Yargı 22 Bölümünde Pazar gününü günün en çok izlenen dizisi olarak iki kategoride zirvede kapattı. Reytinglerde düşme olsa da AB’de 8,96 reyting, ABC1’de 9,14 reyting ile günün 1.si iken, Total’de 6,89 reyting ile ikinci oldu. Bölüm değerlendirme yazısı Gülsüm ‘den… Keyifli okumalar…
İlk yorumuma giriş cümlem tam olarak şuymuş: ‘Çok uzun süredir Yargı izleyicisi olmama rağmen diziyi, özellikle karakter yazımlarını ve oluşturulan evreni oldukça sevdiğimi söyleyerek sözüme başlamak istiyorum.’ Bu ifadeyi daha da açacak olursam, karakter yazımlarından, karakter potansiyellerinden ve dolayısıyla karakter değişimlerinden etkilendiğim için diziyi sevdiğimi kastetmiştim. Bu haftaki bölümü olaylar bazında değil, karakterler bazında hiç hoş gözlerle süzemediğimi söyleyerek yorumumu açıyorum sayın Yargı severler.
Bir şeyi görme biçimim çok komplike yapılara dayanmıyor derken de bir senaryoyu okuma mantığımın çok basit olduğunu söyleyebilirim. Yani öncelikle karakter okuması yapmaya çalışarak hikâyeyi değerlendirmeye alırım. Bu yüzden bence bir hikâyenin başarılı olması o hikâyenin başkarakterlerine doğrudan bağlıdır. Sunulan iki boyutlu imajların olaylara verdikleri tepkilerle karakterler üç boyut kazanır, ardından gelişir, oturur ve değişim gösterir. Karakter ve olaylar birbirleri içine sokulmuştur yani. Olayların çok karmaşık olmasına gerek de yoktur.
Başkarakter Ceylin’in kardeşini öldürme şüphesine sahip de olsa Çınar’ı savunması, Ceylin’in o davanın bir tarafı olması nedeniyle sadece hukuki boyuttaki usulsüzlükle ilişkilendirilemez. Bu olay alt mesajda karakter kurulumu adına Ceylin’in inandığı şeyin arkasından kim ne derse desin gitmesiyle ilgiliydi. Yani aşırı eleştirilesi hukuki zeminsizlikten/usulsüzlükten bağımsız Ceylin’in kim olduğunu bize göstermek istemişlerdi.
Ceylin’in ardından, ona tamamıyla zıt, Davut heykeli kılıklı Ilgaz ve ondan daha heybetli kurulmuş hayali karakteri gelir. Ceylin’in temsil ettiği gerçekliğin tam karşısında yer aldığı için Ilgaz’ı ve karakter değişimini merceğe almaya çalıştım 17.bölümden itibaren. En başından beri çok duygusal ve acele bir karar olmasından dolayı Ilgaz’ın savcılığı bırakmasını olumsuz gözlerle izleyen bendim ancak karakter değişiminin onu güzel bir yere yönlendireceğini var sayarak avukatlığından da rahatsızlık duymuyordum. Avukatlık macerasının bendeki intibahı, Ilgaz’ın 18.bölümde Pars’a ve Ceylin’e anlattığı şekliyle karşılık bulmuştu. Şimdi bundan vazgeçilmesini, Neva sebepli adalet işlemiyor repliğine bağlayıp yedirmeye çalışıyorlar. Ilgaz’ın güvenli alanında herkese iş öğretecek olması ikna edicilikten uzak, bir ölçüde ikiyüzlüce ve kibirle dolu. Ilgaz, Ceylin için adalet diye kendisini yemiş bitirmişken, aynı adalet yoluyla herkesi gayet yine rahatsız edebilirdi. Ilgaz’ın sözde savcılığı bırakma motivasyonunun arkasında Ceylin’in yanında sıkışmışlık ve annesine edemediği vedası da vardı. Bunların üstünün de karalanması demek oldu bu hafta söylenenler. Ilgaz’ın sürekli bir kahraman edilme çabasını gerçekten anlamsız buluyorum. Bu Ilgaz’dan beni itiyor. Eğer yine savcılığa geri dönüş olacaktıysa, büyük büyük aşk sunumlarından da önce, ayaklarımız yere sağlam basarak, Ilgaz ağır cezacı Şahver hocayı tutacaktı. Geri kalan her kanıtı, bulguyu, ifadeyi kendisi getirecekti ve görevden de kısa süreli uzaklaştırılacaktı. Olay yerindeki üçüncü kurşunu başkası bulmalıydı. En olmadı, Ilgaz en başından savcı kalıp daha sinsi olmalıydı.
