Doğruluk mu Cesaret mi?
Gündem malum, günlerce izlediğim haber ve tartışma programlarına ‘Yüksek Sosyete’ ile kısa bir ‘es’ vermek çok iyi geldi. Keşke Ece’nin annesinin sihirli formülü ‘nane limon’ iyi gelse ruh halimize…
Başın mı ağrıyor? Çare: ‘nane limon’ Miden mi bulandı? Çare: ‘nane limon’ Grip misin? Çare: ‘nane limon’ Aşk acısından ölüyor musun? Çare: ‘nane limon’
5.bölümü geride bırakırken,
Hani göl evinde oynadılar ya, ‘doğruluk mu cesaret mi’ dizi genelinde oynansa ‘doğruluk’ da tam bir kördüğüm bizi bekler… Dizi kadrosunda herkesin mi sakladıkları, korkuları, çekinceleri olur? Şimdilik ‘cesaret’ bir adım önde, artık Cansu daha cesur, Süreyya da, hatta Kerem de…
Kerem: “kalbimin sesini duymasın diye yanından kaçtığım, hissettiklerimi anlamasın diye gözlerimi kaçırdığım, daha önce hiç cesaretimin olmadığı başlangıçlara beni sürükleyecek bir kadın için yapamayacağım hiç bir şey yok”
Karaktere can veren Engin Öztürk’ten yani mercan renkli gözlerinden, boyundan posundan, geniş omuzlarından bağımsız: ‘Kerem’ basit tanımla ‘defosuz’ bir erkek. İlk üç bölümde bunu ölesiye hissettik. Karakterini yansıtacak sahnelerde biraz fazla eğitsel olsa da iyiliği vurgulanan, aile sahnelerinde örnek evlat, Olivia sahnelerinde kahraman müdür, Mert ile olan sahnelerinde dosttan öte kardeş, Cansu ile olan sahnelerinde ise tam bir beyaz atlı prens… Adamı karakterinde bile – Mert’e vicdan borcu konusunda gereğinden fazla özverili davranışı haricinde, falso yok… ‘Gerçek ol-a-mayacak kadar iyi’… Senaristlerin Kerem’i biraz da bizden yapmalarını bekliyorum.
(Tamam, itiraf ediyorum, ailem adıma ‘Aslı’ olarak karar verdiğinden mütevellit ‘Kerem’ karakterleri hep dikkatimi daha fazla çeker… Bu nedenle Kerem Özkan’a ayrı bir zaafım olduğu daha fazla içselleştirdiğim doğrudur)
Cansu: “ben artık emanet şeyler değil, gerçekten benim olan şeyler istiyorum”
Ve Cansu, can veren su… Gün geçtikçe cesaret hapı yutmuşçasına karakterinin kendini bulmasını ilgiyle izliyorum. Artık emanet ve başkaları tarafından planlanmış değil, gerçekten kendine ait bir yaşam peşinde… “ben artık emanet şeyler değil, gerçekten benim olan şeyler istiyorum” Annesinin eline anahtarı vermesi, babası ile pazarlık yapabilmesi ve bundan öte Kerem’e duygularından bahsedebilmesi… Yeni Cansu adım adım gerçek hayatı öğrenecek, aradığı huzur öyle yakınındaki…
Eğer kara liste tutacaksam, Cansu’ya davranışları için annesi Süreyya, Süreyya’ya davranışları için kocası Metin ilk sıraları bu hafta da başkalarına bırakmadılar… Yalnız belirtmeden geçemeyeceğim, ‘Zuhal Olcay’ ne güzel kadın…
Cansu’nun annesi tarafından ‘uğursuz’ yaftası almasının nedeni henüz açıklanmasa da derinlerde bir yerlerde Süreyya’yı çok yaralayan bir durum olduğu kesin. Benim tahminim Cansu’nun doğumunda oluşan bir komplikasyon sonucu Süreyya’nın doğurganlık fonksiyonlarını kaybetmesi (kendince kadınlığını) ve bu durumun onda oluşturduğu psikolojik yıkım olması yönünde. Ne dersiniz?
En sevdiğim yine zarif jestleri, cıvıl cıvıl karakteri ile Ece… Ece’yi üzeni üzerim o derece… Gerçekler ortaya çıktığında sürekli yalanı sevmediğini vurgulayacak Ece en çok yara alan olmayacak mı? Hem uğur böceğinden hem de duygularının farkına varmadığı asistan(!) Mert’ten… Öyle ki, her ikisi de suçlu psikolojisi ile oyunda Ece onu en üzecek şeyin ‘yalan’ olduğunu açıklayınca hangi deliğe gireceklerini bilemediler.
Mert, ne zaman büyüyecek bu çocuk derken, dizi ilerledikçe gün be gün çocukluğundaki kaybın karakterine etkisini ve Kerem gibi bir çocukla karşılaştırılarak büyümenin zorluğunu öğreniyoruz. Öğrendikçe Mert’i daha iyi anlıyor ve daha çok seviyorum. Özellikle Ece’nin duyguları konusunda sahte Mert’e sadece patron olduğu için ilgi duyduğu açıklamasında ‘Ahh Mert aklın ne zaman başına gelecek’ diye dövünürken, kan tutması sahnesinde ‘sen olduğun için’ kötü oldum itirafında biraz ferahlamışken fragmandaki Ece-Mert sahnesi ilaç gibi geldi.
‘Yüksek Sosyete’ yaz dönemi dizilerinden en sevdiğim, kış sezonunda dişli rakiplerinin arasında kendine güzel bir yer bulmasını diliyorum…