Mail kutumda zehir zemberek bir yazı, Özlem‘den… Bu kez bir dizi özelinde değil ‘yerli dizi senaryo’sundaki hemcinslerimizin varlığına dair görüşlerini kaleme almış, hem de zehir zemberek bir dil ile… Yazının derinine girince hak vermekle birlikte; itiraf edeyim, onay alarak yazısını olabildiği kadar yumuşattım. Sektördeki yazım ekiplerine seslenmek istiyorum, Özlem‘i kızdırmayın!
Hem ben hem de konuk yazarım görüşlerinizi merakla bekliyoruz, yorumlarda buluşmak dileğiyle… Keyifli okumalar ^^
Bize dayatılan ‘standart’ esas kızlardan bıkmış durumdayım. Onlar mükemmel, defosuz, hafif serseri, biraz sakar, bol atarlı ve sütten çıkmış ak kaşıktır. Hayatlarında daha önce mümkünse el ele bile tutuşmamışlardır ve bizim mağrur yakışıklı, biraz hödük, bolca kuralcı bazen serseri ama asla âşık olmamış esas oğlanın şu andaki sevgilisi karısı, nişanlısı gibi asla ama asla bir entrikaya karışmamıştır.
Bir kulede bekler esas kızlar, kahraman prensi gelsin onu atıyla kaçırsın, bin yıldır uyuduğu uykusundan uyandırsın, hapsedildiği şatodan kurtarsın diye…
Bu arada bizim esas oğlan o kadar testesteron salgılayarak ortada dolaşır ki; hayatındaki kadına onu istemediğini, ilişkisinin bittiğini, ona karşı bir şey hissetmediğini, onunla asla evlenmek istemediğini söyleyemez nedense…
Esas oğlanlar genelde koskoca bir şirketi yönetirler, koca koca işler bitirirler, korkudan yanlarına kimse yaklaşamaz ama işte nedense hep bir tuzağa düşmüştür bu zavallılar. Eski sevgililer hep ve daima fettan, kötü kalpli, entrikacı, pis yalancı ve aklınıza ne gelirse odur işte…
Kimse de çıkıp söylemez bu esas oğlanlara ‘Lan gerizekâlı bu kadını madem sevmedin, bu kadın bu kadar kötüydü de neden bu kadınla yatağını, eğlenceni günlerini gecelerin paylaştın’ diye.
Esas kızı yüceltmek adına(!) – ki bu nasıl yüceltmekse, batırırlar da batırırlar eski sevgiliyi. Ve yine kimse dönüp söylemez ‘bu adamın bir önceki ilişkisini nasıl bitirdiğini’ ve ‘bitip gidenin arkasından neler söylediğini’; uyarmaz ‘Bakın muhtemelen başınıza bire bir aynı şeyler gelecek’ diye… Yeter ki Paşam boş zamanlarını keyifli geçirsin, elinin altında birisi olsun, yatağını birisi paylaşsın…
Ne zaman yeni bir av çıkacak karşısına, işte o zaman uyanacak bin yıl süren uykusundan ve karşısındaki kadını ne kadar incitip aşağıladığına bakmadan devam edecek yoluna… Eski sevgili de ‘Ne iyi ettin beni basamak olarak kullanmakla; benim kalbimi paspas ettin benim gururumu iki paralık ettin ama yeter ki sen mutlu ol ben yoluma bakarım.’ diyecek öyle mi?
Şimdi bir de şu moda çıktı: “Ben zaten ilişkimizle ilgili gelecek vaat etmemiştim”. Hiç kimse kimseye ömürlük sözler veremez ama ayrılırken o insanı rencide etmemek kırmamak ve incitmemek en birincil görevidir.
Çok uzun bir girizgâh oldu değil mi? Aslında kaç haftadır taktığım bu konuya ama şu an yayınlanan yeni bir diziyle tavan yaptı kızgınlığım: Yasak Elma.
Esas oğlanımızın bir sevgilisi var ve kızın telefonlarına çıkmayarak, aramayarak ve sormayarak ilişkisinin sonlandığını anlamasını bekliyor. Bu sürede bizim beyaz atlı prensimiz dizimizin masum, toy, kusursuz ve atarlı prensesiyle yeni bir aşka yelken açtı bile. Sonuçta ne oluyor dersiniz? Eski sevgili ofise geliyor ve orada öğreniyor ilişkilerinin bittiğini. Hem de oldukça kaba ve umursamaz bir üslupla. Şimdi herkes eski sevgilinin ne şirretlikler yapacağını bekliyor. Tabii eski sevgilinin hedefi de onu terk eden adam yerine yeni sevgili olacaktır. Aman prensimizin rahatı bozulmasın. Erkek dediğin elde edilmesi gereken bir ödüldür ve yarışmak lazım onun için…
Siz istediğiniz kadar kodlayın bunları beynimize, kendisine saygısı olan her kadın böyle bir hödük için savaşmaz aksine koşarak uzaklaşır.
[wp_ad_camp_1]
Dizi tarihinde benzer hikayesine şahit olduğumuz çiftlere bir göz atalım mı? (Örnekleri yakın tarihte tutacağız merak etmeyin.)