Şimdi, Ilgaz’ın karakter değişimi savcılığa dönmesi halinde aslen hiç başarılmış olamayacak. Benim satırlarca anlattığım şey de bu. Karakteri tekrar yolundan alıkoyuyorsalar, Ilgaz Pars tarafından daha çok engellenmeliydi ve bir iki davasını sırf Pars’ın taraflılığı ve kendisine güttüğü kin sebebiyle kaybetmeliydi. Senaristin bu olayları sağlamlaştırıp karakteri daha sağlam ikna etmesi gerekiyordu. Bu haliyle Ilgaz’ın savcılığı bırakması ve geri dönmesi benim gözümde hiçbir değeri karşılayamamış oldu. Ben özetle ne savcılıktan ayrılmasını destekliyordum ne de geri dönüşünü destekliyorum. Çünkü Ilgaz’ın ısmarlanarak karakter dönüşümünün bile isteye baltalandığını hissediyorum. Göndermesi olduğu hukuk kurumlarını ne kadar laçkalaştırdığını da hesaba katmak gerek. Dizinin gerçekliğinin her anlamda hasar göreceğini düşünüyorum. Polisiye/drama diye yola çıksak da gerçeklik bu hikâyenin en etkileyici tarafıydı. Devamında ise dizinin genel tonundan hoşlanmayacağımı ve ısmarlama senaryo yazılacağını ön görüyorum. Bu iyi ve akıcı bölümden sonra böyle hissetmeseydim keşke.
Bunun yanındaki bir diğer ısmarlama senaryo, Nergis Öztürk’ün canlandırdığı Seda karakterinden kurtulma çabası ve boş gizem kastırması/zorlama Derya karakterinin alenen dayatılması. Seda kapak fotoğrafında yer alması nedeniyle zaten senaryoya katıldığı andan sona kadar düşünülen ve Pars ile ilişkisi derinleşecek bir karakterdi. Son haftalar rolüne aşırı kaptırması ve etkisizleştirilmesi sebebiyle bilerek itici yapıldığını çok net görebildim. Bu keskin tavır nedeniyle oyuncunun emeklerinin daha fazla heba edilmemesi ve karakterden tiksindirilmemesi için Seda’nın hikâyeden çıkarılması gerektiğini düşünmüştüm. Senaryonun bu noktasına da karışılması ve yönlendirilmesi en az Ceylin’in değişmezliği ve Ilgaz karakterinin refleksleri kadar beni rahatsız etti. Azıcık senaryo okuması yapmayı biliyorsam bu üç karakterin hikâye ilerlerken böyle yazılmaması gerektiğini söyleyebilirdim.
Tabii ki takdir senaristindir. Ben Ceylin ve diğer karakterler adına ısmarlama senaryolarla daha fazla ileriye dönük bir gelişim göremeyeceğimi tahmin ettiğim için bir noktada diziyle bağımın zayıfladığını düşünüyorum. Sözde ters köşe hamlelerinin senaryoya entegre edilemeyişi de bir diğer olumsuz taraf zaten. Sanırım dizinin ilk 6 bölümlük hızının karakter reflekslerine zararlarını ve diziyi bozmasını şimdilerde hissediyorum.
Karakter eleştirilerimin ardından bu bölümdeki olaylara gelelim. Bu bölüm hızıyla ve duraksız haliyle gerçekten genel anlamda çok güzeldi, kendisine kaptırıp gittim ancak kritik ettiğim/edeceğim şeyin, 2 bölüm evvel de olduğu gibi detaylar olduğunu söyleyerek bölüm eleştirisine girmek istiyorum.
