada bahsederdi. Aylin’i böyle sindirme çabası çok itici. Pek kızıyla empati kuruyor gibime gelmedi. Sanırım alt mesajda jenerasyon farklarının ilişkiler üzerindeki düşünce farklılıkları var. Onu ileride biraz daha destekleyici bir anne olarak görmek istiyorum sanırım. Yine de ilginç bir şekilde Ilgaz konusunda benzer fikirlerimiz var. Yalanlar söylediğini anladığında kızını eleştirmesi gerçekten takdirle izlediğim oldukça nadir bir andı.
Beş benzemez ergen torbacının ise araçlarından çıkan yanmış ceset + yüklü miktardaki para oldukça sağlam bir düğümle bölüm finalini bize vermiş görünüyor. Ergenlerin tamamı asansörde kaldığında zaman kaybettikleri için bir tuzağa çekildikleri çok belli. Cesedin kimliği konusunda iki tahminim var. Zafer’in cesedi şimdiden çürümeye yüz tutmuştur. Onu yakıp o bagaja koymak, bilindiği kadarıyla sadece Serdar’ın yapabileceği bir şey olurdu. Serdar o araçtayken bile bile ladese gitmek istemezdi. Öyleyse Engin’in bilinmeyen depderin bağlantıları bu işin altından çıkabilir. Amaç yine Ceylin’e kocaman bir dert vermek olsun. Cesedin aynı zamanda kaçırılan Derya’nın dosyasındaki 16 yaşındaki kızımıza ait olma ihtimali de var tabi. Derya’nın da konuya eklemlenmesi istenirse diye söylüyorum.
Ceylin’e şimdiden büyük sabırlar diliyorum. Hareketli yaşamlarıyla kayınbiraderi ve öz yeğeni olmasaydı Ceylin Yekta’ya karşı iki entrika çevirecek gibiydi. Kızın durduk yere planları yerle bir oldu. Gerçi cesedin kimliğine bağlı olarak karşı taraf avukatlığına yine Yekta soyunabilir. Yekta zaten spor olsun diye Ceylin ile çekişir. Bu ergenlerin davası Yekta ile savaşın ilk kıvılcımına güzel bir aday da olabilir. Hem de olayların içine herkes tekrar çekilmiş olur.
Benden bu kadar. Okuyan, yazan, düşüncelerime katılan, katılmayan, düşüncelerimi geliştirmemde bana katkısı olan herkese teşekkürlerimi gönderiyorum. Genel anlamda umarım benimle diziyi izlemekten keyif almışsınızdır.
*Bu bölüme kadar göndermesi olduğunu hissettiğim şarkı sözlerinden bölüm başlıklarımı seçmiştim. Bu müzikleri aşağıya listelemek istiyorum.
17.Bölüm: Tut ElimiàYüzyüzeyken Konuşuruz/Dinle Beni Bi
18.Bölüm: Her Cevabım Sensin Hem de Her BilmecemàYüzyüzeyken Konuşuruz/Benimle Kayboldun
19.Bölüm: Nereye Gizlenmiş Bu İşin Anahtarı? àYüzyüzeyken Konuşuruz/Sen Varsın Diye
21.Bölüm: Başucuma Saatli Bomba Kurmuşumà Adamlar/Rüyalarda Buruşmuşum
22.Bölüm: Kavgalar, Polisler, Dost Kazıkları ve Hapislerà Yüzyüzeyken Konuşuruz/Uykusuz ve Dengesiz
23.Bölüm: Ben Anlarım Çünkü En İyi Ben Tanırım SeniàMultitap/Ben Anlarım
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 82. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.