Fazilet Hanım ve Kızları : Nil ve Sinan
Nil Sinan’ın çocukluk aşkı. Neredeyse 6 yıllık bir ilişki söz konusu. Sinan her hatasının ertesinde bir şekilde gönlünü almış Nil’in.
Bu ilişki şeklini o kadar kanıksanmış ki Nil, bu nedenle kabul edemiyor ilişkinin bittiğini… Ne zaman Sinan başka birisine âşık olduğuna karar verse komple damarına basa basa terk ediyor kızı. Nil de öğrenilmiş hareket tarzıyla yine başlıyor Sinan’ı elde etme çalışmalarına. Peki bu çalışma sırasında Sinan uzak duruyor mu? Tabii ki durmuyor. Canı sıkılıyor, morali bozuluyor kendini Nil’in yanına atıyor ki hep elinin altında tutsun kızı. Peki bu hikayedeki ‘kötü’ kim? Nil. Neden? Çünkü esas kızla esas oğlanı ayırmaya çalışıyor.
Ufak Tefek Cinayetler : Merve – Serhan – Oya
Serhan Aksak koskoca bir borsacı, dolayısıyla ‘akıllı’ olduğunu varsayıyoruz. Evliliği sırasında (hatta evlilik öncesi birlikteliklerini de eklemek gerek bu süreye) karısının hayatını nasıl yönettiğini, onun hırslı ve ihtiraslı karakterini çözememiş. Ne zaman uyanmış duruma? Sütten ak, güneşten parlak Oya kızımız oyuna girince. ‘İstemem yan cebime koy, ama evlisin benim değilsin’ tiratlarından sonra hop mercimek fırında. Zaten Merve kötü bir kadın, kuş falan sevmiyor. Oya öyle mi? Kuş evi yapıyor, sokak köpeklerini besliyor. Yahu bir kadını batırmadan halledemez misiniz meselelerinizi? Diyeceksiniz ki o zaman dizi olmaz. Eyvallah, haklısınız da hep aynı yörüngede kadınları batırarak mı ilerlemek zorunda senaryo?
Yine aynı dizide hunharca kandırılan gariban Mehmet var birde… Büyük esnaf, kuyumcu ama hayatındaki kadının kendisine söylediği ilkokul seviyesindeki yalanlara uyanamayan bir gariban.
Devam edelim mi? Sen Anlat Karadeniz’den Mercan ve Tahir. Mercan Tahir tarafından sevilmiyor ama esas oğlanımız sevmediğini dile getirmiyor ki; varsın Mercan hala evlenmek üzere olduğunu düşünüversin…
O kadar uzatırız ki bu örnekleri. Biraz daha uzaklara düşürürsek yolumuzu, No:309 çıkar karşımıza… Hafızamızı zorlayalım, daha düne kadar aşık Onur’umuz birden nişanlısını 2.değil, 5. plana atıvermişti. Sonra gelsin intikam planları…
Sevgili senaristler, bir kadını diğer bir kadın üzerinden temize çekme hevesinizden vazgeçin artık! Bu senaryoları kadın senaristlerin yazdığını gördüğümde daha da çok üzülüyorum. Erkek hep ödül! Aman onun için yarışalım, ele geçirelim amacında olan kadın hep ya masum ya fettan. Eski sevgili ya da eş ise kesin fettan olan kategoriden, kötü karakter… Biz izlemekten bıktık durmadan aynı kısır döngüde dönüp duran senaryolardan, siz yazmaktan bıkmadınız aynı tip erkek ya da kadınları… Özellikle genç kızların bilinçaltına işlenen ‘defolu eski sevgili’ ve ‘mükemmel yeni sevgili’ imajını bırakın artık. Bu imajlar ve aldatmacalar nedeniyle erkek istediği her şeyi yapıp pür-u pak sıyrılabiliyor kenara. Kadın hep umut içerisinde aman eski sevgili, eski eş kötü; bak ben onu nasıl mutlu edeceğim ütopyasında. Neden mi? Issız ve ne istediğini bilmeyen erkeklerin dünyasında bu romantik komedi masallarını kodluyorsunuz insanlara. Ve gerçek dünya bu kadar değil. Orada kesin iyi ya da kesin kötü diye bir şey yok.
Bir kadın bir ilişki yaşadı diye kötü ya da defolu değil. Diğeri hayatı boyunca biri ile birlikte olmadı diye tercih sebebi değil. Bir kadın yemek yapmayı, temizlik yapmayı bilmek zorunda değil. Bir kadın illa ki 90-60-90 ölçülerinde olmak zorunda hiç değil.
Sınırların ve tanımlamaların çok ötesinde bir varlıktır kadın. Anadır. Savaşçıdır. Sanatçıdır. Yazar, şair, mühendis ya da mimardır. Bunlardan biri değil, hepsi birdendir. Olay o kadının içindeki renkleri söndürmeden, bastırmadan yaşamasına ve kendisini geliştirmesine izin vermekle başlar ve biter.