Bölümün geneli oldukça dinamik ve gerginlik veren yapısıyla oldukça akıcıydı. Geçen bölümü bıraktığımız bombalı saldırının ardından gerçekten Ceylin’in o kâbusundaki gibi bir cenderenin içinde boğuluyorduk. Bu bölüm de o keşmekeşe devam ettik aslında. Ceylin’in psikiyatrik değerlendirmesinin Enginvari bir adam tarafından, gayet provoke edici bir tonla yapılması, tam da Yekta’nın tercih edeceği gibi Ceylin’in sinirlerine hâkim olmasının önüne geçti. Başkarakterin bu denli fevri ve sinirlerine hâkim olamaz, olayları yönlendiremez oluşu aslında beni kahrediyor. Ceylin ve Ilgaz tabi ki çok harika karakterler ama olayların içine bin türlü karmaşa sokulabiliyorsa bu iki karaktere de biraz kıvrak bir zekâ bahşedilebilirdi. Ilgaz ve Ceylin’in formalite evlilikleri bile aslında bu kıvrak zekâlarına dayalıydı. Ceylin’in bunca bölüm geçmesine rağmen aynı çukurda küçücük çamurlarla cebelleşmesinden çok sıkıldım. Ilgaz elbette destekçisi olacak ve bundan çok keyif alıyorum ama galiba Ceylin’in bu denli oyunlara gelip kendisini zora sokmasından çok yoruldum. Ceylin’in samimiyetle bu olayda suçu yoktu, yine de Ilgaz’a açıklamasını izlemek isterdim. Çift sahnelerinden bu açıdan kaçınmak çok anlamsız. O bilirkişinin ifadesine karşılık Ceylin’in ifadesinin yetersiz kalması da Ceylin’e sırf eziyet olsun diye o nezarette kalmasına yaradı. Ardından da mahkeme sürecine girdik. Baştaki zaman atlaması gereksizliği olmasaydı, üçüncü kurşun şüphesini bölüm başında çok daha ağır bir şekilde ve gerginlik vermeden anlatabilirlerdi. Son kertede gerilim ve heyecan olsun diye yapılan bir şey olduğu için mantığı rafa kaldırdım mecbur.
Mahkeme sahnesinde ise Yekta’nın bu kadar sinir bozucu olması, aslında o psikolojik muayeneden daha kudretli olabilirdi. Ceylin’in sürekli bir olay bin laftan evladır yaklaşımında anlık ders alıp sonrasında eski haline döneceğini bilsem de kendisine mahkeme sırasında hâkim olmasına sevindim. Mahkemede üçüncü kişi şüphesine sahip mahkeme heyetinin birden tutuklu yargılamaya dönmek istemesi de bana anlamsız geldi. Psikolojik muayenenin bu durumda kayıt altına alınması da anlamlı olacaktı. Bu senaryonun bu tarafında etkilere açık olunabileceği için belki Ilgaz en baştan görüşmenin kayıt altına alınmasını istemeliydi. Bir sorun çıkması halinde incelenebilirdi. O vazonun kırılması Ceylin’in çıkışının ardından gerçekleşen bir olaydı. O odaların ses geçirmezliği sorgulanır olsa da Ceylin vazonun kırıldığını daha sonrasında duyabilirdi ve kendisini böylece savunabilirdi. Ama amaç zorluk çıksın, başkarakterler hamle ekarte edemesin, hep şüphe altında kalsınlar, sadece akıllı numarası yapsınlar, tokat yedikleri yanağın ardından diğer yanaklarını da çevirsinler.
Yalnız Yekta’nın savunmasında katıldığım bir yer varsa orası da davaya bakan polis tayfasının Ilgaz’ın akraba ve arkadaşlarından oluşan bir taraflılığa sahip olmasıydı. Yüz yıllar sonra gelen bu tarafsızlık argümanının burada karşımıza çıkmasına sevindim. Meğerse aslında Sema Hanım tarafsızlığın ne demek olduğunu biliyormuş. Eğer gerçekten gerçeklerin peşinde ve Ilgaz’ın karşısında olsaydım, en azından Seda gerçekten davaya bakacak olsaydı, elde edilen kanıtların ve raporların reddedilmesi yerine, yeniden tarafsız ve satın alınmayacak polislerce incelenmesini isterdim. Bunun ne kadar gerçekleşebileceği muamma tabii ki ama eğer gerçekten bir mahkeme süreci yürüyebilseydi ve Seda, Yekta’nın etkisi dışında gerçekler peşinde olduğunu bize belli edebilseydi, Seda itici olmadan arabasına binip gidecekti.
