Yüksek Sosyete – Gün Olur Devran Döner

Varsın dizinin ana karakteri Kerem karakteri siyahın tüm tonları arasında dolanıp dursun, bu bölüme damgasını vuran karakter Süreyya’ydı, net. Bir önceki bölüm bıraktığımız yerden değerlendirmeye başlarsak Cansu’nun gözlerindeki anne korkusu ne kadar gerçekti, değil mi? Ah Cansu’cum…  Kilitli kapıların Süreyya Koran’ı durdurabileceğini nasıl düşündün?  Olsun, biz de senin sayende unuttuğumuz bir geleneği hatırlamış olduk: Yeni taşınılan bir evde ilk gece genç kızın kapısı kırılır. (Böyle bir gelenek var mıydı bilemiyorum ama siz yine de denemeyiniz!)

Süreyya:“Bi’de güldünüz mü arkamdan, eğlendiniz mi? Ne güzel kandırdık diye gururlandınız mı?”

Süreyya’nın derdi ne Cansu’nun fakir aşkı, ne de Kerem’in intikam planı. Kızgınlığının açığa vurulan tek nedeni var:  Kandırılmak.  Her güçlü karakter gibi arkasından oyunlar düzenlendiğini fark etmesi bile tırnaklarını çıkartması için yeterli. Ondan gizlenen konular bir bir ortaya çıkarken Süreyya’nın gözlerindeki ateşi ekran başından hissetmek pek keyifliydi doğrusu.  Yine de merak etme Süreyya, ne kadar zorlarsan zorla Cansu’yla Kerem henüz karı koca çık(a)mazlar.  Kerem’e damat olarak kucak açmayacağı baştan belli olsa da kızının terk edilmiş olduğu gerçeğinde yaşadığı şok gülümsetti. Ne yaşanırsa yaşansın, o bir anne ve anneler kızlarına 3. kişilere karşı toz kondurmaz.

O gece Süreyya’nın gazabına uğrayan sadece Cansu değildi. Sonunda Bedia Hanım’ın densizliklerine hakkıyla yanıt verildi, içim rahat.  Süreyya kendini geceleri şatosuna çekilen kötü kalpli kraliçe olarak görmüyor olabilir, kötü mü değil mi sizin vicdanınıza bırakıyorum ama izlediğimiz hikayede kraliçe koltuğuna oturabilecek tek kişidir Süreyya.

Begüm’ün abartılı yarı sarhoş halleri, Kerem’le dostluk çatısı altında da olsa tehlikeli yakınlaşması ve yıllar boyu savaş verdiği başkan yardımcısı koltuğuna sonunda kavuşmuş bir iş kadını olarak şirket sırlarını oyun uğruna hiç tanımadığı bir adamla paylaşıyor olmasındaki anti-profesyonellik hikayenin gidişatındaki en mide bulandırıcı açılım değil mi?

Her hafta senaryodaki işletmeyle ilgili delikleri yazmamaya niyetleniyorum ama dayanamayacağım. Kerem “Muhasebe mi?” diyerek bir telefon görüşmesi yaptı ya; sanki 7/24 çalışan bir şirketi arayıp ilgili departmanı bağlatıyor.  Kerem Özkan holdinge bağlı bir şirketin genel müdürü olsa da genel yönetimin muhasebe kayıtlarına ulaşamaz. Holding çatısı altındaki her şirket kendi içinde özerktir. Diyelim ki ulaştı; rüşvet detayları sosyal sorumluluk fonu adı altında toparlanmış olabilir ama mali açıdan kaydı böyle yapılmaz.  Var olmayan vakıflara maddi yardım yapıldığı nerde görülmüş, koskoca holdingin yasadışı işlemi yasal çerçeveye oturtmak için yasa dışı işlem yapıyor olması inanılır gibi değil.  Hikayenin bu konu üzerine kurgulanmasından önce tanıdık bir mali müşavirden destek alınsaydı da ekran başında söylenmeseydik ne güzel olurdu. Ayrıca bir gün sonra değil memleketin önde gelen holdinglerine bağlı bir şirketin restoranın açılışı, köşe başındaki bakkal amca dükkanını markete çeviriyor olsa bile  “yarın açıyoruz, ne yapalım?” diye sorulmaz. Koran Holding şaşaasından bahsederken izleyici gözünde projeyi küçük düşürmüyor musunuz?  Detaylara dalınca konudan uzaklaşıyoruz, derin bir nefes alarak hikayeye geri dönüyorum.

