Bir paragraf uzunluğunda planlan ama ipin ucu kaçıp uzun bir yazıya dönüşen ‘Tüm Detayları ile Prag’da Ulaşım‘ yazısından sonra ikinci yazıyı gezilecek yerler üzerine planladım. Ama bir önceki yazı ışığında ilk noktadan öteye gidemeyeceğime göre mekan özelinde ayrı ayrı yazılar yazmak daha iyi fikir. İşte ilk Prag mekanı yazısı: Café Louvre
Sabah kahvaltı sırasında günü planlarken Café Louvre ’a gidersiniz dedi Marketa. Kahvaltı alırsınız ya da pasta önerisiyle geldi sohbet apple strudel’in ne kadar mükemmel bir tatlı olduğunda sonlandı. Merkeze gidip biraz dolandık ve akabinde Café Louvre da soluklanmaya karar verdiğimiz de saatler yaklaşık gün ortasını gösteriyordu. Kahvaltı için (zaten hali hazırda evde yapmıştık) geç, öğlen yemeği için erken, pasta ise zamansız her zaman yenir. Menüdeki tercihimizden önce mekanın hikayesinden bakalım…
Café Louvre Prag’ın en eski ve en ünlü cafeleri arasında yer alıyor. 1902 yılında açılmış. 1948’de kapanan mekan 1992 yılında restorasyon geçirerek yeniden açılmış. İlk kat Louvre Gallery cafe olarak servis verirken ikinci kat Çek mutfağını test edebileceğiniz bir restoran. Cafe’ye geçmeden holde enteresan bir eserle karşılaşıyorsunuz. Aynı açıdan, aynı güçle akan suyla eşit büyüklükteki 4 kaptan hangisinin ağırlıkla taşacağına dair bir süre bekleyip duruyorsunuz… Önce biri, ardından diğeri… 4’ü tamamlamadan cafe bölümüne geçen yok gibi. Fiziğim hiç iyi olmadı ama bu işin temeli bileşik kaplar kanunu olarak mı adlandırılıyordu? Girişteki duvarda 1900’lerin başından aktif olan bir de telefon var. Siz en iyisi mekanın tarihçesini öğrenmek için Café Louvre resmi web sitesini ziyaret edin.
Amerikan servisinde de yazdıkları gibi Franz Kafka ve arkadaşlarının sıklıkla geldiği mekanlardan biri imiş. Ayrıca Albert Einstein da 1911-1912 yılları arasında Prag’da kaldığı süre boyunca sıkı ziyaretçisi olmuş. Ziyaretçiler arasında Kafka ve Einstein gibi karakterler olunca her masaya yemek sırasında aklınıza gelenleri not almak için küçük not kağıtları ve kalem yerleştirilmiş. Bu uygulama bugün de devam ediyor.
Cafe sabah erken saatlerde kapılarını açıyor.(hafta içi 8:00 – hafta sonu 9:00) Bu nedenle bana da kahvaltı için önerilmiş olabilir ya… Biz de bu öneriye uyduk ve erken öğlen yemeği kapsamında tercihimizi omletten yana kullandık. Ben ıspanaklı ve keçi peynirli patatesli omlet alırken kuzenim taze domatesli omleti tercih etti. Yabancı memlekette menemen yok tabi^^ Omletlerin fiyatı CZK 139 /~14 TL, kahvaltı yerine öğle yemeği menüsünde yer alıyor bu nedenle porsiyon oldukça doygun. Omletin yanına aldığımız çay bireysel demliklerde geliyor, bu demlikten 2 koca fincan çay içebiliyorsunuz fiyatı CZK 49 / ~8TL
Pastalar ne kadar cezbedici olsa da benden hiç beklenmeyecek bir irade gösterip “Sadece bir çatal ile ortak olabilirim.” dedim. Karışık mini pasta tabağı seçimiyle (CZK 74/ ~12TL ) 1 çatal oldu 4 çatal, ama hepsini tatmak lazım değil mi? Kendimi kandırmakta benden iyisi yok ^^ Ama aklım pastaların görücüye çıktığı camlı tezgahtaki apple strudel’de kalmadı değil.
Tam da bir gün sonra şehir merkezinde dolanırken tamamen plansız bir şekilde kendimi Café Louvre ’un önünde buldum. Asıl hedefim Pinkas Sinagogu’na gitmekti ama saate göz attım, 16:00’ya geliyor. Tam da çay ve pasta saatine uygun değil mi? Apple strudel ya yenilecek ya yenilecek, hem ‘aklında duracağına karnında dursun’ cümlesinin bir doğruluk payı mutlaka vardır. Pastaların fiyatları ortalama CHK 69 yani Türk Lirası ile yaklaşık 11 TL. Mükemmel mi? Evet ama Viyana’da yediğim kadar değil. Camekanlı tezgahtaki pastalar arasında doğru tercih mi? Kesinlikle evet ^^. Tavsiye eder miyim? Bütün içtenliğimle… Bu plan uğruna sinagogun açık olduğu saat dilimini kaçırdım ama ne diyeyim değdi…