Tüm bu süreç boyunca Yekta’nın en büyük hatası Ceylin’e ihale bırakmaya çok hevesli olmasıydı. Sürekli bu suçlayıcı tavrının kendisine döneceği çok belliydi. Dava ardından bile Niyazi’nin azmettiricisi Ceylin dedi. Pes doğrusu. Seda’nın bu noktada etkisizliğini esefle izledim. Ceylin’den başkası olabilir yönlendirmesi yapmasını haftalardır bekledim durdum. Sadece giderken soktuğu laflarla ve tehditlerle izleyip kaldık kadını.
Mahkeme sahnesinin son anlarında ise Eren’in zorla getirebildiği raporların bir anlık sahte olabileceğini düşündüm ama böyle bir sahteciliği adli tıptan Göksu’nun yapacağını düşünmüyorum. Esasında Ceylin sözde bilirkişiyle takıştığı için gerisin geriye nezarethaneye dönmeliydi ama Pars yine de Ceylin’e inanmış ve soruşturmayı geri çekmiş olmalı.
Ceylin adına çıkan kararı herkesin aksine oldukça muğlak buldum. Niyazi şüphesi üstünden Ceylin’in tutuksuz yargısına ve serbest bırakılmasına karar verildi ama çıkan yeni delillerle bu mahkemede beraat edip aklanabilirdi. Ekstra bir durum olmayacaksa, Ceylin için halen yargılamanın tutuklu veya tutuksuz devam etmesi tuhaf geldi bana. Tarih olarak da mayıs söylendi zaten. Her şey açığa çıktıktan sonra gereksiz olarak Ceylin üstünden gerilimin devam etmesi isteniyorsa bunu da müsaadenizle boş buluyorum.
Pars sırf Ilgaz ile çekiştiği için, kısa bir an için üçüncü çekirdeği mahkemeden sonra aratacağından endişelendim. Bu sebeple işini öfkesine göre değil de, gerekliliğe göre yapmasına sevindim. Ilgaz ile Neva üstünden çatışmasında, Ilgaz’ın adalet vurgusu açısından haklı olduğunu ancak ailesi söz konusu olduğunda Pars gibi adil olmadığını düşünüyorum. Ilgaz da Metin’in Zafer’in içeride boş yere yattığını öğrendiğinde adaleti ne olursa olsun yanılttığı için babasını ihbar etmemişti. Geçen hafta Metin’e dediğim gibi çuvaldızını önce kendine batırmalı insan. Ilgaz’ın adalet tatavası karşılıksız yani. Hem Pars hem Ilgaz için aileleri konu olduğunda adaletten bahsedemediğimizi geçen yazılarda da söylemiştim zaten.
Ilgaz: ‘Bencillik. Kendi duygun için bir başkasını yakamazsın. Yanılgı değil, hata değil. Bile isteye bir insana zarar vermek. Yani aşk falan aklamaz bunu, hiçbir şey açıklayamaz.’
Pars, kız kardeşi Neva söz konusu olduğu için, tarafsızlığı bozulduğundan zaten ne dese boş. Kendisi evin satıldığını öğrendikten ve teyit ettikten sonra Neva’ya arkasını dönmesini bekliyordum aslında. Neva, o parayı mağdur ettiği tarafa vermesiyle gittikçe kuyuya çekilmiş oldu bence. Pars’ın hoşuna gitmeyen gerçeklere tepkisi, onu olduğundan daha dengesiz bir hale getiriyor ve her şeyi birbirine sokmasını sağlıyor. Pars’ı dengeye kavuşturmak da gayet tabi olanaklıyken, yine Ilgaz ile bir çekişmenin içine atmaları, sonuçları anlamında bence acımasız oluyor. Ilgaz’ın Neva’nın aşk sebepli yaptıkları konusundaki sabit fikirlerinden dönmeyişi yüzünden burada yanmak üzere olan dolaylı olarak Ceylin oluyordu.