 

Cansu ve Mert patroncuk olduktan sonra kıyafetleri ne kadar değişti fark ettiniz mi? Cansu ne kadar şıksa Mert’te bir o kadar… (Kelimeler yetersiz kaldı.) Bölüm boyunca (smokin hariç) neden Mert’e kırklı yaşlarda evli iki çocuk babası kamu görevlisi bir adamın hafta sonu ailesiyle alışveriş merkezine giderken tercih edeceği kombin uygun görülmüş olabilir dersiniz?

 

 

 

Ece: “Özlemek hastalık olsaydı ben çoktan ölmüştüm. ”  ; Cansu:  “Ben de.”

 

Ece’nin depresyon hallerini pek seviyorum. Depresyon süreci ilk olarak temizlik ardından da abur cubur yemek ve ağlamak olarak ilerliyor. Neyse ki bu seferki depresyon gözyaşları aşamasına geçilmeden en tatlı sürprizle sona erdi.

 

 

Mert’in evlilik teklifi ne kadar içtendi değil mi? Seçtiği mekan, yüzüklerin hikayesi… Hele kurbağa ve prenses hikayesinin yeni uyarlamasına bayıldım. Yeni doğan bebek balonlarını fark ettiniz mi? Üçüz hayallerine gönderme olduğu belliydi ama bir cümleyle bile olsa varlık nedenlerini vurgulanması güzel olmaz mıydı?

Tipik bir izleyici olarak bölüm içinde “Ben demiştim!” demekten keyif alıyorum. Fragmandaki yüzük şaşırtmacasını birebir tahmin etmişim bir önceki yazıda, Ece’nin koltuğunun da geri geleceği aşikardı. Özellikle Ece ve Mert’i öyle benimsemişim ki konu EcMer olunca bir sonraki adımlarını tahmin etmek hiç de zor değil. Yine de kendimizi bir dakikalığına o anın büyüsüne bırakalım.

 

Metin’in Süreyya’yı kaybetmemek üzere planlar içinde olmasını anlayabiliyorum. İstediği kadar otuz yıllık evliliklerini vurgulasın, bu evliliğin Süreyya için çoktan sonra erdiğini biliyoruz. Ya da izleyici olarak bilmek mi istiyoruz acaba? Boşanma konusunda kararlı Süreyya neden Metin’le yeni bir eve taşınsın, neden Metin’in sürekli kullandığı ‘karıcığım’ seslenişlerine tepkide bulunmasın? Levent “Benim de bir sevdiğim var.” dediğinde Süreyya’dan daha anlamlı bir geri bildirim alamadığımıza göre aslında var olmayan bir ilişkinin taraftarı mıyız acaba? Dilinde olsa da hareketleriyle Levent’le gelecek planı yapan bir kadın gibi davranmıyor. Peki, Metin’in Süreyya’nın doğum yapamayacak gerçeğinin uzun zamandır en büyük yarası olduğunu bilmesine rağmen yeni bir bebek vurgusu yapmasına ne diyorsunuz? Metin oyuncak kamyonu elinden alınan çocuk gibi nereye saldıracağını bilemeden duvardan duvara savruluyor gibi, umarım sonunun hiç hayırlı olmadığını yakında göreceğiz.

Açıklama beklediğim bir konu da; bulunduğu noktaya Süreyya’nın maddi desteğini alıp elleriyle kazıyarak çıktığını her fırsatta açıklayan Metin’in kızının fakir bir adama gönül vermesine verdiği tepki.  Üstelik bu adam yoldan geçen biri de değil, şirketlerinden birine genel müdür olarak konumlandıracağı kadar yetkin bir kişi. Süreyya açısından ise bu aşka destek vermemek daha da garip, yıllar önce fakir bir adama aşık olup evlendiğini çoktan unutmuş olmalı.

Süreyya planını tıkır tıkır işletmek üzere Kerem’i akşam yemeğine davet ederken dövülen et yerinde Kerem’in yüzünü hayal etmeyi başardınız mı? Süreyya’nın elinden terbiyeli tavuk çorbası siparişi vermesine ne diyorsunuz? Çorbayı içip, Koran terbiyesi almak nasip olmadı ama gecenin sonunda Kerem’in yüzü dövülmüş etten de beter oldu ve ben elbette ki üzülmedim.  Bu plan sırasında baba Yılmaz’ın dizi genelindeki ikinci büyük çıkışını izledik. Diyalogların çok vurgulu olduğundan mı bilmem, Yılmaz Bey istediği kadar bağırıp çağırsın, içten gelen baba koruyuculuğunu hissedemiyorum.