Tabi aynı Ilgaz Çınar’ın Zafer’in nedeni olduğunu anladığında kendi elleriyle adalete teslim etmezse tüm bu söylemleriyle yaptıkları arasında büyük bir riya görmüş oluruz. Hali hazırda babası Metin’in yaptıklarını ihbar etmediği için Pars’a yaklaşımının ikiyüzlü ve kibirli olduğunu söyleyebilirim. Hatta ilişkilerinin bu anlamda Ilgaz’ın attığı bir dost kazığına benzediğini söylemek de mümkün.
Adaleti birisine zarar vererek kendi yararına kullanmak Ilgaz’ın devamında karşılaştığında vereceği daha büyük bir ders olmak zorunda kalacak. İfadelerinde büyük bir adalet vurgusu iddiası var çünkü. Pars’ın yaşayacağı yıkıma kıyasla Ilgaz mahvolacaktır ama dizinin sanırım bu noktası benim açımdan en meraklandırıcı öğelerden biri olarak kaldı.
Ilgaz: ‘Sadece büyük değil, korkunç bir şey. Yani alenen mesleğini kötüye ve kendi çıkarına kullanmak. Rüşvet almaktan farkı yok.’
Ilgaz’ın kahramanlıklarını yaparken adalet sağlama görevindeki Batmanliğini yukarıda da söylediğim gibi karakter gelişimi açısından ve tutarlılığın bozulmaması için avukatlığında tercih ederdim. Ilgaz’ın eski fare deliğine dönmesi ancak kendisinin de ifade ettiği gibi kendisi yıkıldığında belli bir anlam taşıyacaktı. Karakter kendi güvenli alanından çıkıp önce kendisini keşfetmeliydi. Belki bir nebze de Ceylin yönetiminde karanlık bölgelerde takılmalıydı. Benim Ilgaz’ın potansiyelinde gördüğüm şey buydu aslında. Ceylin açısından Ilgaz’ın sorumluluğundan kurtulduğu için samimiyetle sevindiğini çok net anlayabildim. Hakkı da var. Malum her şey Ceylin içindi. Ilgaz’ın savcılık ile karakterinin uyuştuğunu düşünüyor olsam da yeni çıktığı yolculuğundan bu kadar çabuk vazgeçmesini hiçbir yere oturtamadım. Belki fırsattan istifade savcı cübbesiyle görürüz. Tüm bu olaydaki en pozitif önermem bu sanırım.
Ilgaz: ‘Baktım ki adliye koridorlarında duygularıyla işini karıştıranlar var. Oraları çok bırakmamak lazım.’
Ilgaz ve Ceylin’in genel anlamda çift sahnelerinden bu hafta keyif aldım. Aksiyon ve romantizm ayarının tutturulduğu bir bölümdü. Tabi işin içine reklam katmadan çift yazılamaması apayrı bir rezalet.
Ilgaz’ın genel anlamda düşünceli tavrının güzelce bölüme yedirildiği bir tavır hâkimdi. Genel anlamda dizinin yemek konusunda bir zafiyet geçirdiğini düşünüyorum ama mahkeme sahnelerinin ardından gelen aile yemeğinin bir süredir bekletildiği de hepimizin malumuydu. Gül teyzenin biraz gönlünü yapmaları bence hoştu hoş olmasına ama önünde oynaşmaları bir ölçüde arsızlık gibiydi. Kendileri de evliliklerinin gerçeğe geçip geçmediğinden haberdar değil malum. Gerçi bu özgürlükten biraz keyif almakta da bir sıkıntı görmüyorum. Gül kızını sokağa attığı günlere saysın. Ayrıca herkes mutlu cahilken bu yemeği Metin gibi kati surette reddetmek Ilgazlar’ı daha itici de yapacaktı. Ilgaz’ın Merdan bu lafları ortaya attığında sessiz kalması da buna bağlıydı. Olacak ile öleceğe çare yok.
O yemekte olmayı en çok isteyen Pars savcımın yüklerinden kurtulacağı zaman Ilgaz ile takılmak istediğini, güzel bir rekabette bulunmaktan hoşlandığını biliyorum. Şimdi yaşadıkları çatışmanın sonunda Pars’ın karşılaşacağı sonuçları kabullenmesi umarım çabuk olur. Pars ile Neva yoluyla böyle bir savaşa girmek gerçekten dipsiz kuyulardan kuyu beğenmek gibi olur. Ilgaz’ı keskin adalet ölçüsünden çevirebilecek ve ikna edebilecek kişi de bence Ceylin. Ceylin aşk söz konusu olduğu için daha geçirimli ve anlayışlı görünüyordu.
O yemekte olmayı hiç hak etmeyen torbacı ergenlerimizi ise, Tuğçe’nin gayet sorumsuz ve boş vermiş edaları sebebiyle bile görmek istemedim. Parla’nın Çınar’a karşı ilgisini boş gözlerle izliyorum. Çınar’ı büsbütün anlamıyorum. Serdar ise bilgilere sahip bir arkadaş. Patlasa da rahatlasak diyorum. Merdan ne yaptı görsek diyorum. O banka hesaplarıyla ne yapacaklarını da anlasak diyorum. Ağın başındaki adama yaklaşsak diyorum. En azından ekran sürelerinin kısalığı ile izlemesi işkenceye dönmedi. Bu da bir şeydir.
Tüm kavgaların sonunda gerçekten de Yekta’nın hazin sonunu izlemekten bir seviyede zevk aldım. Bölümler boyu, gerçek peşinde olmayıp Ceylin’e sürekli kin gütmesiyle beni uyuz etmişti. Dizide bu yaklaşımı yüzünden sürekli suçlu olmalı dedirtmekten başka bir amaç söz konusu değildi. Yekta’nın bundan sıyrılmasının Ceylin’e kıyasla daha kolay olabileceğini düşünüyorum. Yani Yekta’nın sonu gibi görülen şeyden nedense tatmin olamadım. Suç dehalığını ve planlamalarını izlemeden bu gözaltı sanırım içime sinmeyecek. Yekta ile Niyazi arasında bulunan delillerin Cüneyt tarafından akıllıca yerleştirilmesi nedense mümkün görünüyor. Ayrıca Yekta Cüneyt’e de güveniyor. Cüneyt Yekta’nın da güvenini bu yönden kazanmaya çalışırsa Merdan’ın içerideki elemanı ve evlatlık çocuğu için adayım olur. Tabi Cüneyt’in neden Zafer’in cesedi konusunda araştırma yapmadığını sorgulamaya başlamamız da aynı zamanda Cüneyt’in bir engelli geçmişinin olup olmadığından da haberdar olmamız gerekiyor. Dizinin diğer bilmece bulmaca kısmına bu sefer Merdan’ın evlatlık edindiği çocuğun kimliğini yazdılar. Bu sanırım dizide merak ettiğim ikinci öğe konumuna geldi. Üstüne beyin fırtınası yapabileceğimiz harika bir şey. Kısaca geçecek olursak, bu evlatlık IlCey’i temize çekmek isterlerse Ilgaz veya Çınar olur, Makbule’nin yersiz ve ağır babacılığı onu bir diğer aday yapar. Bunun yanında da Cüneyt var. Sanırım şu anda ağır ihtimal verebildiğim bir tahminim yok. Bu konuyu yazı altında tartışalım.
Çiftimizin reklam kuşağına heba olamadığı anlarında ise, hemen akşamına Ceylin’i Yekta’yı avlamasından alıkoyması sırasında en azından yüzümde tatlı bir gülümse vardı. Bir süredir çifte ve sevgili enerjilerine karşı epey uzak gibiydim. Tabi bence Yekta’nın tutuklanması olayını da Ceylin’in ilk sıradan görmesi gerekiyordu. Ama gerçekten de komplo gibi görünürdü. Aslolan zaten çiftin birbirlerine bakmaları ve birbirlerini doyurması. Tabi bu arada kıyafet uyumlarının hiç kaybolması da önemli. Ceylin’in kırmızıları hep önemli bir olayın habercisi gibi bence.