Süreyya’nın yemek organizasyonu oyun öyle oynanmaz böyle oynanır dedirtecek cinstendi.  Her ne kadar Kerem bunu ‘kibir’ olarak adlandırsa da bal gibi oyun, her bilinmeyene bir puan. Zuhal Olcay’ın bu performansı başa alıp alıp izlenecek türden.  Bu organizasyondan inanılmaz keyif alan Süreyya’yı hakkıyla canlandırmış. Kendisine buradan bir sürü kalp emojisi gönderiyorum.

Gecenin sonunda Kerem –yine doğru zamanda doğru yerde olup Levent’in Süreyya’la ilişkisini şıp diye çözüvermesi sayesinde-  öğrendiği sırrı balçığa bulanmadan Levent’e pas etmeyi uygun buldu. Levent Süreyya’ya ulaşmak için Metin engelini bu yolla ortadan kaldıracak bir adam olmamalı. Metin onu küçük düşürmeye çalıştığı her ortamdan anlının akıyla hem de daha üstün bir şekilde sıyrılabiliyor, Metin’i yolsuzluk yapan iş adamı damgasıyla bitirmek hiç Levent’e göre değil.

Bu oyunun en büyük artısı Kerem’in Cansu’nun nasıl bir cenderede yaşam sürdüğünü anlamış olması.

Oliva açılışı. Beklenen gün… Açılış beklediğimden sönük, bir günde ancak bu kadar toparlanabilir diyecek kadar canlıydı. Sude’ye de güle güle dedik, Seren Deniz Yalçın’ın yolu açık olsun. Yeni bir projede yine arabozucu kara kedi olarak karşımıza çıkmaz umarım.  Mert sahneye ortağı(!) Kerem Özkan’ı davet ettiğine göre haftalardır Kerem sadece bir çalışan neden herkes ona patron muamelesi yapıyor diye boşuna söyleniyormuşuz.   Neyse ki yerini bilip lafı fazla uzatmadan mikrofonu Metin’e teslim etti.

Metinsavar ekibi

Kalbim Levent’in Kerem’in oyununa gelmeyeceğini ve mantığım da (yolsuzluk şikayetinde savcı bu şekilde mi ifadeye çağırır) Metin’in yolsuzluktan değil şehir eşkıyalığı şikayeti sebebiyle savcılığa çağrıldığını söylüyor. Fragmana göre ne kalbime ne de mantığımın sesi doğru ama kim bilir, izleyip göreceğiz.

 

 

 

Bu hafta vedamı Mert’in evlilik teklifindeki konuşmasından kopya çektiğim bir dilekle yapmak istiyorum: Umarım tez zamanda sen yoksan hiçbir şeyin anlamı yok benim için diyebileceğinizi biriyle karşılaşırsınız.

“Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine”

Yazının sonuna kadar sabırla okumaya devam edenlere çok teşekkürler, yorumlarda görüşmek üzere…

 

Aslı

Disqus Comments Loading...

Son Yazılar

DEHA – Bu Savaşın Bir Kazanı Olacak mı?

Deha 9.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

12 saat Önce

YALI ÇAPKINI – Rüya

Yalı Çapkını 83. bölümdeki en önemli sahnelerden biri Ferit'in rüyası idi. Bu sahne üzerine  PSİKOLOGROZA…

4 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Beni Sen Tutuyorsun

Yalı Çapkını'na dair analizlerini pek sevdiğimiz Özge (OZZY)'nin yazılarını siz de özlemiştiniz değil mi? 83.…

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Seni Sevdiğimi Gizlemiyorum

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine bir diğer yazı da śeviyoletta 'nın kaleminden taptaze bir analiz.…

6 gün Önce

YALI ÇAPKINI – Korkma, Korkarsan Kaybedersin

Yalı Çapkını 83. bölüm üzerine  PSİKOLOGROZA kaleminden taptaze bir analiz. Keyifli okumalar.

7 gün Önce

DEHA – Bu Dünya Gücü Gücüne Yetenlerin Dünyası

Deha 8.bölüm yorumu Büke ‘nin kaleminden. Keyifli okumalar.

1 hafta Önce