Dizi final sahnesini gördüğümde ise izlediğim canım dizim Sherlock’tan (3.sezon finalinden) bir gönderme taşımasına ve neredeyse oradan bir replik olmadan sunulmasına kırılmak üzereydim. Bu beğenmemezliğimden değil, Engin’in ne yazık ki olmayan ve temellendirilmeyen kötü adam çapının, sümme haşa Moriarty ile kıyaslandığını düşünmemle ilgili. Engin’in ne yazık ki gereğinden fazla şişirilmesi, onu tekrar gördüğümde heyecanlanmamın önüne geçiyor. Moriarty’de böyle değildi. O sırf Sherlock’un canını, ölü veya diri fark etmeksizin sıkabilecek kadar güçlü, altı sağlam, tecrübeli bir kötüydü. Sahibi olduğu güçle ne yapacağı kestirilemez bir oyunbazdı. Engin maalesef ona kıyasla tehditler prensi olarak nazarımda dünkü süt çocuğu. Zaten kaçarken, işin sonunda öleceğini var sayarak kaçtığını düşünmüyordum. Video bir bakıma varsayımlarından birisi olarak çekilmiş olabilir. Tabi ki hapisten bu videoyu nasıl çekebildiğini de sorgularken buldum kendimi.
Burada Engin’e ihanet söz konusu oldu sanki. Engin sırf can sıkmak için ölümü göze alacak bir tip değildi bence. Engin’in çılgınlığının boyutu maskesi düştükten sonra bile sınırlıydı. Öyle olsaydı en başından zehirlenerek kendisini öldürürdü. Öldükten sonra Ceylin’e baş belası olmak fikri sanki yine sürpriz yumurtadan çıkmış. Belki cino Cüneyt vardır arkada. Ama Cüneyt o kadar arkada ki bir şey verseler de kendisini gizlemesini zekâsına bağlayıp ona da ayılıp bayılsam. Yekta’yı bile ipe götürür bu adam ama sürekli 5N1K oynuyoruz.
Bu arada Cüneyt’e küçük bir paragraf açmakta yine fayda var. Kendisinin gitgide kara kutuya bağlayıp ajandalarının asla açılmamasından, gizemli sır küpü hallerinden, Yekta ile ilişkisini ne denli sabote edebileceğinden artık böyle bir fırt bahsedilse hiç fena olmaz. Neva’ya Yekta yüzünden yaklaştığını göstermelerinin tam olarak varacağı yeri merak ediyorum. Kızı dertlerinden kurtarıp güvenini kazanırken Yekta’ya istihbarat sağlamışsa, zaten Neva için bir helva falan kavuralım. Giden vurdu, gelen vurdu kıza. Cüneyt’in sevgisinden emin olamayışım en az Pars kadar rahatsız ediyor beni. Yekta, suçlamadan kolay sıyrılabilir derken kastım buydu. Yekta bununla Pars’ı tehdit ederek gözaltından yırtabilir. Keşke Neva böylesi büyük bir hata yapmasaydı. Pars’ın kardeşi olması dışında kendisine gerçekten üzüldüğümü hissettim.
Ben bu aralar çok memnuniyetsiz ve her şeye kulp takar gibi hissediyorum, bu yüzden de kazara hak yemek istemiyorum. Temel mantıkta basit karakter beklentilerimin artması sonucu daha büyük bir öfkeyle bu bölümü tamamladım. Elimden geldiğince bu keyifli bölümü kendi açımdan sunmaya çalıştım. Belki çok destekleyici değilim ama herkesin beklentileri ve senaryo okuması farklı sonuçta. Umarım eleştirirken hakkaniyetli davranıyorumdur. Biraz uzattığımın farkındayım. Bunun için okumaya katlanan herkese en içten teşekkürlerimi gönderiyorum. Bu haftalık benden bu kadar. Emeklere sağlık.
Not: İzleyenler eminim fark etmiştir; Pera Palas’ta Gece Yarısı dizisinde Atatürk’ü canlandıran kişi Yargı’nın Cüneyt’i Hakan Dinçkol!.
Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.
Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine PSİKOLOGROZA…
Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…
Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.
Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.